Tevhid kelimesi By: hafýz_32 Date: 29 Eylül 2010, 13:33:59
TEVHÝD KELÝMESÝ
“Lâ Ýlahe Ýllallah Mulýammedün Rasûlullah"
Bu kelimenin manasý þöyledir: "Allah'tan baþka hak hiç bir ma-bud yoktur, sadece ve sadece bir tek mabud olan Allah (c) vardýr."
Ýþte bu ifadeyle Tevhid kelimesi, Allah'dan baþkasýna ilahlýk verilmesini reddediyor ve bir tek Allah'a aidiyetini isbat ediyor.[9]
Þeyhul Ýslâm Ýbn Teymiyye (r.a) bu konuda þöyle diyor:
"Kalbler için, Allah sevgisinden daha sevimli ve hoþ bir þey yoktur. Ayný zamanda O'nun sevdiði þeylerle O'na yaklaþmaktan daha güzel ve sevimli bir þey de yoktur. Ancak Allah sevgisi, O'nun sevgisinin dýþýnda kalan tüm þeylerin sevgisinden uzak kalmakla saðlanýr. Ýnsan Allah sevgisinin dýþýndaki tüm sevgilere sýrt çevirmelidir ki, Allah sevgisi mümkün olabilsin. Ýþte bu "Lâ ilahe illallah" gerçeðidir. Bu, Ýbrâhîm Halil (a.s) ile diðer tüm peygamberlerin -Allah'ýn salât ve selamý onlara olsun- dinidir."[10]
Ýþte Tevhid kelimesinin birinci þýkký yani bölümü yukarýda aktardýðýmýz husus idi. Bunun ikinci þýkkýna gelince bu, "Muhammedün Rasûlullah" bölümüdür.
Bunun manasý da þöyledir: "Rasûlullah (s.a)'ýn emrettiði þeyleri derhal yerine getirmek, uzak durulmasýný söyleyip yasakladýðý her þeyden de uzak kalmak suretiyle Hz. Peygambere her bakýmdan tabi olmak ve uymak."
Bu noktadan hareketle diyoruz ki: "Lâ ilahe ilallâh" kelimesi hem velâ hem de Berâ hususlarýný, hem iþin reddi gereken noktasýný hem de kabul edilmesi yani isbatý gerekli olan noktayý içermektedir. Bu, Allah'a, dinine, kitabýna ve peygamberinin sünnetine, ayni zamanda salih kullarýna dost olmayý, veli olarak bunlarý tanýmayý, velayeti de bunlara vermeyi gerekli kýlmaktadýr. Yine bu, Allah'tan baþka tapýnýlan ve ibadet olunan her þeyden ve taðuttan uzak kalmayý gerekli kýlmaktadýr.[11] . Zira Yüce Mevlâ þöyle buyuruyor:
"O halde kim tâðut'u reddedip Allah'a inanýrsa saðlam kulpa yapýþmýþtýr." (Bakara, 2/256).
Bu konuda Muhammed b. Abdülvehhab da þunlarý yazýyor: Ýnsan, Taðut'u inkâr etmediði sürece mü'min olamaz, bunu bilmelisiniz. Bu husustaki delil ise az önce mealini vermiþ olduðumuz Bakara sûresinin (256.) âyetidir."[12]
Kelime-i Tevhid, Allah'ýn þeriatýný temel kanun olarak kabul etmeyi emreder. Müslümana, Þeriata karþý gerçek manada baðlý kalýnmasýný ve yetkileri o prensipler çerçevesinde kullanmasýný emreder. Nitekim Yüce Allah (c.c) þöyle buyurmaktadýr:
"Rahbinizden size indirilene (Kur'ân'a) uyun. Onu býrakýp ta baþka dostlarýn peþlerinden gitmeyin. Ne kadar az öðüt alýyorsunuz!" (A'raf, 7/3)
Bir diðer âyette de þöyle buyurulmaktadýr:
"(Rasûlüm!) Sen yüzünü "hanif" olarak dine, yani, Allah insanlarý hangi "fýtrat" üzere yaratmýþ ise o fýtrata çevir." (Rûm, 30/30).
Tevhid kelimesi ayný zamanda tüm cahili sistemlerden ve düzenlerle hükümlerden uzak kalmamýzý da öngörür, gerekli kýlar. NitekimRabbim þöyle buyuruyor:
"Yoksa onlar (Ýslâm öncesi) cahiliyyet hükmünü (idaresini) mü arýyorlar? Ýyi anlayan bir topluma göre, hükümranlýðý Allah'tan daha güzel kim vardýr?" (Maide, 5/50)
Tevhid kelimesi ayný zamanda Ýslâm dininin dýþýndaki tüm dinlerden, rejimlerden ve din kabul edilen her þeyden uzak kalmayý öngörür. Nitekim Rabbim þöyle buyurmaktadýr:
"Kim, Ýslâm'dan baþka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, âhirette ziyan edenlerden olacaktýr." (Âli îmrân, 3/85)
Diðer taraftan Kelime-i Tevhîd Red ve kabul açýsýndan hükümler kapsar. Tevhid kelimesi dört þeyi reddederken, dört þeyi de isbat ile kabullenir. Tevhid kelimesinin reddettiði þeyler dört tanedir.
• Allah'tan baþka tüm ilahlarý reddeder,
• Tüm taðutlarý reddeder.
• Endadý reddeder.
• Erbab'ý reddeder.
Þimdi bunlarý sýrasýyla açýklayalým:
• Ýlâhlar: Kendisinden bir iyilik gelmesini beklediðin veya bir kötülüðün giderilmesini ondan dilediðin þeydir ki, kim böyle bir inanca sahip olursa, o kimse o þeyi ilah edinmiþ olur.
• Tâðût: Kendisinden hoþnud kalýnarak tapýnýlan ya da ibadet edilmek ye saygý gösterilmek için seçilen her þey.
• Endâd: Aile, mesken (barýnak), soy-sop veya mal gibi þeylerin kiþiyi cezbetmesi ya da çekim alanýna sokmasý nedeniyle, kiþinin Ýslâ-mý býrakýp onlarý üstün görmesidir. Ýþte böyle þeylere Nidd, çoðul ifadesiyle Endâd denir. Yüce Mevlâ þöyle buyuruyor:
"Ýnsanlardan bazýlarý Allahdan baþkasýný Allah'a (haþa) denk tanrýlar (endâd) edinir de onlarý Allah'ý sever gibi severler," (Bakara, 2/165).
ýevnýa Kelimesi
Erbâb: Kiþinin hakka muhalefet etmesi ve karþý gelmesi ve kendisine de itaat etmesi için ona fetva veren ve böylece kiþiyi itaati altýna alan herkes. Rabbim þöyle buyuruyor:
"Onlar, Allah'ý býrakýp da bilginlerini ve rahiplerini Rablar
(Erbab = ilahlar) edindiler." (Tevbe, 9/31).
Tevhid kelimesi, dört þeye de inanmayý gerekli kýlar. Yani dört þeyin isbatýný öngörür.
a) Sadece Allah'ý amaçlamak ve O'na yönelmeyi emreder.
b) Saygý ve sevgiyi Allah'a karþý göstermeyi gerekli kýlar. Zira Allah (c.c) þöyle buyurmaktadýr:
"Ýman edenlerin Allah'a olan sevgisi ise, daha güçlüdür." (Bakara, 2/165)
c) Korku ile ümit arasýnda olmayý gerekli kýlar. Allah (c.c) þöyle buyurmaktadýr:
"Eðer Allah sana bir zarar dokundurursa, onu yine O'ndan baþka giderecek yoktur. Eðer sana bir hayýr dilerse, O'nun keremini geri çevirecekte yoktur. O, hayrýný kullarýndan dilediðine eriþtirir. Ve O baðýþlayandýr." (Yûnus, 10/107).
Ýþte kim bunlarý biliyor ve tanýyorsa, o Allah (c.c)'dan baþkanýyla olan tüm ilgilerini keser. O hiç bir zaman batýlýn karanlýklarýný büyütüp onlara deðer vermez. Nitekim Rabbim Hz. Ýbrahim'den haber verirken -Ona ve bütün peygamberlerimize salat ve selâm olsun- onun putlarý nasýl kýrdýðýný ve kavminden nasýl ilgisini kesip onlardan uzak bulunduðunu bildirmektedir:
"Ýbrahim'de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardýr. Onlar kavimlerine demiþlerdi ki, "Biz sizden ve sizin Allah'dan baþka taptýklarýnýzdan uzaðýz. Sizi tanýmýyoruz. Siz bir tek Alllah'a inanýncaya kadar, sizinle bizim aramýzda sürekli bir düþmanlýk ve öfke belirmiþtir.” (Mümtehîne, 6(/4)[13]
Aslýnda Kur'ân baþýndan itibaren sonuna dek "Lâilâhe illallah" kelimesinin manâsýný açýklamak üzere gönderilmiþtir. Bu itibarla o þirki ve benzerlerini reddediyor. Ayný zamanda ihlâsý ve bunun prensiplerini kabulleniyor. Allah'ýn razý olup hoþnud kaldýðý her salih amel ve söz aslýnda ihlas kelimesinin kavram ve kapsamý içerisinde ifadesini bulup yerini almaktadýr. Çünkü bunun dine delaleti bir çok yönden olmaktadýr. Bunlarý ya mutabakat manasýyla, ya tazammum manasýyla veya iltizamý kavramlarýyla hepsini içermektedir. Yani dini tüm bu anlamlarýyla gerçek manasýyla kapsamýna almýþ olmaktadýr.[14]
d) TAKVA: Þer ve isyaný býrakmak, terketmek suretiyle Allah'ýn gazabýndan, azap ve intikamýndan sakýnmaktýr. Ýbadette ihlaslý ve Allah için samimi olmaktýr. Allah'ýn þeriat olarak gönderip baðlý kalýnmasýný emrettiði þeylere uymaktýr. Nitekim Abdullah b. Mes'ûd (r.a) þöyle buyuruyor: "Allah'a karþý gelmeyi terketmen, Allah tarafýndan bir nûr üzerinde olmanýn delilidir. Ayný zamanda Allah'ýn vereceði cezadan korkman da öyledir."[15]
Ancak Rasûlullah (s.a)'ýn ashabý acaba bu kelimeyi tam olarak nasýl anladýlar ve tanýdýlar? Buna nasýl tam bir þekilde baðlandýlar? Tam olarak bu kelimenin hükümleriyle nasýl amel ettiler, hükümlerine baðlýlýklarý nasýl oldu, gereðiyle nasýl amelde bulundular, bunun þartlarýný acaba ne þekilde tam olarak yerine getirdiler?
Ýþte iþin bu yönünü deðerli Ýmam Süfyân b. Uyeyne[16] açýklamaktadýr. Muhammed b. Abdulmelik el-Masîsî'nin bildirdiðine göre demiþtir ki:
"Biz hicri 170 yýlýnda Süfyân b. Uyeyne'nin yanýnda bulunuyorduk. Bu sýrada birisi kendisine Ýmân hakkýnda soru sordu. O da cevap olarak: "Ýman, inandýðýný dil ile söylemek ve onu amel olarak pratikte de uygulamaktan ibarettir." dedi. Adam: "Ýman artar ve eksile-bilir mi?" diye sordu. Hz. Süfyân: "Allah (c.c) dilediðince artar ve eksilir de. Öyle ki -Süfyân parmaðýyla iþarette bulunarak- bu (parmak) kadarý da kalmaz." diye cevapladý. Adam sorusuna devamla: "O halde yanýmýzda bulunan bazý kimseler, iman sadece söz (dil) ile söylemekten ibarettir, amel (pratikte) uygulama gerekmez, demektedirler. Biz bunlara karþý nasýl davranmalýyýz?" diye sordu. Hz. Süfyân cevabýnda dedi ki: "Ýman'ýn sýnýrlarý ve hükümleri henüz kesinleþmeden ve belirlenmeden önce durum onlarýn dediði gibiydi. Aslýnda Allah (c.c), peygamberimiz Muhammed (s.a)'i bütün insanlara:
"Lâ ilahe illallah Muhammedün Rasûlullah" demeleri için peygamber olarak göndermiþtir. Yani Allah'dan baþka ilah yoktur ve Hz. Muhammed de O'nun elçisidir, Rasûlüdür, ikrarýnda bulunmalarý için bütün insanlara göndermiþtir ki, bu kelimeyi söyleyip itiraf etsinler. Bunu söylediklerinde, bu sayede kanlarýný ve mallarýný koruma altýna (garantiye) almýþ olurlar. Ancak Tevhid kelimesinin hakký olan cezalar bunun dýþýndadýr. îmanda samimi olup olmamalarý hesabýysa Allah'a havale olunmuþtur. Allah (c.c), böylece onlarýn kalpleriyle bu kelimeyi söylemelerinde doðruluklarýný ve samimiyetlerini tesbit ettirince, bu defa peygamberine, onlarýn namaz kýlmalarýný emretmesi emrini verdi.
