60. Meclis By: hafiza aise Date: 28 Ocak 2011, 18:16:08
60. MECLÝS
Bu konuþma, salý günü öðlende yapýldý.
Konuþma tarihi: Hicrî 3 Recep 546, Milâdi 1151.
Peygamber (s.a.v) Efendimiz þöyle buyurur:
“Ýnsanýn, Ýslâmiyet’ine dair iyilik alâmeti þudur ki: Dünya ve âhirette iyiliðini görmeyeceði iþleri terk ede.”
Her kim ki, Ýslâmiyet’i cihetiyle güzelleþir, özüne yararý olan þeylerle meþgul olur. Hiçbir faydasý olmayan iþleri býrakýr. Lüzumsuz iþlerle uðraþmak, battal ve heves düþkünlerinin iþidir.
Mahrum odur ki, Hakk'ýn emrine göre hareket etmeye ve hu hâlinden de rýza isteye. Ayrýca, Hakk'ýn yasakladýðý þeyle de amel ede. Bu amel mahrum olmanýn tâ kendisidir; ölüm buna derler; ilâhî dergâhtan tart budur.
Dünya ile uðraþýyorsan, iyi niyet sahibi olmalýsýn; iyi niyet beslemeden dünyaya sarýlmak, felâketin tâ kendisidir. Bölük pörçük iþlerle uðraþmak, iþin kabulünü saðlamaz. Kalbin kirli olduðu hâlde dýþýnýn temiz olmasý fayda veremez. Dýþ yönünü Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in sünneti ile beze; kalbini de Kur'ân'a göre ayarla. Kalbini kötü þeylerden esirge; tâ ki, duygularýn esirgene.
Akýllý ol. Yaptýðýn iþ, ölüme inanan ve onun geleceðini bilen kimsenin yapacaðý þeyler deðil. Hakk'a kavuþmayý bekleyen ve O'nunla muhasebeye oturmaya inanan, iþlerin karþýlýklý görüþüleceðini bekleyen ve O'ndan korkan kimsenin iþi deðildir.
Saðlýk sahibi bir kalp, tevhid, tevekkül ve yakin doludur. Onda baþarý, ilim ve iman vardýr. O sahih kalbe Hak yakýnlýðý verilir. Bu vergi ile halkýn âciz, zayýf durumunu görür ve bilir. Ayrýca onlarý, ellerinde maddî þey bulunmayan fakir kiþi görür. Bununla beraber en küçük yavruya bile kibirli ve gururlu olmaz. Ama Allah'a isyan eden kâfir ve münafýkla karþýlaþýrsa, aslan gibi pençeleþir. Bu iþte yalnýz Allah için gayret eder. Bu þahýslar, iman sahibinin gözünde birer et parçasý hükmünü taþýr. Ýman sahibi, sâlih müttakî kimseler önünde tevazu gösterir ve engin gönüllü olur. Verâ sahiplerine de tevazu gösterir. Bu Hak yolcularýný Hak Teâlâ anlatýrken þöyle buyurur: “Onlar, aralarýnda merhamet ve þefkatle dolu olup küffar karþýsýnda þiddetli ve kuvvetli olurlar.” (el-Feth, 48/29)
* * *
Ey bidat yoluna sapan, Allah'tan baþka hiç kimse: “Ben Allah’ým” demeye güç yetiremez. Bu kelâm Rabb’imiz olan Allah Teâlâ'ya hastýr. O, dilsizler gibi, kullarýn kelâmý gibi laf etmez; açýktan konuþur: “Muhakkak ben Allah’ým.” (Tâhâ, 20/14)
Derken, Musa Peygamber’e tekitli konuþtu. Hak Teâlâ, Musa Peygamber’le olan konuþmasýný þöyle anlattý: “Allah, Musa ile tam bir konuþma yaptý.” (en-Nisâ, 4/164)
Hak Teâlâ'nýn iþitilen ve anlaþýlan kelâmý vardýr. Allah Teâlâ Musa Peygamber’e þöyle hitapta bulundu: “Yâ Musa, muhakkak ben âlemlerin Rabbi Allah’ým.” (Tâhâ, 20/14) Bunun manasý þöyledir: “Ben ne melek, ne cin, ne de insim; âlemlerin Rabb’iyim!” Bu kelâmla Firavun'un: “Ben sizin yüce Rabb’inizim” sözünü yalanlamýþ oldu. Ve onu, ulûhiyyet iddiasýnda boþa düþürdü: “Benden gayrisi ulûhiyyet iddiasýnda bulunamaz, çünkü Allah benim.” Her kim bu davaya kapýlýrsa yalancý olur; bu yalan davaya ne Firavun, ne de halktan biri yetkili olabilir.
