Ýlahi Armaðan
Pages: 1
60. Meclis By: hafiza aise Date: 28 Ocak 2011, 18:16:08
60. MECLÝS

 

Bu konuþma, salý günü öðlende yapýldý.

Konuþma tarihi: Hicrî 3 Recep 546, Milâdi 1151.


 

Peygamber (s.a.v) Efendimiz þöyle buyurur:

“Ýnsanýn, Ýslâmiyet’ine dair iyilik alâmeti þudur ki: Dünya ve âhirette iyiliðini görmeyeceði iþleri terk ede.”

Her kim ki, Ýslâmiyet’i cihetiyle güzelleþir, özüne yararý olan þey­lerle meþgul olur. Hiçbir faydasý olmayan iþleri býrakýr. Lüzumsuz iþlerle uðraþmak, battal ve heves düþkünlerinin iþidir.

Mahrum odur ki, Hakk'ýn emrine göre hareket etmeye ve hu hâ­linden de rýza isteye. Ayrýca, Hakk'ýn yasakladýðý þeyle de amel ede. Bu amel mahrum olmanýn tâ kendisidir; ölüm buna derler; ilâhî dergâhtan tart budur.

Dünya ile uðraþýyorsan, iyi niyet sahibi olmalýsýn; iyi niyet bes­lemeden dünyaya sarýlmak, felâketin tâ kendisidir. Bölük pörçük iþ­lerle uðraþmak, iþin kabulünü saðlamaz. Kalbin kirli olduðu hâlde dýþýnýn temiz olmasý fayda veremez. Dýþ yönünü Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in sünneti ile beze; kalbini de Kur'ân'a göre ayarla. Kalbi­ni kötü þeylerden esirge; tâ ki, duygularýn esirgene.

Akýllý ol. Yaptýðýn iþ, ölüme inanan ve onun geleceðini bilen kim­senin yapacaðý þeyler deðil. Hakk'a kavuþmayý bekleyen ve O'nunla muhasebeye oturmaya inanan, iþlerin karþýlýklý görüþüleceðini bekle­yen ve O'ndan korkan kimsenin iþi deðildir.

Saðlýk sahibi bir kalp, tevhid, tevekkül ve yakin doludur. Onda baþarý, ilim ve iman vardýr. O sahih kalbe Hak yakýnlýðý verilir. Bu vergi ile halkýn âciz, zayýf durumunu görür ve bilir. Ayrýca onlarý, ellerinde maddî þey bulunmayan fakir kiþi görür. Bununla beraber en küçük yavruya bile kibirli ve gururlu olmaz. Ama Allah'a isyan eden kâfir ve münafýkla karþýlaþýrsa, aslan gibi pençeleþir. Bu iþte yalnýz Allah için gayret eder. Bu þahýslar, iman sahibinin gözünde birer et parçasý hükmünü taþýr. Ýman sahibi, sâlih müttakî kimseler önünde tevazu gösterir ve engin gönüllü olur. Verâ sahiplerine de tevazu gös­terir. Bu Hak yolcularýný Hak Teâlâ anlatýrken þöyle buyurur: “Onlar, aralarýnda merhamet ve þefkatle dolu olup küffar kar­þýsýnda þiddetli ve kuvvetli olurlar.” (el-Feth, 48/29)

 

* * *

 

Ey bidat yoluna sapan, Allah'tan baþka hiç kimse: “Ben Allah’ým” demeye güç yetiremez. Bu kelâm Rabb’imiz olan Allah Teâlâ'ya hastýr. O, dilsizler gibi, kullarýn kelâmý gibi laf etmez; açýktan konuþur: “Muhakkak ben Allah’ým.” (Tâhâ, 20/14)

Derken, Musa Peygamber’e tekitli konuþtu. Hak Teâlâ, Musa Peygamber’le olan konuþmasýný þöyle anlattý: “Allah, Musa ile tam bir konuþma yaptý.” (en-Nisâ, 4/164)

