Caiz olmayan terk By: hafiza aise Date: 21 Aralýk 2010, 17:01:31
B- Caiz Olmayan Terk
Terki caiz olmayan hadîse muhalefet etmek, neredeyse mezhep imamlarý için sözkonusu deðildir. Fakat bazý müctehid âlimlerin bir meselenin hükmünü idrak edip etmemesinden, her ne kadar bir mesele hakkýnda bir bakýþ sahibi olup ictihad etmiþ olsa da, gereksiz yerde hükmünü anlatmasýndan, istidlal ederken yanýlmasýndan, bir delile dayandýðý halde daha meseleyi sonuna kadar araþtýrmadan hükmünü açýklamasýndan, bir gelenek veya amaç etkisinde kalmasýndan, ve konu hakkýnda araþtýrmasýný tamamlamamasýndan korkulur. Ve âlim her ne kadar ictihad ederek bir meselenin hükmüne varmýþ olsa da, içtihadýn net sonucu bazan kendisine açýk gözükmez. Bu yüzden âlimler, muteber olmama korkusu nedeniyle böylesi ictihadlardan sakýnmýþlardýr. Ýþte bu tür hatalardan kaynaklanan yanlýþ ictihadlar müctehîdi günaha sokar. Ancak, biraz önce belirttiðimiz gibi, günahýn vebalini tevbe etmeyen çeker ve zikri geçen sebeplerle affedilir.
Fakat heva ve hevesine yenilip bâtýlý savunanlar, hiçbir delile dayanmadan bir sözün doðruluk veya yanlýþlýðýný kesin olarak iddia edenler ise cehennem ateþinde yanacaklardýr. Peygamber (s.a.v.) þöyle buyurmuþtur: "Kadýlar üçtür; ikisi cehennemlik, birisi cennetliktir; hakký bilip, hak ile hüküm veren cennetliktir, bilmediði halde hüküm veren ve hakký bildiði halde bâtýl ile hüküm veren cehennemliktir." Fetva veren müftüler de bu hadîsin kapsamýna dahildir. Ümmetçe kabul gören bazý temayüz etmiþ âlimlerden böylesi hatalarýn vukuu durumunda -ki bu çok uzak olmuþ da deðildir-, mutlaka bu günahý silecek, saydýðýmýz sebeplerden birisi vardýr ve bu hatalar âlimin deðerini asla zedelemez. Biz onlarýn masum olduklarýný savunmuyoruz bilakis günahlara maruz olduklarý inancýndayýz. Fakat bununla birlikte Allah katýnda yüksek derecelerde olmalarýný umuyoruz. Çünkü Allah (c.c.) muvaffak kýldýðý salih ameller ve doðru ahvaller onlara bir miad tanýmýþtýr ve onlarýn sahabeden daha yüksek derecede olduklarýný da söylemiyoruz.
Bu bakýþýmýz, öncelikle sahabe arasýnda vuku bulan savaþ, kan davalarý, ictihad ve fetvalar için geçerlidir. Sahabe, tabiîn, tebe-i tabiîn ve dört mezhep imamlarýnýn insanlarý sahih hadîse muhalefet etmekten sakýndýrmalarý, her kimin görüþü olursa olsun, onu býrakýp sahih hadîsle amel etmenin gerekliliðini savunmalarý, bizim bu söylediklerimizi çok açýk bir þekilde destekliyor, iþte sözlerinden birkaç örnek:
a- Said b. Cübeyr'in þöyle dediði rivayet olunur: "Ýbn Abbas, Resulullah'ýn (s.a.v.) haccý temettu' þeklinde (yani önce umreye niyet edip, sonra hacca niyet ederek) eda ettiðini söyleyince Urve (r.a.) kendisine Ebubekir ve Ömer'in bunu menettiklerini hatýrlattý. Ýbn Abbas, buna karþý Urve'ye þu cevabý verdi: 'Neredeyse bunlar helak olacaklardýr. Ben Resulullah þöyle buyurdu diyorum, onlar ise Ebubekir ve Ömer þöyle buyurdu diyorlar.'" Baþka bir rivayette Ýbni Abbas'ýn "Neredeyse baþlarýna gökten taþlar yaðacaktýr" dediði belirlenmiþtir.
