Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Suskun gece By: sumeyye Date: 21 Kasým 2010, 15:08:14
Suskun Gece


Dýþarýda yaðmur saðanak halinde yaðýyordu. Geç kalmýþtý. Kolundaki eski saate çaresizce bakýndý. Saat 20.30’u gösteriyordu. “Geç kaldým diye” mýrýldandý. Perdeyi aralayýp, hýzla yaðan yaðmuru izlemeye koyuldu. Bir aralýk dursa hemen yola koyulacaktý; ama yaðmurun durmaya niyeti yok gibiydi. Bir ara elektriklerin kesilmesi ile her þey daha da çekilmez hale gelmiþti.

Islak geceyi ve þehrin kör karanlýðýný arabalarýn farlarý, karþý camlarda yavaþ yavaþ beliren mum ýþýklarý bozuyordu. ‘Duracaðý yok’ diye söylendi. Bir yerlerde bir þemsiye olmalýydý. Saða sola bakýnmýþ, ama hiçbir yerde bulamamýþtý. Bu çorak memlekette ne kadar yaðmur yaðýyordu böyle. Coðrafya kitaplarýnýn tanýmlarýna hiç de uymuyordu. “Yazlarý sýcak ve kurak, kýþlarý soðuk ve kar yaðýþlý.” Haziran ayýydý ama hala fýrtýna, hala yaðmur… Anlam veremedi. Geç kalmýþtý. ‘Çoktan baþlamýþlardýr’ diye söylendi. Aklýna düþen piþmanlýk ve sorumsuzluk hissi, içini kemirip duruyordu. Pencere kenarýnda oturduðu sandalyeden kalkarak, odanýn içinde dolanmaya baþladý. Ali’nin de gitmesi ile bir baþýna kalmýþtý. Yalnýzlýk ne zor þeydi. Bir baþýna dört duvar arasýna sýkýþýp kalmak, mutfaktan, yan odalardan gelen týkýrtýlara, konuþmalara özlem duymak… Hiç düþünmemiþti.

Tekrar saatine bakýndý. Zaman durmuþ gibiydi. Topu topu on dakika geçmiþti. Zaman, hýzlanmasý gereken yerde daha da bir aðýrlaþmýþtý. Bir nedeni olmalýydý. Sokaklar bomboþ duruyordu. Arabasý olanlar ne rahat diye düþündü. Yaðmurdu, kardý; böyle bir tasalarý olmasa gerekti. Gözleri birden sokak lambasýnýn soluk ýþýðýna takýlýverdi. Sarý ýþýk altýndan bir bir geçen damlalarýn kaldýrýmýn kenarýndaki su birikintisine düþüþünü izledi. Ne kadar da sakindiler. Birinin diðerine rahatsýzlýk vermeyiþi, her birinin böyle tane tane düþmesi ne kadar da ilginçti.

Saat dokuza geliyordu ve yaðmur giderek hýzlanýyordu. Cüzdanýný çýkarýp parasýna göz attý. Telefonun rehberinden köþede ki duraðýn numarasýný buluverdi ve bir taksi çaðýrdý.

Yazlýk ceketini alarak hýzla dýþarý çýktý. Taksici müþteri arayan o meraklý gözlerle çoktan gelmiþti. Kapýyý açýp selam verdi ve ön koltuða oturuverdi.

Yaðmur altýnda puslu bir ýþýltýyla yanýp sönen neon lambalarý, göz alýcý renklere bürünmüþ tabelalarý yol boyu izledi. “Renkli Dünya” diye mýrýldandý. Gecenin o sade karanlýðýný bozan ve bu kentin taþra kokusuna hiçte uymayan tabelalar, geceye inat etrafýný aydýnlatýyordu. Hýzla esen bir rüzgâr çýkmýþ, giderek azalan damlalarý saða sola savurmaya baþlamýþtý. Önlerindeki boþluða kayan gözleri, kara bir perdenin örtüverdiði yüceleri, hayalle gerçek arasý bir yanýlsamada, gündüz olduðu kadar net ama biraz mahzun görüyordu. Meþe yapraklarý sert rüzgârýn hýþmý ile durmadan savruluyor, etrafýna korku salan bir ürpertiyle daðlarý tepeleri inletip duruyordu. Tüm dallarý ve o saðlam gövdeleri ile bir anda yan yatan o bodur meþeler dahi bu savaþýn yorgunluðuna, inadýna direniyordu. Yüceleri, sonu görünmez dereleri, soluk bir yeþilde kaybolmuþ tepeleri, kýzýlýn toprak kokan ara tonlarýnda hüzün tutmuþ yamaçlarý, yaðmurun araladýðý kara bir perdede durgun bakýþlarýn yanýlsamasýyla öylesine izledi.

