Ýz Býrakanlar
Pages: 1
Maiyyet Allah ile beraberlik By: sumeyye Date: 03 Kasým 2010, 12:51:45
Hak Dostlarýnýn Örnek Ahlâkýndan –21- Maiyyet Allah ile Beraberlik



Maiyyet; Allah -c.c.- ile beraberliðin yüksek bir þuur ve idrak hâlinde kalpte yaþanmasýdýr. Hak Teâlâ’nýn her an bizimle olduðunu bilerek, düþünerek ve hissederek, hareketlerimizi ona göre tanzim etmektir.

Bu þuur ve idrak, Cenâb-ý Hakk’ýn kuluna en büyük lutfudur. Zira bu hâl, kulun Rabbiyle dost olmasýdýr. Dostluk, sevenin sevilende kendi husûsiyetlerini görmesinden kaynaklanýr. Cenâb-ý Hak’la dostluða nâil olabilmek için de, O’ndan uzaklaþtýrýcý her þeyden arýnan kalbin, Rahman, Rahîm, Afüv, Gafûr gibi cemâlî sýfatlarla vasýflanmasý îcâb eder.

Gönlün Allah ile olmasý, dünya imtihanýndaki muvaffakýyetin þehâdetnâmesidir. Bunun zýddýna Hak’tan gâfil yaþanan bir hayatýn neticesi de, ebedî bir hüsran ve nedâmetten ibarettir.

Þu kýssa, Cenâb-ý Hak’la beraber olmanýn hakîkatini ne kadar da veciz bir sûrette ifade eder:

SEN KÝMÝNLEYDÝN?

Bir vâiz, kürsüde âhiret ahvâlini anlatmaktaydý. Cemaatin arasýnda Þeyh Þiblî Hazretleri de vardý.

Vâiz efendi, Cenâb-ý Hakk’ýn âhirette soracaðý suallerden bahisle:

“–Ýlmini nerede kullandýn, sorulacak! Malýný-mülkünü nereden kazanýp nereye harcadýn, sorulacak! Ömrünü nasýl geçirdin, sorulacak! Ýbadetlerin ne durumda, sorulacak! Harâma, helâle dikkat ettin mi, sorulacak!..

Bunlarýn ardýndan, þunlar þunlar da sorulacak!..” diye uzun uzadýya birçok husus saydý.

Vâizi dinleyen Þiblî Hazretleri, yumuþak bir ifadeyle þöyle seslendi:

“–Ey vâiz efendi! Suâllerin en mühimlerinden birini unuttun! Allah Teâlâ kýsaca þunu soracak:

«Ey kulum! Ben seninleydim, sana þah damarýndan daha yakýndým; fakat sen kiminle beraberdin?!»”

Ýþte Hakk’a kullukta bütün mesele, bu þuur, idrak ve iz’âna ve böyle bir kalbî kývama sahip olabilmektir!..

Hakîkaten, insanoðlu Rabbiyle beraberliði nisbetinde hak yolda ve istikâmet üzeredir. Rabbinden gâfil kaldýðý ve O’nu unuttuðu ölçüde de nefsâniyetin hoyratlýðýna ve þeytanýn idlâline dûçâr olmuþ demektir. Cenâb-ý Hak bu hâlden îkaz sadedinde þöyle buyurur:

“Allâh’ý unutan ve bu yüzden Allâh’ýn da onlara kendilerini unutturduðu kimseler gibi olmayýn. Onlar yoldan çýkan kimselerdir.” (el-Haþr, 19)

Ýnsanýn rûhu, imtihan gâyesiyle bulunduðu þu fânî dünyada, ten kafesine hapsedilmiþ muzdarip bir kuþ gibidir. Onun derûnunda, vatan-ý aslîsinden ayrý düþmüþ olmanýn ýztýrâbý vardýr. Bu ýztýrâbý dindirip huzur ve itmi’nâna erdirecek olan da, Allâh ile beraberliktir. Bu yüzden, Hak âþýklarý nazarýnda ölümün ürkütücü hâli kaybolur ve ölüm Rabb’e vuslat yolculuðu olarak idrak edilir. Nitekim ashâb-ý kiram da ölüm döþeðindeki hastalara, Allâh’a ve Rasûlü’ne kavuþmalarý yaklaþtýðý için gýpta ile bakmýþ, onlarla Gönüller Sultâný Efendimiz’e selâm göndermiþlerdir.

