Peygamberimizin Hayatý
Pages: 1
Huneyn muharebesi By: hafiza aise Date: 04 Ocak 2011, 17:58:10
Huneyn Muharebesi
 
(Hicret'in 8. yýlý 5 Þevval Cumartesi/Milâdî 27 Ocak 630)

Mekke'nin fethiyle Kureyþ'in hemen hemen tamamý Ýslâmiyetle þereflenin iþti. Fetih, ayný zamanda civar kabileler, bilhassa Kureyþlilere taraftar bulunan kabileler üzerinde müsbet tesirler býrakmýþ ve onlarýn Ýslâm ve Müslümanlara karþý gönüllerinde sevgi dolu sýcak bir alâka duymasýna sebep olmuþtu. Bu ciddî alâka, onlarýn bundan böyle Resûli Ekrem safýnda yer alacaklarýnýn bir iþareti sayýlýyordu.

Bununla birlikte gönülleri hâlâ bu sýcak ilgiden mahrum bulunan ve mahrumiyetten sýyrýlmak arzusu taþýmayanlar da vardý: Sakif ve Havazin Kabileleri, bunlarýn baþýnda yer alýyordu. Bunlar, eskiden beri Peygamberimiz ve Müslümanlara karþý þiddetli düþmanlýklarýyla biliniyorlardý. Birçok Arap kabilesi gelip Resûli Ekrem'e sadâkat elini uzattýðý hâlde, bunlar düþmanlýklarýný bir türlü yenemiyorlardý. O civarýn en güçlü kabileleri oluþu kendilerini aldatýyor ve yersiz bir gurura sevkediyordu.

Resûli Ekrem, Mekke'yi fethedip Kureyþlilerle birlikte birçok kabilenin de gönlünü kazanýnca, bunlarýn endiþeleri daha da kabardý. Büyüyen endiþeleri, onlarý, hazýrlanýp Mekke üzerine yürüme kararýný almaya kadar götürdü. Gayeleri, Peygamberimizin üzerlerine gelmesine fýrsat tanýmadan Mekke'ye ansýzýn baskýnda bulunmaktý.

Bu maksatlarýný, her iki kabilenin ileri gelenleri, kendi aralarýnda yaptýklarý konuþmalarla izhar ediyorlardý: "Muhammed'in bizimle savaþmaya gelmesine herhangi bir engel kalmamýþtýr. En uygun olan, o üzerimize yürümeden, bizim onun üzerine yürümemizdir!"848

Nitekim, kýsa zamanda etraftaki bazý kabilelerin de katýlmasýyla Havazinlilerin lideri Mâlik b. Avf in kumandasýnda 20 bin kiþilik bir ordu teþkil ettiler. Kumandan Mâlik b. Avf, askerlerin cesaretle çarpýþmalarý, dönüp geri kaçmamalarý için bütün kadýn, çocuk ve davarlarýn da orduya katýlmasýný temin etmiþti.

Yirmi bin kiþilik düþman ordusu, kadýnlarý, çocuklarý ve hayvanlarýyla, gelip Evtas mevkiinde karargâhýný kurdu.849

Peygamberimizin Durumu Haber Almasý

Resûli Kibriya Efendimiz, Havazin ve Sakiflilerin Ýslâm topraklarýna saldýrmak için bir araya geldiklerini haber alýnca, derhâl Abdullah b. Ebî Hadred'i bilgi almak üzere düþman topluluðun arasýna gönderdi.

Tebdili kýyafetle düþman ordusu arasýnda birkaç gün dolaþan bu sahabî, gereken bilgileri topladý. Ordu kumandaný Mâlik b. Avf in diðer kumandanlara söylediði þu sözleri bizzat kulaðýyla duydu:

"Bu, Muhammed'in son çarpýþmasý olacaktýr. Onun þimdiye kadar karþýlaþtýðý kimseler, harb bilgisinden mahrum bulunan kimselerdi. Onun için onlara galebe çalýyordu.

"Seher vakti olunca, hayvanlarýnýzý, kadýnlarýnýzý ve çocuklarýnýzý arkanýzda sýralayacaksýnýz! Sonra askerleri sýralayacaksýnýz!

"Müslümanlarla karþýlaþýnca hücuma kalkacaksýnýz!

"Kýlýçlarýnýzýn kýnlarýný kýrýnýz ve tek bir adam gibi hep birden saldýrýnýz! Biliniz ki, zafer ilk saldýrýya geçenindir!"

Bu bilgileri topladýktan sonra, görevli sahabî, Mekke'ye döndü ve Peygamberimize duyduklarýný olduðu gibi haber verdi.