b- Ebu Derda etrafýndaki insanlara "Muaviye'nin hakkýndan kim gelir. Ben ona Resulullah'ýn hadîsini anlatýyorum, o ise kendi görüþünü bana anlatmaya kalkýþýyor" dedi. Sonra Muaviye'ye yönelerek "içinde bulunduðun bölgede duramayacaðým" þeklinde ifadede bulundu. Maðrib (Fas) muhaddisî Hafýz Ýbn Abdilber kitaplarýnda bu rivayetleri sahih senetlerle nakletmiþtir. Kýsaltmak için burada o senetlere yer vermedik.
d- Hanefî kitaplarýndan "Ravdetu'l-ulûmu'z-zendüsiyyeti" þunu nakletmektedir: "Allah'ýn kitabý ile çeliþen bir sözüne rastladýðýmýzda ne yapalým diye Ebu Hanife'ye soruldu, Ýmam Ebu Hanife 'Sözümü býrakýn, Allah'ýn kitabýna sarýlýn' dedi. Ya Resulullah'ýn sünneti ile çeliþen bir sözüne rastladýðýmýzda ne yapalým, sorusuna cevaben Ýmam Ebu Hanife, 'Resulullah'ýn sünnetine sanrýlýn’ diye cevap verdi. Sahabenin sözleri ile çeliþen bir sözünle rastladýðýmýzda ne yapalým, sorusuna da þu cevabý verdi. 'Sözümü býrakýn sahabenin sözlerine sarýlýn."
Ýbrahim bin Yusuf, Züfer bin Huzeyl, Ebu Yusuf, Afiye bin Yezid ve baþkalarý Ebu Hanife'nin þöyle dediðini rivayet etmiþlerdir: "Neye dayanarak söylediðimizi bilmeden sözlerimiz ile fetva vermek, hiç kimse için caiz deðildir."
Ýmam Þafiî, Ebu Hanife Sammak bin el-Fazl'dan þu olayý bize nakletmiþtir: "Sammak bin el-Fazl Ýbn Ebu Zi'b Makbarî'den, o da Ebu Þureyh el-Kabî'den fetih senesinde Resulullah'ýn þöyle buyurduðunu bana söyledi: 'Bir kimsesi öldürülen kiþi için iki seçenek vardýr. Dilerse kan bedelini alýr, dilerse kýsasý ister.' Sammak bin Ebu'l-Fazl Ýbn Ebu'z-Zib'e 'Bu hadîsi delil olarak alýyor musun, Ey Ebu'l-Haris?' diye sorduðumda, Ýbn Ebu'z-Zi'b, her iki eliyle göðsüme vurdu, son nefese kadar baðýrýp biraz beni incitti ve þöyle dedi: 'Ben sana Resulullah'ýn hadîsini anlatýyorum. Sen ise bana bu hadîsi delil olarak alýyor musun' diye soruyorsun. Evet ben bu hadîsi delil olarak alýyorum. Benim ve bunu iþiten herkesin yapmasý gereken de budur. Allah (c.c.) Hz. Muhammed'i (s.a.v,) insanlardan seçti, onlarý onunla yola getirdi, insanlar için sözlerini dayanak kýldý ve herkese ancak ona uymasýný gerekli kýldý.' Sammak bin el-Fazl Ýbn Ebu'z-Zi'b'ten susmasýný temenni edinceye kadar susmadý."
Ýmam Malik'ten þöyle dediði rivayet olunmuþtur: "Ben ancak bir beþerim, doðruyu söyler, hata da ederim. Sözlerime bakýnýz. Kitab ve sünnete muvafýk olaný alýnýz, muhalif olaný býrakýnýz."
