54. Meclis By: hafiza aise Date: 28 Ocak 2011, 20:58:44
54. MECLÝS
Bu konuþma Cuma sabahý medresede yapýldý.
Konuþma tarihi: Hicrî 10 Ramazan 545, Milâdî 1150.
Ey evlat! Ýki adýmdýr, onlarý at, muhakkak erersin... Birinci adýmý, dünyadan at; öbürü âhiret olur. Bir adým nefsinden, bir adým yaratýlmýþlardan... Ötesi malûm. Þu dýþý býrak; hemen iç âleme geçersin. Bu iþin bir baþlayýþý, bir de bitiþi vardýr. Sende baþlar, tamamý Allah Teâlâ'dan biter. Ýpini, seleni bir yere at; amel kapýsýna otur. Bir talep sahibi olursan yapýlan iþten daha yakýn olursun.
Yataðýnda oturma, yorganýn altýndan çýk ve kilitli kapýlarýný aç. Sonra amel etmeyi iste ve çalýþma yolunu ara. Kalbini zikre yaklaþtýr. Ona en çok dirilme gününü hatýrlat. Ýnsana bir ibret levhasý olan kabirleri düþün. Düþün: Hak Teâlâ bu kullarý o gün nasýl bir araya toplayacak ve kudreti önünde durduracak? Bu düþüncelere devam edersen kalbinin karartýsý gider, kederli hâli temizlenir. Bina, saðlam temel üzerine kurulursa sabit olur ve yerleþir. Herhangi bir bina saðlam temel üzerinde deðilse onun yýkýlmasý mukadderdir.
Hâlini zahir hükümlere göre yaparsan kullarýn hiç biri onu yýkmaya güçlü olmaz. Þayet zahir hükme baðlý deðilsen, yani dinî emirlerin dýþ hükmünü yerine getirmez isen hiçbir hâlin sebat bulmaz ve hiçbir makama sahip olamazsýn. Doðrularýn kalbi, sana dargýn bakar ve seni görmeyi istemezler.
Yazýk sana ey cahil, sana göre din oyuncak. Karýþýk bir þey... Hayýr, anladýðýn gibi deðil. Kafanda keramet yok.
Ey karýþtýrýcý ve korkutucu adam, kendini söze haklý gördün. Hâlbuki sende öyle bir ehliyet yok. Bu ehliyet, insanlar arasýnda sayýlacak kadar tek olanlara verilir. Bu hak ayrýca iyiler arasýnda bazý fertlere tanýnýr. Onlar ehliyet sahibi olmadan konuþmazlar. Aksi hâlde âdetleri susmak olur. Onlar þifreli konuþur. Söze pek önem vermezler. Onlar arasýnda söylemek emrini alan nadirdir. Emir alýnca konuþur, konuþmaya baþlarlar, ama ne hâllerle... Artýk o konuþma sonunda haber olarak verilen þeyler, açýk bilinir. Ýþlerin, sýrrýna ve kalbine izafesi zevahiri kurtarmak için olduðu anlaþýlýr. Ýþte bundandýr ki, Hazret-i Ali (r.a) þöyle buyurdu: “Perde açýlsaydý, yakinim artmazdý.” Yine buyurur: “Görmediðim Allah'a kulluk etmem.” Yine söyler: “Rabb’im, kalbimi gösterdi.”
* * *
Ey cahiller, bilgin kiþilere karýþýnýz ve onlara hizmet ediniz. Ve ilmi onlardan belleyiniz. Ýlim Hak erenlerin aðzýndan alýnýr. Bilgi sahipleri ile otururken edebinizi takýnýnýz. Onlara itirazda bulunmayýnýz. Onlardan maddî þeyleri talep etmeyiniz ki, bilgilerinden fayda alasýnýz. Ve bereketleri üzerinize yaðsýn... Ve yararlý hâlleri sizi sarsýn... Ýrfan sahipleri huzurunda susarak oturunuz. Zâhid kiþilerle otururken kalp âleminizi güzel tutunuz.
Ýrfan sahibi öyle kimselerdir ki, her an mesafe alýr; bir an öncesini geçer. Onun, her dem Yaratan'a karþý korkulu saygýsý artar. O'nun varlýðý önünde boynunu eðer. O daima kendini gözetenden çekinir; baþkasýndan korkmaz. Onun saygýlý korkmasýndaki artma, yakýnlýk duygusunun artmasýndan ileri gelir. Fazla susmasý, onun müþahede hâlinin fazla olmasýndandýr. Hak Teâlâ'nýn kudsî sýfatlarý, arif olan kimsenin nefsini, tabiatýný, þahsî istek ve âdetlerini, hattâ mevhum olan varlýðýný dahi yokluða batýrýr ve artýk konuþamaz hâle getirir. Kalp hâli ve makam dili ise konuþur, ama kendisi yoktur. Nimetlerin inzalini anlatýr. Elinde mevcut nimetleri kendine mal etmeden, Hakk'ýn nimetlerini belirtir. Onlar, hazýr nimetten fayda almak için sessiz oturur, kalplerinden akýp gelen þarabý içerler.