Peygamberimizin, Ordusunu Hazýrlamasý

Resûli Ekrem Efendimiz, kendi aleyhinde böyle büyük bir ordunun toplandýðýný haber alýnca, onlarý yerinde bastýrmak için sür'atle hazýrlýða geçti.

Bu arada, yanýnda zýrhlar ve silâhlar bulunan, henüz Müslüman olmamýþ Safvan b. Ümeyye'ye, "Ey Ebû Ümeyye!.. Yarýn gidip düþmanla karþýlaþacaðýz! Þu silâhlarýný bize emanet olarak ver!" dedi.

Safvan, "Yâ Muhammed!.. Zorla almak, geri vermemek üzere mi istiyorsun?" diye sordu.

Peygamber Efendimiz, "Hayýr... Emanet olarak, kýrýlan ve yitirilenleri tazmin etmek üzere istiyorum!" buyurdu.

Bunun üzerine Safvan, 100 tane zýrh ile onlara yetecek silâh verdi; hattâ, bunlarý harb yerine kadar taþýmayý da Efendimizin teklifiyle üzerine aldý.850

Peygamber Efendimiz, Mekke'nin fethi günü Müslüman olan ve henüz 20 yaþýnda bir genç olan Attab b. Esid'i Mekke'ye vali tâyin etti. Ýslâm ve Kur'ân'ý öðretmek üzere de Muaz b. Cebel Hazretlerini þehirde vazifelendirdi.851

Ýslâm Ordusunun Mekke 'den Ayrýlýþý Tarih, Hicret'in 8. senesi Þevval ayýnýn beþinci günü idi.

On iki bin kiþilik Ýslâm Ordusu, Hz. Resûlullah'ýn kumandasýnda Mekke'den, düþmanýn toplandýðý mevkie doðru hareket etti. Ordunun iki binini Mekkeliler teþkil ediyordu. Ayrýca, orduda 80 kadar da müþrik vardý. Kureyþ'in birçok ileri geleni bu 80 kiþinin arasýnda bulunuyordu. Maksatlarý, hangi tarafýn galib geleceðini bizzat görmek ve elde edilen ganimetten istifade etmekti.

Peygamber Efendimiz, o âna kadar böylesine kalabalýk bir ordunun baþýnda yola çýkmýþ deðildi. Fakat o, sâdece kalabalýðýn zafer getirmeyeceðini biliyordu. Zaferi ihsan edenin de, hezimete uðratanýn da Cenâbý Hakk olduðunun, insanýn sâdece zaferi netice verecek sebepleri mükemmel bir þekilde hazýrlamakla vazifeli bulunduðunun derin idraki içindeydi. Bu sebepledir ki, bu kadar kalabalýk, azametli ve ihtiþamlý bir ordunun baþýnda bulunmasýna raðmen, tavrýnda en küçük bir büyüklenme sezilmiyordu.

Ancak, bu muhteþem kalabalýða güvenen bazý mücâhidler þöyle dediler:

"Artýk, bugün azlýk yüzünden maðlûb olmayýz!"852

Hâlbuki onlar, Allah'ýn yardýmýyla, birçok kere az bir kuvvetle kendilerinden hem sayýca hem silâhça kat kat üstün bulunan birçok kalabalýðý maðlûb etmiþlerdi. Bedir Zaferi, bunun apaçýk bir misâliydi; Hendek ve Müte, bunun gözle görünür örnekleriydi. Buna raðmen, sanki zaferleri getiren tek unsurun kalabalýk insan yýðýnlarý olduðu havasýnda konuþmuþlardý!

Haliyle, Resûli Ekrem Efendimiz, bu sözden hoþlanmadý ve bunu tavrýyla ihsas etti.

Huneyn 'e Varýþ Þevval ayýnýn 1 l'i salý günü idi.

Resûli Ekrem, ordusuyla iniþli çýkýþlý, birçok dar geçidi ve gizli yolu bulunan Huneyn Vadisine vardý.

Seher vakti, ordusunu saf düzenine koydu. Bayraktar ve sancaktarlara bayrak ve sancaklarýný teslim etti.

Muhacir Müslümanlarýn sancaðý Hz. Ali'nin, bayraklarý ise Sa'd b. Ebî Vakkas ile Hz. Ömer'in elinde bulunuyordu. Ensâr Müslümanlarýn iki sancaðýndan birini Hübab b. Münzir, diðerini ise Üseyyid b. Hudayr taþýyordu.

