Risalei Nur un tefsirdeki yeri By: sumeyye Date: 16 Ekim 2010, 17:05:00
Risale-i Nur'un Tefsirdeki Yeri
Bilindiði üzere bir eserin, genel olarak ilmî ve özel olarak da Ýslâmî literatürdeki yerini tespit etmek iki þekilde olur. Birincisi, eserin muhtevasýna bakmak. Ýkincisi, müellifin kendi ifadesine baþvurmak. Buna göre, Risale-i Nur külliyatýnýn Ýslâm literatüründeki gerçek yerini de bu iki yoldan ortaya koymak gerekir:
Risale-i Nur’un Muhtevasý
Risale-i Nur, muhteva itibariyle bir Kur’ân tefsiri olarak mütalâa edilebilir. Çünkü Ýþârâtü’l-Ý’câz adlý eserde Fatiha Sûresi ile Bakara Sûresi’nin 33. âyetine kadar geçen âyetlerin tefsiri olduðu gibi yapýlmýþtýr. Adý geçen eser, sûreler arasýndaki münasebetler dýþýnda, klasik tefsirlerin bütün metotlarýnýn kullanýldýðý, “Dirayet Tefsirler”i içerisinde yer alan bir nevi “Ýlmî ve Edebî Tefsir”dir. Risale-i Nur’un Sözler, Mektûbat, Lem’alar ve Þualar gibi temel kaynaklarý da bir çeþit “konulu tefsir” olarak deðerlendirilebilir. Çünkü bu eserlerde, herhangi bir konunun belli bir âyetin baþlýðý altýnda iþlenmesi, genellikle konu bütünlüðüne riayet edilmesi, lâfzen olmasa da mânen konunun birçok âyetin açýklamasý olarak ortaya konmasý, “konulu tefsir”in yeni bir yaklaþýmý olarak deðerlendirilebilir. Aslýnda yeni bir tefsir biçimi olarak ortaya çýkan “konulu tefsir”in, “konu ile ilgili âyetlerin nüzul sýrasýna göre dizilip, deðerlendirilmesi”1 þeklindeki þartlandýrýlma keyfiyeti, belli bir görüþü yansýtmakta olup, bu iþin baþka þekillerde olamayacaðýný göstermez. Daha önceki âlimlerin “nâsih-mensûh, aksâmü’l-Kur’ân, emsâlü’l-Kur’ân” gibi belli bir konuyu ele alan eserlerinin, bir çeþit “konulu tefsir” olduðu ortadadýr. Muasýr âlimlerden bazýlarýnýn, “konulu tefsir”i, yukarýdaki taným çerçevesinde görmeleriyle beraber; belli bir sûrenin ihtiva ettiði hususlarýn iþlenmesini de “konulu tefsir” kýsmýnda mütalâa etmeleri2 bu tefsir türünün farklý þekillerde iþlenebileceðini gösteriyor. Aslýnda bir bütünlük içerisinde iþlenen, “Kur’ân’da Kýyamet Sahneleri”, “Kur’ân’da Ulûhiyet”, “Kur’ân’da Tevhid”, “Kur’ân’ýn Ý’câzý”, “Kur’ân’da Ýlim” gibi konularýn “Konulu Tefsir” yönünde deðerlendirilmesinin de ilmî bir sakýnca taþýmamasý gerekir.3 Bunun gibi, Risale-i Nur’da belli âyetlerin baþlýðý altýnda baðýmsýz olarak iþlenen ve ayný zamanda konu ile ilgili metinleri verilmemiþ birçok âyetin izahý çerçevesinde deðerlendirilen ve Kur’ân’ýn temel hedefi olarak bilinen, insanlarýn dünya ve ahiret saadetini temin eden “hidayet mesajý”ný mefhum olarak ders vermeyi amaçlayan “Haþir”, “Tevhid”, “Nübüvvet”, “Kur’ân’ýn i’câzý” gibi konularýn iþleniþ tarzýný bir “konulu tefsir” tarzýnda deðerlendirmek mümkündür.