Bir kimse, irfan sahipleri ile oturmaya fazla raðbet ederse nefsini anlar. Yaratan'ýna karþý boynu eðik olur. Bu yüzdendir ki, derler: “Nefsini bilenin Rabb'ine karþý boynu eðik olur.”
Yine bundandýr ki, nefsini bilen, anlayan, Rabb'ini bilir.
Nefsinin ne olduðunu anlayan zât, Allah Teâlâ'ya ve O'nun yarattýðý kullara karþý gönlünü engin kýlar. O nefis, kulla Yaratan arasýnda bir hicap sayýlýr. Onu iyi anlayan çekinir ve Yaratan'ýnýn þükrü ile uðraþýr. Þükrünü devam ettirdikçe Hak Teâlâ, nefsi hakkýnda o kula yeni bilgiler ihsan eder. Ve o insan bilir ki, Yaratan, ancak dünya ve âhiret için hayrý emreder ve onu öðretir. Bundan sonra, o iman sahibinin dýþ âlemi þükürle meþgul olur; iç âlemi ise hamde devam eder. Dýþ hâli her ne kadar daðýnýk olsa da iç âlemi topludur. Bulunduðu iç hâli örtmek kastý ile dýþtan hüzünlü görünür, ama iç âleminde sevinçlidir. Ýman sahibi için durum böyle olsa da, irfan sahibi için böyle olmaz; onun içi hüzünle doludur. Sevincini dýþtan göstermek ister. Çünkü o þiddetli bir arzuya sahiptir; kapýyý bekler. Hâl böyle iken neler geleceðini bilemez, üzülür. Ve düþünür ki: “Yaptýðý ret mi olur, yoksa makbul mü? Acaba kapý açýlacak mý, yoksa yüzüne mi vurulacak?”
Nefsini anlayan iman sahibinin hâli, irfan sahibine benzemez. Ýman sahibi bir hâle sahiptir, o hâlle avunur. Hâlbuki hâl daima deðiþir. O, bunu pek anlayamaz.
Ýrfan sahibi makam ehlidir; makam ise sabit olur. Ýman sahibi, hâlinin deðiþmesinden korkar, imaný zevale erecek diye üzülür. Bu sebeple kalbinin hüzne boðulduðu olur. Bu arada dýþtan güler yüz gösterdiði de olur. O, korku anýnda içinde saklý hüznü göstermemek için güler, konuþur. Yüzü güler, ama kalbi korku ile kesilir gibi olur. Ýrfan sahibi, bazen halka sert ve hüzünlü yüzle çýkar. Sebebi onlara emir ve yasaklarý bildirmek içindir. Halka emri ve yasaðý bildirirken bir Peygamber vekili olarak konuþur.
Allah yolunda olan büyük zâtlar, iþittikleri iyi þeyleri yaparlar. Yaptýklarý iþ onlarý Hakk'a yaklaþtýrýr.
* * *
Yaptýklarý yararlý iþ sonunda kalp kulaklarý ile vasýtasýz O'nun öðüdünü dinlerler. Bu hâl, uyku gibi bir hâle geçip yaratýlmýþlardan uzak, Hak ayýklýðýna erdikleri zaman olur.
Kalbin sýhhat bulursa halký kaybeder, onlara gözünü yumarsýn ve Hak tarafýndan sana ayýklýk hâli gelir; O'nu dinlersin. Bu hâl gizlide ve aþikârede devam eder.
Açýkta olursun, ilâhî varidat sana gelmeye baþlar. Ve O'nun hükmü sýr âlemi yolu ile sana gelir. Ve kalbi sýrlarla doldurur. O hikmetli iþler, kalpten iyileþen nefse, oradan da dile gelir. Dilden ise, halka... Halka konuþmak isteyen bu yoldan konuþmalý, bu yol kapalý ise susmalý.
Allah yolunda can koyanlarýn cinneti, tabiata kulluk etmemek, nefse ve hevaî þeylere akýlsýz olmak, þehvet ve geçici tatlara karþý kör olmaktýr. Onlarýn deliliði budur. Bayaðý aklýný yitiren delilere benzemezler; ama onlara da deli denir.