Hâlid b. Velid'in (r.a.) kumandasýndaki Süleym Oðullan, Ýslâm Ordusunun öncü kuvvetlerini teþkil ediyorlardý.

Resûli Ekrem, tedbirde asla kusur etmiyordu. Düldül'ün üzerinde bulunuyordu. Sýrtýna iki zýrh gömlek, baþýna takye giymiþ ve takyenin üzerine ise miðfer geçirmiþti.853

Herkesten ziyade Yüce Yaratýcýsýndan korkan, herkesten fazla ibâdet ve taate düþkün bulunan Fahri Âlem Efendimiz, Cenâbý Hakk'ýn "Adetullah" tâbir edilen hayattaki maddî kanunlarýna da herkesten ziyade riâyet ediyor, onlara uymada gayet titiz davranýyordu. Düþman karþýsýndaki bu vaziyetiyle de bu durumunu açýkça ortaya koyuyordu. Allah'ýn hýfz ve inayeti altýnda bulunmasýna raðmen, herkes bir zýrh giymiþken o iki zýrh giyiyor ve baþýndaki takyesinin üzerine de miðfer geçiriyordu.

ÝLK ÇARPIÞMA

Sabahýn alaca karanlýðý henüz çevreye hâkimdi.

Peygamberimiz, düþmaný gafil avlamak maksadýyla, ordusuna Huneyn Vadisine inmek emrini verdi. Vadiye, önce düþmanýn tertibat ve harekâtýndan habersiz olan Hz. Hâlid, emrindeki öncü kuvvetlerle daldý. Bu dalýþla birlikte, vadinin iki hâkim yerinde pusu kurmuþ düþmanýn oklarýna hedef oldular. Askeri manevraya elveriþli olmayan dar vadide, ok yaðmuru mücâhidleri þaþkýna çevirdi. Etrafýn henüz karanlýk olmasý ise iþi

bütün bütün güçleþtiriyordu. Neye uðradýklarýný anlamayan mücâhidler, geri çekilmek zorunda kaldýlar. Öncü kuvvetlerin geri çekiliþini, orduya gönüllü olarak katýlan Mekkeli yeni Müslümanlarýn geri çekiliþi takib etti. Geri çekilme, artýk bir nevi bozguna dönme istidadý gösterir gibi oldu.

Durum oldukça nâzik, manzara oldukça acýklý ve ibretli idi.

Hz. Resûlullah'ýn etrafýnda sâdece 100 kadar mücâhidin bulunduðu görülüyordu. Düþman ise 20 bin kiþilik kuvvetiyle o tarafa doðru ilerliyordu. Efendimiz, iki tarafýndan kaçýþan mücâhidlere, "Ey insanlar!.. Nereye gidiyorsunuz? Bana doðru geliniz! Ben, Allah'ýn Resulüyüm! Ben, Muharnmed b. Abdullah'ým!" diye sesleniyordu.

Harb meydaný bir ana baba gününe dönmüþtü. Develer birbirine giriyor, at kiþnemeleri toza dumana karýþarak etrafa korku saçýyordu.

Resûli Ekrem Efendimiz, herkesin kendisini býrakýp gerisin geri kaçtýðý, düþman kuvvetlerin ise sel gibi üzerine akýp geldiði bu sýrada Düldül'ün üzerinde bir cesaret âbidesi gibi duruyordu. Tek adým geri çekilmediði gibi, zerre kadar korku eseri de göstermiyor, cesaretini, ümit ve metanetini kaybetmiyordu. Bu kan ve ateþ deryasýnda böylesine sebat ederek durmak, düþmanýn 20 bin kiþilik kuvvetine karþý mukavemet göstermek, ancak o kahramanlar kahramanýnýn sâný idi.

Kalblerdeki Kin ve Düþmanlýðýn Açýða Vurulmasý

Ýslâm Ordusunun böylesine beklenmedik bir bozgunla karþý karþýya kalmasý ânýnda Kureyþlilerden bazý kimseler ileri geri konuþmaya baþladýlar.

Ebû Süfyan b. Harb, "Bu bozgunun, denize kadar arkasý alýnmaz!" dedi.

Safvan b. Ümeyye, o sýrada henüz Müslüman olmamýþtý. Buna raðmen Ebû Süfyan'ýn bu sözlerinden hoþlanmadý. "Aðzýna taþ toprak dolsun senin!.." diye karþýlýk verdi.

Yine, o sýrada Safvan b. Ümeyye'nin kardeþi gelip ona, "Müjdeler olsun! Bugün sihir bozuldu, tesirini kaybetti!" deyince, Safvan b. Ümeyye'den þu cevabý aldý:

"Sus! Allah senin aðzýný yýrtsýn! Bana Havazinlilerden birinin hâkim olmasýndan, Kureyþli birinin hâkim olmasý daha hoþ gelir."