Muhakkak ki, ölüm yolculuðunun hangi keyfiyette tecellî edeceði, yani cennet huzuruyla mý, yoksa cehennem azâbýyla mý neticeleneceði, rûhun bu âlemde Rabbiyle ne kadar beraber olduðuna baðlýdýr. Bu yüzden insan bu dünyada Rabbiyle beraber olacak ki, âhirette de Rabbe dostluðun ikrâmý olan nâdide nîmetlere ve onun da ötesinde Cemâlullâh’ý müþâhede þerefine nâil olabilsin.

Bu dünyada gönlü Allah ile olan bir mü’min; ömrünü nefsâniyetin hoyratlýðýnda ziyan etmez; sefahat ve rezâletlerde bozulmaz; lüzumsuz mâcerâlar peþinde koþmaz; abeslere, bâtýllara, azgýnlýklara dalmaz, boþ sevdâlara aldanmaz; câ­hil­ler kendisine sataþtýðýnda onlarla muhâtap olmaz; dedi-kodularla ömür takvimini lekelemez; Cenâb-ý Hak ile dostluk gayreti içinde yaþar.

Yine mü’min, ömrünü hayýr-hasenatla müzeyyen kýlar, Kur’ân ve sünneti rehber edinir, Allah rýzâsýna mâtuf iþlerle meþgûl olur, mülkün gerçek sahibini tanýyarak malýný ve canýný nasýl kullanacaðýný bilir. Dînî ve ahlâkî kýymetini gölgeleyecek þerlerden ve yerlerden rûhunu korur. Ýbadetlere, hayýr-hasenatlara ve sohbet meclislerine raðbetini artýrýr. Nihayet Rabbinin yeryüzündeki bir þâhidi olarak arkasýnda fazîletlerle dolu hatýralar býrakýr.

BENÝ KÝMÝNLE SANIRDIN?

Hükümdarlýk yýllarýnýn neredeyse tamamýný seferlerde geçiren, binbir türlü çilenin kendisine hiçbir zaman bezginlik ve yorgunluk vermediði Yavuz Sultan Selîm’in son anlarýný, nedîmi Hasan Can þöyle anlatýr:

“Yavuz’un sýrtýnda þîrpençe adý verilen bir çýban çýkmýþtý. Çýban, kýsa zamanda büyüdü, bir delik hâline geldi. Öyle ki, yaranýn içinden Yavuz’un ciðerini görüyorduk. Kendisi çok muzdaripti. Âdeta yaralý bir arslan gibiydi. Acziyeti bir türlü kabullenemiyor, cengâver askerlerine taktik ve tâlimat vermeye devam ediyordu. Yanýna yaklaþtým. Bana kendi hâlini kasdederek:

«–Hasan Can, bu ne hâldir?» dedi.

Ben de, artýk fânî yolculuðun sonuna, bâkî hayatýn baþýna ulaþmýþ olduðunu sezdiðim için hüzünle:

«–Pâdiþâhým, artýk Allâh ile beraber olma zamanýnýz herhâlde geldi!» dedim.

Koca sultan döndü, yüzüme hayretle baktý:

«–Hasan, Hasan! Sen beni bu âna kadar kiminle beraber zannederdin?! Cenâb-ý Hakk’a teveccühümde bir kusur mu müþâhede eyledin?» dedi…

Artýk bambaþka âlemlere dalmýþ olan Sultan, bana son olarak Sûre-i Yâsîn’i okumamý emretti. «Selâm» âyetine geldiðim zaman da rûhunu Rabbine teslîm etti.”

Hayatlarýnda Allâh ile olanlar, son nefeslerinde de bu nîmete mazhar olurlar. Ýþte maiyyet de, bu irfân ufkunda yaþamaktýr. Fânî dünyanýn gel-geç sevdâlarýný ve nefsânî câzibelerini bertaraf ederek, kalbi, ona en lâyýk olana, yani Hâlýk’ýna tahsis edebilmektir. Zira Allah ile meþgul olmayan bir kalbi, mâsivâ iþgâl eder.

