Hz.Peygamber devrinde usul By: hafýz_32 Date: 04 Ekim 2010, 11:52:49
Üçüncü Bolüm
HZ. PEYGAMBER DEVRÝNDE USUL
Hz. Peygamber, ashabýna tedvin edilmiþ bir fýkýh ve fýkýh kitabý býrakmadý. Fakat gerek Kur'ân'da, gerekse Rasûlullah'ýn sünnetinde öyle geniþ manalý, birçok fýkýh prensip ve kaidelerine temel olabilecek sözler vardý ki bütün bunlar, fýkýh ilmi meydana gelirken onun temel taþlarý vazifesini görmüþtür. [59]
1- Kur'ân-I Kerim
A) Muhtevasý Ve Baðlayýcýlýðý:
Kur'ân-ý Kerim'in yalnýzca bir tavsiye ve öðütler kitabý olmadýðý, içindeki birçok ayetin amir hüküm mahiyetinde bulunduðu ve müslümanlan baðladýðý konusunda ittifak vardýr. Bir çok âyet ve hadis müslümanlan bu ittifaka götürmüþtür. Tartýþýlan konu þu veya bu ayetin, baðlayýcý olan, baðlayýcý olmayan kategorilerden hangisine ait olduðu hususdur. Mesela bütün müslümanlar içkiyi ve faizi yasaklayan ayetlerin amir hükümler grubuna girdiði hususunda ittifak etmiþlerdir. Buna mukabil kurban ile ilgili ayetin,[60] borcun yazýlmasý ile ilgili ayetin,[61] boþanmanýn þahitlei huzurunda yapýlmasýný isteyen ayetin[62] amir hüküm mü, yoksa tavsiye ve teþvik hükmü mü getirdiði hususu tartýþma konusu olmuþtur.
Kur'ân-ý Kerim ferd ve toplum halinde insanlan ilgilendirer hemen her konuda ayetler ihtiva etmektedir. Bunlardan bir kýsm: genel çerçeveli ve manalý, bir kýsmý ise özellikle belli konulara ait ayetlerdir. Altý bini aþan ayetin en fazla üzerinde durduðu konular: Allah'ýn varlýk ve birliði, bunun delilleri, sapýk gei-çek dýþý inançlarýn reddi, vahiy, peygamberlik ve ahiret hayatýnýn isbatý, cennet, cehennem ve ahirete ait hallerin tasviri, iyi davranýþlara mükafat vadi, kötü davranýþlara ceza tehdidi, öðüt, geçmiþ toplumlarýn ve milletlerin hayatý ile ilgili bilgiler, Allah'ý hatýrlatma, öðme, nimetlerim dile getirme, O'nun isim ve sýfatlarý ile ilgili açýklamalar, O'na nasýl ibadet edileceði ve nasýl anýlacaðý... Kur'ân-ý Kerim'ne yer alan fýkýh ile ilgili ayetlerin sayýsý konusunda farklý rakamlar ileri sürülmüþtür; bunun sebebi «fýkýhla ilgili» kavramý üzerindeki anlayýþ farkýdýr; doðrudan, isim vererek fýkýh meselesini ele alan ayetleri esas alanlar (mesela Ýbnu'l-Kayyim) bunlarý yüz elli olarak tesbit etmiþlerdir. Birçok âlim beþyüz rak-kamýný ileri sürmüþ, istidlal yoluyla meseleye cevap getiren ayetleri de sayýya dahil etmiþlerdir. Ayetlerin çeþitli delâletleri göz Önüne anýlýrsa sayýyý daha da arttýrmak mümkündür. Nitekim îb-nu'1-Arabî, Ahkâmu'l-Kur'ân isimli eserinde bazý hocalarýndan þunu nakletmiþtir: "Bakara süresinde bin emir, bin nehiy (yasaklama), bin fýkýh hükmü ve bin haber vardýr. Fýkýh açýsýndan bu sûre büyük önemi haiz olduðu içindir ki tbn Ömer bu süreyi tam kavrayabilmek için sekiz yýlým vermiþtir.»[63] Ibnu'l-Arabî fýkýh ile ilgili âyetlerin tefsirini yaptýðý mezkûr eserinde yüz beþ sûreden 864 âyet üzerinde durmuþ, bunlardan fýkýh hükümleri çýkarmýþtýr. Bunlarýn çoðu, Kur'ân-ý Kerim'in baþ tarflannda yer alan ve Medine'de nazil olmuþ bulunan otuz civarýndaki sûrede bulunmaktadýr.[64]
B) Geliþ Þekli
Bugün, geldiði gibi elimizde bulunan mushaf altý yüz sayfadýr. Çoðu okur-yazar olmayan ilk müslümanlara Kur'ân-ý Kerim toptan gelmiþ olsa idi bundan iki önemli mahzur doðardý: a) Ezberlemek, öðrenmek ve olduðu gibi korumakta büyük güçlük çekerlerdi, b) Lafzým öðrenip ezberlemeye yönelirler, mana ve hükmü üzerine yeterince düþünme, inceleme ve uygulama imkaný bulamazlardý. Halbuki inananlara kitab, sevap kazanmak üzere dirilerine ve ölülerine okusunlar diye deðil, onu hayatlarýnda rehber edinsinler, onunla yepyeni bir kimlik kazansýnlar diye gönderilmiþti. Bu sebeple —yukarýda iþaret edildiði gibi— ya hâdise üzerine sorulan sorulara, yahut da zamaný geldiði için Allah'ýn takdirine dayalý olarak bir, on, bazen daha fazla ayet gruplarý halinde Hz. Peygambere geliyor, o da ümmetine, geldiði gibi teblið ediyor, gerektikçe açýklýyor ve uyguluyordu. Kur'ân-ý Kerim'in niçin toptan deðil de parça parça geldiðini —müþriklerin buna itirazlarý vesilesiyle— yine Kur'ân'dan öðreniyoruz: «Küfre sapanlar "Kur'ân bir geliþte toptan gelseydi ya" dediler; onu kalbine iyice yerleþtirmek için böyle (yaptýk) ve onu (sana aðýr, aðýr okuduk»[65] «... Onu insanlara sindire sindire okuyasýn diye parça parça gönderdik ve onu aðýr aðýr indirdik.»[66]
«Ondan önce sen (ey peygamber) ne bir kitabý okuyabilir, ne de elinle onu yazabilirdin. Böyle olsaydý haktan sapmýþ olanlar þüpheye kapýlýrlardý.»[67] mealindeki ayet Kur'ân-ý Kerim'in, bir insandan okumamýþ bulunan «ümmî» Peygambere, Allah'tan geldiðini, beþeri bir kaynaktan alýnmadýðým ve yine çoðu eðitim öðretim görmemiþ bir ümmete tablið edildiðini ifade etmekte, ayný zamanda Kitâb'm toptan gelmeyiþinin bir baþka sebebine dikkat çekmektedir. [68]
C) Kur'ân-I Kerim'in Yazýlmasý Ve Kitaplaþtýrýlmasý
Kur'ân-ý Kerim'de yer alan fýkýh ile ilgili ayetler ve bu ayetlerin sayýsýz nkýh bilgi ve hükmüne kaynaklýk ettiði gözönüne alýnýrsa, Fýkhýn ilk tedvininin (kitapta yazýlý hale getiriliþinin) de, Kur'ân-ý Kerim'in yazýlmasý ile gerçekleþtiði söylenebilir. Allah Teâla Kur'ân-ý Kerim'i vahyettiði gibi koruyacaðýný da vadetmiþ-ti.[69] Bu vadini, Peygamberine aldýrdýðý þu tedbirlerle gerçekleþtirdi: Vahiy gelince Peygamberimiz okuma yazma bilen sahabileri çaðrýr, yeni gelen ayetleri yazdýrýr, tashih etmek üzere okutur, sonra bunu erkeklere ve kadýnlara ayrý ayrý okurdu. O zamanda
kâðýt mevcut olmadýðý için yazmaya müsait her nesne kullanýlmýþ, bu cümleden olarak kemik, taþ, tabaklanmýþ deri, hurma dallarýnýn orta damarý, porselen parçalarýndan istifade edilmiþtir. Hicretten sekiz yýl önce Hz. Ömer'in müslüman olmasýnda etkili olan ayetler kýzkardeþinin elinde yazýlý bulunuyordu. Bu ve benzeri vesikalar yazmanýn hemen ilk yýllarda baþladýðýný göstermektedir. Rur'ân-ý Kerim böylece baþtan sona çeþitli malzemeler üzerine birden fazla nüsha olarak yazýldýðý gibi, ayrýca parçalar halinde veya bütünü ile ezberlenmiþtir. Her müslüman, günde beþ vakit namazda Kur'ân'dan bir miktar okumak durumunda olduðu için ezberliyordu; ayrýca kabiliyetli kiþiler onu baþtan sona ezberlemiþ bulunuyorlardý. Sahih rivayetlere göre her yýl Ramazan ayýnda Cebrail geliyor, Hz. Peygamber (s.a.v.) ona Kur'ân-ý Kerimin mevcut kýsmým baþtan sona okuyor, bu yol ile muhafaza hususu kontrol edilmiþ oluyordu. Peygamberimizin vefat edeceði yýl Cebrail iki kere okumasýný istemiþ, O da Kur'ân'ý baþtan sona iki kere okumuþtu. Bu esnada baþta Zeyd b. Sabit olmak üzere bazý ashabý da orada bulunuyorlardý. Rasûl-i Ekrem'in dünya hayatý son bulduðunda Kur'ân-ý Kerim'in tamamý hem yazýlmýþ, hem de birçok kiþi tarafýndan ezberlenmiþ durumda idi. Sûrenin ve ayetlerin yerleri ve sýralarý da bizzat Peygamberimiz tarafýndan bildirilmiþ idi. Ebû Bekir halife olup yalancý peygamberlerle yapýlan savaþlarda birçok hafýz þehit düþünce, Hz. Ömer'in teklifi üzerine, Zeyd b. Sabit baþkanlýðýnda bir komisyon kurdu ve çeþitli ellerde bulunan Kur'ân parçalarýnýn bir araya getirilerek yeniden yazýlmasýný, bir kitap (mushaf) halinde toplanmasýný istedi. Birden fazla nüsha ve hafýzanýn kontrolü altýnda bütün Kur'ân tek kitap halinde yazýldý ve halifeye teslim edildi. Yazýmda Kureyþ lehçesi esas alýnmýþtý, islâm dünyasýna yayýlmýþ bulunan ashab ise Kur'ân'ý, çeþitli lehçelerden okuyorlardý. Bu durum bazý karýþýklýklara sebebiyet verdiði için Hz. Osman'ýn halifeliði zamanýnda yine Zeyd b. Sabit'in baþkanlýðýndaki bir heyet ana nüshayý çoðalttý ve belli merkezlere birer nüsha gönderildi. Yazý ve lehçe bakýmýndan bu nüshalara uymayan özel nüshalar ortadan kaldýrýldý, iþaret etmek gerekir ki, burada söz konusu olan farklýlýklar, ayný manayý ifade eden ve çeþitli bölgelere ait bulunan az sayýda kelime farkýndan ibaret idi ve bu farklýlýða, ümmete kolaylýk olsun diye Hz. Peygamber örnek olmuþ, izin vermiþti, islâm bölge farklarým zayýflatýp Kureyþ lehçesi yaygýn hale gelince, geçici olarak izin verilen lehçe farklarý da ortadan kaldýrýlmýþ oldu.[70]
D) Bazý Ayetlerin Yürürlükten Kaldýrýlmasý (Nesih)
Semavî dinlerin ayný kaynaktan geldiði, Allah'ýn peygamberlere vahyettiði bilgi ve esaslara dayandýðý, bu sebeple inanç, gerçekler ve genel prensiplerle ilgili bilgi ve hükümlerin deðiþmediði, bunlarýn bütün semavî dinlerde ayný mahiyette bulunduðu bilinmektedir. Fert ve toplum üzerinde dinin hedeflerini gerçekleþtirmek için Allah tarafýndan konmuþ ibadetler, fert ve toplumun hayatýný düzenleyen hüküm ve kaideler dinden dine deðiþebilir mi? Bu soruya da genellikle müsbet cevap verilmiþ, mevsuk belgelere dayanýlarak yapýlan mukayeseler de bu vakýayý isbat etmiþtir. Allah'ýn insan ve tabiata hâkim kýldýðý kanunlar içinde «terakki kanunu» da vardýr; buna göre birbirini takip eden nesiller, bir bayrak yarýþýnda olduðu gibi ilim, sanat ve tekniði geliþtirecek, icat ve keþiflerle zenginleþtirecekler, bir vakte kadar medeniyet ve kültür tekamül edecektir. Bu gerçek karþýsýnda ilahî dinlerin uyumsuz kalmasý düþünülemez; çünkü bu dinleri gönderen de, terakki kanununu koyan da tek kaynaktýr; Allah'týr, iki din arasýnda uzunca bir zaman geçtiði için mezkûr deðiþiklikler zaruri ve tabii olmakla beraber, bir dinin baþlangýç yýllarýnda, yeni salikler bu dine uyum saðlamaya çalýþýrken, birbirini deðiþtiren hükümlerin arka arkaya gelmesi caiz ve vâki midir? Bu mesele Öteden beri islâm âlimleri arasýnda tartýþýlmýþtýr. Genel bir hükmün özelleþtirilmesi, bazý kayýt ve sýnýrlarýn getirilmesi (tahsis, takyid) gibi deðiþikliklerin cevazý genellikle benimsenmiþtir. A ve B gibi birbirine tamamen zýt iki hükmün bulunmasý ve ikincisinin birincisini yürürlükten kaldýrmasý (nesh) ise sünnî çoðunluk tarafýndan caiz ve vaki görülmüþ olmakla beraber bazý alimler «nazari olarak caizdir, fakat uygulamada böyle bir durum yoktur» tezini savunmuþlardýr.[71]
Uygulamada neshin bulunduðunu benimseyen ulemâ, hükmü deðiþtiren âyetlerin sayýsý konusunda farklý sonuçlara varmýþlardýr. Tahsis, takyid kabilinden olan deðiþiklikleri de nesih sayanlar sayýyý oldukça çoðaltmýþlardýr. Ayetin hükmünü tamamen ortadan kaldýran deðiþikliði nesih sayanlardan îbnul-Arabî, Süyûtî gibi araþtýrýcýlar sayýyý yirmiye, Faslý Hacevî oniki-ye, Hindistanlý Þah Veliyyullah beþe indirmiþlerdir. Bu beþ ayet üzerinde son iki âlimin görüþleri birleþtirilince sayýnýn daha da azaldýðý görülmektedir.[72] Þöyle ki:
1- «Ýçinizden birine ölüm yaklaþtýðýnda, eðer geride mal býrakýyorsa ana-babasýna ve akrabasýna vasiyet etmesi gereklidir.»[73] mealindeki âyeti, «Allah çocuklarýnýzýn miras haklarýný size þöylece bildirip emrediyor: Erkek, kadýnýn aldýðýnýn iki mislini alacaktýr...» [74]mealindeki ayet neshetmiþtir. «Vârise vasiyet yoktur; yani bir kimse ölüye zaten vâris oluyorsa buna ayrýca vasiyet yoluyla mal verilmez» mealindeki hadis ise nesheden ayete açýklýk getirmektedir.
2- Kocasý ölen bir kadýn, bir yýl bekler (evlenmez), bu arada ölenin malýndan nafakasý saðlanýrdý. Sonra bu hüküm kaldýrýlarak iddet dört ay on güne indirildi.[75]
3- Diðer müelliflerle beraber Hacevî'ye göre «Ona güç yetire-bilenler üzerine yoksullarý doyuracak bir fidye gereklidir»[76] mealindeki ayet, oruca gücü yetenlerin dilerlerse oruç tutmayýp her oruç için bir fidye (fitre miktarý bedel) verebileceklerini ifade etmektedir ve bu ayet «Ýçinizden Ramazan ayýna ulaþan onda oruç tutsun»[77] emri ile neshedilmiþtir. Þah Veliyyullah'a göre «Ona güç yetirenler»den maksat «fitre verme gücü bulunanlar» demektir ve ayet, oruç tutanlarýn bir de fitre (fýtýr sadakasý) vermelerinin—imkâna baðlý olarak— gerekli olduðunu bildirmektedir. Burada nesih söz konusu deðildir.
4- Müslümanlarýn ona karþý bir de olsalar cihada devam etmeleri gerektiðini bildiren ayet, bu yükümlülüðü ikiye karþý bir þekilde deðiþtiren ayet ile[78] neshedilmiþtir.
5- Belli bir sayý ve zamandan itibaren Hz. Peygambere evlenmeyi yasaklayan ayet[79] «Sana eþlerini helal kýldýk...»[80] mealindeki ayet ile neshedilmiþtir. Bu konuda Þâh Veliyyullah farklý bir görüþ zikretmediði halde Hacevi aksine görüþlerin bulunduðunu, bazýlarýnýn burada neshi kabul etmediklerini ileri sürmektedir.
6- Hz. Peygamber ile gizli bir þey konuþmak isteyenlerin önce fukaraya sadaka vermesini isteyen ayet,[81] bunu takip eden ayet tarafýndan neshedilmiþtir.
7- Müzemmil sûresinin yirminci ayetinde, önce gece namazý farz kýlýnmýþ, sonra bu hüküm kaldýrýlmýþtýr. Hacevî burada da nesinden bahsetmenin uygun olmadýðý, ayetin baþýnda gece namazýnýn, —Hz. Peygambere olduðu gibi—bütün mü'minlere farz kýlýndýðýna dair bir delaletin bulunmadýðýný ileri sürmektedir.
8- Rasul-i Ekrem kabir ziyaretini önce yasaklamýþ, sonra buna izin verilmiþtir.
9- Namazda önce Kudüs'e dönülürken, sonra Kabe'ye yönelin-miþtir.
Bu tahlil ve tartýþmalar da göstermektedir ki uygulamada, kelimenin tam manasýyle bir nesih olayýnýn bulunduðunu isbat etmek oldukça güç bulunmaktadýr. Geriye kalan bir iki örneði de «önceki yanlýþ anlamayý düzeltme ve gerekli açýklamada bulunma» þeklinde yorumlamak mümkündür. Durum ne olursa olsun nesih, ancak Rasûlullah hayatta iken bahis mevzuu olan bir hadisedir. O'nun intikalinden sonra vahiy kesildiði için nesih ihtimali de ortadan kalkmýþtýr; çünkü Allah ve Rasulu nün koyduðu bir hükmü baþkasýnýn kaldýrmasý mümkün deðildir. [82]
2- Sünnet
A) Fýkýh Bakýmýndan Önemi
Doðumdan Ölüme, ibadetten hayat nizamýna kadar çok geniþ bir sahayý içine alan ve düzenleyen Fýkh'm iki ana kaynaðýndan ikincisi Sünnettir. Burada Sünnet'ten maksat, Rasûlullah'ýn (s.a.v.) ümmet için örnek teþkil eden davranýþlarýnýn bütünüdür.
Ancak bunlarý bize ileten ifadeler çoðu kere ashaba ve diðer ravile-re ait bulunduðu (hadisi Rasûlullah'm sözleri ile deðil, manayý ve meali esas alarak naklettikleri) ve hadislerin çoðunun ilk nesillerde tek ravi tarafýndan nakledildiði (haber-i vâhid olduðu) için Sünnet —Kur'ân-ý Kerim'e nisbetle— ikinci kaynak olarak kabul edilmiþtir. Bununla beraber hadis âlimlerinin ortaya koyduklari ince ve saðlam güvenilirlik ölçülerine uygun bulunan hadislerin, ister haber-i vâhid olsun, ister meþhur veya mütevatir olsun, bilgi ve hüküm kaynaðý olacaðý konusunda sünnî mezheblerin ittifaký vardýr. Özellikle Fýkýhta kesin bilgi yerine zan ve kanaat yeterli bulunduðu için, Rasûlullah'a aidiyyeti ve ifadesi konularýnda haklý bir þüphe bulunmayan, bu iki bakýmdan kiþiye kanaat ve itminan veren hadislerin delil (hüküm kaynaðý) olarak kullanýlmasý tabiidir. Hadislerin ve dolayýsryle Sünnet'in kaynak olmasýna karþý eski ve yeni muhalifler tarafýndan ileri sürülen deliller ve bunlar arasýnda bulunan: «Hadislerin Kur'ân-ý Kerim ile karþýlaþtýrýlmasý ve ona uyanlarýn kullanýlmasý, uymayanlarýn atýlmasý» manasýný ifade eden uydurma hadis, Fýkýh usûlü ve Hadis usulü kitaplarýnda ele alýnmýþ, ilmî tenkit ve tahliller ile çürütülmüþtür.
Fýkýh kaynaðý olarak Sünnet bir yandan Kur'ân-ý Kerim'in açýklanmaya (beyâna) muhtaç bulunan âyetlerini açýklarken diðer yandan boþluklarý doldurmakta, yani müstakil olarak —Kur'ân-ý Kerim'de bulunmayan— hükümler koymaktadýr. «Onlara indirileni halka açýklaman için sana sözü (Kur'ân'ý) indirdik.»[83] mealindeki ayet Rasûlullah'm ve dolayýsýyle Sünnet'in birinci rolüne; «Rasûl size neyi getirirse onu alýn, kabul edin, size neyi yasaklarsa ondan da uzak durun»[84] «Gerçekten Rasûlul-lah'ta sizin için güzel bir örneklik vardýr.»[85] «De ki, Allah'a ve Rasulüne itaat edin...» «...Rasûl onlara güzel þeyleri helal kýlar, pis ve çirkin þeyleri de haram kýlar..» mealindeki ayetler ile bunlarý teyit eden hadisler de Sünnet'in ikinci rolüne mesnet teþkil etmektedir. Ayrýca Kur'ân-ý Kerim'de genel çizgileriyle anlatýlan iman ve islâm konularýnýn, namaz, oruç, hac zekât gibi temel ibadetlerin ve benzeri hükümlerin geniþ açýklamalarý, Sünnet'in «açýklama» fonksiyonunun; fitýr sadakasý, vitir namazý, evli kiþilerin zinalarýnýn cezasý, bir kadýnýn üzerine hala ve teyzesini almanýn haram oluþu, ehli eþek etinin haram olmasý, ramazan orucunu kasten ve mazeretsiz bozan kimsenin yerine getireceði keffaret vb. yüzlerce hüküm de «boþluklarý doldurma» fonksiyonunun örnekleridir. Sünnet kaynaðýnýn Fýkýh açýsýndan önemini göstermesi bakýmýndan Ýbnu'l-Kayyim'in verdiði rakkam da ilgi çekicidir; buna göre Sünnet kaynaðýnda, Fýkýh hükümlerine esas teþkil eden hadislerin sayýsý beþyüz civarýndadýr; esas ile ilgili bulunan bu hadisleri açýklayan, tafsilat veren, kayýt ve þartlarý bildiren hadislerin sayýsý ise dört bine ulaþmaktadýr.[86]
B) Sünnette Nesih
islâm'ýn bünyesinde bulunan kolaylýk prensibinin gereklerinden birinin de nesih olduðuna, bu sayede ilk müslümanlarm önemli ve köklü bir kültür deðiþmesini arýzasýz olarak gerçekleþtirme imkaný bulduklarýna daha önce iþaret edilmiþti. Bu cümleden olarak Kur'ân-ý Kerim ayetleri arasýnda olduðu gibi hadisler arasýnda, hatta hadisler ile ayetler arasýnda karþýlýklý nesihten de bahsedilmiþtir. Ayet-Hadis arasý nesih tartýþýlmýþ olmakla beraber bazý hadislerin birbirini neshetmiþ olmasý vakýasý genellikle kabul edilmiþ ve bu konuda müstakil eserler kaleme alýnmýþtýr.[87]
Sünnet'te nesih olayý da Rasûlullah devri özelliklerinden biri olup, daha sonraki devirlerde Sünnet'in neshi mümkün deðildir. [88]
C) Sünnetin Yazýlmasý Ve Toplanmasý
Fýkh'm kaynaklarý bakýmýndan ilk tedvini Kur'ân-ý Kerim'in yazýlýp Mushaf haline getirilmesidir, ikinci tedvini ise Sünnet'in yazýlýp ayýr kitaplarda ve farklý tertipler içinde derlenme sidir. Bu son iþ yani çeþitli tertipler içinde Sünnet'in kitaplara geçirilmesi, kitaplaþtýnlmasý (tasnif) hicrî ikinci asýrda gerçekleþmiþ olmakla beraber tertipsiz olarak yazýlmasý ve büyük, küçük mecmualarda ve sayfalarda muhafazasý (tedvin) Rasûlullah (s.a.v.)'in zamanýna kadar uzanmaktadýr. Gerçi Rasülullah (s.a.v.) baþlangýçta, Kur'ân ayetleri ile karýþtýrýlmasýn diye hadislerin yazýlmasýný yasaklamýþtýr. Ancak yine baþlangýçta güvendiði kimselerin yazmalarýna izin verdiði gibi, karýþtýrma ihtimali ortadan kalktýktan sonra yasaðýný geri almýþ ve genel olarak yazmaya izin vermiþtir.[89] Buharî'nin Sahih'i ve Müslim'in Sahih'inin ilim bölümleri ile benzeri kaynaklarda, Hz. Peygamber'in hayatýnýn sonlarýna doðru yazma izni verdiðini gösteren açýk ve güçlü ifadeler mevcuttur. Süleyman Nedvî, Prof. M. Hamidullah, Prof. Fuad Sezgin gibi âlimlerin araþtýrmalarý, hadisin çok erken bir zamanda yazýlmaya baþladýðýný ve Buharî, Muvatta gibi önemli hadis kaynaklarýnýn sözlü rivayetler yanýnda yazýlý rivayetlere de dayandýðýný ortaya koymuþtur.
Þüphesiz hadislerin konularýna göre kitaplara geçirilmesi daha sonraki zamanlarda yapýlmýþtýr ve bu yapýlýrken daha önce yazýlmýþ bulunan Fýkýh kitaplarýnýn tertibinden istifade edilmiþ, yahut bunlarýn tesiri altýnda kalýnmýþtýr. Ancak böyle bir tertiple olmasa bile hadislerin, Hz. Peygamber zamanýndan itibaren hafi-zalar yanýnda, yazýlarak da muhafaza edilmesi ve müctehidlerin fýkýh hükümlerini çýkarýrken bu hadislerden istifade etmeleri vakýasý Fýkhýn oluþmasý ve tedvini bakýmýndan büyük önem taþýmaktadýr. [90]
D) Kitab Ve Sünnet'in Fýkýh Hükümlerini Ýfade Þekli
Ýlmî eserler ve bu arada Fýkýh kitaplarý belli bir metod ve üs-lub ile yazýlýr; ifade þekli tekdüzedir, ayný hüküm ve fikirler belli cümle þekilleri ve terimler ile anlatýlýr. Kitab ve Sünnet ise insan eseri deðil, Allah'ýn vahyi mahsulüdür. Bu iki kaynakta insanlara gerekli bulunan bilgiler en güzel ve tesirli ifade þekilleri ile verilmiþ, üslûb usanmadan tekrar tekrar okunacak þekilde ayarlanmýþ, hem konular, hem de ifade þekli bakýmýndan çeþitliliðe yer verilmiþtir. Bu sebeple mezkûr kaynaklarýn ve Özellikle tertibi de ilahî olan Kur'ân-ý Kerim'in belli bir bölümünde, Fýkýh hükümleri, «þu haramdýr, þu helaldir, þu akit þöyle yapýlýr, þartlarý þunlardýr..þeklinde verilmemiþtir; bilgi ve hükümler yeri geldikçe deðiþik kelime ve cümlelerle ifade edilmiþ ve çeþitli sûrelere serpiþtirilmiþtir. Bu cümleden olarak:
Helâl ve haramlar, «þu helaldir, size haram kýlýndý size helal kýlýndý» þeklinde; farz kýlman hususlar «farz kýldýk, Allah size farz kýldý, Allah hükmetti (kaza), üzerinize þöyle yazýldý...» tarzýnda ifade edilmiþtir.
Kimisi kesin, kimisi teþvik mahiyetinde olmak üzere istenen þeyler «Allah emretti, emreder, Allah þundan hoþnut ve razý olur, þöyle yapmanýzda sakýnca, günah ve kýnama yoktur (bu üslûb daha ziyade serbest býrakýlan davranýþlar ve þeyler için kullanýlýr), þu iþte, bu davranýþta iyilik vardýr, hayýr vardýr... þeklinde ifade edildiði gibi «þöyle yapýn, þunu yapýn» þeklinde açýk emir kipi de kullanýlmýþtýr.
Kesin veya teþvik mahiyetinde yasaklanan, yapýlmasý istenmeyen hususlar da yukarýda geçenlerin tersi olan ifadelerle anlatýlmýþtýr: «Allah þunu yapmanýzý sevmez, þundan hoþnut kalmaz, razý olmaz, þu iyilik deðildir, þunda hayýr yoktur, þunda günah ve vebal vardýr, þunu yapana Allah lanet eder, þu pistir, þeytan iþidir, þunu yapmanýn cezasý cehennemdir, þunu yapmayýn, þundan uzak durun...»
Bu ifadeler yanýnda Hz. Peygamber'in fiilleri, Özellikleri bir iþ ve davranýþý devamlý yapmasý yine hüküm kaynaðý olai'ak deðerlendirilmiþtir.
Gerek ashab ve gerekse daha sonra gelen müctehidler Kitâb ve Sünnet'in üslûbuna alýþmýþ, maksadýný anlamýþ, karineleri de deðerlendirerek gerektiðinde Fýkýh hükümlerini çýkarmýþ ve uygulamýþlardýr. Bu arada gerekçesi, dayanaðý (illeti) zikredilen hükümlere kýyas yaparak da meselelere çözüm getirmiþlerdir. Bununla beraber müctehidler Kitâb ve Sünnet'in açýk ve kesin ifadelerine dayanmayan, ictihad ve yorum ile elde edilen bilgileri ve hükümleri için kesin ifadeler kullanmamýþ, «þu haram, bu helal, þu farz» dememiþ, aksine «þunda sakýnca yoktur, bu bana hoþ gelmiyor, þu geçmiþlerin fiillerine uymuyor, bu bana daha sevimli geliyor» gibi ifadeler kullanmayý tercih etmiþlerdir. [91]
3- Ýcmâ
Herhangi bir asýrda yaþayan müctehidlerin tamamýnýn bir fýkýh hükmü üzerinde ittifak etmeleri manasýna gelen icmâ, müctehidlerin çoðuna göre ancak Kitab ve Sünnet'ten bir delile dayanacaktýr; yani bir ayet veya hadisin belli bir hükmü ifade ettiði, baþka bir manaya gelmediði hususunda asrýn müctehidleri fikir ve görüþ birliðine varmýþ olacaklardýr. Bazý fýkýhçýlara göre ise icmâ, böyle bir delile dayanmaksýzýn, ictihad ve kýyaslarýn birleþmesi suretiyle de teþekkül edebilir. Bu ikinci görüþ nazari olarak doðru gibi görünse de misal bulma konusunda zorlanümýþtýr. Icmâýn baðlayýcý bir delil olmasý, ümmetin dinî konularda yanlýþ üzerinde ittifak etmiyeceklerini haber veren hadislere ve «mü'minlerin yolundan ayrýlmayý kýnayan» ayete[92] dayanmaktadýr.
Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanýnda herhangi bir ictihad ve yorumun, O'nun tasvibinden geçmeden devamlý delil (hüküm ve davranýþ kaynaðý, dayanaðý) olmasý caiz ve mümkün deðildir. O'nun yokluðunda sahabenin yaptýðý ictihadlar ise geçici olarak delil olmakta, huzuruna gelindiði zaman O'na arzedilmekte ve ancak tasvibinden sonra delil olabilmekte idi. Bu takdirde ise delil, kýyas ve ictihad olmaktan çýkýp Sünnet çerçevesine gireceði için «O'nun zamanýnda sahabenin ictihad ve yorumlarýnýn devamlý delil olamýyacaðý» sonucu kendiliðinden ortaya çýkmaktadýr. Rasûlullah'ýn ahirete intikalinden sonra sahabenin bir konuda ittifak etmeleri mümkün ve vakidir; Ahmed b. Hanbel gibi bazý müctehidlere göre «yalnýzca sahabe devrinde icmâ meydana gelebilir ve muteber olur.» Icmâ'm iþlediðimiz devri ilgilendiren taran, Rasûlullah'm ümmeti ittifaka teþvik ederek gerektiðinde icmâ eðitimi vermesi ve «ümmetin ittifakýnýn deðerini» açýklamýþ bulunmasýndan ibarettir. [93]
4- Kýyâs
Kitab ve Sünnet'te yer alan bir hükmün hangi gerekçeye (vasýf, illet) dayandýðý bilinir veya ayrý bir ictihad ile ortaya çýkarýlýr (tahricu'l-menât içtihadý yapýlýr), sonra ayný gerekçeye sahip bulunan, ayný illet ve vasfi taþýyan bir fiil veya nesneye de ayný hüküm verilirse «kýyas» içtihadý gerçekleþmiþ olur. Hz. Peygamber (s.a.v) içtihada izin verirken, ashabýna ictihad eðitimi yaptýnrken kýyas içtihadýna da izin vermiþ ve bunun örnekleri o asýrda ortaya çýkmýþtýr. [94]
5- Ýstidlal
Kur'ân-ý Kerim'den ve Sünnet'ten, dil bilgisine ve kaidelerine dayamlarak bilgi ve hüküm elde edildiði gibi bu hükümlerin gerekçesine (illetine) dayanmak suretiyle kýyas yoluyla da hüküm ve bilgi sahibi olmak mümkündür. Bunlarýn dýþýnda kalan bilgi ve hüküm elde etme yollan «istidlal» kelimesi ile ifade edilmektedir. Hz. Peygamber ve ashabýnýn istidlal yolunu kullanýp kullanma-dýklanný araþtýrmak üzere bunun baþlýca Çeþitlerini teker teker ele almak gerekecektir: [95]
A) Telâzilm
iki hüküm arasýndaki gerektirme baðlantýsý (telâzüm): insanlar önce mantýk kaidelerine göre düþünmüþ, bu kaidelerin adýný koymadan onlan düþüncesinde kullanmýþlar, sonra da —zamaný gelince— mantýk ilmini ve kaidelerini tesbit etmiþler, sistem-leþtirmiþ ve tedris eylemiþlerdir, islâm dünyasýna mantýk ilminin, Emeviler devrinden itibaren Yunan felsefesinin tercümesi yoluyla geçtiði bilinmektedir. Ancak gerek Peygamberimizin ve gerekse ashabýnýn birçok akýl yürütme iþleminde —adýný koymadan— mantýkçýlann kýyaslanm kullandýklan anlaþýlmaktadýr ki, yukarýda «telâzüm» kelimesiyle ifade edilen akýl yürütme þekli tamamen mantýkçýlann kýyaslanndan ibarettir. Meselâ Sa'd b. Muaz'm hakem olduðu hadisede þöyle bir kýyas yaptýðý anlaþýlmaktadýr: «Benî Kurayza müslümanlara karþý savaþmýþlardýr.
Müslümanlara karþý her savaþýnýn eli silah tutaný öldürülür, kadýn ve çocuklarý esir edilir. Sonuç: Beni Kurayza'mn eli silah tutaný öldürülür, kadýn ve çocuklarý esir edilir.» Burada birinci ve ikinci cümleler (mukaddimeler) birer hüküm ifade etmekte, bu iki hüküm arasýnda mezkûr sonucu gerektiren bir baðlantý bulunmaktadýr. [96]
B) Îstishab
Sonraki devirlerde hanbelîler ve zahirîler tarafýndan çokça kullanýlan istishab «varlýðý sabit olan bir hüküm ve durumun geçmiþte veya halihazýrda da var sayýlmasý» esasýna dayanmaktadýr ve çeþitleri vardýr. Rasûlullah (s.a.v) zamanýnda mevcut olan istishab üç çeþittir:
aa) Akýl veya hukukun (þer'in) varlýk (sübut) ve devamýna delâlet ettikleri þeyin var sayýlmasý, var kabul edilmesidir. Meselâ mülkiyetin sübutunu gerektiren sözün sarfedilmesi üzerine bu hakkýn sübutu, borçlanma veya itlaf vaki olunca zimmette borcun sübutu, nikâh akdi yapýldýktan sonra karý koca arasýndaki «helal olma» hükmünün devamý bu nevi istishaba dayanmaktadýr.
ab) Aklýn delaleti ile bilinen asýl yokluðun (el-ademu'1-aslî) hukuki hükümlerde de yok sayýlmasý (istishabý): «Þer'î (dini-hu-kuki) bir delil bulunmadýkça, böyle bir delile dayalý bir deðiþiklik vuku bulmadýkça yükümlülük de yoktur» hükmü böyle bir istishaba dayanmaktadýr. Meselâ Kitab ve Sünnet'ten bir delil bulunmadýkça müslümanýn, altýncý bir namaz ile mükellef olmasý düþünülemez.
ac) Bazý naslann özelleþtirilmiþ, kayýtlanmýþ olmasý, bazýlarýnýn da —Rasulullah zamanýnda— neshedilmiþ bulunmalarý ihtimaline raðmen —bu ihtimallerin vukuu bilinmedikçe— mezkûr naslarla amel edilmesi de bir nevi istishaba dayanmakta, bu nas-lar anlaþýldýklarý ve olduklarý gibi yürürlükte kabul edilmektedir.
Bu üç nevi istishab (hükme varma yolu) Rasûlullah zamanýnda da kullanýlmýþtýr; ancak bunlardan üçüncüsü daha ziyade as-hab için söz konusudur. [97]
C) Önceki Semavî Dinlere Ait Hükümler
Bir önceki din çeþitli sebeplerle devrini tamamlayýp yeni bir peygambere ve kitaba ihtiyaç hasýl olunca Allah Teâlâ yeni peygamberi göndermekte, baþtan beri devam eden deðiþmez din prensipleri yanýnda deðiþen hüküm ve kaideler koymaktadýr. Buna göre prensip olarak her yeni din bir öncekini yürürlükten kaldýrmakdýr. Önceki dinlerde mevcut hüküm ve kaidelerin islâm dini ve müslümanlar bakýmýndan da geçerli olabilmesi için mevsuk ve muteber bir kaynakta (Kur'ân-ý Kerim, sahih hadisler) zikredilmesi ve ayrýca peygamberimiz tarafýndan yürürlükten kaldýrýlmadýðýnýn (neshedilmediðinin) bildirilmiþ bulunmasý þarttýr. Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine'ye hicret edince buradaki yahudi-lerin aþura günü oruç tuttuklarým görerek «niçin tuttuklarýný sordu», «bugün Allah Musa'yý kurtarmýþtý» dediler, «biz Musa'ya onlardan daha yakýnýz» buyurarak kendisi de o gün oruç tuttu.[98] Bu ve benzeri vakýalar önceki dinlere ait bazý hükümlerin Ýslâm'da yürürlükte kaldýðýna örnek olarak gösterilmiþtir. [99]
D) Îstihsân
Mezhep müctehidlerinin yaþadýðý devri incelerken ele alýnacak olan istihsan metodu, «karþýlaþan iki delilden daha kuvvetli olaný tercih» esasýna dayanmaktadýr. Bu metodu gerek Rasûlullah hayatta iken ve gerekse intikalinden sonra ashabýn kullandýklarý anlaþýlmaktadýr. Ýleride daha çoðunu göreceðimiz örneklerden biri Hz. Ali'nin kur'a formülüdür. Yemende üç erkek, iki hayýz arasýndaki bir temizlik içinde bir kadýnla (câriye) birleþmiþler ve kadýn da bundan hamile kalmýþtý. Çocuðun kime ait olacaðý konusunda ihtilafa düþen erkekler Hz. Ali'ye baþvurdular, o da þöyle hükmetti: «Aranýzda kur'a çekin, kur'a kime çýkarsa çocuðu o alýr ve diðer þahsa, bir tam diyetin (kan bedeli, tazminat) üçte ikisini öder.» Bilahare bu hükmü Hz. Peygambere iletmiþler, O da tasvip buyurmuþtur.[100] Bu meselede kýyas (umumi kaide) çocuðun nesepsiz kalmasýný, anasýnýn çocuðu olmasýný gerektirirken, Hz. Ali, çocuðun maslahatýný (menfaatini) gözönüne alarak yukarýdaki hükme varmýþ ve istihsan metodunu kullanmýþtýr. [101]
E) Istýslah
«el-Mesâlihul-mursele» terimi ile de ifade edilen istýslah metodu kýyasa bir cihetten oldukça yakýnlýðý bulunan bir metoddur. Kýyas yapabilmek için illetin bilinmesine ihtiyaç vardýr, illeti tes-bitin yollarýndan biri de'münasebettir, münasebet illetin (nassa dayalý hükmün gerekçesinin) hikmet ve maslahata uygun bulunmasýdýr. Meselâ þarabýn içilmesinin haram kýlýnmasýnýn illeti «sarhoþluk verme vasfýdýr» denildiði zaman bu vasfý taþýyan bütün yiyecek ve içecekler yasaklanýr, yasaklanýnca da dinin «aklý ve hayatý koruma» hikmeti gerçekleþmiþ bulunur; þu halde «sarhoþluk verme» gerekçesi, dinin aklý ve hayatý koruma hikmetine (maksadýna) münasib düþmektedir. Böyle bir vasfýn, dini-hukuki hükümde gerekçe kýlýndýðýna nas, dar veya geniþ çerçevede delalet ederse kýyas yoluna gidilir. Muayyen naslardan böyle bir mana elde edilemiyor da birçok nassm ortaya koyduðu, «dinin genel maksatlarýna» bakýlýyor ve «buna uygun bulunma» esasýna göre hükme varýlýyorsa istislâh metodu kullanýlmýþ olur. Kur'ârý-ý Ke-rim'in bir mushafta toplanmasý, hadislerin resmen toplattýrýlýp yazdýnlmasý, minarelerin yapýlmasý, halký cumaya çaðýrmak için bir ezan daha (ilk ezan) okutturulmasý... bu metoda dayalý hükümlere örnektir.
Gerek istislâh metodu ve gerekse «harama giden yolu týkama» mahiyetinde olan þeddi— zeria metodu, Hz. Peygamber'in irþad ve eðitimi ile yetiþen ashab tarafýndan O'nun yokluðunda kullanýlmýþ, sonra da diðer müctehidlere intikal etmiþtir. Yeri geldikçe bu metodlarm geliþmelerine temas edilecektir. [102]
6- Hz. Peygamber Devrinde Ýctihad
A) Hz. Peygamber'in Ýçtihadý
Hz. Peygamber devrinde fýkhýn iki kaynaðý vardýr: Kur'ân (Kitabullah) ve Sünnet. Bunlarýn her ikisi de doðrudan veya dolaylý olarak vahye dayanýr. Bu arada gerek Hz. Peygamber, gerekse onun izniyle sahabe, ictihad etmiþlerdir. Gerçi Rasûlullahin içtihadý vahyin, sahabenin içtihadý ise Rasûlullahin kontrolü altýndadýr, bunun için de Kur'ân ve Sünnete dayanmýþ olmaktadýr.
Fakat buna raðmen ictihad faaliyetinin faydasýz olduðu söylenemez. Çünkü sahabe devrinden itibaren çok ihtiyaç duyulacak ve baþvurulacak olan ictihad bu sayede öðrenilmiþ ve meleke kazanýlmýþtýr.
Fýkýh Usulü kitaplarýnda Rasûlullah'm ictihad ederek hükme varmasýnýn caiz olup olmadýðý tartýþýlmýþtýr. Tartýþmanýn bir tarafýna göre O'nun din konusunda her söylediði vahye dayanýr (Necm: 53/4), bilgi ve hüküm kaynaðý olarak vahiy bulununca da içtihada ihtiyaç yoktur. Diðer tarafa göre ise O'nun söylediklerinin vahye dayalý olmasý, Kur'ân ayetleri ile ilgilidir, Kur'ân-ý Kerim'de ne varsa hem manasý ve hem de sözleri ile Allah'a aittir. Allah tarafýndan Rasûlüne vahyedilmiþtir. Sünnete gelince bunun büyük bir kýsmýnýn manasý yine Allah tarafýndan Rasûlüne vahyedilmiþtir. Sünnete gelince bunun büyük bir kýsmýnýn manasý yine Allah tarafýndan vahyedilmiþtir, sözleri ise Allah Rasûlüne aittir ve bunlarýn da önemli bir kýsmý O'nun sözleri ile deðil, ashabýn anlayýþ ve kavrayýþlarýna göre kendi sözleri ile rivayet edilmiþtir. Sünnetin bir kýsmýnýn ise hem manasý ve hem de sözleri Rasûlullah'a aittir. Þüphesiz Rasûlullah'ýn içtihadý, Allah'ýn kontrolü altýndadýr, ashabýn içtihadý da Allah Rasûlü'ne arzedil-dikten ve O'nun tasvibini aldýktan sonra Sünnet hükmüne geçmektedir. Ancak bu gerçek, onlarýn ictihad etmediklerine, ictihad yolunu kullanmadýklaýýna delil olmaz. Bizim de katýldýðýmýz bu ikinci görüþü, geçen ve gelecek Örneklere ek olarak þu misallar de teyit etmektedir:
Hz. Peygamber'in içtihadýndan örnekler:
a) Bedir savaþýnda alman esirlere yapýlacak muamele hakkýnda bir vahiy gelmemiþti. Hz. Peygamber meseleyi ashabiyle istiþare etti. Hz. Ömer, öldürülmeleri, Hz. Ebu Bekir, fidye karþýlýðýnda salýnmalarý fikrini ileri sürdüler. Resûl-i Ekrem de ikinci fikre katýldý. Bu istiþarî ictihad üzerine gelen ayet þöyle diyordu: «Yer yüzünde savaþýrken düþmaný yere sermeden esir almak hiç bir peygambere yaraþmaz. Gerçi dünya malýný istiyorsunuz, oysa Allah ahireti kazanmanýzý ister; Allah aziz ve hakimdir. Daha önceden Allah'tan bir hüküm gelmiþ olmasaydý aldýklarýnýzdan ötürü size büyük bir azap verirdi.»[103] Bu vahiy üzerine Rasul-i Ekrem aðhyarak þöyle demiþtir: «Fidye aldýklarý için ashabýma azab þu aðaç kadar yaklaþmýþtý... Eðer azap gelseydi Ömer'den baþkasý kurtulamazdý.»[104]
Allah Teâlâ, içtihadýnda, hata edenlere azab etmiyeceðini beyan ettiði için azap bahis mevzuu olmamýþ, fakat hatayý açýklamýþtýr.
Bu âyet, Hz. Peygamber'in, her olayýn çözümü için vahyi beklemediðini, istiþare (danýþma) yoluyla ashabýnýn da görüþünü alarak, zaman zaman içtihada baþvurduðunu, þayet içtihadýnda yanýlýrsa, Allah Teâlâ'nýn bu hatayý olduðu gibi býrakmayýp peygamberini ikaz ve irþad buyurduðunu açýkça ifade eder.
b) Bazý münafýklar Tebük Seferine katýlmamak için mazeretler uydurmuþ ve Hz. Peygamber'den izin almýþlardý. Allah Teâlâ bunun üzerine Rasûlüne þöyle hitap etti: «Allah seni affetsin! Doðrudan sana belli olup yalancýlarý da bilmeden önce niçin onlara izin verdin?»[105]
c) Hanýmlarýndan birine Resûl-i Ekrem þöyle demiþtir: «Eðer kavmin küfürden yeni ayrýlmýþ olmasalardý Kabe'yi Hz. Ýbrahim'in temelleri üzerine yeniden yapardým.»[106]
d) Misvak hakkmda:«Ümmetime üçlük çýkarmýþ olmasam her namaz için misvak kullanmalarýný isterdim.»[107]
Bunlar Hz. Peygamber'in, mesalih ve mefâsidi, fayda ve zararý gözönüne alýp mukayese ederek de hüküm ve karara vardýðýný göstermektedir.
e) Peygamberimiz (s.a.v.) eþlerinden Zeyneb b. Cahþ'ýn odasýnda onun sunduðu bal þerbetini içmiþ ve bu sebeple orada biraz fazlaca kalmýþtý. Bu durum diðer iki eþinin kýskançlýðýný tahrik ettiði için aralarýnda sozleþerek aðzýndan kötü bir kokunun geldiðini söylediler, O da bir daha bal þerbeti içmemek üzere yemin etti. Bu hükmü ve davranýþý vahiy mahsulü olmadýðý, kendi ictihad ve takdirine dayandýðý içindir ki, hadise üzerine gelen ayet (vahiy) þöyle diyordu: «Ey peygamber! Eþlerinin rýzasýný gözeterek Allah'ýn sana helal kýldýðý þeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok baðýþlayan, çok esirgeyendir.»[108]
f) Bedir savaþýnda Rasûlullah (s.a.v.) askeri kuyularýn baþladýðý yere yerleþtirmiþti. Sahabeden el-Habbâb «Bunu, vahiy ile mi yoksa þahsî görüþ ve takdirinize göre mi yaptýnýz» diye sordu, vahiy ile olmadýðý cevabýný alýnca «uygun olaný kuyularý arkamýza almamýz ve düþmaný susuz býrakmanýzdýr» dedi. Hz. Peygamber bu reyi uygun bularak yeri deðþitirdi. Muhtemeldir ki, Peygamberimiz düþmaný insan dýþý canlýlara benzeterek «onlar nasýl sudan mahrum edilemez ise bunlar da edilemez» kýyasým yapmýþtý, el-Habbab ise savaþ durumunu ve düþmanýn hayat hakkýnýn bulunmadýðýný göz önüne alarak bir baþka kýyas veya istidlal ile zikredilen görüþünü ileri sürdü.
g) «Annem vefat etti, adayýp da tutamadýðý orucu var, onun namýna ben tutsam olur mu?» diye soran kadýna «annenin bir borcu olsaydý da sen onu ödeseydin borcu ödenmiþ olmaz mýydý» buyurdu,kadm «evet ödenmiþ olurdu» deyince «Allah'a olan borç ödenmeye daha layýktýr» dedi.[109]
h) Oruçlu iken eþini öpünce orucunun bozulduðunu zanneden Ömer'e «su ile aðzým çalkalasan orucunun bozulur mu idi?» cevabýný verdi.[110]
ý) Þu örnekler Allah Teâlâ'nýn Ona doðrudan hüküm verme ve kaide koyma selahiyeti verdiðini, «þu konularda dilediðin hükmü ver ve koy» dediðim göstermektedir:
«Hamile kadýnlarýn çocuklarýný emzirmelerini yasaklamak istedim, sonra Bizans ve îran kadýnlarýnýn bunu yaptýklarý halde çocuklarýna zarar vermediðini hatýrlayarak yasaklamaktan vazgeçtim.»[111]
«Ümmetimegüçlük verecek olmasaydým, her namazdan Önce diþlerini misvak ile temizlemelerini emrederdim.»[112]
Rasûlullah (s.a.v.) müslümanlara hac ibadetinin farz olduðunu bildirirken birisi «her yýl bir kere yapmak farz mý» diye sormuþtu, Peygamberimiz þöyle buyurdular: «Evet deseydim her yýl haccetmeniz farz olurdu, buna da güç yetiremezdiniz. Size bir þeyi buyurmadýðým müddetçe siz de beni kendi halime býrakýn, sizden Öncekilerin mahvolmasý ancak peygamberlerine durmadan gelip idip soru sormalarý yüzünden olmuþtur.»[113]
«Mekke'nin aðacý kesilmez, otu yolunmaz» buyurduklarý zaman Abbas «Mekke ayrýðý (izhir) müstesna» demiþ, Peygamberimiz de bunu tasvib ederek tekrarlamýþlardýr.[114] Yasaklama teferruatýna kadar vahiy mahsulü olsaydý bir sahabinin sözü üzerine mezkûr istisna yapýlmazdý.
Hayber'in fethinde akþam olunca askerler ocaklarý yakmýþ ve kazanlarý üzerine koymuþlardý. Hz. Peygamber ne piþireceklerini sorunca «ehlî eþek eti» cevabýný verdiler. Bunun üzerine «kazanlarý dökün ve kýrýn» buyurdu. Ýçlerinden birisi «içindekini dökün yý-kasak olmaz mý» diye sorunca «bu da olur» cevabýný verdiler.[115]
Rasûlullah (s.a.v.) yirmi üç yýllýk peygamberlik hayatýnda sadece alýcý-verici bir cihaz gibi kalmamýþ, Kur'ân-ý Kerim'i tefsir, tatbik, temas etmediði meselelerin hükümlerini teþri, anlaþmazlýk sonucu hükmüne müracaat edenler arasýnda hüküm, islâm devletini tesis ve idare ... gibi bir kýsmý içtihada müstenid tasarruflarda bulunmuþtur. Ancak O'nun içtihadýnýn, isabetsiz olduðu takdirde Allah teâlâ tarafýndan tashih edilmek gibi bir imtiyazý vardýr. Çünkü O, «insanlara iyi Örnek olmak»,[116] «neyi emretmiþse tutulmak ve neyi yasaklamýþsa terkedilmek» [117]üzre gönderilmiþ, kendisine itaatin Allah'a itaat olduðu bildirilmiþtir.[118]
B) Sahabenin Ýçtihadý
aa) Hz. Peygamberin Huzurunda iken Sahabenin içtihadý Rasûlullah (s.a.v.) muasýrý olan müslümanlar için dinin iki kaynaðý vardý: Kitap ve Sünnet. Ancak bu iki kaynaðýn anlaþýlmasý ve tatbikatý ile temas etmediði hükümler boþluðunun doldurulmasý yine de içtihadý gerekli kýlýyordu. Hz. Peygamber, dinî ve hayatî bir zaruret olan ietihad mevzuunda da ashabýný yetiþtirmek, onlara rehberlik etmek için, gerek huzurunda ve gerekse gýyabýnda ietihad etmelerine izin veriyor, hatta onlarý teþvik ediyordu.[119]
Gerçi «...bir þeyde anlaþmazlýða düþerseniz onu Allah ve ra-sülüne götürün...»[120] ayeti vardý [121]fakat bu, içtihadý menetmiyor ancak neticenin Rasûlullah'a arzým gerekli kýlýyordu. Nitekim mezkûr âyetin tefsirinde Cessas þunlarý kaydetmiþtir: «Rasûlul-lah'm hayatýnda kýyas ve re'ye baþvurmak ve hâdiseleri benzerlerine göre hükme baðlamak iki durumda caiz üçüncüsünde ise gayr-i caizdir: Caiz olanlar 1) Rasûlullah'tan uzakta bulunduklarý durum; Muaz hadisi bunu ifade etmektedir. 2) Öðretmek ve denemek için Hz. Peygamberin onlara içtihadý emrettiði durum. Ukbe b. Amir'in rivayetine göre Rasûlullah'a iki davacý gelmiþ, O da: «Ukbe, aralarýndaki davayý hükme baðla.» buyurmuþtu "Ukbe: «Siz burada iken nasýl hükmederim, ey Allah'ýn rasûlü?» deyince de þu cevabý vermiþlerdir: «Aralarýnda hükmet; isabet edersen sana on sevap, hata edersen bir sevap vardýr.»
Caiz olmayan durum: O'nun huzurunda müstakil olarak ve O'nun tasvibine sunmaksýzm ietihad etmektir.»[122]
Hz. Peygamber (s.a.v.) devrinde fetva vermekle meþhur on dört sahabi vardýr: Ebi Bekir (v. 13/634), Ömer (v. 23/643), Ali (v.40/660) Abdurrahman b. Avf (v.32/652),Ýbn Mes'ud (v. 32/652), Ebu Musa'l-Eþ'arî (v. 44/664), Mu'âz (v. 18/639), Ubey b. Ka'b (v.21/642), Zeyd b. Sabit (v. 45/665), Osman (v. 35/ 655), îbn Abbas (v. 68/687), îbn Ömer (v. 74/693), îbn Amr (v. 65/684) ve Aiþe (v.58/677)[123]
Bunlardan yalnýz Ebu Bekir, Rasûlullah'm huzurunda fetva verirdi. [124]
Hz. Peygamberin huzurunda ashabýn içtihadýndan örnekler:
a) Hz. Peygamber Muâz'ý kadý olarak Yemene gönderirken ne ile hükmedeceðini sormuþ, Muâz da —Kitap ve sünnetten sonra— «Reyimle ietihad ederim» demiþti. Bu cevap Resûlullah tarafýndan tasvip edilmiþtir.
b) Sahabeden Maiz, Rasûlullah'm huzurunda üç kere zina aptýðýný ikrar edince Ebu Bekir: «Eðer dördüncü defa ikrar edersen Rasûlullah seni recmeder.» demiþtir.[125]
Bu, her ikrarýn bir þehadet yerine geçeceðim ifade eden bir io tihaddýr.
c) Oruçlu olduðu halde arzulayarak karýsýný Öpen Hz. Ömer, Rasûlullah'a gelerek: «Ey Allah'ýn rasüle, fena bir iþ yaptým, oruçlu olduðum halde kanma öptüm.» demiþ ve aralarýnda þu konuþma geçmiþtir:
— Sen oruç iken suyu aðzýna alýp çalkalayarak geri çýkarsan bir þey olur mu?
— Hayýr, bunun oruca bir zararý yoktur.
— O halde fena iþ bunun neresinde?[126]
Bu hâdisede Hz. Ömer'in doðrudan doðruya hükmü sormadýðým, önce, yaptýðý fiilin orucu bozduðu hükmüne ictihad ile vardýðýný sonra bunu Hz. Peygamber'e arzettiðini, Rasûlullah'm da kendisine kýyas yoluyla bir ictihad dersi verdiðini görüyoruz.
d) Bedirdeki mevzilenme yeri mevzuunda el-Habbâb'm içtihadýný daha önce zikretmiþtik.
e) Namaza ne ile davet edileceði Hz. Peygamber (s.a.v.) ile ashabý arasýnda istiþare mevzuu olmuþ, sanayiler kendi rey ve içti-hadlanný bildirmiþler, sonunda Abdullah b. Zeyd'in (v. 63/683) rüyasýna uygun davet þekli (ezan) vahy ile tasdik edilmiþtir.[127]
f) Muharebede katledilen düþmanýn eþyasý öldürülen gaziye ait olduðu için Ebu Qatâde (v. 54/674) böyle bir eþyayý taleb etmiþ, onun hakký olan þeylere el koymuþ bulunan birisi de Hz. Peygamberden «bu eþyanýn kendisinden alýnmamasýný, gazinin baþka bir þekilde memnun edilmesini» istemiþti. Mecliste bulunan Ebû Bekir: «Allah ve rasûlü yolunda kendini Ölüme atarak arslanlar gibi çarpýþan bir kimsenin bu mükafattan mahrum edilemiyeceði» kanaatini izhar etmiþ, Rasûlullah da onu tasdik eylemiþtir.[128]
bb) Hz. Peygamberden ayrý bulunduklarýnda Sahâbe'nin içtihadý:
Savaþ, kaza, öðretmenlik gibi iþ ve vazifeler sebebiyle Hz. Peygamber (s.a.v.)'den uzakta bulunan ashab, kitap ve sünnetin açýkça temas etmediði hadiseler karþýsýnda kaldýkça içtihada müracaat ediyor, fýrsat bulduklarý zaman reylerim Rasûlullah'a arzede-rek tashih veya tasdikini temin ediyorlardý.[129]
a) Muaz b. Cebel bir vazife ile Yemen1 e gönderilirken Hz. Pey-gamber'in suali üzerine kitap ve sünnette bulamadýðý hükümleri ictihadýyle elde edeceðini söylemiþ ye Rasûl un müsaadesine hatta hoþnutluðuna mazhar olmuþtu.[130]
b) Ahzâb Muharebesi irin akabinde (5/627) Rasûlullah: «Hiçbir kimse Benu Kurayza ya varmadan ikindi namazýný kýlmasýn.» diye ilan ettirmiþti. Hedefe yarýlamadan ikindi namazýnýn vakti daralmca sefere iþtirak eden ashâb iki kýsma ayrýlmýþ; bir kýsmý «bu sözden maksad oraya bir an önce yetiþmemizdir; yoksa ikindi namazýnýn vakti içinde kýlýnmamasý deðildir» diyerek sözün mana ve maksadýný nazar-ý itibâra almýþ ve ikindiyi zamaný içinde yolda kýlmýþlar, diðer grup ise lafza uyarak «oraya varýlmadan ikindinin kýlýnmamasý emredildi, vakit çýksa bile biz yolda kýlmayýz» demiþ buna göre hareket etmiþlerdi. Bilâhare bunu Rasûlullah'a arzettiler, O, her iki grubun da görüþünü hoþ karþýladý.[131]
c) Yolculukta su bulamayan iki sahâbî teyemmüm ederek namazlarýný kýldýlar; biraz gidince su buldular, birisi abdest alýp namazý yemden kýldý. Diðeri yeniden kýlmadý. Sonradan durumu Resûlullah'a bildirince þöyle buyurdu: «Sen iki defa sevap aldýn; senin de yaptýðýn sünnete uygundur ve kýldýðýn (tek) namaz sana kâfidir.»[132]
d) Beni Kurayza, Ahzab savaþýnda müslümanlara hýyanet etmiþ ve anlaþmayý bozmuþlardý. Savaþtan sonra müslümanlar duruma hâkim oldular, Beni Kurayza kendilerine yapýlacak uamele konusunda Sa'd b. Muaz'ý hakem kýldýlar. Sa'd, «eli silah tutan erkeklerin katledilmesine, kadýn ve çocuklarýnýn ise esir edilmelerine hükmetti, bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) «onlar hakkýnda Allah'ýn hükmü ile hüküm verdin» buyurdu.[133] Sa'd bu hükümde kýyas içtihadým kullanmýþ, hýyanet eden ve antlaþmayý bozanlarýn fiilini, devlete baþkaldýran asîlere, yahut savaþ esirlerine kýyas etmiþtir.
e) Bir seferde Ammâr b. Yâsir ihtilâm olmuþ ve uyanýnca bütün vücudunu toprak üzerinden geçirmek suretiyle teyemmüm etmiþ ve namazýný kýlmýþtý. Beraberinde bulunan Ömer ise bu þekilde teyemmüm etmemiþ ve namazýný da kýlamamýþtý. Seferden dönünce durumu Rasûlullah'a anlattýlar, Peygamberimiz dirseklere kadar ellerin ve kollarýn, çene altýna kadar yüzün toprakla meshedilmesi þeklinde yapýlan teyemmümün yeterli olduðunu, toprakta yuvarlanmaya gerek bulunmadýðým ifade buyurdular.[134] Bu ictihadda Ammâr, teyemmümü su ile yýkanmaya benzetmiþ (kýyas etmiþ) ve bütün vücudu kaplamasý gerektiðine hükmetmiþti. Ömer (r.a.) ise «kadýnlara dokunmuþ ve su bulamamýþ iseniz temiz toprakla teyemmüm edin» mealindeki âyeti (Maide: 5/6) cinsî birleþme durumuna varmadan okþama olarak anlamýþ ve cünüb olan için teyemmümün yeterli olmayacaðýna, yýkanmanýn gerekli bulunduðuna hükmetmiþti.
f) Bir seferde Ammar b. As ihtilâm olduðu için teyemmüm etmiþ ve komutan sýfatýyle cemaate imam olarak namaz kýldýrmýþtý. Seferden dönünce hadiseyi Hz. Peygambere aktardýlar, teyemmümünü uygun buldu, fakat imam olmasýný hoþ karþýlamadý. Bu ictihadda Amr, tek baþýna olanýn halini imamýn hali ile bir tutmuþ, Hz. Peygamber ise bu kýyasýn uygun olmadýðýna iþaret buyurmuþlardýr.[135]
g) Sahabeden Ebû-Said el-Hudrî bir görev yolculuðunda, akrep sokmuþ bir müþriki Fatiha sûresini okuyup üfleyerek tedavi etmiþ ve karþýlýðýnda birkaç koyun almýþtý. Yol arkadaþlarýndan bir kýsmý bunun caiz olup olmadýðý konusunda tereddüt geçirmiþler ve dönünce Rasûlullah'a sormuþlardý; Peygamberimiz bunu tasvib ettiler.[136]
Hz. Ali Yemen'de iken kendisine bir çocuðun babasý olduklarýný iddia eden üç kiþi gelmiþti. Hz.AIi aralarýndan birisini seçmek üzere kuraya müracaat etti, çocuðu kurayý kazanana verdi, diðer ikisine de çocuðu alanýn üçte iki diyet miktarý ödemesine hükmetti. Bu hüküm Hz. Peygamber'e iletildiði zaman çok memnun olmuþ ve gülmüþlerdir.[137]
Bunlar ve benzeri örneklerle vardýðýmýz neticeye göre Rasûlullah hayatta iken gerek kendileri ve gerekse izinleriyle ashabý tarafýndan ietihad hareketi baþlatýlmýþ, Þâri'in kontrolü altýnda yürütülmüþ, müessese olarak Allah ve rasûlünün tasdikine baðlý olmuþtur. [138] [59] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ý Saadet’te Ýslam, Beyan Yayýnlarý: 3/39.