Ýsa bin Kasým, Ýmam Malik'in þöyle buyurduðunu söylüyor: "Her ne kadar fazilet sahibi olsa da, bir insanýn söylediði her sözüne uyulmaz, Allah (c.c.) "Onlar ki iþittikleri sözün en iyisine uyuyorlar' buyuruyor."
Sahnun Ýbn Vehb'in þöyle dediði naklolunmuþtur: "Malik b. Enes, bana çok meselelere dalmaya karþý olduðunu anlatýrken, 'Ey Abdullah, bildiðin þeyleri anlat ve insanlara öðret. Bilmediðinde de sus sakýn insanlara yanlýþ hükümleri yükleme" dedi.
Malik bin Enes'e bir adam gelip bir meselenin hükmünü öðrenmek istedi, Ýmam Malik, ona Resulullah'ýn mesele hakkýndaki hadîsini anlattý. Adam Ýmam Malik'e "ya senin görüþün nedir?" diye sorunca Malik, þu âyeti okudu: "Onun emirlerine aykýrý hareket edenler, baþlarýna bir belanýn gelmesinden ve can yakýcý bîr " azaba uðramaktan sakýnsýnlar" [25] Önceden insanlara fetva veren selef, ben böyle diyorum görüþleri ile fetva vermezlerdi. Ancak rivayetle yetinir ve ona razý olurlardý, dedi.
Ýsa b. Dinar, Ýbn Kasým'ýn þöyle dediðini söylüyor. Ýmam Malik'e "fetvayý kim verebilir?" diye soruldu. Malik, "insanlarýn hakkýnda ihtilaf ettikleri meseleleri bilen kiþi ancak fetva verebilir" yanýtýný verdi.
Abdullah bin Mesleme el-Kanebi þöyle diyor: "Bir gün Ýmam Malik'in ziyaretine gittim. Evina girerken, aðladýðýný hissettim, içeri girip selam verdim, Ýmam Malik selamýmý aldý. Kýsa bir suskunluktan sonra tekrar aðlamaya baþladý. Kendisine 'Ey Ebu Abdullah, nedir seni aðlatan?' diye sorduðumda bana þu yanýtý verdi. ‘Ey Ýbn Kaneb, Allah bana ne yapacaktýr? Acaba din hususunda söylediðim her kelimeye karþý keþke sopalarla dövülseydim de bu meseleler ve görüþlerde þu gaflarý yapmasaydýmki, o meseleleri söylemek zorunda deðildim' buyurdu." Baþka bir rivayette Abdullah bin Mesleme "Bu görüþlerden vazgeç" dediðinde Malik þöyle yanýt vermiþtir: "Görüþlerim her yere yayýlmýþ, nasýl vazgeçerim ve siz halimi görüyorsunuz." Sonra biz onu vazgeçirene kadar yanýndan ayrýlmadýk, der el-kanebî. Ýmam Malik elleri ile Resulullah'ýn mezarýna iþaret ederek, "Bu mezarýn sahibi hariç herkesin sözü alýnýr ve reddedilir" dedi.
Heysem bin Cemil'den þöyle dediði rivayet olunur. Malik bin Enes'e "Ey Ebu Abdullah! Birtakým kitaplarý yazan insanlar vardýr. Birileri, falan kiþi, Ömer bin Hattab'dan bîrþeyler rivayet eder, baþkasý da Ýbrahim'den birþeyler rivayet eder. Sonra Ýbrahim'in görüþünü alýr, Ömer'inkini býrakýr" diye anlattý. Ýmam Malik, "Ömer'in sözü kendilerine sahih bir senetle kavuþtuðu halde nasýl bunu yapýyorlar?" diye sorunca, "Ömer'in görüþü ancak bir rivayettir, Ýbrahim'in görüþü de onlarca sahihtir" dedi. Bazýlarý Malik'in Heysem'e þöyle dediðini eklemiþlerdir: "Bu durumda Ömer'in sözünü terkedenin tevbe etmesi isteniliyorsa, Allah ve Resulünün sözlerini býrakýp Ýbrahim en-Nehâî'den daha az bilgili birisinin sözlerini kabul edene ne yapýlmalý?" Ýkaz kitabýnýn sahibi bunu naklederken, þu açýklamada bulunmuþ. Yani Malik'e göre bunu yapan kiþi, iki küfrün en büyüðüne girer. Ondan tevbe etmesi istenilmez, o zýndýklardan sayýlýr.