Diðer bir misal:

Dünya saltanatýnda Süleyman -aleyhisselâm-’ýn seviyesine hiçbir beþer ulaþamamýþtýr. Lâkin dünya, Hazret-i Süleyman’ýn gönlünü meþgul etmemiþ, Allah ile beraberliðine mânî olmamýþtýr.

Rivâyete göre; kýyâmet gününde zengin bir kul getirilir. Allah Teâlâ:

“–Seni bana kulluktan alýkoyan ne idi?” diye sorar. O zengin:

“–Yâ Rabbî! Malýmýn çokluðu beni meþgûl etti.” der.

Cenâb-ý Hak, Süleyman -aleyhisselâm-’ý misâl getirerek:

“–Sen Süleyman kulumdan da mý zengin idin? Onu niye o kadar mülkü meþgul etmedi?” buyurur. (Bkz. Bursevî, Rûhu’l-Beyân, IV, 258; Beyhakî, Þuabu’l-Îmân, V, 202-203)

Yine insanýn en kýymetli varlýklarý olan mal, can ve evlâttan imtihan noktasýnda Eyyûb -aleyhisselâm-’ýn hayatý, her hâlükârda Allah ile beraberlik þuurunun kazandýrdýðý sabýr ve þükrün müstesnâ bir numûnesidir:

Allah Teâlâ, Eyyûb -aleyhisselâm-’ý çok aðýr imtihanlardan geçirdi. Evvelâ mallarýný elinden aldý. Ardýndan büyük bir zelzele ile çocuklarýný aldý. Daha sonra da vücûduna aðýr bir hastalýk verdi. Eyyûb -aleyhisselâm- yýllar süren bu hastalýðý boyunca hiçbir þikâyet ve feryadda bulunmadý. Hanýmý Rahîme Hatun, ona:

“–Sen bir peygambersin; duân makbûldür. Duâ et de þifâya nâil ol!” dedi.

Hazret-i Eyyûb -aleyhisselâm- ise:

“–Allah bana seksen sene sýhhat verdi. Hastalýðým ise henüz seksen sene olmadý. Ancak birkaç senedir muzdaribim. Cenâb-ý Hak’tan sýhhat taleb etmeye teeddüb ederim!” buyurdu.

Ne zaman ki hastalýðý, kulluk vazîfelerini gönül huzuruyla yapabilmesine mânî olmaya baþladý, o zaman Cenâb-ý Hakk’a niyazda bulundu. Rivâyete göre bu hakîkati Efendimiz J þöyle ifâde buyurmuþlardýr:

“Allah Teâlâ’ya yemin ederim ki, Eyyûb belâdan inlemedi, sýzlanmadý. Lâkin yedi sene, yedi ay, yedi gün, yedi gece o iptilâ üzere kaldý. Ayakta namaz kýlmak istedi; duramadý, düþtü. Hak yolundaki hizmetinde kusur görünce de (Rabbine niyâz ederek); «Bana gerçekten hastalýk isâbet etti» dedi.”1

O’nun bu dâsitânî sabrý ve teslîmiyeti neticesinde Allah Teâlâ, kendisinde dert ve sýkýntý olarak ne varsa hepsini giderdi ve ona eski hayatýný misliyle iâde etti.

Eyyûb -aleyhisselâm-, hastalýktan âfiyete kavuþmuþ olarak geçirdiði ilk gecenin sabahýnda derinden bir «âh!» çekti. Sebebi sorulunca dedi ki:

“–Her gece seher vaktinde: «Ey bizim hastamýz, nasýlsýn?» diye bir ses duyardým. Þimdi yine o vakit geldi, fakat: «Ey bizim sýhhatli kulumuz, nasýlsýn?» sesini duymadým. Bunun için hüzünlendim.”

EN FECÎ HASTALIK

Rivâyete göre Îsâ -aleyhisselâm-, teninde alacalar bulunan ve hastalýktan iki þakaðý da çökmüþ bir þahsa rastladý. O þahýs, üzerindeki hastalýklardan âdeta habersiz bir hâlde kendi kendine:

“–Yâ Rabbî! Sana sonsuz hamd ü senâlar olsun ki, insanlarýn pek çoðunu müptelâ kýldýðýn dertten beni halâs eyledin!..” diyordu.