Süheyl b. Amr ise, "Muhammed ve ashabý, bir daha toparlanamazlar, savaþamazlar." diye konuþtu.

Henüz yeni Müslüman olmuþ Ebû Cehil'in oðlu Ýkrime, "Böyle söylemen doðru deðil!" dedikten sonra sözlerine þöyle devam etti:

"Ýþler, ancak Allah'ýn elindedir; Muhammed'in elinde bir þey yoktur. Bugün savaþ onun aleyhinde ise, yarýn muhakkak onun lehinde olacaktýr!"

Süheyl, Ýkrime'nin bu sözlerini hayretle karþýladý: "Sen, daha önce, bu sözlerin tersini söyler, dururdun!"

Ýkrime þu cevabý verdi:

"Vallahi, biz, uygun olmayan þeyler üzerinde ýsrar ediyormuþuz. Aklýmýzý çalýþtýrmamýþ, ne zarar ve ne de fayda veren birtakým taþlara tapmýþ durmuþuz!"854

CENÂBI HAKK'IN, PEYGAMBERÝMÝZÝ BÝR SUÝKASTTEN KORUMASI

Bu bozgun sýrasýnda Kureyþlilerin henüz Müslüman olmayanlarýndan, Peygamber Efendimizin hayatýný ortadan kaldýrmayý düþünenler bile oldu. Þeybe b. Osman, bunlardan biri idi.

Uhud Harbinde babasý öldürülmüþ, içi intikam ve kinle doluydu. Kýlýcýný sýyýrdý. Sað tarafýndan Peygamber Efendimize doðru varmak istedi. Bu sýrada saðýnda amcasý Hz. Abbas'ýn, elinde pýrýl pýrýl parlayan kýlýcýyla durduðunu gördü. "Amcasý oradayken ben yanýna varamam." diyerek Peygamber Efendimizin sol tarafýna geçti. Oradan hücum etmek istiyordu. Fakat, o tarafýnda da amcasýnýn oðlu Ebû Süfyan b. Haris'in durduðunu gördü. "Amcasýnýn oðlu da onu yardýmsýz býrakmaz." diyerek bu sefer Efendimizin arkasýndan yanýna varmak istedi. Efendimize oldukça yaklaþmýþtý. Kýlýcýný kaldýrmak istedi. Efendimize oldukça yaklaþmýþtý. Kýlýcýný kaldýrýp vurmasý için de hiçbir engel kalmamýþtý. Tam o esnada aralarýnda birdenbire bir ateþ yalýmý peyda oldu. Þeybe birden ürperdi, korktu. Ateþ yalýmýnýn kendisini yakýp kavuracaðýný sandý. Korkusundan gözlerini elleriyle kapayýp geri çekildi. Ancak o zaman, Peygamberimizin Allah tarafýndan korunduðunu anlamýþtý!

Geri çekildiði sýrada, Resûli Kibriya Efendimiz, ona doðru mübarek baþýný çevirip gülümsedi ve, "Ey Þeybe!.. Yanýma gel!" buyurdu.

Kâinatýn Efendisinin hayatýna kastetme cesaretini kendisinde az evvel bulan Þeybe, o anda tir tir titriyordu; kalbi korkuyla ürperiyordu. Efendimizin yanma geldi. Peygamberimiz, mübarek ellerini göðsüne koydu ve, "Allah'ým, bundan Þeytan'ýn vesvese ve desiselerini gider!" diye dua etti.

Bir anda Þeybe'nin kalbindeki intikam ve kin duygusu yok oluvermiþ, yerini îmana ve Peygamberimize karþý sevgiye terk etmiþti. O âný Þeybe, "Vallahi, elini göðsümden kaldýrmamýþtý ki, Allah'ýn yaratýklarýndan ondan daha sevgili olan bir kimse kalmamýþtý." diyerek ifade eder.

Daha sonra Peygamber Efendimiz, "Ey Þeybe!.. Haydi, artýk kâfirlerle savaþ!" diye buyurdu.

Þeybe der ki:"Resûlullah'ýn önünde kýlýç vurup savaþtým. Vallahi, canýmla ve her þeyimle onu korumak istiyordum. O anda sað olsaydý da babamla karþýlaþsaydým; hiç çekinmeden onu da kýlýçla vurup öldürürdüm!"855

Böylece, "Gerek Arap gerekse Arap olmayanlardan Muhammed'e tâbi olmadýk hiç kimse kalmasa bile, ben yine ona tâbi olmam!" diyen biri daha, Hz. Resûlullah'ýn getirdiði nurun cazibesinden kendisini kurtaramayýp Ýslâm'ýn saadetli sinesine kavuþmuþ oluyordu.

