Hak dostlardan infakta ihlas By: sumeyye Date: 02 Kasým 2010, 18:21:43
Hak Dostlarýnýn Örnek Ahlâkýndan -8- Ýnfakta Ýhlas
Ýhlâs; kullukta samîmiyet ve niyet temizliðidir. Takvâ ile ihlâs, birbirinden ayrýlmayan kulluk sýrlarýdýr ki, âdeta ayný mânânýn farklý þekillerde ifâdesi gibidir. Kulun Rabbi ile kalpte buluþmasý, yâni merhamet, þefkat, affedicilik, hilim gibi cemâlî sýfatlarýn kalpte tecellî etmesidir. Mü’minin her hâlinde, her davranýþýnda, hattâ her nefesinde Cenâb-ý Hakk’ýn rýzâsýný aramasýdýr.
Kalpler ihlâstan mahrum olduðunda, kul nefsânî menfaatlerine râm olmaya baþlar. Bu râm oluþun nihâî noktasý ise, kalben bile olsa, Allah’tan gayrýsýna kul olma hamâkatidir. Nitekim âyet-i kerîmede:
“Hevâ (ve heveslerini) kendisine ilâh edinen kimseyi gördün mü? (Rasûlüm!) ona Sen mi vekil olacaksýn?” (el-Furkân, 43) buyrulmaktadýr.
Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- da, amellerdeki ihlâs eksikliðinin, ne hazin bir hüsran sebebi olduðunu þöyle ifâde buyurur:
“Ümmetim hakkýnda en çok korktuðum þey, Allâh’a þirk koþmaktýr. Bu sözümle onlarýn Ay’a, Güneþ’e veya puta tapacaklarýný kastetmiyorum. Fakat beni korkutan þey, Allâh’ýn rýzâsýnýn dýþýndaki gâyeler için yapýlacak ameller ve gizli þehvetlerdir (gösteriþ duygularýdýr).” (Ýbn-i Mâce, Zühd, 21)
Dolayýsýyla rýzâ-yý ilâhî dýþýndaki gâyelerle ve riyâ, gösteriþ gibi kalbî marazlarla icrâ edilen ibâdetler; içi boþaltýlmýþ, kupkuru bir geometriden ibâret, faydasý zâyî edilmiþ amellerdir. Zîrâ hadîs-i þerîfte buyrulduðu üzere; “Ameller, niyetlere göredir...” (Buhârî, Îmân, 41)
Ýnfak ibâdetinde ihlâs da; sadakayý boþa çýkarmama hassâsiyeti içerisinde; “hasbeten lillâh” yâni sýrf Hakk’ýn rýzâsýný kastederek, verdiðini doðrudan doðruya Allâh’ýn kudret eline takdîm edebilme þuuruyla verebilmektir.
Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- buyurur:
“Helâl maldan verilen her bir sadakayý, Rahmân olan Allah (kudret) eliyle alýr ve kabul eder.” (Müslim, Zekât, 63)
“Hiç þüphesiz ki sadaka, muhtaç onu almadan önce Allâh’ýn (kudret) eline geçer.” (Münâvî, Künûzü’l-Hakâik, s. 34)
Yâni infakta asýl muhâtap, Allah Teâlâ’dýr. Bu yüzden infakta derin bir gönül vecdi içinde bulunmak îcâb eder. Fânîlerden iltifat ve tebrik beklemeden, riyâ, þöhret ve gösteriþten uzak durarak, nefsi araya sokmadan, dünyevî bir maksat taþýmadan; «yâ Rabbî, sadece ve sadece Sen’in için» diyerek, infâk edebilmek îcâb eder. Ýnfakta ihlâsýn esâsý budur.
Ýhlâsýn Alâmeti: Gerçek Muhtâcý Bulabilmek
Sadakayý, ona en lâyýk olana vermeye çalýþmak, mühim bir infak âdâbýdýr. Yâni iþin kolayýna kaçýp rastgele vermek deðil; “Onlar ki zekât vermek için faâliyet gösterirler.” (el-Mü’minûn, 4) âyetinde iþâret edildiði gibi, hakkýn tam yerini bulmasý için, bir ibâdet vecdiyle, ciddî bir emek sarf ederek vermek gerekir.