Bir soruya cevap veren Hasan-ý Basrî (r.a) þöyle der: “Siz onlarý görseydiniz, deli derdiniz, onlar da sizin bu hâlinize baksalardý, bir an bile Allah'a inanmamýþ olduðunuzu söylerlerdi.”
Halký býrakýp halvete çekilme hâlin iyi olmadý. Burada halvetin asýl mânasý kalbi bütün fâni þeylerden temiz tutmak, iç âlemi, dünya, âhiret ve Hakk’ýn zâtýndan gayri her þeyden temizlemektir. Bu hâl, geçmiþteki velîlerin, iyilerin ve peygamberlerin hâlidir. Onlarýn gittiði yol budur. Tek baþýna emr-i ma'rûf ve nehy-i ani'l-münkerde bulunmak, bin kiþi ile gizliye geçip ibadet etmekten benim için daha sevimlidir.
Ýman sahibi nefsine baktý; gözlerini yumdu. Ümitlerini kesti ve uygunsuz arzusunu reddetti. Tâ ki nefsin görüþleri kendi helakine sebep olmasýn. Nefsin yaþamasý, ancak kalp ve sýrra uymasý sonunda olabilir. Nefse ve sýrra uyulmasý, görüþlerinin dýþýna çýkýlmamasý ve her bakýmdan birlik olunmasý þartý ile olur. Sýr ve kalbe uyan nefis onlarýn emirleri gereðince emreder, yasak bildiklerini yasak sayar ve onlarýn seçtiði dýþýnda bir seçme yapmaz. Ýþte bu nefse, mutmainne nefis denir. Bu nefis, sýr ve kalp bir talepte birleþirler. Her üçünün de bir maksadý vardýr. Nefis bunu kazanýnca ona gereken þey devamlý mücadelenin azaltýlmasýdýr.
Hak Teâlâ'nýn sende ve diðer yaratýlmýþlarda yaratmakta olduðu fiil tecellisi dolayýsýyla münazara etme; kendi þahsî görüþlerini ortaya atma. Hak Teâlâ'nýn þu ulvî kelâmýný duymadýn mý? “O, yaptýðý iþten sorumlu deðildir; öbürleri yaptýklarýndan sorumludur.” (el-Enbiyâ, 21/23)
Hakk'a tâbi olmak senden hayli uzak... Edebini takýnýrsan pekâlâ; aksi hâlde þu hoþ yerden kötü bir þekilde atýlýrsýn. Edebim iyi eder, uyar olursan, o güzel yerde yerli olur, ikram edilirsin. Allah Teâlâ'yý seven, O'nun katýnda misafirdir. Misafir, hiç bir zaman için ev sahibinin arzusu dýþýnda herhangi bir þey yemeye, içmeye ve hattâ giymeye yetkili deðildir. Bütün hâlinde onlara uymasý, sabýrla, uysallýkla onun emrini dinlemesi icap eder. O, bu hâle devam edince denir ki: “Her gördüðün þey sana müjdecidir ve daima Hakk'a arif olanlarla karþýlaþacaksýn.”
Bu hâli devam ettikçe o kulun kalbinde dünya, âhiret ve Hakk’ýn gayri her þey yok olur.
Bütün konuþman Allah için olmalý, aksi hâlde susmak senin için daha iyidir. Yaþaman Allah için olmalý. Olmuyorsa ölüm senin için daha hayýrlýdýr.
Allah'ým, bizi tâatinde diri eyle; Öbür âlemde tâat ehli olanlarla dirilt. Âmin!
* * *
Ýman sahibi, nefsini itici olur. Sonra, terbiye eden ve öðreten bir eren kiþi ile de sohbet eder, küçük yaþýndan ölüme kadar onun elinde bilgiler edinir ve terbiye alýr.
O eren kiþi, iman sahibine ilk zamanda Allah'ýn Kitab’ýný okutur ve ezber ettirir. Ýkinci hâlinde ise, Peygamberi’nin sünnetini öðretmeye baþlar. Bunlarý yaparken o iman sahibini daima baþarý takip eder. Bu yüzden bildiði ile amel eder. Yaptýðý her iyi amel Hakk'a yaklaþtýrýr. Her ne zaman ki, bildiði iyi iþi yapar, Allah Teâlâ ona bilmediði þeylerin týlsýmýný ihsan eyler. Bu yapýlan ameller içinde kalp, daima Hakk’ýn kuvvet kademinde durur. Ýman sahibinin ihlâsý onu Hakk'a yakýn kýlar.