[60] Kevser, 108/2.
[61] el-Bakara, 2/282.
[62] Talâk, 65/2.
[63] Îbnu'l-Arabî, Ahkâmu'l-Kur'ân, Beyrut, ts. C.I, s. 8 (el-Bakara sûresinin tefsiri baþýnda)
[64] el-Hacvî, a.g.e., C.I, s. 26.
Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ý Saadet’te Ýslam, Beyan Yayýnlarý: 3/39-40.
[65] el-Furkan, 25/32.
[66] el-lsrâ, 17/106.
[67] en-Nisâ, 4/176.
[68] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ý Saadet’te Ýslam, Beyan Yayýnlarý: 3/40-41.
[69] el-Hicr, 15/9.
[70] Kur'ân- Kerim'in yazýlmasý ve toplanmasý konusu hadis, siyer, tarih kitaplarý yanýnda Süyûtî'nin el-îtkan'ý gibi Kur'ân tarihi ve ilimlerine mahsus eserlerde bulunmaktadýr. Toplu bilgi için bak. Buhârî, Fedâilu'l-Kur'ân, 1-9; Taberî, Tefsir, Mýsýr, 1321, C.I, s. 15-22; Prof. Dr.M. Hamidunah, Kur'ân-ý Kerim Tarihi, çev. S. Mutlu, Ýst. 1965, s. 42-56.
Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ý Saadet’te Ýslam, Beyan Yayýnlarý: 3/41-43.
[71] Prof. Hamidullah, a.g.e., s. 56.
[72] Hacevî, el-Fikru's-sâmt, C.I, s. 34 vd.; Þâh Veliyyullah, el-Fevzu'l-kebir, s. 21 vd.
[73] Nisa, 4/11-12.
[74] Bakara, 2/234-240.
[75] Bakara, 2/184.
[76] Bakara, 2/185.
[77] Enfâl, 8/65-66.
[78] Ahzâb, 33/52.
[79] Ahzâb, 33/50.
[80] Mücâdele, 13/9.
[81] Nahl, 16/44.
[82] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ý Saadet’te Ýslam, Beyan Yayýnlarý: 3/43-45.
[83] Haþr, 59/7.
[84] Ahzâb, 33/21.
[85] Al-i Ýmran, 3/32.
[86] Ýbnu'l-Kayyim, Ýlâmu'l-muvakkin, C.II, s. 257.
Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ý Saadet’te Ýslam, Beyan Yayýnlarý: 3/45-47.
[87] Bu konuda yapýlmýþ en yeni ilmî çahþma Ali Osman Koçkuzu'nun doktora tezidir: Hadiste Nasih-Mensuh Meselesi, Ýstanbul, 1985, tartýþmalar için 145-165. sayfalar, örnekler için 175-340. sayfalar.
[88] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ý Saadet’te Ýslam, Beyan Yayýnlarý: 3/47.
[89] Hadisin yazýlmasýný yasaklayan hadis ile buna izin veren hadisleri uzlaþtýrmak için birçok görüþ ileri sürülmüþtür: Yasaklanan yazýlýp Kur'ân sayfalarý ile beraber Hz. Peygamber'in evinde býrakýlmasýdýr, yasaklanan Kur'ân ile ayný sayfaya yazýlmasýdýr, yasaklama ezber iþine sekte vermesin diye bazý þahýslara mahsustur gibi yorumlar bunlar arasýndadýr. Ancak uzmanlarýn tercihine göre doðrusu, karýþma tehlikesinin bulunduðu zaman genel olarak yasaklanmýþ, bu tehlike ortadan kalkýnca da izin verilmiþ olmasýndan ibarettir. Ýbn Kesir, Ýhtisâru-UlûmÝ'l-hadis, A. Þakir neþri, Mýsýr, 1951, s. 132 vd.
[90] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ý Saadet’te Ýslam, Beyan Yayýnlarý: 3/47-48.
[91] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ý Saadet’te Ýslam, Beyan Yayýnlarý: 3/48-50.
[92] Nisa, 4/115.
[93] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ý Saadet’te Ýslam, Beyan Yayýnlarý: 3/50.
[94] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ý Saadet’te Ýslam, Beyan Yayýnlarý: 3/51.
[95] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ý Saadet’te Ýslam, Beyan Yayýnlarý: 3/51.
[96] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ý Saadet’te Ýslam, Beyan Yayýnlarý: 3/51-52.
[97] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ý Saadet’te Ýslam, Beyan Yayýnlarý: 3/52.
[98] Buharî, Menâkýb, 26; Müslim, Savm, 111 vd. 49.
[99] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ý Saadet’te Ýslam, Beyan Yayýnlarý: 3/53.
[100] Ahmed, Müsned, C.IV, s. 374.
[101] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ý Saadet’te Ýslam, Beyan Yayýnlarý: 3/53.
[102] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ý Saadet’te Ýslam, Beyan Yayýnlarý: 3/54.
[103] el-Enfâl, 8/67-68.
[104] Ahmed b. Hanbel, Müsned (A.M. Þakir neþri, Kahire, 1948), c.I.
[105] et-Tevbe, 9/43.
[106] Buharî, K. el-Hacc, bab: 42, el-Enbiyâ, 10; Müslim, K. el-Hacc, nu. 399.
[107] Müslim, K et-Tahârah, nu. 42.
[108] Tahrim,66/l.
[109] Buharî, Vesaya, 19; Müslim,Nezr, 1.
[110] Ibn Mace, Siyam, 19; Muvatta, Siyam, 13.
[111] Müslim, Nikâh, 140 vd.
[112] Müslim, Taharet, 42; Ebû Dâvûd, Taharet, 25.
[113] Tirmizî, Hac, 5; Nesâî, Menâsik, 1.
[114] Buharý, Cenaiz, 76; Ýlim, 39; Müslim, Hac, 445, 447.
[115] Buharý, Cihad, 130; Müslim, Sayd, 34.
[116] el-Ahzâb, 33/21.
[117] el-Haþr, 59/7.
[118] en-Nisâ, 4/80.
Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ý Saadet’te Ýslam, Beyan Yayýnlarý: 3/54-58.
[119] Mu'az hadisi ile içtihadýnda yamlana dahi mükafat vadeden hadis burada hatýrlanabilir.
[120] en-Nisâ, 4/59.
[121] Bu nevi içtihadý kabul etmeyenler için bak. Gazzali, a.g.e, C.II, s. 355.
[122] Cessas, a.g.e., C.II, s. 212-213.
[123] Ýbn Sa'd, Tabakat, C.II, s. 212-213.
[124] Kettanî,Terâtîb, c.I, s. 57.
[125] Þiazî, Tabakat, s. 5.
[126] Ýbn Hazm, el-îhkam, s. 967; el-Hatib, el-Fakih ve'l-mütefakih (Köprülü nüshasý),vr. 71b.
[127] Ýbn Hazm, el-îhkam, s. 698.
[128] Müslim, a.g.e., C.III, s. 1370.
[129] Ýbn Hazm, a.g.e, s. 811.
[130] Giriþ bölümünde zikredilen Muaz hadisi.
[131] El-Hatib, a.g.e., (Köprülü n) vr. 72b; Buhari, a.g.e, C. V, s. 50; Ayni, a.g.e., C III, s. 348; Ýbnu'l-Kayyim, a.g.e., C.I, s. 203.
[132] Ýbnü'l-Kayyim, A.g.e., C.I, s. 204. Bu devrede ictihad hareketi ve örnekler için bak. H. Karaman, Baþlangýçtan Dördüncü Asra Kadar îslam Hukukunda Ýctihad (Tez. Birinci Bölüm).
[133] Buhârî, Cihad, 168, Megazî, 38; Müslim, Cihad.
[134] Buharý, Teyemmüm, 8.
[135] Buhârî, Teyemmüm, 7; Ebû Dâvûd, Taharet, 124.
[136] Buharý, Týb, 33, 39.
[137] Vekî,Ahbaru'l-kudat, C.I, s. 91; Ýbnu'l-Kayyim, a.g.e., C.I, s.203.
[138] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Bütün Yönleriyle Asr-ý Saadet’te Ýslam, Beyan Yayýnlarý: 3/58-63.