Netice By: hafiza aise Date: 05 Ocak 2011, 18:49:41
Netice
On günü bulan bir muhasara esnasýnda kalelerinin birer ikiþer düþtüðünü gören Yahudiler, çaresiz kalýp sulh istediler. Peygamber Efendimiz, bu isteklerini kabul etti. Kendilerinden gelen heyetle Resûl-i Ekrem arasýnda þu maddeler tesbit edildi:
Kalede çarpýþmaya katýlmýþ bulunan Yahudîlerin kanlarý dökülmeyecek.
Hayber'den çocuklarýyla birlikte çýkýp gitmelerine müsaade edilecek.
Beraberlerinde bir hayvan yükünden baþka bir þey götürmeyecekler.
Bunun dýþýnda, gerek menkul ve gerekse gayrimenkul bütün mallar, yay, miðfer, at, cübbe, zýrh, gömlek gibi silâhlar ve üzerlerindeki elbiselerinden baþka bütün elbise ve kumaþlar Hz. Resûlullah'a býrakýlacak.
Hz. Resûlullah'a býrakýlmasý gereken herhangi bir þey ne suretle olursa olsun gizlenmeyecek, gizleyenler ise Allah ve Resulünün eman ve himaye taahhüdünün hâricinde kalacaklardýr.602
Bu þartlar çerçevesinde anlaþmaya varýlýp sulh yapýldýktan sonra, Yahudîler, Hayber'den çýkmak üzere hazýrlandýlar. Bu sýrada Peygamber Efendimize bir teklif getirdiler: "Biz mal mülk sahipleriyiz! Mülk bakýmý ve iþletmesini senden daha iyi bilir ve baþarýrýz! Býrak bizi, Hayber topraklarýnda kalalým!"603
Resûl-i Ekrem Efendimiz ve sahabîler, burada duracak durumda deðillerdi. Bakýp gözetmeye de müsait bulunmuyorlardý. Bu sebeple Peygamber Efendimiz, tekliflerini müsbet karþýladý ve Hayber mahsulâtýnýn yarý yarýya bölüþtürülmesi þartýyla onlarýn tekrar yurtlarýnda kalmasýna müsaade etti. Ancak, bu anlaþma, istendiði zaman Peygamber Efendimiz tarafýndan ortadan kaldýrýlabilecekti.604 Böylece, Yahudiler, Ýslâm Devletiyle ziraî bir iþletmede ortaklýk akdetmiþ gibi, iþledikleri araziden yarý nisbetinde bir hisse vereceklerdi.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, her sene mahsûl zamaný Abdullah b. Ravaha Hazretlerini Hayber'e gönderirdi. Hz. Abdullah, mahsulâtý yarý yarýya ayýrýr, sonra da onlarý istediðini almada serbest býrakýrdý. Bu âdilâne muamele karþýsýnda Yahudiler, "Bu adalet sayesinde yer ve gök ayakta duruyor!"605 demekten kendilerini alamazlardý.
Þehid ve Ölü Sayýsý
Harb sonunda, bin 600 kiþilik Ýslâm Ordusunun 20'nin üzerinde þehid vermiþ olduðu görüldü. Buna karþýlýk, müdafaada bulunan ve harbi kendi kalelerinde kabul etmek gibi bir avantaja sahip olan 20 bin kiþilik Yahudi ordusunda ölü sayýsý ise 93 'ü buluyordu.606
Bu parlak muzafferiyet neticesinde Hayber de Ýslâm Devleti hudutlarý dâhiline alýnmýþ oldu.
HABEÞÝSTAN MUHACÝRLERÝNÝN HAYBER'E GELÝÞÝ
Resûl-i Kibriya Efendimiz, henüz Hayber'den ayrýlmamýþtý. Bu sýrada Cafer b. Ebî Tâlib baþkanlýðýndaki Habeþistan muhacirleri çýkýp geldiler.607 Resûl-i Ekrem Efendimiz, bundan son derece memnun oldu ve, "Bilmem, bu iki þeyden hangisiyle sevineyim? Feth-i Hayber'le mi, yoksa kudum-u Cafer'le mi?.." diye buyurdu.608 Peygamber Efendimiz, Hayber ganimetinden onlara da pay ayýrmýþtýr.609
Çift Hicretli ve Çift Ücretli Olanlar!