Yaptýðýn her ibadet seni Hakk'a yakýn eylemeli. Ýbadetin tadýný almalýsýn. Hak'la aranda ünsiyet peyda olmalý. Bunlar olmuyorsa, bilesin ki, ibadet edemiyorsun. Yaptýðýn ibadetlerde karýþýklýk var. O karýþýk þeylerin ne olduðunu bilir misin? Onlar, gösteriþ ve nifak alâmetidir. Dýþtan Allah için yapar görünüp kalbinde halka gösteriþ ve onlardan maddî bir talep bulunmasýdýr.
Ey amel sahibi, sana ihlâs gerek, bu yoksa boþuna yorulma.
Sana daima Hakk'ý murakabe ve O'nun varlýðýný özüne yakýn bilmek düþer. Gizlide aþikârede bu hâli benimse. Bilhassa halktan ayrý kaldýðýn zaman Hakk'ýn yakýnlýðýný düþün. Yalnýz halk arasýnda olunca Hakk'ýn yakýnlýðýný anlatmak, içine kurt düþen nifak sahiplerine has olup bilhassa gizli ve halkýn bulunmadýðý yerde O'nun yakýnlýðýný duymak ihlâs sahiplerinin hâli olur.
Güzel bir kadýn veya seni yoldan alacak herhangi bir þey görsen, gözlerini yum. Bilhassa þahsî arzu ve tabiat gözünü... Hakk'ýn sana nazarýný hatýrla. Þu âyeti düþün: “Hangi hâlde bulunursan bulun ve ondan, yâni Kur'ân'dan ne okursan oku. Ve sizler hangi ameli iþlerseniz iþleyin, ki o iþlerden birine daldýðýnýz zaman Þahid olarak üstünüzdeyiz. Yerde ve gökte, zerre aðýrlýðýnda bir þey Rabb'inden gizlenmez. Hatta, daha büyüðü de... Daha küçüðü de... Hepsi Kitabý Mübin'de yazýlýdýr.” (Yûnus, 10/61)
Haram olan þeylere bakmaktan gözünü yum. Bir an bile nazarý senden ayrýlmayan, bilgisi bütün hâlini kuþataný daima an.
Hak’la görüþ teatisine giriþmez ve niza yoluna kapýlmazsan yapmacýk kulluðun ölür; yerini hakikî kulluk alýr ve þu âyet-i kerimede bahsedilen zümreye katýlýrsýn: “Muhakkak, kullarýma senin sultanlýðýn olamaz.” (el-Hicr, 15/42)
Daima Hakk'a þükret; O'na karþý yaptýðýn þükür tahakkuk ederse halkýn kalbi seni sever ve dilleri seni över. Seni herkese karþý sena ederler. O zaman þeytan ve yardýmcýlarý, sana sataþma yolu bulamazlar.
* * *
Dua etmemek güçtür; dua ile olmak bir ruhsat yoludur. Dua, batan kiþi için bir nefestir; zindan ehli için bir pencere hükmünü taþýr. Batmak üzere olanlar, bir nevi zindan hayatý geçirenler, kurtulup þahýn huzuruna çýkýncaya kadar dua ile olurlar.
Akýllý olunuz. Siz duayý terkle iyi etmiþ olmuyorsunuz. Dua etmekle de iyi bir iþ tuttuðunuzu sanmayýnýz. Ýyi niyet, akla, ilme ve maruf olan þeye muhtaç olmayan hiçbir iþ yoktur. Dua etmek ve etmemekte niyetinize bakýnýz, ancak ilme ve maruf þeylere tâbi olmak gerekir.
Siz, Allah'ýn katýnda ve iyi kullarýn elinde neler vardýr, bilemezsiniz; bu yüzden edebinizi iyi etmeniz mümkün olmuyor. Kötüleþiyorsunuz. Ve onlar hakkýnda kötü zanda bulunmaktasýnýz.
Dinî reislerinize karþý neticesi kötü olacak þeylere girmeyiniz. Onlarla olan hâllerinizi düzeltmeye gayret ediniz. Onlarýn hiçbir tasarrufunu itirazla karþýlamayýnýz. Þeriat onlara hata isnat etmiyorsa siz hata çýkarmaya kalkmayýnýz. Onlar her an iç ve dýþ cephe ile Hak Teâlâ'nýn kuvveti, kudreti önündedir. O kullarýn hangisi olursa olsun, daimî bir korku taþýr. Bu korkunun dehþeti, ona ne maddî bir sükûnet verebilir, ne de þahsýna özel bir selâmet yolu seçebilir.