ÝSLAM ORDUSU TOPARLANIYOR


Etrafýnda bir avuç mücâhidle kalan Resûli Ekrem, düþmanýn bir sel gibi üzerine akýp gelmekte olduðunu görünce onlarla çarpýþmak için boz DüldüPü mahmuzlamak istiyor, ancak amcasý Hz. Abbas, DüldüFün dizginini, Ebû Süfyan b. Haris ise üzengisini tutup buna mâni olmaya çalýþýyordu.

Bu dehþetli hengâmede, Resûli Kibriya, DüldüPün dizginini tutan amcasý Hz. Abbas'a, '"Ey Ensâr cemaati!.. Ey Semure Aðacýnýn altýnda bîat etmiþ bulunan sahabîler topluluðu!.. Neredesiniz?' diye seslen!" emrini verdi. Hz. Abbas, gür sesiyle nida etti.856

Gür sadâ, dalga dalga vadiyi çýnlattý. Kaçan mücâhidler, durdular. Etraf alaca karanlýktan sýyrýlýp aydýnlýða kavuþtuðu gibi, mücâhidler de yüreklerini kaplayan ürkeklikten sýyrýlýp kendilerine geldiler. Zihinlerinde artýk þimþekler çakýyordu: "Nereye gidiyoruz? Resûlullah'ý kime terk edip gidiyoruz?"

Sanki daldýklarý derin bir uykudan uyanýr gibi olmuþlardý. Resûli Ekrem'e verdikleri vaadleri bir anda hatýrlýyorlar ve toparlanmaya baþlýyorlardý. Kaçan ayaklar, þimdi kan ve ölüm deryasýnda cesaret âbidesini andýran Peygamberimizin etrafýna koþuþuyordu! Uhud'da da ayný durum vuku bulmuþtu. O zaman da Resûli Kibriya'nýn cesareti, metaneti, düþman karþýsýndaki sebatý, Ýslâm Ordusunu çok daha feci bir duruma düþmekten kurtarmýþtý!

Bir anda Efendimizin etrafýný saran mücâhidler, kýlýçlarýný sýyýrýp cesaret ve var güçleriyle düþmanýn üzerine saldýrdýlar. Kýlýç þakýrtýlarýna, mücâhidlerin tekbir sadâlarý karýþtý. Düþman bir anda dehþet ve korku içinde kaldý.

Hz. Osman, Hz. Ali, Ebû Dücane gibi kahraman sahabîler, o dehþetli hengâmede Resûli Kibriya'nýn önünde düþmana göðüslerini siper ederek çarpýþýyorlardý. Hz. Ali, çevikliði ve cesaretiyle düþman askerlerinin cesaretini kýrýyordu.

Harbin bu en þiddetli ânýnda Fahri Alem, üzerinde bulunduðu Düldül'ün üzengisine basarak, dikildi ve, "Ýþte, þimdi fýrýn tutuþtu, harb kýzýþtý!"857 diye buyurdu; sonra da dehþetli manzarayý seyrederek, "Ben, Allah'ýn Resulüyüm. Yalan yok!"858 diye seslendi.

Bu sözleriyle o, peygamberlikle yalanýn bir araya gelemeyeceðini ifade ediyordu ve bütün kalbiyle Allah'ýn va'dettiði yardýmýna inandýðýný haykýrýyordu. Bu sesleniþ, sabrýn ve sebatýn mükâfatý olan zaferin müjdesiydi!

Bu arada, Hz. Ali ile Etoû Dücane (r.a.), düþman bayraktarlarýndan birini yere serdiler. Bayraktarlarýnýn yere serildiðini gören Havazinliler, korkmaya baþladýlar.

Peygamberimizin Duasý

Mücâhidleri çarpýþma þevkinin sardýðý, düþmanýn da ürkmeye baþladýðý bir anda, Resûli Ekrem DüldüPünden indi ve Yüce Rabbine þöyle yalvardý:

"Allah'ým, bize, yardýmýný indir! Muhakkak Sen, onlarýn bize galib gelmesini istemezsin!"859

Cenâbý Hakk'a böylesine gönülden yalvarýp zafer niyaz eden Efendimiz, sonra da eline bir avuç kum aldý, "Yüzleri kara olsun!" diyerek düþman askerlerine doðru attý.860

O anda, Resûli Zîþan Efendimizin bir mucizesi olarak, düþman askerlerinden gözlerine bu bir avuç kumdan dolmadýk hiç kimse kalmadý! Artýk, düþman ordusunda bozgun baþlamýþtý!