Medine'ye gelindikten sonra, Hayber fethine katýlan mücâ-hid muhacirlerden bazýlarýnýn, Habeþistan muhacirlerine, "Biz hicrette sizi geçmiþizdir!" dedikleri duyulmuþtu. Hattâ, bir gün, Hz. Cafer b. Ebî Tâlib'in, Habeþistan'a hicret etmiþ bulunan hanýmý Hz. Esma, Hz. Hafsa'nýn ziyaretine gitmiþti. Orada Hz. Ömer'le karþýlaþmýþtý. Hz. Ömer onun Esma bint-i Umeys olduðunu öðrenince, "Bizler, hicrette sizleri geçmiþizdir. Bu sebeple de, Resûlullah'a (a.s.m.) sizden daha yakýnýz!" demiþti.
Hz. Esma buna kýzmýþ ve, "Hayýr!.. Gerçek, senin bildiðin gibi deðildir! Vallahi, sizler Resûlullah'ýn (a.s.m.) yanýnda bulunuyordunuz da, o sizin aç olanlarýnýzý doyuruyor, câhillerinizi de va'z ve nasihat ederek yetiþtiriyordu! Bizler ise, dinimiz yolunda uðradýðýmýz düþmanlýklar yüzünden Habeþ ülkelerine gitmek zorunda kalmýþtýk. Bunu da ancak, Allah ve Resulünün rýzasýný kazanmak yolunda göze almýþtýk." dedikten sonra ilâve etmiþti: "Vallahi, ben senin bu dediklerini Resûlullah'a söyleyeceðim ve bunun doðru olup olmadýðýný soracaðým!"O sýrada Resûl-i Kibriya Efendimiz geldi.
Esma bint-i Umeys, Hz. Ömer'in kendisine söylediklerini nakletti.
Resûl-i Ekrem, "Buna karþýlýk sen ona ne söyledin?" diye sordu.
Hz. Esma, "Ben de ona þöyle þöyle cevap verdim." dedi.
Bunun üzerine Resûl-i Kibriya Efendimiz, Hz. Esmâ'ya, "Bu hususta, bana sizlerden daha yakýn kimse yoktur!" buyurduktan sonra ilâve etti: "Ömer ve arkadaþlarýna bir hicret (sevabý) vardýr! Siz gemi halkýna ise, iki hicret (sevabý) vardýr!"610
Bunu duyan Habeþistan'dan gelen Müslüman muhacirler de son derece sevindiler. Bu da, Müslümanlarýn hicrete ne derece ehemmiyet verdiklerini açýkça göstermektedir.
Ganimetler
Hayber'de elde edilen ganîmetler, bu gazaya katýlmýþ olsun olmasýn, Hudeybiye Sulh Anlaþmasý sýrasýnda Peygamber E-fendimizin yanýnda bulunan bütün sahabîlere taksim edildi.6" Zîra, Cenâb-ý Hakk, Hudeybiye Seferine iþtirak edenlere, Hay-ber'in fethedileceðini ve kendilerine bol ganîmet ihsan edeceðini önceden haber verip müjdelemiþti.612
Resûl-i Ekrem Efendimiz ayrýca, Hayber'de gelip Ýslâm Ordusuna katýlan Devs Kabilesine mensup 400 Müslüman ile Cafer b. Ebî Tâlib'in (r.a.) baþkanlýðýnda Habeþistan'dan dönen ve Hayber'de Müslümanlara kavuþan Habeþistan muhacirlerine bu ganimetten hisse ayýrdý.613
Resûl-i Zîþan Efendimizin emriyle ganîmet mallarý ilk önce beþ parçaya ayrýldý. Beþte bir parça Peygamber Efendimize teslim edildi. Geri kalan dört parça ise Efendimizin emriyle satýþa çýkarýldý.
Peygamber Efendimiz, ganimet mallarýndan satýlanlarýn paralarýný Müslümanlar arasýnda taksim etti.614
Hayber'in gayrimenkul mallarý, yâni arazi ve varidatý ise Þýkk, Natat ve Ketîbe mülkleri olarak bölüþtürüldü. Þýkk ve Natat mülkleri, Müslümanlarýn beþte dört hisselerine karþýlýk tutuldu. Ketibe mülkleri ise Beytû'l-Mâl'e âit olmak üzere Peygamber Efendimize býrakýldý.615
Resûl-i Ekrem Efendimiz, Ketibe'nin mülk ve mahsûllerini ihtiyaç derecelerine göre, akrabalarý, hanýmlarý, Müslüman erkek ve kadýnlar arasýnda bölüþtürdü.616
Ganimetler arasýnda, Tevrat'tan müteaddit nüsha da vardý. Yahudiler bunlarýn kendilerine iadesini taleb ettiler. Peygamber Efendimizin emriyle, Müslümanlar, Tevrat nüshalarýný derhâl geri verdiler. Böylece, diðer dinlere karþý olan geniþ müsamahalarýný bu hareketleriyle göstermiþ oldular. Bu hâdise, ayný zamanda, Müslümanlarýn, Allah tarafýndan daha önceki peygambere gönderilmiþ mukaddes kitaplara hürmet gösterdiklerinin bir ifadesiydi.
