> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > İlahi Armağan > 54. Meclis
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: 54. Meclis  (Okunma Sayısı 810 defa)
28 Ocak 2011, 20:58:44
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 28 Ocak 2011, 20:58:44 »



54. MECLİS

 

Bu konuşma Cuma sabahı medresede yapıldı.

Konuşma tarihi: Hicrî 10 Ramazan 545, Milâdî 1150.


 

Ey evlat! İki adımdır, onları at, muhakkak erersin... Birinci adımı, dünyadan at; öbürü âhiret olur. Bir adım nefsinden, bir adım yaratılmışlardan... Ötesi malûm. Şu dışı bırak; hemen iç âleme geçer­sin. Bu işin bir başlayışı, bir de bitişi vardır. Sende başlar, tamamı Allah Teâlâ'dan biter. İpini, seleni bir yere at; amel kapısına otur. Bir talep sahibi olursan yapılan işten daha yakın olursun.

Yatağında oturma, yorganın altından çık ve kilitli kapılarını aç. Sonra amel etmeyi iste ve çalışma yolunu ara. Kalbini zikre yaklaştır. Ona en çok dirilme gününü hatırlat. İnsana bir ibret levhası olan kabirleri düşün. Düşün: Hak Teâlâ bu kulları o gün nasıl bir araya toplayacak ve kudreti önünde durduracak? Bu düşüncelere devam edersen kalbinin karartısı gider, kederli hâli temizlenir. Bina, sağlam temel üzerine kurulursa sabit olur ve yerleşir. Herhangi bir bina sağlam temel üzerinde değilse onun yıkılması mukadderdir.

Hâlini zahir hükümlere göre yaparsan kulların hiç biri onu yık­maya güçlü olmaz. Şayet zahir hükme bağlı değilsen, yani dinî emir­lerin dış hükmünü yerine getirmez isen hiçbir hâlin sebat bulmaz ve hiçbir makama sahip olamazsın. Doğruların kalbi, sana dargın bakar ve seni görmeyi istemezler.

Yazık sana ey cahil, sana göre din oyuncak. Karışık bir şey... Hayır, anladığın gibi değil. Kafanda keramet yok.

Ey karıştırıcı ve korkutucu adam, kendini söze haklı gördün. Hâlbuki sende öyle bir ehliyet yok. Bu ehliyet, insanlar arasında sa­yılacak kadar tek olanlara verilir. Bu hak ayrıca iyiler arasında bazı fertlere tanınır. Onlar ehliyet sahibi olmadan konuşmazlar. Aksi hâl­de âdetleri susmak olur. Onlar şifreli konuşur. Söze pek önem ver­mezler. Onlar arasında söylemek emrini alan nadirdir. Emir alınca konuşur, konuşmaya başlarlar, ama ne hâllerle... Artık o konuşma sonunda haber olarak verilen şeyler, açık bilinir. İşlerin, sırrına ve kalbine izafesi zevahiri kurtarmak için olduğu anlaşılır. İşte bun­dandır ki, Hazret-i Ali (r.a) şöyle buyurdu: “Perde açılsaydı, yakinim artmazdı.” Yine buyurur: “Görmediğim Allah'a kulluk etmem.” Yine söyler: “Rabb’im, kalbimi gösterdi.”

 

* * *

 

Ey cahiller, bilgin kişilere karışınız ve onlara hizmet ediniz. Ve ilmi onlardan belleyiniz. İlim Hak erenlerin ağzından alınır. Bilgi sahipleri ile otururken edebinizi takınınız. Onlara itirazda bulunma­yınız. Onlardan maddî şeyleri talep etmeyiniz ki, bilgilerinden fayda alasınız. Ve bereketleri üzerinize yağsın... Ve yararlı hâlleri sizi sar­sın... İrfan sahipleri huzurunda susarak oturunuz. Zâhid kişilerle otururken kalp âleminizi güzel tutunuz.

İrfan sahibi öyle kimselerdir ki, her an mesafe alır; bir an önce­sini geçer. Onun, her dem Yaratan'a karşı korkulu saygısı artar. O'nun varlığı önünde boynunu eğer. O daima kendini gözetenden çe­kinir; başkasından korkmaz. Onun saygılı korkmasındaki artma, ya­kınlık duygusunun artmasından ileri gelir. Fazla susması, onun mü­şahede hâlinin fazla olmasındandır. Hak Teâlâ'nın kudsî sıfatları, arif olan kimsenin nefsini, tabiatını, şahsî istek ve âdetlerini, hattâ mevhum olan varlığını dahi yokluğa batırır ve artık konuşamaz hâle getirir. Kalp hâli ve makam dili ise konuşur, ama kendisi yoktur. Nimetlerin inzalini anlatır. Elinde mevcut nimetleri kendine mal et­meden, Hakk'ın nimetlerini belirtir. Onlar, hazır nimetten fayda al­mak için sessiz oturur, kalplerinden akıp gelen şarabı içerler.