Hak Teâlâ'nýn iþitilen ve anlaþýlan kelâmý vardýr. Allah Teâlâ Musa Peygamber’e þöyle hitapta bulundu: “Yâ Musa, muhakkak ben âlemlerin Rabbi Allah’ým.” (Tâhâ, 20/14) Bunun manasý þöyledir: “Ben ne melek, ne cin, ne de insim; âlemlerin Rabb’iyim!” Bu kelâmla Firavun'un: “Ben sizin yüce Rabb’inizim” sözünü yalanlamýþ oldu. Ve onu, ulûhiyyet iddiasýnda boþa dü­þürdü: “Benden gayrisi ulûhiyyet iddiasýnda bulunamaz, çünkü Allah benim.” Her kim bu davaya kapýlýrsa yalancý olur; bu yalan davaya ne Firavun, ne de halktan biri yetkili olabilir.

O yüce kelâmýn Musa Peygamber’e tecellisi aþaðýda bir nebze an­latýlacaktýr.

 

* * *

 

Musa (a.s) Peygamber, karanlýk gecenin ve doðum sancýsý çe­ken hanýmýnýn üzüntüleri içinde idi. Bu sýkýntýlar içinde Musa Pey­gamber’in iman kuvveti kendini belli etti. Hak Teâlâ ona bir nur gös­terdi, iman kuvveti icabý gördüðü nurun harika cezbesine kapýldý. Yanýndakilere dedi ki: “Oturunuz, bir ateþ seziyorum, ben bir nur gördüm. Onu kal­bim, sýrrým, mana âlemim, özüm gördü. Hakkýmda verilen ezelî hü­küm geldi. Hidayet yolum açýldý. Halktan bana bir gýna geldi. Vela­yet ve hilafet geldi. Esasý buldum, teferruat gitti. Esas mülke erdim, mülk sahibi olmaktan azat oldum. Artýk Firavun'dan korkmuyorum, önce bende bulunan korku þimdi Firavun'a geçti.”

Bu sözlerden sonra nura doðru yürüdü. Onlar, artýk arkada kal­mýþtý. Aramadý, sormadý. Ýþte iman sahibi böyledir.

Hak Teâlâ, onu kendine yakýn kýlmýþtý. Yakýnlýk kapýsýna davet etmiþti. Bu hâli pek kestiremedi. Saða, sola, öne ve arkaya bakmaya koyuldu. Bu bakýþý kalpten oluyordu. Her ne kadar baktýysa da Hak'­tan gayri her yanýn kapalý olduðunu gördü. Bu kere nefsini, hevâyý ve duygularýný, alýþmýþ olduðu þeyleri, ehlini, bulunduðu hâlin cüm­lesini karþýsýna aldý, konuþtu:

“Ben Rabb’imin nurunu sever oldum. Ona gidiyorum. Benim için avdet nasip olursa gelirim.” dedi.

Dünyaya, içindekilere ve sebeplere, þehvet arzularýna, bütün yaratýlmýþlara, sonradan olmuþa ve yapýlmýþa veda etti. Onlarý yapana koþtu. Bunlarý yaparken ehlini, yavrusunu ve bütün sebepleri Hakk'a ýsmarladý.

Bazý helâl olan þeyler vardýr ki, uzak kalanlara saklý tutulur. Buðz ehli ondan uzak kalýr, sevgi ehli onu bulur. O helâl þey, nadi­ren deðil, ekseri saklý durur. Bu helâl dediðimiz iþ Hakk'ýn kelâm te­cellisine mazhar olmaktýr.

Þu kalp sýhhat bulur, temiz olursa, her yerden Hakk'ýn kelâmýný iþitir. Bir yönden deðil, þeþ (altý) cihetten görür, iþitir. O kalp, her nebinin, rasûlün, sýddîkýn ve velî kullarýn gayplerinden gelen kelâmý iþitir. Kalp kelâm tecellisine erince, Hakk'a yakýn olur. Bu yakýnlýk hayat verir, ölümü de, onlardan ayrýlýkla baþlar. Hoþnut olduðu þey, onunla münacat hâlidir. Hiçbir þeye susuzluða, çýplak kalmaya, sonradan olan bazý þeylerin elden çýkmasýna aldýrýþ etmez.