YAHUDÎLERÝN, PEYGAMBERÝMÝZÝ ZEHÝRLEMEYE KALKIÞMALARI
Peygamber Efendimizin bütün iyi niyet ve güzel muamelesine raðmen, Yahudilerin Ýslâm'a karþý gönüllerinde besledikleri kin ve düþmanlýk ateþi bir türlü sönmüyordu. Her iyi muameleye karþý kötü bir hareketle, haince bir tertiple cevap vermeyi, âdeta kendilerine huy edinmiþlerdi.
Hayber fethedilmiþ, Peygamberimiz ashabýyla birlikte istira-hate çekilmiþti. Savaþla Resûl-i Ekrem'i maðlûb edemeyen Yahudiler, bu sefer haince bir tertibin içine girdiler: Onu zehirlemeye karar verdiler! EJu vazifeyi, meþhur Yahudi Sellam b. Miþkem'in karýsý Zeyneb üzerine aldý. Plân gereði, Zeyneb, bir diþi keçi kýzarttý ve her tarafýný tesirli bir zehirle zehirledi; ayrýca, Peygamber Efendimizin, davarýn kol ve kürek etini daha çok sevdiðini de sorup öðrendiði için, keçinin oralarýna daha da çok zehir serpti.
Dessas Yahudi kadýný, kýzartýlmýþ, kebap edilmiþ zehirli keçiyi alýp getirdi ve, "Ey Ebû'l-Kasým!.. Bunu sana hediye ediyorum!" diyerek Peygamber Efendimizin önüne koydu.
Kadýn uzaklaþýrken, Peygamber Efendimiz ve orada bulunan sahabîler de ortaya konulan etten yemeye hazýrlandýlar. Resûl-i Ekrem, etin sevdiði kürek kýsmýndan bir lokma aldý; fakat yutmadan, sahabîlere, "Ellerinizi çekiniz! Þu kürek, etin zehirlenmiþ olduðunu bana haber veriyor!"617 diye buyurdu.
Herkes elini çekti. Sâdece Biþr b. Bera Hazretleri, aðzýna aldýðý lokmayý yutmuþtu. Et öylesine kuvvetli zehirliydi ki Hz. Biþr, oturduðu yerde birden morardý ve ânýnda þehid oldu.618
Peygamberleri öldürmekle iþtihar bulan, zehirleme marifetini her milletten çok daha iyi beceren Yahudilerin bu teþebbüsü de akim kalýnca, Peygamber Efendimiz, bu tertibe âlet olan Zeyneb'i huzuruna çaðýrdý. Zeyneb suçunu itiraf etti. Peygamber Efendimizin, "Neden bunu yaptýn?" sorusuna þu cevabý verdi:
"Eðer gerçekten bir peygambersen, sana haber verilecek; dolayýsýyla zarar görmezsin. Eðer peygamber deðil de bir hükümdarsan kendimizi ve insanlarý senden kurtarmak için yaptým!"619
Bazý rivayetlere göre, hiç kimseden þahsî intikam alma duygusu taþýmayan Peygamber Efendimiz, kadýný öldürtmeyip af-fetmiþtir.620 Bazý rivayetlerde ise, onu öldürttüðünden bahsedilir. Tahkik ehli demiþ ki:
Hz. Resûlullah öldürtmemiþ, fakat þehid olan Biþr'in veresesine vermiþ, onlar kýsas olarak öldürmüþler.621
HAYBER'DE YASAKLANAN ÞEYLER
Resûl-i Kibriya Efendimiz, Hayber günü Müslümanlara dört þeyi yasakladý:
Esir alýnan kadýnlara dokunmayý,
Ehlî merkeplerin etlerini yemeyi,
Her yýrtýcý, azý diþli hayvanýn etini yemeyi,
Ganîmet mallarýnýn bölüþtürülmeden satýlmasý veya satýn alýnmasýný.622
FEDEK YAHUDÎLERÝYLE ANLAÞMA YAPILMASI
Peygamber Efendimiz, Hayber'in fethinden sonra Muhayyi-sa b. Mes'ud'u, Ýslâmiyete davet etmek üzere, Medine'den iki konak mesafede bulunan Fedek köyünde oturan Yahudilere gönderdi. Fedek Yahudileri, birkaç kere þâir Yahudilerle birleþerek Medine üzerine yürümeyi kararlaþtýrmýþlar, ancak buna muvaffak olamamýþlardý.