Kendimize kýymetli bir þey satýn alýrken nasýl îtinâ gösterip araþtýrýyor isek, ayný îtinâ ve hassâsiyetle zamanýmýzý ve emeðimizi de verip emâneti gerçek hak sâhibine ulaþtýrmalýyýz. Zîrâ infak, Allâh’ýn bu fânî âlemde lutfettiði imkânlardan vererek ebedî âlemdeki nîmetleri satýn almak þeklinde mânevî bir alýþveriþtir. Bu alýþveriþi en bereketli þekilde yapabilmek ise, gerçek muhtâcý arayýp bulmaya baðlýdýr. Bu ayný zamanda, infâk edenin gönlündeki ihlâsýn derecesini de gösterir.
Âyet-i kerîmede, infâk edenin gerçek muhtâcý aramasý þöyle emredilir:
“(Yapacaðýnýz hayýrlar,) kendilerini Allah yoluna adamýþ, bu sebeple yeryüzünde kazanç maksadýyla dolaþamayan fakirler için olsun. Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayý onlarý zengin zanneder. Sen onlarý sîmâlarýndan tanýrsýn...” (el-Bakara, 273)
Yâni infak hâlisâne olduðunda, gerçek muhtâcý sîmâsýndan tanýyabilecek bir kalbî rikkat ve hassâsiyet geliþir.
Hadîs-i þerîfte buyrulur:
“Gerçek fakir, ihtiyâcýný giderecek bir þey bulamayan ve hâlini anlayýp kendisine yardým edecek biri çýkmayan, (buna raðmen) halktan bir þey isteyemeyen kimsedir.” (Buhârî, Zekât, 53)
Emir Külâl Hazretleri, âdeta bu hakîkatlerden ilhamla, talebesi Bahâuddîn Nakþibend Hazretleri’ne þöyle nasihat eder:
“Gönül almaya bak; güçsüzlere hizmet et! Zayýflarý, gönlü kýrýklarý koru! Onlar öyle kimselerdir ki, halktan hiçbir gelirleri yoktur. Bununla beraber, tam bir kalp huzûru, tevâzu ve kýrýklýk içinde kalýp giderler. Onlarý ara, bul!”
Ýþte asýl fazîlet, böyle muhtâcýn elinden tutabilmektir. Yâni istemekten hayâ ettiði için hâlini gizleyen takvâ sâhibi muhtâcý arayýp bulmak ve onlarý sîmâlarýndan tanýmayý kalbimizin hassâsiyeti hâline getirmek, Rabbimizin bir emridir. Þüphesiz ki bu hassâsiyeti kazanabilmek, malýn helâlliði ve gönüllerdeki ihlâs nisbetinde mümkündür.
Helâl maldan, sýrf rýzâ-yý ilâhî için ve cân u gönülden yapýlan infak, Allâh’ýn izniyle zâyî olmaz, Allah onu ehil kimselere nasîb eder.
Allah yolundaki bir vasýflý insana yardým etmek ise, bâzen binlerce insana bedel olur. Zîrâ büyük istîdat sâhiplerinin önüne bütün imkânlarý serseniz isrâf olmaz.
Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- da, kendilerini Allah yoluna adamýþ fakir sahâbîler olan “ashâb-ý suffe” ile husûsî olarak ilgilenir ve varlýklý mü’minleri onlar için infâka teþvik buyururdu.
Hak dostu Mevlânâ Hazretleri de, gerçek muhtâcýn hakký olan infâký kime ve nereye yönelttiðimize dikkat etmemizin ehemmiyetine binâen þöyle buyurur:
“Adâlet nedir? Meyve aðaçlarýný sulamaktýr. Zulüm nedir? Dikenleri sulamaktýr...”
Dolayýsýyla infâkýmýzýn rûhâniyet bahçelerini mi, yoksa nefsâniyet dikenliklerini mi yeþerttiðine dikkat etmemiz þarttýr.
Ýnfâkýn deðeri, malýn helâlliði nisbetindedir. Helâl maldan yapýlan hayýrlar, -Allâh’ýn lutfuyla- ona en lâyýk olan kimselere nasip olur. Bu bakýmdan infaklar, âdeta kazancýn mânevî bir röntgeni mâhiyetindedir.
Nitekim Hak dostlarýndan Ebû Abbas Nihâvendî’ye, ticâretle meþgul olan zengin talebelerinden biri gelerek zekâtýný kime vermesinin daha uygun olacaðýný sorar. O da:
“–Gönlün kimde karar kýlýyorsa ona ver!” buyurur.