Ey Allah'ýn kullarý, bana geliniz; öyle þeyler öðreteyim ki, sizde onlardan hiçbir haber mevcut deðildir. Kitabýmýn hükmüne katýlýnýz; öyle þeyleri belleteyim ki, onlardan sizde bir parça bile yoktur.
Her þey için bir kitap vardýr. Kitap var, kalpler için... Kitap var, sýrlar için... Kitap var, nefisler için... Kitap var, duygular için... Bunlardan her biri, derece ve makama baðlý olup sayýlý kademeleri vardýr. Biri bitmeden öbürüne geçmek kabil olmaz. Senin için henüz birinci makam sahih olmadý; ikinciye nice varýrsýn? Henüz Ýslâm oluþun sahih deðil; iman faslýna nasýl varýrsýn? Ýmanýn kuvvet bulmadý; ikan hâlini nasýl bulursun? Ýkan hâlin kâmil olmadý; marifet ve velayet hâlini neyle bulursun?
Akýllý ol; henüz hiçbir þey deðilsin; hiçbir hükme sahip olmadan her biriniz halka baþ olmak sevdasýnda; bu nasýl olur? Halka baþ olmak için onlarýn elinde bulunan þeylere göz atmamak, nefse, tabiî ve þahsî arzulara uymamak ve onlarý tümden býrakmak gerekir. Bilhassa insanýn benliðini gösteren, ýslah olmadýðý takdirde kötü yola saptýran iradeden masun olmasý þart. Halka baþ olmak emri yücelerden gelir. Yerden bitmez. Velayet hâlini Hak verir, kullar böyle þey yapamaz.
Riyaset sevgisini kalbine yerleþtirme. Uymaya bak. Sana uyulmasýný dileme, bekleme... Sahip olmaya bak; herkesin sana sahip çýkmasýný bekleme. Zillete ve nefsini alçak görmeye razý ol. Hakk'ýn katýnda bunun aksi senin için mukadderse o zamaný gelince sana eriþir. Sana gereken teslim olmak ve bütün iþleri O'na býrakmak. Sana, gücü kuvveti terk gerek. O'na itiraz etmek, halký O'na karþý çýkarmak, nefsi þirke belemek senin için iyi olmaz.
Senin için en yararlý iþ kulluða devamdýr. Kulluk, emri tutmak, yasaklarý býrakmak, þu âlemin bir icabý olan âfetlere sabýrla karþý koymakla olur. Bu iþlerin, temeli ise Tevhid olup, onu sebata erdiren ise, iyi iþlerdir.
Henüz temeli kuvvetle oturtmadýn; ne üzerine bina çýkarsýn? Henüz niyetin temiz olmadý; ne konuþursun? Sessizlik devren bitmedi; ne söylersin?
Bu söylenen sözler, peygamberlere vekâleten halka söylenir. Peygamberler, ilâhî hatipler idi; onlar gidince Hak Teâlâ ilmi ile âmil olan bilgin kiþileri onlarýn yerine getirdi, makama oturttu, onlarýn maneviyatýna vâris kýldý.
Her kim ki, Peygamber makamýna oturmak diler, ona, halkýn en temizi ve zamanýn en üstünü olmak düþer. Ve o zamanda ilâhî hükümleri en iyi bilen kiþi olmasý gerekir. Ýlmi ve ameli ile zamanýnda temayüz etmesi, birinci derecede þart olur. Bu iþi siz kolay sanýrsýnýz, fakat bildiðiniz gibi deðildir.
Ey Allah'ý, Peygamberi’ni, sâlihleri ve velîleri bilmeyenler! Ey nefsini, tabiatýný, dünyasýný ve âhiretini bilmeyenler. Size yazýklar olsun! Susunuz, konuþmayýnýz; söz hakký alýncaya, omuzlar üstüne çýkýncaya, ayaða kaldýrýlýncaya ve yürütülünceye kadar olduðunuz hâlde oturunuz.
Bir kimsenin ki, ilmi, þahsî arzularýna galip gelir, o faydalý bir ilimdir. O ilim, niçin faydalý olmasýn ki, halk kapýsýný kapadý. Hak kapýsýný açtý. Ýþte, en büyük kapý orasýdýr ki, ona da erdi. Bu kapanma ve açýlma bir kulun benliðinde sýhhat bulursa ondan zahmet gider, halk içinde halksýz yaþama zevkini anlar. O kalbe süsler gelir, rahmet saçýlýr. Ve o kulun kalbinde durmadan fetihler (açýlmalar) olur. Kabuklar daðýlýr, öz meydana çýkar. Ýyi olmayan hevâ yollarý, kapanýr, kahra uðrar ve maðlup olur. Hak yolu açýlýr ve hakikatin bulunduðu cadde aydýn olur. O cadde, Hak Teâlâ'nýn dilediði caddedir. Ve o cadde, peygamberlerin ve velî kullarýn yürüdüðü yoldur. Onlar, hep ayný yoldan gittiler.