Meselâ, Dokuzuncu Söz “Namaz vakitlerinin hikmeti” konusu çerçevesinde deðerlendirilmiþtir. “Haydi siz, akþama ulaþtýðýnýzda (akþam ve yatsý vaktinde), sabaha kavuþtuðunuzda, gündüzün sonunda ve öðle vaktine eriþtiðinizde Allah’ý tesbih edin (namaz kýlýn), ki göklerde ve yerde hamd O’na mahsustur.” (Rum, 30/17-18) mealindeki âyet baþlýk olarak kullanýlmýþtýr. Bu sözün fihristinde, adý geçen âyetle beraber “Beþ vakit namaz hakkýndaki âyâtýn/âyetlerin gayet mühim bir sýrrýný ‘Beþ Nükte’ ile tefsir..” þeklindeki ifadeyle konu ile ilgili diðer âyetlerin de açýklamasýnýn yapýldýðý belirtilmiþtir. (Sözler, s.830) Adý geçen “Dokuzuncu Söz” ile beraber 4. Söz, 11. Söz ve 21. Söz’ün (birinci makamý) ortak konusu namazdýr. Bunu “Kur’ân’da namaz” adýyla deðerlendirmek mümkündür. Meselâ, 19. Söz ile 19. Mektup “Hz. Muhammed’in (s.a.s) nübüvveti” konusuna tahsis edilmiþtir. 19. Mektupta aðýrlýklý olarak hadîslerin iþlenmesi, konulu tefsir anlayýþýna ters deðildir. Bununla beraber, 19. Söz’ün konusu, fihristte, “Yasin sûresinin “Hikmet dolu Kur’ân’a yemin olsun ki, sen gönderilmiþ peygamberlerdensin” (Yasin, 36/1-3) âyetinin mealindeki yüzer âyâtýn/ayetlerin en mühim hakikati olan Risalet-i Ahmediye’yi (a.s.m) on dört reþha namýyla, on dört kat’î ve muhkem burhanlarla tefsir ve isbat ediyor.” þeklinde ifade edilmiþtir. (Sözler, s.835-836)
Yine Onuncu Söz “Haþir Risalesi” adýný taþýmaktadýr ki, tamamýyla haþir konusunu iþlemiþtir. Ayrýca 15. Söz’ün zeyli ile 29. Söz’de de haþir konusu iþlenmiþtir. Bu üç risaleyi de “Kur’ân’da haþir” baþlýðýnda toplamak mümkündür. Nitekim 29. Söz’ün fihristinde þöyle denilmiþtir: “De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir.” (Ýsrâ, 17/85) “Kýyametin kopmasý ise göz açýp kapama gibi veya daha az bir zamandan ibarettir.” (Nahl, 16/77) “(Ey insanlar!) Sizin yaratýlmanýz ve diriltilmeniz, ancak tek bir kiþinin yaratýlmasý ve diriltilmesi gibidir.” (Lokman, 31/28) âyetlerinin mealindeki yüzer âyâtýn haþir ve bekâ-i ruh ve melâikeye dair üç mühim hakikatini tefsir eder. (Sözler, s.840) Bununla beraber, Risale-i Nur’un ifade tarzýndaki orijinalliði gibi, konularý iþlemede takip ettiði metot da yeni bir yaklaþým olarak deðerlendirilebilir. Nitekim bazý âlimler, Risale-i Nur’u, Kelâm ilminin konularýný iþlediði için onu, bir “Yeni ilm-i Kelâm metodu” olarak deðerlendirmiþlerdir.4 Buna göre Risale-i Nur, ister “Ýlm-i Kelâm”, ister bir “Tefsir” olarak deðerlendirilsin, onun kendine has bir metodunun olduðunu kabul etmek gerekir.