Þoför durmadan konuþuyordu. Belediyenin, yollarý böylesine bakýmsýz býrakmasýna, böylesi basit iþlerin dahi aksamasýna anlam veremediðini söyleyip duruyordu. Balatalarý, rot ayarýný, amortisörleri ve daha bir sürü þeyi gözden geçirdiðini, ara vermeden anlatýp duruyordu. Gözlerini yoldan ayýrmadýðý halde, durmadan konuþan adamýn, bu kadar iþi bir arada yapabiliyor olmasýný hayretle izledi. Kendi dalgýnlýðýna yakýþtýramadýðý bu dikkati hayal ederek araba kullanamýyor oluþunu hatýrladý. ‘Ne kadar da fakirdik’ diye söylendi. Babasýný anýmsadý. Üzerindeki iþ elbiselerini ara sýra görmüþ olsa da çoðu zaman sade görünüþü ile hatýrlýyordu. Fakir ama vakur duruþu ile hüzünlü bir resmin silik karakteri olarak anýmsýyordu. Cebinden cüzdanýný çýkarýp babasýnýn siyah beyaz fotoðrafýna baktý. Bir köþesi kýrýþmaktan silinmiþ fotoðrafa bakmakla bakmamak arasýnda bir göz attý. Aslýnda baktýðý kiþinin zihninin en derin yerinde olduðunu biliyordu. Fotoðraf bir simgeydi. Esas kiþi, gerçek kiþi biraz hatýra, biraz gerçek, biraz acý, biraz keder, biraz sevinç olarak yüreðindeydi. Yine de gözlerine, o mahzun gözlerine bakmadan edemedi. Bir kiþi olmanýn çok ötesinde, birçok kiþi olduðunu biliyordu ve birçok kiþiyi imleyen o bakýþlarý yeniden görmüþtü. Ürperiverdi! Eski model Reno, kentin kara bulutlarýný delerek öylesine bir gidiþle yoluna devam ediyordu. Bakýþlarý, o durgunlukta biriken bakýþlarý… Derine, çok çok derine uzanan bakýþlarý, bir yanýlsama, öylesine bir sevgi ardýlý sanýlar olmadýðýna göre, ondan daha farklý bir þey olmalýydý.

Elinde tuttuðu resmi gören þoför “ Aðabey kim o öyle?” diye söze girmiþti. “ Abi, Allah seni inandýrsýn, babamýn da öyle eskice bir fotoðrafý vardý. Bizim duraða yakýn bir fotoðrafçý var, orada yenilettim. Yani daha bu gün çekilmiþ gibi ýþýl ýþýl... Hayret ettim! Bir görsen, bizim peder bir yakýþýklý olmuþ, ben bile tanýyamadým. Gerçi salona asacaktým ama hatun iþte, “ Ýstemem” falan dedi ben de üstelemedim. Ýstersen sen de ver, bir ara yaptýralým. Yarýn akþam duraktan alýrsýn.”

Elinde tuttuðu fotoðrafý yavaþça yerine koydu ve cüzdanýný avucunun içine alarak: “Böyle daha iyi” diyebildi.

Gidecekleri adrese bir iki sokak kalmýþtý. Taksimetreye göz ucuyla bakýndý. Ha bire artýp duruyordu. Bir ara “Tamam burada ineyim” diyecek gibi oldu ama þoför muhabbeti koyulaþtýrdýðýndan býrakacak gibi durmuyordu.