O ulvî yolu biraz anlatayým: Orasý kedersiz bir safa yoludur. Orasý halkýn olmadýðý bir Hak yoludur. Orada þirk olmayan bir tevhid vardýr. Orada teslimiyet olur, niza olmaz. Orada yalnýz doðruluk yaþar, yalan bulunmaz. Orada yalnýz sebepleri Yaratan'ýn hükmü geçer, sebeplerin sözü olmaz.
Ve nihayet o cadde, din þahlarýnýn ve sultanlarýnýn yürüdüðü yoldur ki, onlar marifet âleminin de sultanlarýdýr. Dinin sahibi, marifetin ehli onlar olup Hak erleridirler. Onlarý Hak seçer, kullar arasýndan çýkarýr. Onlar Hak dinine yardým ederler ve onda durmadan ilerlerler. Hakk'ý severler. Yazýk sana, onlarýn yolunda olduðunu nasýl iddia edersin? Sen halký, nefsini ve baþkalarýný nasýl O'na ortak edersin. Senin imanýn yoktur. Yerdekilerden korkarsýn ve onlardan bir þeyler beklersin! Bu sýfatý taþýyanlar iman iddiasýnda bulunamazlar. Senin için zühd lafý edilemez; dünyalýk talebindesin. Senin için tevhid lafý da boþ; yolunda ondan baþkasýný görmektesin. Ýrfan sahibi bir baþka hâl içindedir; dünyada ve âhirette o bir garip kiþidir. Hak'tan baþka hiçbir þeye raðbeti yoktur. Hem dünya hem de âhiret iþlerinde yeterlik hissine sahiptir.
* * *
Ey cemaat! Beni iyi dinleyiniz! Kalbinizde töhmet altýna alacak bir þey varsa atýnýz. Beni nasýl itham eder ve gýybetimi yaparsýnýz? Hâlbuki size çok þefkatli davranmaktayým. Bütün aðýrlýðýnýzý alýrým; yapmakta olduðunuz iþlerin açýðýný kaparým. Yaptýðýnýz iyi iþlerin kabul olmasý, hatalarýnýzdan geçilmesi için Hak katýnda þefaatçi olurum. Beni anlayan, ölünceye kadar yanýmdan ayrýlmaz. O'nun lezzeti, arzusu, yemesi, içmesi, giymesi olurum. Onun her þeyi olurum. Benimle yetinir, baþkasýna gitmez.
* * *
Ey evlat! Beni nasýl sevmezsin? Seni senin için isterim; benim için deðil. Þu öldürücü ve aldatýcý dünyanýn elinden kurtulmaný dilerim. Daha ne kadar onun ardýndan gideceksiniz? Yakýnda size dönecek ve öldürecek. Hak Teâlâ zatýný seveni bir lahza bile dünyaya býrakmaz. O, sevdiði kullarý dünyaya emanet etmez ve ona ýsmarlamaz. Hattâ zâtýndan gayrýna da býrakmaz. Belki O, sevdiði kullarla beraberdir ve o kullar da O'nunladýr. Onlarýn kalbi, ebedî O'nu anar. Ve O'nun önünde hazýr olur. Onlarýn kalbi baþkasýndan kaçar, yalnýz O'na ikbal eder. Hak onlarla bile olup muhafaza eder ve onlara ülfet hâlini verir.
Allah'ým, bizi de onlar gibi eyle; onlarý esirgediðin gibi bizi de esirge! “Dünyada bize iyilik ver. Âhirette iyilik ver. Ve bizi ateþten koru.” (el-Bakara, 2/201)
* * *
Ey münafýk! Allah Teâlâ dilerse kullarýn arasýndan herhangi birini izhar eder. O dilerse, kullarýný zâtýna çaðýrýr. Ve o dilerse, bütün kullarýn kalbini bir kulu üzerinde toplar. Yaratýlmýþlarý dilediði kulun emrine veren O'dur. Sen bu nifak hâlinle kullarý emrine almak dilersin; bu boþ temenniden bir fayda gelmez.