O yüce kelâmýn Musa Peygamber’e tecellisi aþaðýda bir nebze anlatýlacaktýr.
* * *
Musa (a.s) Peygamber, karanlýk gecenin ve doðum sancýsý çeken hanýmýnýn üzüntüleri içinde idi. Bu sýkýntýlar içinde Musa Peygamber’in iman kuvveti kendini belli etti. Hak Teâlâ ona bir nur gösterdi, iman kuvveti icabý gördüðü nurun harika cezbesine kapýldý. Yanýndakilere dedi ki: “Oturunuz, bir ateþ seziyorum, ben bir nur gördüm. Onu kalbim, sýrrým, mana âlemim, özüm gördü. Hakkýmda verilen ezelî hüküm geldi. Hidayet yolum açýldý. Halktan bana bir gýna geldi. Velayet ve hilafet geldi. Esasý buldum, teferruat gitti. Esas mülke erdim, mülk sahibi olmaktan azat oldum. Artýk Firavun'dan korkmuyorum, önce bende bulunan korku þimdi Firavun'a geçti.”
Bu sözlerden sonra nura doðru yürüdü. Onlar, artýk arkada kalmýþtý. Aramadý, sormadý. Ýþte iman sahibi böyledir.
Hak Teâlâ, onu kendine yakýn kýlmýþtý. Yakýnlýk kapýsýna davet etmiþti. Bu hâli pek kestiremedi. Saða, sola, öne ve arkaya bakmaya koyuldu. Bu bakýþý kalpten oluyordu. Her ne kadar baktýysa da Hak'tan gayri her yanýn kapalý olduðunu gördü. Bu kere nefsini, hevâyý ve duygularýný, alýþmýþ olduðu þeyleri, ehlini, bulunduðu hâlin cümlesini karþýsýna aldý, konuþtu:
“Ben Rabb’imin nurunu sever oldum. Ona gidiyorum. Benim için avdet nasip olursa gelirim.” dedi.
Dünyaya, içindekilere ve sebeplere, þehvet arzularýna, bütün yaratýlmýþlara, sonradan olmuþa ve yapýlmýþa veda etti. Onlarý yapana koþtu. Bunlarý yaparken ehlini, yavrusunu ve bütün sebepleri Hakk'a ýsmarladý.
Bazý helâl olan þeyler vardýr ki, uzak kalanlara saklý tutulur. Buðz ehli ondan uzak kalýr, sevgi ehli onu bulur. O helâl þey, nadiren deðil, ekseri saklý durur. Bu helâl dediðimiz iþ Hakk'ýn kelâm tecellisine mazhar olmaktýr.
Þu kalp sýhhat bulur, temiz olursa, her yerden Hakk'ýn kelâmýný iþitir. Bir yönden deðil, þeþ (altý) cihetten görür, iþitir. O kalp, her nebinin, rasûlün, sýddîkýn ve velî kullarýn gayplerinden gelen kelâmý iþitir. Kalp kelâm tecellisine erince, Hakk'a yakýn olur. Bu yakýnlýk hayat verir, ölümü de, onlardan ayrýlýkla baþlar. Hoþnut olduðu þey, onunla münacat hâlidir. Hiçbir þeye susuzluða, çýplak kalmaya, sonradan olan bazý þeylerin elden çýkmasýna aldýrýþ etmez.