Fedek Yahudileri, Resûlullah'ýn elçisi Muhayyýsa'nýn sulh teklifini önce kabul etmediler. Sonra Peygamber Efendimizin üzerlerine yürüyüp, Hayber Yahudilerinin uðradýklarý akýbete uðrayacaklarýndan korkup bu görüþlerinden vazgeçtiler ve sulh teklif ettiler. Peygamber Efendimiz onlarýn bu teklifini kabul etti.
Yapýlan anlaþmaya göre, kanlarý baðýþlandý. Arazilerinin yarýsý kendilerine býrakýldý, diðer yarýsý ise Peygamber Efendimize mahsus kýlýndý. Þâir Müslümanlar arasýnda bölüþtürülmedi. Zîra, Haþir Sûresinin altýncý âyetiyle, hiçbir askerî hareket yapýlmadan barýþ yoluyla fethedilen yerler Peygamber Efendimize tahsis buyurulmuþtur. Fedek'te ayný durum vuku bulduðu için alýnan arazinin yarýsý Peygamberimize kaldý.623 Resûl-i Ekrem Efendimiz, bunun gelirini, kendi zâtý, Haþîm Oðullarýnýn küçükleri ile onlarýn yetimlerini evlendirmek için sarf-ederdi.624
VADÝ'L-KURA'NIN ALINMASI
Daha sonra Peygamber Efendimiz, ordusuyla Hayber'den ayrýlýp Vadi'l-Kura'ya müteveccihen hareket etti. Burasý, Hayber ve Teyma arasýndaki köylerin bulunduðu bir yerdi. Ýslâm'dan evvel, Yahudiler buraya yerleþerek imar etmiþlerdi.
Vadi'1-Kura Yahudileri de, Benî Kurayza Yahudilerinin Hendek Savaþýnda yaptýklarý hainlikten dolayý cezalandýrýldýktan sonra, civar Yahudileri de yanlarýna alarak Medine üzerine yürümeyi kararlaþtýrmýþlar, ancak bu fýrsatý elde edememiþlerdi.
Resûl-i Ekrem, buradaki Yahudileri önce Ýslâm'a davet etti; Müslüman olduklarý takdirde kanlarýnýn baðýþlanacaðýný, mallarýnýn da kendilerine býrakýlacaðýný, kalblerinde gizlediklerinin hesabýnýn ise Allah'a âit bir iþ olduðunu bildirdi.625 Vadi'l-Kura ahalisi bu teklifi kabul etmeyip çarpýþmaya hazýrlandý.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, onlarý muhasara altýna aldý. Muhasaranýn ilk günü cereyan eden çarpýþmada Yahudilerden 10 kadar adam öldürüldü.626
Resûl-i Ekrem, ikinci kere onlarý Ýslâm'a davet etti. Yine kabule yanaþmadýlar ve mücâhidlere karþý koydular. Fakat mü-câhidlerin hücumuna karþý fazla dayanamadýlar; henüz güneþ bir mýzrak boyu yükselmiþti ki teslim olmak mecburiyetinde kaldýlar.627
Burada, bol miktarda ganîmet elde edildi. Resûl-i Ekrem onlarý usûlüne göre beþ kýsma ayýrdý; dört payýný mücâhidler arasýnda bölüþtürdü, bir payýný da Beytû'l-Mâl'e ayýrdý. Arazisi ise, Hayber'de olduðu gibi, orada bulunan ahaliye, mahsulâtýnýn yarý yarýya bölüþtürülmesi þartýyla býrakýldý.628
TEYMA YAHUDÝLERÝNÝN CÝZYE VERMEYÝ KABUL ETMELERÝ
Medine ile Þam yolu üzerinde Hayber ve Tebük arasýnda bulunan Teyma mevkiinde de Yahudiler oturuyorlardý. Peygamber Efendimizin Hayber ve Vadi'l-Kura'da yaptýklarýný duymuþlardý. Bu sebeple, Ýslâm Ordusu buraya gelir gelmez, cizye vermeyi kabul ettiler. Dolayýsýyla, yurtlarýndan ayrýlmamýþ, topraklan da ellerinden gitmemiþ oldu.629
HAYBER FETHÝNÝM ÖNEMÝ
Hayber'in fethiyle hemen hemen Arabistan'daki bütün Yahudiler, Ýslâm Devletine tâbi duruma gelmiþ sayýlýyordu. Daha evvel de, Hudeybiye Sulhüyle müþriklerden gelebilecek herhangi bir tehlike önlenmiþ bulunduðundan, bu fetihle Ýslâmiyet büyük bir serbesiyet imkânýna kavuþuyordu.