Bir kimse, irfan sahipleri ile oturmaya fazla rağbet ederse nef­sini anlar. Yaratan'ına karşı boynu eğik olur. Bu yüzdendir ki, derler: “Nefsini bilenin Rabb'ine karşı boynu eğik olur.”

Yine bundandır ki, nefsini bilen, anlayan, Rabb'ini bilir.

Nefsinin ne olduğunu anlayan zât, Allah Teâlâ'ya ve O'nun ya­rattığı kullara karşı gönlünü engin kılar. O nefis, kulla Yaratan ara­sında bir hicap sayılır. Onu iyi anlayan çekinir ve Yaratan'ının şükrü ile uğraşır. Şükrünü devam ettirdikçe Hak Teâlâ, nefsi hakkında o kula yeni bilgiler ihsan eder. Ve o insan bilir ki, Yaratan, ancak dün­ya ve âhiret için hayrı emreder ve onu öğretir. Bundan sonra, o iman sahibinin dış âlemi şükürle meşgul olur; iç âlemi ise hamde devam eder. Dış hâli her ne kadar dağınık olsa da iç âlemi topludur. Bu­lunduğu iç hâli örtmek kastı ile dıştan hüzünlü görünür, ama iç âle­minde sevinçlidir. İman sahibi için durum böyle olsa da, irfan sahibi için böyle olmaz; onun içi hüzünle doludur. Sevincini dıştan göster­mek ister. Çünkü o şiddetli bir arzuya sahiptir; kapıyı bekler. Hâl böyle iken neler geleceğini bilemez, üzülür. Ve düşünür ki: “Yaptığı ret mi olur, yoksa makbul mü? Acaba kapı açılacak mı, yoksa yü­züne mi vurulacak?”

Nefsini anlayan iman sahibinin hâli, irfan sahibine benzemez. İman sahibi bir hâle sahiptir, o hâlle avunur. Hâlbuki hâl daima de­ğişir. O, bunu pek anlayamaz.

İrfan sahibi makam ehlidir; makam ise sabit olur. İman sahibi, hâlinin değişmesinden korkar, imanı zevale erecek diye üzülür. Bu sebeple kalbinin hüzne boğulduğu olur. Bu arada dıştan güler yüz gösterdiği de olur. O, korku anında içinde saklı hüznü göstermemek için güler, konuşur. Yüzü güler, ama kalbi korku ile kesilir gibi olur. İrfan sahibi, bazen halka sert ve hüzünlü yüzle çıkar. Sebebi onlara emir ve yasakları bildirmek içindir. Halka emri ve yasağı bil­dirirken bir Peygamber vekili olarak konuşur.

Allah yolunda olan büyük zâtlar, işittikleri iyi şeyleri yaparlar. Yaptıkları iş onları Hakk'a yaklaştırır.

 

* * *

 

Yaptıkları yararlı iş sonunda kalp kulakları ile vasıtasız O'nun öğüdünü dinlerler. Bu hâl, uyku gibi bir hâle geçip yaratılmışlardan uzak, Hak ayıklığına erdikleri zaman olur.

Kalbin sıhhat bulursa halkı kaybeder, onlara gözünü yumarsın ve Hak tarafından sana ayıklık hâli gelir; O'nu dinlersin. Bu hâl giz­lide ve aşikârede devam eder.

Açıkta olursun, ilâhî varidat sana gelmeye başlar. Ve O'nun hükmü sır âlemi yolu ile sana gelir. Ve kalbi sırlarla doldurur. O hikmetli işler, kalpten iyileşen nefse, oradan da dile gelir. Dilden ise, halka... Halka konuşmak isteyen bu yoldan konuşmalı, bu yol kapalı ise susmalı.

Allah yolunda can koyanların cinneti, tabiata kulluk etmemek, nefse ve hevaî şeylere akılsız olmak, şehvet ve geçici tatlara karşı kör olmaktır. Onların deliliği budur. Bayağı aklını yitiren delilere benzemezler; ama onlara da deli denir.

