Kuran Tarihi By: hafýz_32 Date: 25 Eylül 2010, 16:17:38
Kur´an Tarihi
Kur´an´ýn Cem´i Ve Yazýlýþý
1- Rasulüllah (S.A.V.) Döneminde Kur´an´ýn Yazýlarak Cem´i
2- Hz. Ebû Bekir Döneminde Kur´an´ýn Cemi
3- Hz. Osman Zamanýnda Kur´an´in Cem´i
Hz. Osman Mushaflarý Hareke ve Tezyin Döneminde. 1
Yedi Harf
Kur´an´ýn Cem´i Ve Yazýlýþý
Kur´an´ýn Cem´inin iki manasý olup naslar her ikisini de zikretmiþtir. Allah Teâlânýn sözünde gecen «cem´» kelimesi korumak anlamýndadýr. denildiðinde yine bu anlamda olup, korunmasý kastedilmektedir. Kur´an´ýn Cem´inin ikinci anlamý ise, âyet ve sureleri müteferrik oiarak yahut sadece âyetleri tertip ed-ilmiþ ve her sure bir sahifede olacak þekilde ya da âyetleri tertiplenmiþ ve surelerin tamamýný içine alan ve sûreleri de tertip edilmiþ sahifelere tamamýnýn yazýlmasýdýr.
Kur´an´ýn korunmasý ve kafbde ezberlenmesi anlamýnda olan Cem´e gelince, Kur´an önce Rasulül-lah´a gelirdi. O, hafýzlarýn pîri ve onu cemedenlerin ilkidir. Rasulüllah henüz hayatta iken sahabeden bir topluluk da Kur´an´ý ezberlemiþti. Bu topluluk sayýca az olmasa gerek. «Çünkü -Kurtubî´nin de belirttiði gibi- Bi´ri Ma-ûne vak´asýnda onlardan yetmiþ kiþi öldürülmüþ ve yine Rasulüllah´ýn döneminde bir o kadarý daha öldürülmüþtür.» [1] el-Buharî´nin «Sahihsinde rivayet ettiði rivayetlerin zahirini aldýðýmýzda Rasulüllah (s.a.v.) in döneminde sayýlarý yediyi geçmemektedir. Bu yedi kiþinin kendi isimleri bile «Sahih» inde bir rivayette ardarda zikredilmemiþ, mükerrer isimleri bir tarafa býrakacak olursak üç rivayette toplanmýþlardýr. [2]. Onun için müsteþrik
Blachere «Nebevi hadisler Kur´an için yedi hafýz tanýmaktadýr.» [3]. hükmünü basmaktadýr. Blachere, âlimlerin bu rivayetleri yorumlamalarýna, burada hasr sýðasýný uzak gördüklerine ve onlarda anlatýlanlarý makul ve makbul þekild.e te´vil etmelerine deðinmemektedir. «el-Mâverdî þöyle diyor: [4] Kur´an´ýn tamamýný ezberleyenlerin sadece dört kiþi olduðu hakkýnda nasýl genel bir hüküm verilebilir ki? [5] Sahabe çeþitli bölgelere daðýlmýþtý. Þayet tamamýný ezberleyenler dört kiþi ise, bütün bölümlerini ezberleyen yüzlerce kiþi vardý. Þeyh dedi ki: Ýmam Ebû Übeyd el-Kasým b. Sellâm [6] «el-Kýrâât» kitabýnýn baþýnda sahabeden kurralarý zikretmekte ve birçok kiþinin ismini vermektedir. [7]
es-Suyûtî, «el-!tkan» da, Ebû Ubeyd´e nisbet edilen «el-Kýrâât» kitabýnda vârid olanlardan bir kýsmýný isimleriyle zikretmektedir. Buradan anlaþýlan, Etýû Ubeyd´in «Muhacirler arasýnda dört halifeyi, Talha ile Sa´d, Ýbnu Mes´ud, Huzayfe, Salm, Ebu Hureyre, Abdullah b. es-Sâib, Abâdile [8] Aiþe, Hafsa, Ümmü Seleme´yi, Ensardan da Übâde b. es-Samid ve Ebû Halime künyesini taþýyan Muaz, Mecma´ b. Câriye, Fudala b. Ûbeyd, Mesleme b. Mahled´i saymakta ve bunlardan bir kýsmýný Peygamber´den sonra Kur´an´ýn tamamýný ezberlediklerini söylemektedir.» [9]
Bunlar, Muhacir ve Ensardan Kur´an-ý ezberleyen ve el-Kasým b. Sel-larn´ýn saydýðý kimselerdir. Peygamber (s.a.v.) in zevceleri ise Allah´ýn Kitabýný ezberleyen sahabe arasýnda olup Kur´an´ý Peygamber (s.a.v.) e arzet-meieri onlara müyesser kýlýnmýþ ve böylece onlar Peygamber´e talebe, O da onlara hoca olmuþtur. Ama sahabeden, Rasulüllah´a arzetmeden Kur´an´ý ezberleyenler sayýlamayacak kadar çoktur. Özellikle, ancak Peygam-ber´in vefatýndan sonra onu ezberleyenleri de sayacak olursak bu sayý daha da artacaktýr. Hafýz ez-Zehebî´nin [10] «Tabakâtu´l-Kurra´» [11] isimli eserinin mukaddimesinde bu durum açýklýk kazanmakta ve bu sayýnýn, Kur´an´ý Peygamber (s.a.v.) e arzedip senetleri bize ulaþanlar olduðu belirtilmektedir. Ama Kur´an´ý ezberleyip [12] senetleri bize ulaþmayanlar pek çoktur.» [13]
Rasuiüllah (s.a.v.) in zamanýnda Kur´an´ý ezberleyenlerin sayýsý ne kadar çok olursa olsun kalblerine hakim olan Kur´an´a düþkünlüklerinin gerisindedir. Öyle ki ençok önem verdikleri husus Kur´an´ý okumak ve onu dinlemekti. Ýmam Buharî ile Müslim, Ebû Mûsâ el-Eþ´arî´den þöyle dediðini rivayet ederler: Rasuiüllah (s.a.v.) buyurdu ki: «Eþ´arî yârâný (Kur´an ehlidirler). Onlarýn gece vakti evlerine dönüp girdikleri zaman okuduklarý Kur´an seslerini pek iyi tanýrým. Ordu içindeki konak yerlerini de gece vakti geçerken Kur´an seslerinden anlarým. Velev ki, Eþ´arî (kardeþ) lerin indikleri bu konak yerlerini gündüz görmemiþ isem de.» [14]
Ayrýca gece gündüz kýldýklarý farz ve nafile namazlarýnda gizli ve açýk Kur´an okumak için onu, kendi aralarýnda okuyup ezberliyorlardý.
Rasuiüllah (s.a.v.) bu tedrisatta onlara yardýmcý oluyor ve kendilerini teþvik ediyordu. Hatta Allah´ýn Kitabýný en iyi bilenlerini diðerlerine hoca seçiyordu. «Bir kiþi hicret ettiðinde Peygamber (s.a.v.) o kiþiyi bir sahabî-nin yanýna gönderiyordu ki kendisine Kur´ani öðretsin. Rasulüllah´ýn mescidinde Kur´an okuyanlarýn sesi büyük bir gürültü halinde çýkýyordu. Nihayet Rasuiüllah (s.a.v.), biribirlerini þaþýrtmasýnlar diye seslerini kýsmalarýný emretmiþtir.» [15]
Sahabeden yedi kiþi Kur´an´ý okutmakla meþhur olmuþtur: Osman b. Affan, Ali b. Ebî Talip, Ubey b. Ka´b, Zeyd b. Sabit, Abdullah b. Mes´ud, Ebu´d-Derdâ, ve Ebû Musa el-Eþ´arî.
Sahabeden bir cemaat Ubey b. Ka´býn yanýnda Kur´an´ý okumuþtur. Ebû Hureyre, Ýbnu Abbas, Abdullah b. es-Sâib bunlar arasýndadýr. Ýbni Ab-bas ayrýca Zeyd b. Sâbit´irt yanýnda da okumuþtur. Tabiilerden bazý kimseler de onlarýn yanýnda okumuþlardýr. [16]
Ýbnul-Cezerî [17] «Kur´an´ýn naklinde sahife ve kitaplarýn yazýsýna deðil de kalb ve göðüslerin ezberine itimat edilmesi, Allah´ýn bu ümmete bahþettiði en yüce hususiyet» olduðunu belirtmekte ve Müslim´in rivayet ettiði hadisi buna delil olarak getirmektedir. Bu hadiste Rasulüllah (s.a.v.) þöyle buyurmaktadýr: «Rabbim bana kalk Kureyþi inzar et» buyurdu. Ben de: «Ya Rab! O zaman baþýmý yarýp ezerler» dedim. Buyurdu ki: Seni imtihan edeceðim. Ayrýca baþkalarýný da seninle imtihan edeceðim. Bir de sana öyle bir kitap indireceðim ki su onu yýkayamaz. Onu uyuyarak ve uyanýk olduðun halde okursun...» [18] Bu hadisten anlaþýlan, Kur´an´ýn her durumda ezbere okunacaðý ve onu hýfzeden kimsenin, suyla yýkandýðý takdirde kaybolup silinen mürekkepli sahifelere bakma ihtiyacýný duymayacaðýdýr.
Kur´an´ýn yazýlmasý anlamýnda olan cem´i ise bunun, Asr-ý Saadette üç dönemde üç þekli vardýr. Bunlardan birincisi Peygamber (s.a.v.) in dönemidir. Ýkincisi Ebû Bekir (r.a.) in dönemidir. Üçüncüsü de Osman b. Affan (r.a) in dönemidir. [19]
1- Rasulüllah (S.A.V.) Döneminde Kur´an´ýn Yazýlarak Cem´i
Peygamber (S.A.V.) vahiy için katipler edindi. Dört halife, Muaviye, Zeyd b. Sabit, Ubey b. Kâ´b, Halid b. Velid ve Sabit b. Kays bu kâtipler arasýndadýr. Peygamber (s.a.v.) Kur´andan her ineni yazmalarýný emrediyordu. Kur´-aný yazma, onu göðüslerde ezberleme ile baþbaþa gidiyordu. [20]
el-Hakim, Þeyhayn´m þartlarýný haiz bir senetle «el-Müstedrek» te Zeyd b. Sabitten þöyle dediðini nakleder: «Rasulüllah (s.a.v.)in yanýnda Kur´ant rika´tan te´lif ederdik (bir araya getirirdik)» [21]
Hadiste geçen rika´ kelimesi, -ki rika´ (parça, yama) kelimesinin çoðulu olup deriden olabileceði gibi yaprak veya kâðýttan da olabilir- Rasulüllah (s.a.v.) zamanýnda vahiy kâtiplerinin yazý malzemeleri hakkýnda bize bilgi vermektedir. Âyetleri yassý ve ince taþlara, düzgün hurma dallarýna, kürek kemiklerine ve deri parçalarýna yazarlardý.
Zeydin hadisinde söz konusu edilen «rika´dan Kur´an´ýn te´lifi». Peygamberin iþaret ve tevkifine göre sûre ve âyetlerin tertip edilmesi anlamýndadýr. «Her suredeki âyetlerin ve sûre baþlarýna besmelenin konulmasý meselesine gelince hiç þüphesiz onlarýn tertibi tevkifidir (vahye dayalýdýr). Bunda ihtilâf da yoktur. Bu sebeple bu tertibin aksi caiz deðildir.» [22] Bu-harî´nin Ýbnu´z-Zübeyr´den yaptýðý þu rivayetler de buna delâlet etmektedir. Bu rivayette Ýbnu´z-Zübeyr þöyle diyor: Osman´a dedim ki [23] âyetini diðer âyet neshettiði halde onu niye yazýp býrakýyorsun? Dedi ki «Ey kardeþimin oðlu hiçbir þeyi yerinden oynatamam» [24]Hz. Osman, mensuh bile olsa bir âyetin yerini deðiþtirmeye cür´et edemiyor. Çünkü biliyordu ki Cebrail (a.s.) Rasulüllah´a âyetin tertibini bildirdikten sonra ne kendisi ve ne de baþkasý bu tertibe müdahale edemez. Cebrail (a.s.) bu tertibi Rasulüllah´a bildirmiþ ve o da vahiy kâtiplerine bunu dikte ettirmiþtir. Ahmed, hasen bir isnatla Osman b. Ebi´l-Âss´ýn þöyle dediðini nakleder: Rasulüllah (s.a.v.) in yanýnda oturuyordum. Bir baktým gözleri bir tarafa kaydý, sonra da þöyle buyurdu: Bana Cebrail geldi ve bu âyeti þu surenin yerine koymamý emretti:[25] Hadis kitablarýn-da, Rasulüllah´ýn vahiy kâtiplerine Kur´an´ý imlâ ettirmesini tasvir eden ve onlara âyetlerin tertibini gösteren pek çok hadis vardýr[26]. Rasulüllah (s.a.v.) in namazda yahut bir sahabe topluluðu huzurunda hutbelerinde birçok sureyi âyetleri tertibedilmiþ halde okumuþtur. Bu da «âyetlerin tertibinin vahye dayalý olduðunu ve sahabenin, Peygamber (s.a.v.) in okuduðu tertibin hilâfýna bir tertibe gitmediklerinin ve tevatür derecesine ulaþtýðýnýn» [27] apaçýk bir delilidir.
Sûrelerin tertibi de tevkifidir. Rasulüllah (s.a.v.) hayatýnda Kur´an surelerinin tamamýný biliyordu. Bunun aksini iddia etmek için elimizde hiç birdelil yoktur. Surelerin tertibinin sahabe içtihadýyla olduðunu söyleyen, yahut bir kýsmýnýn içtihadý ve bir kýsmýnýn tevkîfî olduðunu ileri süren görüþlerin kabul edilmesi mümkün deðildir.
O halde ez-Zerkeþînin: «Bazýlarýnýn tertibi Allah´ýn emri olmayýp onlarýn ictihad ve ihtiyarlarýna racî bir durumdur. Onun için de her mushafýn ayrý bir tertibi vardýr.» [28] sözü kabul edilemez. Ýleri sürdüðü deliller de geçerli deðildir. Çünkü sahabenin özel mushaflarýný tertib etmeleri þahsî bir seçim idi. Onlar hiç bir zaman baþkasýný bu tertibe zorlamamýþ ve ona muhafeletin haram olduðunu iddia etmemiþlerdir. Onlar bu mushaflarý baþkalarý için deðil, kendi þahýslarý için yazmýþlardý. Nihayet ümmet Hz. Osman´ýn tertibi üzerine ittifak edip onu alýnca kendileri de þahsî mushaf-iarýný terketmiþlerdir. Ayrýca ez-Zerkeþî´nin kendisi, sûrelerin tertibinin tevkîfî olduðunu söyleyenlerle ictihâdî olduðunu söyleyenler arasýndaki «ihtilâfýn lâfzî olduðu» görüþünde olup Ýmam Malik´in, «Kur´an´ý Peygamber (s.a.v.) den duyduklarý þekilde düzenlendiler.» sözünü deli! olarak getirir ve sûrelerin tertibinin onlarýn bir içtihadý olduðunu söyler. Böylece ihtilaf, bunun kavli bir tevkîf ile mi olduðu yoksa sýrf fiilî bir isnad mý olduðu meselesinde düðümlenmektedir.» [29]
Tertibin bir kýsmýnýn tevkîfî ve bir kýsmýnýn da ictihâdî olduðunu ileri süren görüþe gelince, ictihâdî olduðu söylenen kýsým hiçbir sahih delile dayanmamaktadýr. Mamaafîh bu kýsým önemsenecek´kadar çok deðildir. Þayet Kadý Ebû Muhammed b. Atýyye; «Seb´ý Tývâl Hâ Mim´ler ve mufassal-sûreler gibi surelerin bir çoðunun tertibi Rasulüllah´ýn (s.a.v.) hayatýnda bK liniyordu. [30]» diyorsa da, Ebu Ca´fer b. Zübeyr [31]tevkîfî kýsmýn bundan daha çok ve ictihâdînin de daha az olmasý gerektiðini belirtir. Bu, onun þu sözünden anlaþýlmaktadýr: «Haberler Ýbnu Atýyye´nin söylediðinden daha çoðuna þehadet etmektedir. Ýhtilâf konusu olabilecek kýsým ise pek azdýr.» [32]. .Ýhtilâf konusu olabilecek bu az da gerçekten zayýf, hatta aslý olmayan bir hadisten kaynaklanmaktadýr. Bütün rivayetler dönüp dolaþýp Ýbnu Abbas´tan hadisi rivayet eden «Yezid el-farisî»ye dayanmaktadýr. [33] Ye-zid el-Farisî´yi Buharý zayýflar arasýnda sayýyor. Yalnýz kendisinden rivayet edilen bu gibi hadisler kabul edilemez. Ayrýca bu hadis kýraat, sema´ ve yazý olarak kat´î tevatür ile sabit Mushaftaki Kur´an sureleri hakkýnda ve surelerin baþýnda besmelenin sübutu hususunda þüpheler sokmaktadýr.
Sanki Hz. Osman kendi re´yi ile isbat yahut nefyediyordu. Ama hâþâ ki, böyle yapmýþ ola. Onun için bu «hadisin aslý yoktur» [34]dememizde hiç bir sakýnca görmüyoruz. Bu batýl hadis hakkýnda daha fazla sözü uzatmak ta yersizdir. Ancak bunun delilinin, Hz. Osman´ýn Ýbnu Abbas´a cevabý olduðunu söylemekle yetinelim ki, o da, besmelesiz olarak Berae Suresinin el-Enfâl Suresine bitiþtirilmesidir: «el-Enfâl Suresi, Medine´de ilk inenler arasýnda idi. Berae Suresi ise en son nazil olandýr. Ayrýca Berae Suresinin anlattýklarý, el-Enfal Suresinde anlatýlanlara benziyordu. Ama Rasulüllah (s.a.v.), Berae´nin el-Enfâl Suresinden olduðunu belirtmeden vefat etti. Ben de onun bu sureden olduðunu sandýðým için ikisini birleþtirdim...» [35].
O halde tercih edilen görüþe göre Sûrelerin bugün Mushaflarda gördüðümüz tertibi -âyetlerin bu þekildeki tertibi gibi- vahye dayalýdýr. Onda içtihadýn yeri yoktur. Ayrýca bu vahye dayalýlýða raðmen Rasulüllah (s.a.v.), ne her sûrenin âyetlerini birkaç sahifeye ve ne de Kur´an´ýn hepsini bir mushafýn iki kapaðý arasýnda toplama ihtiyacýný duymuþtur. Çünkü Kur´an okuyan ve ezberleyenler pek çoktu ve aleyhi´ssalât´ü ve´s-selâm vahyin ar-darda geliþini ve bazý hükümlerinin neshini gözlüyordu. [36] Rasulüllah (s.a.v.) zamanýnda Kur´an´ýn tamamý bir mushafta toplanmaksýzm yazýlmýþtý. Rasulüllah´ýn ve Allah´ýn tevkîfi ile âyetlerin yerlerini gösterdiði þekliyle sahabenin onu ezberlemeleri bir mushafta toplanmasýna ihtiyaç býrakmamýþtý. ez-Zerkeþî þöyle demektedir: «Rasulüllah (s.a.v.) zamanýnda Kur´an´ýn bir mushafta toplanmamasý, her an için deðiþmeye tabi tutulmamasý içindi. Onun için (bir araya toplanarak) yazýlmasý Rasulüllah (s.a.v.) in ölümüyle nüzulünün son bulmasýna kadar ertelenmiþtir.» [37]
Âlimlerin çoðu. Kur´an´ýn Rasulüllah (s.a.v.) zamanýnda tesbit ve yazýlýþýnda, indiði yedi harfi ihtiva eder þekilde olduðu görüþündedir. Bu meseleyi «Yedi Harf» bölümünde tartýþacaðýz.
Kur´an´dan her nazil olan yazýlýp Rasulüllah (s.a.v.) in evinde muhafaza ediliyordu. Vahiy kâtipleri de kendileri için bir nüsha yazýp götürüyorlardý. Kur´an´ýn muhafaza edilip korunmasýnda okuma-yazma bilen ve bilmeyen sahabenin ezberleriyle birlikte kâtiplerin bu nüshalarýyla Peygamberin evinde toplanan sahifeler yardýmcý olmuþtur. Allah Teâlânýn þu sözünü doðrulayýcý olarak: «Kur´an´ý Biz indirdik ve onu koruyacak olan da biziz.»[38]
2- Hz. Ebû Bekir Döneminde Kur´an´ýn Cemi
Rasulüilah (s.a.v.) döneminde Kur´an´ýn tamamý yazýlmýþ, ancak âyet ve sûreler daðýnýk durumdaydý. -Rasûlüllah´dan rivayet edildiði þekliyie-âyetleri tertib edilmiþ olarak Kur´an´ý sahifelerde ilk cem´eden zat, Ebu Be-kirdir. Ebû Abdillah el-Muhasibî [39] «Fehmu´s-Sünen» kitabýnda þöyle demektedir: «Kur´an´ýn yazýlmasý sonradan çýkmýþ bir durum deðildir. Çünkü Rasulüilah (s.a.v.) in kendisi yazýlmasýný emretmiþtir. Lâkin iþlenmiþ deri,* kürek kemikleri ve hurma dallan üzerinde daðýnýk haldeydi. Ebû Bekir bir yerden baþka bir yere nakledilip toplanmasýný emretmiþtir. Bu, Rasûlüliah (s.a.v.) in evinde daðýnýk halde bulunan yapraklardan bir þeyin kaybolmamasý için bir araya getirilerek bir iple tutturulmasý þeklindedir. [40].
Ebu Bekir´in Kur´an´ý cem´i hicretin onikinci yýlý Yemame vak´asýndan sonra olmuþtur. Müslümanlarla yalancý Müseyleme etbâý olan Ridde ehli arasýnda cereyan eden bu vak´ada sahabeden Kur´an hafýzý yetmiþ kiþi þehid düþmüþtür. Bu durum Ömer b. Hattab´ý endiþeye düþürmüþ ve Ömer, Ebû Bekir´e geierek Kur´an´ý cemetmesini teklif etmiþtir. Bu hususta Buharý «Sahih»inde Zeyd b. Sabit´in (r.a.) þöyle dediðini rivayet etmektedir: «Ebû Bekir Yemame ehli öldürüldüklerinde beni çaðýrttý, Ömer b. el-Hattab da yanýndaydý. Bana: «Ömer bana geldi ve Yemame günü Kur´an´ý hýfzedenlerden birçok kiþinin þehid düþtüðünü ve çeþitli yerlerde daha birçoðunun þehid düþüp Kur´an´dan bir kýsmýnýn kaybolmasýndan korktuðunu belirtti. Onun için de Kur´an´ý cemetmemi teklif etti. Ona Rasûlüllah´ýn yapmadýðý bir þeyi biz nasýl yapabiliriz? dedim. Ömer, Allah´a yemin ederim ki, bu hayýrlý bir iþtir, dedi ve teklifinde ýsrar etti. Nihayet benim de gönlüm bu iþe yattý. Ömerin görüþünü ben de uygun görüyorum. Zeyd devam ediyor: Ebû Bekir bana: Sen genç ve akýllý bir kiþisin. Seni itham edecek bir durum da yoktur. Ayrýca Rasulüilah (s.a.v.) in vahiy kâtiplerindendin, araþtýr ve Kur´an´ý topla dedi. Allah´a yemin ederim ki, daðlardan birini taþýmamý teklif etmiþ olsalardý Kur´an´ý cemetmemden daha aðýr olmazdý. «Ebu Bekir ve Ömer´e Rasulüilah (s.a.v.) in yapmadýðý bir iþi nasýl yapýyorsunuz? dedim. Bunun üzerine Ebu Bekir, vallahi bu bir hayýrdýr diye cevap verdi. Allah Ebû Bekir ve Ömer´in kalblerini nasýl ferahlattý ise, benimkini de açtý ve onlarýn görüþüne uydum. Ben Kur´an´ý yazýlý bulunduðu hurma dallarýndan, beyaz ince taþlardan ve hafýzlarýn hýfzýndan tertibettim. Tevbe Suresinin sonundaki ^L.çicj^^Cijl^J^-jf´.Ujilâyetini, sonuna kadar Ebû
´Huzeyme´de [41] buldum ve olduðu gibi aldým. Topladýðým bu sahifeler hayatý müddetince Ebû Bekir´de kaldý, sonra da Ömer´e, Ömer de vefat edince kýzý Hafsa´ya intikal etti.» [42]
Bu rivayeti okuyan, Zeyd´in et-Tevbe suresinin sonunu sadece Ebû Huzeyme el-Ensârî´de bulmuþ olmasý hususunda þüpheye kapýlabilir. Ancak okuyucunun bu þüphesi Zeyd´in yazýlý olarak onu sadece Ebu Huzeyme´de bulduðunu öðrenmekle hemen zail olacaktýr. [43] Bulduðu bu yazýklý belge onun için yeterliydi. Çünkü sahabeden pekçok kimse onu ezberlemiþti. Zeyd´in kendisi de onu ezbere biliyordu. Lâkin vera´ ve ihtiyatýndan-ezberi, yazýlý bir belge ile desteklemek istedi. Zeyd, Kur´an´ýn sair kýsýmlarýnýn toplanmasýnda ayný metodu takýb ederek Ebu Bekir´in emriyle tamamýný topladý. Bir âyet veya âyetlerin kabulü için ezber ve yazýlý belge olan iki þahit þart koþulmuþtu. Ýbnu Hacer, Hz. Ebû Bekir´in Ömer ve Zeyd´e: «Mescidin kapýsýnda oturun. Her kim Allah´ýn kitabýndan getirdiðini iki þa-hidle desteklerse, onu yazýn» [44] sözündeki iki þahidden maksadýn bu ol-ciuðunu ifade etmektedir. Bu hadisi Ýbnu Ebî Davud, Hiþam b. Urve ve o da babasýndan tahric etmiþ olup senedi munkatý´dýr. Lâkin senetteki ravîlerin nepsi sikadýr. Ýbnu Hacer´in sözünden, yazýlý bir þahid ile bir hýfz þahidinin yeterli olabileceði anlaþýlmaktadýr. Lâkin cumhurun bu sözü anlayýþý, yazý hususunda âdil iki þahid ile hýfz hususunda iki âdil þahid þeklindedir. Her iki hususta da tek þahid ile yetinilmiyordu. Ýbnu Ebî Davud´un [45] Yahya b. Abdurrahman b. Hatib tarikýyla tahric ettiði rivayet buna delildir. Bu rivayette þöyle denilmektedir: «Ömer gelip, her kim Kur´an´dan, Rasulüllah´dan birþey duymuþsa onu getirsin, dedi. Kur´an´dan duyduklarýný sahife, levha ve hurma dallarýna yazýyorlardý. Ýki þahid getirinceye kadar da hiç kimsenin getirdiðini kabul etmiyordu.» [46] es-Sahavî «Cemalu´l-Kurrâ´da þöyle demektedir: «Gaye onlarýn, o yazýlý belgenin Rasulüllah (s.a.v.) in huzurunda yazýlmýþ olduðuna þehadet etmeleridir.» [47] et-Tevbe Suresinin son
bölümünün sadece Ebû Huzeyme´nin yanýnda bulunmakla bu kaidenin dýþýna çýkýlýrken birçok sahabe tarafýndan ezberlenerek tevatür derecesine ulaþmýþ olmasý gözetilmiþtir. Tevatür derecesine ulaþan bu ezber, o surenin son kýsmýnýn Rasulüllah´ýn yanýnda yazýlmýþ ve iki þahidle desteklenmiþ makamýna geçmiþtir.
«Zeyd´in: ´Onu sadece (Ebu) Huzeyme´de buldum´ sözünde, Kur´an´ýn âhad haberle isbatý diye birþey söz konusu deðildir. Çünkü Zeyd´in kendisi onu daha önce duymuþtu ve yerini biliyordu... Onun baþka kimselere baþvurmasý, te´kid içindi, yeni bir malûmat elde etmek için deðildi.» [48]
Kur´aný toplama iþini Ebû Bekir bir seneye yakýn müddet içerisinde bitirdi. Çünkü Yemame vak´asýndan sonra Zeyd´e bu görevi vermiþ ve vefatýndan önce toplama iþi bitmiþti. Bez parçalarýna, hurma dallarýna, ince taþlara ve iþlenmiþ derilere yazýlmýþ olan Kur´an âyetlerinin bu kýsa müddet içerisinde nasýl bitirilebildiðini düþündüðümüz zaman, bunu ancak kendilerini Allah yoluna feda eden sahabe azmine baðlar ve þu sözü Hz. Aii ile birlikte tekrar ederiz: «Aliah Ebû Bekir´e rahmet etsin, Kur´an´ý iki kapak arasýna ilk toplayan odur.» [49] Ömer´e gelince, tarih bu düþüncenin kaynaðýnýn kendisi olduðunu ve düþünceyi tatbik edenin Zeyd olduðunu tescil etmiþtir.
Buharî´nin Zeyd´den yaptýðý rivayetin sonunda, Kur´an´ýn toplandýðý sahifelerin, vefatýna kadar Hz. Ebu Bekir´de kaldýðý, sonra Hz. Ömer´de ve onun vefatýndan sonra yeni halîfe Hz. Osman´da deðil, Hz. Ömer´in kýzý Haf-sa´nýn yanýnda muhafaza edildiði belirtilmektedir. «Ýslâm Ansiklopedisi» bununla ilgili þüphe yayarak þu soruyu sormaya çabalýyor: «Acaba bu sayfalarýn Osman´ýn yanýnda kalmasý daha uygun düþmez miydi?» [50] Buna cevab olarak deriz ki: Aksine, Hz. Hafsa´ya býrakýlmýþ olmasý daha uygundu. Çünkü Hz. Ömer onda kalmasýný tavsiye etmiþti. Ayrýca Hz. Hafsa´nýn, Kur´an´ýn tamamtti! hýfzetmiþ olmasý ve okuma-yazmayý bilmesi bir tarafa, o, RasulüNah (s.a.v.) in zevcesi ümmül mü´minîndir. Hem Hz. Ömer, halifenin seçimini þûraya býrakmýþtý. Hz. Osman henüz halîfe seçilmemiþken sayfalar ona nasýl teslim edilirdi?
Görünen o ki, Kur´an´ýn Mushaf olarak isimlendirilmesi Hz. Ebu Bekir zamanýnda olmuþtur. «ei-Masahif» kitabýnda Ýbnu Eþte [51]Musa b. Ukbe´-cien Ýbnu Þihab´ýn þöyle dediðini nakletmektedir: Kur´an´ý topladýklarý zaman onu sayfalara yazdýlar. Hz. Ebu Bekir: Ona bir isim bulun, dedi. Bazýlan «es-Sifr» ismini verelim, dedi. Ebû Bekir: Bu, yahudilerin verdiði bir (simdir, karþýlýðýný verdi. Onun için bu isim hoþlarýna gitmedi. Bazýlarý «el-Mushaf» ismini verelim, Habeþliler de el-Mushaf ismini verirler, dedi. Böylece ona «el-Mushaf» ismini vermeye karar verdiler.» [52].
Ebu Bekir´in Mushafý, ümmetin icmaýna ve tevatür derecesine mazhar oldu. Âlimlerin çoðunluðuna göre de, yazýlýþ þeklinin, Kur´an´ýn onlarla indiði yedi harfe þamildir. Ayrýca bu son yönüyle, Rasulüllah (s.a.v.) zamanýndaki ilk cem´ine benzemiþ oldu. [53] .
3- Hz. Osman Zamanýnda Kur´an´in Cem´i
Buhârî «Sahih» inde Ýbnu Þihab senediyle Enes b. Mâlik´in þöyle dediðini rivayet eder: Ermenistan ve Azerbaycan seferine iþtirak eden Ýrak ve Suriyeli askerler arasýnda kýraat farklýlýklarý belirdi. Huzeyfe b. el-Yeman Hz. Osman´a gelip kýraat farklýlýklarýndan endiþe duyduðunu belirterek þöyle dedi: «Yâ Emire´l-Mü´minîn, bu ümmet Kur´an-ý Kerîm hakkýnda Yahudi ve Hýristiyanlarýn düþtüðü ihtilâfa düþmeden onun imdadýna yetiþ. Bunun üzerine Hz-. Osman, Hz. Hafsa´ya haber göndererek, «Bize Kur´an sayfalarýný gönder, onlarý sayfalara çoðalttýktan sonra sana iade edelim» dedi. Hz. Hafsa sayfalarý gönderdi. Hz. Osman, Zeyd b. Sabit, Abdullah b. ez-Zü-beyr, Said b. el-Âss, Abdurrahman b. el-Haris b. Hiþam´a emretti ve onlar da bu sayfalarý çoðalttýlar. Hz. Osman onlara bu görevi verirken, Kureyþli üç kiþiye þöyie emreder: Þayet Kur´an´dan bir þey hususunda Zeyd b. Sabit´le aranýzda bir ihtilâf olursa, onu Kureyþ lehçesiyle yazýn. Çünkü Kur´an onlarýn diliyle nazil olmuþtur.» Heyet emri yerine getirerek Kur´an´ý istinsah etti. Hz. Osman da asil sayfalan Hz. Hafsa´ya gönderdi ve çoðaltýlan Mushaflardan her birini bir eyalet halkýna göndererek bu mushaf dýþýnda Kur´andan her kimde ne bulunursa onu .yakmasýný "emretti.» [54]
Bu sahih rivayet bize beþ önemli hususu dikte ettirmektedir:
Birincisi: Kur´an´ýn kýraati hususunda müslümanlarýn ihtilâfa düþmeleri, Hz. Osman´ýn, Hz. Hafsa´nýn yanýnda bulunan sayfalarýn mushaflar hâlinde çoðaltmasýnda temel etkendir. Onun için Blachere ve benzeri müsteþriklerin Hz. Osman´ýn Kur´an´ý cemetme niyetine þüphe düþürme gayretlerinin hiç bir dayanaðý yoktur. Bu halîfenin bu önemli iþi «aristokratik» bir eðilimle yaptýðýný neye dayanarak iddia ediyorlar? Onlarýn iddiasýna gö-
re, Hz. Osman, en ileri temsilcilerinden bulunduðu Mekke «aristokrasisi» sýnýfýnýn adýyla bu iþe giriþmiþtir. [55]
Bu konuda geniþ hayalleri ve yalancý zanlarýnýn ötesinde hiç bir mes-netSeri yoktur. Deðilse bu iddialarýný destekleyebilecek sahih tarihî rivayet nerede? Akýi sahibi bir kimse tarihte güvenilirlik, zabt ve emanet hususlarýnda benzerine tanýk olmadýðý Buhârî gibi kimsenin rivayetine bu saçrna-Eýkfanný tercih eder mi?
Ýkincisi: Bu iþle görevlendirilen komisyon dört kiþiden oluþuyordu [56].
Medîne´li ve Ensardan olan Zeyd b. Sâbit´i istisna edersek diðer üç üyenin hepsinin lyiekke´li ve Kureyþli [57] olduðunu görürüz. Ayrýca bu dört kiþinin hepsi sahabenin en güvenilir ve en faziletlilerindendir. [58]
Üçüncüsü: Dört kiþiden oluþan komisyonun çoðaltýlan mushaflar için Hz. Haîsa´nýn sahifelerini tmel kabul etmesi, Ebu Bekr´in cemettiði as!a dayandýðý anlamýndadýr.
Dördüncüsü:´Kur´an-ý Kerim Kureyþ lehçesiyle inmiþtir. Üç.Kureyþii ile Zeyd arasýnda Kur´an metninin yazýlýþý için tercih edilen lehçe de odur. Ýleride de göreceðimiz gibi bu, Kuf´an´ýn indiði yedi harfi ihtiva eden yazýlýþýna aykýrý deðildir. Çünkü o yazý hareke ve noktalarý ihtiva etmiyordu ayrýca kýraat vecihlerini tek yazý Ýçine almadýðý zaman bu kýraatler musrýaf-iara tevzi ediliyordu.
Beþincisi: Hz. Osman bu dört kiþilik komisyonun istinsah ettiði mus-haflardan her birini eyaletlere göndermiþ -ve ihtilâfý kökünden kazýmak için- özel sayfa ve mushaflann yakýlmasýný emretmiþtir.
Görünen o kî, kýraat hususunda müslürnanlar arasýndaki ihtilâflardan endiþelenen sadece Huzeyfe b. el-Yeman deðildir. Ýhtilâf çoðalmýþ ve sa-habe-i kiram bundan endiþe.duymaya baþlamýþtý. Durum Hz. Osman´a ulaþmýþ ve daha da þiddetlenmeden icab edeni yapmasý gerektiði kanaatma varmýþtý. Ýbni Cerir et-Taberî, Eyyub vasýtasýyla Ebu Kulâbe´den naklettiði bu rivayetle buna iþaret etmektedir. Bu rivayette Ebu Kulâbe þöyîe der: cHz. Osman´ýn hilâfeti zamanýnda her Kur´an öðreticisi, bir kiþinin kýraati üzere öðretiyordu. Kur´an okuyan talebeler karþýlaþtýklarýnda aralarýnda ihtilâf çýkýyordu. Durum öðreticilere aksedince onlardan bazýsý diðerinfn kýraatim tekfir eder oidu. Nihayet Hz. Osman bundan haberdar olunca halka hitab ederek þöyle dedi: Siz yanýmda olduðunuz halde ihtilâfa düþüyor ve yanlýþlýklar yapýyorsunuz. O halde benden uzak olan bölgelerde ihtiiâf daha þiddetli ve yanlýþlýklar daha fazla olacaktýr. Ey Muhammed´in ashabý, bir araya gelin ve halka bir imam nüsha yazýn. [59]
Peygamberin vefatýndan sonraki müddet içerisinde Hz. Hafsa´nýn sa-hifeleri yanýnda þöhrete kavuþan baþka nüshalarýn mevcudiyeti bu ihtilâfa yardýmcý oluyordu. Nihayet Hz. Osman halkýn hepsini bir mushaf üzere topîadî. Bu mushaflann en meþhurlarý onlarý cemedenlere nisbet edilen Ýb~ nu Ka´b´ýn mushafý ile Abdullah b. Mesud´un mushafýdýr. [60]
Bilinmeyen ve þöhret derecesine ulaþmayan baþka mushafiar da mevcut olabilir. Nitekim Ýbnu´n-Nedîm «el-Fihrist»te, Ýbnu Ebî Davud «el-Mesa-hýf» te bunlardan bahsetmektedirler. Her ne kadar sayýlarýnda mübalaðaya meyletmiyorsak da... Çünkü herhangi bîr dönemde bunlarýn varlýðýný pekiþtirecek herhangi bir sahih rivayet mevcut deðildir. [61]
Þunu da belirtelim ki bu mushafiar bize ulaþmamýþtýr. Bize ulaþan, bu mushaflarda sure tertibi ve kýraat vecihleriyle ilgili bazý rivayetlerdir. Araþtýrýlýp tesbit edilmeye muhtaç pek çok yönleri vardýr. [62] Lâkin Hz. Osman´ýn bunlarý yakma kararý [63] hiç þüphesiz çok yerinde bir karardýr. Çünkü kalmalarý, özellikle Peygamber (s.a.v.) Ýn döneminden uzaklaþýnca daha çok ayrýlýklara sebep olacaktý.
Hz. Osman´ýn bu davranýþý halk tarafýndan hüsn-ü kabul gördü. [64] Ancak Ýbnu Mesud´un kendine has bir mushafý vardý. Baþlangýçta bu emre karþs çýkmýþ ve mushaîýný yakmaktan kaçýnmýþtý. [65] Daha sonra Allah (c.c.) hakikatte ümmetin tamamýnýn görüþü olan ve ümmet Ýçerisinde ihtilâfý ortadan kaldýran Hz. Osman´ýn görüþüne dönmesini ilham etti. [66]
Dört kiþiden oluþan komisyon hicrî yirmibeþ [67] yýlýnda Hz. Osman´ýn kararýný uygulamaya baþladý. Kur´an hafýzý olmalarýna raðmen Hz. Osman Hz. Hafsa´mn sahifesini çoðaltmlarýný emretmiþti ki çoðaltýlacak bu mus-haflar, Peygamber (s.a.v.) in huzurunda yazýlmýþ olan belgelere dayalý olan Hz. Ebu Bekir´in cemettiði nüshaya dayansýn. Böylece ileri geri söylenecek her þüphenin önü alýnmýþ oldu. Ebu Abdillah el-Muhasibî þöyle der; «... Kur´an´ýn kendisinden çoðaltýldýðý sahifeler, asýl olsun diye Ebu Bekir´in yanýnda muhafaza ediliyordu. Ölümüne kadar da yanýnda kaldý. Sonra Hz. Ömer´in vefatýna kadar onun yanýndaydý. Sonra da Hz. Hafsa´ya devredildi. Hz. Osman döneminde herkesi tek kýraat üzere toplama ihtiyacý hasýl olunca Hz. Osman bu asýl nüshayý aldý ve mushaflara çoðaltýldý...» [68]
Hz. Hafsa´mn sahifeleri kendisine geri verilince ölünceye kadar onda kaldý. Bu arada Mervan b. el-Hakem (öl. yakmak için onlarý Hz. Hafsa´-dan istemiþse de, Hz. Hafsa onlarý teslim etmedi. Ama vefatýndan sonra Mervan onlarý alýp yakmýþ ve bu görüþünü þöyle savunmuþtur: «Bunu yap-tim. Çünkü onlarda bulunan yazýlmýþ ve asýl nüshaya alýnýp muhafaza altýna alýnmýþtýr. Korktum ki aradan uzun müddet geçer ve bir þüpheci çýkar da onlar hakkýnda þüpheye düþer.» [69]
Hz. Osman´ýn eyaletlere gönderdiði mushafiarýn sayýsý hakkýnda ihtilâfa düþülmüþtür. Ebu Amr ed-Dânî [70] el-Muknî de þöyle demektedir: «Âlimlerin çoðu Hz. Osman mushaflarý yazdýðý zaman onlarý dört nüsha olarak çoðalttýðýný ve bunlardan herbirini bir tarafa: Küfe, Basra ve Suriye´ye gönderdiðini ve birini de yanýnda muhafaza ettiðini söylemektedir. Bir rivayete göre yedi nüsha olarak çoðaltýlmýþ ve yukarýdaki yerlere ek olarak Mekke, Yemen ve Bahreyn´e birer nüsha göndermiþtir. ed-Dârânî, birinci görüþün daha doðru ve âlimlerin bu görüþte olduðunu belirtir.» [71] es-Suyûtî ise, meþhur rivayete göre beþ adet olduðu görüþündedir. [72] Hz. Osman´ýn Medîne´de yanýnda alýkoyduðu asýl nüsha da eklenecek olursa sayýlarý altýya ulaþmaktadýr. Beþ sayýsýna asýl nüshayý eklemekle beþi ai-týya yükselttiðimiz gibi adý gecen nüshayý aralarýnda saymadýðýmýz zaman yedi sayýsýný altýya irca edebiliriz. Onun için bizler þu görüþe meylediyoruz:
Komisyon yedi mushaf çoðaltmýþ ve Hz. Osman bunlardan ait tanesini çeþitli bölgelere göndermiþ ve bir tanesini de yanýnda alýkoymuþtur. Bazý fertlerin, Hz. Osman´ýn mushafýndan kendilerine çoðalttýklarý bazý nüshalara nail olmalarý bu görüþe meylimizi artýrmýþtýr. Nitekim Abdullah b. ez-Zü-beyr ve mü´minlerin analarý Hz. Aîþe, Hafsa ve Ümmü Seleme´nin (Allah hepsinden razý olsun) böyle davrandýklarýný biliyoruz. [73] Bize öyle geliyor ki halife Hz. Osman´ýn -nüfuzlarý ne olursa olsun- bazý fertlerin resmî nüshalara sahip olmalarýna izin verip müslümanlar arasýnda ittifak saðlayan ve aralarýndaki ihtilâfý kaldýracak olan bu mushaf nüshalarýný Ýslâm diyarýna göndermekte oimri davranmasý mantýkî deðildir. Hele Allah kitabýnýn mushaflar halinde çoðaltýlmasý düþüncesinin asýl sebebinin Kur´an kýraati hususunda müslümanlarýn ihtilâfý olunca...
Ama bu mushaflann kesin sayýsý ne olursa oîsun bunlarýn hepsi Kur´-on´ýn tamamýný içine alýyordu. Herbirinde nokta ve harekelerden hâlî yüzon-dört surenin hepsi mevcuttu. Hz. Ebu Bekir´e uyularak bu mushaflarda da ne hareke ve ne de surelerin isimleri ile fasýlalar vardý. Bunlarýn hepsi yoktu. Bunun ötesinde Hz. Osman´ýn müshafiarý Kur´an´dan olmayan þerh ve tefsirlerden de tecrid edilmiþti. Sahabeden bazýsý, Rasûiüllah (s.a.v.) den duyduðu tefsir ve izahý mushafýna not ediyordu. Meseîâ Ýbnt Mes´ud:âyetini þu þekilde okuyup mushafýna yazmýþtýr: Hiç þüphesiz bu son fazlalýk tefsir ve izah içindir. Çünkü ümmetin icma´ ettiði mushaflann büyük çoðunluðuna muhaliftir. Ýbnu´l-Cezerî bunu vuzuha kavuþturarak þöyle demektedir: «Bozan kiraatiara tefsir ve açýklamalarý sokarlar. Çünkü Peygamber (s.a.v.) den Kur´an olarak aldýklarýný kesinlikle biliyorlardý. Kur´an Ýle izahý bir birine karýþtýrmayacaklarýndan emin idüer. Bazan, bazýlarý bu izahlarý da beraberinde yazýyorlardý» [74]. Yani kendine aid olan mushafa Kur´an´la birlikte açýklamalarý da yazýyorlardý. Hz. Âiþe´nin mushafýnda olduðu gibi.O halde Osman mushaflan Kur´an´dan olmayan ve tefsir, mücmeli tafsil veya mahzufu Ýsbat kabilinden olan bütün bu fazlalýklardan tecrid edilmiþti. Âhâd rivayetlerin hepsi atýlmýþtý. Böylece sûre ve âyetleri bugün elimizde mevcut mushaflann tertibi üzere dizilmiþ oidu. Hz. Osman mushaf-lannda noktalama ve hareke iþaretlerinin olmamasý sebebiyle bazý Kur´an lâfýzlarý bir vecihten fazla okunabiliyordu. Meselâ: âyetinde geçen kelimesi þeklinde okunmuþtur. Yine âyeti telakka Âdeme min RabbihÝ kelimâtun þeklinde okunmuþtur. Her iki âyette yazý, ikivecih okunmaya uygundur. Çünkü her iki þekilde okunduklarý kesin delille sabittir. Çünkü ya Rasulüüah onlarý her iki vecihle okumuþ ya da sahabeden biri sûliallahu aleyhi ve sellemin huzurunda onlarý bu iki vecihle okumuþ ve O da ona itiraz etmeden okuyuþunu kabul etmiþtir. Herhangi bit kýraat hususunda buna benzer mütevatir delil söz konusu olduðu zaman ancak yazý bir þekle göre þekillendirilir. Þayet bir kýraat hakkýnda tevatür derecesine ulaþamamýþ âhâd rivayet varsa, o kýraat kabul .olunmaz, yazý o kýraate müsaid olsa bile. Sikalarýn rivayetlerine ters düþtüðü için þaz kabul edilir. [75] Meseiâ âyeti þâz ve âhâd rivayete dayalý bir kýraatte þu þekildedir: Ul t Ýnnemâ yahþel-lahu mi ibâdihilulemâe».
Bütün bu anlatýlanlardan sonra Kur´anî bîr lâfýz hakkýnda birden fazla kýraat tevatür derecesine ulaþmadýðýnda o lâfzýn sadece tevatüre ulaþan þekil üzere yazýldýðýný ve bir veclhten fazla okunuþuyla ilgili tevatür derecesinde kýraat bulunup bu kýraatleri bir þekil üzere tesbit imkâný bulunmadýðýnda Kur´an´ý çoðaltan nâsihlerin bazý mushafiarda o kelimeleri bir þekil üzere yazmýþken diðer mushafiarda diðer kýraatin þeklini yazdýklarýný belirtmeye ihtiyaç yoktur. Meselâ Allah Tealân inâyetinde geçen kelimesi hakkýnda tevatür derecesinde baþka bir rivayet þekli vardýr ki bu kýraat þeklindedir. Onun tein bu kelime Hz. Osman´ýn mushaflarýhýn bazýlarýnda bazýlarýnda da þeklinde yazýlmýþtýr. Kaldý ki bu son neviden çok az mes´ele vardýr ki, sayýlý birkaç âyette geçer ve bu okunuþlar Kur´an hakkýnda yazýlmýþ kitaplarýn çoðunda söz konusu edilir.
Hz. Osman insanlarýn Kur´an´ý hafýzlarýn hýfzýndan almayý ve yazýlý mushaflardan çok onlara raðbetlerini artýrmayi teþvik etmek için genetikle bir bölgeye bir mushaf gönderdiðinde, kýraati o mushafa uygun bir þekilde Kur´an hafýzý birini gönderirdi. Zeyd b. Sabit Medine mushafýnýn okuyucusu, Abdullah b. es-Sâib Mekke mushafýnýn, el-Muðîre b. Þihab Suriye Mushafý-nýn, Ebu Abdirrahrnan es-Sülemî Küfe mushafýnýn ve Âmir b. Abdilkays Basra mushafýnýn okuyucusuydu. [76]
Hz. Osman´ýn þahsî mushaf lan yakmasýna gelince, o, ancak sahabe-i kirama danýþtýktan ve onlarýn desteðini aldýktan sonra bu iþe giriþmiþtir. Ýþte Suveyd b. Ðafle þöyle diyor: «Hz. AH dedi ki: Osman´ý ancak iyilikle anýn. Allah´a yemin ederim ki o, ancak bizden seçkin bir cemaata danýþtýktan sonra mushaflara yaptýðýný yapmýþtýr (yakmýþtýr.)» [77] Hz. Ali yine þöyle demektedir: «Þayet Hz. Osman´ýn yerinde ben olsaydým,´mushaflara yap-týðým ben de yapardým.» [78]
Bu konuyla ilgilenen çýkýp, Hz. Osman´ýn mushaflarýna ne oldu, þimdi neredeler? þeklinde bir soru sorabilir ve buna yeterli cevap bulamayabilir. Çünkü tezhiplerle surelerin arasýný ayýran nakýþlar Kahire´de Daru´l-Kütüb´-de bulunan yazmalarýn, Hz. Osman´ýn mushaflarý olmadýklarýný gösterir. Çünkü Hz. Osman´ýn mushaflannda bunlar mevcut deðildi. Oysa müsteþriklerden bazýsý, eski âlimlerden bazýsýnýn bu mushaflarý yahut bu mushaflar-dan bazý sureleri belli Ýslâm memleketlerinde gördüklerini te´kid eden birçok tarihî rivayeti zikretmiþlerdir. Bu müsteþriklerin baþýnda OuatremeYe gelir. Berðestrasser ve Pretzel de Kur´an metni tarihiyle ilgili çalýþmalarýnda bu rivayetlere yer vermiþlerdir. [79] Yine müsteþrik Casanova, selefi Quat-remeere´in araþtýrmalarýna dayanarak bu meseleyi tekrar gözden geçirmiþ ve bu konuya bazý ilâvelerde bulunmuþtur. Hz. Osman´ýn mushaflarmdan birinin hicrî dördüncü asýr baþlarýnda bazý ilmî çevrelerce bilindiðini bu müsteþrikten öðreniyoruz. [80] Meþhur gezgin Ýbnu Batuta´nýn kendisi Gýrnata, Merakes, Basra ve diðer þehirlere yaptýðý birçok seyahatinde Hz. Osman mushaflarý olduðu sanýlan bazý mushafiarý veya bazý sayfalarýný bizzat görmüþtür. [81] Lâkin Casanova bu hassas ve faydalý malûmatý serdettik-ten sonra tarihî deðeri hakkýnda þüphesini ifade etmekten de geri kalmýyor. Kur´anla ilgili çalýþmalar âleminde en garip ve cüretkâr bir iddia ileri sürüyor. Ona göre Hz. Osman´ýn mushafý cem´i vehmî bir hikâyeden ibarettir ve halife Abdülmeiik b. Mervan zamanýnda düzülmüþtür ki mezkûr halife döneminde mushaflann yazýsýna idhal edilen mübalaðalý süsleme ve tezyinata zemin hazýrlanmýþtýr. [82] Casanova bundan da daha garip ve hiçbir akýl sahibinin hatta dostlarý müsteþriklerin bile [83] kabul edemiye-ceði çocukça ve saçma bir hüküm ileri sürüyor ve Kur´an´ý cem´eden ilk zatýn el-Haccac Yusuf es-Sakafî olduðunu söylüyor [84] Müsteþrik Biachere bu görüþün tutarlý olmadýðýný þöyle ifade eder: «Sabit rivayetlere dayanmayan Casanova´nin bu cüretkârca iddiasýný asla kabul edemeyiz.» [85]
Hicri sekizinci asrýn âlimlerinden olan Ýbnu Kesir [86] Þam mushafýný bizzat görmüþtür. Ýþte bu âlim «Fezâilu´l-Kur´an» isimli eserinde þöyle demektedir: «Hz. Osman´ýn Mushaflarýnýn asýllarýna gelince, bugün için onlarýn en meþhuru Suriye´de Þam Camiinde bulunan nüshadýr. Daha önce Tabariyye þehrinde bulunan bu nüsha H. 518 dolaylarýnda Þam´a getirilmiþtir. Bizzat gördüðüm bu deðerli, yüce ve büyük kitap güzel, açýk ve güçlü bir hat ve kaliteli bir mürekkeple ye deve derisi olduðunu sandýðým deri üzerine yazýlmýþtýr.» [87] Anlaþýlan o ki, «en-Neþr fi´l-Kýraati´l-Aþr» Ýsimli kitabýn yazarý Ýbnu´i-Cezerî ile «Mesaliku´l-Ebsâr fî Memâlikf´l-Emsâr» isimli eserin yazarý Ýbnu FazINÝah el-Umeri [88] de bu Þam Suriye mushafýný görmüþlerdir. Bazý araþtýrmacýlar da bu mushafýn uzun müddet Rus Çarlarýnýn hakimiyeti altýnda Leningrad Kütübhanesinde kaldýðý ve oradan da Ýngiltere´ye götürüldüðü kanaati hakimdir. [89] Baþka araþtýrmacýlara göre ise, H. 1310 senesine kadar Þam Mescidinde kalmýþ ve çýkan yangýnda yanmýþtýr. [90] Bizim ve her insaf sahibi araþtýrmacýnýn ilmel yakîn bildiði Kur´-an gibi hiç bir Kitabýn bu derece ihtimama ve onun ulaþtýðý tevatüre nail olmadýðýdýr. Schwally´nin de belirttiði gibi «insanýn beklemeyeceði büyük bir titizlik ve mükemmefiyette muhafaza edilerek» [91] bize intikal etmiþtir. Hiç þüphesiz o, ne önünden ve ne de arkasýndan batýlýn, kendisine sýzmadýðý Allah´ýn kitabýdýr. O, Hakîm ve Hamîd olan Allah tarafýndan indirilmiþtir. [92]
Hz. Osman Mushaflarý Hareke ve Tezyin Döneminde
Hz. Osman mushaflan hareke ve noktalama iþaretlerinden hali olarak çoðaltýldý. Bu þekilde yazýlmakla da birkaç vecih okunmaya musaiî Ýdi- Çeþitli gölgelerde yaþayan halk kendi fýtrî selikasýyle bunlarýn arasýný ayýrabiliyordu. Doðru okuyabilmek için þekil, hareke ve noktalama iþaretlerine ih-. tiycýçlarý yoktu. -Ebu Ahmed el-Askeri´nin,(öl. 382) de belirttiði gibi- halk kýrk küsur sene Abdülmelik´in hilafetine kadar Hz. Osman mushaflarýný bu þekside okumaya devam etti. Ama Abdülmelik´in hilafeti döneminde Irak´ta tasnifler yaygýnlaþtý[93] Öyle sanýyoruz ki bürodaki «tasnif» ten maksat, Arap olmayanlarla ka-; nþtýktan sonra halkýn bazý Kur´an kelime ve harflerini yanlýþ okumalarý anlamýndadýr.´Acemlik, lugötlarýnin safiyetini bozmaya baþlamýþtý.[94] Hicrî 65 senesinde halife Abdülmeiik zamanýnda devlet adamlarýndan bazýsý, mushaflar herekesiz ve noktalamnsýz kaldýðý takdirde tahrifin Kur´an nas~ sýna kadar uzanmasýndan endiþe duymaya baþladý. Böylece doðru okumayý saðlayabilecek þekiller üzerinde düþünmeye koyuldular. Bu alanda Ubeydullah b. Ziyad (öl. 67) ve el-Haccâc b. Yusuf Es-Sakafi (ÖL 95) akla gelmektedir. Ýbnu Ziyad´ýn Ýran asýllý bir zâta, kendilerinden elif atýlmýþ ikibin ke~ Ýtmeye elif eklemesini emrettiði rivayet edilir. Yazýlmasýn! emrettiði bu kitapta yerine yerine yazýdý. [95] el-Haccâc´a gelince, onun için þöyle denilir: Onbir yerde Kur´an yazýsýný Ýslah etti. Onun yaptýðý bu ýslahat Ýle Kur´an yazýsý en açýk ve en kolay oKunuryazý oldu. [96] Þayet doðru ise, Hz. Osman imlâ yönünden yapýlacak düzeltmelr için þöyle demiþtir: «Bu yazýda bir takým eksiklikler görüyorum. Ama Araplar onu ýslah edecektir.» [97] Bu hususta eksiklik ve tashifa-týn hepsi bu kabildendi. Çevre ve zamanýn deðiþmesiyle deðiþikliðe uðramasý kaçýnýlmaz olan yazý þekliyle ilgilidir. Kur´an nassýna gelince, o, hiçbir zaman deðiþikliðe uðramamýþtýr. Çünkü âlimlerin göðüslerinde mahfuzdu. Her nesil bir önceki nesilden þifahi olarak ve yakîn ifade eden tevatürle aktarýia gelmiþtir.
Kur´an yazýsýnýn düzeltilmesi bir defada tamamlanmamýþtýr. Nesi! nesil tedricî olarak ýslah edilerek düzeltilmiþ ve nihayet hicrî üçüncü asýrda zirveye ulaþmýþtýr. Kur´anýn noktalama iþinin sadece EfauH-Esved ed-Düeü tarafýndan yapýldýðýný söylemek makul deðildir.
Önceden âiimîer, Kur´an´ý ilk noktalayan kimsenin kim olduðu hususunda ihtilafa düþmüþlerdir. [98]. Bu konuda üç kiþinin ismi söz konusu e-dilmektedir: [99] Ebu´l-Esved ed-Düelî-ki en meþhuru1 budur- Yahya b. Ya´mer [100] ve Nasr b. Âsim e!-Leysî. [101]
Ebu´l-Esved ed-Düelî, Hz. Ali b. Ebi Talib´in emriyie Arap diliyle ilgili bir takým kurallarý ilk vazeden kiþi olarak þöhret bulmuþtur. [102] Görünen o ki, Kur´an´ý noktalamasý, Arapdiiiyle ilgili bu sabkati zannýndan kaynaklanmaktadýr. [103] Kaynaklarýn bu konuda nakletmiþ olduklarý bir olay, onun Kur´an lugatma oian gayretinin ne kadar çok olduðuna iþaret etmektedir. ed-Düelî, birinin [104]âyetini okurken kelimesinde !âm harfini kesre olarak okuduðuna þahit olmuþ ve bu hata onu korkutmuþ: «Allah, Rasülünden beri olmaktan yücedir.» demiþ ve daha ´ sonra Ziyad´la görüþmek üzere Basraya giderek kendisine: «Yapmamý istediðin iþe talibim» demiþtir. Daha önce Ziyad kendisinden, insanlarýn Al-iah´ýn kitabýný doðru okumalarýný saðlayacak alâmetler koymasýný istemiþti.
[105] Ancak o, bu olayla karþýlaþýncaya kadar olumlu cevabýný vermemiþti. Ama bu olayla karþýlaþtýktan sonra kesin kararýný verdi. Çalýþmasý neticesinde fethaya alamet olmak üzere harfin üzerine bir nokta, kesreye alâmet olarak altýna bir nokta ötreye alâmet olarak harfin kýsýmlarý arasýna bir nokta ve sukûne alâmet olarak da iki nokta koydu. [106]. Bazý âlimlere göre ise, Ebu´l-Esved, Abdülmelik b. Mervan´m emriyle Kur´aný noktalamýþtýr. [107]
Bu muhtelif rivayetlerden hareketle Ebu´l-Esved´i Kur´aný noktalamaya sevkeden sebepleri tayin etmemiz zordur. Bilemiyoruz, kendiliðinden mi bu iþe giriþmiþ, yoksa daha önce hiç aklýndan geçirmediði bu iþ kendisine em-rediîmesi sonucunda mý icabet etmiþtir. Haddi zatýnda yaptýðý iþin kesin mahiyetini bile bilemiyoruz.
Lâkin þunu kesin olarak biliyoruz ki, herkesten önce büyük bir iþi omuz-iarrnþtýr. Bu konudaki rivayet ve haberlerin ittifak ettikleri asgari müþterek budur. Kur´anýn noktalanmasý ve harekelenmesi metodunun sadece kendisi tarafýndan konulduðu meselesine gelince bu mantýkî ve makul deðildir. Deðil bir fert, fertler ve deðil bir nesil, nesiller ancak böyle bir iþi yapabilir. O halde Kur´anýn noktalanmasý ve yazýsýnýn tecvidi silsilesinde Ebu´l-Es-ved´in ilk haikayý teþkil etmesi yeterlidir. [108]
Bu silsilede diðer bir halka vardýr ki bazý âlimler onun ilk halka olduðuna kanidir. Bunlara göre mushaflarý ilk noktalayan kiþi Yahya b. Ya´mer´-dir. [109] Kur´anýn noktalanmasý iþinde Yahya´nýn da bir payýnýn bulunduðu muhakkaktýr. Lâkin ilk kiþinin kendisi olduðu hususunda elimizde kesin bir delil yoktur. Olsa olsa Merv þehrindeki mushaflarý ilk noktalayandýr. Onun bu hususta öncelik hikâyesi Ýbnu Hallikân tarafýndan zirveye ulaþtýrýlýr. Çünkü onun iddiasýna göre Ýbnu Sîrîn´in noktalanmýþ bir mushafý vardý, onu Yahya b. Ya´mer noktalamýþtýr. [110]. Bilindiði gibi Ýbnu Þîrîn H. 110 yýlýnda vefat etmiþtir. O halde bu tarihten önce, hareketlerin yerine geçen þekil ve noktalamalarý bulunan tam bir mushaf mevcuttu. Hiç þüphesiz böyie bir iddiayý kabullenmek pekte kolay olmayacaktýr. [111]
Nasr b. Âsim el-Leysî´ye gelince, Kur´anýn noktalama iþinde onun payý, üstadiarý olan Ebul-Esved ile Ýbnu Ya´mer´in çalýþmalarýnýn bir devamý olmaktan öteye geçmez. Daha önce belirttiðimiz gibi Nasr her ikisinden
ders almýþtýr. Ancak Ebu Ahmed el-Askerî-garip rivayetlerinin birinde -el-Haccac´ýn, Kur´anýn noktalanmasý hususunda kâtiblerine hitap edip benzer harflerin birbirlerinden ayýrt edilmesi için harfler üzerine birtakým alâmetler koymalarýný isteyince, bu iþte en güçlü temelin Nasr b. Âsim olduðunu te´kid eder. [112] Bu rivayet neredeyse Kur´an´ý ilk noktalayan kiþinin Nasr b. Âsim olduðunu ifade etmektedir. [113] Lâkin bu da bu konudaki ihtilafý kesin bir sýhhatle çözüme kavuþturmaktan uzaktýr. Kur´aný ilk noktalayan Ebu´l-Esved yahut Ýbnu Ya´mer veya Âsim olduðunu kesin olarak ileri sürmek mümkün deðilse de Kur´an yazýsýnýn güzelleþtirilmesi ve okunuþunun kolaylaþtýrmasýnda hepsinin payýnýn bulunduðunu kesinlikle söyleyebiliriz. Yine hiç þüphesiz el-Haccac´ýn-hakkýnda ne kadar faklý görüþ ileri sürütürse sürülsün ve þahsi niyyeti ne olursa olsun- Kur´anin noktalanmasýna teþviki ve bu konu üzerinde hassasiyetle duruþunu inkâr etmek mümkün deðildir.
Gün geçtikçe Kur´an yazýsýnýn kolaylaþtýrýlmasýna gösterilen ihtimam arttý. Bu kolaylaþtýrma çeþitli þekiller aldý. Noktalan ilk ortaya koyan ve onlarý Kur´anda kullanan el-Halildir. [114] Noktalarýn illetlerini izah eden [115]hemze, þedde, revm ve iþmamý ilk vazeden de odur. [116] Ebu Hatim es-Sicistânî [117] Kur´anýn noktalanmasý ve harekelenmesiyle ilgili kitabýný telif ettiði zaman mushaflarýn yazýsý kemal derecesine yaklaþmýþ durumdaydý. Nihayet hicrî üçüncü asrýn sonlarýna doðru yazý, güzelliðinin zirvesine ulaþtý. Ýnsanlar güzel hatlarý seçmede ve ayýrýcý alâmetleri ortaya atmada yarýþýr oldular. «Þeddeli harf Ýçin parantez gibi bir alâmet koydular. Vasýl elifi için, bir öncesi harfin meftuh, meksur veya mazmum olduðuna bakarak üstüne, altýna veya ortasýna bir çizgi çizdiler.» [118]
Kur´an yazýsýnýn güzelleþtirilmesinde ne engellerle karþýlaþýldý! Hicri aânn sonlarýna kadar Kur´an noktalarý hususunda âlimler ihtilafa devam etti. Noktalama iþinin hoþ karþýlanmamasý çok erken zamanlarda, deðerli Sa-habî Ýbnu Mesud´un «Kur´an´ý îecrid edin ve ona birþey karýþtýrmayýn» [119]
sözünü söylediðinde baþiadi.Aynca Tabiîn arasýnda mushaflara hoþ koku sürülmesi, yapraklarýnýn arasýna gül yapraklarýnýn konmasýný biie hoþ kar-þýlamayanlar vardý. [120] Etbauttabiîn döneminde Ýmamý Malik (v.a.) [121] bu meselede durumlarý birbirinden ayýrmayý tercih eder. «Âlimlerin Kur´aný öðrendikleri mushaflarýn noktalanmasýný mubah, ama ana mushaflarýn noktalanmasýný mubah görmezdi.» [122] Bununla birlikte muhafazakâr çevreler mushafiarm noktalanmasýný hoþ karþýlamýyordu. Zaman zaman mutedil kimseler orîaya çýkýp noktalama ve ta´þîr iþini birbirinden aysran ve noktalarýn, Kur´anýn tecrid edilmesine muhalif olmadýðý hususunda halký uyaranlar oluyordu. el-Halîmî [123] þöyle demektedir: «A´þâr, ahmâs ve sûrelerin isimleriyle âyet sayýlarýnýn yazýlmasý «Kur´an´ý tecrid edin» sözünden dolayý hoþ karþýlanmaz.» Noktalara gelince onlar caizdir. Çünkü onlardan dolayý Kur´andan olmayan birþey Kur´andanmýþ vehmine sebep deðildir. Aksine, okumanýn ne olduðuna delâlet eden iþaretlerdir. Bu sebeple onlara muhtaç olanlar için zararlarý yoktur. [124] Kaîdý ki noktalarla ta´þir arasýndaki bu açýk ayýrým hicrî beþinci asrýn baþlarýna kadar muhafazakâr çevrelerin noktalamasiz ve iþaretsîz m us haftan okumada ýsrar etmelerine engel olmadý. Bu katý kimselerin gözünde bu alâmetlerin çýkarýlmasý bir bid´-atden baþka bir þey deðildir. Her bid´at de sapýklýklar ve her sapýklýk ateþtedir. -ed-Dânî´nîn de dikkat çektiði gibi- harekeler yerine bazý noktalamalarýn kullanýlmasýna göz yumuyor, ama Kur´anýn harekelerin kendisiyle harekelenmesine, þiddetle karþý koyuyorlardý. Oysa çaðlarýnda bunu sakýncalý bulmayanlar pek çoktu. [125] ed-Dânî´nin kendisi mücerred Kur´an nacsý ile bu nassm daha açýk okunabilmesi için ona ilâve edilen harekeler arasýnda bir farkýn bulunduðunu kabul ediyordu. «Noktalama iþaretlerinin siyah mürekkeple yazýlmasýný caiz görmüyordu. Çünkü o zaman noktalar Kur´an yazýsýyla karýþacaktý. Çeþitli kýraatlerin farklý mürekkeplerle bir mushafta bir arada gösterilmesini de caiz görmüyordu. Çünkü´bu, yazýnýn birbirine karýþmasýna sebep oluyordu. Ona göre harekeler, tenvin, þedde, sükûn ve meal kýrmýzý mürekkeple ve hemze de sarý mürekkeple yazýlmalýydý.» [126]
Sonra öyle bir zaman geldi ki, halk, daha önce hoþ karþýlamadýðý nokta lamayý ve karþý çýktýklarý harekeleri sever oldu. Daha önce nokta ve hare-kelerin Kur´aný deðiþikliðe uðratmalarýndan korkuyorlardý. Þimdi noktalama ve harekelerin bulunmamasý halinde cahillerin Kur´an´ý yanlýþ okumala-rýndan endiþelenir oldular. O halde Kur´anýn noktalanmasýnýn bazen hoþ karþýlanmamasý ve bazen hoþ karþýlanmasýnýn temel sebebi, Kur´an rýassý-m olduðu gibi koruma endiþesidir. en-Nevevî [127] þöyle demektedir: «Mus-hafin ´noktalanmasý ve harekelenmesi, yanlýþ okunmasýnýn önüne geçtiði ve onu tahriften koruduðu için müstahabtýr.» [128]
Baþlangýçta alimlerin hoþ karþýlamadýklarý ve daha sonra mubah ya* hu t müstahab gördükleri sonradan çýkmýþ meselelerden biri de her sûrenin baþýna o sûrenin ismini yazmak, âyet baþlarýnda âyetleri biribîrinden .aysran iþaretler koymak ve Kur´aný cüzlere, cüzleri hiziblere ve hizibieri de rubu´iara ayýrarak bunlarýn her biri için özel iþaretler kullanmaktýr.
Âyet baþlarýný gösteren iþaretler âyetlerin birbirinden ayýrt edilmesine ihtiyaç duyulduðu için halk tarafýndan diðer iþaretlerden önce hüsn-i ka-fcul gördü. Özellikle âyetlerin tertibinin tevkifi olduðuna icma hasýl olduktan sonra. [129] Ancak sayý içîn konan alâmetler birbirinden farkiý idi. Bazen her âyet baþýnda o âyetin sûre içerisindeki sayýsýnýn rakkamýný yazýyor bazen de yazmýyorlardý. Bazen her on âyet bittiðinde kelimesini yahut bu kelimenin ilk harfi o!an « p- » harfinin baþ kýsmýný [130] ya da her beþ âyetin sonunda kelimesi veya bu kelimenin ilk harfi olan harfini yazýyorlardý ve bunda bir beis görmüyorlardý.
Ama sûre baþlannaa yazýlan sûrenin ismi ve ihtiva ettiði Mekkî ve Medeni âyetlerin kaydedilmesi meselesine gelince, muhafazakâr çevrelerde buna þiddetle karþý çýkýlmasý tabiî idi. Çünkü deðil halk kesimi, âlimlerden birçoðu bu iþlerin tevkîfî olmadýðýna inanýyordu. Aksine bu hususta sahabenin ictihad payý az deðildir. Sûrelerin tertibinin ictihadî olduðunu kabui etmeyip âyetlerin tertibinde olduðu gibi onlarýn da tertibinin tevkîfî olduðunu tercih etmiþ olsak biie, sûre isimlerinin tevkîfî olduðuna dair kuvvetli delillere sahip deðiliz. [131] Bazý sûrelerin Mekkîliði ve diðer bazýsýnýn Medenîliði konusunda icýna bulunduðunu Ýddia edemeyiz. Her sûre için bunu söyleyemiyoruz. Zaten bu ihtilaftýr ki sûre baþlarýnda sûre unvanýnýn yazýlmasý þiddetli muarazalarla karþýlaþmýþtýr. Lâkin karþý çýkma olayý kýsa bir müddet sonra hafifledi. [132]Ýnsanlar bu unvanlarý yazmakla yetinmeyip aksine onlarý süsleme ve tezhip sanatýna koyuldular. Öyle ki cahiller neredeyse bu tezhip ve süslerin Kur´anýn ayrýlmaz bir parçasý olduðuna inanýr oldular.
Ýnsanlar âyetler arasýnda fasýla iþaretlerini kendilerine mubah görünce sûre baþlarýndaki unvanlarý yazmaya da cüret ettiler. Artýk çeþitli þekillerde Kur´an´ý tecvid etmekten onlarý alýkoymak mümkün deðildi. Mushaflarý cüz ve hiziblere ayýrmak da onlarý tevcid etme þümulünde mutaiâa ediliyordu. Bunun için me´sûr rivayetlerden deliller araþtýrmaya da koyuldular. Ez-Zerkeþî þöyle demektedir: «Hiziblere ve cüzlere ayýrmaya gelince medreselerde ve baþka çevrelerde cüzlerin sayýsý otuz olarak þöhret bulmuþtur. Ahmed b. Hanbel, Ebû Davud ve Ýbnu Mâce´nin Evs b. Huzeyfe´den yaptýklarý bir rivayette, Evs, Rasûlüllahýn ashabýna, Kur´aný nasýl hiziblere ayýrdýðýný sormuþ, ve onlar da: üç, beþ, yedi, dokuz, onbîr ve onüç olarak cevGp vermiþlerdir. Mufassal hizb ile arasýdýr. [133]
Hattatlar mushaflarýn tecvidi ve yazýsýnýn güzelleþtirilmesi iþine giriþti. Denilir ki: Halife Velid (H. 86 yýlýndan H. 96 yýlma kadar) mushaflarýn ya-zýlýþý için, hattýnýn güzelliðiyle þöhrst bulan Medine´de Mescid-i Nebt´nin mihrabýndaki hattýn sahibi olan Halid b. Ebi´l-Heyyac´ý görevlendirdi. [134] Hicrî dördüncü asrýn sonlarýna kadar hattatlar mushafîarý kûfî yazýsýyla yazmaya devam etti. [135] daha sonra beþinci asrýn baþlarýnda onun yerini güzel nesih yazýsý aldý. Hâlâ günümüze kadar kullanmakta olduðumuz nokta ve harekelerin hepsi bu yazýda mevcuttu.[136]
Aüah (c.c.) matbaa kanalýyla da kitabýnýn, dünyanýn her tarafýna yayýS-massný diledi. Matbaa yazýsý da diðer yazý gibi tecvid ve güzelleþtirme dev-
relerinden geçti. Kur´anm ilk baskýsý miladî 1530 dolaylarýnda Býndýkýyye´de gerçekleþmiþ lâkin kilise yetkilileri çýkar çýkmaz yok edilmesi fermanýný yayýnlamýþlardý. Daha sonra Hinkelmann, Hanbautg þehrinde Kur´anýn matbaa baskýsýný gerçekleþtirdi. 1698 yýlýnda Padoue´de Maracci onu takip etti. Bu üç baskýnýn da Ýslâm âleminde zikre deðer etkilen olmamýþtýr. [137] Kur´an´ in sýrf müslümaniar eliyle yapýlan ilk matbaa baskýsý 17S7 yýlýnda Rusya´da Saint-Petersbourg þehrinde olmuþ ve bunu Mevlây Osman gerçekleþtirmiþtir. Benzeri bir baský da Kozan´da olmuþtur. [138] Ardýndan Ýranda iki taþ basmasý yapýlmýþtýr. Bunlardan iiki Tahran´da H. 1248- M 1828yýlýnda, diðeri de Tebriz´de H. 1253 -M. 1833 yýlýnda yapýlmýþtýr. Flügel 1834 yýlýnda Leip-zig´de özel bir baský yaptý. Yeni ve kolay Ýmlâsý sebebiyle Avrupalýlar arasýnda eþsiz revaç bulan bu baský Ýslâm âleminde baþarýya ulaþamadý. Hindistan´da da Kur´an´ýn çeþitli baskýlarý yapýlmýþtýr. Ýstanbul ilk olarak 1877 yýlýnda bu önemli iþe yöneldi,
Daha sonra deðerli, büyük ve mutlu bir olay gerçekleþti. H. 1342 -M. 1923 yýlýnda Ezher ulemasýnýn gözetiminde Kahire´de Allah´ýn Kitabýnýn güzel ve mükemmel bir baskýsý gerçekleþtirildi. Bu baský Kral Fuat l´in emriyle teþekkül ettirilen heyetin kararýyla gerçekleþmiþ ve Hafs´ýn rivayeti ile Âsým´ýn kýraetine göre zabtedilip yazýlmýþtý. Ýslâm âlemi bu baskýyý hüsn-i kabul ile karþýladý. Yýlda milyonlarca nüsha basýlmaya baþladý ve neredeyse mütedâvil tek nüsha durumuna geçti. Çünkü yeryüzünün doðusunda ve batýsýnda âlimler bu baskýnýn yazýsýnýn ve resminin mükemmeliyetinde ittifak etmiþlerdir. [139] .
Yedi Harf
Çeþitli yollardan rivayet edilen sahih hadislerde Rasûlüllah (s.a.v.) in, Kur´an´in yedi harf üzere indiðini belirten ifadelerine þahit oluyoruz. Bu hadislerin en açýk olaný, Buharý ve Müslim tarafýndan rivayet edilen ve lafzý Buhârî´ye ait olan þu hadistir: Ömer b. Hattab (r.a) dedi ki: «Rasölüllaft {s.a.v.) henüz hayatta iken Hîþam b. Hakim´in el- Furkan sûresini okuduðunu duydum. Kýraetine kulak verdim, baktým ki, Rasûlüllah (s.a.v.) in bana okutmadýðý bir çok harf üzere onu okuyor. Namazdayken neredeyse yakasýna yapýþacaktým. Ama seiâm verinceye kadar onu bekledim. Sonra yakasýna yapýþtým ve: Bu sûreyi sana kim okuttu? dedim. Rasûlüllah okuttu, deyince, yalan söylüyorsun. Allah´a yemin ederim ki, Rasûlüllah (s.a.v.) okuduðun sûreyi bana okuttu» dedim ve onu sürükleyip Rasülüilah {s.a.v.) e götürdüm, Ya Rasûiallah, dedim. Ben bunun beni okutmadýðýn harfler üzere el-Furkan sûresini okuduðuna þahit oldum. Oysa siz bana el-Furkân sûresini okutmuþtunuz. Rasûlüllah (s.a.v.) yakasýný býrak ya Ömer dedikten sonra ona: Oku ya Hiþam dedi. Hiþam, daha önce kendisinden duyduðum þekiide okudu. RasûlülÝah (s.a.v.) «Böyle indirilmiþtir» buyurduktan sonra þöyle buyurdu: Muhakkak ki bu Kur´an yedi harf üzere indirilmiþtir, kolayýnýza gidenini okuyunuz, buyurdu.» [140]
Görünüyor ki Kur´an´in yedi harf üzere nuzûlü hadisi, sahabeden sayýlamayacak kadar büyük bir topluluk tarafýndan rivayet edilmiþtir. Hafýz Ebu Ya´lâ´nýn müsnedinde [141] Hz. Osman (r.a.) in bir gün minberden þöyle dediði rivayet edilir: Allah hakký için, sizden kim Rasûlüllah (s.a.v.) in: «Muhakkak ki Kur´an-ý Kerim yedi harf üzere indirilmiþtir ve her biri þöfi ve kâfidir.» dediðini hatýrlýyor? Hz. Osman kalktýðýnda, bu hadisi hatýrladýklarýný söyleyenler de ayaða kalktý. Sayýlamýyacak kadar çoktular. [142]
Sayýlmayacak kadar çok olan bu topluluðun bu konuda ayný þeyi söylemeleri, bazý âlimlerin bu hadisin mütevatir olduðunu söylemelerine sebep olmuþtur, Bunu ileri sürenlerin baþýnda Ebu Ubeyd el-Kasm b. Sel-lâm gelmektedir. Rivayet, sonraki nesillerde tevatür derecesine yükseleme-misse de, Rasûlüllah (s.a.v.) in ifade buyurduðu bu dinî hakikati pekiþtiren zikrettiðimiz hadislerin sýhhati bizim için yeterlidir. [143]
Âlimlerin cumhuru, Osmanî mushaflarýn, mevcut hattýnýn muhtemel okunuþlanyla yedi harfi ihtiva ettiklerine meyletmektedir. [144] Kadý Ebu-Bekr b. et-Tayyib el-BakýIlânî bu görüþü benimsemiþ ve þöyle demiþtir: «Sahih o ki, bu yedi harf Rasûlüllah (s.a.v.) den zuhur edip yayýimiþ âlimler onu zapteîmiþ ve Hz. Osman ile sahabe de onu mushafta tesbiî ederek sýhhatini haber vermiþler ve ondan mütevatir olarak sabit olmayaný da atmýþlardýr.»[145]
Hadiste geçen «harf» kelimesi birkaç manaya gelmektedir: Kýraat manasýnda kullnýlabilir. Ýbnu´l-Cezerînin þu sözünde olduðu gibi: Þam, Ýbnu Âmir´in kýraati üzere okuyordu.» Mana ve cihet ifade edebilir. Nitekim Ebu Cafer Muhammed b. Sa´dân en-Nahvi [146] böyle demektedir. Lâkin «harfler»den maksadýn kiraetier olduðu, -Halil b. Ahmed´-Ðen de rivayet edildiði gibi- kavillerin en zayýfýdýr. [147] Özellikle kiþi, bunun yedi kiraet (kýraet-i sab´a) olduðunu sanýyorsa. [148] Hadiste geçen (harfler) kelimesinden maksadýn ne olduðu hususunda âlimlerin Ýhtilafa düþmeleri, indirilenin hakikati hakkýnda deðiþik bir çok kavillerin ortaya çýkmasýna sebep olmuþtur. Bazýlarý bu kavillerin otuzbeþ vecih [149] olduðunu söylerken bazýlarý da bu sayýyý kýrka ulaþtýrmýþtýr. [150] Ancak bunlarýn çoðunu destekleyen ne sahih bir nakil ve ne de saðlýklý bir mantýk vardýr. Burada hatanýn kaynaðý, bundan maksadýn ne olduðunun kesin olarak tesbit edilmesi gayretidir. Oysa -Ýbnu´l-Arabî´nin de belirtiði gibi- bunun ne manaya geldiði hususunda ne nass ve ne de eser vardýr ve insanlar onu tayinde ihtilâfa düþmüþlerdir. [151]
Âlimlerin þu soruyu sormalarý-kaçýnýlmazdý: Sayý, þu yedi harfe münhasýr mýdýr, yoksa bundan maksat okuyucu için bir kolaylýk ve geniþlik midir? Burdda hasrý uzak görenler, -daha önce de belirttiðimiz gibi- tevatür derecesine ulaþan nasslardan kaçýnmada aþýn gitmekteler. Kaldý ki nass-larýn «yedi» sayýsýný çokça zikretmeleri, «yedi» sayýsýnýn kastedilmediðini akýl dýþý býrakmaktadýr. Özellikle hadis, direkt olarak vahyi ve nüzulünü konu ediniyorsa. Bu gibi durumlarda Rasûlüllah (s.a.v.) haberi kapalý oiarak anlatmaz ve mefhumu olmayan bir sayý zikretmez. Sahabe âlimleri, Ýtikat-ia ilgili olan bir hususta böyle bir þey nakletmemiþlerdir.
Ama hadislere aldýrýþ etmeyen ve onlarý terketmede yahut onlarý zahirlerinden baþka manada kullanmakta iþi aceleye getirenler þu görüþü ileri sürdüler: «yediden maksat, sayýnýn kendisi deðildir. Ondan maksat, ko-taylýk ve geniþliktir. Yedi lafzý, onluk sayýlarda yetmiþ, yüzlük sayýlarda ye-diyüz olup çokluk ifade ettiði gibi kusurlu sayýlarda da yedi lafzý çokluk ifade eder. Bu gibi sayýlarda sayýnýn kendisi kastedilmez.» [152] Böyle bir görüþün Kadý lyâz´a [153] nisbeî edilmesi gariptir. O Kadý lyâz kî, hiçbir þeyi sahih rivayette tercih etmez. Lakin es-Suyûtî bu görüþü nassiara dayanarak güçlü bir þekilde reddetmektedir. [154]
O halde burada «yedi» lafzýndan maksat, çokluk deðildir. Aksine, âlimlerin çoðunun anladýðý þekliyle hasr ifade etmektedir. Bu sebepledir ki, bu belli sayýyý araþtýrýp bulmaya büyük önem vermiþlerdir. -Ýbnu Hibban´ýn [155] dediði gibi- «Çoðunluk bunun yedide münhasýr olduðu görüþündedir.» [156] Ancak bu gayretlerin pek çoðu, yedi harften maksadýn kýraetler olduðu görüþünü ileri sürenlerin bu iddialarýnda olduðu gibi isabetsizdir. Bu harfleri bazý lehçe ve lugatlara hamledenlerin görüþü de iki mefhum arasýnda hassas bir farklýlýða raðmen zayýflýkta bu görüþe yakýn sayýhr. Lehçelere âlimlerden [157] bazýsýna göre lafýz ve manada farklýlýk arzeden ihtilaflardan deðildir. Çünkü izhar ve Ýdgam, revm ve iþmam, tahfif ve tes-hîl, nakl ve ibda! tek lafzýn söyleniþinde deðiþiklik arzeden sýfatlardandýr. Bunlarýn farklý oluþu, lafzý, tek lafýz olmaktan çýkarmaz. Lâkin -bununla birlikte- bundan dolayý bu görüþü zayýf görmüyoruz. Çünkü tek lafzýn söylenmesinde sýfatlarýn deðiþik olmasý onu birden fazla lafiz kýlabilir. Onu, me-seleyi sýrf buna hasretmesinden dolayý zayýf karþýlýyoruz. Çünkü ileride de göreceðimiz gibi baþka öyle ihtilaf vecihleri tesbit edilmiþtir ki lehçelerle uzaktan yakýndan bir iliþkisi yoktur.
Lehçe farklýklarýnda, tek lafýzýn ifadesinde sýfat farklýlýklarýndan baþka bir þey bulmuyorsak lügatlerin farklýlýðýnda, bir konuda,bir lafýzla diðeri arasýnda bazen ayrýlýklar görüyoruz. Þayet bu çeþit farklýlýktan muhtelif Arab lügatlerini ne fazla ve ne eksik yedi sayýsýna hasredebilseydik ve zorlanmadan; tereddüdsüz bu husus kabul görseydi, bu sonuçsuz tartýþmaya ihtiyaç kalmadan bu yedi lügatin yedi harf olduðunu hemen söylerdik. Lâkin ister Arab lügatlerini Kureyþ´in Huzeyl, Temîm, Ezd, Rabia, Hevazîn ve Sa´d b. Bekr [158] lugatlarý olduðunu, ister özellikle Mudar kabilelerinin lugatlan olan Hüzeyl, Kinane, Kays, Dabbe, Teymu´r Rabab, Esd b. Huzay-me ve Kureyþ [159] lugatlarý olduðunu söyleyelim. Bunun da bir zorlama olduðu basiret sahipleri nezdinde gizlenemeyecek kadar açýktýr. Çünkü Kur´an-ý Kerim´de her iki görüþün dýþýnda kalan baþka kabilelerin lugatlarý da mevcut oiup bunlar Kureyþ lugatýyla temsil edilmektedir. Ebu Bekr ei-Vâsýtî[160] «ei-Ýrþad fi´!-Kýraeti´l Aþr» isimli kitabýnda kullanýlan lügatlerin sayýsýný ksrka ulaþtýrýr. kelimesi Azire iugatýnda rnana-sýndadýr. kelimesi Gassan lugatindan olup manasm-dadýr. keiimesi iehm lugatýndan olup manasýnadýr. kelimesi Yemame lugatýndan olup manasýnadýr. kelimesi Has´am lugatsndan olup manasýnadýr. kelimesiCürhüm lehçesinde manasýnadýr. [161] Ýbnu Abdi´l Berr, [162] yedi harfin yedi lehçe manasýnda kullanýlmýþ olmasýný uzak görür. «Çünkü böyle olmuþ olsaydý henüz baþlangýçta müslümanlann bir kýsmý diðerlerinin lehçesine karþý çýkmazdý. Çünkü o lehçe, üzerinde yaratýldýðý bir lehçedir. Yine Ömer b. el-Hattab ve Hiþâm b. Hakîm´in her ikisi Kureyþlidir. Ama ki-raetleri biribirinden farklýdýr. Ömer´in, Hiþamýn lehçesini reddetmesi muhaldir.» [163] Ýbnu Abdi´l-Bsrr, yedi sayýsýyla çokluk kastedildiðini de,savunur. Ancak böyle bir makamda sayýnýn mutlaka bir mefhumunun olmasý gerektiðini ifade ederek bu görüþün za´fiyetini açýklamýþtýk.
Yukarýda naklettiðimiz bu görüþler zayýf olmalarýna raðmen âlimlerin, yedi harfi açýklama sadedinde onlarý zikretmelerini garipsemiyoruz. Ama bazý âlimlerin hiç bir delile dayanmaksýzýn kimsenin ileri sürmediði ve kendilerince yedi harf hadisini derin ve bâtýný bir tefsirle tefsir ettiklerini sandýklan asýlsýz mefhumlara meyletmelerini yalnýz garipsemekle kalmýyor, aksine onlarý þiddetle reddediyoruz. Bu iddialardan biri, bununla yedi ilmin kastedildiðidir: «Ýnþâ ve Icad ilmi, tevhid ve tenzih ilmi, zat sýfatlan ilmi ile fiilî sýfatlar ilmi, affetme ve azablandýrrna sýfatlarý ilmi, haþir ve hesap ilmi, ve gaybi haberler ilmi» [164] Bu neviden diðer bir iddia yedi harfle þu yedi þeyin kastedildiðidir. «Mutlak vs Mukayyed, âmrn ve hâss nass ve müevvel, nâsih ve mehsuh, müsmel ve müfesser, istisna ve kasemler» [165]
Bazýlarý cüretkârlýðýnda o kadar Ýleri gittiler ki, yedi harf meselesinde bâtýl görüþlerine zayýf bir hadisi delil getirdi. Ýbnu Mesud´un rivayetiyle Peygambere ulaþtýrýlan bu hadiste þöyle denilmektedir: «Ýlk kitab bir kapýdan ve bir vecih üzere inmiþtir. Kur´an-ý Kerim ise yedi kapýdan ve yedi harf üzere inmiþtir. Bu yedi harf þunlardýr: Yasaklayan, emreden, helâf, haram, muhkem, müteþabih ve darb-i mesel. Helâlini helal ve haramýný haram kabul edin. Darb-ý Mesellerinden ibret alýn. Müteþabihlerine inanýn ve deyin ki: «Ona inandýk hepsi Rabbýmýzsn katýndandir.» [166] îbnu Abdi´l-Berr bu hadisle ilgili olarak þöyle demektedir: «Bu hadis, ilim ehlinin yanýnda sabit deðildir ve zayýf olduðuna ilim ehli icma etmiþtir. [167]
Bütün bunlar, bazý müfesslr imamlarýn iyi niyyetle ortaya attýklarý görüþlerdir. Fakat böylece müsteþriklerin ve müminlerden Ýmaný zayýf oianla-nn þüphelerine kapýyý ardýna kadar açmýþlardýr. Ýþte asýl problem ve tehlike buradadýr. Bu problem, bu âlimlerin yedi harfi þu manaya hasretmeleri problemidir..«Yedi harften maksat çeþitli lafýzlarla ayný mananýn yedi vecîh-le ifade edilmesidir: vebenzeri kelimelerde olduðu gibi.» [168] et-Taberî´nin tefsirindeki sözlerinin zahiri bunu ifade etmektedir. O, aieyhksselatu vesselamýn Hattab oðluna söylediði þu sözleri delil getirir: «Ya Ömer, rahmeti azab ve azabý rahmet yapmadýkça Kur´anýn .hepsi doðrudur.[169] Elbette müsteþrikler bunu kendilerine dayanak yapacak ve «manasýyla okuma» nazariyesini ileri süreceklerdir. Hiç þüphesiz bu, Ýslâmi hayatta en tehlikeli nazariyedir. Çünkü.bu nazariye Kur´an nassýný, her þahsýn hevasýna teslim etmiþ, herkes dilediði þekilde nassý tesb
Ynt: Kuran Tarihi By: hafýz_32 Date: 25 Eylül 2010, 16:34:03
herkes dilediði þekilde nassý tesbit etmiþtir.[170]
Böyiece hakîki nasslar manalarýndan baþka manalara hamledilmiþtir. Burada nazariye hadisin mana ile rivayetinde olduðu gibi hakiki manasýyla «mana ile kýraat» [171] olarak isimlendiriiemez. Çünkü «Kur´an ve ksraetier býribirinden farklý iki hakikattir. Kur´an, beyan ve i´caz için Muhammed (s.a.v.) e indirilen vahiydir. Kýraetler ise, harflerin yazýlýþýnda yahut þeddeli, þeddesiz ve baþka hususlarda harflerin keyfiyetîyÝe ilgili farklý lafýzlardýr.» [172] Þayet aleyhisselatu vesselam baþlangýçta m üs I umanlara meydaný geniþ tutarak ihtiyar ve yaþlýlara kolaylýk göstermiþ [173] ve lehçeleri dýþýnda bir lehçeyle Kur´an okumalarý onlara aðýr geleceðinden kendi lehçeteriyle okumalarýna izin vermiþse, bu-, kýraetleri devamlý sabit kýlmalarýna, ve Kur´a-nýn üzerinde indiði lehçeler olarak yazýlmalarýna izin verdiði anlamýna gelmez.
O halde Rasülülîah (s.a.v.} in bu nevi kiraetlerde çerçeveyi geniþletmesi, özel bazý durumlarda bazý fertler için kolaylýk göstermekten baþka bir þey deðildir. Rasûlüllahýn isbatý ve vahiy kâtiplerinin tesbiti ile bu gibi durumlarda izin verilen hususlar sayýlý kelimelerde olup tevatür yoluyla bize gelmiþtir. Tevatür yoluyla gelmeyenler sahih âhâd rivayetlerle gelse bile reddedilir. Çünkü bir þeyin Kur´an olduðunu isbatlamak için tevatür kaçýnýlmaz bir þarttýr. [174] Bu ferdî durumlarý yedi harf üzere genelleþtirmek ve manayla okumanýn yedi harfe girdiðini söylemek, hadisi yanlýþ anlamak olur.