Hakk'ý dileyen kimsenin hoþnut olmasý tâatle hasýl olur. Ýrfan sahibi ve Hak tarafýndan arzulanan kimsenin sevdiði ise Hak yakýn­lýðýdýr. Ey yapmacýk iþlerle yetinen, anlattýðýmýz iþler, içinde bulun­duðun þeylerle olmaz. Bu iþ nefsin, hevânýn, tabiatýn varlýðý, gece namazý ve gündüz orucu ile bulunmaz. Halka gösteriþ ve cehaletle tutulan oruç fayda vermez; böyle yapýlan iþlerin yararý bulunmaz.

Yazýk oluyor sana; kurtulmak istiyorsan ihlâs sahibi ol. Kuru ekmek yemek ve kaba libasla iþler elde edilmez. Doðru ol, erersin. Hakk’ýn yakýn olursun. Himmetini yüce tut, yükselirsin. Teslim ol ki selâmet bulasýn. Uyar ol, sana da uyulur. Razý ol, senden de razý olur­lar. Süratle yerinden kalk. ötesini Hak Teâlâ senin için bitirir.

Allah’ým, dünya ve âhiret iþlerimizi sen idare et. Bizi, ne nefsi­mize, ne de halktan birine býrak.

 

* * *


 

Peygamber (s.a.v) Efendimiz, bir kudsî hadîsi þöyle anlatýr: “Hak Teâlâ Cibril'e hitaben þöyle der: Yâ Cibril, falaný ayýlt, falan da uyusun.”

Bu kudsî hadîs iki þekilde tefsir edilir:

“Hakkýnda ayýltma emri verilen, sevgi ehlidir; uyutulmasý iste­nen ise, sevilmiþtir.

Þu adam muhabbetimi iddia eder, onu ayýlt. Onunla münakaþa etmek dilerim; tâ ki, Benden gayrisi onun gözünde kalmasýn. Onu kaldýr; tâ ki, iddia ettiði þeylerin þahitlerini getirsin. Ve sevgi babýn­da hakikati bulsun.

Öbürünü uyut. O yolumda hayli yorgunluk çekti. Zâtýmdan gay­rinin varlýðý onda vücut bulmadý. Sevgisi uðrumda oldu. Dâva ve þa­hidini kazandý. Ahdimi yerine getirdi. Þimdi sýra Bende. Ona yaptýðým vaadi yerine getireceðim. O Benim misafirimdir. Misafirden hiz­met talep edilmez; yorucu iþlere sokulmaz. Onu lütuf köþemde uyu­tacaðým. Fazilet soframda oturtacaðým. Yakýnlýk iþimi ona verece­ðim. Zâtýmdan gayri her þeyi ondan yok edeceðim. Onun sevgisi tam­dýr. Sevgi iþini ikmal eden için, zorluk kalkar.” Bir baþka mâna daha:

“Onun sesini sevmiyorum; uyut ki, sesini iþitmeyeyim. Öbürünün sesini duymak istiyorum, onu da ayýlt.”

Seven kimsenin, Hak tarafýndan da sevilmesi için kalbini Mev­lâ'dan gayri her þeyden arî tutmasý gerekir. Seven kimse, iman, te­vekkül, tevhid ve ikan bakýmýndan kemale ererse mahbûb olur. Güç­lük gider, rahatlýk gelir. En güç iþ, Hak tarafýndan sevilmiþ olmakta, O'nun sevgisi kazanýldýktan sonra her þey kolay olur.