Özetle denilebilir ki, Risale-i Nur, iman esaslarýn söz konusu yapmýþ âyetleri açýklayan, Kur’ân’ýn mânevî konulu bir tefsiridir. Diðer bir ifadeyle Risale-i Nur, (Ýþârâtü’l-Ý’caz hâriç) çoðunlukla Kur’ân’ýn lâfzýný tefsir etmeden, hidayet mesajýný mefhum olarak asrýn idrakine sunan, nev’i þahsýna münhasýr Kur’ân’ýn mânevî ve þuhûdî bir tefsiridir. (Nur’un Ýlk Kapýsý, s.2; Mesnevi-i Nuriye, s.68,235; Lem’alar, s.104) Evet, Risale-i Nur, Kur’ân’ýn lâfzýný deðil, doðrudan doðruya mesajýný aktarmakla mânevî; Kur’ân’ýn hakikatlerini gözle görünür misallerle ortaya koymakla da þuhûdî bir tefsirdir. Müellifin aþaðýdaki görüþleri de bunu doðrulamaktadýr. Diðer taraftan Risale-i Nur’un dinî hizmetinin yanýnda “Edebî vechesi”ni de oldukça detaylý bir þekilde inceleyen Semir Receb Muhammed de Risale-i Nur’u þuhûdî bir tefsir olarak deðerlendirmiþtir.5
Risale-i Nur Hakkýnda Müellifin Görüþleri
Risale-i Nur’un, bir tefsir olduðu hususu, eserin müellifi Bediüzzaman tarafýndan ýsrarla vurgulanmýþtýr. Akranlarý tarafýndan “Bediüzzaman” unvanýna layýk görülmüþ bir allâmenin tefsir, kelâm, felsefe, fýkýh, hadis ilimlerini birbirinden ayýramayacak durumda olduðunu îma edecek sözler söylemek, ne yazdýðýný bilmemekle itham etmek, objektif ilim anlayýþý ile baðdaþtýrýlamaz. Evet, Risale-i Nur hem tefsir, hem de kelâm konularýný iþleyen bir eserdir. Bu iki hususun bir arada olmasý son derece normaldir. Bunun anlamý þudur: Risale-i Nur, çoðunlukla, iman esaslarýný konu alan âyetleri açýklayan, diðer bir deyiþle Kur’ân’ýn âyetlerini, ilm-i kelâm metodu ile iþleyen bir tefsirdir. Demek ki, bir eserin, Kelâm ilminin konularý olan iman esaslarýný iþlemesi, onun bir tefsir kitabý olmasýna engel deðildir. Þimdi Risale-i Nur’un, hem ilm-i Kelâm konularýný iþleyen bir eser, hem de bir tefsir olduðunu, bir kaç madde hâlinde, bizzat eserin müellifi Bediüzzaman’dan dinleyelim:
Risale-i Nur Mânevî Bir Tefsirdir
Arzu edilen tefsir, insanlarýn dünya ve ahiret hayatlarýnda saadet yollarýný gösteren tefsirdir. Müfessirler Kur’ân’ýn çeþitli yönlerini ele alarak tefsir yapmýþlar, bunun neticesi olarak tefsirde çeþitli yönler meydana gelmiþtir.6 Tefsir çalýþmalarý aðýrlýklý olarak kullanýlan tefsir malzemesinin çeþidine göre zaman içerisinde âlimler tarafýndan rivayet, dirayet, ilmî, edebî, içtimaî ve konulu tefsir gibi adlarla anýlmaya baþlamýþtýr. Ayrýca Kur’ân’ýn lâfzýný filolojik tetkikler çerçevesinde açýklayan tefsirlere lâfzî tefsir, bu tetkiklere girmeksizin Kur’ân’ýn hidayet mesajýný doðrudan doðruya aktaran tefsirlere de mânevî tefsir adýný vermek mümkündür. Nitekim Ýbn Kayyim’e göre de tefsirler genel olarak üçe ayrýlýr: a. Kur’ân’ýn lâfýzlarýnýn açýklamasýný esas alan tefsir anlayýþý (Lâfzî tefsir). b. Kur’ân’ýn vermek istediði mesajý esas alan tefsir anlayýþý (Mânevî tefsir). c. Ýþârî tefsir.7
Zerkeþi’ye göre, en önemli tefsir malzemesinin dört kaynaðý vardýr:
a. Hz. Peygamber’in (a.s.m) sünneti. b. Sahabenin kavli. c. Arapça’daki lügat mânâsý. d. Âyetlerin ifadelerinden anlaþýlan ve þeriatýn ruhundan fýþkýran mânâlar.