Üstâdýnýn yanýndan ayrýlan talebe, yolu üzerinde dilenmekte olan bir âmâ görür. Gönlü ona ýsýnýr. Zekâtý olan bir kese altýný çýkarýp verir. Keseyi eliyle þöyle bir yoklayan âmâ, sevinçle oradan ayrýlýr. Ertesi gün ayný yerden geçen talebe, bir önceki gün kendisine zekât verdiði âmâyý baþka bir âmâ ile konuþurken görür. Kulaðýna þu cümleler iliþir:
“–Dün bana bir beyzâde tam bir kese altýn verdi. Ben de meyhâneye gidip bir güzel demlendim...”
Bu durum talebenin çok canýný sýkar. Doðruca Ebû Abbas Hazretleri’nin huzûruna varýr. Hâdiseyi tam arz edecektir ki, Ebû Abbas Hazretleri onun konuþmasýna fýrsat vermeden, sattýðý külâhýnýn karþýlýðý olan bir akçeyi infâk etmesi için kendisine uzatýp, önüne çýkan ilk kiþiye bu akçeyi vermesini tembihler.
Talebe, bir þey diyemeden verilen vazifeyi îfâ etmek üzere oradan ayrýlýr. Kendisine tembihlendiði gibi, karþýsýna çýkan ilk kiþiye o akçeyi verir. Ancak içini kemiren bir merakla, o þahsý tâkibe koyulur. Adamcaðýz, biraz ilerideki bir harâbeye girer. Sonra elbisesinin altýndan ölü bir keklik çýkarýp yere býrakýr. Tam oradan ayrýlacaktýr ki, talebe önüne geçip sorar:
“–Ey yiðit! Allah için doðruyu söyle, bu ne hâldir! Þuraya attýðýn ölü keklik de nedir?”
Adamcaðýz kendisine akçeyi veren þahsý karþýsýnda görünce heyecandan kekeleyerek þunlarý söyler:
“–Yedi gündür, bir þey bulup da çoluk çocuðuma yediremedim. Ben ve hanýmým sabrediyorduk, ama çocuklarýmýn artýk açlýða tahammülleri kalmamýþtý!.. Buna raðmen dilenip insanlardan bir þey istemek, asla yapamayacaðým bir iþti. Bu ýztýrap içinde kývranýrken, senin görmüþ olduðun, çürümeye yüz tutmuþ o ölü kekliði buldum. Zarûret sebebiyle onu yemeleri için çocuklarýma götürecektim. Ýçimden de Allâh’a yalvarýyor; “Yâ Rab, hâlime inâyet eyle!” diye niyâz ediyordum ki, sen karþýma çýkýp o bir akçeyi verdin. Ben de Rabbime þükrederek, yenemeyecek durumda olan o kuþu bu mezbeleye býraktým. Þimdi pazara gidecek ve verdiðin akçeyle yiyecek bir þeyler alacaðým...”
Bu hâle þaþýrýp kalan talebe, derhal Ebû Abbas Hazretleri’nin yanýna gelir. Hazret-i Pîr, o henüz bir þey söylemeden, þöyle buyurur:
“–Evlâdým! Demek ki, sen kazancýna þüpheli veya haram bir þeyin karýþýp karýþmadýðýna dikkat etmemiþsin. Bu yüzden de verdiðin muhtâca dikkat ettiðin hâlde, zekâtýn þaraba gitti. Zîrâ kazanýlan þeyler, nereden ve nasýl elde edilmiþse, benzer þekilde elden çýkar. Nitekim senin bir kese altýnýna mukâbil benim bir tek akçemin sâlih bir insanýn eline geçmesinin hikmeti de, onun helâlliðidir...”
Demek oluyor ki, sadakayý ehil kimselere verebilmek, o malý hangi yollardan kazandýðýmýzla da ilgilidir. Sanki parada, kazanýlma keyfiyetine göre bir cezb ve incizab kanunu cârîdir. Para, yýlan gibidir; geldiði delikten gider. Helâl kazanç, hayýr ve fazîletlere vesîle olurken, haram kazanç da þer yollarda eriyip gider. Bu itibarla bir malýn helâlliði, sarf edildiði yere bakýlarak da görülebilir.
Ýnfâkýn mânevî durumu, çok bâriz bir þekilde kendini belli etmektedir. Bazý kimselerin baðýþlarý ile yapýlan hayýrlarýn gönle apayrý bir huzur vermesi, paranýn helâliyetini, gönlün samîmiyetini göstermektedir.