* * *
Ey evlat! Þehvetini ayakaltýna al. Bütün kalbinle ondan geç. Þehvet kýsmýndan sana bir nasip varsa vakti olunca gelir, üzülme. O gelince istememek bir þeye yaramaz. Allah Teâlâ'nýn bilgisi deðiþmez; kýsmetini, senin yerine baþkasýna vermez. Vakti gelince, sana kýsmet olan, yeterince rahat ve temiz olarak gelir. Onu, izzet eli ile alýrsýn, zilletle deðil... Bununla beraber, gelen þeyden yeterlik duygusuna sahip olduðun için, Hak katýnda mükâfata lâyýk olursun. Ve iyilik nazarý ile sana bakýlýr. Çünkü sen, herhangi bir þeyin geliþi için hýrsa kapýlmadýn, ýsrar etmedin. Kýsmet olan þeyden ne kadar kaçsan sana takýlýp peþinden gelir. O gelen þeyi almamak ve bir nevi zâhidlik taslamak makbul olmaz; çünkü kýsmettir. Bununla beraber, gelmeden önce istememek, hatta kaçmak doðru olur.
Zühdü ve geleni alýp yemeyi benden belle. Köþene geçip cehaletinle oturma. Her þeyi gereði gibi bil... Hayrýný, þerrini öðren, sonra köþene çekil. Ýlâhî hükümde derin bilgiye sahip ol, onunla amel et. Sonra her þeyi býrak, ayrýl. Ancak, Allah için bilgi sahipleri vardýr ki, bir tek ve bir fert olur; iþte onlarla ol. Onlarla sohbet et. Onlara karýþman ve onlarla sohbet etmen, bir köþeye çekilip oturmaktan daha iyidir.
Büyük insanlardan birine rastlarsan, hayrý ve þerri ondan öðren, ona yapýþ, býrakma. Hak Teâlâ'nýn ilim sonsuzluðuna ve marifet âlemine o vasýta ile varabilirsin. Onlardan bir þey dinlediðin zaman iyi anla ve derine in. Þunu bil ki, bilgi o büyüklerin aðzýndan alýnýr. Bilgi, ilâhi hükümle ve bildiði ile âmil olan zâtlardan alýnýr. Bunlardan alacaðýný aldýktan sonra ayrýl. Nefsi, þeytaný, þahsî hevâyý, tabii âdeti ve halka gösteriþi bir yana at; bunda da baþarý kazanýrsan, melekler, sâlih kullarýn ruhlarý seni sarar. Halký býrakacaksan, bu hâli bulduktan sonra býrak. Bu hâli bulmadan ayrýlman nifak alâmeti sayýlýr; boþ þeyle ömrünü geçirmiþ olur, dünya ve âhiretin ateþinde yanarsýn. Dünyada bela ateþi seni yakar; öbür âlemde ise münafýk ve kâfirlere hazýrlanan ateþte yanarsýn.
Allah'ým, bize affý, gufraný, hatalardan baðýþý, suçlarýmýzýn gizli kalmasýný ve tevbeyi ihsan eyle! Hicabýmýzý yýrtma. Günahlarýmýzla bizi sorguya çekme. Yâ Allah! Yâ Kerim! “Kullarýn tevbesini O kabul eder ve kötülükleri affeder.” (eþ-Þûrâ, 42/25) diye buyuran Sen'sin. Tevbeyi nasip eyle. Hatalarýmýzdan geç!
Yazýk sana, bilgi iddiasýndasýn; fakat cahiller gibi darýlýr ve onlar gibi sevinirsin. Ýman sahibinin ferahý yalnýz Allah'la olur; baþkasý iman sahibini sevindiremez. Dünyada ferahlanacak bir þey varsa, sevin. Þayet dünyayý Hakk'ýn tâatinde kullanýyorsan ve dünyalýk sayesinde Hakk'a hizmet yolunu tutuyorsan sevin. Kullarý, yaptýklarý tâatte iyiye yöneltebilirsen sevin. Gece gündüz korkuyu býrakma. Tâ sýrrýna ve kalbine, “Korkmayýn, ben sizinleyim; iþitiyorum ve görüyorum.” (Tâhâ, 20/46) müjdesi gelinceye kadar korkmayý býrakma. Bu kelâm, Harun ve Musa Peygamber’e Hak tarafýndan söylenmiþti.
Sen o büyüklerden olamazsýn; çünkü öðrenirsin, amel etmezsin. Þüphesiz bu hâlde o büyüklere vâris olman kabil deðil. Veraset, ancak bilgi ve amelle olur. Ýhlâsla geliþir. Haddini bil. Kýsmetinde olmayan þeylere uzanma. Hakk'ýn takdir ettiði þeylere uy. O þüphesiz, seni iyi þeylere ulaþtýrýr ve baþarý verir. Sana lütfünü yaðdýrýr, omuzundan aðýrlýðý alýr. Dünyada ve âhirette þefkatini eksik etmez.