Meselâ, bir kimse düþünelim, gece gündüz yol kat eder. Sebebi, bir þahsýn sevgisidir. Yolda bin türlü korkulu dakikalar geçirir, ye­meye ve içmeye önem vermez, tâ, o þahýn kapýsýna varýncaya kadar böyle devam eder. Þahýn bu geliþten haberi olunca, hizmetçilerini ona karþý çýkarýr, aðýrlatýr. Özel bineklere bindirirler. Sonra hamama gö­türür, temizler, güzel elbise giydirir, koku sürerler. Daha sonra þahýn huzuruna çýkarýrlar. Þah da onu karþýsýna alýr, hâlini hatýrýný sorar. Mülkünde olan en güzel nimetleri ona verir. Ve onun mahbûbu olur. O seven kiþi, bu güzel hâli bulup þahýn sevgilisi olduktan sonra yor­gunluk, korku duyar ve geldiði yere dönmek diler mi? Nasýl dilesin, dilemez. Çünkü orada yerli oldu. Hayatý emniyet altýna alýndý. Ýþbu misal bir kalbedir. Kalp, Hakk'a vasýl olduktan sonra Hak yakýnlý­ðýndan bir yer alýr, Hakk'a münacat eder. O'nun yanýnda emin olur. O'nu býrakýp baþkasýna gitmeyi artýk istemez.

Kalbin bu makama çýkmasý için farzlarý eda etmesi gerek. Ha­ram ve þehevî þeyleri yapmamasý icap eder. Mubah ve helâl olan kýs­mý ise, varlýkla, þehvetle, hevâ ile almamasý gerekir. Bu hâle ermek için þifa veren verâ hâlini bulmak, tam bir yeterlik duygusuna sahip olmak lazým olur. Zühd ve verâ, bu yolda önce yapýlmasý gere­ken küçük iþler sayýlýr. Büyüklerine gelince, onlar da, Hakk'ýn zâtýn­dan gayri þeyleri býrakmak ve nefse, boþ arzulara ve þeytana muha­lif olmaktýr. Baþtan sona nefsin halk denen nesneden temiz olmasý da birinci derecede gelir. Sonra, övülmek, kötülenmek, verilmek, alýn­mak gibi þeyler o kul için eþit olmalýdýr.

Bu yol için bir iki cümle daha söylenir ki, onlarý da þöyle anlat­mak mümkün olur: Bir iþin evveli þehadet getirmek, sonrasý da se­vilmeyi ve kovulmayý bir görmektir. Bu hâlde kalmak kalbin sað olmasýna baðlýdýr. Bir kimsenin kalp âlemi sýhhat bulur, Yaratan'ý ile birleþirse, onun için kovulmakla, kabul olunmak ayný mana taþýr.

Övülmek, kötülenmek bir olur. Hastalýk ve afiyet ayný olur. Zengin­likle fakirlik fark taþýmaz. Dünyanýn gelmesi veya gitmesi eþit olur.

Anlattýðýmýz hâller bir kimsede tam olursa, nefsi yok olur. Ta­biat ateþi söner. Þeytaný, önünde boynu bükük olur. O sarih kalp için dünya ve onun sahipleri küçük görülür ve âhiret büyür. Sonra, esas nura kavuþur, ikisini de býrakýr. Mevlâ'ya döner. O sahih kalp için halk arasýndan Hakk'a vardýran bir yol açýlýr. Hakk'a oradan yol alýr. Sað, sol onun için ayan olur, yollar o kalp için temizlenir. Her zararlý þey, o iman sahibinin doðruluk ateþinde yanmaktan kaçar ve özün­le mevcut heybetten korkar.

Bu hâle eren için Hak kapýsýndan çevirecek ve yoldan alýkoyacak kimse olamaz. Bu hâli benliðinde bulunduran kimsenin savaþ erleri, zaferden geri edilemez. Ordusu hezimete uðratýlamaz. Kuþu susturulamaz. Tevhid kýlýcý için bir hudut çizilemez. Ýhlâs adýmlarý yürümek­le yorulmaz. Hiçbir iþ ona güç gelmez. Hiçbir kapý, önünde kapalý durmaz; açýlýnca da kapanmaz. Önünde kapýlar uçar, kilitler açýlýr, yönler fethedilir. O, Hak Teâlâ'nýn huzuruna varýncaya kadar, kimse durdurmaya güç yetiremez. Bu hâl, Hak tarafýndan ona bir lütuf olur. Bu lütfu bulduktan sonra onun köþesinde uyur. Hak ona fazlýn­dan yedirir; ülfet hâlinden içirir. Bunlarý bulduktan sonra beþer kal­binin hatýrlamadýðýný bulur. Kulaklarýn iþitmediðini duyar. Gözle­rin görmediðini görür.