Îsâ -aleyhisselâm-, muhâtabýnýn idrâk seviyesini anlamak ve mânevî kemâlini yoklamak maksadýyla ona:

“–Ey kiþi! Allâh’ýn seni halâs eylediði hangi dert var ki?!” dedi.

Hasta þöyle cevap verdi:

“–Ey Rûhullâh! En fecî hastalýk ve belâ, kalbin Hak’tan gâfil ve mahrum olmasýdýr. Þükürler olsun ki ben Cenâb-ý Hak ile beraber olmanýn zevk, lezzet ve füyûzâtý içindeyim. Sanki vücûdumdaki hastalýklardan haberim bile yok...”

Ýþte Cenâb-ý Hak da bizleri en fecî hastalýk olan Hak’tan gâfil kalmaktan sakýndýrmakta ve âyet-i kerîmelerde kullarýna yakýnlýðýný, her an onlarla olduðunu þöyle hatýrlatmaktadýr:

“…Nerede olursanýz olun, O sizinle beraberdir...” (el-Hadîd, 4)

“…Biz ona (insana) þah damarýndan daha yakýnýz.” (Kâf, 16)

“…Þunu iyi bilin ki Allah, insan ile kalbi arasýna girer…” (el-Enfâl, 24)

“Doðu da Allâh’ýndýr batý da. Nereye dönerseniz Allâh’ýn yüzü (zâtý) oradadýr...” (el-Bakara, 115)

Bu hususla ilgili olarak hadîs-i þerîfte de:

“Îmânýn en üstün mertebesi, nerede olursan ol, Allâh’ýn seninle beraber olduðunu bilmendir.” buyrulmuþtur. (Hey­se­mî, I, 60)

YÜCE YÂR HUZURUNDA…

Cenâb-ý Hak her an ve her yerde bizimle beraberdir. Mühim olan bizim de her an ve her yerde O’nunla beraber olabilmemizdir. Bu þuurla yapýlan küçücük bir amel bile daðlar misâli büyürken, Hak’tan gâfil olarak yapýlan hiçbir þeyde hayýr yoktur. Böyle gâfil bir gönlün kýldýðý namaz ruhsuz, verdiði sadaka boþ, ettiði duâ karþýlýksýz, yaptýðý tevbe de tevbeye muhtaçtýr.

Þu kýssa, bu hakîkati ne güzel izah eder:

Leylâ’nýn aþkýyla çöllere düþmüþ olan Mecnun, farkýnda olmadan namaz kýlmakta olan bir kimsenin önünden geçer. Namaz kýlmakta olan kimse selam verip namazdan çýktýktan sonra hiddetle seslenir:

“–Namaz kýlanýn önünden geçilmez, bilmez misin?!”

Mecnun, o kimseye þu mukâbelede bulunur:

“–Ben, Leylâ’nýn aþkýndan seni göremedim ki! Asýl sen huzurunda namaz kýldýðýn Allâh’ýn aþkýndan beni nasýl görebildin?!”

Demek ki bir fânîye sevdâlý gönlü bile, âþýk olduðu kimseye dâir hissiyat kaplar. Onun gözü baþka bir þey görmez. Bunun gibi, Hak âþýklarýnýn ibadetleri de Allah ile kâmil mânâda bir beraberlik iklîminde tecellî eder. Bir gönül, Allah ile beraberlik zirvesine ne nisbette yakýnsa, ibâdetleri de o nisbette seviye kazanýr.

Hazret-i Âiþe vâlidemiz buyurur ki:

“Rasûlullah J namaza durduðunda, zaman zaman yüreðinden kazan kaynamasý gibi ses gelirdi.” (Ebû Dâvûd, Salât, 157; Nesâî, Sehv, 18)

Hazret-i Ali d da ibâdet hayâtýnda müstesnâ bir huzur ve huþû iklîmine girerdi. Bir muhârebede ayaðýna ok isâbet etmiþti. Iztýrâbýnýn þiddetinden dolayý oku çýkaramadýlar. Hazret-i Ali d :

“–Ben namaza durayým da öyle çýkarýn!” dedi.

Dediði gibi yaptýlar. Hiçbir zorluk çekilmeden, kolayca çýkarýldý. Hazret-i Ali d selâm verip; “–Ne yaptýnýz?” diye sorunca, oradakiler; “–Çýkardýk!” dediler.

Ýþte kalbi Allah ile olanýn ibadetindeki huþû ve mânevî haz bambaþkadýr.