Hz. Peygamber (s.a) de bu emre uyarak onlara emir verdi ve onlar da verilen emri yerine getirdiler. Allah'a yemin ederim ki, þayet onlar verilen bu emri yerine getirmemiþ olsalardý, bu takdirde ilk ikrarlarýnýn herhangi bir yararý olmayacaktý.
Allah (c.c), onlarýn bu husustaki emri yerine getirmede kalben samimi olduklarýný ortaya koydurunca, bu defa, Hz. Peygamber'e, ashabýnýn Medine'ye hicret etmelerini emretmesini bildirdi. Rasûlullah (s.a)da onlara bu emri verdi, onlar da derhal emri yerine getirdiler. Allah'a yemin ederim ki, þayet bunlar verilen bu ikinci emri yerine getirmemiþ olsalardý, bu durumda ne ilk ikrarlarýnýn ne de namaz kýlmalarýnýn kendilerine herhangi bir menfaati olmayacaktý.
"Allah (c.c) onlarýn hicret konusunda da gerçekten içtenlikle doðru ve samimi olduklarýný ortaya koydurunca, bu defa onlara tekrar Mekke'ye dönüp orada babalarý ve kardeþleriyle kendileri gibi oluncaya dek savaþmalarýný emretti (müslümanlarm söylediklerini söylemeleri, namaz kýlmalarý ve onlarýn hicret etmeleri gibi görevlen yapýncaya kadar babalarý ve kardeþleriyle savaþmalarý emri verildi). Hz. Peygamber (s.a) onlara Allah'ýn bu emrini iletti, onlar da derhal gelen emri yerine getirdiler. Öyleki inananlarýn içlerinden babasýnýn baþým alýp getirenler oluyordu da Hz. Peygamber (s.a)'e þöyle diyordu:. "Ey Allah'ýn Rasûlü! Ýþte kâfirlerin baþýnýn baþý." Vallahi, þayet onlar bu verilen emri yerine getirmemiþ olsalardý, bu takdirde ne ilk ikrarlarýnýn, ne namaz kýlýþlarýnýn, ne hicretlerinin, ne de savaþmalarýnýn kendilerine hiç bir yararý olmayacaktý."
Allah (c.c) onlarýn bu husustaki samimiyetlerini de ortaya koydurunca, bu defa onlarýn Ka'be'yi tavaf etmelerini, taabbudî olarak bu görevi yerine getirmeleri emrini Rasülüllah'a verdi, ayný zamanda baþlarýný da bir tezellül olmak üzere traþ etmelerini emir buyurdu. Onlar da derhal bu emri yerine getirdiler. Vallahi onlar bu emri de yerine getirmemiþ olsalardý, bu takdirde ne ilk ikrarlarýnýn, ne namazlarýnýn, ne hicret etmelerinin, ne de babalarýnýn öldürmelerinin kendilerine bir yaran olmayacaktý."
Allah (c.c), onlarýn bu husustaki kalbî samimiyetlerini ve doðruluklarýný ortaya koydurunca, peygamberine, onlarýn mallarýndan onu
temizleyecek bir sadaka = zekât almalarý emrini verdi. Rasûlullah (s.a) de onlara Allah'ýn bu emrini bildirdi, onlar da derhal emri yerine getirdiler. Öyleki herkes gücü oranýnda az olan azýný, çok olan da çoðunu olmak üzere alýp getirdi. Allah'a yemin ederim ki, þayet onlar bunu yerine getirmemiþ olsalardý, ne ilk ikrarlarýnýn, ne namaz kýlýþlarýnýn, ne hicret etmelerinin, ne babalarýný öldürmelerinin, ne de Ka'-be'yi tavaf etmelerinin kendilerine bir yaran olmayacaktý."
Ýþte bu minval üzere Allah (c.c) peþ peþe göndermiþ olduðu emirlerini, kýsaca þeriatýný, iman esaslarýný ve sýnýrlarýný böylece onlarýn kalben tasdiklerini ve doðrulamalarýný tesbit ettirdikten sonra, peygamberine ashabýna þu hususu iletmelerini bildirdi:
"Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladým ve sizin için din olarak Ýslâm'ý beðendim." (Maide, 5/3).
Süfyan b. Uyeyne diyor ki: "Kim iman temellerinden biri olan bu þeylerden herhangi birisini terkeder býrakýrsa bize göre o kimse kâfirdir. Kim de sýrf tembelliðinden dolayý onlarý terkederse veya küçümsediðinden ötürü býrakýrsa biz onu da te'dip ederdik "-hizaya getirirdik" ve o kimse bu davranýþýyla da bize göre fasýk sayýlýr. Ýþte Sünnet bunu gerektirir. Ýnsanlardan sana bu hususta soru soranlara, bunu benden kendilerine ulaþtýr."[17]
Ýslâm alimleri "Lâ ilahe illallah" Kelime'i Tevhidi için yedi tane þart ileri sürmüþlerdir ki, kiþi bu yedi þartýn tümünü yerine getirmedikçe, bunlarý kendisinden toplamadýkça bazýlarýnýn yerine getirilmesinin sahibine herhangi bir yararý yoktur. Þimdi size bu þartlarýn açýklamasýný sunuyorum.
Lailahe Ýllallah" Kelimesinin Þartlarý
"Öncelikle þunu bilmemiz gerekecektir ki, amaç sadece bu kelimenin lafýzlarýný saymak ve salt ezberlemek demek deðildir. Nitekim nice ammî (cahil) olanlar var ki, o tüm bu þartlarý kendisinde toplamýþ ve gereðini de yerine getirmektedir. Siz böyle bir kimseye, "bu kelimenin sayýlarýný bize söyle dersiniz de güzel bir cevap veremeyebi-lir. Buna raðmen o kelimenin gereðini yerine getiriyor. Yine nice kimseler de var ki, bu kelimeyi ezberlemiþtir, lafýzlarýný çok iyi bilmektedir, ancak bu týpký bir yay gibi geçer gider. Hatta çoðu zamanda görürsün ki, o bu kelimeyle çeliþkiyi gerektiren þeylerle meþguldür. Kýsaca muvaffakiyet Allah'ýn elindedir."[18]
Vehb b. Münebbih[19] kendisine:
"Lâilâhe illallah" cennetin anahtarý deðil midir? diye soran kimseye þu cevabý vermiþdir:
"Elbette öyledir, ancak, o açacak olan anahtarýn diþleri varsa! Bilindiði gibi hiç bir anahtar diþsiz deðildir. Þayet sen diþleri olan bir anahtar getirebilirsen, senin için cennetin kapýsý açýlýr, aksi takdirde açýlmaz."[20]
Ýþte bu anahtarýn diþleriyse, "La ilahe illallah" kelimesinin þartlarýdýr. Þimdi diþ durumundaki þartlarý sunmaya baþlýyoruz:
1- Bu kelimenin menfî ve müsbet anlamda taþýdýðý tüm manalarýný gereðince bilmek. Bu husustaki bilgisizliðe muhalif olan ne varsa bu alanda tam bilgi sahibi olmak. Nitekim Rabbim þöyle buyurmaktadýr:
"Þu halde bil, gerçek þu ki, Allah'tan baþka ilah yoktur." (Muhammedi 47/19) Yine Rabbim þöyle buyuruyor:
"Ancak kendileri bilerek hakka þahidlik edenler baþka." (Zuhrûf, 43/86). Bu âyette geçen "Hakka þahidlik edenler" den maksad þudur "yani hakimiyetin kayýtsýz þartsýz Allah'a ait olduðunu bilen ve böylece Lâ ilahe illallah (Allah'tan baþka ilah yoktur) diye þahitlikte bulunanlar baþka." Çünkü ancak bu gibi kimseler dillerinin söylediðini kalbleriyle de bilenlerdir. Nitekim Allah (c.c) bir baþka âyette þöyle buyurmaktadýr:
"Allah, gerçekten kendisinden baþka ilah olmadýðýna þahitlik etti; melekler ve ilim sahiplen "
de ondan baþka ilah olmadýðýna adaletle þahitlik ettiler. Azîz ve Hakini olan O'ndan baþka ilâh yoktur" (Âl-i Ýmrân, 3/18).
Müslim'in Sahih'inde Hz. Osman (r.a)'den rivayet olunan bir hadise göre Rasûlullah (s.a) þöyle buyurmuþlardýr:
"Bir kimse, Allah'tan baþka hiç bir ilah olmadýðým bilerek bu iman üzere ölürse cennete girer."[21]
2- Þüpheye yer býrakmayan gerçek anlamda iman (yakînî manada iman): Bunun anlamý þudur: Kiþi, bu kelimenin ne manaya geldiðini kesin olarak bilerek söyleyecektir. Kýsaca kelimeyi söyleyen kimse bunun medlulünü ve içeriðini bilecektir, hem de kesin bir iman ile bunu bilmek zorundadýr. Çünkü iman denilince, onda zannýn yeri yoktur, onda kesin bilgi þarttýr.[22] Nitekim yüce Allah (c.c) þöyle buyuruyor:
"Mü'min olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah'a ve Rasûlüne iman ettiler, sonra hiç bir kuþkuya kapýlmadan Allah yolunda mallarýyla ve canlarýyla cihâd ettiler, iþte onlar, sadýk (doðru) olanlarýn ta kendileridir." (Hucurât, 49/15).
Müslim'in Sahihinde Ebû Hureyre (r a)'den rivayet olunan hadise göre Rasûlullah (s.a) þöyle buyurmuþlardýr:
"Allah'dan baþka ilah olmadýðýna ve benim de Allah'ýn Rasûlü olduðuma þehadet (tanýklýk) ederim. Herhangi bir kul bu iki kelimeyle (cümleyle) hiç bir þüpheye yer býrakmaksýzýn Allah'ýn huzuruna böyle bir iman ile çýkarsa, karþýlýðýnda kesin cennete girecektir."[23]
Bir baþka rivayet ise þöyledir:
"Herhangi bir kul bu iki kelimede þüphe etmeksizin Allah (c.c) ile karþý karþýya gelirse, cennet onu örtüsü altýna alýr"[24]
Yine Ebû Hureyre'den rivayet olunan uzunca bir hadiste þu ifadeler yer alýyor: "Þu duvarýn gerisinde karþýlaþacaðýn kimse, kesin olarak Allahdan baþka ilah olmadýðýna kalben þehadette bulunuyorsa, herhangi bir þüpheye yer býrakmýyorsa, ona cenneti müjdele."[25]
"Kurtubî de Sahihi Müslim üzerine yazmýþ olduðu "el Müfhim Alâ Sahihi Müslim adlý kitabýnýn "Sadece iki þehadet kelimesini sözle söylemek yeterli deðildir" baþlýðý altýnda þu bilgiyi sunmaktadýr:
"Aksine kesin olarak kalben iman etmesi gereklidir." Ýþte bu açýklama sapýk mürcie mezhebinin doðru bir mezhep olmadýðýna da iþaret etmiþ oluyor. Çünkü bunlar, kiþinin sadece dil ile þehadet kelimesini söyleyen kimseleri, kalben iman etmeseler de imanlý saymaktadýrlar. Halbuki bu konuya iliþkin hadisler, bunun fasid ve bozuk bir görüþ olduðun göstermektedir. Kaldý ki, bu mezheb, þeriatçe fesadý ortaya konan bir mezheptir. Çünkü þeriatý gereðince bilen bir kimse, bu mezhebin münafýklýðý ve iki yüzlülüðü caiz gördüðünü bilecektir. Halbuki münafýkýn sahih ve saðlam bir imana sahip olduðuna hüküm vermek ise kesinlikle batýl ve geçersiz olan bir görüþtür."[26]
3- Bu kelimenin gerektirdiði tüm koþullarý hem kalbiyle hem de diliyle kabullenecektir. Nitekim Allah (c.c) bize bunu kabul edenlerin kurtulduklarým, kendisi tarafýndan kurtarýldýklarýný, kaçýnýp reddedenlerden de intikam alýndýðýný þöylece bildirmiþtir:
"Ýþte böyle senden Önce de (herhangi) bir memlekete bir peygamber göndermiþ olmayalým, mutlaka onun 'refah içinde þýma-np azan önde gelenleri! (þöyle) demiþlerdir: Gerçek þu ki, biz, atalarýmýzý bir ümmet (din) üzerinde bulduk ve doðrusu biz, onlann izlerine (eserlerine) uymuþlarýz!