Meleklerin mücâhidlerin imdadýna gelmesi ise, düþman askerin geri kalan çarpýþma güçlerini de alýp götürdü ve gerisin geri kaçmalarýný saðladý.

Hz. Abbas, o âný sonradan þöyle tasvir edecektir:

"Vallahi, Resûlullah'ýn, çakýl taþlarýný (kumu) onlara doðru savurmasýndan sonradýr ki, güçlerini yitirdiklerini, iþlerinin tersine döndüðünü gördüm! Sonunda, Allah, onlarý bozguna uðrattý. Allah Resulünün, DüldüPü tepip onlarý takibe koyulduðunu, hâlâ gözlerimle görür gibiyim!"861

Cenâbý Hakk, mücâhidlerin gönlünde meydana gelen bir anlýk bozgun burukluðundan sonra ihsan ettiði parlak zaferi, Kur'âný Kerîm'inde þöyle beyan buyurur:


"Þüphe yok ki, Allah, size birçok savaþ yerinde zafer verdi ve Huneyn gününde size yardým etti. O vakit, Huneyn'de çokluðunuz size güven vermiþti de, bir fayda olmamýþtý. Yeryüzü o geniþliðiyle baþýnýza dar gelmiþti. Sonra da bozularak arkanýza dönmüþtünüz.

"Sonra Allah, Resulünün ve mü'minlerin üzerine rahmetini indirdi, görmediðiniz (meleklerden) ordular indirdi de, küfredenleri azablandýrdý. Ýþte bu da, kâfirlerin cezasýdýr."862

Bozguna uðrayan düþman ordusu, birkaç kýsma ayrýlarak savaþ meydanýný üzgün üzgün terk etti. Bir kýsmý Taife gitti, bir kýsmý Evtas'ta toplandý; diðer bir kýsmý ise, Nahle taraflarýna doðru yol aldý.

Þehid ve Ölü Sayýsý

Çarpýþma sonunda, Müslümanlarýn dört þehid, düþmanýn ise 70 ölü verdiði görüldü.

Düþman, harb meydanýna çoluk çocuðuyla geldiði için, geride esir olarak birçok kadýn ve çocuk da býraktý. Bu savaþta, mücâhidlere, o âna kadar elde edemedikleri bol miktarda ganîmet kalmýþtý.

BÝR KADÝRÞÝNASLIK ÖRNEÐÝ

Alýnan esirler arasýnda, Resûli Ekrem Efendimizin süt kardeþi, Sa'd Oðullarýndan Þeyma da vardý. Kendisine karþý yapýlan bazý sert hareketler üzerine, "Bilin ki, ben Efendinizin süt kardeþiyim!" diyerek bu sert davranýþlarýndan vazgeçmelerini söyledi. Ancak mücâhidler, sözünde doðru olup olmadýðýný öðrenmek için onu alýp Huzuru Risâlete getirdiler.

Þeyma, "Yâ Muhammedi.. Ben, senin süt kardeþinim!" deyince, Efendimiz, "Bunu neyle ispatlarsýn?" diye sordu.

Þeyma, "Omuzumda bulunan diþ iziyle; ki, onu sen ýsýrmýþtýn!" dedi.863

Ýzi gören Kâinatýn Efendisi, süt kardeþi Þeyma'yý tanýdý. Kendisiyle Sa'd Oðullarý yurdunda koþuþtuklarý, oynadýklarý, gezdikleri Þeyma idi bu!.. Ýnsan kadrini çok iyi bilen, kendisine yapýlan en ufak bir yardým ve iyiliði seneler sonra da olsa unutmayan Kâinatýn Serveri, süt kardeþi olan bu çocukluk arkadaþýna ridâsýný serip üzerinde oturttu. Bir anda, o çocukluk günleri hafýzasýnda canlandý. Gözleri dolu dolu oldu. Sonra da süt anne ve babasýný sordu. Þeyma, onlarýn ikisinin de çoktan ölüp gittiklerini söyledi.

Daha sonra Þeyma'ya, "Ýstersen, sevgi ve saygý görerek yanýmda otur; istersen, faydalanacaðýn bazý mallar verip, seni kavmin ve kabilenin yanýna döndüreyim."

