Din dili By: sumeyye Date: 12 Aralýk 2010, 16:40:46
Din Dili

Rabbimiz Kur’an-ý Kerim, kendisini bazý ayetlerinde, bir takým sýfatlarla niteler. Bu sýfatlardan biri de «mübîn» dir. Mübîn, hem «apaçýk olan» hem de «açýklayan» manasýna gelmektedir.
Dolayýsýyla Kur’an, apaçýk olan ve açýklayan bir kitabdýr.Cenab-ý Hak, Kur’an-ý Kerim’de, «Üzerlerinde inceden inceye düþünsünler, öðüt ve ibret alsýnlar, akýllarýný kullansýnlar diye, Allah ayetlerini insanlara beyan ediyor (açýklýyor).» (Bakara, 221, 242, 266 v.b. ayetler…) buyurmuþtur.
Ayrýca, «Kendilerine indirilen þeyi insanlara açýklayasýn ve onlar da bunu tefekkür etsinler diye (Ey Muhammed sana zikri (Kur’an’ý) indirdik.» (Nahl, 44) buyurarak,
Hz. Peyamber(a.s.)’in, Kur’an-ý Ker’im’i teblið edip, insanlara Allah’dan geldiði þekilde, aynen ulaþtýrmakla görevli olduðu gibi, tebyîn etmekle, yani açýklamak, anlaþýlmasýný saðlamakla da görevli olduðunu bildirmiþtir.
Bütün gaye, Arþ’dan gelen mesajýn insanlar tarafýndan iyice anlaþýlmasýný temin etmektir. Ýþte bundan dolayý Allah Teala bu kitabý, akýl sahipleri onu anlayýp ibret alsýnlar diye kolaylaþtýrmýþtýr (Kamer, 17) ve Peygamberini, o kitabý herkese anlatýp açýklamakla vazifelendirmiþtir.
Peygamberine, «Ben ancak, apaçýk bir inzar ediciyim.” (Mülk, 26) demesini emretmiþ ve peygamberlerin vazifesinin ancak apaçýk (anlaþýlýr, net, açýk, seçik) bir teblið olduðuna dikkat çekmiþtir (Teðabün, 12).Demek ki tebliðin açýk, net ve anlaþýlýr olmasý gerekmektedir.
Ýslam alimlerinin ve din adamlarýnýn da açýk, net ve anlaþýlýr konuþmasý ve yazmasý gerekmektedir. Çünkü «Alimler, peygamberlerin varisleridir.» (Keþfu’l-Hafa, Müsned ve Kütüb-ü Erba’a'dan, 2/64).
Nasýl peygamberler, dini açýk, seçik ve net bir þekilde anlatmakla görevli iseler, onlarýn varislerinin de, ayný þekilde açýk, seçik ve net bir biçimde anlatmalarý, konuþmalarý ve yazmalarý gerekmektedir.Hangi yolu ve vasýtayý kullanýrsanýz kullanýn, gerçekten fikrinizi ve dininizi yaymak ve öðretmek istiyorsanýz, anlaþýlýr olmak zorundasýnýz.
Bundan dolayý Cenab-ý Allah, Hz. Adem (a.s.)’den beri, hangi kavme bir peygamber göndermiþse, o kavmin lisanýyla konuþan bir peygamber göndermiþtir. Çünkü o peygamberin, Allah’dan gelen vahyi, o insanlara ulaþtýrabilmesi ancak böyle olabilmektedir. Hal böyle iken saðlýklý bir iletiþim kurmak, dinimizi kalbten kalbe aktarmanýn yolu yanlýn bir anlatýmdan geçmektedir.
Sesleri ve kelimeleri duymak, her zaman o ses ve kelimelerin manalarýný anlamaya yetmez. Halbuki konuþmaktan ve yazmaktan maksad, bazý manalarý ve fikirleri anlatmaktýr.
Bunun esasý da, insanlara iyi bildikleri dilde, iyi bildikleri kelimelerle ve o kelimeleri onlarýn bildiði manalarda kullanarak konuþmaktýr. Aksi halde onlara, bir þey anlatmanýn ve öðretmenin imkaný yoktur.Hepimizin bildiði gibi, hayatta olan üç nesil, ihtiyarlar, orta yaþlýlar ve çocuklarla gençler hepsi de Türkçe konuþup, Türkçe yazdýðý halde, sanki ayrý diyarlarýn insanlarý imiþ gibi, birbirleriyle tam anlaþamamaktadýrlar.