Rebi bin Süleyman'ýn þöyle dediði rivayet olunur. "Adam'ýn biri Ýmam Þafiî'ye gelip bir meselenin hükmünü öðrenmek ister, Ýmam Þafiî, mesele hakkýndaki Resulullah'ýn hadîsini adama anlattý. Adam: 'Ey Ebi Abdullah! Sen de bu görüþte misin?' diye söyleyince, Ýmam Þafiî'yi birden bir titreme aldý, rengi sarardý, sonra: "Yazýklar olsun sana! Resulullah'ýn hadîsini anlatýp da evet baþým ve gözüm üstüne evet baþ ve gözüm üstüne demesem, hangi yer beni taþýr ve hangi gök beni gölgelendirir' diye söyledi.
Yine Rebi Ýmam Þafiî'nin þöyle dediðini rivayet eder. "Her âlimin göremediði, bilemediði bir hadîs-î Resulullah mutlaka vardýr. Söylediðim her söz, koyduðum her kaide ne olursa olsun, Resulullah'ýn bir hadîsi ile çeliþiyorsa söz Resuluhah'ýn sözüdür ve ben de onu diyorum. Söz Resulullah'ýn sözüdür ve ben de onu diyorum."
Ýmam Þafiî'nin talebelerine þöyle dediði de rivayet olunmuþtur. "Kitabýmda Resulullah'ýn sünnetine aykýrý birþey bulduðunuzda Resulullah'ýn sünnetini alýnýz, sözümü býrakýnýz.
Ýmam Þafiî'nin þöyle dediði de nakledilmiþtir. "Resulullah'ýn sünnetinde sözlerime muhalif birþey varsa ben sünneti söylüyorum ve ona dönüyorum. Söylediðim her mesele hakkýnda Resulullah'tan muhalif hadîs varsa hayatýmda ve ölümümden sonra o sözümden geri dönüyorum. Sözlerimin Resulullah'ýn sahih hadîsleriyle çeliþtiði durumlarda daha evla olan hadîse uyunuz, sözüme uymayýnýz."
Ýmam Þafiî kendisine ayný soruyu yönelten baþka birisine þöyle demiþtir: "Kiliseden çýktýðýmý mý gördün, belimde Hýristiyanlarýn kuþaðýný mý gördün? Ben sana Resulullah'ýn hadîsini anlatýyorum. Sen bana onu alýyor musun, þeklinde soru yöneltiyorsun. Ben Resulullah'tan hadîsi rivayet ederim de sözünü nasýl almayacaðým, dedikten sonra, Resulullah'ýn sünneti varken baþkasýnýn sözüne yer yoktur. Sünnet varken baþkasýnýn sözü delil olarak alýnmaz, hükmü üzere ümmet icma etmiþtir. Þüphesiz Allah herkese ancak Resulullah'a uymalarýný emretmiþtir. Allah'ýn kitabý ve Resulullah'ýn sünnetinden baþka hiçbir sözün itibarý yoktur. Baþkalarýnýn sözü Kur'an ve sünnete tâbidir. Resulullah'ýn sünnetini kabul etmek Allah'ýn bize, bizden öncekilere ve bizden sonrakilere kesin bir buyruðudur. Hadîs sahih ise sözlerimi duvarýn yüzüne vurunuz ve gerçekten hadîs sahih ise mezhebim de odur."