Hakk'ý dileyen kimsenin hoþnut olmasý tâatle hasýl olur. Ýrfan sahibi ve Hak tarafýndan arzulanan kimsenin sevdiði ise Hak yakýnlýðýdýr. Ey yapmacýk iþlerle yetinen, anlattýðýmýz iþler, içinde bulunduðun þeylerle olmaz. Bu iþ nefsin, hevânýn, tabiatýn varlýðý, gece namazý ve gündüz orucu ile bulunmaz. Halka gösteriþ ve cehaletle tutulan oruç fayda vermez; böyle yapýlan iþlerin yararý bulunmaz.
Yazýk oluyor sana; kurtulmak istiyorsan ihlâs sahibi ol. Kuru ekmek yemek ve kaba libasla iþler elde edilmez. Doðru ol, erersin. Hakk’ýn yakýn olursun. Himmetini yüce tut, yükselirsin. Teslim ol ki selâmet bulasýn. Uyar ol, sana da uyulur. Razý ol, senden de razý olurlar. Süratle yerinden kalk. ötesini Hak Teâlâ senin için bitirir.
Allah’ým, dünya ve âhiret iþlerimizi sen idare et. Bizi, ne nefsimize, ne de halktan birine býrak.
* * *
Peygamber (s.a.v) Efendimiz, bir kudsî hadîsi þöyle anlatýr: “Hak Teâlâ Cibril'e hitaben þöyle der: Yâ Cibril, falaný ayýlt, falan da uyusun.”
Bu kudsî hadîs iki þekilde tefsir edilir:
“Hakkýnda ayýltma emri verilen, sevgi ehlidir; uyutulmasý istenen ise, sevilmiþtir.
Þu adam muhabbetimi iddia eder, onu ayýlt. Onunla münakaþa etmek dilerim; tâ ki, Benden gayrisi onun gözünde kalmasýn. Onu kaldýr; tâ ki, iddia ettiði þeylerin þahitlerini getirsin. Ve sevgi babýnda hakikati bulsun.
Öbürünü uyut. O yolumda hayli yorgunluk çekti. Zâtýmdan gayrinin varlýðý onda vücut bulmadý. Sevgisi uðrumda oldu. Dâva ve þahidini kazandý. Ahdimi yerine getirdi. Þimdi sýra Bende. Ona yaptýðým vaadi yerine getireceðim. O Benim misafirimdir. Misafirden hizmet talep edilmez; yorucu iþlere sokulmaz. Onu lütuf köþemde uyutacaðým. Fazilet soframda oturtacaðým. Yakýnlýk iþimi ona vereceðim. Zâtýmdan gayri her þeyi ondan yok edeceðim. Onun sevgisi tamdýr. Sevgi iþini ikmal eden için, zorluk kalkar.” Bir baþka mâna daha:
“Onun sesini sevmiyorum; uyut ki, sesini iþitmeyeyim. Öbürünün sesini duymak istiyorum, onu da ayýlt.”
Seven kimsenin, Hak tarafýndan da sevilmesi için kalbini Mevlâ'dan gayri her þeyden arî tutmasý gerekir. Seven kimse, iman, tevekkül, tevhid ve ikan bakýmýndan kemale ererse mahbûb olur. Güçlük gider, rahatlýk gelir. En güç iþ, Hak tarafýndan sevilmiþ olmakta, O'nun sevgisi kazanýldýktan sonra her þey kolay olur.