Dört katlý binanýn yeþil cephesini görür görmez öylece yaslandýðý koltukta yavaþça doðruldu. Taksicinin yavaþ freniyle, sormaya gerek duymadan taksimetredeki tutarý uzatýverdi. Taksicinin iyi akþamlar kabilinden sözlerine, yarým aðýzla karþýlýk vererek arabadan indi. Yaðmur durmuþ gibiydi. Tek tük düþen damlalara aldýrýþ etmeden, rahat adýmlarla apartmanýnýn dýþ merdivenlerine yöneldi. Bir ara baþýný kaldýrýp üçüncü katýn yola bakan pencerelerine bir bakýþ fýrlattý. Tüm lambalar yanýyordu. Perdeler içeride olup bitenleri gölgelese de, tahmin yürütmekten kendini alamýyordu. Dýþ kapýyý, hidroliði zorlayarak açtý. Yorulmuþtu… Aðýr adýmlarla merdivenleri týrmandý. Üçüncü kata geldiðinde, No: 6 yazan dairenin önünde durdu. Mercekten birilerinin kendisini izledi hissine kapýlýverdi. Þaþýlacak þeydi. Kapý önünde bir tek ayakkabý dahi yoktu. Þaþkýnlýðýný gizlemeyen bakýþlarla etrafýný inceledi.

Yavaþ hareketlerle zile dokundu. Kuþ sesli zil, tahmininden daha kýsýk çalmýþtý. Yine de beðenmedi. Kulaklarýný týrmalayan bu metalimsi kuþ sesini neden tercih ettiklerini düþündü. Belki de müteahhidin taktýrdýðý zildi. Kapýnýn açýlmasý ile selam verdi ve ayakkabýlarýný çýkarýp eline alarak içeri girdi.

Ýçeride bir telaþ var gibiydi. Odalarýn kapýlarý açýlýp kapanýyor, ayaktakiler oradan oraya gezinip duruyordu. Genç olanlar, mutfaktan salona bir þeyle taþýyordu. Selam vererek salona girdi. Ýçerisi bir hayli kalabalýktý. Kendisini tanýyanlar, tanýmayanlar varlýðýný dahi fark etmemiþlerdi. Herkes pür dikkat konuþulanlarý dinliyordu. Boþ yerlerden birisine geçip oturdu. Kalabalýða bir göz atýp göz göze geldiklerine baþ hareketiyle, yanýnda oturanlara ise kýsýk sesle ayrýca selam verdi.

Salonun baþ tarafýndaki koltuða oturmuþ olan Salih, coþkulu bir ses tonu ile konuþmasýna devam ediyordu. Ýçeride bulunan herkesin bakýþlarýnda anlam veremediði bir hayranlýk vardý. Kimisi baþýný önüne eðmiþ, kimisi konuþmacýnýn hareketlerine odaklanarak, onaylayan tavýrlarla söylenenleri dikkatle dinliyorlardý.

—Arkadaþlar, bilin ki bu devrin en büyük hastalýklarýndan birisi enaniyet belasýna duçar olmuþ fertlerin, toplum içinde kendi varlýklarýný önceleyerek cemiyet bilincini kaybetmesidir. Evet, fert olabilme hasletini önemsiyoruz; lakin bu bilince cemiyet içinde olduðu zaman kýymet veriyoruz. Yüce dinimiz, ümmet bilincine ne kadar kýymet verir, bilirsiniz. Öyleki yüce peygamberimizin bu hususta pek çok hadisi bulunmaktadýr. Bu anlamda geçmiþten gelen ve geleceðe yürümeyi baþarabilen köklü bir duruþu öyle sanýyorum bir arada ihya ve inþa edebiliriz. Ve ben sizleri bu kutlu davada fert olmanýn önemini kavrayan ve bununla beraber bu bilincin sahibi olan fertler olarak bu kutlu topluluða hizmet etmeye davet ediyorum. Bilin ki bu meþaleyi beraber devraldýk ve beraber devredeceðiz.

Buradan hareketle þu sözlerime dikkat etmenizi istiyorum. Bu birlikteliði daha da kuvvetlendirme anlamýnda þöyle Karadeniz’e doðru bir gezi düzenlemeyi düþünüyoruz. Ýnanýyorum ki hayýrlý olur. Yol meþakkatini yaþamak bizleri bir birimize yaklaþtýracaðý gibi, aramýzdaki baðlarý daha da saðlamlaþtýracaktýr.”

Sað tarafta oturanlardan ince yapýlý ve hafif sakallý Deniz, heyecanlý bir ses tonu ile: “ Evet, gayet iyi düþünmüþsünüz. Böylesi hayýrlý bir hizmetin yüce rabbimin inayeti ile amacýna nail olacaðý kanaatindeyim. En azýndan bizlerin üzerine serpilmiþ olan ölü topraðýný bir anda temizleyecektir.”