Diðer taraftan, dînimizde her fýrsatta sadaka vermek teþvik edilmektedir. Eðer bunu ihlâs ile îfâ edersek Cenâb-ý Hak müstesnâ bir bereket ihsân eder. Öyle ki, verilen sadaka kimi zaman, ona lâyýk olmayana gitmiþ gibi görünse de, Allâh’ýn lutfuyla, alan kimsenin gafletten uyanmasýna ve gönlünde hayra doðru müsbet temâyüllerin filizlenmesine medâr olur.
Bu hakîkate iþâret buyuran Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i þerîflerinde; vaktiyle bir adamýn sadaka vermeye niyetlenip bir gece karanlýðýnda onu bilmeden bir hýrsýzýn, ikinci gece bir fâhiþenin, üçüncü gece de bir zenginin eline tutuþturuverdiðini, bunu duyan halkýn hayret dolu ifadelerle o adamý tenkid edip ayýpladýðýný, fakat o zâtýn infâkýndaki ihlâsý bereketiyle uykusunda þu sözlere muhâtap olduðunu bildirir:
“Hýrsýza verdiðin sadaka, belki onu yaptýðý hýrsýzlýktan utandýrýp vazgeçirecektir. Fâhiþe belki yaptýðýndan piþman olup vazgeçerek iffetli bir kadýn olacaktýr. Zengin de belki bundan ibret alýp Allâh’ýn kendisine verdiði maldan muhtaçlara daðýtacaktýr.” (Bkz. Buhârî, Zekât, 14; Müslim, Zekât, 78)
Bu hikmet ve hakîkatin bir benzerini de, Peygamber vârisi bir Hak dostu olan Sâmi Efendi -kuddise sirruh- Hazretleri’nin þu hâtýrasýnda görmekteyiz:
Bir Anadolu yolculuklarý esnâsýnda Ürgüp’te bir kiþi otomobillerini çevirerek Hazret-i Pîr’den sigara parasý ister.
Bazý yol arkadaþlarýnýn muhâlefetlerine raðmen, Sâmi Efendi Hazretleri; “mâdemki istiyor vermek lâzým” diyerek hiç düþünmeden etrafýndakilerin þaþkýn bakýþlarý arasýnda adamýn istediði parayý uzatýverir. Sevinçle parayý alan fakir, bir anda niyetini deðiþtirip, “þimdi gidip bununla ekmek alacaðým” diyerek oradan ayrýlýr.
Ýþte Allah için ihlâsla verilen bir sadakanýn muhâtabýnda meydana getirdiði müsbet tesir!..
Bunun içindir ki Þeyh Sâdî þu îkazda bulunur:
“Lutuf ve ihsâný bir kese içine koyup aðzýný düðümleme! Ýhsânýný kimseden esirgeme. Bu riyâcýdýr, öteki hilecidir, deme. Varsýn öyle olsunlar, bundan sana ne!?”
Niyetin Hâlis ise, Hak Bereket Lutfeder
Cenâb-ý Hak, niyeti hâlis olanýn, azýný çok eyler. Küçücük bir hayrý sebebiyle kulunu büyük mükâfatlara nâil kýlar. Bunun içindir ki ihlâsla verilen bir dirhem, gönülsüz verilen binlerce dirhemden kýymetlidir. Yâni infâk edilen meblâðýn çokluðu veya azlýðý deðil, sahip olunan imkâna kýyasla ne nisbette olduðu, ne kadar gönülden ve hâlis niyetle verildiði mühimdir.
Zîrâ hadîs-i þerîfte buyrulduðu üzere:
“Mü’minin niyeti (maksat ve ihlâsý) amelinden hayýrlýdýr.” (Süyûtî, Câmiu’s-Saðîr, II, 194)
Bu bakýmdan niyet hâlis olursa, küçük bir iyilik bile büyür. Ýhlâsla yapýlan infaklar günahlara keffâret olur.