Meselâ, bir kimse düþünelim, gece gündüz yol kat eder. Sebebi, bir þahsýn sevgisidir. Yolda bin türlü korkulu dakikalar geçirir, yemeye ve içmeye önem vermez, tâ, o þahýn kapýsýna varýncaya kadar böyle devam eder. Þahýn bu geliþten haberi olunca, hizmetçilerini ona karþý çýkarýr, aðýrlatýr. Özel bineklere bindirirler. Sonra hamama götürür, temizler, güzel elbise giydirir, koku sürerler. Daha sonra þahýn huzuruna çýkarýrlar. Þah da onu karþýsýna alýr, hâlini hatýrýný sorar. Mülkünde olan en güzel nimetleri ona verir. Ve onun mahbûbu olur. O seven kiþi, bu güzel hâli bulup þahýn sevgilisi olduktan sonra yorgunluk, korku duyar ve geldiði yere dönmek diler mi? Nasýl dilesin, dilemez. Çünkü orada yerli oldu. Hayatý emniyet altýna alýndý. Ýþbu misal bir kalbedir. Kalp, Hakk'a vasýl olduktan sonra Hak yakýnlýðýndan bir yer alýr, Hakk'a münacat eder. O'nun yanýnda emin olur. O'nu býrakýp baþkasýna gitmeyi artýk istemez.
Kalbin bu makama çýkmasý için farzlarý eda etmesi gerek. Haram ve þehevî þeyleri yapmamasý icap eder. Mubah ve helâl olan kýsmý ise, varlýkla, þehvetle, hevâ ile almamasý gerekir. Bu hâle ermek için þifa veren verâ hâlini bulmak, tam bir yeterlik duygusuna sahip olmak lazým olur. Zühd ve verâ, bu yolda önce yapýlmasý gereken küçük iþler sayýlýr. Büyüklerine gelince, onlar da, Hakk'ýn zâtýndan gayri þeyleri býrakmak ve nefse, boþ arzulara ve þeytana muhalif olmaktýr. Baþtan sona nefsin halk denen nesneden temiz olmasý da birinci derecede gelir. Sonra, övülmek, kötülenmek, verilmek, alýnmak gibi þeyler o kul için eþit olmalýdýr.
Bu yol için bir iki cümle daha söylenir ki, onlarý da þöyle anlatmak mümkün olur: Bir iþin evveli þehadet getirmek, sonrasý da sevilmeyi ve kovulmayý bir görmektir. Bu hâlde kalmak kalbin sað olmasýna baðlýdýr. Bir kimsenin kalp âlemi sýhhat bulur, Yaratan'ý ile birleþirse, onun için kovulmakla, kabul olunmak ayný mana taþýr.
Övülmek, kötülenmek bir olur. Hastalýk ve afiyet ayný olur. Zenginlikle fakirlik fark taþýmaz. Dünyanýn gelmesi veya gitmesi eþit olur.
Anlattýðýmýz hâller bir kimsede tam olursa, nefsi yok olur. Tabiat ateþi söner. Þeytaný, önünde boynu bükük olur. O sarih kalp için dünya ve onun sahipleri küçük görülür ve âhiret büyür. Sonra, esas nura kavuþur, ikisini de býrakýr. Mevlâ'ya döner. O sahih kalp için halk arasýndan Hakk'a vardýran bir yol açýlýr. Hakk'a oradan yol alýr. Sað, sol onun için ayan olur, yollar o kalp için temizlenir. Her zararlý þey, o iman sahibinin doðruluk ateþinde yanmaktan kaçar ve özünle mevcut heybetten korkar.
Bu hâle eren için Hak kapýsýndan çevirecek ve yoldan alýkoyacak kimse olamaz. Bu hâli benliðinde bulunduran kimsenin savaþ erleri, zaferden geri edilemez. Ordusu hezimete uðratýlamaz. Kuþu susturulamaz. Tevhid kýlýcý için bir hudut çizilemez. Ýhlâs adýmlarý yürümekle yorulmaz. Hiçbir iþ ona güç gelmez. Hiçbir kapý, önünde kapalý durmaz; açýlýnca da kapanmaz. Önünde kapýlar uçar, kilitler açýlýr, yönler fethedilir. O, Hak Teâlâ'nýn huzuruna varýncaya kadar, kimse durdurmaya güç yetiremez. Bu hâl, Hak tarafýndan ona bir lütuf olur. Bu lütfu bulduktan sonra onun köþesinde uyur. Hak ona fazlýndan yedirir; ülfet hâlinden içirir. Bunlarý bulduktan sonra beþer kalbinin hatýrlamadýðýný bulur. Kulaklarýn iþitmediðini duyar. Gözlerin görmediðini görür.