Söz alan bir diðeri: “Sahi bu gezi isabetli olur. Yeni gelen arkadaþlarý da davet etmeliyiz. Böylelikle tanýþmýþ oluruz.”diyordu

Tedirgin olduðu belli olan Cebrail: “ Haklýsýn… Ümit ve Enesi ikna edebiliriz, ama o esmer çocuk için ayný þeyi söyleyemem. Tuhaf birisi.”diyordu.

“Aslýna bakarsanýz böyle peþin hükümlü olmanýn kimseye faydasý olmaz. Bizimkisi sadece vesile olmak… Gerisi rabbimin takdiridir.”

 Tartýþmalarýn bu þekilde uzayýp gitmesine anlam veremedi. Gündemlerindeki konunun gezi planý olacaðýný hiç tahmin etmiyordu.

Bir anda söz alan Salih’in yüzündeki þaþkýnlýk hemencecik belli oluyordu: “ Arkadaþlar, görüyorum ki þahsi husumetlerimizi aþamýyoruz. Herkesten kendiniz gibi olmasýný bekleyemezsiniz. Amacýmýz, bu ve buna benzer etkinliklerle aramýzdaki muhabbeti ve sýla-i rahimi derinleþtirmek, yüce rabbimin rahmetine nail olabilme temennisi ile cemaat bilincini tesis etmektir. Þimdiden hayýrlý olsun diyelim.”

Bir anda herkesin aðzýndan âmin sözcükleri dökülüverdi. Þaþkýndý… Herkes arasýnda konuþmaya ve hararetli bir güzergâh tartýþmasýna koyulmuþtu. Açýlan haritalar, telefonlar, çaylar, planlar… Bunaldýðýný hissetti. Kimseye bir þeyler söylemeden mutfaða geçti. Sigara molasý verenler koyu bir sohbete girmiþti. Kimseye bir þeyler demeden bir bardak su içti. Baþýna saplanan aðrýyla giderek aðýrlaþmaya baþlamýþtý. En iyisi biraz yürümekti. Tanýdýðý birkaç kiþiye selam vererek, ayakkabýlarýný aldý ve dýþarý çýktý.

Merdivenleri, hýzla inmesine þaþýrmýþtý. Piþmanlýk ve hüzün gibi duygularýn eþlik ettiði adýmlarý, onu yaðmur sonrasý ýslaklýðýn taze bir serinlik yayýverdiði sokaklara götürürken, yavaþ yavaþ daðýlan bulutlarýn arasýndan belli belirsiz bir fener misali yanýp sönen yýldýzlarý fark etti. Geceye virgül koyan yýldýzlarýn ýþýmasý bulutlarýn yorgun kümelerine “yeter” dercesine bir yerlerden kendilerine yol buluyor gibiydi.

Boþ kaldýrýmlarý, ýslak bir dokunuþla gidiveren rüzgârý takip ederek geçiverdi. Sokaklar alabildiðine tenhaydý. Bedenini saran titreme hissini, yorgunluðuna saydý. Biraz hýzlanmýþtý. Bir hayalin peþinden gidiyormuþçasýna babasýný hatýrladý. Bakýþlarýna, o durgun sularýn çaðýltýsýný andýran adým atýyormuþçasýna, baþýný gökyüzüne kaldýrdý. O anda bir yaðmur damlasý yavaþça alnýna düþüverdi. Bunu ilahi bir mesaj saydý. Bereket bu olmalýydý. Taze bir yaðmur damlasýnýn zarafetinde, uçarý bir damlanýn tekliðinde-çokluðunda çoðalmaktý. Gökyüzüne baktý. Bulutlar daðýlýyordu. Yavaþlamýþ olsa da rüzgâr, hepsini bir ucundan tutup sürüklüyordu. Birden hayatýn önünde sürüklendiðini fark etti. Kaybolduðunu, bir yerlerde yitip gittiðinin düþündü. Geziye dair tartýþmalarý anýmsadý ve þükür sana Allah’ým deyiverdi.

Adýmlarýný biraz daha hýzlandýrmýþ ve ceketinin yakasýný kaldýrmýþtý. Hýzlý adýmlarla sokak lambalarýnýn altýnda soluk bir resmin eskimeyen imgesi olarak öylece yitip gitti. Geriden bakanlara göre bir kiþi, kimine göre bir gölgeydi. Ama ýþýklar, o sarý ýþýklar her þeyi perdelediðinden, kimse tam olarak karar veremedi. Suskunluksa, geceye hâkim olan yegâne gerçekti.

 

Mustafa Doðan


radyobeyan