Hak Teâlâ'nýn fazlýný, keremini bulduktan sonra, o büyük in­san halk arasýna yine katýlýr. Sebebi; onlara hidayet yolunu göster­mesi ve mülk sahibi kýlmasý... Çünkü o kul, sonsuz manevî bir mülke sahiptir. Elinde bulunan cümle þeyi bütünü ile halka daðýtýr. Bu öyle bir kuldur ki, Hakk'a vasýl olmuþ, onu görmüþ ve masivâ denen Hakk’ýn zâtýndan gayri þeyleri bilmiþtir. Artýk iþi, yâni yeni vazifesi, halkla uðraþmaktýr. Onlarla uðraþýr, düzeltmek için baþlarýna vu­rur. Halka önderdir. Hakk'ýn kapýsýný gösteren bir elçidir. Bu zâta melekût âleminde “Azîm” ismi verilir. Bütün yaratýlmýþlar, onun kalp ayaðý altýnda durur. Ve ondan gölgelenir.

Bu hâlleri iþitip heyecana kapýlma. Sen, bir iddiacýsýn. Sana ait olmayan ve yanýnda bulunmayan þey için iddia peþindesin. Nefsin seni istilâ etmiþ. Halk, dünya hep birden kalbini sarmýþ. Dünya ile halk, sana göre Allah'tan -hâþâ- daha büyük... Sen, Allah yolcula­rýna karþý haddini aþtýn ve onlarýn sayýsýna katýlamadýn. Ýþaret etti­ðim þeylere ermek dilersen bütün fâni þeylerden kalbini temizleme­ye bak. Emirlere imtisal et. Yasaklarý yapma. Kaderin getirdiði þey­lere sabýrla bak. Dünyalýk iþleri kalbinden at. Bunlarý yaptýktan son­ra bana gel. Bu hâlden sonra seninle konuþabilirim ve sonrasýný an­latýrým. Buna erebilirsen, her arzun yerine gelir. Bu hâli taþýmadan laf etmek, ancak hezeyan olabilir.

Yazýk, elinden bir lokma çýksa, bir tane kaybetsen yahut bir olacak iþin olmasa kýyameti koparýrsýn. Allah'a kýzarsýn. Hýrsýný, evinde duran zavallý zevceni dövmekle, yavruna vurmakla çýkarmak istersin. Dinine söversin. Peygamber’e küfredersin. Eðer ayýk kimselerden, akýllý ve Hakk'ý murakabe eden kimselerden olsaydýn, Allah'ýn huzurunda olduðunu bilir, sükûtu tercih eder, O'nun fiil tecellisini görür, olan iþlerin cümlesini kendine birer nimet kabul ederdin.

Eðer niza çýkarmadan dursaydýn, þükür yolunu tutsaydýn, küfür yolunu tutmayýp razý olsaydýn. O'na darlýk göstermeden sessizce dursaydýn ve þikâyet etmeseydin, sana þöyle denirdi: “Allah kuluna kâfi deðil mi?” (ez-Zümer, 39/36)

 

* * *

 

Ey aceleci, sabýrlý ol, nasibim rahat ve kolay alýr yersin. Sen Al­lah'a karþý irfan sahibi deðilsin. Eðer O'na karþý irfan sahibi olsay­dýn, hiç kimseye þikâyet etmezdin. O'nu gayrýya kesme arzusu duy­mazdýn, O'nun önünde sessiz durur ve bir þey istemezdin. O'na ýsrar­la dua etmezdin. Sana daha çok uyan hâlini alýr, onunla sabýr yolu­na girerdin.