Hak Teâlâ'nýn fazlýný, keremini bulduktan sonra, o büyük insan halk arasýna yine katýlýr. Sebebi; onlara hidayet yolunu göstermesi ve mülk sahibi kýlmasý... Çünkü o kul, sonsuz manevî bir mülke sahiptir. Elinde bulunan cümle þeyi bütünü ile halka daðýtýr. Bu öyle bir kuldur ki, Hakk'a vasýl olmuþ, onu görmüþ ve masivâ denen Hakk’ýn zâtýndan gayri þeyleri bilmiþtir. Artýk iþi, yâni yeni vazifesi, halkla uðraþmaktýr. Onlarla uðraþýr, düzeltmek için baþlarýna vurur. Halka önderdir. Hakk'ýn kapýsýný gösteren bir elçidir. Bu zâta melekût âleminde “Azîm” ismi verilir. Bütün yaratýlmýþlar, onun kalp ayaðý altýnda durur. Ve ondan gölgelenir.
Bu hâlleri iþitip heyecana kapýlma. Sen, bir iddiacýsýn. Sana ait olmayan ve yanýnda bulunmayan þey için iddia peþindesin. Nefsin seni istilâ etmiþ. Halk, dünya hep birden kalbini sarmýþ. Dünya ile halk, sana göre Allah'tan -hâþâ- daha büyük... Sen, Allah yolcularýna karþý haddini aþtýn ve onlarýn sayýsýna katýlamadýn. Ýþaret ettiðim þeylere ermek dilersen bütün fâni þeylerden kalbini temizlemeye bak. Emirlere imtisal et. Yasaklarý yapma. Kaderin getirdiði þeylere sabýrla bak. Dünyalýk iþleri kalbinden at. Bunlarý yaptýktan sonra bana gel. Bu hâlden sonra seninle konuþabilirim ve sonrasýný anlatýrým. Buna erebilirsen, her arzun yerine gelir. Bu hâli taþýmadan laf etmek, ancak hezeyan olabilir.
Yazýk, elinden bir lokma çýksa, bir tane kaybetsen yahut bir olacak iþin olmasa kýyameti koparýrsýn. Allah'a kýzarsýn. Hýrsýný, evinde duran zavallý zevceni dövmekle, yavruna vurmakla çýkarmak istersin. Dinine söversin. Peygamber’e küfredersin. Eðer ayýk kimselerden, akýllý ve Hakk'ý murakabe eden kimselerden olsaydýn, Allah'ýn huzurunda olduðunu bilir, sükûtu tercih eder, O'nun fiil tecellisini görür, olan iþlerin cümlesini kendine birer nimet kabul ederdin.
Eðer niza çýkarmadan dursaydýn, þükür yolunu tutsaydýn, küfür yolunu tutmayýp razý olsaydýn. O'na darlýk göstermeden sessizce dursaydýn ve þikâyet etmeseydin, sana þöyle denirdi: “Allah kuluna kâfi deðil mi?” (ez-Zümer, 39/36)
* * *
Ey aceleci, sabýrlý ol, nasibim rahat ve kolay alýr yersin. Sen Allah'a karþý irfan sahibi deðilsin. Eðer O'na karþý irfan sahibi olsaydýn, hiç kimseye þikâyet etmezdin. O'nu gayrýya kesme arzusu duymazdýn, O'nun önünde sessiz durur ve bir þey istemezdin. O'na ýsrarla dua etmezdin. Sana daha çok uyan hâlini alýr, onunla sabýr yoluna girerdin.