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bildirdiði üzere, susuzluktan soluyan bir köpeðe su veren günahkâr bir kadýn, sýrf bu merhameti sebebiyle günahlarý affedilerek cennete nâil olmuþtur. Buna mukâbil, bir kediye merhametsiz davranarak, onun açlýðýna aldýrýþ etmeyen ibâdet ehli bir kadýn da cehenneme dûçâr kýlýnmýþtýr. (Bkz. Müslim, Selâm, 151-153)
Bu yüzden kâmil bir mü’min olabilmek için Cenâb-ý Hakk’ýn rýzâsý yolunda hâlis niyetle gayret etmek, büyük-küçük ayýrmadan her hayra harîs olmak îcâb eder. Hattâ infak ufkunun insanlardan öteye hayvanâta kadar geniþlemesi, Hâlýk’ýn merhamet nazarýyla mahlûkâta bakýþ tarzýnýn kazanýlmasý gerekir.
Ýnfakta ihlâsa lutfedilen bereketin en mühim tezâhürlerinden biri de hayýr müesseselerine nasip edilen hizmet ömrüdür. Helâl maldan ve ihlâsla kurulan müesseseler, temelindeki mânevî mayanýn saðlamlýðý nisbetinde devam eder.
Bu hususta asýrlardýr Ýstanbul semâlarýna rûhâniyet katan Süleymâniye külliyesi sayýsýz misallerden biridir. Külliyeyi yaptýran Kânûnî Sultan Süleyman, kul hakkýndan çok korkar, âdil bir halîfe olmaya gayret ederdi. Þeyhulislâm Ebussuûd Efendi’nin temele ilk taþý koymasý ile baþlayan inþaat tamamlanýnca Kânûnî, mîmarýndan iþçisine kadar herkesi topladý. Cenâb-ý Hakk’a hamd ettikten sonra konuþmasýna baþladý:
“Ey din kardeþlerim, bu câmi-i þerîf Allâh’ýn izni ile tamamlanmýþtýr. Yanlýþlýkla veya unutularak ücretini alamayan veya hakký yenen varsa, gelsin hakkýný alsýn!. Olabilir ki, o kimse burada deðildir. Bulunanlara ricâm ola; onlara bildireler! Onlar da gelip bizden haklarýný alalar!..”
Külliyenin inþâsýnda çalýþtýrýlan hayvanlar için dahî bir program yapýlmýþ; at, merkep ve katýrlarýn dinlenme ve çayýrda otlatma saatlerine dikkat edilmiþ, hiçbir canlýnýn hakkýnýn ihlâl edilmemesine âzamî gayret gösterilmiþtir. Bu mâbedin inþâsýnda kul ve hayvanât haklarýna böylesine titizlik gösterilmesi, belki de Süleymâniye Câmii’nin esrarlý ve kâ’býna varýlmaz rûhâniyetinin temel sebeplerinden birini teþkil etmiþtir.
Bu muazzam külliyenin inþâsý, mîmârî dehânýn zirve þahsiyeti Sinan eliyle gerçekleþtirilmiþtir. O derviþ gönüllü mîmar, taþlarýn yerlerine abdestsiz konulmamasýna dahî dikkat etmiþtir. Halk aðzýndaki yaygýn þu sözler, gerçeðin tam ifâdesidir:
“Süleymâniye’nin sahibi Sultan Süleyman, mîmârý Sinan, hamuru îmandýr…”
Câmînin açýlýþ merâsiminde Kânûnî, büyük bir kadirþinaslýk göstererek:
“–Bu ulu mâbedi Sinan açsýn! Zîrâ en çok emeði geçen odur!.” dedi.
Sinan ise, Hünkâr’a:
“–Sultaným! Hattat Karahisârî bu câmîyi hatlarý ile tezyîn ederken gözlerini kaybetti, âmâ oldu. Bu þerefi ona bahþedelim!..” dedi.
Ulu mâbed, üst üste yaþanan böyle fazîletlerle, taltîfen hattat Karahisârî’ye açtýrýldý.
Süleymâniye Câmii’nde mîmârîye ibâdetin rûhâniyeti sinmiþtir. Ýçerisi karanlýk olmayan bir loþluktadýr. Mü’mini, bir gönül heyecâný içinde derûnî bir âleme götürür. Âdeta okunmuþ su gibidir. Taþý topraðý mânâ kazanmýþtýr. Bu mâbed, Ýslâm’ýn en ulvî bir üslûpla maddeye aksediþidir. O, sanki susan ve sükûtu ile çok þey anlatan bir insandýr.
Câminin içindeki mânevî atmosferin insan hâlet-i rûhiyesinde icrâ ettiði tesir çok bârizdir. Bu âbidevî mâbedi ziyârete gelen farklý dinlere mensup pek çok turist bile, karþýlaþtýklarý rûhânî havanýn câzibesiyle huzur ve sükûn içinde ruhlarýný dinlendirmektedirler.