Akýllý ol. Yapýlan her iþte tezkiye edilmeye ihtiyacýn var. Olage­len hemen bütün iþlerde tecrübe edilirsin. Nice iþler ettiðine bakýlýr. Ettiðin ahde vefalý olup olmadýðýn denenir. O'nun daima sana baktýðýný ve hâlini bildiðini neden bilmez oluyorsun?

Öðrenmedin mi, keþkülünü omuzlayýp þahýn evine giren: “Þunu da ver, bunu da ver.” derse derhal kapý dýþarý edilir. Her­hangi bir istek sahibi, kötü hýrsla arzularýný tatmine çalýþmamalý.
Gerçi: “Her ihtiyaç taleple görülür.” derler ama buna hýrs karýþmamalý.

Ýman sahibinin kalbinde hýrs, saldýrma ve boþ talep olursa iman kemale ermez. Ýman sahibi, yalnýz Allah'tan korkmalý ve yalnýz O'ndan talep etmeli; aksi olursa iman sahibinin imaný kemale ermez. Böyle olmak, derin bir düþünce sahibi olmak ister. Peygamberlerin ve sâlih kullarýn hâline derinden derine bakmak lâzým, Hak Teâlâ, onlarý düþmanýn elinden nasýl aldý ve iþlerinde nasýl kurtuluþ yolla­rýný gösterdi? Bunlarý hep düþünmek gerek...

Doðru düþünce ile tevekkül hâsýl olur ve dünya kalbe girmez. Cinler unutulur. Ýnsanlar düþünülmez ve bütün halk fena bulur ve Hak anýlýr. Böyle olan bir kalbin sahibi, yaratýlan yalnýz kendisiymiþ gibi kalýr. Sanýr ki, emirler yalnýz kendisine... Sanýr ki, yasaklar yal­nýz kendisine... Halkýn hiçbirine deðil... Sanýr ki, bütün nimetler üze­rine yaðýyor; halka bir þey gelmiyor. Ve öyle bilir ki, bütün teklifler ve zor iþler omzunda. Teklif daðlarýna bakar, her cinsi ile görür; teklif sahibinden bir risale olarak kabul eder; hepsini yüklenir. Bu güçlüðe tahammül etmesinin sebebi, kullukta ve tâatte hakikate ermek içindir. Cümle halkýn iþini yüklenir; Hak Teâlâ da ona ait iþ­leri üzerine alýr. Kullara tabip olur; Hak Teâlâ da onun tabibi. Hakk'ýn kapýcýsý olur. Hak ile kullar arasýnda elçilik vazifesi yapma­ya baþlar. Güneþ olur, halka ýþýk salar. Yollarýna o ýþýkla devam eder­ler. Halkýn yemeði, içmeði olur; ondan bir lâhza ayrý olmazlar. Elinde ne varsa halkýn iyiliðine harcar; nefsini unutur. Sanýr ki, nefis yok, nevasý kalmamýþ, tabiî arzularý da ölmüþ. Yemesini, içmesini, giyme­sini bile unutur. Kendi özünü bir yana atar, Hakk'ýn yarattýðý kul­larý düþünür, onlarýn iyi olmasýný diler. Halktan iyilik ummak aklýna bile gelmez; hele böyle þeyi kalbine sokmak, asla... Bu mevzuda Yaratan'ý ile kalýr. Hak Teâlâ nasýl kullarýn iyiliðini diliyorsa, o da aynýsýný ister.

Özünü, Hak Teâlâ'nýn kaza ve kaderine teslim eder. Bütün var­lýðýný Hakk'a ýsmarlar ve her þeyini O'nun dilediði yere býrakýr.

Ýþbu anlatýlan vasýflar, halký Hakk'a celb makamýnda durmayý dileyen kimsenin vasýflarýdýr.

Sen hevese kapýlmýþsýn. Allah'a, peygamberlerine ve sâlih kulla­rýna karþý cahilsin, Zâhidlik iddia edersin; ama herkesten çok arzu sahibisin. Zühd hâlin kötürüm olmuþ, ayaklarý yok. Bütün arzun dünyaya... Halka... Yaratan için hiç bir arzun yok... Hiç bir talebin kalmamýþ.