Öte yandan maiyyet, yani Cenâb-ý Hak’la beraberlik þuuru, sadece ibadetlere mahsus da deðildir. O, mü’minin bütün hayatýný þekillendirecek bir gönül kývamýdýr. Ýbadetler kadar, âile hayatýný da, ictimâî hayatý da, kazancý da, harcamayý da, velhâsýl bütün beþerî fiilleri tanzim edecek bir mânevî hassâsiyettir…

EL KÂRDA GÖNÜL YÂR’DA…

Þâh-ý Nakþibend Hazretleri’nin yetiþtirdiði büyük velîlerden Muhammed Pârisâ Hazretleri, hacca giderken uðradýðý Baðdad þehrinde nur yüzlü genç bir sarrafa rastlar. Gencin birçok müþteriyle durmadan alýþveriþ hâlinde olup zamanýný aþýrý dünyevî meþgûliyetlerle geçirdiðini düþünerek üzülür. Ýçinden:

“–Yazýk! Tam da en güzel þekilde ibâdet edecek bir çaðda kendisini dünya meþgalesine kaptýrmýþ!” der. Bir an murâkabeye varýnca da, altýn alýp satan bu gencin kalbinin Allâh ile beraber olduðunu hayretle müþâhede eder. Bu sefer:

“–Mâþâallâh! El kârda, gönül yarda!..” diyerek genci takdîr eder.

Muhammed Pârisâ Hazretleri Hicaz’a vardýðýnda da Kâbe’nin örtüsüne sarýlmýþ içli içli aðlayan aksakallý bir ihtiyarla karþýlaþýr. Önce ihtiyarýn yana yakýla Cenâb-ý Hakk’a yalvarmasýna ve dýþ görünüþüne bakarak gýpta ile:

“–Keþke ben de böyle aðlayarak Hakk’a ilticâ edebilsem.” der. Sonra onun kalbine nazar edince görür ki, bütün duâ ve aðlamalarý, fânî bir dünyâlýk talebi içindir. Bunun üzerine rakik kalbi mahzûn olur.

Ýþte gönüller Allâh ile olduktan sonra dünya iþlerinin zararý yoktur. Fakat dünya telâþýnýn Hak’tan gâfil býraktýðý bir gönülle ibadetin mahzuru çoktur!..

Ýnsanoðlunun en kýymetli sermayesi zamandýr. Zaman satýn alýnamaz, borç verilemez, borç alýnamaz. Zaman nîmetinin en mühim kýsmý ise, geçmiþle gelecek arasýndaki þimdiki andýr. Zira geçmiþe âit dosyalar kapanmýþ ve mühürlenmiþtir. Artýk o dosyalarda bir tâdilat yapmak mümkün deðildir. Geleceðin ise hangi sürprizlere gebe olduðu meçhuldür. Bu yüzden mü’min, bu en kýymetli sermâyesini, yine en kýymetli olana hasretmeli, zamanlarýný Allâh ile beraberlik içinde deðerlendirmelidir.

Ahmed er-Rufâî Hazretleri buyurur ki

“Kul için vaktin bereketi odur ki, o vakitte Cenâb-ý Hakk’a yakýnlýk bulur.”

Abdullah bin Zeyd Hazretleri’nin hikmetle dolu pek çok nasihat ve sözleri vardýr. Bir gün;

“–Hem dünya hem de âhirette yaþayan kimseye ne mutlu!” buyurdu.

“–Hem dünya hem âhirette nasýl yaþanýr?” diye sorulunca;

“–Dünyada Allah Teâlâ’yý gönlünden çýkarmamak, (ilâhî kudret akýþlarýnýn tefekküründe derinleþerek) dâimâ duâ hâlinde yaþamak ve bu sâyede âhirette O’nun rahmetine mazhar olmakla.” cevabýný verdi.

Bir gün, Hak dostlarýndan Ýbrahim bin Edhem’in yolu Ýmâm-ý Âzam Ebû Hanîfe Hazretleri’ne uðramýþtý. Ebû Hanîfe’nin etrafýndaki talebeler Ýbrahim bin Edhem’e küçümseyen, garipseyen gözlerle baktýlar. Ýmâm-ý Âzam Hazretleri onlarýn bu hâlini sezdi ve Ýbrahim bin Edhem’e:

“–Buyurun efendimiz, meclisimize þeref veriniz!” diye seslendi.