Hudeybiye Sulh Anlaþmasýyla, müþriklerin, Yahudilerin yardýmýna koþmalarý veya onlarla iþ birliðine giriþmeleri önlenirken, bu fetihle de Yahudilerin Kureyþ müþrikleriyle herhangi bir iþ birliðine teþebbüsleri bertaraf edilmiþ olunuyordu. Artýk, ne müþriklerden Yahudilere, ne de Yahudilerden müþriklere bir ümit ýþýðý kalmýþtý. Böylelikle, Kureyþ müþriklerinin Müslümanlara her zaman kullanmayý düþündükleri bir kollarýný kaybetmiþ sayýlýyorlardý.
Bu fetih etrafta da büyük akisler uyandýrdý. Çünkü, Hayber'in çok kuvvetli kalelere sahip bulunduðu, buradaki Yahudîle-rinse harb sanatýný çok iyi bildikleri, harb malzemesi bakýmýndan da üstün bir seviyede bulunduklarý, cesur adamlarýnýn, yiðitlerinin oldukça fazla olduðu herkesçe biliniyordu.
Bütün bunlara raðmen, Ýslâm Ordusu karþýsýnda maðlûb düþmeleri, hepsini korkutuyor, Müslümanlarýn yenilmez bir güç hâlini aldýklarýný bir kere daha anlýyorlardý. Nitekim, arzularýyla gelip Ýslâm hâkimiyetini kabul ederek boyun eðdiklerini bildirmiþlerdir. Bu bakýmdan, Hayber'in fethi, Ýslâm tarihinde önemli bir yer iþgal eder.
PEYGAMBERÝMÝZÝN HZ. SAFÝYYE ÝLE EVLENMESÝ
Hayber fethinde esir alýnanlar arasýnda Hz. Safýyye de bulunuyordu.
Asýl ismi "Zeyneb" olan Hz. Safýyye, Benî Nadir Reisi Hu-yey b. Ahtab'ýn kýzý idi. Annesi ise, Benî Kurayza Yahudileri eþrafýndan olan Semevel'in kýzý Berre idi. Hayber Yahudileri reislerinden Rebi b. Hukayk'ýn oðlu Kinane'yle yeni evlenmiþti. Hayber günü Rebi öldürülünce dul kalmýþtý. Müslümanlar tarafýndan da Kamus Kalesinin teslim olmasý sýrasýnda esir alýnmýþtý.630
Esirler toplandýðý zaman Dýhyetû'l-Kelbî, Resûl-i Ekrem E-fendimize gelip bir câriye istemiþti. Peygamber Efendimiz de esirler arasýndan bir câriye almasýna müsaade buyurmuþtu. Bunun üzerine Hz. Dýhye, Hz. Safiyye'yi beðenip almýþtý.631
Fakat, Ashab-ý Kiram, Hz. Safiyye'nin Hayber Reisinin gelini ve BenîNadir'in en þerefli bir ailesinin kýzý olduðunu düþünerek bunu uygun görmedi. Hz. Resûlullah'a gelerek, "Yâ Re-sûlallah!.. Benî Kurayza ve Benî Nadirlerin reisi Huyey'in kýzý Safiyye'yi Dýhye'nin almasý uygun deðildir! Onu ancak sen almalýsýn!" diyerek itiraz ettiler.632
Peygamber Efendimiz bu itirazý kabul etmediði takdirde Ashab-ý Güzin'in kalben rahatsýz olacaklarý muhakkaktý. Bunun üzerine Efendimiz, Hz. Dýhye'ye baþka bir kadýn almasýný emir buyurdu; Hz. Bilâl'i de, Hz. Safiyye'yi getirmeye gönderdi.