Bana yakýn ol. Önümde durmak sana uzak deðil. Yaklaþ. Hüsn-ü zan ve edep getir ki, sana Rabb’in yolunda delil olayým; O'na vardý­ran yolu anlatayým.

Kibir libâsýný üzerinden çýkar, tevazu elbisesini giy. Engin gö­nüllü ol ki, izzet sahibi olasýn. Tevazu göster ki, yükselesin. Ýçinde bulunduðun ve üstüne aldýðýn bütün hâller, hevesten ibaret. Hak Teâlâ onlara bakmaz. Anlatýlan iþler, yalnýz kalýbýn yaptýðý þeylerle elde edilmez. Onlara biraz da kalbin karýþmasý gerek... Evvelâ kalp, sonra kalýp...

Peygamberimiz, kalbini þöyle iþaret eder: “Zühd burada, takva burada, ihlâs burada.”

Her kim ki, felah ister, büyük zâtlarýn ayaðý altýna toprak olsun. Onlarýn sýfatý nelerdir, anlatalým: Büyük zâtlar, dünyayý ve cümle yaratýlmýþý býrakmýþtýr. O zâtlar, Arþ altýndan yerin dibine kadar dünyalýk iþleri ve halký býrakmýþ­lardýr; hepsine veda etmiþlerdir.

Onlar eþyayý öyle býrakmýþ ve öyle veda etmiþtir ki, bir daha dönmemek ve bir daha almamak þartý ile... Onlar halký ve nefsi býrak­týlar, Yaratan'larý ile var oldular... Bütün hâlleri, Yaratan ile oldu.

Her kim ki, nefsi ve mevhum varlýðý ile Hak sevgisi ister, boþ arzu ve hezeyan içindedir. Zâhid geçinenlerin ve ibadet iddiasýnda olanlarýn çoðu, halka kulluk eder ve onlarý Hakk'a ortak koþar.

 

* * *

 

Sebepler üzerinde konuþup onlarý Hakk'a ortak etmeyiniz. Hak Teâlâ size darýlýr. Çünkü sebeplerin Yaratýcýsý O'dur. Sebepler üzerin­deki tasarruf O'na aittir.

Allah'ýn Kitabý’na uyanlarýn ve Peygamber’e tâbi olanlarýn itika­dý odur ki: Kýlýçta kesme kuvveti yoktur; ondaki kesici kuvvet Hakk'a aittir. Ateþte yakýcýlýk yoktur; onda yakan kuvvet, Hakk'ýndýr. Ye­nen yemek, gýda olmak vasfýný haiz deðil; onu Allah gýda yapar. Su aslýnda kandýrýcý deðildir; o kuvveti Allah verir. Ýþte bütün zahirdeki sebepler böyle... Cinsleri her ne kadar ayrý da olsa, hepsinde Allah tasarruf eder. Bütün sebepler birer âlettir; Hak, onlarla dilediði iþi yapar.

Hâl böyle iken ve bütün iþlerde fail O olunca neden O'na dönmez­siniz? Neden bütün iþlerinizi O'na havale etmez, muhtaç olduðunu­zu O'ndan dilemezsiniz? Ve neden tevhid âlemini hâllerinize yerleþ­tirmezsiniz. Onun bütün iþleri aþikârdýr. Gizli tarafý yoktur. Her akýl sahibi bunu bilir, anlar.

O ki, kuldur, sahibi asa ile onu döver. O ki, hürdür, ona bir iþa­ret yeter.

O'na itaat ediniz. O, sizden itaat edeni aziz kýlar. Ýsyankâr ol­mayýnýz. O, isyan edeni zelil eder. Yardým da, rüsva etmek de O'nun elinde... Dilediðine yardým eder, aziz olur. Dilediðini rüsva eder, o da zelil olur. Dilediðine ilim verir, aziz olur. Dilediðini cahil kýlar, o da zelil olur. Dilediðini zâtýna yakýn kýlar, aziz olur. Dilediðini zâtýn­dan uzak eder, o da zelil olur.

 



radyobeyan