Bu son kaynak, Hz. Peygamber’in (a.s.m) Ýbn Abbas hakkýnda “Allah’ým! Onu dinde anlayýþlý kýl ve ona tevili öðret” þeklinde yaptýðý duada yer alan ve Hz. Ali’nin “Allah’ýn kiþiye verdiði Kur’ân’ý anlama kabiliyeti..” olarak tanýmladýðý ilâhî mesajýn anlaþýlmasý ve açýklamasýndan ibarettir.8
Ýmam Gazzalî’ye göre tefsir lâfzî ve mânevî olarak ikiye ayrýlýr. Bunlardan -lâfzî/zâhirî tefsir, Kur’ân’ýn lafýzlarýný açýklar. Mânevî tefsir ise âyetlerin ihtiva ettiði mânâlarýn hakikatlerini açýklar. Kur’ân’ýn lâfýzlarýný açýklayan lâfzî tefsirler, Kur’ân’ýn hakikî mânâlarýnýn anlaþýlmasýnda yetersiz kalýr.9 Gazzalî’ye göre, “Resulüm! Attýðýn vakit sen atmadýn, fakat Allah onu attý” (Enfâl, 8/17) mealindeki âyetinin zâhirî tefsir açýsýndan hakikî mânâsýný anlamak mümkün deðildir. Çünkü âyetin zâhir mânâsý bir yandan “Sen attýn” derken, diðer yandan “sen atmadýn” demektedir. Bu ise lâfzî tefsir açýsýndan bir çeliþkidir. Bu zâhirî çeliþki ancak âyetin hakikî mânâsýný anlamakla izah edilebilir.10
Hz. Peygamber(a.s.m)’in sünnetinde de hem lafzî, hem de mânevî tefsir örneklerini bulmak mümkündür. Ýmam Þafiî bu konuyu açýklarken þu görüþlere yer vermiþtir: Hz. Peygamber’in Kur’ân’ý açýklamasý iki þekildedir: Birincisi: Kur’ân’ýn naslarýna yer vererek yapýlan açýklama. Ýkincisi: Kur’ân’da mücmel olarak ifade edilen hususlarda Kur’ân lafýzlarýna yer vermeksizin Allah’ýn muradýnýn ne olduðunu doðrudan aktarmak.11 Þafiî’ye göre Hz. Peygamber’in namaz, zekât ve haccýn teferruatý gibi açýkça Kur’ân’da bulunmayan konularla ilgili ortaya koyduðu bütün hükümler, O’nun Kur’ân’dan istihraç ettiði hükümlerdir.12 Misâl verecek olursak: Hz. Peygamber’in (a.s) “Kim de Beni anmaktan yüz çevirirse, þüphesiz onun sýkýntýlý bir hayatý olacak ve biz onu kýyamet günü kör olarak haþredeceðiz.” (Tâhâ, 20/124) âyetinde geçen “sýkýntýlý bir hayat anlamýndaki مَعيِشَةً ضَنْكًا ifadesini, kabir azabý olarak tefsir etmesi13 lâfzî tefsir örneðini teþkil ettiði gibi, hac, zekât ve namazýn teferruatý ile ilgili pek çok konudaki açýklamalarý da mânevî tefsir örneðini teþkil etmektedir.14
Bediüzzaman da tefsirleri genel olarak lâfzî ve mânevî diye ikiye ayýrmýþtýr. O bu konuda þunlarý söylemektedir: “Risale-i Nur Kur’ân’ýn çok kuvvetli, hakikî bir tefsiridir” tekrar ile dediðimden, bazý dikkatsizler tam mânâsýný bilemediðinden bir hakikati beyan etmeye bir ihtar aldým. O hakikat þudur: “Tefsir iki kýsýmdýr; birisi: Malum tefsirlerdir ki, Kur’ân’ýn ibaresini ve kelime ve cümlelerinin mânâlarýný beyan ve izah ve ispat ederler. Ýkinci kýsým tefsir ise: Kur’ân’ýn imanî olan hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle beyan ve ispat ve izah etmektir. Bu kýsmýn pek çok ehemmiyeti var. Zâhir malum tefsirler, bu kýsmý bazen mücmel bir tarzda derc ediyorlar. Fakat Risale-i Nur, doðrudan doðruya bu ikinci kýsmý esas tutmuþ, emsalsiz bir tarzda muannid feylesoflarý susturan bir mânevî tefsirdir.” (Þualar, s.343-35)
Afyon Mahkemesi’ne hitaben söylenmiþ aþaðýda verilen sözleri de onun bu konudaki kanaatini açýkça ortaya koyuyor: Kur’ân-ý Azimüþþan’ýn hakiki ve kuvvetli bir tefsiri olan Risale-i Nur; bu asýrda, bu vatanda ve bu millete, yirmi seneden beri tesirini göstermiþ Allah’ýn büyük bir nimeti ve Kur’ân’ýn sönmez bir mucizesidir. (Þualar, s.317)
Bediüzzaman’ýn bu ifadesinden açýkça anlaþýlýyor ki, ona göre Risale-i Nur, Ýlm-i Kelâmýn da konularý olan iman esaslarýný inceleyen, Kur’ân’ýn emsalsiz hakikî ve mânevî bir tefsiridir. Ýfadede yer alan bazý vurgularý þöyle anlamak mümkündür: Risale-i Nur “emsalsizdir.” Çünkü ifade tarzý, ispat þekli, konulara yaklaþýmý orijinaldir. “Kur’ân’ýn hakikî tefsiridir.” Çünkü Kur’ân’ýn asýl mesajý olan baþta tevhid, nübüvvet ve haþir konularýný esas almýþtýr. “Mânevî bir tefsirdir.” Çünkü Ýþârâtü’l-Ý’câz tefsiri dýþýnda kalan Risale-i Nur eserlerinin takip ettiði metotta, genellikle âyetlerin metinleri veya mealleri verilmeden, Kur’ân’dan alýnan mesajlar doðrudan aktarýlmýþtýr.