(peygamberlerden her biri de þöyle) demiþtir: Ben size, atalarýnýzý üs| tünde bulduðunuz þeyden daha doðru olanýný getirmiþ olsam da mý? Onlar da demiþlerdir ki: Doðrusu biz, kendisiyle gönderildiðiniz þeye (karþý) kâfir olanlarýz."
"Böylece biz de onlardan intikam aldýk. Öyleyse, sen bir bak ver; yalan sayanlarýn sonu nasýl oldu?" (Zuhrûf, 43/23, 24, 25).
Rabbim yine buyuruyor ki:
"Sonra, biz, peygamberlerimizi ve iman edenleri böyle kurtarýrýz; müminleri kurtarmamýz da bizim üzerimize bir haktýr."
(Yunus, 10/103).
Bir baþka âyette ise þöyle buyurulmaktadýr:
"Muhakkak onlara: 'La ilahe illallah"denir (ve tevhide davet edilirlerse, yüz çevirip, teklif im edene) büyüklük taslarlardý. Ve derlerdi ki: ‘Biz, ilahlarýmýzla ibadet) i deli bir þair (sözü) için mi terk edeceðiz." (Saffât, 37/35,36)[27]
4- Dördüncü þart olarak bu kelimenin delalet ettiði ve kapsamýna almýþ olduðu tüm þeylere inanýp bunlara boyun eðmek ve buna müna-fi ve aykýrý gelen her þeyi de terketmektir. Zira Allah (c.c) þöyle buyurmaktadýr:
"Size azab gelmezden önce (tevbe ederek) Rabbinize dönün ve (tevhid ve ihlas ile) Ona teslim olun." (Zümer, 39/54)
Bir baþka âyette ise Rabbim þöyle buyurmaktadýr:
"Ýçlerinde doðru olarak kendini Allah'a veren ve Ýbrahim'in, Allah'ý bir tanýyan dinine tabi olan kimseden dince daha güzel kim vardýr?" (Nisa, 4/125)
Yine Rabbim buyurdu ki:
"Ýyi davranýþlar içinde kendini bütünüyle Allah'a veren kimse, gerçekten en saðlam kulpa yapýþmýþtýr." (Lokman, 31/22)
Burada "en saðlam kulp" ifadesiyle amaçlanan "Lâ ilahe illallah" kelimesine yapýþmaktýr.
Nitekim bir hadislerinde Rasûlullah (s.a) þöyle buyurmaktadýr:
"Sizden herhangi biriniz heva ve isteklerini benim getirdiðime tabi kýlmadýkça (uydurmadýkça) mümin olamaz."[28]
Ýþte bu, gerçek manada boyun eðmektir ve gaye de budur. Zira Allah (c.c) þöyle buyurmaktadýr:
"Hayýr; Rabbine andolsun ki aralarýnda çýkan anlaþmazlýk hususunda seni hakem kýlýp sonra da verdiðin hükümden içlerinde hiç bir sýkýntý duymaksýzýn (onu) tâm manasýyla kabüllenmedikçe iman etmiþ olmazlar." (Nisa, 4/65)
Ýbn Kesîr merhum bu âyetin tefsirinde þunlarý yazmaktadýr:
"Allah (c.c) yüce zatýna yemin ederek, bütün iþlerinde kiþi Allah Rasûlünü hakem tayin etmediði müddetçe iman etmiþ olamayacaðýný çünkü o peygamberin vermiþ olduðu hükmün ister gizli ister açýk olsun her zaman baðlanýlmasý gereken bir farz ve hak olduðunu, kimsenin böyle bir hakka ve farza uymamazhk etmemesi gerektiðini bildiriyor ve þöyle buyuruyor:
"... sonra da verdiðin hükümden içlerinde hiç bir sýkýntý duymaksýzýn (onu) tam manasýyla kabullenmedikçe iman etmiþ olmazlar."
Yani seni hakem olarak tayin ettikleri zaman sana kesinlikle ve içtenlikle iman ve itaat ederler. Hakemlik yaptýðýn konuda hiç bir zaman kendi nefislerinde bir sýkýntý da duymayacaklardýr. O hükmü açýk ya da kapalý olsun eleþtirmeyeceklerdir. Herhangi bir engel ve savunmaya baþvurmaksýzýn tarn bir teslimiyetle verdiðin hükmü kabullenip teslim olacaklardýr. Nitekim hadiste þöyle varid olmuþtur:
"Varlýðým elinde olan Allah'a yemin ederim ki, sizden herhangi biriniz benim getirdiðime heva ve isteklerini uydurmadýkça mümin olamaz."[29]
5- Ýçine yalan girmeyen katýksýz bir doðruluk: Bu beþinci þarta göre kiþi tevhid kelimesini içtenlikle kalbinden söyleyecek, kalbinin söylediðiyle dilinin ifade ettiði arasýnda kesin uyum olacaktýr. Nitekim Rabbimize þöyle buyurmaktadýr:
"Elif, Lam, Mim. Ýnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "iman ettik" demeleriyle býraký-lývereceklerini mi sandýlar? Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmiþizdir. Elbette Allah, doðrularý ortaya çýkaracak, yalancýlarý da mutlaka ortaya koyacaktýr." (Ankebût,, 29/1,2,3 )[30]
Yine Rabbim bir diðer âyette þöyle buyuýmaktadýr:
"Ýnsanlardan bazýlarý da vardýr ki, inanmadýklarý halde "Allah'a ve ahiret gününe inandýk" derler. Onlar (kendi akýllarýnca) güya Allah'ý ve müzminleri aldatýrlar. Halbuki onlar ancak kendilerini aldatýrlar ve bunun farkýn- da deðillerdir. Onlarýn kainlerinde bir hastalýk vardýr. Allah da onlarýn hastalýðýný çoðaltmýþtýr. Söylemekte olduklarý yalan sebebiyle de onlar için elîm bir azap vardýr. (Bakara, 2/8,9,10),
Buharý ve Müslim Sahihlerinde Muaz b. Cebel (r.a) yoluyla Rasûlüllah (s.a)'dan þöyle bir hadis rivayet etmiþlerdir: "Herhangi bir kimse, Allah'tan baþka ilah olmadýðýna, Hz. Muhammed'in de gerçekten Allah'ýn kulu ve Rasûlü olduðuna tüm kalbî doðruluðuyla söyleyip þahitlik ederse, Allah (c.c.) ona cehennem ateþini haram kýlar."[31]
Allame Ýbn Kayyým da þunlarý yazmaktadýr:
"Lâ ilahe illallah, kelimesini tasdik edip doðrulamak demek, onun yükümlü kýldýðý tüm haklarý gereðince kavrayýp yerine getirmektir ki, iþte bu da Ýslâm þeriatý demektir. Kýsaca Ýslâm þeriatý, bu tevhid kelimesinin etraflý bir þekilde ortaya konmasý demektir. Onun tüm haberlerini tasdik edip doðrulamak, bütün emirlerine baðlanýp yerine getirmek, ayni zamanda bütün yasaklarýndan da kesinlikle uzak durmaktýr. Gerçekte bunu tasdik edip doðrulayan kimse, o kelimenin gerektirdiði tüm yükümlülükleri yerine getiren kimse demektir. Bilindiði gibi, kiþinin mal ve can güvenliði mutlak olarak ancak bu kelimenin gereklerini ve getirdiði yükümlülükleri yerine getirmekle ve ayný zamanda bu kelimenin tüm haklarýný ifa edip korumakla saðlanýr. Ayný zamanda mutlak olarak azaptan kurtulmanýn yolu da bu kelime ile ve onun haklarýný yerine getirmekle mümkündür.[32]
Nitekim bir hadislerinde Rasûlullah (s.a) efendimiz þöyle buyurmaktadýrlar: "Benim þefaatim, Allah'tan baþka ilah oimadýðýna ( = Lâ ifehe illah kelimesine) þehadet eden ve bunu samimiyetle yerine getiren içindir. Böylesi, kalbinin inandýðýný dili ile söyler, dilinin söylediðine kalbi de kani olur."[33]
Ýbn Receb Hanbelî de sularý söylüyor: "Diliyle "Lâ ilahe ilallah" deyip sonra da þeytana itaat eden, heva ve istekleriyle Allah'a isyan edip muhalefette bulunan kimse, onun fiili yani yaptýklarý söylediklerini yalanlamýþ olan kimsedir. Böylece bu kimse masiyeti ve isyaný oranýnda, þeytana ve isteklerine boyun eðmesi nisbetinde tevhidinin kemalini eksiltmiþ kimse demektir.Nitekim yüce Mevlâ þöyle buyurmaktadýr:
"Allah'tan bir yol gösterici olmaksýzýn kendi hevâsina uyandan daha sapýk kim olabilir?" (Kasas, 28/50).
Bir baþka âyet meali de þöyledir:
"Hevâ ve hevese uyma, sonra bu seni,Allah'ýn yolundan saptýrýr."(Sâd,38/26)[34]
6- îhlas, kýsaca samimiyet. Bu, kiþinin tüm'þirk þaibelerinden ye kötülüklerinden arýnmak suretiyle salip ve iyi bir niyetle amelini ve iþini arýtmasý, temize çýkarmasýdýr.[35]
Yüce Mevlâ þöyle buyuruyor:
"Uyanýk olun, (þüphe ve þirkten) halis olan (arýnmýþ olan) difi, yalnýz Allah'ýndýr." (Zümer, 39/3)
Bir diðer ayet meali de þöyledir:
"Halbuki onlar, O'nun dininde ihlas sahipleri ve hanifler bata* inanç ve itikadlarý terkedip Ýslâm'a baðlananlar) olarak Allah'a ibadet etmelerinden, namazý dosdoðru kýlmalarýndan, zekatý vermelerinden baþkasýyla emrolunmadýlar. (Bütün ilahî kitaplarýn bildirdiði) dosdoðru din, iþte budur!" Beyyine, 98/5)
Ebû Hüreyre (r.a)'nin Rasûlullah (s.a)'tan rivayet ettiði bir hadiste, Rasûlullah (s.a) þöyle buyurmuþlardýr:
"Kalbinden veya ruhundan içtenlikle Lâ ilahe illallah diyen kimseler, benim þefaatim sayesinde insanlar içerisinde en mutlu olan kimselerdir."[36]
Yine Müslim'in Sahîh'inde rivayet olunduðuna göre, Utbân b. Mâlik[37], Hz. Peygamber (s.a) efendimizden þöyle bir hadis rivayet etmiþtir:
"Kim, "Lâ ilahe illallah diyerek, bununla sadece Allah rýzasýný isterse, kesin olarak Allah (c.c), ona cehennem ateþini haram kýlar."[38]
Nesaî'nin "el-Yevm ve'I-Leyle" adlý eserinde Sahabeden iki kimsenin Rasûlullah (s.a)'tan þöyle bir hadis rivayet ettiklerini zikreder;
"Kim kalbinden içtenlikle ve ihlas ile; "Lâ ilahe illallahu vahde-hu lâ þerike leh, Lehulmülkü ve lehul Hamdu ve Huve alâ külli þey'in Kadîr' derse ve bu dediðini dili de doðrularsa, Allah (c.c), bu kelimeye gök kapýsýný Öylesine bir açar ki, yeryüzü halkýndan herhangi bir kimse bu kelimeyi ihlash olarak söyleyen kimseye (Allah) rahmetiyle nazar eder de (þöyle der): "Allah'ýn kendisine rahmet nazarýyla baktýðý kimseye, Allah'ýn o kimsenin arzusunu vermesi bir hak (ve görevdir"[39]
Fudayl b. Ýyad (r.a) da demiþtir ki: "Þayet kiþinin ameli halis olup, doðru olmazsa, kabul olmaz, eðer doðru olup ihlash olmaz ise yine kabul olmaz. Ancak hem doðru ve hem ihlash olmasý halinde kabul olunur. Halis demek, yapýlan amelin sýrf Allah rýzasý için yapýlmýþ olmasý demektir. Doðru demek ise, yapýlan amelin sünnete uygunluðu demektir."[40]
Nitekim Allah (c.c), Kur'ân'ý Azim'inde Tevhidinde ihlas sahibi olan ile þirk koþan kimse için çok açýk ve net bir örnek Vermektedir. Rabbim buyuruyor ki:
"Allah, çekiþip duran bîr çok ortaklarýn sahip olduðu bir adam (köle) ile yalnýz bir kiþiye baðlý olan bir adamý (mü'mini) misal olarak verir. Bu ikisi eþit midir?" (Zümer, 39/29)
Merhum üstad Seyyid Kutub da tefsirinde þunlarý yazýyor: "Ýþte bu bir örnektir ki, Allah (c.c), Tevhid sahibi kul ile müþrik olan kulun halini böylece göstermiþ olmaktadýr. Öyle bir kölelik durumu ki, bir tek kölenin sahibi bir kaç kiþidir ve bunlar ortaklýklarý sebebiyle de birbirleriyle çekiþip durmaktadýrlar. O köle onlar arasýnda tevzi oluiî-muþ, her bir ortaðýnýn onun üzerinde bir bakýma yönetme hakký vardýr . Her bir sahibinin onun üzerinde yükümlülükleri bulunmaktadýf. Böylece köle bunlar arasýnda þaþkýn bir haldedir. Adam bu bakýmdan bir çizgide duramamaktadýr, hangisinin emrini yerine getireceðini biý-miyordur ve þaþkýnlýk içerisindedir. Ama diðer taraftan bir köle düþünün, tek bir efendisi vardý. Köle efendisinin kendisinden ne istediðini bilmektedir, bu bakýmdan kendisini onun istekleri ile sorumlu bulundurmaktadýr. Bunun için de müsterihtir, kesin bir çizgide ve yoldadýir, yolu da açýktýr." Ýþte bu ikisi hiç bir zaman bir ve eþit olabilirler mi? Hayýr. Çünkü bir tek efendiye baðlý bulunan ve ona boyun eðen kiniþe, bu bakýmdan iþini en iyi bir þekilde bilmekle rahat bir çizgidedir, bu çizgi üzere nimetlenmektedir. Bu itibarla yapacaðý hizmette, tüf)i gücünü ve hizmetini tek amaca teksif ederek yoðunlaþtýrmýþ olmaktadýr. Gittiði yol da açýktýr."
"Ancak bir çok kimsenin görev ve yükümlülüðü altýnda olan köleye ya da kimseye gelince, her zaman huzursuz, adeta iþkence çekmektedir. Çünkü istikrarlý bir hali yoktur adamýn. Hepsini hoþnud kfý-masý bir tarafa, efendilerinden bir tekini bile memnun edememektedir ."
"Ýþte bu örnek çok açýk bir þekilde Tevhid gerçeðini ortaya Koyarken þirk gerçeðini de bütün yönleriyle açýklamýþ olmaktadýr. Ýnanmýþ olan kalb, Tevhid gerçeðini içine sindirmiþ kimsededir ki, bu kirfý-se Allah'ýn göstermiþ olduðu yolda yürüyordun Yardýmýný sadece Allah'tan istemekte, her yönüyle Allah'a yönelmiþtir ve bir tek onu tanýmaktadýr."[41]
Þeyh Kasýmý merhum da þunlarý yazmaktadýr:
Esas amaç, yöneliþ tevhidinde yani bir teklikte Mâbud'un Tevhidi yani bir tekliðidir. Tüm ayrýhkarý söküp atmaktýr. Nitekim yüce lâ þöyle buyurmuþtur:
"...Darmadaðýnýk birçok (düzme) tanrýlar mý hayýrlýdýr, yoksa (zat ve sýfatýnda hepsine ve herþeye gâlýp ve) kahhar olan bir tek Allah mý?" (Yusuf, 12/39)[42]
Aslýnda Ýslâm, gerçek anlamda ve tam manasýyla, bir tek olan Allah'a teslimiyeti, Allah'dan baþkasýna gönül baðlamayý ise terki gerektirir. Ýþte bu gerçek manada "Lâ ilahe illallah" kelimesinin manasýdýr. Bir kimse hem Allah'a ve hem de baþkalarýna teslim olmuþsa o kimse müþriktir. Kaldý ki, Allah (c.c) kendisine þirk yani ortak koþanlarý hiç bir zaman baðýþlamaz. Bu bakýmdan kim Allah'a teslim olmaz ve kibirlilik ya da büyüklük gösterirse, Allah'a ibadetten ve O'na kulluktan uzak durursa, iþte bunlar hakkýnda Rabbim þöyle buyurmuþtur:
"Doðrusu Benim ibadetimden (yüz çevirerek) büyüklük tas-layanlar, yakýnda hor ve zelil olarak cehenneme gireceklerdir,"
(Mümin 40/60)[43]
7- Bu kelimeye karþý olan muhabbeti ve sevgisi. Ayný zamanda bu kelimenin gerektirdiði ve delalet ettiði tüm þeyleri sevmesi ve ileri göstermesi gerekir. Ayný zamanda bu kelimeyi söyleyip gereðince amel edenleri ve bunun þartlarýný yerine getirenleri de sevecek, yerine getirmeyenleri ya da bu kelimeyle çeliþki içinde olanlara da buðzedecektir, bunlara nefret duyacaktýr. Yüce Mevlâ þöyle buyurmaktadýr:
"Ýnsanlardan bazýlarý Allah'tan baþkasýný (Allah'a) eþ edinen kimseler de vardýr. Onlan, Allah'ý sever gibi severler (itaat ederler).
Ýman edenlerin Allah'a sevgisi ise (her þeyden) çok daha saðlam (ve sarsýlmaz)dýr." (Bakara, 2/165)[44]
Bir diðer âyette ise Rabbim þöyle buyurmaktadýr:
"Ey iman edenler, içinizden kim (Rasûlullah'ýn irtihalinden sonra) dininden dönerse, Allah(ü Teâlâ) müminlere karþý alçak gönüllü, kâfirlere karþý onurlu ve þiddetli, kendisinin onlarý seveceði, onlarýn da kendisini seveceði bir topluluk getirir ki, Allah yolunda cihad ederler ve hiç bir kýnayanýn kýnamasýndan korkmazlar." (Maide, 5/54).
Bir hadislerinde de Rasûlullah (s.a) þöyle buyurmaktadýrlar:
"Her kimde üç þey bulunursa, bu üç þey sayesinde imanýn hazzý-na eriþmiþ olur. Allah ve Rasûlünün kiþi için her þeyden daha sevgili olmasý, bir kiþiyi sevmek (severken) sadece Allah rýzasýný gözeterek sevmesi, Allah (c.c) kendisini kurtardýktan sonra, tekrar küfre dönüp girmekten, cehennem ateþine atilacakmýþcasma (kaçýnmak) istememek.[45]
Þeyh Hafýz Hikemî merhum[46] diyor ki:
"Kulun Rabbini sevdiðine dair belirtisi, kendi heva ve arzusuna uymasa da Allah'ýn sevgisini ve istediklerini ön planda tutmak, heva ve isteði ona yönelse de Rabbin buðzedip kýzdýðý þeylere buðzetmek. Allah ve Rasûlüne sevgi ve dostluk besleyenlere karþý sevgi ve dostluk besleyerek onlarýn velayetini tanýmak. Allah'a karþý düþmanlýk ve kin besleyenlere, Hz. Peygambere tabii olanlara kin ve düþmanlýk güdenlere karþý düþmanlýk ve kin beslemek. Allah Rasûlüne kesinlikle uymak, onun yolundan ve izinden gitmek ve onun getirmiþ olduðu hidâyeti ve doðru yolu kabullenmek[47].
Ýbn'ul-Kayyým da Nûniye adlý kasidesinde þunlarý zikretmektedir:
"Sevginin þartý, hiç bir isyana kalkýþmaksýzýn, sevdiðin kimsenin sevgisine uygun olarak davranmaktýr."
"Þayet sen, kendisine karþý sevgi iddiasýnda bulunduðun varlýða karþý sevgiye aykýrý bir þey yapýyorsan, bu takdirde iftiracýsýn.”
"Sen ki, sevgilinin düþmanlarýný sevmektesin, kalkýp bir sevgiden söz etmektesin, böyle bir þey imkan dahilinde deðildir."
Ayný zamanda sen düþmanlýðýný onun sevdikleriyle çarpýþarak geçiriyorsun. Ey Þeytanýn kardeþi, nerede senin sevgin?
Kalb ve erkan huzuruyla birlikte Tevhidi Mahabbetin dýþýnda bir ibadet yoktur."
Diye devam ediyor ve sonunda þöyle söylüyor:
"Biz müslüman olduðunu iddia eden öyle bir fýrkanýn apaçýk þirk iþlediklerini görmüþüzdür.
Bütün bunlarý O'na ortaklar koþmakta ve vehimde bulunmaktadýr. Ayný zamanda bütün bunlarý O'nunla eþ tutmaktadýr sevgide, halbuki Sultan bu deðildir.[48]
Lailahe Ýllallah Kelimesinin Ayrýlmaz Bir Þartý El-Vela Ve'l-Berâ'
Sunmaya çalýþtýðýmýz "el-Velâ ve'1-Berâ" "Lailahe illallah" Kelimesinin ayrýlmaz bir vasfýdýr.
"Mademki muvalatm yani dostluðun ve velayetin temeli sevgi, düþmanlýðýn yani adavetin temeli de buðz ve kindir. Ýþte bu ikisinden, hangi þey muvalatýn = dostluðun ve hangi þey düþmanlýðýn içerisinde gerçek manada yer alacaðý hususu ortaya çýkar. Çünkü bunlar kalblerin ve organlarýn amelleridirler. Meselâ yardým, ünsiyet, yardýmlaþma, cihad, hicret vb. gibi."[49]
Bu itibarla gerçek anlamda velâ ve Berâ meselesi "Lailahe illallah" kelimesinin ayrýlmaz bir parçasýdýr. Ondan farklý olarak düþünülemez. Gerek Kitaptan yani Kur'ân'dan gerekse Sünnetten buna iliþkin deliller gayet çoktur. Þimdi kitaptan olan delillerden bazýlarýný sunalým. Rabbim buyuruyor ki:
"Mü'minler, müzminlerden baþka kâfirleri veli (dost, arkadaþ, hakim, kumandan, hükümdar, devlet baþkam, lider)ler edinmesin. Kim bunu yaparsa (ona) Allah'tan hiç bir þey (yardým) yoktur, (Allah'tan iliþiði kesilmiþ olur. Allah ile dostluðu kalmaz.) Meðer ki onlardan (gelmesi muhtemel ve sakýnýlmasý gereken) bir zarardan korunmuþ olasýnýz. (Daru'ül-Harb'de olduðunuz zaman düþmanýn þerrinden korunmak için fiilî bir dostluða cevaz yoktur. Onlarý dost edinerek peþlerinden gitmenizi Ýslâm yasaklýyor. Ancak, dille sözle olan sathi bir dostluða cevaz verilmiþtir). Allah(ü teala) size (asýl) kendisinden sakýnmanýzý emrediyor. Nihayet dönüþ (ancak) Allah'adýr."
(Al’i Ýmrân, 3/28).
Bir baþka âyette ise Rabbim þöyle buyuruyor:
"(Rasûlüm) de ki: Eðer Allah'ý seviyorsanýz bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarýnýzý baðýþlasýn. Allah son derece baðýþlayýcý ve esirgeyicidir. De ki: Allah'a ve Rasûlüne itaat edin.
Eðer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez" (Ali îmrân, 3/31-32).
Yüce Rabbim, Allah düþmanlarýnýn hedeflerini þöyle açýklamaktadýr:
"Onlar kendileri gibi sizin de kâfir olup onlarla bir (ve beraber)
olmanýzý arzu ettiler. O halde Allah yolunda hicret edinceye kadar, içlerinden veliler (dostlar) edinmeyin. Eðer (Tevhid ve hicretten) yüz çevirirlerse onlarý nerede bulursanýz yakalayýp öldürünüz ve onlardan veli (dost ve yardýmcý) da edinmeyiniz/' (Nisa, 4/89).
Yine bir diðer âyet meali de þöyledir:
"Ey iman edenler, yahudileri ve hýristiyanlarý da (veli, dost, sýrdaþ ve baþýnýza idareci)ler edinmeyin. Onlar (ancak) birbirlerinin veli (dost)leridirler. Ýçinizden kim onlarý veli (dost, sýrdaþ ve idareci) edinirse, muhakkak o da onlardandýr. Þüphesiz Allah(ü Teâlâ düþmana dostluk eden) zalimler topluluðuna hidâyet etmez." (Mâide, 5/51).
Konuya iliþkin hadisler ve nakiller bir hayli çoktur. Size bazýlarýný sunmaya çalýþalým:
1-Ahmed b. Hanbel'in Cerîr b. Abdullah el-becelî yoluyla rivayet etmiþ olduðu hadise göre, Cerîr b. Abdullah Peygamberimiz (s.a)'e Bey'at ederken kendisinden þu þartla Bey'at yapýlmasý istenmiþtir: "Her bir müslümana öðütte bulunmak ve her bir kâfirden de uzak durmak"[50]
2- Ýbn Ebî Þeybe kendi senediyle rivayet etmiþ olduðu hadiste Rasûlullah (s.a)'ýn þöyle buyurduklarýný bildirmiþlerdir: "Ýmanýn en güçlü ve güvenilir kulpu (ipi), Allah için sevmek ve yine Allah için buðzet-mektir,"[51]
3-Tabaranî de "el-kebîr" adlý eserinde îbn Abbâs (r.a)'tan þöyle rivayette bulunuyor. Rasûlullah (s.a) buyurmuþlardýr ki: "Ýman ipinin (kulpunun) en güçlüsü Allah için dostluk ve Allah için düþmanlýktýr. Yine Allah için sevmek ve Allah için buðzetmektir."[52]
4- Ýbn Cerîr ve Muhammed b. Nasr el-Mervezî, Ýbn Abbas (r.a)'tan rivayet ettiklerine göre, demiþtir ki: "Kim Allah için sever, kim Allah için buðzeder ve kim Allah için dostluk ve velayet yetkisini kullanýr, kim de Allah için düþmanlýk beslerse, o kimse bu yaptýklarý sayesinde gerçekten Allah'ýn dostluðuna eriþir (Allah'ýn dostluðunu kazanmýþ olur). Bir kimse de, bu saydýðýmýz nitelikleri taþýmadýðý sürece, ne kadar çok namaz kýlýp oruç tutsa da, imanýn hazzýna ve tadýna eriþememiþtir. Çünkü böyle insanlarla olan kardeþliðini (münasebetini) sýrf dünya iliþkilerine baðlamýþtýr, böyle bir hal ise kiþiye asla hiç bir þey kazandýramaz."[53]
Ýbn Abbas'ýn yukarýdaki ifadesini açýklarken Þeyh Süleyman b. Abdullah b. Muhammed ise þunlarý söylemektedir: "Kim Allah için dostlukta bulunursa" demek, sevgi için gerekli olan ve sevginin ayrýlmaz bir parçasý olan hali açýklamýþ bulunmaktadýr. Bu da gerçek manadaki bir dostluðu ve karþýlýklý sevgi ve saygýyý içerir. Burada þu hususa da dikkat çekilmiþ olmaktadýr. Kiþinin mücerred olarak "Seviyorum" demesi yeterli deðildir. Mutlak surette bunun ayrýlmaz bir vasfý olan sevginin yanýnda dostluðun da beraber sürdürülmüþ olmasýdýr. Bu nitelikler de þunlardýr. Allah için yardým, ikram, saygý, gerek iç görünüþ gerekse dýþ görünüþ yönüyle olsun kiþinin sevdiðiyle beraber olmasýdýr. O'ndan ayrý olmamasýdýr.
Yine: "Kim Allah için düþmanlýk sürdürürse" ifadesi de þu hususlarý içermektedir. Allah için buðuzda bulunmanýn ayrýlmaz bir vasfý,
Allah için düþmanlýðýný sürdürmektir. Bu da Allah'a düþman olanlara karþý, ayný þekilde müslümamn düþmanlýðýný açýk ve net bir þekilde ortaya koymasýdýr. Kýsaca düþmanlýðýný fiilen ortaya koyacaktýr. Meselâ Allah düþmanlarýna karþý cihad etmek, onlardan tüm iliþkilerini kesip uzak durmak, hem gizli manada ve hem açýk anlamda zahiri ve batým anlamda ilgiyi kesmek. Demek oluyor ki, kiþi ben buðzediyorum diye kuru bir iddia ile bunu kanýtlayamaz. Mutlaka buðzun gerekleri ne ise onlarý da beraberinde yapmasý gerekir.[54]
Nitekim Yüce Allah (c.c) þöyle buyurmaktadýr:
“Ýbrahim'de ve onunla beraber olan (inanan)lar(in sözlerin) da, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardýr. Hani onlar kavim-lerin(den küfr edenler)e: Muhakkak bizler sîzden ve Allah'tan baþka ibadet ettiðjniz þeyler (olan putlar)dan uzaðýz. Siz(in dininiz)i inkar ettik. Yalnýzca Allah'a iman (edip þirki terk) edinceye kadar, bizimle sizin aranýzda düþmanlýk ve kin ebediyyen baþgöstermiþtir, demiþlerdi." (Mümtehine, 60/4)
Ben de bu hususta derim ki, geçen örneklerden açýkça görülüyor ki, Allah için dostluk denilince, Allah için sevgi ve saygý göstermek, dinine mutlak olarak yardýmda bulunmak, Allah'ýn dostlarýný sevmek, onlara yardýmcý olarak onlarýn yanýnda yer almak gerekir.
Ayný zamanda Bera demek, Allah'ýn düþmanlarýna buðzetmek, kin gütmek, onlarý sevmeyip kendilerine karþý cephe almak suretiyle cihad etmek demektir. Ýþte bunun içindir ki, birinci grupta yer alanlarý Þarii Azîm olan Yüce Allah "Allah'ýn dostlarý" (= Evliyaullah) diye isimlendirirken, ikinci grupta yer alanlarý da Rabbim: "Þeytanýn yandaþlarý, dostlarý" = (Evliyâuþþeytân) diye adlandýrmýþtýr. Nitekim bu hususta Rabbim (c.c) þöyle buyurmaktadýr:
"Allah iman edenlerin velîsi(dostu ve yardimcýsý)dýr. Onlarý küfrün karanlýklarýndan (kurtarýp iman) nur(un)a çýkarýr. Küfredenlerin dostlarý ise taðüt (þeytan)dur. O da onlarý (insaný fýtratlarý olan
Ýslâm'ýn) nurundan (ayýrýp) karanlýklara çýkarýr. Ýþte onlar ateþ (cehennemliktirler. Onlar orada (bir daha çýkmamak üzere) ebedî kalýcýdýrlar." (Bakara, 2/257).
Bir baþka âyet meali de þu merkezdedir:
"Ýman edenler Allah yolunda savaþýrlar. Kâfir olanlar da Taðût yolunda savaþýrlar. Ey mü'-minler, þimdi siz þeytanýn velileri (ordusu, dost ve yandaþlarý olan kâfirler) ile savaþýn. Þüphesiz þeytanýn hilekârlýðý zayýftýr." (Nisa, 4/76).
Þunu iyice bilmelisiniz ki, Allah (c.c) Tevhid inancým teblið için her ne zaman bir peygamber gönderdiyse onun ayný zamanda düþmanlarý da olmuþtur. Kýsaca düþmaný olmayan hiç bir peygamber gönderilmemiþtir. Nitekim Allah (c.c) bu hususta þöyle buyurmaktadýr:
"Biz her peygambere insan ve cin þeytanlarým düþman kýldýk. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldýzlý sözler telkin ederler."
(En'âm, 6/112).
Kimi zaman da Tevhid düþmanlarý nezdinde bir çok ilimler, kitaplar ve hüccetler de olabilir. Nitekim bunlar için Rabbim þöyle buyurmaktadýr:
"Peygamberleri onlara apaçýk (mucize ve) deliller ile geldiðinde onlar, yanlarýndaki (kendi
akýllarýnca) ilim (sandýklan kazanç, ticaret ve batýl inançlarý ile)
sunardýlar (ve peygamberleri ile alay ettiler) ve alay edegeldikleri þey (azab) onlarý kuþatýverdi." (Gafir = Mümin, 40/83).
Ýþte bütün bu esaslara göre mü'min ve müslüman olan kiþinin görevi, dinini gereðince öðrenmektir. Çünkü Allah'ýn dini konusunda öðreneceði þeyler elinde bir silah oluþturmalýdýr ki, bu silahla o þeytanlarý durdurabilsin ve onlarla savaþarak karþý koyabilsin. Bunun için de i mü'minin korkup üzülmesine de ayrýca gerek yoktur. Çünkü yüce Allah (c.c) þöyle buyurmaktadýr:
"Þüphesiz þeytanýn hilekârlýðý (kurduðu düzen) zayýftýr." (Nisa,4/76).
îþin doðrusu Ehl-i Tevhîd olan bir halk tabakasý, müþrik bilginlerinden binlercesini yenebilir. Zira Allah (c.c) þöyle buyurmaktadýr:
"Ve gerçekten bizim ordumuz (mü'minler), elbette onlar (kâfirlere) galip (üstün) olanlardýr." (Saffât, 37/173).
Kaldý ki, Allah'ýn ordusu hem eldeki delilleri ve dilleri sayesinde onlara karþý üstündürler. Hem de kýlýç, ok ve silahlarýyla, mýzraklarýyla da üstündürler.[55]
Ýster mülhidler yani dinsizler, ister yahudî, hristiyan, varlýðýný yitirmiþ, batýlýlýk iddiasýna kalkýþan zavallýlar olsun, ister dünya siyonistleri ve komünistleri olsunlar, hepsinin bir tek amaçlarý vardýr. Bu da müslümanlarýn inançlarýný ve akidelerini sarsmak, müslümanlarý da kendi potalarýnda eritmektir. Onlarýn þahsiyetlerini ve kiþiliklerini kendi içlerinde eritip yok etmektir. Böylece Ýslâm toplumunu, kendilerince seçkin olan toplumun binek hayvanlarý olan merkepler haline; getirmektir.
Nitekim Siyon protokolleri bunun en açýk örneðini oluþturmaktadýr. Bu protokoller, müslümanlar için konuyu açýk ve seçik bir þekilde ortaya koymuþ bulunmaktadýr. Müsiümanlar bunlarý öðrenmek! suretiyle iþin önemini kavrasýnlar. Böylece her müslüman nasýl korunmasý gerekiyorsa öylece korunabilsin. Müslüman hem kendisini, nemf kendisiyle birlikte olan kardeþini, bundan da öteye tüm müslümanlarý koruyabilmesi için mutlaka bunlarý bilmesi gerekiyor. Düþmanýný tanýyabilmesi için þarttýr bu.
Müslüman, edinmiþ olduðu bu bilgiler sayesinde tehlikenin nef oranda büyük olduðunu, aldanmasý halinde gerçekten büyük badirelere yuvarlanacaðýný hiç bir zaman unutmamalýdýr. Çünkü gerçekten bu dinsiz propagandalar, aldatmaca hareketleri hep þu sloganlarla ortaya atýlmýþ olmaktadýr:
"Kardeþlik, eþitlik!.. Din Allah'ýndýr. Fakat vatan ya da dünya herkesindir" Ýþte bunun gibi yaldýzlý sözlerle müslümanlarý aldatýrlar.
Allah'ýn izniyle daha etraflý bir þekilde bu konuyu son bölümde ele alýp sizlere aktarmýþ olacaðýz.
Artýk bu apaçýk deliller sayesinde, Kitap ve Sünnetten sunduðumuz deliller çerçevesinde "Velâ ve Berâ" konusu, yani kimleri seveceðiz, kimlere dostluk gösterip, velayetlerini kabulleneceðiz, kimlerden de uzak durup, onlara bu manada bir yetki vermeyeceðiz, konusu, gerçek anlamýyla "La ilahe illallah" kelimesinin ayrýlmaz bir þartý ve vasfýdýr. Ayný zamanda bu, Lâ ilahe illallah kelimesinin manasýnýn gerçek anlamda tahkikidir. Nitekim Ýbn Teymiyye (r.a) bu hususta der ki:
"Allah'dan baþka ilah olmadýðýna dair þehadetin ve tanýklýðýn tahkiki ya da gerçekleþmesi için, þu noktanýn iyi bilinmesi gerekir. Kiþi sevdiðini sadece Allah için sevecektir. Buðzettiðine de Allah için buð-zedecektir. Dost ve veli edindiði kimseyi de Allah rýzasý için dost edinecek, velayetini bu manada tanýyacaktýr. Ayný zamanda düþman kabul ettiklerini de, Allah'a karþý olduklarý için düþman tanýyacaktýr. Müslüman Allah'ýn sevdiklerini sevecek, Allah'ýn buðzettiklerine de buðzedecektir."[56]
Kiþi nerede ve hangi toplumda olursa olsun müslümaný sevecek, onu dost edinip, onun velayetini tanýyacaktýr. Ayný zamanda nerede bulunursa bulunsun kâfire de düþmanlýk gösterecektir. Hatta bu kâfir olan kimse en yakýnýndan daha çok kendisine yakýn birisi bile olsa, onu da Allah düþmaný olduðu için sevmeyip, düþmanlýk gösterecektir. Kaldý ki, Velâ ve Bera (Mü'minleri dost edinmek, kâfirlerden de uzak durmak) konusu, Ýslâm akidesinin bir parçasýdýr. Bunun ikinci rüknü ise, Taðutu reddetmek, onu inkâr etmektir. Zira bunsuz velayet eksiktir, tamamlanmamýþ olur. Cenabý Hak (c.c) bu hususta þöyle buyurmaktadýr:
"O halde kim Taðut'u reddedip Allah'a inanýrsa, o kesinlikle kopmasý hiç mümkün olmayan sapasaðlam bir kulpa sarýlmýþtýr."
(Bakara, 2/256).
Bu itibarla taðuta küfretmeyen, onu inkâr etmeyen kimse asla mü'-min olamaz. Taðût ise: Allah'tan ba^ka uyulan, kendisine tabi olunan, arzulanan ya da kendisinden çekinilip korkulan her þeydir. Buna Þeytan da dahildir.
Kiþinin imaný kabullenmesi, saðlam kulp olan Kur'ân ve Ýslâm'a sarýlmýþ olmasý Taðût'a küfretmesi, yani inkâr etmesini gerektirmektedir. Nitekim biraz Önce mealini sunmuþ olduðumuz Bakara 256. âyeti de bunu açýk bir þekilde ortaya koyuyor.
• Tevhid Kelimesini Sadece Sözle Söylemek Yeterlidir Diyenlere!
Tevhid kelimesini dil ile söylemek yeterlidir ve bunu söyleyenler mü'mindir diye iddia edenlere verilecek en doðru cevabý vermeye çalýþacaðýz. Bu konuda doðru ve sahih olan mezhep hangisi ise, konuyla iliþkisi olan hangi hadis varsa birlikte vereceðiz:
Allâme Ýbn Kayyým (r.a) diyor ki: "Tevhid, sadece kiþinin, "Allah'tan baþka bir yaratýcý yoktur, Allah (c.c), her þeyin Rabbi Meliki, sahibidir," demek deðildir. Nitekim putperestler de bunu söylemekteydiler ama yine de müþrik idiler. Bütün bunlarýn aksine Tevhîd, Allah sevgisini içerir, Allah'ýn tüm emirlerine boyun eðilmesini, emirleri karþýsýnda tümüyle teslimiyetini ister. Allah'a kamil manada itaati, samimi ve ihlash bir þekilde ibadet etmeyi, O'nun yüce iradesini tüm söz ve fiilleriyle yerine getirmeyi gerektirir. Yasakladýðýný yasaklamak, ver dediðini de vermek, O'nun için sevmek ve O'nun için buðzetmek gerekir. Çünkü Tevhid bunlarý içerir. Kýsaca kiþi ile masiyet (kötü ve þer) sebepleri arasýna girebilen þeyler ve bunlarda ýsrar gibi hususlarda Tevhid esasýndan ayrýlmayýp Allah'ýn reddini istediði her þeyi reddetmek ve yapýlmasýný istediði her þeyi de yerine getirmek gerekir. Ýþin bu yönünü bilen bir kimse Rasûlullah (s.a)'ýn þu ifadesini kavramýþ demektir:
"Bir kimse gerçekten Allah rýzasýný istemek suretiyle içtenlikle ve ihlash olarak "La ilahe illallah" derse, Allah (c.c) ona cehennem ateþini haram kýlar."[57]
Yine Hz. Peygamber (s.a)'in: "La ilahe illallah, diyen kimse ateþe (cehenneme) girmez"[58] hadisi ve benzeri hadisler, bir çok kiþilerce yanlýþ yorumlanmýþtýr. Bir çok kimse bu hadisler karþýsýnda zorlanmýþlardýr. Hatta kimileri bu hadislerin mensûh olduðunu yani yürürlükten kaldýrýlmýþ olduklarým sanmýþlardýr. Kimisi de bu hadislerin henüz emirler ve yasaklar gelmeden önce irad buyurulduklanný ileri sürmüþlerdir. Diðer bir ifadeyle: "Þeriat henüz kesinleþmeden önce bu hadisler söylenmiþ olabilir," demiþlerdir. Kimisi de bu gibi hadisleri müþriklerin ve kâfirlerin ebedî cehennem ateþinde kalacaklarý þeklinde yorumlamýþlardýr. Bazýlarý ise, "Cehennemde ebedî kalýþ" hususunu þöyle yorumlamýþlardýr: "Yani bu, bunu ifade eden kimselerin sürekli olmamak kaydýyla cehenneme girecekleri" demektir, gibi hiç de hoþ karþýlanmayacak tevil ve yorumlara baþvurmuþlardýr.
Aslýnda Sâri' olan Rasûlullah (s.a) efendimiz, bu ifadeleri sadece dil ile söyleyenlere cehennem ateþi haramdýr, diye söylememiþtir. Doðrusu bu tüm bilinen gerçeklere aykýrý düþmektedir. Ýslâm dininde zarurî olarak bilinmesi gereken þeylerle bu, çeliþmektedir. Çünkü münafýklar da bunu dilleri ile söylemektedirler. Halbuki buna raðmen kesin inkarcý olmalarý nedeniyle, cehennemin en alt tabakasýnda yer alacaklardýr. Zira Kur'ân bu hususu böylece bildiriyor.
Dolayýsýyla, sadece dil ile söylemek yeterli deðildir. Dil ile söylenirken içtenlikle de yerine getirilmelidir.
Kalbin söylemesine gelince, bu hususun kalb ile bilinmesi ve onu kalbin de doðrulamasý demektir. Ayný zamanda bu kelimenin içerdiði menfi ve müsbet noktalarý da bilmesi ve bunlarý yerine getirmesi gerekir. Bu kelime neyi kabul etmemizi ve neyi de reddetmemizi istiyorsa, bunun gereklerini yerine getirmek zorundayýz. Kiþi böylece Allah'tan baþka tüm þeyleri reddedecek, ayný zamanda Allah'a ait bilinmesi gerekenleri de bilmiþ olacaktýr. Zira Allah için var olmasý gereken nitelikler baþkalarý için asla söz konusu deðildir, muhaldir. Ýþte Tevhid kelimesini söyleyen bir kimse bütün bunlarý kalbiyle kesin olarak bilecek, tanýyacak, yakînen kavrayacak ve ayni zamanda yaþayacaktýr. Ýþte ancak bu manada Tevhid kelimesini söyleyen kimseye cehennem ateþi haramdýr.
Bir de þu "Bitake" hadisini düþün. Bu, üzerinde þehadet kelimesi yazýlý bulunan bir kaðýt parçasýndan ibarettir.[59] Bu, kýyamet gününde mizanýn yani terazinin bir kefesine konuyor. Diðer kefesine ise 99 ciltlik bir dosya açýlacak, açýlan her bir dosyanýn boyu göz alabildiðine uzun olacaktýr. Ancak bu mini belge bütün bunlardan daha aðýr basacak onca dosya havaya kalkacakdýr. Sonuçta þahadet kelimesinin yazýlý olduðu bu mini belgenin sahibi de azap ve ceza görmeyecektir. Þurasý bilinmelidir ki, her bir muvahhidin bu bitaka yani ufacýk kaðýt parçasý gibi tevhidinin gerçekleþmesi gerekir. Ama bu ufacýk kaðýdý her þeyden daha aðýr kýlan þey nedir? Bu belge sahiplerinin yaptýklarý diðer iþler neden bu belge kadar kâr getirici ve etkili deðildir. Sebebi ne olabilir?
Yine þu müthiþ olayý düþününüz. Yüz kiþinin katili olan kimseyi[60]. Ýman olayý onun kalbinde öyle bir yer etmiþtir ki, bu gerçek, onu gidilmesi gereken kasabaya gitmekten alakoyamýyor. Ölüm ile pençeleþip dururken bile göðsüyle gideceði yöne doðru sürünerek gitmeye çaba gösteriyor. Gerçekten bu da bambaþka bir iþtir. Bambaþka bir iman duygusudur. Ýþte bunun içindir ki, bu kiþi halký salih ve iyi olan kasaba halkýndan sayýlmýþtýr. Yine buna yakýn bir baþka örnek. Azýlý bir kimsenin kalbine doðan merhamet ve þefkat olayý[61]. Çok katý yürekli olan bir kiþi susuzluktan neredeyse ölmek üzere olan bir köpek görüyor. Hayvancaðýz susuzluktan nemli topraðý yalamaya baþlamýþtýr. Onun bu halini görünce hemen o andan itibaren adamýn kalbine bir yumuþaklýk ve þefkat duygusu gelmiþtir. Yanýnda suyu kuyudan çekebilecek herhangi bir alet de yoktur. Kendisine yardýmcý olacak birileri de yoktur. Onun bu yaptýðýný gören birileri de bulunmamaktadýr. Hemen bu þahýs kuyuya iniyor, ayakkabýlarýna kuyudan su dolduruyor. Sonra bunu aðzýna alarak, diþleriyle tutuyor ve kuyudan yukarýya doðru týrmanýyor. O anda düþmeyi, ölmeyi unutmuþtur. Kuyudan ayakkabýlarýyla çekip çýkardýðý suyu hayvancaðýza içiriyor. Halbuki bunu yaparken de ondan bir karþýlýk ve bir teþekkür de beklememektedir. Ýþte Tevhid gerçeðinin bu kadarý bile, o kimse de ilahî nurun yeþermesini saðlamýþ, böylece bu azýlý kimsenin baðýþlanarak kurtulmasýný saðlamýþtýr"[62]
Müslim'in Sahih'inde rivayet olunan hadise göre Rasûlullah (s.a) þöyle buyurmuþlardýr: "Kim La ilahe illallah" derse, Allah'tan baþka ibadet olunan ve saygý gösterilen tüm þeyleri de Ýnkâr ederse, o kimsenin malý, kaný haram kýlýnmýþ olur. Hesabý da Allah'a býrakýlmýþtýr."[63]
Bu hadisin açýklamasýyla ilgili olarak Muhammed b. Abdullvah-hâb þunlarý yazmaktadýr:
yi "Ýþte Rasûlullah (s.a)'ýn bu hadisleri, La ilahe illallah, kelimesi-,nin manâsýný en açýk bir þekilde izah etmiþ olmaktadýr. Dikkat edilirse hadis; dil ile bu kelimeyi söyleyen kimsenin malýnýn ve canýnýn garantiye alýndýðýndan söz etmemektedir.Yine hadis, bunun manâsýný bilmekle de imanýn gereðinin yerine getirilemeyeceðini bildiriyor. Evet bu kelimeyi sadece ikrar etmek de onun mal ve can emniyetini saðlamýyor. Kiþinin Allah'tan baþka Ýlah yoktur, O'nun eþi ve ortaðý yoktur demesi de bunun için yeterli olmuyor. Bütün bunlarý söylemek o kimsenin mal ve can emniyetini saðlamýyor. Peki bu nasýl olacaktýr? Hem yukarýda sayýlan þartlarý yerine getirecek hem de Allah'tan baþka tapýnýlan ve saygý gösterilen tüm küfür çeþitlerini ve düzenlerini reddetmek yükümlülüðünü yerine getirecektir. Bunu yapamadýðý ya da bunda þüphe etmesi halinde veya birazcýk olsun duraklamasý durumunda böyle bir kimsenin mal ve can güvenliði söz konusu deðildir."[64]
Ýþte biz buradan Mürcie akidesinin bozuk bir akide olduðunu öðrenmiþ bulunmaktayýz.[65] Çünkü bunlar þöyle demektedirler: "Ýman, sadece meseleyi bilip tanýmaktýr. Küfr ise bilmemektir, cehalettir." Bu bakýmdan ameli imandan sonraya býrakmýþlardýr.
Þurasý bilinen bir gerçektir ki, Mekke'li kâfirler, Hz. Peygamber (s.a)'in "La ilahe illallah" kelimesinden kasdýnýn ne olduðunu biliyorlardý. Ancak sýrf büyüklük (istikbar) gösterdikleri için kabullenmiyorlardý. Bu itibarla, onlarýn Allah'ýn bir tek oluþuna, rýzýk verenin de sadece O olduðuna, dirilten ve öldürenin de o olduðuna inanmalarý onlara hiç bir fayda saðlamamýþtýr.
Hatta Hz. Peygamber (s.a), bu kimselere:
"Gelin Lâ ilahe illallah" deyin diye çaðrýda bulununca þöyle cevap vermiþlerdir:
"Acaba O (Muhammed), ilahlarý bîr tek ilah mý yaptý? doðrusu bu, þaþýrtýcý bir þey." (Sâd, 38/5).
Muhammed b. Abdulvahhab þöyle devam ediyor:
"Cahil kâfirlerin bu gerçeði bildiklerini öðrendiniz. Bu duruma raðmen hala müslüman olduðunu iddia eden kimseye þaþýlýr. Çünkü müslüman olduðunu iddia ettiði halde, cahil kâfirlerin bildiði manâda bu kelimenin tefsirini ve içeriðini bilememektedir. Aksine bugünün müslümaný, manâlarýný bilmeksizin ve kalben buna itikad etmeksizin, sadece söz ile bunu söylemeyi yeterli görüyor. Esas itibariyle bu hususta duyarlý olan kimse, bu kelimenin manâsýnýn þöyle olduðunu kavramakta gecikmez." Yaratan, yedirip nzýk veren, dirilten ve öldüren, bütün iþleri düzene koyan, Allah'tan baþkasý deðildir. Artýk cahil kâfirlerin bile kendisinden çok daha iyi olarak kavradýklarý "La ilahe illallah" kelimesini gereðince deðerlendiremeyen bir müslümandan, hayýr beklenemez.[66]
Ayný yazar bu hususta buna ek' olarak þunlarý yazýyor: "Burada bir þüphe ve kuþku bulunmaktadýr. O da Hz. Peygamber (s.a)'in, Hz. Üsame (r.a)'ye: Lailahe illallah" diyen bir kimseyi öldürmesini hoþ karþýlamadýðýna dair olan sözüdür.[67]
Yine Hz. Peygamberin þu sözü de bu kuþkuyu gündeme getirmektedir: "Ýnsanlarla, La ilahe illallah, deyinceye kadar savaþmakla em-rohýndum."[68] Yine buna benzer daha bazý hadisler de vardýr ki, bunlar da, bu kelimeyi söyleyenlerden uzak durmayý içermektedirler.
"Aslýnda bu cahiller bu sözleriyle; "Bunu söyleyenler tekfir olunamazlar, ne yaparlarsa
Ynt: Tevhid kelimesi By: hafýz_32 Date: 29 Eylül 2010, 13:37:16
yapsýnlar, kendileri öldürülüp, karþýlarýna çýkýlamaz" demek istemektedirler."[69]
"Bu cahil müþriklere þöyle cevap verilebilir bilindiði gibi, Rasûlullah (s.a), yahudilerle savaþmýþ ve onlarý bulunduklarý yerden sürgün etmiþtir. Halbuki bunlar da "La ilahe illallah" demekte idiler. Ayný zamanda Hz. Peygamber'in ashabý, Hanifeoðullarýyla (Benî Halîfeyle) savaþmýþlardýr. Halbuki bunlar Þeh. det kelimesini söylüyorlardý. Yani Allah'tan baþka ilah olmadýðýna ve Muhammed (s.a)'in de Allah'ýn Rasûlü olduðuna þehadette bulunuyorlardý, namaz kýlýyorlardý, müslüman olduklarýný iddia ediyorlardý. Nitekim Hz. Ali b. Ebî Talib onlarý ateþte yakmýþtýr.[70] Çünkü bu cahiller þunu ikrar edip söylemektedirler. Öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden küfre girmiþ olur, dolayýsýyla öldürülür. Bu kimse "La ilahe illallah" dese de öldürülür. Þayet Ýslâmî rükünlerden herhangi birisini inkâr ederse ve ayný zamanda tevhid kelimesini söylese de küfre girer ve öldürülür.
"Bu nasýl bir þeydir ki, Ýslâm'ýn fer'î meselelerinden birini inkâr eden kimseye herhangi bir yarar saðlamýyor da dinin aslý, bütün peygamberlerin getirmiþ olduðu dinin temeli olan ve baþý durumunda bulunan tevhidi inkâr eden kimseye, sadece sözle "La ilahe illallah" kelimesi yarar saðlayabilir, menfaat getirebilir?"
"Ancak Allah düþmanlarý, hadislerin manasýný gereðince kavrayamýyorlar. Þurasý bilinen bir gerçektir ki, bir kimse müslüman olduðunu açýkladýktan sonra, artýk ona aykýrý olan tüm þeylerden kendisini çekip çevirmesi gerekir ki, bunlar kendisinde kesin bir iman halini almýþ olsun. Nitekim Allah (c.c) þöyle buyurmaktadýr:
"Ey iman edenler, Allah yolunda savaþa çýktýðýnýz zaman
(mü'mini kâfirden iyice ayýrdetmek hususunda meselelerin) tam açýklanmasýný bekleyin (çok dikkatli davranýn ve acele etmeyin)." (Nisa, 4/94).
Bû âyet þu gerçeði vurgulamýþ olmaktadýr. Kiþinin durumu kesin belirlenip ortaya konuluncaya dek, ona iliþmemek. Ancak mesele, araþtýrýlýp ortaya çýkýnca, kendisinde Ýslâm'a muhalif bir durum varsa, o zaman bu âyetin: "durumlarýný belirleyince" hükmü gereðince öldürülürler. Þayet öldürülmeyip ya da kendileriyle savaþa girilmeyip olduðu gibi býrakýlýrsa, "durumlarý kesin olarak belirlenince" ifadesinin zaten bir anlamý da.olmamýþ olur."
"Ayný zamanda Hz. Peygamber (s.a) efendimiz, Haricîlerin öldürülmelerini hadislerinde emir buyurmuþlardýr:
"Onlara nerede yetiþirseniz, derhal onlarý öldürün. Þayet ben onlara eriþmiþ olsaydým, týpký Âd kavminin öldürüldüðü gibi onlarý öldürürdüm."[71]
"Halbuki bunlar insanlar içerisinde en çok ibadet edenler, en çok "La ilahe illallah" ve "Subhanallah" diyenlerdir. Öyleki Sahabîbile, onlarýn namazlarýný gördüklerinde kendi namazlarýný ve ibadetlerini küçümsenmiþlerdir. Ki bunlar ilmi de sahabeden alýp öðrenmiþlerdir Ancak bunlara ne "La ilahe illallah" demelerinin bir yararý olmuþtur. Ne de çok çok ibadette bulunmalarýnýn bir yararý. Ne de Ýslâm iddiasýnda olmalarýnýn bir faydasý. Çünkü bunlardan zuhur eden þeyler, þeriata muhalif þeylerdi."[72]
Artýk hemen her akýl sahibi þu gerçeði anlamýþ olacaktýr ki, þayet bu kelime, evet mücerred olarak bu kelime ile her þey olacak idiyse, yani sadece dil ile mücerred söylemekle, kelimenin gereklerini yerine getirmemekle her þey olacak idiyse, o zaman bu kelime Kureyþliler için gayet kolay gelirdi. Hemen onu söylerlerdi, böylece karþýlaþtýklarý sýkýntýlardan, ilahlarýnýn aþaðýlanmasýndan da kurtulmuþ olurlardý.
Ancak durumun hiç de öyle olmadýðýný görmektesin. Sen de bilmektesin ki, bu kelimenin medlulü ve içeriði Cahili Kureyþlilerinin tüm amaçlarýný deðiþtirmektedir. Bu kelimenin insandan yerine getirilmesini istediði þeyler vardýr. Bu istenilen þeyler Kureyþ'in tüm azgýnlýklarýna ve taþkýnlýklarýna son vermekte, onlarýn bunu insanlar için uzak bir þey gibi görmelerine de izin vermemektedir.
Bu kelimenin ayný zamanda, insaný özgürlüðüne kavuþturmasý bakýmýndan büyük bir önemi vardýr. Ýnsaný insana kulluktan kurtarýp Allah'a kul yapýyor. Evet insanlarýn birbirlerine olan kulluklarýndan kurtularak bir tek ve Kahhâr olan Rabbin kulluðuna vermektedir. Bu kelime takvayý en önemli ölçü ve terazi olarak kabullenmektedir. Ýnsanýn bu sayede en övünülecek þeyi bulmasýný saðlamaktadýr bu kelime. Yine bu kelime, insanlarýn atalarýndan ve dedelerinden miras yoluyla edinmiþ olduklarý cahili gelenekleri, adet ve töreleri tümüyle reddetmektedir.
O halde müslümana düþen ve layýk olan þey, Ýslânýým en iyi bir þekilde yaþamasý, bu kelimenin istediði manada deðerini vermesidir. Böylece kiþi, Allah'a ibadet edenler arasýnda, ibadetini basîret üzere bilerek ve yakînî anlamda yerine getirenlerden olacaktýr.[9] bk. Fethu'I-Mecîd, 36.
[10] Þeyhu'l-Ýslâm Ýbn Teymiye, Mecmau'i-Fetâvâ, XXVIII. 132. (Cem', Abdurrahman b. Kasým).
[11] Ýbnul Kayyým, "Taðût" için en güzel ve etraflý tanýmý þöyle yapmýþtýr: "Taðût; kulun haddi tecavüz ederek Allah (c.c) dýþýnda baþkalarýný mabut edinmesi, baþkalarýna uymasý veya itaat etmesidir. Bu bakýmdan her kavmin taðut'u denilince, o toplumun Allah ve Rasûlü dýþýnda hakem kabul ettikleri, ya da Allah'dan baþkalarýna kullukta bulunduklarý, ya da Ýleriyi görmeksizin körü körüne Allah'tan baþka uyduklarý veya itaat ettikleri þeylerdir, bilmeden itaatte bulunduklarý bu þeyleri Allah'a taatmýþ gibi deðerlendirenlerdir. Abdurrahman b. Hasan, Fethulmecîd, 16.
[12] bk. Abdurrahman b. Kasým, Ed-Dürerü's-Seniyye, 1/95.
[13] M. bin Abdulvehhab, Ýslâm Akaidi Hk. birkaç Risale, 35.