Ýmam Þafiî'nin bu son cümlesinin aynýsý diðer üç imamdan da rivayet edilmiþtir.
Kaleme aldýðýmýz Ýmam Þafiî'nin bütün bu sözleri mezhebinin ancak kitap ve sünnet çerçevesinde olduðunu gösteriyor. Hadîse aykýrý bir sözü ona nisbet etmek ve onun mezhebi diye o sözle fetva vermek kesinlikle doðru deðildir. Daha doðrusu bunu yapmak Ýmam Þafiî'ye apaçýk bir iftiradýr. Ýmam Þafiî'nin talebelerinden bazý âlimler de bu söylediklerimizi savunarak, Ýmam Þafiî'ye ait sahih hadîs ile çeliþen bir meseleyi gördüklerinde okuttuklarý talebelerine "Bu meseleye çarpý iþareti koyunuz, bu Ýmam Þafiî'nin mezhebi deðildir" diye vurgulamayý adet edinmiþlerdi ki, en doðrusu budur ve bütün imamlar taraftarlarýna böyle yapmalarýný emretmiþlerdir. Haklarýnda bunun aksini sananlar imamlarý deðerlerinden düþürmüþ ve haklarýnda çok büyük kötülükte bulunmuþ olurlar.
Nurettin es-Senhurî, konu ile ilgili Ýmam Malik'ten de buna benzer rivayetlerin kendilerine ulaþtýðýný belirtmiþtir. Ýbn Musdî ise bu gerçeði bize açýklayarak þöyle demiþtir: "Þüphesiz Ýmam Malik'in kitap ve sünnete aykýrý olan görüþleri onun mezhebi olarak sayýlmaz. Ancak Ýmam Þafiî'nin görüþleri olduðu gibi Ýmam Malik'in de kitab ve sünnete muvafýk olan görüþleri mezhebi olarak sayýlýr." El-Ýkaz kitabýnýn sahibi bu sözlerin aynýsýný naklettikten sonra þöyle demiþtir:
"Müctehidlerin kitap, sünnet ve icmaya muhalif olan sözlerinin mezheplerinden sayýlmadýðýný kabul ettikten sonra mezheplerine uyan tebaalarýn daha çok kitap, sünnet ve icmaya özen göstermeleri gerçeði tayyün eder. Ki imamlarýnýn mezheplerini doðru bir þekilde öðrensinler. Dört mezhebin son devir fakihlerinin delillerden soyutlanmýþ kýsa metinlerle yetinip hadîs usûlü, fýkýh usûlü ve hadîs kitaplarýndan tamaen yüz çevirdikleri gibi yapmasýnlar, yoksa bu durumda onlar imamlarýnýn mezheplerini bilmeyen insanlarýn en cahil sýnýfýnda yer alýrlar. Çünkü imamlarýn mezhebi diye bildikleri sünnet ve icmaya aykýrý olan nice meseleler vardýr. Ýmam el-Karafî "Kavaid" kitabýnda þöyle demiþtir: "Taklit ettiði imamda, Kitab ve icmaya aykýrý bir meseleye rastlanan kiþinin o meseleyi insanlara nakletmesi veya onunla fetva vermesi asla caiz deðildir. Allah'ýn dinidir bu þeriata aykýrý fetva vermek haramdýr. Fetvanýn asýl sahibi, her ne kadar günahkâr olmasa da, bilakis ictihadýndan dolayý ecir alýyorsa da o fetvanýn þeriata aykýrý olduðunu farkeden mukallidin kasýtlý olarak o fetvayý yaymakla günahkâr olur. Bu yüzden her asrýn fakihleri, mezheplerini inceleyerek þeriata aykýrý bir meseleyi gördüklerinde —ki hiçbir mezhep buna benzer meselelerden hâli deðildir— onu mezhep dýþýna almalarý gerekir. Þeriata aykýrý olan o mesele ile fetva vermeleri kesinlikle haramdýr. Biraz önce Ýmam Þafiî'nin "Her âlimin Resulullah'ýn sünnetinden göremediði veya anlamadýðý bir sünnet vardýr" sözlerini zikretmiþtik. Ýbn Dakiku'l-Ýd, dört mezhep imamlarýnýn sahih hadîse muhalif olan görüþlerini topladýðý kitabýnýn baþýnda þunlarý demiþtir: "Buna benzer meseleleri müctehid imamlara nisbet etmek haramdýr. Onlarý taklit eden fakihlerin bu meseleleri öðrenmeleri gereklidir. Ki, onlara nisbet ederek haklarýnda yalan etmiþ olmasýnlar."