Ýçinde olduðumuz «dil problemi» insanýmýzýn, birbiriyle anlaþmasýna mani olmaktadýr,Bize düþen; dinî meseleleri bilhassa halka yönelik olarak anlatýrken ve yazarken, seviyeyi elimizden geldiðince düþük tutmak, mümkün mertebe basitleþtirmek; mecburen kullandýðýmýz ýstýlahlarý, ya parantez içi cümle ve cümleciklerle, ya da dipnotlarla sýk sýk tarif ederek anlaþýlmalarýný ve yavaþ yavaþ öðrenilmelerini saðlamak ve hatta zaman zaman ýstýlahlardan dahî vazgeçilerek milletin dinî kültürünü derece derece artýrmaya çalýþmaktýr.
Günümüzde islamý tercih eden yabancýlarýn çoðu bu problemle baþ baþa býrakýlmýþ ve yanlýþ yönlere saptýrýlmak istenmektedir. Ýslamý çok iyi bilen ve Ýslam kültürünün içinden gelen bir kimse için basit ve anlaþýlýr sandýklarý bazý þeyler Ýslam kültürünü tanýyamamýþ kesim müslümanlar için hiç de anlaþýlýr gelmemektedir.
Ve þu da merak konusudur ki bu kimseler güncel konuþmalarýnda arkadaþlarýyla bu dili kullanýyor mu yoksa kendileri için bunu bir üstünlük olarak mý algýlýyor da birçok kesim müslümanýn anlamayacaðý bir dilde anlatýmlarýna devam ediyorlar.
Bir þey bizce çok kolay ve basit olabilir. Fakat bu durum, ayný þeyin baþkalarý için de basit ve kolay olmasýný gerektirmez.Ýtikadî ve amelî, bu gibi birçok konu,bu kültürden gelmeyen Müslümanlara göre yazýlmalý ve anlatýlmalýdýr. kavramakta güçlük çekeceði veya genellikle yanlýþ anlayacaðý, yüksek seviyeli ilmî konularýn, bu insanlarýn seviyesine indirilerek anlatýlmasý ve yazýlmasý gerekmektedir.
“Menhecü’l Nebevi” nebevi yöntem dediði usül ile anlatmak doðru olur kanaatindeyim.
Nedir bu usul :
- Ýnsanlara günümüz diliyle hitap etmek. Yeni bir din dili oluþturup klasik nitelendirmeler yerine insanýmýzýn anlayacaðý þekilde onlara bir þeyler anlatmak.
- Kolaylaþtýrmak, zorlaþtýrmamak ; Verilmiþ fetvalardan en kolayýný insanlara sunmak. Ruhsatlarý insanlara anlatmak, azametleri insanlarýn tercihine býrakmak. Ýbn Abbas’ýn ruhsat yönetimini esas almak, Ýbn Ömer’in azamet yönünü insanlarýn kendi tercihlerine býrakmak.
- Müjdelemek, nefret ettirmemek. Korku eksenli bir dinden sevgi eksenli dini anlayýþa insanlarý yöneltmek.
- Ýtaat edip ihtilafa düþmemek; Basit meseleleri büyütüp, Ýslam birliðini zedelememek. Farklýlýklarý gündeme taþýmayýp, müþterek birliktelikleri sürekli gündemde tutmak.
Eðer bu gün insanýmýza dini anlatýrken karþýlýk bulamýyorsak sorunu birazda kendi dilimizde aramalýyýz. Kullandýðýmýz “din dili” þu anda insanlarýmýzýn anlayacaðý bir dil mi yoksa baþka bir dil mi ?
Þuna inanýyorum ki bazý insanlarla anlaþabilmek için yanýmýzda türkçeyi bilmemize raðmen sözlük taþýmamýz gerekiyorsa anlaþamamamýz gayet normal.
Gelin dilimizi de, dinimizi de, imanýmýzý da tecdid edip nebevi bir okuyuþ ile yeniden ihya edelim. Zaten tecdidî imanda bu deðil midir?Alýntýdýr.