Hz. Bilâl 'in Hz. Safýyye 'yi Getirmesi
Hz. Bilâl, Hz. Safiyye'yi, yine esir düþen amcasý kýzýyla alýp getirirken, onlarý Yahudi erkeklerinden iki kiþinin cesedinin yanýndan geçirdi. Amcasý kýzý bu manzarayý görür görmez feryad ve figana baþladý; yüzünü parçalayýp, baþýna topraklar saçtý.
Uzaktan durumu farkeden Resûl-i Ekrem Efendimiz, yanýna gelen Hz. BilâPe, "Ey Bilâl!.. Senden merhamet ve þefkat duygusu sökülüp atýldý mý ki bu kadýncaðýzlarý ölülerinin yanýndan geçirdin?"633 buyurdu.
Hz. Bilâl, mahçub mahçub huzurda boynunu büktü ve, "Yâ Resûlallah!.. Zâtýnýzýn bundan rahatsýz olacaðýný tahmin etmemiþtim." diyerek özür diledi.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hz. Safýyye'yi arka tarafýna almalarýný emrederek üzerine de omuz atkýsýný örttü. Bunun üzerine sahabîler, Peygamber Efendimizin onu kendisine baþkumandanlýk hakký [safýy] olarak aldýðýný anladýlar.634
Peygamber Efendimizin harb sonrasý bir prensibi de, maðlûb ettiði veya teslime mecbur býraktýðý düþmanla uzlaþma yoluna gitmesi idi. Hz. Safiyye ailesi, Yahudiler arasýnda itibarlý ve þerefli bir aileydi. Elbette, onun mevkiinin muhafazasý, Ýslâmiyet ve Müslümanlar için iyi neticeler ve faydalar doðurabilecekti. Bir diðer husus da, Resûl-i Ekrem'in bazý evliliklerinde siyasî durumu göz önünde bulundurmasýydý. Bir kabilenin veya bir kavmin ileri gelenlerinden birinin kýzýný almakla, o kavmi, o kabileyi, düþman ise Ýslâmiyete ve Müslümanlara karþý düþmanlýklarýný en azýndan hafifletip yumuþatýyor, dost ise bu dostluðun daha da kuvvet bulmasýný saðlýyordu. Hz. Cüveyriye ve Hz. Ümmü Habibe ile evlenmelerinde bu hususlar gayet açýk görülür.
Hz. Safiyye 'nin Tercihi
Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hz. Safiyye'ye Ýslâm'ý anlattý ve, "Eðer Müslüman olursan, ben seni kendime zevce edineceðim; þayet Yahudiliði tercih edecek olursan seni âzad ederim, sen de gider, kavmine kavuþursun!"635 buyurdu.
Resûl-i Kibriya Efendimizle bir kerecik olsun görüþüp kendisinden birkaç kutsî kelâm duyan Hz. Safýyye, tercihini doðru yaparak, ayný zamanda kalbinin safiyetini ve derin anlayýþýný açýkça ortaya koydu: "Yâ Resûlallah!.. Siz beni Ýslâmiyete davet etmeden önce, konak yerine geldiðimde, Müslümanlýðý ar-zulamýþ ve seni tasdik etmiþ bulunuyordum! Yahudilikle benim hiçbir ilgim kalmamýþ ve ona artýk ihtiyacým da yoktur. Hayber'de de artýk ne babam ne de kardeþim vardýr! Sen, beni küfürle Ýslâmiyetten birini seçmekte serbest býrakýyorsun! Allah ve Allah'ýn Resulü, bana âzad edilmemden ve kavmimin yanýna dönmemden daha sevgilidir! Ben onlarý tercih ediyorum!"636
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, Hz. Safiyye'yi hürriyetine kavuþturdu ve onu Ezvac-ý Tâhirat arasýna katarak þereflendirdi.637
Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hz. Safýyye ile Hayber'de gerdeðe girmedi. Sibar mevkiine geldiði zaman ise, Hz. Safýyye bu iþe muvafakat etmedi. Ancak, Hayber'den 12 mil kadar uzaklaþtýktan sonra Sahba'da muvafakat etti. Peygamber Efendimiz, "Sibar'da konmak istediðim zaman razý olmamanýn sebebi neydi?" diye sorunca, Hz. Safýyye, "Yâ Resûlallah!.." dedi, "Yahudilerin yakýnýnda sana bir zararýn gelebileceðinden korkmuþtum. Onlardan uzaklaþýnca emniyete kavuþtum!"638
Resûl-i Ekrem Efendimiz, onun bu baðlýlýðýndan memnun oldu.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, Sahba mevkiinde Hz. Safýyye ile kendisine âit çadýrda gerdeðe girdi.