Cezayirli Þeyh Ýsa es-Salibî bu sözleri naklettikten sonra þunlarý eklemiþtir: "Ýmamlarýn sözlerinden þu gerçekleri anlýyoruz. Kitab, sünnet, icma veya kýyas-ý celi ile çeliþen bir mesele hakkýndaki bir müctehidin görüþünü alan kiþi taklit davasýnda yalancýdýr. O nevasýna ve mezhebi taassubuna tutunmuþtur. Þüphesiz o taklit ettiði müctehidden beridir. O týpký Ehl-i Kitap papazlarýnýn peygamberleri ile olan konumdadýr. Peygamberleri onlara Hz. Muhammed'e iman etmeyi, ona destek vermelerini ancak ona uymalarým emrettikleri halde, Hz. Muhammed'e inanmayýp ona eziyet etmiþlerdir. Bununla birlikte peygamberlerine tâbi olduklarýný iddia etmeyi de hiç ihmal etmemiþlerdir. Oysa Hz. Muhammed'e inanmamak, bütün peygamberlere inanmamak demektir. Þüphesiz her peygamber ümmetinden Hz. Muhammed'e inanmalarý ve ona destek olmalarý üzere söz almýþtýr. Bu yüzden Yahudi ve Hristiyanlar Hz. Muhammed'e inanmadýklarý halde Hz. Musa ve Ýsa'ya inanýyoruz davalarýnda yalancýdýrlar.
Ebu Davud, Ýmam Ahmed'e "Malik'e mi uyayým, yoksa Evzai'ye mi?" diyerek görüþünü almak istedi, Ýmam Ahmed, Ebu Davud'a "Dininde bunlarýn hiçbirisine uyma. Resulullah ve sahabeden gelen hadîsleri al, onlara uy. Tabiînin sözlerine uymakta ise insan muhayyerdir" diyerek yol gösterdi, Ýmam Ahmed, taklit ile ittiba arasýndaki farký anlatýrken, ittibaý þöyle tanýmlamýþtýr: "Ýttiba, Resulullah ve sahabeden gelen hadîslere uymaktýr." Baþka bir rivayette Ýmam Ahmed'in Ebu Davud'a þöyle dediði nakledilmiþtir: "Ne bana, ne Malik'e, ne Þafiî'ye ne Evzaî'ye, ne de Sevrî'ye uy. Onlar nereden aldýysalar sen de oradan al. Ancak din bilgisinden yoksul olan kiþi din konusunda baþka insanlara uyar." Bazýlarý Ýmam Ahmed'in fýkýh ile ilgili eser yazmamasýný bu gerekçeye baðlýyorlar. Ancak talebeleri fýkhý, görüþlerini sözlerinden, davranýþlarýndan, verdiði fetvalarýndan toplayarak fýkhý mezhebini oluþturmuþlardýr.
Ýmam Ahmed'e göre zayýf ve mürsel hadîs ve Ýmam Malik'e göre de mürsel belaðat hadîsleri ve sahabe sözünün kýyasa takdim edilme gerekliliði vardýr. Hallal'in rivayetine göre Ýmam Þafiî, ayný görüþü Ýmam Malik ile paylaþýyor. Çünkü kýyas ancak zaruret durumunda itibar kazanýyor.