Bir soruya cevap veren Hasan-ı Basrî (r.a) şöyle der: “Siz onları görseydiniz, deli derdiniz, onlar da sizin bu hâlinize baksalardı, bir an bile Allah'a inanmamış olduğunuzu söylerlerdi.”

Halkı bırakıp halvete çekilme hâlin iyi olmadı. Burada halvetin asıl mânası kalbi bütün fâni şeylerden temiz tutmak, iç âlemi, dün­ya, âhiret ve Hakk’ın zâtından gayri her şeyden temizlemektir. Bu hâl, geçmişteki velîlerin, iyilerin ve peygamberlerin hâlidir. Onların gittiği yol budur. Tek başına emr-i ma'rûf ve nehy-i ani'l-münkerde bulunmak, bin kişi ile gizliye geçip ibadet etmekten benim için daha sevimlidir.

İman sahibi nefsine baktı; gözlerini yumdu. Ümitlerini kesti ve uygunsuz arzusunu reddetti. Tâ ki nefsin görüşleri kendi helakine sebep olmasın. Nefsin yaşaması, ancak kalp ve sırra uyması sonunda olabilir. Nefse ve sırra uyulması, görüşlerinin dışına çıkılmaması ve her bakımdan birlik olunması şartı ile olur. Sır ve kalbe uyan nefis onların emirleri gereğince emreder, yasak bildiklerini yasak sayar ve onların seçtiği dışında bir seçme yapmaz. İşte bu nefse, mutmainne nefis denir. Bu nefis, sır ve kalp bir talepte birleşirler. Her üçünün de bir maksadı vardır. Nefis bunu kazanınca ona gereken şey de­vamlı mücadelenin azaltılmasıdır.

Hak Teâlâ'nın sende ve diğer yaratılmışlarda yaratmakta oldu­ğu fiil tecellisi dolayısıyla münazara etme; kendi şahsî görüşlerini ortaya atma. Hak Teâlâ'nın şu ulvî kelâmını duymadın mı? “O, yaptığı işten sorumlu değildir; öbürleri yaptıklarından sorumludur.” (el-Enbiyâ, 21/23)

Hakk'a tâbi olmak senden hayli uzak... Edebini takınırsan pekâlâ; aksi hâlde şu hoş yerden kötü bir şekilde atılırsın. Edebim iyi eder, uyar olursan, o güzel yerde yerli olur, ikram edilirsin. Allah Teâlâ'yı seven, O'nun katında misafirdir. Misafir, hiç bir zaman için ev sahibinin arzusu dışında herhangi bir şey yemeye, içmeye ve hattâ giymeye yetkili değildir. Bütün hâlinde onlara uyması, sabır­la, uysallıkla onun emrini dinlemesi icap eder. O, bu hâle devam edince denir ki: “Her gördüğün şey sana müjdecidir ve daima Hakk'a arif olan­larla karşılaşacaksın.”

Bu hâli devam ettikçe o kulun kalbinde dünya, âhiret ve Hakk’ın gayri her şey yok olur.

Bütün konuşman Allah için olmalı, aksi hâlde susmak senin için daha iyidir. Yaşaman Allah için olmalı. Olmuyorsa ölüm senin için daha hayırlıdır.

Allah'ım, bizi tâatinde diri eyle; Öbür âlemde tâat ehli olanlarla dirilt. Âmin!

 

* * *

 

İman sahibi, nefsini itici olur. Sonra, terbiye eden ve öğreten bir eren kişi ile de sohbet eder, küçük yaşından ölüme kadar onun elin­de bilgiler edinir ve terbiye alır.

O eren kişi, iman sahibine ilk zamanda Allah'ın Kitab’ını okutur ve ezber ettirir. İkinci hâlinde ise, Peygamberi’nin sünnetini öğret­meye başlar. Bunları yaparken o iman sahibini daima başarı takip eder. Bu yüzden bildiği ile amel eder. Yaptığı her iyi amel Hakk'a yaklaştırır. Her ne zaman ki, bildiği iyi işi yapar, Allah Teâlâ ona bilmediği şeylerin tılsımını ihsan eyler. Bu yapılan ameller içinde...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: 54. Meclis
« Posted on: 26 Nisan 2024, 11:47:37 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: 54. Meclis rüya tabiri,54. Meclis mekke canlı, 54. Meclis kabe canlı yayın, 54. Meclis Üç boyutlu kuran oku 54. Meclis kuran ı kerim, 54. Meclis peygamber kıssaları,54. Meclis ilitam ders soruları, 54. Meclisönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes