Martin Lings
Pages: 1
Tebuk By: selsebil Date: 10 Nisan 2009, 14:49:53
Huneyn savaþýndan kýsa bir süre sonra Ýmparator Herakliyus Kudüs'e giden Kutsal yolu tekrar inþa ettirdi. Bu Kur'anda önceden haber verilen ve O gün mü'min-ler sevineceklerdir» (Rum, 4) diye ifade edilen Bizanslýla­rýn Ýranlýlara karþý kesin zaferini noktalýyordu. Ýranlýlarýn Suriye'den ve Mýsýr'dan askerlerini çekmek zorunda kal­malarý da bir sevinç kaynaðýydý. Fakat Suriye'de bir tehli­kenin yerini diðeri almýþtý. îslâm devletinin sadece bu ta­raftan bir tehlike ile karþý karþýya olduðu söylenebilirdi. Medine'de Herakliyus'un Medine'ye karþý uzun bir sefer düzenlemek üzere ordusuna bir yýllýk avans verdiði söy­lentileri dolaþýyordu. Bunun yanýsýra Bizanslýlarýn güney­de Belke'ya kadar geldikleri ve Lehm, Cudam, Gassan ve Amile kabilelerini ele geçirdikleri söyleniyordu. Bu haber­ler bir bakýma abartma, bir bakýma da gerçeðin tam ter­si idi. Herakliyus'un îran seferi sýrasýnda rüyasýnda kendi­sini Ýslâm'a çaðýrmak için mektup yazan adamla özdeþleþ­tirdiði «sünnetli bir adamýn» Suriye krallýðýný ele geçirili­þini gördüðü henüz herkesçe bilinmiyordu. Gördüðü rüya öylesine etkili ve açýktý ki Herakliyus'un güneye doðru ya­yýlmasýný engelledi ve bir dereceye kadar Suriye'yi savun­masýna neden oldu. Herakliyus Kudüs'ten Humus'a çekil­miþti. Orada, tüm bu bölgenin fethedileceðinden emin ola­rak generallerine, kuzeydeki diðer bölgelere yayýlmamasý þartýyla Suriye bölgesini Peygamber (s.a.v.)'e veren bir an­laþma yapmayý önerdi. Generallerin bu fikre çok þaþýrmalan ve kesinlikle karþý çýkmalarý onun bu plâný yürürlük­ten kaldýrmasýna neden oldu. Fakat Herakliyus gördüðü rüyayý hiçbir zaman unutmadý.

Ayný þekilde Peygamber (s.a.v.) de Allah'ýn Ýslâm or­dularýna Suriye kapýlarýný açacaðýndan emindi. Ya zama­nýnýn geldiðini düþünerek ya da kaçýnýlmaz kuzey seferi için ordularýna deneyim kazandýrmak için Biaznslýlara kar­þý bir sefer düzenleyeceklerini açýkladý. Daha sonra þimdi­ye kadar kumanda ettiði en büyük ve en iyi silahlarla do­nanmýþ bir ordu kurmaya baþladý. O zamana kadar, bu tür durumlarda asýl amacýný gizli tutmak ve hazýrlýklarý müm­kün olduðu kadar gizli yapmak adetiydi. Fakat bu kez giz­lilik yoktur. Mekke'ye ve diðer müttefik kabilelere Suriye seferi için silahlý ve binekli adamlar göndermeleri için ha-ber gönderildi.

M.S. 630 yýlýnýn Ocak ayýnýn baþlarýydý. Mevsim her za­man sýcak olurdu, fakat o yýl bir kuraklýk olmuþtu ve ýsý her zamankinden daha yüksekti. Ayný zamanda olgun ve taze meyve yeme zamanýydý. Bu iki durum sefere katýlma­mak için ilk sebep teþkil ediyordu. Üçüncü neden ise im­paratorluk lejyonlarýnýn dehþet verici þöhretiydi. Münafýk­lar ve Müslümanlardan az samimi olanlar Peygamber (s. a.v)'e gelip çeþitli nedenler öne sürerek sefere gitmemek için izin istediler. Bedevilerin çoðu da böyle yaptý. Geride kalanlar içinde dört salih imanlý kiþi de vardý: Ka'b îbn Malýk, Hazreç'ten iki kiþi ve Evs'ten bir adam. Bunlar ev­de kalmak için kesin bir karar almamýþlar ve Özürler Öne sürmemiþlerdi. O mevsimde Medine'den ayrýlmak onlara o kadar sevimsiz gelmiþti ki, hazýrlýk yapmaya baþlayama-mýþlar ve bu iþi bugünden yarma ertelenmiþlerdi. Uyandýk­larýnda ise vakit çok geçti ve birlikler gitmiþti. Fakat ço­ðunluk hýzla hazýrlýða koyulmuþlar ve zenginler daha faz­la para yardýmý yapma konusunda yarýþmýþlardý. Osman tek baþýna onbin adama alet ve binek saðladý. Böyle oldu­ðu halde gitmek isteyen herkese yetecek kadar binsk ve alet yoktu. O sýrada inen bir âyet (Tevbe: 92) Peygamber (s.a.v.)'in binek ve alet     saðlayamadýðý için istemeyerek geri çevirdiði, bunun üzerine aðlamaya baþlayan «yedi að­layan kiþiyi beþ fakir Ensar ve Muzeyne ile Gatafan dan iki bedevi hafýzalara iþliyordu.

Bütün bedevi müttefikler de katýldýktan sonra ordu, onbini atlý, otuz bin kiþiye yaklaþmýþtý. Þehrin dýþýna bir kamp kurulmuþ ve herkes hazýr olup Peygamber (s.a.v.) de yola çýkýp kumandayý ele alana kadar Ebu Bekirin yö­netimine verilmiþti.

Peygamber (s.a.v.) Ali' (r.)'yi. ailesine bakmak üzere Medine'de býrakmýþtý. Fakat münafýklar Peygamber'in onu bir fazlalýk olarak gördüðü ve gözünün önünden uzak tu­tarak ondan kurtulduðu söylentisini yaydýlar. Bunu duyan Ali (r.) o kadar üzülmüþtü ki zýrhýný giydi, silahlarýný ku­þandý ve ona katýlmak için yalvarmaya niyetlenerek Pey­gamber (s.a.v.) e ilk konaklardan birinde yetiþti. Ona in­sanlarýn neler konuþtuklarýný anlattý. O da: «Yalan söylü­yorlar. Geride býraktýklarým için orada kalmaný emrediyo­rum. Geri dön ve beni hem kendi ailende, hem de benim ailemde temsil et. Ey Ali, benden sonra Peygamber gelme­mesinden baþka, senin bana, Musa'nýn Harun'a yakýnlýðý gibi yakýn olmandan memnun deðil misin?»[1] dedi.

Kuzeye doðru ilerlerken birgün sabah namazýnda Peygamber (s.a.v.) abdest almakta gecikti. Adamlar saf­lara dizilmiþlerdi; namaz kýlmadan önce güneþin doðma­sýndan korkana dek onu beklediler. Daha sonra Abdurrah-man îbn Avf (r.)'m imamlýk yapmasýna karar verildi Peygamber (s.a.v.) geldiðinde hemen hemen birinci rekatý bitirmiþlerdi. Abdurrahman (r.) tam geri çekilecekken Peygamber (s.a.v.) onu yerinde kalmasý için itti ve ken­disi de cemaate katýldý. Cemaat, namazý bitirip selâm ve­rince Peygamber (s.a.v.) ayaða kalktý ve kaçýrdýðý rekatý kýldý. Bitirdikten sonra: «îyi yaptýnýz, çünkü hiçbir Pey­gamber ümmetinden takva sahibi binnin arkasýnda namaz kýlmadýkça ölmez*[2] dedi.

O sýrada Medine'de, yaklaþýk olarak ordu yola çýktýk­tan on gün sonra, geride kalan dört mü'minden biri olan Hazreç'li Ebu Hayseme (r.) çok sýcak bir günde bahçesin­deki aðaçlarýn gölgesine gitti. Orada iki kulübe vardý. Ha­nýmlarýnýn, ikisi kulübeye de su serpmiþ olduðunu gördü. Ýkisinin de kendisi için yemek hazýrlamýþ ve içmesi için toprak testilerde su soðutulmuþtu. Kulübelerden birisinin kapý eþiðinde ayakta durdu ve: «Allah'ýn Rasulü güneþin sýcaðý altýnda, sýcak rüzgarlarla kavrulmuþ. Ebu Hayse­me ise serin bir gölgelikte onun için kendi evinde yemek ve hanýmlarý hazýrlanmýþ!» dedi. Daha sonra hanýmlarýna dönerek: «Vallahi, Allah'ýn Rasulü'ne yetiþmeden ikinizin de kulübesine girmeyeceðim. Bu nedenle benim için erzak hazýrlayýn» dedi. Hanýmlarý onun için erzak hazýrladýlar. Ebu Hayseme devesini semerleyerek hýzla ordunun arka­sýndan yola çýktý.

Medine'de Kudüs'e giden yolun hemen hemen tam or­tasýnda Peygamber (s.a.v.) bir gece: «Ýnþallah yarýn Tebûk akarsuyuna ulaþacaksýnýz. Güneþ kýzana kadar oraya varamayacaksýnýz. Ona ulaþan kimse ben gelinceye kadar suya dokunmasýn» dedi. Fakat oraya ilk varan iki kiþi kay­naktan içtiler. Ordunun büyük bir kýsmý geldiðinde bir kaç damla su kalmýþtý. Peygamber (s.a.v.) bu- iki kiþiyi sert bir dille azarladý ve birkaç kiþiye çukurlarda bulabildikleri kadar suyu toplayýp eski bir deri parçasýna doldurmalarý­ný söyledi. Yeteri kadar su toplandýðýnda kabýn içinde el­lerini ve yüzünü yýkayýp kaynaðýn aðzýný kapatan kayanýn üstüne serpti ve ellerini onun üstünden geçirerek Allah'ýn dilediði þekilde dua etti. Daha sonra gökgürültüsü gibi bir sesle birlikte su fýþkýrdý. Bütün adamlar ihtiyaçlarýný kar­þýladýktan sonra bile hâlâ su akýyordu. Peygamber (s.a.v.), yanýnda duran Mu'az [3]döndü ve: *Ey Mu'az, belki sen bu yerin bahçelerle dolu bir vadi olduðunu görene kadar ya­þayacaksýn» dedi. Gerçekten de söylediði gibi oldu.

Peygamber (s.a.v.) ordu ile yola çýkmayý kaçýran dört mü'minin hatasý üzerine üzülmüþ ve hayal kýrýklýðýna uð

ramýþtý. Tebûk'e ulaþtýktan birkaç gün sonra onlara yeti­þen Hayseme için de daha önceden üzülmüþtü. Yalnýz yol­cunun yaklaþtýðý görüldüðünde, henüz yüz hatlarý belirgin olmamasýna raðmen Peygamber (s.a.v.) dua eder gibi: «Ebu Hayseme olsa!» dedi. Adam onlara yaklaþýp selâm verdi­ðinde de: «Yazýklar olsun sana Ebu Hayseme!» dedi. Fakat neler olduðunu dinledikten sonra onu affetti.

Ordu Tebûk'te yirmi gün kaldý. Bizans'tan gelen tehli­ke söylentilerinin gerçek olmadýðý ortaya çýkmýþtý. Dið^r taraftan bu Suriye'nin fethi için uygun bir zaman da de­ðildi, Fakat o günlerde Peygamber {s.a.v.} Akabe körfe­zinde ve doðudaki sahillerde yaþayan hristiyan ve yahudi kabileleriyîe bir barýþ anlaþmasý yaptý. Yýllýk haraç karþý­lýðýnda onlara îslâm devletinin himayesi vadediliyordu. Daha sonra Peygamber (s.a.v.) Haüd (r.)'i yirmisi atlý dörtyüz kiþiyle Tebûk'ün kuzey-doðusundaki Dumat el-Cendel'e göndererek ordunun geri kalan kýsmýyla birlikte Medine'ye döndü. Bu Önemli kale Suriye'ye giden yollar­dan birinin ve Medine'den Irak'a giden yolun üzerindeydi. Buranýn hristiyan yöneticisi Ukeydir, Halid (r.î tarafýn­dan yenilip esir edilince çok þaþýrmýþtý. Halid, onu Medi­ne'ye götürdü. Ukeydir (r.), Medine'de Peygamber  s.a v'e biat ederek Müslüman oldu.

 

80    TEBÛK'TEN SONRA
 

Bedir'den dönüþ gibi, Tebûk'ten dönüþ de üzüntülü olmuþtu: yokluðu sýrasýnda Peygamber (s.a.v.) 'in .kýzlarýn­dan biri daha, Ümmü Gülsüm (r.) ölmüþtü. Bu sefer kýzý­nýn kocasý da Medine'de deðildi. Peygamber (s.a.v.) onun mezarý baþýnda dua etti ve Osman (r.) 'a eðer bekâr bir ký­zý daha olsaydý kendisine vereceðini söyledi.

Sefere katýlmayan münafýklar teker teker Peygam­ber (s.a.v.)'e gittiler ve özürlerini beyan ettiler. Peygam­ber (s.a.v.) onlarý, Allah'ýn gizli düþünceleri bildiðini söy­leyerek uyarmasýna raðmen, özürlerini kabul etti. Fakat geride kalan üç mü'mine, Allah'onlar hakkýnda hüküm verinceye kadar kendisinden uzak durmalarýný ve diðer mü'minîere de bu üç kiþiyle konuþmamalarýný söyledi. Bu üç kiþi Elli gün boyuûGa tttpEumdýþý biý» hayat sürdüler; fakat ellinci gün sabah namazýndan sonra Peygamber (s.a.v.) mescidde Allah'ýn onlarý affettiðini ilân etti. Bu ko­nu da nazil olan ayetler þöyleydi:

«(Savaþtan) Geri býrakýlan üç (kiþiyi) de (baðýþladý), öyle kî, bütün geniþliðine raðmen yeryüzü onlara dar gelmiþti, nefisleri de kendilerine dar (sýkýntýlý) gelmiþti. Ve O'nun dýþýnda (yine) Al­lah'tan baþka bir sýðýnacak olmadýðýný Ýyice anladýlar. Sonra tev-be etsinler diye onlarýn tevbezlni kabul et'i. Þüphesiz Allah (yal­nýzca) O tevbelerî kabul edendir.» (Tevbe: 118).

Cemaat sevince boðuldu ve birçoðu güzel haberi onla­ra vermek için mescidden aceleyle çýktýlar. Ýçlerinden en gençleri olan Ka'b Ýbn Malik (r.) þehrin dýþýnda kendisine tek kiþilik bir çadýr kurmuþtu. Daha sonraki yýllarda, yak­laþan bir atm ayak seslerini ve «Ey Ka'b, müjde» diye bir baðýrma duyduðunu ve nasýl hemen secdeye kapandýðýný anlatýrdý. Bu iyi haberin affedilme haberinden baþka bir þey olamayacaðýndan emindi. Ka'b daha sonra mescide git­ti. -Peygamber (s.a.v.)'e selâm verdiðimde» dedi, «yüzü sevinçten parlýyordu. Bana: «Annenden doðduðundan beri geçirdiðin en güzel gün için sevin» dedi. «Ey Allah'ýn Rasu-lü, bu senden mi, yoksa Allah'tan mý?» diye sordum. «Ha­yýr Allah'tan» diye cevap verdi. Allah'ýn Rasulü sevinçli bir haberden memnun olduðunda yüzü ay gibi parlardý».

Havazin'in lideri Malik (r.) Müslüman olduðundan be­ri boþ durmuyordu. Beni Sakîf hâlâ Taif'e girilmez diye kendileriyle övünebilirlerdi; fakat þimdi tüm yönlerden uzak ve geniþ Müslüman topluluklarýyla sarýlmýþlardý ve gönderdikleri her kervan yaðmalanabilirdi. Hatta deve ve koyunlarý bile Malik'in adamlarý alýr diye otlamaya dýþarý çýkaramýyorlardý. Yanýsýra Malik'in adamlarý ellerine dü­þen Sakif'iiler, putperestlikten vazgeçmedikçe serbest bý­rakmayacaklarýný ve öldüreceklerini ilân etmiþlerdi. Birkaç ay sonra Taif'liler Peygambere (s.a.v.) Ýslâm'ý kabul ede­ceklerini bildiren, buna karþýlýk halkýn, mallarýnýn ve top­raklarýnýn güvenlikte olmasýný isteyen bir anlaþma yap­mak üzere bir delege göndermekten baþka seçenekleri ol­madýðýna karar verdiler.

Tebük'ten Ramazan'ýn baþýnda dönülmüþtü. Ayný ay içinde Taiften delegeler Medine'ye geldi. Delegeler konuk­severce karþýlandýlar ve onlar için mescidin yakýnma bir çadýr kuruldu. Eðer Müslüman olurlarsa yerleþim bölge­lerinin îslâm devletinin korumasý altýnda olmasýna karar verildi. Fakat Peygamber (s.a.v.î onlarýn ba^ý isteklerini kabul etmedi. Delegeler Lafýn üç yýl kadar tahrip edilme­di den durmasýný istediler. Peygamber (s.a.v.} bu isteði geri çevirince iki yýla, sonra bir yýla indirdiler, en sonunda bir ay mühlet istediler. Peygamber Cs.a.v.) buna da hayýr de­di Daha sonra ona putlarýný kendi elleriyle tahrip etmeme­leri ve hergun beþ vakit namaz kýlmamalarý için yalvardý­lar. Onlara: «Namaz olmayan dinde hayýr yoktur» diyerek namaz kýlmalarý gerektiðini söyledi. Fakat putlarýný kendi elleriyle tahrip etmemeleri konusundaki önerilerini kabul etti. Urve'nin yeðeni Muðire'ye delegeler ile birlikte gitme­sini ve Mekke'den kendisine yardým etmek üzere Ebu Süf-yan'ý alýp Lat'ý tahrip etmesini emretti.

Müslüman olduktan sonra delegeler Ramazan'ýn geri kalanýný Medine'de oruç tutarak geçirdiler ve daha sonra Taife döndüler. Ebu Süfyan gruba Mekke'de katýldý, fakat putu kýran, tek elli Muðire idi. Muðire'nin kabilesi, Urve ile ayný kaderi paylaþmasýndan korkarak onun için bazý koruma önlemleri almýþlardý. Fakat kýnlan put için feryat eden kadýn seslerinden baþka bir müdahale olmadý.

Þehrin teslim olmasýna en çok üzülen iki kiþi, ne þeh­rin vatandaþý ne de Lat'm baðlýlarmdandý. Peygamber (s. a. y.) Mekke üzerine yürüdüðünde, Hanzala'nm babasý Ebu Amir ve ciritçi Vahþi, kendilerine yenilmez bir þehir olarak görünen Taife sýðýnmýþlardý. Fakat þimdi nereye sý­ðýnabileceklerdi? Ebu Amir, Suriye'ye kaçtý ve orada ken­di kendine ettiði bedduayý yerine getirerek «yalnýz ve yu­vasýz bir sürgün» olarak öldü[4]. Sakîf li bir adam Peygam­ber (s.a.v.)'in Müslüman olan hiç kimseyi öldürmediðini söylediðinde Vahþi hâlâ nereye gidebileceðini düþünüyor­du. Vahþi, bunun üzerine Medine'ye gitti, Peygamber (s.a. v ) 'e gidip kelime-i þehadet getirdi. O, böyle yaparken mü'-m inlerden biri onu Hamza'yý öldüren köle olduðunu anladý ve: «Ey Allah'ýn Rasulü, bu Vahþi» dedi. «Olsun» dedi Pey­gamber (s.a.v.), «Çünkü bir kiþinin Ýslâm'a girmesi benim içm bin kâfiri öldürmekten daha iyidir». Daha sonra gözle­ri, önündeki siyah yüzde gezindi:    «Gerçekten sen Vahþi misin?» diye sordu. Adam doðrulaymca: -Otur ve Hamzayý nasýl öldürdüðünü bana anlat» dedi. Adam anlatmayý bitirdiðinde Peygamber ,(s.a.v.): Yazýklar olsun, yüzünü benden uzak tut, býrak da sana bir daha bakmayayým»[5] dedi.

Ebu Amtr'in kuzeni îbn Ubey'e gelince, Tebûk'ten bir ay sonra hastalandý ve birkaç hafta sonra ölmek üzere ol­duðu anlaþýldý. Eski kaynaklar, onun nasýl öldüðü (mü'min olarak mý, münafýk olarak mý) konusunda farklý görüþler öne sürmüþlerdir. Fakat Peygamber (s.a.v.î'in onun baþýn­da cenaze namazý kýldýðý ve kabri baþýnda dua ettiði ko­nusunda hepsi ayný fikirdedirler. Bir kaynaða göre Ömer (r.), Peygamber (s.a.v.î namaz için yerini aldýðýnda onun yanýna gitmiþ ve bir münafýða bu kadar lütufta bulunma­masý için ona karþý çýkmýþtý. Peygamber (s.a.v.) ona gülüm­seyerek þu cevabý verdi: «Ömer, arkama geç. Bana bir se­çenek verildi, ben de seçtim. Bana:

«Sen, ister onlar Ýçin baðýþlanma dile ya da istersen onlar tçin baðýþlama dileme. Onlar için yetmiþ kere baðýþlama di':sen de, Allah onlarý kesinlikle baðýþlamaz» (Tevbe: 5)   ,

denildi. Eðer yetmiþ defadan fazla baðýþlanma dilediðimde Allah'ýn onlarý baðýþlayacaðýný bilsem dualarýmýn sayýsýný artýrýrdým»[6]. Daha sonra namazý kýldýrdý, tabutun yanýnda mezarlýða kadar yürüdü ve mezarýn baþýnda durdu. Bun­dan kýsa bir süre sonra münafýklar hakkýnda, þu ayet na­zil

«Onlardan ölen bitinin namazým hiçbir zaman kýlma, mezarý baþýnda durma. Çünkü onlar Allah'a ve Rasulüne (karþý) küfre sap­týlar ve fasýklar olarak öldüler.» (Tevbe: 84). Fakat baþka kaynaklara göre[7] bu âyet Tebûk'ten dön­dükten hemen sonra nazil olan vahyin bir bölümü idi. Bu âyet Ýbn Ubey'e uygulanamazdý, çünkü Peygamber onu hastalýðý sýrasýnda ziyaret etmiþ ve Ölümün yakýnlýðýnýn onu deðiþtirdiðini görmüþtü. Ýbn Ubey, Peygamber (s.a.v.) -den öldüðünde kefenlenmek için bir elbisesini ve kabre kadar tabutunun yanýnda gitmesini istemiþ, O da bunu kabul etmiþti. Daha sonra da: «Ey Allah'ýn Resulü, ümit ederim ki tabutumun yanýnda dua eder ve günahlarýmýn affý için Allah'tan baðýþlanmamý dilersin» demiþti. Pey­gamber (s.a.v.) yine kabul etmiþ ve O Öldükten sonra da sözünü yerine getirmiþti. Tüm bu olaylar sýrasýnda ölen adamýn oðlu Abdullah da vardý.

Peygamber (s.a.v.)'e elçiler gönderen tek kabile Saklf deðildi. «Heyetler yýlý» olarak anýlan Hicret'in bu dokuzun­cu yýlýnda Medine'ye Arabistan'ýn her tarafýndan daha bir çok elçiler geldi. Bunlar arasýnda Yemen'in çeþitli bölgele­rinden gelen elçiler ve putperestliði býrakýp Müslüman ol­duklarýný duyuran dört Himyerli Prensin mektuplarý da vardý. Peygamber (s.a.v.) onlara samimiyetle cevap verdi; onlara Ýslâm'ýn emirlerini haber verdi. «Dinine baðlý olan bir yahudi veya bir hristiyanýn dininden döndörülmeyece-ðini, fakat cizye (haraç) ödeyip, Allah'ýn Rasulü'nûn hi­mayesi altýnda olacaðýný»[8] belirterek yahudi, hristiyan ve Müslümanlardan vergi toplamak üzere göndereceði elçile­re iyi davranmalarýný emretti. Dinsel ayrýlýklarla ilgili ola­rak   nazil olan bir âyette þöyle denilfyordu.:

«Sizden her biriniz için bîr þeriat ve bir ydl yöntem kýldýk. Eðer Allah[9] dileseydi, sizi bir tek ümmetten kýlardý; ancak (bu) si­ze verdikleriyle sizi denemesi Ýçindir. Artik hayýrlarda yarýþýnýz. Tümünüzün dönüþü Allah'adýr.  Hakkýnda     anlaþmazlýða düþtüðünüz þeyleri size haber verecektir» (Maide: 48).

Gelen heyetlerin hepsinden sonuç alýnamýyordu. Bý'r Ma'un'daki katliamdan sorumlu olan Amir Ýbn Tufeyl þim­di Beni Amir'in baþýna gelmiþ ve kabilesinin baskýlarý so­nucunda Medine'ye gelmek zorunda kalmýþtý. Fakat cahil bir adamdý. Ýslâm'a karþýlýk Peygamber (s.a.v)'den kendi­sini halifesi olarak ilân etmesini istedi. Peygamber (s.a-v.). «O ne senin içindir ne de kabilen içindir» dedi. «O halde», dedi Amir, «Sen þehirlileri yönet, bana da göçebeleri ver... «Hayýr» dedi. Peygamber (s.a.v.); «fakat sana süvarilerin idaresini veriyorum, çünkü sen atlardan anlayan bir adam­sýn.» Bedevi lider için bu yeterli deðildi. Hor görerek; «Bir-þeyim olmayacak mý yani?» dedi. Geriye dönerek: «Her ta­rafý sana karþý atlýlar ve yayalarla dolduracaðým» dedi. O gittikten sonra Peygamber (s.a.v.) dua etti. «Allah'ým, Be­ni Amir'e hidayet ver ve Tufeyl'in oðlu Amir'in þerrinden Ýslâm'ý kurtar.» Amir yolda bir saldýrýya uðradý ve eve varmadan öldü. Kabilesi yeni bir temsilci kurulu gönder­di ve anlaþma yapýldý. Þair Labîd (r.) de elçilerden biriydi ve Müslüman olmuþtu. Bundan sonra þairliði býrakmak is­tediði söyleniyordu. «Buna karþýlýk ' Allah bana Kur'an'ý verdi» demiþti. Fakat yine de yeteneklerini dinin hizmetin­de   kullanarak Ölünceye dek þiir yazmaya devam etti.

Hac zamaný yaklaþýyordu. Peygamber (s.a.v.) hacýlarla ilgilenme görevini Ebu Bekir (r.)'e verdi. Ebu Bekir (r.) Medine'den üçyüz kiþiyle yola çýktý. Fakat onlar gittikten kýsa bir süre sonra, Müslüman ve müþrik Mekke'ye giden tüm hacýlarýn duymasý gereken önemli bir âyet nazil oldu. Peygamber (s.a.v.) «Bana benim ailemden birinden baþka­sý temsilci olamaz» dedi ve Ali (r.) 'e tüm hýzýyla gidip hacý­lara yetiþmesini söyledi, inen âyetleri Mina'da okuyacak ve o yýldan sonra Kâ'be'ye çýplak girilemeyeceðini ve put­perestlerin son defa Haç yaptýklarýný ilân edecekti.

Ali Cr.) yetiþtiðinde Ebu Bekir (r), topluluða kuman­da etmek üzere mi geldiðini sordu. Ali (r.) onun kumandasý altýnda olacaðýný söyledi ve birlikte yola çýktýlar. Na­mazlarý Ebu Bekir kýldýrdý ve hutbeleri de o okudu. Bay­ram günü, tüm hacýlar kurbanlarýný kesmek üzere Mina vadisinde toplandýklarýnda Ali (r.) ilahî mesajý açýkladý. Mesajýn konusu, putperestlere serbestçe gidip gelme için dört ay mühlet verildiði, bu süreden sonra Allah'ýn ve Ra-sulü'nün onlara, karþý bir sorumluluklarý    olmayacaðýydý.

Onlara savaþ ilan edilmiþti. Bundan sonra görüldükleri yerde öldürülecek ya da esir alýnacaklardý[10]. Ýki istisna ya­pýlmýþtý Peygamber (s.a.v.)'le özel anlaþmasý olan ve bu an­laþmaya uyanlar anlaþma süresi bitinceye etek güvenlikte olacaklardý, eðer bir putperest himaye isterse ona himaye verilecek, îsîâm ona teblið edildikten sonra emin bir yere yerleþtirilecekti. Putperestlerin çýkarýlmasýyla sadece tica­retlerinin durgunlaþacaðýný deðil deðerli hediyelerden de mahrum kalacaklarýný zanneden yeni Müslüman olan Mekke'lilere hitaben yeni bir âyet nazil olmuþtu:

«Ey iman edenler, müþrikler ancak pisliktirler; öyleyse bu yýl­larýndan sonra artýk Mesciâ-i Harama yaklaþmasmlar. Eðer ihtiyaç içinde kalmaktan korkarsanýz. Allah dilerse sizi kendi fazlýndan zengin kýlar. Hiç þüphesiz Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandýr.» (Tevbe: 25).

Peygamber (s.a.v.) Hicret'ten sonra onuncu yýl olan ertesi yýl hemen hemen tümünü evde geçirdi. Ýbrahim, yü­rümeye baþlamýþtý ve henüz Konuþmaya baþlýyordu. Ha­san (r.) ve Hüseyin (r.)'in, Zeyneb Cr.) adýnda bir kýzkar-deþleri olmuþtu ve Fatýma (r.) dördüncü bir çocuk bekli­yordu. Ailenin diðer yakýnlarý arasýnda Cafer (r.)'in üç oðlu vardý. Cafer'in ölümünden sonra Esma (r.) ile evlen­diði için bu üç çocuk Ebu Bekir (r.)'in üvey oðullan olu-

yordu. Esma (r.) da bir bebek bekliyordu. Peygamber (s.a. v). Esma'nm kardeþi Ümmü'1-Fadl (r.)'ý çok severdi. Mek­ke'de iken sýk sýk onu ziyaret etmek adetiydi. Abbas (r.) Medine'ye yerleþtiðinden beri yine sýk sýk ziyaret ediyordu. En büyük oðullarý Fadl fr.) olgunlaþmýþ ve Peygamber (s. a.v.) tarafýndan sevildiðini gösteren birçok olayla karþý­laþmýþtý. Bunlardan biri de, Peygamber (s.a.v.)'in Meymu-ne (r.)'de kaldýðý zamanlar, yeðeni Fadl (r.)'ý onunla-bir­likte kalmaya davet etmesiydi.

Delegeler bir önceki yýl gibi gelmeye devam ediyordu Bunlardan biri, Peygamberle (s a.v) anlaþma yapmak isteyen Necran hris Uyanlarýn d andý. Onlar Bizans yönetimin-deydiler ve geçmiþte Konstantinapol'den birçok yardým gör­müþlerdi. Altmýþ itiþi olan delegeleri Peygamber (s a.v.) Mescid'de kabul etti. Onlarýn dua etme vakti geldiðinde Peygamber (s.av.) onlarýn doðuya dönerek dua etmelerine izin verdi.

Kaldýklarý sürece yapýlan görüþmelerde birçok ilkelere deðinildi, isa'nýn kiþiliði hakkýnda Peygamber (s.a.v)'le arasýnda birçok anlaþmazlýklar çýktý. Bunun üzerine þu âyetler nazil oldu-

«Þüphesiz, Allah ka'ýnda Ýsa'nýn durumu, Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattý[11], sonra da «ol» demesiyle o he­men oluverdi. Gerçek, Rabbindendir. öyleyse kuþkuya kapýlanlar­dan olma. Artýk sana gelen bunca ilimden sonra, onun hakkýnda seninle «çekiþip-tartýþmalcra giriþirlerse» de ki: «Gelin oðullarýmý­zý ve oðullarýnýzý, kadýnlarýmýzý ve kadýnlarýnýzý, kendimizi ve ken­dinizi çaðýralým, sonra kcrþthkh lanctleþelim de Allah'ýn lanetini ya­lan söylemekte olanlarýn üs'üne kýlalým.» (Al-i Imran: 59-61}.

Peygamber (s.a.v.) bu âyetleri hristiyanlara okudu ve onlarý kendisi ve ailesi ile buluþup âyette Önerilen þekilde

anlaþmazlýðý çözmeye davet etti. Onlar düþüneceklerini söylediler, ertesi gün Peygamber (s.a.v.)'e geldiklerinde, Ali (r.)'nin, Fatýma lr.)'nýn ve iki oðullarýnýn yanýnda ol­duðunu gördüler. Peygamber (s.a.v.) büyük bir aba giy­miþ ve hepsini de içine alacak þekilde yaymýþtý. Bu neden­le bu beþ kiþiye, «ehl-i aba» denirdi. Hristiyanlara gelince, anlaþmazlýðý artýk daha fazla devam ettiremeyeceklerini anladýlar. Peygamber (s.a.v.î onlara, vergi vermeleri karþý­lýðýnda kendilerinin, kiliselerinin ve tüm diðer mallarýnýn Ýslâm devletinin korumasý altýnda olacaðýný vadeden bir anlaþma yaptý.

Bu yýlýn ilk aylarýnda süren neþeli mutluluk Ýbrahim'­in hastalanmasýyla birlikte sona erdi. Bir süre sonra onun uzun süre yaþamayacaðý ortaya çýktý. Onu annesi Mariye (r.) ve teyzesi SirînCr.) tedavi ediyorlardý. Peygamber (s. a.v.) onu sýk sýk ziyaret ed'yordu ve ölürken yanýndaydý. Çocuk son nefesini verdiði ide kucaðýna aldý ve gözlerin­den yaþlar boþandý. Onun yas ve feryadlarý yasaklamasý, ölüm sonrasýndaki tüm üzüntü belirtilerini de yasaklamýþ olduðu anlaþýlýyordu. Bu yanlýþ anlama hâlâ bazý zihinleri meþgul ediyordu. Abdurrahman Ýbn. Avf (r.): «Ey Allah'ýn Rasulü, sen bunu aðlamasýný kastederek yasaklama­dýn mý? Müslümanlar seni aðlarken görürlerse onlar da að­larlar» dedi. Peygamber (s.a.v.) yine aðlamaya devam etti ve konuþabilecek hale geldiðinde: «Ben bunu yasaklama­dým. Bunlar acýma ve merhamet belirtileridir. Merhametli olmayana merhamet olunmaz. Ey ibrahim, eðer tekrar bu­luþma va'di olmasa, bu herkesin geçmek zorunda olduðu bir yol olmasa ve son gelenimizin ilk gidene yetiþeceðini bil­in eþek, senin için daha fazla üzülürdük. Yine de senin için çok üzülüyoruz, ey Ýbrahim. Göz aðlar, kalb hüzünlenir, Allah'ýn gücüne gidecek birþey söylemiyoruz» [12]dedi.

Ýbrahim'in Cennette olduðunu söyleyerek Mariye (r.) ve Þirin (r.)'i teselli etti. Onlarý bir müddet yalnýz býraka týktan sonra Abbas (r.) ve Fadl (r.) ile birlikte döndü, îki yaþlý adam oturmug onu seyrederken genç adaýn cenazeyi yýkadý. Daha sonra, cenaze mezarlýktaki küçük mezarýna kondu. Üsame (r.) ve Fadl Cr.) çocuðu mezara uzattýktan sonra Peygamber Cs.a.v.) cenaze namazýný kýldýrdý ve kab­rin baþýnda oðlu için dua etti. Mezara toprak atýldýðýnda hâlâ mezarýn baþýndaydý. Daha. sonra bir kýrba su getirme­lerini ve mezarýn üstüne serpmelerini emretti. Atýlan topraðýn yüzeyinde dengesizlik vardý, buna iþaret ederek: Sizden biriniz birþey yaptýðýnda, onu mükemmel yapsýn» dedi. Topraðý eli ile düzelterek yaptýðý iþ için «Bu ne iyilik ne de zarar verdi, fakat hüzünlenenin gönlünü ferahlattý»[13] dedi.

Peygamber (s.a.v.) birçok kez, yaptýðý her dünyevi iþte kiþinin mükemmeli aramasý gerektiðini vurgulamýþtýr. Bir­çok sözü de bu amacýn dünyevi olmadýðýný ve uhrevi ol­duðunu belirtir. Ali, Peygamberin (s.a.v.) bu konudaki tu­tumunun þu sözlerle özetlenebileceðini söylemiþtir: «Her za­man yaþayacakmýþ gibi bu dünya için, yarýn ölecekmiþ gi­bi ahiret için çalýþ.» Her zaman ayrýlmaya hazýr olmak, her zaman uhrevi olmaktýr. Peygamber (s.a.v.): «Bu dünyada bir garip veya bir yolcu gibi ol»[14] demiþtir.

Ýbrahim'in öldüðü gün, cenaze gömüldükten sonra bir güneþ tutulmasý olmuþtu. Bazýlarý bunu Peygamber (s.a. v'Jin üzüntüsüne baðladýlar. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.): «Ay ve güneþ Allah'ýn iþaret ayetlerindendir. Onla­rýn ýþýðý hiçbir insanýn ölümü için kesilmez. Onlarýn tutul­duðunu görürseniz, aydmlanmcaya kadar dua edin.»[15] dedi.

 



radyobeyan