Hz. Safýyye 'nin Rüyasýný Anlatmasý
Peygamber Efendimiz, Hz. Safýyye'nin yüzünde bir darbe çürüðü gördü. Sebebini sordu. Hz. Safýyye izah etti:
"Kinane, b. Rebi ile evlendiðim ilk gece bir rüya görmüþtüm. Rüyamda Medine tarafýndan bir ayýn gelip kucaðýma düþtüðüne þâhid oluyordum. Bunu Kinane'ye anlatýnca kýzdý ve, 'Sen ancak Hicaz Hükümdarý Muhammed'e varmak istiyorsun!' diyerek yüzüme bir tokat vurdu. Onun izi kaldý."639
Hz. Ebû Eyyûb 'un Fedakârlýðý
Hz. Ebû Eyyûb el-Ensârî, kýlýcýný kuþanýp o gece sabaha kadar çadýrýnýn etrafýnda dolaþarak Peygamber Efendimizi beklemiþti.
Resûl-i Kibriya Efendimiz, sabahleyin erkenden çadýrýndan çýkýnca, Hz. Ebû Eyyûb tekbir getirdi. Peygamber Efendimiz onu elinde kýlýç, çadýrýn yanýnda görünce, "Yâ Eba Eyyûb!.. Nedir bu hâlin?.." diye sordu.
Bütün gece gözü uyku tutmayan fedakâr sahabî, "Yâ Resûl-allah!.." dedi, "Harbte babasýný, kardeþini, kocasýný, amcasýný, akraba ve taallûkatýný kaybeden ve henüz yeni Müslüman olan bu kadýndan sana bir zarar gelebileceðinden korktum da çadýrýný bekledim!"640
Resûl-i Kibriya Efendimiz, mübarek tebessümleri arasýnda, "Allah, seni hayra erdirsin!" diye buyurdu ve arkasýndan ona þu duayý yaptý:
"Allah'ým!.. Beni koruyarak gecelediði gibi, sen de Ebû Eyyûb'u koru!"641
MÜCÂHÝDLERÝN SABAH NAMAZINI KAÇIRMALARI
Resûl-i Kibriya Efendimiz, Ashab-ý Kiram'la Medine'ye yaklaþmýþtý. Sabah namazý vaktine de fazla bir zaman kalmamýþtý. Mücâhidler, bütün gece yol aldýklarý için, bir nebze istirahat etmek maksadýyla, Peygamber Efendimizin emriyle bir yerde konakladýlar.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, "Sabah namazý vaktinizi kim bekleyecek? Belki uyuyabiliriz." diye Ashab-ý Kiram'a sordu.
Hz. Bilâl ayaða kalkýp, "Ben beklerim yâ Resûlallah!.." dedi.
Bunun üzerine, Resûl-i Ekrem Efendimizle mücâhidler uyudular.
O arada Hz. Bilâl de namaza durdu. Uzun müddet namaz kýldý. Sonra çökmüþ devesine yaslanarak sabah namazý vaktini gözlemeye baþladý. Bu arada uykuya daldý. Mücâhidlerin "Ýnnâ lillah ve innâ ileyhi raciûn." demeleriyle ancak uyanabildi. Güneþ doðmuþ, her taraf aydýnlanmýþtý!
Resûl-i Ekrem Efendimiz, telâþla, "Ey Bilâl!.. Nedir bu yaptýðýn bize?.." diyerek sitem etti.
Hz. Bilâl, "Anam babam, sana feda olsun yâ Resûlallah!.. Senin ruhunu tutan Kudret, benim de ruhumu tuttu, býrakmadý!" deyince, Resûl-i Ekrem Efendimiz gülümseyerek, "Doðru söyledin!" buyurdu.642
Sahabîlerin uyuyakaldýklarý vadiden çýkýlýnca, Resûl-i Ekrem Efendimiz, "Burasý, þeytanlarýn eðleþtiði bir vadidir!" buyurdu ve abdest aldýktan sonra Hz. BilâPe, "Ey Bilâl!.. Ezaný oku!" diye emretti.
Ezan okununca Müslümanlar toplandý.