Lafzî Tefsir Metodunun Tercih Edilmemesinin Sebebi
Bilinen bir gerçektir ki, Risale-i Nur külliyatý, yalnýz âlimlere hitap eden ilmî bir tefsir deðil, ayný zamanda ve daha çok bütün halk kesimlerine hitap eden bir mürþittir. Asrýn mürþidi olarak âyetlerin Arapça lâfýzlarýný açýklamanýn, özellikle Türkiye’de çok faydalý olmadýðýný yakînen bilen Bediüzzaman, daha önce eþsiz bir tefsir olan Ýþârâtü’l-Ý’caz’ý yazmasýna raðmen o metottan vazgeçmiþtir. Bizzat Nur talebeleri arasýnda bu Ýþârâtü’l-Ý’caz tefsirinin Türkçeye tercüme edilmesine raðmen, yine de çok zor anlaþýlmasý ve bu sebeple de çok az okunmasý, Risale-i Nur külliyatýnda mânevî tefsir metodunun uygulanmasýnýn ne kadar isabetli olduðunu göstermektedir. Özellikle Arapçanýn resmen yasak olduðu, Kur’ân okumanýn bile büyük bir suç sayýldýðý, materyalist düþünce akýmlarýndan kaynaklanan dinsizliðin alabildiðine yayýldýðý bir devirde, âyetlerin Arapça lâfýzlarýný incelemek yerine,-gençlerin imanlarýný kurtarma adýna- ilâhî mesajlarý âyetlerden istinbat ve istihraç ederek doðrudan asrýn idrakine sunmanýn en elzem bir vazife olduðunu izah etmeye bile gerek olmadýðýný düþünüyoruz.
Risale-i Nur’un Konusu Ýman Esaslarýdýr
Risale-i Nur’un, Kur’ân’ýn mânevî ve hakikî bir tefsiri olduðunu söyleyen Bediüzzaman, konularý itibariyle onun hakiki Kelâm ilmi derslerini veren eserler olduðunu, hattâ Ýmam Rabbânî’nin çok önceden ondan haber verdiðini de ifade etmiþtir.
Bir talebesine yazdýðý cevabî mektubunda þöyle diyor: “Mektubunda ilm-i Kelâm dersini benden almak arzu etmiþsiniz. Zaten o dersi alýyorsunuz. Yazdýðýnýz umum sözler, o nurlu ve hakikî ilm-i Kelâmýn dersleridir. Ýmam Rabbânî gibi bazý kudsî muhakkikler demiþler ki: Âhir zamanda ilm-i Kelâmý yani ehl-i hak mezhebi olan mesâil-i imaniye-i kelâmiyeyi birisi öyle bir surette beyan edecek ki, umum ehl-i keþf ve tarikatýn fevkinde, o nurlarýn neþrine sebebiyet verecektir. Hatta Ýmam Rabbânî kendisini o þahýs gibi görmüþtür. Senin þu âciz ve fakir ve hiç ender hiç kardaþýn, bin derece haddimin fevkinde olarak kendimi o gelecek adam olduðumu iddia edemem, hiç bir cihette liyâkatim yoktur. Fakat o ileride gelecek acip þahsýn bir hizmetkârý ve ona yer hazýr edecek bir dümdârý ve o büyük kumandanýn piþdar bir neferi olduðumu zannediyorum. Ve ondandýr ki, sen de yazýlan þeylerden o acip kokusunu aldýn.” (Barla Lâhikasý, s.173)
Risale-i Nur külliyatýnýn Kelâm ilmine ait eserler olarak da kabul görmesinin sebebi, konularýnýn iman esaslarý ile ilgili olmasýndandýr. Yukarýda da ifade edildiði gibi, Bediüzzaman Risale-i Nur’u Kur’ân’ýn mânevî bir tefsiri olarak görmekte ve ayný zamanda Kelâm ilminin konularýný iþlediðini de özellikle vurgulamaktadýr.