Þeyma'nýn cevabý þu oldu:

"Sen bana mal verip, beni kavmimin yanýna döndür!"864

O sýrada Müslüman olan865 Þeyma'ya, Peygamberimiz, bir erkek bir de kadýn köle verdi; sonra da Cirane mevkiine gidip beklemesini söyledi. Taif dönüþünde ise, ona ve aile halkýndan hayatta bulunanlara deve ve davarlar verdi.

DÜÞMANIN TAKÝB EDÝLMESÝ

Resûli Kibriya Efendimiz, bozguna uðrayan Havazinlilerin takib edilmesini mücâhidlere emretti. Ordunun öncü kuvvetlerini yine Süleym Oðullarý teþkil ediyordu ve Hâlid b. Velid'in kumandasý altýnda bulunuyorlardý.

Takib esnasýnda Resûli Ekrem Efendimiz bir kadýn cesedine rastladý. Kadýnýn Hâlid b. Velid tarafýndan öldürüldüðü söylenince, bir mücâhidle derhâl ona haber gönderdi: "Hâlid'e yetiþ ve ona, 'Allah Resulü, seni çocuk, kadýn ve hizmetçi öldürmekten menediyor.' de."866

Bu arada, çocuklarýn da öldürüldüðü haberi üzerine de, Peygamberimiz þöyle buyurdu:

"Dikkat ediniz! Çocuk öldürülmeyecektir!" Sahabînin biri, "Yâ Resûlallah!.. Onlar müþriklerin çocuklarý deðiller mi?" diye sorunca, Fahri Kâinat'tan þu cevabý aldý:

"Sizler de müþriklerin çocuklarý deðiller miydiniz? Her çocuk, Ýslâm yaratýlýþý üzere doðar; dili dönünceye kadar öyle devam eder. Sonra anne babalan, onu ya Yahudîleþtirir ya da Hýristiyanlaþtýrýr."867

EVTAS'TA ÇARPIÞMA

Huneyn Vadisinde mücâhidler tarafýndan bozguna uðratýlan Havazinlilerden bir kýsmýnýn Evtas Vadisinde toplandýklarý görülüyordu. Resûli Ekrem, Ebû Âmir elEþ'arî Hazretlerine bir sancak vererek, bazý mücâhidlerle toplanan düþman üzerine yolladý. Evtas'ta mevzilenen düþman, kendisini savunmaya geçti.

Teke tek yapýlan dövüþ ve vuruþmada, kumandan Ebû Âmir (r.a.), Havazinlilerden birçoðunu yere serdi. Sonra da mýzraklarla vuruþma baþladý. Bu sýrada, kumandan Ebû Âmir (r.a.), atýlan bir okla aðýr yara aldý ve sancaðý yeðeni Ebû Musa elEþ'arî'ye vererek onu kumandan tâyin etti. Bir müddet sonra da aldýðý aðýr yaranýn tesiriyle þehid olarak hayata gözlerini yumdu.868

Kumandanlýða geçen Ebû Musa, savaþa giriþti ve düþman kuvvetlerini daðýtmaya muvaffak oldu. Düþman, oradan doðruca Taife gidip sýðýndý. Daha önce de kumandanlarý Mâlik b. Avf gidip oraya sýðýnmýþtý.

Esir ve Ganimetlerin Cirane 'ye Gönderiliþi

Peygamber Efendimiz, çarpýþmadan kesin netice almak istiyordu. Huneyn'deki çarpýþmayla bu kat'î netice henüz elde edilmiþ deðildi. Düþman, Taife sýðýnmýþtý. Bu sebeple Taif üzerine yürümek gerekiyordu.

Buna binâen, Huneyn Savaþýnda elde edilen ganimetler ve alýnan esirleri Cirane mevkiine gönderdi ve orada muhafaza edilmesini, vazifelendirdiði sahabîlere emretti.869

BÝR KAN DÂVASININ HÜKME BAÐLANIÞI

Resûli Ekrem, henüz Huneyn mevkiinden ayrýlmýþ deðildi.

Öðle namazýný kýlmýþ ve istirahat etmek üzere bir aðacýn gölgesinde oturuyordu.

Bu sýrada iki kiþinin huzuruna gittiði fark edildi. Bunlar, Gatafanlarýn Reisi Uyeyne b. Hýsn ile Akra b. Habis idi. Uyeyne, Peygamberimizden, haksýz yere öldürülen Âmir b. Azbat'ýn kanýný dâva ediyor ve katil Muhallim b. Cessame'nin kendilerine teslimini istiyordu.