Ýmam Ebu Hanife'nin talebeleri zayýf hadîsin kýyasa takdim edilmesi üzere icma etmiþlerdir. Þüphesiz Ýmam Ebu Hanife, bu esasa dayanarak mezhebini oluþturmuþtur, Ýmam Nesaî terki üzere ittifak edilmeyen hadisleri istisnasýz delil olarak alma görüþünü taþýyor. Ebu Davud, Müsned'inde bu metodu izleyerek bir konuda sahih hadîsi bulamadýðý zaman zayýf hadîsleri kýyasa tercih ederek delil olarak almýþtýr. Böyle nice müctehidler istisnasýz zayýf hadîsi kýyasa tercih ederek öncelik tanýmýþlardýr.
Ýmam Ahmed, Müsned'inde "El inzal alel hükm" hadîsini zikrederken Peygamber (s.a.v.) emir olarak tayin ettiði sahabeye ictihad ettiði meselenin hükmünü kendisine nisbet etmesini emretmiþ, Allah'a nisbet etmesini menetmiþtir, þeklinde buyurmuþtur. Düþünün Peygamber (s.a.v.) Allah'ýn hükmü ile müctehid emirin hükmünü birbirlerinden nasýl ayýrmýþ, müctehidin hükmünün Allah'ýn hükmü ile adlandýrýlmasýný menetmiþtir. Bu yüzden Hz. Ömer: "Allah ve emiru'l-mü'minîn Ömer'in emri budur" yazan katibine "Böyle yazma, ancak emiru'l-mü'minînin görüþü budur yaz" dedi.
Ýbn Ebu Davud, Ýbn Ömer'den þunu rivayet etmiþtir: "Babamýn þu sözleri söylediðini hatýrlýyorum: Ancak kötü niyetli olanlarýn kýyasla amel ettiklerini görüyoruz.'"
Konu ile ilgili daha nice rivayet vardýr. Zikrettiðimiz bu rivayetler kalbi duyarlý olanlar için yeterlidir. Sahih hadîsi terkeden âlimin mazur olduðunu bilmemizle birlikte mânâsýný geçersiz kýlacak bir muarýzý olmayan sahih hadîsleri aramamýzý araþtýrýlýp kabul ve teblið edilmesinin ümmetin üzerine vacib olduðu inancýnda olmamýzý engelleyecek hiçbir þey yoktur. Bu hüküm, hakkýnda âlimlerin ihtilaf etmedikleri sahih hadîs için geçerlidir. Terki hakkýnda âlimlerin ihtilaf ettikleri hadîs ise, mensuh olmadýðý, icma veya daha güçlü bîr delil ile çeliþmediði neticesine varana kadar bununla amel edilmez, bu vasfý taþýyan hadîs ile ancak mensuh olmadýðýný icma veya daha güçlü delil ile çeliþmediðini bilince delil olarak alýnýr. Bazýlarý konu ile ilgili ihtilafý ve onunla amel etmenin vücubiyetini açýkladýktan sonra þu görüþü ileri sürmüþlerdir. Böylece, bilindi ki, hadîsin mensuh olmadýðý icma ve daha güçlü bir delil ile çeliþmediði neticesine varýldýktan sonra hadîs askýya alýnmaz; bir mani görülmediði müddetçe onunla amel edilmelidir. Bu gerekliliðe dayanak olarak aslý itibara alýp hiçbir engelin olmamasý yeterlidir; ki âlimler eþyada aslýna itibar etme kaidesi üzere þu ve benzeri gibi çok hükümler bina etmiþlerdir. Bu meselenin açýklamasýný daha geniþ bir þekilde ictihad konusunda ele alacaðýz. [26]
[25] Nur: 24/63.
[26] Þeyh Senusi, Nassýn Uygulanýþý, Ýnsan Yayýnlarý, Ýstanbul, 1995: 29-39.
radyobeyan