Bu konudaki ifadelerinden bazýlarý þöyledir: “Ýmam Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî Ahmed-i Farukî (r.a.) demiþ: Hakaik-i imaniyeden bir tek meselenin inkiþafý ve vuzuhu, benim indimde binler ezvak ve keramâta müreccahtýr. Hem bütün tarikatlarýn gayesi ve neticesi, hakâik-ý imaniyenin inkiþafý ve vuzuhudur.15 Madem þöyle bir tarikat kahramaný böyle hükmediyor; elbette hakâik-ý imaniyeyi kemâl-i vuzuh ile beyan eden ve esrâr-ý Kur’aniyeden tereþþuh eden Sözler (Risale-i Nur), velayetten matlup olan neticeleri verebilir.” (Mektubat, s.330)
Risale-i Nur, Kur’ân’dan Mülhemdir
Bediüzzaman’ýn, “Risale-i Nur’u zâhiren benim eserim olmak haysiyetiyle sena etmiyorum. Belki yalnýz Kur’ân’ýn bir tefsiri ve Kur’ân’dan mülhem bir tercümân-ý hakikîsi ve imanýn hüccetleri ve dellâlý olmak haysiyetiyle meziyetlerini beyan ediyorum. Hattâ bir kýsým risaleleri ihtiyarsýz yazdýðým gibi, Risale-i Nur’un ehemmiyetini yazmakta ihtiyarsýz hükmündeyim.” (Þualar, s.611) þeklindeki ifadesi, Risale-i Nur’un Kur’ân’dan mülhem mânevî bir tefsir olduðu yolundaki kanaatini açýkça ortaya koyuyor. Buna göre denilebilir ki, iþlenen konular sadece baþlýk olarak kullanýlmýþ âyetlerin açýklamasý deðil, ayný zamanda metni verilmeyen ve fakat konu ile ilgili olan pek çok âyetin de açýklamasýdýr.
Bediüzzaman’a göre, Risale-i Nur’un Kur’ân’dan mülhem olduðunu gösteren deliller vardýr. Bunlarý muhtevanýn zenginliði, her seviyedeki insanlara hitap etmesi, üstün ikna kabiliyetinin olmasý, özellikle eserlerin telifi esnasýnda Kur’ân’dan baþka, müellifin yanýnda herhangi bir kaynak eserin bulunmamasýna raðmen, alýþýlmýþýn dýþýnda bir süratle yazýlmýþ olmasý gibi hususlar zikredilebilir. Müellife göre Risale-i Nur’un muhtevasý, kendi müellifinin havsalasýnýn üstünde bir geniþliðe sahiptir. Bu ise eserlerinin bir ilham eseri olduðunun delilidir. Aþaðýdaki sözleri bunu göstermektedir:
“Hem hakâik-i imaniye ve Kur’âniye’de öyle bir geniþlik var ki, en büyük zekâ-i beþeri ihata edemediði hâlde; benim gibi, zihni müþevveþ, vaziyeti periþan, müracaat edilecek kitap yokken, sýkýntýlý ve süratle yazan bir adamda, o hakâikýn ekseriyet-i mutlakasý dekaikiyle zuhuru; doðrudan doðruya Kur’ân-ý Hakîm’in i’caz-ý mânevîsinin eseri ve inâyet-i Rabbaniyenin bir cilvesi ve kuvvetli bir iþâret-i gaybiyesidir.” (Mektubat, s.348)
Risale-i Nur’un takip ettiði üslûbun baþka eserlerden farklý olduðunu, kapsamlý ifadelerle her kesime hitap edildiðini ve Kur’anî hakikatlerin, Kur’ân’ýn üslûbuna uygun bir seyir takip ettiðini ifade eden müellifin konu ile ilgili görüþleri þöyledir: Bütün risalelerde, söz konusu olan bütün derin hakikatler, verilen misaller vasýtasýyla, en amî ve ümmî olanlara kadar ders veriliyor.