Ne hâlis bir infâkýn bereketidir ki, bu eser yaklaþýk beþ asýrdan beri nice zelzelere raðmen dimdik ayakta durup vatanýmýzýn topraðýný Ýslâm sanatýnýn zarâfetiyle yoðurmakta, gökkubbemizi de ezan sadâlarýyla doldurmaktadýr. Þüphesiz ki bu bahtiyarlýk, Cenâb-ý Hakk’ýn ihlâsa lutfettiði bir berekettir…
Sað Elinin Verdiðini, Sol Elin Bilmesin...
Ýhlâstan mahrum gönüllerin riyâ ve gösteriþ gibi marazlarla bulanýk hayýrlarý ise, hiçbir deðer ifâde etmez. Bu hususta en büyük tehlike, infâk edenin nefsine bir pay çýkarmasý veya yaptýðý hayrý fânî menfaat düþünceleriyle gölgelemesidir. Ýhlâsý yok edip ecri zâyî eden bu kalbî marazlardan kurtulmanýn en müessir yolu da “gizliliðe riâyet”tir.
Âyet-i kerîmede buyrulur:
“Eðer sadakalarý (zekât ve benzeri hayýrlarý) açýktan verirseniz bu güzel bir þeydir. Eðer onu fakirlere gizlice verirseniz, iþte bu sizin için daha hayýrlýdýr. Allah da bu sebeple sizin günahlarýnýzý örter. Allah, yapmakta olduklarýnýzý bilir.” (el-Bakara, 271)
Yâni gizlice infâk edenin, Allah da ayýp ve kusurlarýný setreder. Böyle bir infak, günahlara keffâret olduðu gibi, kibir iptilâsýndan da koruyarak ecrin zâyî olmasýný önler.
Hadîs-i þerîfte buyrulur:
“Kulun gizli iþlediði amele, Allah Teâlâ gizlilik mükâfâtýný yazar. Eðer bu ameli açýklarsa, mükâfâtýný da alenî ameller bölümüne yazar. Eðer yaptýðýný söylerse, o vakit ameli riyâ defterine geçer.” (Ýhyâ, I, 595)
Yine âyet-i kerîme ve hadîs-i þerîflerin beyanlarý vechile, infâkýný gizleyebilenler, günahlarý affedilen ve kýyâmetin dehþetli ânýnda Arþ’ýn gölgesi altýnda bulunacak olan mes’ud kimselerdir. (Bkz. el-Bakara, 271; Buhârî, Ezân, 36)
Fakat bâzen infâkýn açýkça yapýlýp insanlara duyurulmasýnda da fayda mülâhaza edilebilir. Böylece halk, infâka teþvîk edilmiþ olur. Nitekim müfessirler:
“Sadakalarý açýktan verirseniz, bu güzel bir þeydir. Eðer onu fakirlere gizlice verirseniz, iþte bu sizin için daha hayýrlýdýr…” (el-Bakara, 271) âyetini; zekâtýn teþvik maksadýyla açýktan, sadaka ve diðer hayýr-hasenâtýn ise gizlice yapýlmasý gerektiði þeklinde tefsîr etmiþlerdir.
Velhâsýl hayýrlarýn gizli mi, alenî mi yapýlmasý gerektiði, duruma ve þartlara göre deðiþir. Kalpteki niyet berraklýðý muhâfaza edildiði takdirde açýkça infâk etmekte de bir beis yoktur. Hattâ lüzûmu hâlinde insanlarý hayra teþvik için bu yol tercih edilebilir. Her iki türlü infâkýn da fazîlet ve esâsý, kalbin riyâ ve gösteriþten korunmasý, takvâ ve ihlâsýn muhâfaza edilmesidir.
Sadakanýn açýktan verilmesi, onu alan bâzý kiþilerde hayâ duygusunun zayýflamasýna, hayâ duygusunun zayýflamasý ise zamanla sadaka bekleyiþinin alýþkanlýk hâline dönüþmesine, bu da çalýþma gayret ve azminin kaybolmasýna sebebiyet verebilir. Ayrýca alenî yapýlan infakta, veren kimsenin gurur ve kibre sürüklenip kendini beðenme ihtimâli daha kuvvetlidir. Bir de alan kimsenin rencide olmasý daha çok söz konusudur. Bu gibi durumlarda gizli vermek daha münâsiptir.