Uyeyne b. Hýsn, "Vallahi, yâ Resûlallah!.. O benim kabilemin kadýnlarýna ölüm acýsýný tattýrýp canlarýný yaktýðý gibi, ben de onun kadýnlarýna ölürn acýsýný tattýrýp canlarýný yakmadýkça yakasýný býrakmam!" diyerek Muhallim b. Cessame'nin kýsas için kendisine teslimini isterken, Aka b. Habis ise Muhallim'i müdafaa ediyordu.

Resûli Ekrem'in "Onun diyetini [kan bedelini] alsan olmaz mý?" diye yaptýðý teklife, Uyeyne b. Hýsn yanaþmadý. Bu sýrada sesler yükseldi, gürültüler çoðaldý.

Bunun üzerine Resûli Ekrem, "Hayýr, bu seferimiz sýrasýnda 50 deve, dönüþümüzde de 50 deve diyet alacaksýn." diye teklifte bulundu. Ancak, Uyeyne ayný þekilde bu teklifi de kabule yanaþmadý.

Uzun uzun konuþulduktan sonra, Uyeyne b. Hýsn, teklif edildiði þekilde diyet almayý kabul etti.871

Böylece, Resûli Ekrem, halk arasýnda az da olsa gerginliðe sebep olan bir kan dâvasýný halletti.

Fakat iþin, ibret alýnmasý gereken tarafý bundan sonra cereyan etti: Müslümanlar, Muhallim b. Cessame'ye, "Resûlullah'ýn huzuruna çýk, yaptýðýn bu hareketinden dolayý senin için Allah'tan maðrifet dilesin!" deyince, uzun boylu, üzerine yeni bir elbise giymiþ ve kýsasa kendisini hazýrlamýþ bulunan Muhallim, Huzuru Risâlete vardý. Efendimizin önüne diz çöktü. Mahzundu, üzgündü, gözlerinden yaþlar akýyordu. Yaptýðý þeyden piþmanlýk duyduðunu ve Allah'a tevbe ettiðini söyleyerek, Resûlullah'tan, Allah'tan maðrifet dilemesini istiyordu: "Yâ Resûlallah!.. Piþmaným, Allah'a tevbe ediyorum! Benim için Allah'tan maðrifet dile!"

ý izam tarafýna göndermiþti. Mücâhidler, yolda Âmir b. Azbat'a rastlamýþlardý. Âmir, mücâhidleri Ýslâm selâmýyla selâmladýðý hâlde, þahsî bir düþmanlýk ve  kinden dolayý,  Muhallim  b.  Cessame tarafýndan öldürülmüþtü.  Ýþte, Uyeyne b. Hýsn'ýn istediði, bu kan dâvasý idi.

Resûli Ekrem, "Kimsin sen?.." diye sordu. "Muhallim b. Cessame!.." diye cevap verdi.

Resûli Ekrem, "Demek, sen, ona (Amir'e) Allah'ýn emanýyla eman verdin (selâmýna karþýlýk selâm verdin), sonra da onu vurup öldürdün, öyle mi?" diye buyurunca, Muhallim b. Cessame baþýný önüne eðdi ve sustu.

Efendimiz, sonra ellerini kaldýrarak, yüksek sesle, "Allah'ým, Muhallim b. Cessame'yi affetme!" diye beddua etti.

Bedduayý duyan Muhallim'in tüyleri diken diken oldu; uðrayacaðý akýbetin dehþetini düþünerek tir tir titremeye baþladý. Tekrar yalvardý: "Yâ Resûlallah!.. Piþmaným! Allah'a tevbe ediyorum! Ne olur, benim için Allah'tan af dile!"

Ne var ki, Muhallim'in bu yakarýþý da pek fayda etmiyor ve ayný þekilde Hz. Resûlullah'ýn bedduasýna uðruyordu. Sonra da huzurdan kovuluyordu.

Yapýlan bedduanýn üzüntüsü ve uðrayacaðý akýbetin dehþeti Muallim'i ancak bir hafta kadar ayakta tutabildi. Ölünce, onu gömdüler. Ne var ki, yer, ölüsünü kabul etmiyordu; defalarca gömdükleri hâlde, yer, yine cesedini dýþarý attý.872 Sonunda kavmi, üzerine taþ yýðarak onu iki dað arasýnda býraktý.873

Durumu Efendimize ilettiklerinde, þöyle buyurdular:

"Vallahi, yer, ondan çok daha kötülerin üzerini örtmüþtür. Fakat, Allah, aranýzdaki (haksýz yere adam öldürme) yasaðý hakkýnda, size, gösterdiði bu hâdiseyle öðüt ve ibret vermek istemiþtir."

 
 


radyobeyan