Akýllý ol. Yapýlan her iþte tezkiye edilmeye ihtiyacýn var. Olagelen hemen bütün iþlerde tecrübe edilirsin. Nice iþler ettiðine bakýlýr. Ettiðin ahde vefalý olup olmadýðýn denenir. O'nun daima sana baktýðýný ve hâlini bildiðini neden bilmez oluyorsun?
Öðrenmedin mi, keþkülünü omuzlayýp þahýn evine giren: “Þunu da ver, bunu da ver.” derse derhal kapý dýþarý edilir. Herhangi bir istek sahibi, kötü hýrsla arzularýný tatmine çalýþmamalý.
Gerçi: “Her ihtiyaç taleple görülür.” derler ama buna hýrs karýþmamalý.
Ýman sahibinin kalbinde hýrs, saldýrma ve boþ talep olursa iman kemale ermez. Ýman sahibi, yalnýz Allah'tan korkmalý ve yalnýz O'ndan talep etmeli; aksi olursa iman sahibinin imaný kemale ermez. Böyle olmak, derin bir düþünce sahibi olmak ister. Peygamberlerin ve sâlih kullarýn hâline derinden derine bakmak lâzým, Hak Teâlâ, onlarý düþmanýn elinden nasýl aldý ve iþlerinde nasýl kurtuluþ yollarýný gösterdi? Bunlarý hep düþünmek gerek...
Doðru düþünce ile tevekkül hâsýl olur ve dünya kalbe girmez. Cinler unutulur. Ýnsanlar düþünülmez ve bütün halk fena bulur ve Hak anýlýr. Böyle olan bir kalbin sahibi, yaratýlan yalnýz kendisiymiþ gibi kalýr. Sanýr ki, emirler yalnýz kendisine... Sanýr ki, yasaklar yalnýz kendisine... Halkýn hiçbirine deðil... Sanýr ki, bütün nimetler üzerine yaðýyor; halka bir þey gelmiyor. Ve öyle bilir ki, bütün teklifler ve zor iþler omzunda. Teklif daðlarýna bakar, her cinsi ile görür; teklif sahibinden bir risale olarak kabul eder; hepsini yüklenir. Bu güçlüðe tahammül etmesinin sebebi, kullukta ve tâatte hakikate ermek içindir. Cümle halkýn iþini yüklenir; Hak Teâlâ da ona ait iþleri üzerine alýr. Kullara tabip olur; Hak Teâlâ da onun tabibi. Hakk'ýn kapýcýsý olur. Hak ile kullar arasýnda elçilik vazifesi yapmaya baþlar. Güneþ olur, halka ýþýk salar. Yollarýna o ýþýkla devam ederler. Halkýn yemeði, içmeði olur; ondan bir lâhza ayrý olmazlar. Elinde ne varsa halkýn iyiliðine harcar; nefsini unutur. Sanýr ki, nefis yok, nevasý kalmamýþ, tabiî arzularý da ölmüþ. Yemesini, içmesini, giymesini bile unutur. Kendi özünü bir yana atar, Hakk'ýn yarattýðý kullarý düþünür, onlarýn iyi olmasýný diler. Halktan iyilik ummak aklýna bile gelmez; hele böyle þeyi kalbine sokmak, asla... Bu mevzuda Yaratan'ý ile kalýr. Hak Teâlâ nasýl kullarýn iyiliðini diliyorsa, o da aynýsýný ister.
Özünü, Hak Teâlâ'nýn kaza ve kaderine teslim eder. Bütün varlýðýný Hakk'a ýsmarlar ve her þeyini O'nun dilediði yere býrakýr.
Ýþbu anlatýlan vasýflar, halký Hakk'a celb makamýnda durmayý dileyen kimsenin vasýflarýdýr.
Sen hevese kapýlmýþsýn. Allah'a, peygamberlerine ve sâlih kullarýna karþý cahilsin, Zâhidlik iddia edersin; ama herkesten çok arzu sahibisin. Zühd hâlin kötürüm olmuþ, ayaklarý yok. Bütün arzun dünyaya... Halka... Yaratan için hiç bir arzun yok... Hiç bir talebin kalmamýþ.