Nitekim Hazret-i Ömer -radýyallâhu anh- geceleri sýrtýnda un çuvalýyla fakir mahalleleri dolaþýr, kimselere görünmeden, hattâ çoðu zaman kim olduðunu da gizleyerek muhtaçlarý sevindirirdi.
Hazret-i Ali’nin torunu Ýmam Zeynelâbidîn Hazretleri de her gece Medîne fukarâsýnýn kapýlarýna sýrtýnda taþýdýðý erzak çuvallarýný býrakýr, kimseye görünmeden geri dönerdi. Bir sabah o fakirler, kapýlarýna erzak konulmamýþ olduðunu gördüler. Sebebini merak ederlerken, Zeynelâbidîn Hazretleri’nin vefât ettiði haberi bütün Medîne’ye yayýldý. Herkes derin bir mâteme büründü.
Zeynelâbidîn Hazretleri’nin naaþý yýkanýrken, sýrtýnda içi su toplamýþ büyükçe yaralar olduðu görüldü. Yakýnlarýna bunun sebebi sorulduðunda, Hazret’in sýrrý da ortaya çýktý. Zîrâ sýrtýndaki o yaralar, fukarâya taþýdýðý erzak çuvallarý sebebiyle açýlmýþtý.1
Ýþte merhamet dolu mü’min gönüllerdeki ihlâs tecellîsi ve hayýrlarýnýn ecrini, beþerin iltifatlarýyla zedelememek için riâyet edilen hassâsiyet…
Ecdâdýmýz da, bu hassâsiyetlerin en güzel numûnelerini sergilemiþlerdir. Nitekim bu hususta Fâtih Sultan Mehmed Hân’ýn vakfiyelerinden birindeki þu ifadeleri çok câlib-i dikkat bir numûnedir:
“Ben ki Ýstanbul fâtihi, Allâh’ýn âciz kulu, Fâtih Sultan Mehmed; alýn terimle mâliki bulunduðum 136 dükkânýmý aþaðýdaki þartlar muvâcehesinde vakfeyledim:
Külliyemde binâ ve inþâ eylediðim aþhânede þehîdlerin hanýmlarý, yetimleri ve Ýstanbul fukarâsý için yemek yapýlsýn! Ancak yemek yemeye veya almaya gelemeyen mâzeretlilerin yemekleri, hava karardýktan sonra, kapalý kaplar içinde, gözlerden ýrak þekilde evlerine götürülsün!..”
Vakfiyede görüldüðü gibi Fâtih Sultan Mehmed Han, toplumun korunmaya muhtaç fertleri için en hassas edep ve nezâket ölçüleriyle kâideler koymuþtur.
Yine ecdâdýmýz zekâtlarýný bir zarf içinde câmilerdeki zekât taþlarýna býrakýrlar, alan vereni, veren alaný görmeden bir infak þâheseri sergilenirdi. Böylece ne alanýn gönlü incinir, ne de verende bir benlik ve kibir temâyülü doðabilirdi.
Cenâb-ý Hak cümlemizi, ihlâsýný koruduðu, amellerini hâlis niyetle îfâ eden sâlih kullarýndan eylesin! Sahâbe, evliyâ ve sâlih ecdâdýmýzýn güzel hâllerinden kalplerimize hisseler lutfeylesin…
Âmîn!Dipnot: 1) Bkz. Ýbn-i Kesîr, el-Bidâye, IX, 112, 122; Ebû Nuaym, Hilye, III, 136. Osman Nuri Topbas
Ynt: Hak dostlardan infakta ihlas By: ceren Date: 02 Kasým 2015, 20:35:31
Esselamu aleyküm.Takva ehli kiþi tam bir ihlasa ve tam bir tevvekule sahip olur.Ve takva boyutu ile hak dostlarýnýn yolunda gidip,örnek ahlaklý kiþilerden olur.Rabbim bizi güzel ahlaklý,takvalý kullardan eylesin inþallah.Rabbim razý olsun paylaþýmdan Sümeyye abla.
Ynt: Hak dostlardan infakta ihlas By: Sevgi. Date: 18 Þubat 2018, 15:44:55
Aleykümüsselam hak dostlarý herzaman samimiyetle yaklaþmýþlardýr Ýslam a onlar asla yapmacýk olmamýþlar bu yolda hep vermiþler hiç almamýþlardýr inþaAllah