Ýbrahim bin Edhem mahcup bir edâ ile selâm verip oradan ayrýldý.

Talebeler, dünya çapýnda zirve bir hukukçu olan Ebû Hanîfe’nin, bir derviþe gösterdiði ihtiram ve iltifata þaþtýlar.

Ýbrahim bin Edhem oradan ayrýldýktan sonra talebeler Ýmâm-ý Âzam’a:

“–Bu zât, sizlerle kýyas edildiðinde efendilik ve büyüklük sýfatýna ne bakýmdan lâyýktýr? Sizin gibi bir zât ona nasýl «efendimiz» der?” diye sordular.

Ýmâm-ý Âzam Hazretleri, kendisinin yüksek tevâzuunu da ifâde eden þu muhteþem cevâbý verdi:

“–O, dâimî bir sûrette Allâh ile meþgul, biz ise iþin zâhiriyle...”

Ebû Bekir Þiblî Hazretleri de tasavvufu tarif ederken:

“Ýki dünyada Allâh ile beraber O’ndan baþka bir þey görmemektir.” buyurmuþtur. Ýþte tasavvufî terbiyenin ulaþtýrmak istediði gönül kývamý, böyle bir beraberlik ufkudur.

HAK’TAN GAFLETÝN FECAATÝ

Hayatýn med-cezirleri karþýsýnda hamd, rýzâ, teslîmiyet ve þükür göstereceði yerde nankörlük, þikâyet, îtiraz ve nâdanlýk gösteren bir gönül, Allah ile beraberlik hassâsiyetini kaybetmiþ demektir.

Zira bir kul, ne kadar Rabbiyle beraberse, Rabbi ona, þân-ý ulûhiyetinin fazlý ve keremiyle daha çok yakýn olur. Zira Cenâb-ý Hakk’ýn kuluna olan muhabbetinin beþer idrakine sunulmuþ bir misâlini nakleden bir hadîs-i þerîfte2 ifâde edildiði üzere; bir kul, Rabbine bir karýþ yaklaþýrsa, Rabbi ona bir arþýn yaklaþýr. Kul Rabbine yürüyerek giderse, Rabbi ona koþarak gider. O’nu zikrettiði her yerde onunla olur, rahmet ve yardýmýný ondan esirgemez.

Þu bir hakîkattir ki maddî-mânevî huzur ve refah içinde iken Rabbini unutmayan ve O’nunla beraber olan bir gönül, herhangi bir sýkýntýya uðradýðýnda da Rabbini yanýnda bulur. Kul, imtihan edildiði zorluk ve sýkýntýya sabredip ecrine tâlip olursa Allah ona sabýr ve sebatý kolaylaþtýrýr. Þayet kurtulmayý dilerse, Allah ona nusret ve rahmetiyle kâfî olur.

Allah Teâlâ, fâil-i muhtardýr, yani fiilinde serbesttir. O, kullarýný nîmetle de mahrûmiyetle de denemeye tâbî tutar. Aðýr imtihanlarda bile kulun Rabbiyle olmasý, onun îmanda sadâkatinin tescîlidir. Bunun içindir ki Cenâb-ý Hak en büyük imtihanlarý en sevdiði kullarýna vermiþtir.

Âyet-i kerîmede buyrulur:

“Yoksa siz, kendinizden önce gelip geçenlerin hâli (uðradýklarý sýkýntýlar) baþýnýza gelmeden cennete girivereceðinizi mi sandýnýz? Onlara öyle yoksulluklar, öyle sýkýntýlar dokundu ve öyle sarsýldýlar ki, hattâ peygamber ve beraberindeki îmân edenler; «Allâh’ýn yardýmý ne zaman?» derlerdi. Bak iþte! Gerçekten Allâh’ýn yardýmý yakýndýr.” (el-Bakara, 214)

Bu sebeple bir müslümanýn, meþakkat veya zorluklarla karþýlaþtýðýnda ümitsizce sýzlanmaya ve; “Kulu olduðum Allah niçin bu zor zamanýmda yanýmda deðil?” nevinden ucu küfre sarkan isyan ifadeleri kullanmaya aslâ hakký yoktur. Zira bu imtihan âleminde Allah kulunu imtihan eder; -hâþâ- kul Rabbini deðil!