Ýman sahibinin imaný kuvvet bulursa; artýk ona, “Ýkan sahibi” denir. Ýkaný kuvvetli olursa ona, “Arif” denir. Ýrfaný saðlam olana, “Âlim” denir. Ýlmi son haddine varana, “Muhabbet ehli” derler.
Muhabbeti tam olan ise “Mahbûb” olur. Bu da saðlam olursa cana yakýn ülfet ehli olur. Hak ona bu kere hikmet ve ilim sýrlarýna karþý anlayýþ verir. Zât âlemine geçme bilgisini, emir ve kader gizliliklerini o kula belletir. Bu hâller, kulun kabiliyet ve istidadýna göre tecelli eder. Kalbin kuvvetine ve geniþliðine göre bu hâller kula verilir. Bu hâlleri benliðinde bulan o kul, Hak'la kaim olur. Kalbi ile halk âleminden ayrýlýr.
Ýlâhî bilginin ezelî sýrrý, bir kula ezelden mukadder olan nasiple gelir. Bu nasip; yemek, içmek, giymek ve evlenmeye dair olabilir.
Hangi kul için gelmiþ ise onu bulur. Bir nasibin gereði hangi kulda infaz edilecekse onu bulur. Baþkasýna gidemez. Nasip sahibi nerede olsa, Hak Teâlâ onu bulur. Bulamadýðý takdirde, ilâhî bilginin hükmü iptal olunur ve kýymeti kalmaz; bu da imkân harici bir þeydir.
Kulun kýsmeti gelince, Hak tarafýndan verildiði için alýr, yer. Yersiz varlýðý yok olur. Ve yeni baþtan dirilir. Manevî bir hayat dahi yaþasa, geçmiþte hüküm veren bilginin gereði için diriltilir. Ýlâhî ilmin icabýna noksan gelmemesi için bu iþler böyle yapýlýr. O kul irade ve arzularýný kaybetmiþ bir durumda ise, bir sibyana yedirilen lokma gibi yedirilir. Nasýl bir ana, hurma ezmesini yavrusuna yedirirse o kulun kýsmeti de kendisine öyle yedirilir. Kýsmetler iner, o iradesiz yemeðe devam eder. O kulun hâli, hasta adamýn habersiz ilaç içip kuvvet aldýðý gibidir. Nasibini yer, içer, kuvvet alýr. Bu hâllerde iman sahibini ezelî ilim terbiye eder.
Ýþ bu sýfatlar; iman, irfan, ikan sahibi olan ve Hakk'ýn zâtýna varan, iyilik ve kötülüðü almaya ve atmaya gücü yetmeyen bir kiþinin sýfatýdýr. O kiþiyi rahmet eli çeker. Saða ve sola o el çevirir... Daha açýk tabirle, onu sadece lütuf coþturur ve her yanýný ihata eder.
Eyvah! Hak irfanýna sahip olmayanýn heybetine... Ve O'nun rahmet eteðine yapýþmayanlarýn acýklý hâllerine...
Vah! Hak'la muamelesini kesen ve güya sýrrý ile O'na baðlanmak isteyen, O'nun rahmetine, iyiliðine güvenen zavallýya...
* * *
Ey cemaat! Allah Teâlâ doðrularýn terbiyesini uhdesine almýþtýr... Ýlk devirlerinden son demlerine kadar onlarý terbiye eder. Her ne zaman onlara bir iyilik etmek dilerse, bir bela ile dener ve yakýnlýðý zevkini ihsan eyler; sabýrlý hâllerine bakýnca zâtýna daha çok yakýn kýlar. Bela onlarý kahretmez. Ve içinde boðmaz. Bela geçer, onlarýn kalbi ise meleklerin kanadý üstünde uçar. Kalpleri eziyet diye bir þey duymaz.
Vah! Kalbini eziyete düþürenlere... Vah! Allah'ýn dargýnlýðýna çarpýlanlara... Vah! Ýlâhî öfkenin pençesine düþenlere...
* * *
Ey evlat! Allah yolcularýnýn çocuðu ol. Onlarýn önünde hizmetçi ol. Bu hâle devam edersen efendi olursun. Bir kimse, Allah ve O'nun iyi kullarýiçin engin gönüllü olursa, Hak Teâlâ onu dünya ve âhirette yükseltir. Bayaðý bir topluluða hizmet eden, günün birinde onlara baþ olur. Bu böyle olunca, sâlih kullara hizmet edenin hâli nasýl olur, düþün...
Allah'ým, dilimizden ve elimizden hayýrlarý akýt. Bizleri lütuf ve yardýmýna erenlerden eyle... Âmin!