[14] Delâlet: Lafýz ile manâ arasýndaki münasebete denir ki, "Vaz'iyye" ve "akliyye" olmak üzere iki kýsma ayrýlýr.
Delalet'i Vaz'iyye Lafzýn, konulmuþ olunan manâya tümüyle delalet etmesidir ki, buna ayný zamanda "Delalet'i Mutafetýkýyye" adý verilir. Meselâ Arslan lafzýnýn bilinen yýrtýcý hayvana ad olarak konulduðu gibi, ona mutabýk ve uygun olmasý nedeniyle hem vaz'î hem de mutabýký denilmektedir.
"Aklî Delâlet"e gelince, kelimenin asýl konulmuþ olduðu anlamda deðil de, kendisi için makul olan bir kavramý göstermiþ olmasýdýr. Bu da iki kýsýmdýr. Tazammunî delâlet ve iltizamý delalet.
Tazammûnî delâlet: Bir lafzýn konulmuþ olduðu manânýn tümünü deðil de, bunun bir kýsmýna delâlet etmiþ olmasýdýr.. Meseiâ cesaret sahibi bir kimseye Arslan denilmesi gibi. Böylece o kimseye arslanda bulunan yýrtýcýlýk vasfý deðil de, arslanýn bir vasfý olan cesareti ve atýlganlýðý kastedildiðinden tazammûnî delalet denilmiþtir.
iltizâmý delâlet: Bir lafzýn asýl manâsýndan baþka bir manâya verilmiþ olmasý gibi. Mesela "EH açýk adam” denilince, bu o kimsenin yardým sever olduðunu gösterir. Yoksa elinin açýklýðýný deðil.
[15] bk. Mecmuatürresail vel Mesailinnecdiyye ile birlikte basýlan "el-Mevridu'1-Azbü'z-Zülâl", 4/99.
[16] Süfyân b. Uyeyne, Müctehid Ýmam'dir. (Süfyân b. Uyeyne el Hilâli). Hadis hafýzý olup, Ýslâm'ýn sayýlý alimlerindendir. d. 107/725 v. 198/813 (91) yýl yaþamýþtýr. Ýmam $afiî, hakkýnda þunlarý söylemektedir: "Þayet Ýmam Malik ve Ýbn Uyeyne olmamýþ olsalardý, gerçekten Hicaz bölgesinin ilmi kaybolurdu". Ahmed b. Hanbel de hakkýnda þunlarý söylüyor: "Ýbn Uyeyne'den daha çok sünnet ilmini bilen birini görmedim. Gerçekten deðerli biriydi ve kendisi pek çok ibadet edenlerdendi. Yetmiþ yýl haccetmiþtir." bkz. Þezerât, 1/354. A'lâm, 3/105.
[17] Bkz. Ebû Bekir Muhammed b. Hüseyin el Acurrî, "K. eþ-Þeria" 104. Tahkik, Mu-hammed HamÝd el-Fakî.
[18] Bkz. Þeyh Hafýz Hikemî, "Mearicu'l-Kabûl" 1/377.
[19] Vehb b. Münebbih b. Kâmil, el-Yemânîes-San'ânî Kendisi Ebû Hureyre, Ebu Saîd, Ýbn Abbas, Ýbn Ömer ve daha baþkalarý gibi zatlardan hadis rivayetinde bulunmuþtur. Âcelî, kendisi hakkýnda der ki: "Güvenilir bir tabiîdir. Kendisi Sana'da kadýlýk görevini yürütmüþtür. Ayrýca kendisinin güvenilirliðini þu zailar da bildirmiþlerdir. Ebû Zür'a, Nesâî, Ýbn Hibbân. Hicri 34 yýlýnda doðmuþ, H. 110 tarihinde vefat etmiþtir, bk. Tehzîbu't-Tehzîb, XI, 167.
[20] bk. Buharî Çenâiz, "Son sözü La ilahe illallah olan kimse" bahsi, III, 109.
[21] Mearicu'l-Kabûl, I, 378. el-CâmiýTl-Ferîd, 356. Müslim, Ýman, 26.
[22] Mearicu'l-Kabûl, 1, 378.
[23] Müslim. Ýmân, 28.
[24] Müslim, Ýman, 27.
[25] Müslim, Ýman, 31.
[26] Fethu'l Mecîd, 36.
[27] bkz. MearÝcu'l-Kabûl, I, 380.
[28] Meâric'ul Kabûf, I, 381. Ayrýca bkz. Ýmam Nevevî, Kýrk Hadis 41. Hadis. (Neve-1 vî, bu hadisin Sahih Hasen bir hadis olduðunu belirtmektedir).
[29] Bkz. Ýbn Kesîr, Tefsîru’I-Kur'âni’l-Azîm, ilgili âyet, (II, 306).
[30] Mearicu'l-Kabût, I, 381.
[31] Buharî, K. Ýlim, 49, Cuma 18; Müslim Ýman 53; Ýbn Mace zühd 19, el-Lii'lüü ve'I-Mercân, I, 8.
[32] Ýbn Kayyým, el-Tibyân fî Aksâmi'l-Ktýr'ân, s. 43. (Talik, Tâhâ Yusuf Þahin).
[33] bk. Hakim, el-Müstedrek, I, 70. Hakim bu hadisin isnadýnýn sahih olduðunu belirtmiþ, Zehebî bu hususta ona katýlmýþtýr.
[34] Abdurrahman Ýbn Recep, Kelimetu'l-Ýhlâs, s: 28 (Thk. Züheyr Þaviþ-Elbânî).
[35] Mearicu'l-Kabûl, I, 382. el-Camiu'1-Ferîd, 356.
[36] Buharý, Ýlim 1, 33, Rikak 51
[37] Utbân b. Mâlik b. AcÝân eî-Hazrecî, es-Saîimî, el-Ensarî. Cumhur'a göre Bedir as-hâbýndandýr..Salimoðullannýn da kavminin Ýmamýdýr... Ýbn Sa'd'm anlattýðýna göre Rasûlullah (s.a) kendisiyle Hz. Ömer'i kardeþ yapmýþtýr. Hz. MuavÝye'nÝn halifeliði döneminde vefat etmiþtir, bkz. Ýbn Hacer, el-Ýsabe, II, 452.
[38] Müslim, K. el-Mesâcid, 263.
[39] Ýbn Recep bu hadisi Ýhlas Kelimesi adlý eserinde, 61. sayfada zikretmiþtir. Elbânî hadis hakkýnda þunlarý söylüyor: Hadisi, Câmi'ul-Kebîr'e nisbet ediyor, (2/477), Yakub b. Asým'dan rivayet ediyor. Bu zat da demiþtir ki: Bana sahabeden iki kimse rivayette bulundu. Adý geçen bu Yakûb, Müslim'in râvilerindendir. Ýbn Hibban da bu hususta kendisine katýlmýþtýr. Þayet senedin buna baðlanýþý sahih ise, hadis sabit olan bir hadistir.
[40] bkz. Ýbn Teymiye, Ýktizau’s-Sýrati' I -Müstakim 451. (Thk. M. el-Fakî).
[41] Fî Zilal’il-Kur'an, V, 3049; ibn Kayyým, et-Tefsîru’I-Kayyým, 423. (Cemeden, Muhammed Üveys en Nedvî, Thk. M. Hamid el Faký).
[42] Muhammed Cemaluddîn el-Kasýmî, Mehasimý't-Te'vîl, XIV, 5138. (Thk.M. F. Ab-dulbakî).
[43] Ýbn Teymiye, Ýktizaussýrat'il-Müslakîm, 454; Ýbn TeymÝye, et-Tuhfetu’l-Irakiyye, 41.
[44] Hafýz el-Hikemi, A'lamüssünneti'l-Menþûre, 14; Mearicu'l-Kabûl, I, 383. el-Câmiu'I- Ferid, 356.
[45] Buharý, îman, 9-14; îkrâh, 1; Müslim, îmân, 66-67.
[46] Þeyh Allâme Hafýz b. Ahmed el-Hikemî, Selef akidesine baðlý bir alimdir. Kendisi Tihame bölgesindendir. 1342/1923'de doðmuþ, doðum yeri Cîzan yakýnlarýnda Selâm köyüdür. Kendisi zekâda bir deha idi, kuvvetli bir hýfza ve güçlü bir anlayýþ ve kavrayýþa sahipti. Abdullah el-Kar'avî'den ders almýþtýr. Gerçekten ilim, takva ve iffet sahibi bir zat idi. Vefatý 1377/1957'dir. Vefatýnda 35 yaþlarýndaydý. Hal tercemesi için Kendi oðlu Ahmed'in kalemiyle, MearÝcu'l-Kabul'un ilk cüzü.
[47] Mearicu'l-Kabul, 1/383.
[48] en-Nûniye, 158.
[49] Þeyh Abdullatif b. Abdurrahman, er-ResâiIü'1-Müfîde, 296.
[50] Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 357-358 (Bu Hasen bir hadistir.).
[51] bk. Ebû Bekr Abdullah b. Muhammed b. Ebi Þeybe V. 235/849. el-Ýmân, 45. (Thk, Elbânî. Elbânî, demiþtir ki: Taberânî bu hadisi el-Kebîr adlý eserinde Ýbn Mes'ûd1-dan merfu olarak rivayet etmiþtir. Hasen bir hadistir. Müsned, VI, 286.
[52] bk. Süyûtî, el-Camiu's-Saðîr, I, 69; (Elbânî, hadisin Hasen oldufðunu bildirmiþtir. bk. SahihýTl-Camiu’s-Saðîr, II, (343, Hadis no; 2536).
[53] Hilyetu’l-Evliyâ, 1, 312, Ýbn Recep Hanbelî, Camiu'l-Ulûm ve'l-Hikem, 30.
[54] Þeyh Süleyman b. Abdullah b. Muhammed, Tefsîru'1-Azîzi'l-Hamîd, 422.
[55] bk. M. Abdülvehhab, Keþfu'þ-Þübühât, 20, Mecmnatürresail ve'l-Mesail en Nec diyye. IV. 46.
[56] Ýbn Teymiye, et-Ýtýticac, bil Kader,62.
[57] Bu hadisin kaynaðý daha önce belirtildi.
[58] Bununla ilgili bilgiler "Lâ Ýlahe illallah" þartlan bahsinde geçti.
[59] Tirmizî, Ýmân, 17, 2641. Ýbn Mace, Zühd, 35. Ahmed b. Hanbei, II, 213, 222. (Abdullah b. Ömer'den hasen senedle rivayet olunmuþtur. Hadis ravileri güvenilir olup, hadis de sahihtir.)
[60] Buhârî, Enbiyâ, 54. Müslim, Tevbe, 46, 47.
[61] Müslim, Selâm, 2245.
[62] Ýbn Kayyým, Medaricu's-SalikînMen özetleyerek, 1/330-332.
[63] Müslim, Ýman, 23.
[64] K. et-Tevhîd, 115.
[65] Mürcie, Ýrca kökünden, tehir etmek, ertelemek anlamýna gelir. Bunlar, imanýn sadece ikrardan ibaret olduðunu savunurlar, bk. Eþ'arî, Makâlât, I/214; Baðdadî, el-Fark Beyne'l-Fýrak, 202.
[66] Muhammed b. Âbdulvahhab'in eserleri, 5/15 (I. Baský).
[67] Müslim, îman, 97.
[68] Müslim, Ýman, 20.
[69] Aslýnda bu iddiayý ileri sürenler Mürcie mezhebinden olanlardýr. Çünkü bunlara göre iman varsa, masiyetin ve isyanýn bir zararý yoktur. Nitekim, kâfir olan kimseye itaatin yarar getirmediði gibi.
[70] Bunlar Hz. Ali'nin ilahlýðmý savunan sapýklardýr.
[71] Müslim, Zekât, 1064.
[72] Keþfu'þ-Þubuhât, 40.
Ynt: Tevhid kelimesi By: Yaðmur Gümüþ 8-B Date: 21 Ekim 2015, 18:06:49
Bismillah...
Tevhit Allah`ýn varlýðýna ve birliðine inanmaktýr...
Tevhit kavramýna inanmak en büyük inanç esaslarýndandýr.Allah hepimize `La ilahe illallah` demeyi nasip etsin inþallah.paylaþým için Allah razý olsun...