Bu sebeple hayatýn zorluklarýyla karþýlaþan bir mü’min;

“…Mahzûn olma, Allah bizimle beraberdir...” (et-Tevbe, 40) âyetindeki maiyyet telkinini hatýrlayýp Cenâb-ý Hak’la beraberlik ve dostluðun huzurunu yaþamalýdýr. Dünya imtihanýnda en çok çile çemberinden geçen peygamberler ve sâlih kullar da dâimâ bu huzuru yaþamýþ ve tevzî etmiþlerdir.

Unutmamak gerekir ki gönülleri Allah ile olan kâmil mü’minlere, dünyada da âhirette de hüzün ve korku yoktur. Cenâb-ý Hak, onlara son nefeslerinde olan ikrâmýný ve uhrevî müjdeleri þöyle bildirir:

“Þüphesiz, Rabbimiz Allah’týr deyip, sonra dosdoðru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara; «Korkmayýn, üzülmeyin, size vaad olunan cennetle sevinin.» derler.” (Fussilet, 30)

Bu ilâhî müjdelere nâiliyetle neticelenecek þekilde hayatýn med-cezirleri ve nefsânî fýrtýnalarý karþýsýnda dâimâ Hakk’ýn huzurunda sâbit kalabilen gönüllere ne mutlu!

Þunu da hatýrlatalým ki, Cenâb-ý Hakk’ýn rahmetinin tuðyân ettiði üç aylar mevsimine girmiþ bulunuyoruz. Bu aylar, mânen, bereketli bahar yaðmurlarý gibidir. Ýþte bu mübârek aylarda, rûhundan âleme rahmet taþýran, merhamette zirveleþen, affedebilmenin hazzýný duyan, çile ve ýztýraplarý sabýr silâhýyla bertaraf eden, Hakk’ýn rýzâsýnýn lezzeti içinde hiç kimseyi incitmeyen ve hiç kimseden incinmeyen, Hâlýk’ýn nazarýyla mahlûkâta çiçekler gibi tebessüm eden mü’minlere ne mutlu!

Cenâb-ý Hak, kendisiyle maiyyet duygumuzu artýrarak bu mübârek aylarýn bereketinden lâyýkýyla istifâde edebilmemizi nasip ve müyesser eylesin!

Rabbimiz, her zaman ve mekânda Allah ile beraberlik þuurunu gönüllerimizin saâdet hazînesi kýlsýn! Cümlemizi, bu dünyada maiyyet iklîminde yaþatýp ukbâda da yüce cemâlini müþâhede nîmetiyle þereflendirdiði mesud ve bahtiyar kullarý arasýna ilhâk eylesin!

Âmîn!


Dipnotlar: 1) Bkz. Kurtubî, Tefsîr, XI, 323, 327. 2) Bkz. Buhârî, Tevhîd 15, 35, 55; Müslim, Tevbe 1, Zikir 2, 19.
 



Osman Nuri Topbas
Ynt: Maiyyet Allah ile beraberlik By: Rüveyha Date: 20 Ekim 2015, 10:42:20
Esselamu aleykum ve rahmetullah..Çok güzel bir paylaþýmdý.Bir kelimesi dahi atlatýlmadan okunmalý ÝnþaAllah.Çok istifade ettim,Allah razý olsun
Ynt: Maiyyet Allah ile beraberlik By: ceren Date: 20 Ekim 2015, 12:28:19
Aleykümselam.Rabbini anan,onun istediði gibi yaþayan ve onun rýzasýný kazanan kullardan olalým.Rabbim razý olsun paylaþýmdan kardeþim...
Ynt: Maiyyet Allah ile beraberlik By: Sevgi. Date: 08 Ocak 2018, 05:47:10
Mevlam bizleri herdaim Rýzasýna uygun yaþýyanlardan eylesin inþaAllah.
Ynt: Maiyyet Allah ile beraberlik By: Bilal2009 Date: 08 Ocak 2018, 18:00:48
Ve aleyümüsselam Rabbimiz bizi bizden iyi biliyor ve bize bizden daha yakýnken günaha batmak ne kadar acý... Rabbim paylaþým için razý olsun.

radyobeyan