Bana yakýn ol. Önümde durmak sana uzak deðil. Yaklaþ. Hüsn-ü zan ve edep getir ki, sana Rabb’in yolunda delil olayým; O'na vardýran yolu anlatayým.
Kibir libâsýný üzerinden çýkar, tevazu elbisesini giy. Engin gönüllü ol ki, izzet sahibi olasýn. Tevazu göster ki, yükselesin. Ýçinde bulunduðun ve üstüne aldýðýn bütün hâller, hevesten ibaret. Hak Teâlâ onlara bakmaz. Anlatýlan iþler, yalnýz kalýbýn yaptýðý þeylerle elde edilmez. Onlara biraz da kalbin karýþmasý gerek... Evvelâ kalp, sonra kalýp...
Peygamberimiz, kalbini þöyle iþaret eder: “Zühd burada, takva burada, ihlâs burada.”
Her kim ki, felah ister, büyük zâtlarýn ayaðý altýna toprak olsun. Onlarýn sýfatý nelerdir, anlatalým: Büyük zâtlar, dünyayý ve cümle yaratýlmýþý býrakmýþtýr. O zâtlar, Arþ altýndan yerin dibine kadar dünyalýk iþleri ve halký býrakmýþlardýr; hepsine veda etmiþlerdir.
Onlar eþyayý öyle býrakmýþ ve öyle veda etmiþtir ki, bir daha dönmemek ve bir daha almamak þartý ile... Onlar halký ve nefsi býraktýlar, Yaratan'larý ile var oldular... Bütün hâlleri, Yaratan ile oldu.
Her kim ki, nefsi ve mevhum varlýðý ile Hak sevgisi ister, boþ arzu ve hezeyan içindedir. Zâhid geçinenlerin ve ibadet iddiasýnda olanlarýn çoðu, halka kulluk eder ve onlarý Hakk'a ortak koþar.
* * *
Sebepler üzerinde konuþup onlarý Hakk'a ortak etmeyiniz. Hak Teâlâ size darýlýr. Çünkü sebeplerin Yaratýcýsý O'dur. Sebepler üzerindeki tasarruf O'na aittir.
Allah'ýn Kitabý’na uyanlarýn ve Peygamber’e tâbi olanlarýn itikadý odur ki: Kýlýçta kesme kuvveti yoktur; ondaki kesici kuvvet Hakk'a aittir. Ateþte yakýcýlýk yoktur; onda yakan kuvvet, Hakk'ýndýr. Yenen yemek, gýda olmak vasfýný haiz deðil; onu Allah gýda yapar. Su aslýnda kandýrýcý deðildir; o kuvveti Allah verir. Ýþte bütün zahirdeki sebepler böyle... Cinsleri her ne kadar ayrý da olsa, hepsinde Allah tasarruf eder. Bütün sebepler birer âlettir; Hak, onlarla dilediði iþi yapar.
Hâl böyle iken ve bütün iþlerde fail O olunca neden O'na dönmezsiniz? Neden bütün iþlerinizi O'na havale etmez, muhtaç olduðunuzu O'ndan dilemezsiniz? Ve neden tevhid âlemini hâllerinize yerleþtirmezsiniz. Onun bütün iþleri aþikârdýr. Gizli tarafý yoktur. Her akýl sahibi bunu bilir, anlar.
O ki, kuldur, sahibi asa ile onu döver. O ki, hürdür, ona bir iþaret yeter.
O'na itaat ediniz. O, sizden itaat edeni aziz kýlar. Ýsyankâr olmayýnýz. O, isyan edeni zelil eder. Yardým da, rüsva etmek de O'nun elinde... Dilediðine yardým eder, aziz olur. Dilediðini rüsva eder, o da zelil olur. Dilediðine ilim verir, aziz olur. Dilediðini cahil kýlar, o da zelil olur. Dilediðini zâtýna yakýn kýlar, aziz olur. Dilediðini zâtýndan uzak eder, o da zelil olur.