Hâlbuki o hakikatlerin çoðunu, büyük âlimler “tefhim edilmez”, yani; “anlaþýlamaz ve anlatýlamaz” deyip, deðil tüm insanlara, belki yüksek seviyedeki insanlara da bildiremiyorlar. Demek, Risale-i Nur’daki sühûlet-i beyan, þüphesiz bir eser-i inayettir ve onun müellifinin hüneri olamaz. Olsa olsa, Kur’ân-ý Kerim’in mânevî i’câzýnýn bir cilvesi, verdiði temsillerin bir temessülü ve bir yansýmasýdýr. (Mektubat, s.348 )
Bediüzzaman, özellikle elli-altmýþ kadar risalelerin telif tarzlarýnýn, Allah’ýn ilham ve ikramýndan baþka bir þekilde izah edilemeyeceðini þu sözleriyle belirtmektedir: “Elli-altmýþ risaleler öyle bir tarzda ihsan edilmiþ ki, deðil benim gibi az düþünen ve zuhurata tebaiyet eden ve tetkikata vakit bulamayan bir insanýn; belki büyük zekâlardan mürekkep bir ehl-i tetkikin sa’y ve gayretiyle yapýlmayan bir tarzda telifleri, doðrudan doðruya bir eser-i inayet olduklarýný gösteriyor.” (Mektubat, s.348)
Özet olarak denilebilir ki: Bediüzzaman’a göre, Risale-i Nur’un telifindeki fevkalâde sürat ve sühûlet; nüshalarýnýn çoðaltýlmasý iþleminde ve yazýlmasýnda gösterilen fevkalâde iþtiyak ve kolaylýk; okunmasýnda dahi usandýrmamasý ve zevkle okunmasý, Kur’ân-ý Kerîm’in bir kerametidir ki, Kur’ân’ýn nurlarý olan Nur risalelerinde kendini göstermiþtir. (Mektubat, s.334)
Risale-i Nur’un Kur’ân’dan mülhem olduðunu gösteren delillerden biri de bu eserlerin deðiþik yerlerinde ifade edilen düþüncelerin, birden fazla âyetin açýklamasý olarak deðerlendirilmekle ortaya konulmasýdýr. Misal olarak 22. Söz’ün birinci makamý, þu iki âyetin baþlýðý altýnda yazýlmýþtýr. “Öðüt alsýnlar diye Allah, insanlara misaller getirir.” (Ýbrahim, 14/25) “Bu misalleri insanlara düþünsünler diye veriyoruz.” (Haþir, 59/21)
Tahdis-i nimet kabîlinden Allah’ýn kendisine yaptýðý ikram ve yardýmý açýklamasýnýn sebepleri üzerinde dururken de müellif “Üçüncü sebep”i þöyle açýklýyor: “Sözler (bu tabir, Risale-i Nurun tümüne þamildir) hakkýnda tevazu suretinde demiyorum; belki bir hakikati beyan etmek için derim ki, sözlerdeki hakaik ve kemâlât, benim deðil, Kur’ân’ýndýr ve Kur’ân’dan tereþþuh etmiþtir. Hattâ Onuncu Söz, yüzer âyât-ý Kur’âniye’den süzülmüþ bazý katarattýr. Sair risaleler dahi umumen öyledir. Madem ben öyle biliyorum ve madem ben fâniyim, gideceðim; elbette bâkî olacak bir þey ve bir eser, benimle baðlanmamak gerektir ve baðlanmamalý. Evet, lezzetli üzüm salkýmlarýnýn hasiyetleri, kuru çubuðunda aranýlmaz. Ýþte ben öyle bir kuru çubuk hükmündeyim.” (Mektubat, s.344)
Münacat Risalesi’nin fihrist kýsmýnda bu risalenin “… Resul-i Ekrem’in (a.s.m) münacatýndan ve Kur’ân-ý Mucizu’l-Beyan’ýn tesbih, tahmid ve sena ve duaya münhasýr yedi yüz adet âyâtýndan mehuz (alýnmýþ)..” olduðu belirtilmiþtir (bk. Lem’alar, s.442, Münacat Fihrist kýsmý).
Üstadýn talebelerinden hâlâ hayatta olan Mustafa Sungur Efendi’nin bildirdiðine göre, Bediüzzaman “Ben hakaik-ý imaniyeye müteveccih olduðum zaman Kur’ân’dan iki yüz âyet yarýþýrcasýna imdadýma koþuyor” demiþtir.