Peygamber Efendimiz onlara, "Sabah namazýnýn sünnetini kýlýnýz." buyurdu.
Sünnet kýlýndýktan sonra Peygamber Efendimiz, "Ey Bilâl!.. Kamet getir." dedi.
Hz. Bilâl kamet getirdi.
Peygamber Efendimiz, imam olup namazý kýldýrdýktan sonra, Ashab-ý Kiram'a döndü ve, "Herhangi biriniz, uyur veya unutuverir de namazýný geçirirse, onu vaktinde kýldýðý þekilde kýlsýn, kaza etsin." diye buyurdu.643
MEDÝNE'YE DÖNÜÞ
Fahr-i Kâinat Efendimiz, bütün bu olup bitenlerden sonra mücâhidlerle birlikte tekrar Medine'ye doðru yol aldý. Uhud Daðý görününce, "Biz Uhud'u severiz, Uhud'da bizi!.." diye buyurdu. Ordusuyla Medine'ye girerken de, "Yâ Rabbi!.. Sen-dan baþka mâbud yoktur; yalnýz Sen varsýn. Senin ortaðýn yoktur; bütün mülk Senindir. Bütün hamd de Senindir. Allahým!.. Biz, Sana yöneldik; günahlarýmýzdan tövbe ediyoruz. Biz, ancak Rabbimize ibâdet, Rabbimize secde, Rabbimize hamd ederiz. Rabbimiz va'dinde sâdýktýr; kuluna (Muhammed'e) nusret etmiþtir, yalnýz baþýna bütün düþman topluluklarýný hezimete uðratýp sindirmiþtir."644 diye dua etti.*
Peygamber Efendimiz, herhangi bir gazadan, hacdan veya bir umreden döndüklerinde, bir dað baþýna çýkýnca, yahut düz, yüksek bir sahaya varýnca üç defa tekbir getirdikten sonra hep bu duayý yapardý.
602 Ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 110; Ibn-i Kesir, A.g.e., c. 3, s. 376-377; Halebî, Insanû'l-Uyûn, c. 2, s. 744.
603 Ýbn-i Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 352-371.
604 ibn-i Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 352.
605 Ýbn-i Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 369.
606 ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 107.
607 Müslim, Sahih, c. 4, s. 1946.
608 Ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 4, s. 35.
609 Müslim, A.g.e., c. 4, s. 1946.
610 Buharî, Sahih, c. 3, s. 53-54; Müslim, Sahih, c. 4, s. 1947.
611 ibn-i Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 364.
612 Fetih, 18-19.
613 Ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 108; Müslim, Sahih, c. 4, s. 1946.
614 Ýbn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 107.
615 Ýbn-i Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 363.
616 Ýbn-i Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 365-367.
617 Ýbn-i Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 352; Ebû Davud, Sünen, c. 4, s. 175.
618 Halebî, Ýnsanû'l-Uyûn, c. 2, s. 767.
619 ibn-i Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 352; Taberî, Tarih, c. 3, s. 95; ibn-i Kesir, Sîre,c. 3, s. 397.
620 Kastalanî, Mevahibû'l-Ledünniye, c. 1, s. 181.
621 Ýbn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 107; Halebî, Ýnsanû'l-Uyûn, c. 2, s. 769.
622 Ýbn-i Hiþam, Sîre, c. 3, s. 345.
623 Ibn-i Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 368.
624 Muhammed el-Huderî, Nuru'l-Yakîn, s. 195.
630 ibn-i Hiþam, Sîre, c. 3, s. 350; Ibn-i Sa'd, Tabakat, c. 8, s. 120.
631 Ebû Davud, Sünen, c. 3, s. 153.
632 Ahmed-i Ibn-i Hanbel, Müsned, c. 3, s. 102.
633 Ibn-i Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 351.
634 Ibn-i Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 351.
635 Ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 3, s.123.
636 ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 3, s.121-123.
637 Ýbn-i Sa'd, A.g.e., c. 3, s.121-125.
638 Ýbn-i Sa'd, A.g.e., c. 3, s.122-123.
639 Ibn-i Hiþam, A.g.e., c. 3, s.351; ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 8, s. 121.
640 Ýbn-i Hiþam, A.g.e., c. 3, s.351; ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 8, s. 126.
641 ibn-i Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 354-355
642 ibn-i Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 355.
643 ibn-i Hiþam, A.g.e., c. 3, s. 355; ibn-i Kayyým, Zâdû'l-Maad, c. 2, s. 163.
644 ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 8, s. 123-124.
radyobeyan