Bediüzzaman’ýn bir talebesine “bir sýr” kaydýyla kaleme aldýðý bir yazýsýndan anlaþýldýðýna göre, bir kýsým ehl-i hakikat “Vedûd” ismine mazhar olduklarý gibi, kendisine de Kur’ân’ýn hakikatlerine yaptýðý dellâllýk hizmeti esnasýnda, “Rahîm” ve “Hakîm” isimlerine medar bir vaziyet verilmiþtir. Ona göre bütün Nur risaleleri, o mazhariyetin birer cilvesi olup “Allah hikmeti dilediðine verir. Kime hikmet verilirse, þüphesiz ona pek çok hayýr verilmiþ demektir.” (Bakara, 2/269) âyetinin sýrrýna mazhardýrlar. (Mektubat, s.18)
Bediüzzaman’ýn, Risale-i Nur’un Kur’ân’dan mülhem olduðu yolundaki kanaatini gösteren aþaðýdaki ifadeleri de bir belge mahiyetindedir: “Risaletü’n-Nur, sair telifat gibi ulûm ve fünundan ve baþka kitaplardan alýnmamýþ, Kur’ân’dan baþka me’hazi yok, Kur’ân’dan baþka üstadý yok, Kur’ân’dan baþka mercii yoktur. Telif olduðu vakit hiç bir kitap müellifinin yanýnda bulunmuyordu. Doðrudan doðruya Kur’ân’ýn feyzinden mülhemdir ve semâ-i Kur’ânîden ve âyâtýnýn nücûmundan, yýldýzlarýndan iniyor, nüzul ediyor.” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.95)
Netice
Sonuç olarak diyebiliriz ki, binden fazla âyetin açýkça yazýldýðý, müellifin ifadelerinden anlaþýldýðý kadarýyla, bir o kadar âyetin de –lâfzý zikredilmeden- açýklamasýnýn yapýldýðý, Risale-i Nur Külliyatý, orijinal bir üslûpla orijinal tespitler yapan, telifi harikulâde bir þekilde gerçekleþen, Kur’ân’dan mülhem, nevi þahsýna münhasýr Kur’ân’ýn orijinal manevî bir tefsiridir. *Sakarya Üniv. Ýlâhiyat Fak. E. Öðretim ÜyesiDipnot
Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Sinan Matbaasý, Ýstanbul, 1964.
-Sözler, Sinan Matbaasý, Ýstanbul, 1958.
-Þualar, Çeltüt matbaasý, Ýstanbul, 1960.
-Barla Lâhikasý, Envar Neþriyat, Ýstanbul, 1994.
-Nur’un Ýlk Kapýsý, Osmanlýca, y.y., ts.
-Mesnevi-i Nuriye, trc. Abdulmecid, Nursî, Osman Yalçýn Matbaasý, Ýstanbul, 1958.
-Lem’alar, Sinan Matbaasý, Ýstanbul, 1959.
(Endnotes)
1 Bkz. Muhammed Mahmud el-Hicazi, el-Vahdetu’l-Mevduiyyetü fi’l-Kur’ani’l-Kerim (Kahire,1390/1970), s.402-403.
2 Bkz. Abdussettar Fethullah Said, el-Medhal ila Tefsiri’l-Mevduî (Kahire, 1411/1991), s.24-25.
3 Krþ. Abdussettar, s.26-27.
4 Bkz. Muhsin, Abdulhamit, Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur (trc.Abdulaziz Hatip, Ýst. 1993), s.80-83.
5 Bkz. Semir Receb Muhammed, el- Fikru’l Edebî ve’d-Dini Ýnde’d-Daiyeti’l Ýslami Bediüzzaman Said Nursî(Kahire,1416/1995), s.151.
6 Cerrahoðlu, Ýsmail, Tefsir Usulü (Ankara, 1979), s.228.
7 Bkz. Menna, el-Kattan, Mebahis fi Ulumi’l-Kur’an (Beyrut,1412/1991), s.357-58.
8 Süyûtî, Ýtkân, 2/229.
9 Gazali, Ýhyau ulumi’d-dîn(Kaihre, 1358/1939), 1/300.
10 Gazali, Ýhya, a.g.y.
11 Bkz. Eþ-Þafii, er-Risale (thk. A. Muhammed Þâkir, Beyrut, ts), s. 91-92.
12 eþ-Þafii, s.88,176-177; es-Suyuti, el-Ýtkan(Beyrut, ts.), 2/225.
13 Hâkim, el-Müstedrek ala’s-sahihedyn (Beyrut, 146/1986), 2/381.
14 Krþ.eþ-Þafii, a.g.y.; es-Suyuti, el-Ýtkan, 2/25
15 Ýmam Rabbanî, el-Mektubat (Ar. Trc. Muhammed Murad el-Münzelevî, Ýst, ts.), 1/182.(210. Mektub) Yrd. Doç. Niyazi Beki