Yukarýdaki görüþlerin hiçbiriyle yetinmek doðru olmayacaðýna göre, onlardan mümkün olanlarý almanýn doðru olacaðý kanaatýna vardýk. Nakil ve akla ters düþmeyen de budur. Belki.de görüþlerin en doðrusu ve ifrat ile tefritten uzak olaný budur. Bu yedi harften maksat -Allahu a´lem- bu ümmet için kolaylýk gösterilen yedi vecihtir. Okuyucu bu yedi vecihîen hangisiyle okursa isabet etmiþ olur. Peygamber (s.a.v.) þöyle buyururken
neredeyse bunu açýkça ifade etmiþtir
Cebrail bir harf üzere bana okuttu: Ona müracaat ettim ve tekrar tekrar müracaatýmý yeniledim. Nihayet yedi harfe ulaþtý.» [175]
Bir Kur´an lafzý ne kadar deðiþik þekillerde edâ edilir ve okunursa, bu deðiþik þekiller aþaðýdaki þu yedi vechin dýþýna çýkmaz:
Birincisi: Ýster mana deðiþsin, ister deðiþmesin irab vecihlerindeki farklýlýklardýr. Mananýn deðiþmesine misal, Allah Teâlânýn þu sözüdür[176] bu sözler þu þekilde de okunmuþtur:[177]«ri"rs (kelimesinin nasbi) Mananýn deðiþmediðine misal [178] (kelimesinin reî´i þeklinde de okunmuþtur.
Ýkincisi: Harflerde otan farklýlýktýr. Bunda ya mana deðiþir ama suret deðiþmez. Ki bazen bu, nokta farklýlýðýyla ifade edilir [179] misallerinde olduðu gibi. Ya da suret deðiþir ama mana deðiþmez. ve[180]misallerinde olduðu gibi.
Mushafiarda, kelimenin kök harflerinden olan yerine harfi yazýlmýþtýr. Böylece sâd ile okuma mushaf yazýsýnýn hakikatýna uygun düþmüþ ve sîn kýraeti de mushafýn takdiri yazýsýna uygun düþmüþtür.
Üçüncüsü: Ýsimlerin ifrad, tesniye ve cem´i ile müzekkerlik ve müen-nesliðindeki farklýlýktýr.[181] Meselâ:[182] âyetinde geçen kelimesi mufred oiarak þeklinde de okunmuþtur. Malumdur ki bu kelime sâkîn elifi ihtiva etmediði için Hz. Osman mushaflarýnda þeklinde yazýlmýþtýr. Her iki vecih de (cem´ olarakokunmasý veya «ýnüfred» olarak okunmasý) ayný manayý vermektedir. Çünkü kelimeyi müfred okuduðumuz zaman cins kasdedilmiþ olur ki, cins isimde çokluk manasi mevcutur. Cem´de de fertleri ihtiva etme sözkonusu-dur ki, fertlerin, kapsamýn içine alýnmasýnda cinsiyet manasý mevcuttur. (emanet) in gözetilmesi (emanetler) in gözetilmesi gibidir. Her Ýki durumda da kül ve cüzler kelimelerin kapsamýna girmektedir. Bir sebepten doiayý da ayný âyette keilimesi her iki kýraet ve ve cihte müfred olarak gelmiþtir. Ne: þeklinde ve ne de þeklinde okunmuþtur.
Yine kelimesi Allah Teâlânm: sözünde cins ifade etmesi için bir harfte (vecihte) kasden müzekker olarak okunmuþ, fiilî maziye bina edilerek müzekker kýlýnmýþ ve þeklinde okunmuþtur.
Bir vecihte de cem´ manasýný ifade etsin diye kasden müennes kýlýnmýþ ve muzarî sýðasýna sokularak tahfif için «tâ» harflerinden biri atýldýktan sonra þeklinde okunmuþtur. Çünkü aslý: dir.[183]
Dördüncüsü: Bir kelimenin yerine baþka bir kelimenin kullanýlmasýdýr. Bu kelimeler genellikle eþ anlamlý olup deðiþik kabilelerde farklý þekillerde kullanýlmaktadýr. Nitekim[184] þeklinde de okunmuþtur. Yahut mahreçleri biribirine çok yakýn kelimelerin biri-bir!erinin yerine okunmasý þeklindeki ihtilaftýr. Lafýz yönüyle biribirleriyle çok yakýn olmalarý mana yönüyle de yakýnlýklarýný iþ´ar etmektedir. Misâl: þeklinde de okunmuþtur.
Gerçekten harfi ile harfinin, mahrecinin bir olduðuna djkkat edilmelidir. Bu harfler kardeþtir ve boðazýn belli bir yerinden yan yana çýkmaktadýr. Ýbnu yerine þeklindeki kýraati ise þâzzdýr. Çünkü öhâd rivayetlerdendir. Bu sahabînin bu þekildeki kýraetinin tefsir kabilinden bir idrâc olduðu kesindir.
Beþincisi: Genel olarak Arap dilinde yahut ezel ifade þekli içerisinde takdimi ve te´hiri bilinen takdim ve te´hir ihtilafýdýr. Allah´ýn, kendisi yolunda savaþarak cennet karþýlýðýnda Allah´ýn kendilerinden can ve mallarýný satýn aldýðt mü´minlerle ilgili sözünde geçen ke-iimeîeri þeklinde de okunmuþtur. Birinci vecih ký-raette müminlerin düþmanlarý öldürmek için vakit geçirmeksizin hemen har rekete geçtiði ifade edilmekte, ikinci vecih kýraette Ýse, belki Allah onlarý þehid düþürür diye büyük bir umutla savaþ alanýna atýldýklarý ifade edilmektedir: Onun için takdim ve te´hir ile ifade kalýbý deðiþmiþ olsa büe her iki vechîn neticesi birdir ve herhanai bir deðiþikliðe uðramamaktadýr.
Ebu Bekir´in[185] yerine þeklindeki kýraatine gelince, bu, tevatür derecesine ulaþamamýþ âhâd bir rivayettir. Sahabe icmaina ters düþtüðü için þâzzdýr [186] Ýnsan bazen yanýlýr yahut dili sürçer. Farkýna varmadan bir kelimeyi diðerinin yerine kullanýr. Þayet Ebu Bekir´den yapýlan bu rivayet doðru ise, o da bu duruma düþmüþtür.
Altýncýsý: Araplarýn âdeti olduðu üzere cer ve atýf harflerinin bazen hazfi ve bazen de isbatý gibi cüz´i ilâve ve eksiklikler þeklindeki farklýlýktýr.
Onun için bu nevi fazlalýk ve eksiklikler ancak belli ve sayýlý birkaç harfte olur. Yalnýz sika imamlarýn tesbitlerinin dýþýnda kalan þâzz rivayetlere aldýrýþ edilmez ve onlara karþý uyanýk olmak gerekir. Fazlalýða misal: et-Tevbe sûresinde geçen âyeti þeklinde de okunmuþtur ve her iki kýraat mutevatirdir. Her ikisi de resmî müshafýn yazýlýþýna muvafýktýr [187] harfinin fazlalýðý, mekkî mushafa, hazfi de diðerlerine muvafýktýr.[188]
Eksiðe misal: el-Bakara sûresinde: âyeti sýz olarak þeklinde de okunmuþtur ki bu kýraat Þam mushafýna muvafýktýr [189]Arna yerine kelimelerinin eksiðiyle kýraati ile Ýbnu Abbas´ýn kelimesinin fazlalýðý ve kelimesinin yerine kelimesinin kullanýlmasý þeklinde olan kýraati, âhâd rivayetlerden olup bu tür âhâd rivayetler Kur´andan sayýlamaz[190].Allah Teâlânýn:[191] sözünde eklenen[192] sözünde eklenen [193] sözünde eklenen âhâd olmada yukarýdaki iki kýraatlere benzeyip bunlarýn hepsi tefsir ve açýklama kabilinden ilâve edilmiþlerdir. Ýbnu Me-sud özel mushafýnda onlarý yazmýþ olsa bile onlarý yedi harf arasýnda saymanýn yolu yoktur.[194]
Yedincisi: Meftuh okuma ve imâle, terkîk ve tafhîm, hemz ve teshil, muzaraat harfinin meksûr okunmasý, bazý harflerin kalbi, müzekker mimlerinin iþbaý, bazý harekelerde iþmam gibi lehçe ihtilaflarýdýr. Misâller:[195][196]sözlerinde geçen kelimeleri kesreye imâle edilerek okunmuþtur. Yine kelimelerinde «re» harfinin ince okunmasý ve kelimelerinde «iâm» harfinin kalýn sesle kýraati mevcuttur.
[197] sözünde hemzenin terki ve harekesjnin, ikinci kelimesinin baþýndan.birinci kelimenin baþýna nakiedilmesi ki bu, hemzenin teshili olarak isimlendirilir.
B âyetinde geçen bütün fiillerde muzaraat harfinin meksur okunmasý.
Huzeyl kabilesinin kelimelerindeki harfinin harfine kalbederek þeklinde okumalarý ve sözlerinin ve Þeklinde çern´i müzeker mimlerinin iþba´ iie-okünmasi.
Allah Teâlanýn sözünde esre ile birlikte harfinin ötresinin iþmamý ile okunmasý.
Gerçekten bu son vecih yedi vechin en önemlilerindendir. Çünkü Kur´-an´m yedi harf üzere indiriliþinin en büyük hikmetini bu vecih ibraz etmektedir. Çeþitli kabilelerden meydana gelen ve böylece çeþitli lehçelere sahip oian, bazý lafýzlarý çeþitli þekillerde telaffuz eden bu ümmete kolaylýk saðlanmýþtýr. Ýsîâmý kabul eden kabilelerin çeþitli lehçeleri ve fonetikleri gözetllmeliydi. Ama lugatlarýnýn gözetilmesi gerekmezdi. Çünkü Kur´an-ý Kerim, bütün Arap Ýugaîlarýný temsil eden Kureyþ lugatýna sokulabilenler-den dilediðini almýþtýr. [198] Bazý âlimler bazý kabilelerin lugatlarýnýn Kur1-anda kullanýldýðýný Ýsrar ederek ileri sürüyorlarsa da onlarý destekleyen ne nakil ve ne de aklî bir delil vardýr.Araplar, Kureyþ lehçesini seçip onu müþterek edebi dil olarak kullanmaya baþlayýnca, ondan etkilendikleri gibi onu da etkilediler. Bütün diller için sözkonusu olan etkilenme ve etkileme kanunu Kureyþ Ýehçesi için de elbette geçerli olacaktýr.Dili, insanlýðýn bir vakýasý olarak ele alýnca bu kanun hemen hemen bütün diller için geçerlidir.[199]Lâkin Kureyþ lehçesi bütün kabilelerin itiraf ve kabulü ile bütün lehçeler içerisinde en geniþi, uslüp yönüyle en ilerisi, zengini ve çeþitli söz sanatlarýnda en ilerisi, en güzeli ve en güçlüsüdür. [200] Yazý, telif, þiir ve hitabette sadece bu lehçe kullanýlmýþtýr. Öyle ki Kureyþli olmayan þair, kendi lehçesinin özelliklerinden sakýnýyor ve kelime yapýsý ve cümlenin kuruluþu hususunda kendi lehçesinin özel nitelikleri varsa ondan uzak kalmaya gayret ediyor, halkýn kendisine ýsýndýðý ve çevresinde toplandýðý lehçeyi tercih ediyordu[201]O halde Ýslâm -doðduðu sýralarda- ideal ve Arablarýn üst tabakasýnda seçilip kullanýlmaya layýk bir dil ile karþýlaþtý. Kur´anýný o ideal ve seçilmiþ apaçýk Arab diliyle indirerek bu birliðin þumûiunu geniþletti ve ona güç kattý. Ancak Ýsîâmýn doðuþu anýnda karþýlaþmýþ olduðu ve Kur´anin iniþinden sonra ona güç verdiði bu dil birliði, isiâmdan önceki lehçelerin mevcudiyetini ve ondan sonraki devamlarý vakýasýný ortadan kaldýrmadý. Elbette, ki Araplarýn hepsi kendi bölgelerine dönerken bu ideal ve birleþtirici lehçeyi kullanmýyor ve kendi özel lehçelerini kullanýyorlardý. Ýfadelerine lehçelerinin özellikleri hakimdi. Kendi fonetikleriyle konuþuyorlardý. [202] Ýbnu Hiþam þöyle demektedir: «Arablar birbirlerine birbirlerinin þiirlerini okuyorlardý. Her biri üzerinde yaratýldýðý seciyesi üzere söz söylerdi. Bazý beyitler hakkýnda rivayetlerin çokluðu bundandýr.[203]
Ýnkâr edilmesi imkânsýz bu vakýanýn yanýnda Kur´an-ý Kerim, yedi harfi iie avam tabakasýna kolaylýk göstererek onlarý, dillerinin kolaylýkla dönmediði [204] bir lehçe ile konuþmaya zoýlamayýp kýraatlerde çerçeveyi geniþ tuttuðu halde dil birliðini yerleþtirmek için Arap seçkin ve edebiyatçýlarýna meydan okuyarak benzerini yahut bir âyetine benzer getirmelerini istiyordu. Ýbn´ul-Cezerî buna dikkat çekerek þöyle demektedir. «Kur´an´ýn yedi harf üzere indiriimes´i bu ümmete verilen deðerden dolayý´ona kolaylýk saðlamak içindir. Ona þefkat ve merhametten dolayýdýr. Yaratýklarýn en fazüetlisi ve Hakk´ýn sevgilisi Peygamberinin dileðini yerine getirmek içindir» Bu anlattýklarsýn da þu sözleriyle açýklar: «Çünkü Peygamberler öze! kavimlere gönderiliyorlardý. Peygamber (s.a.v.) ise bütün insanlýða: Kýzýlýna, Siyahýna, Arabýna, Acemine gönderilmiþtir. Kur´on´ýn dilleriyle Ýndiði Arab-
larýn þive ve lehçeleri deðiþikti. Birinin, diðerinin þivesiyle konuþmasý ve onun lehçesini kullanmasý, bir harften baþka harfe geçiþ yapmasý güçtü. Hatta eðitimle bile bunu beceremiyecekier vardt.[205]
Bu son vechin -lehçe farklýlýklarýnýn- öneminin büyüklüðü, bazý âlimlerin yedi harfi lehçe farklýlýklarýna hasretmelerine sebep olurken bazýlarý da buna raðmen ona hiç yer vermemiþlerdir. Çünkü -Ýbnu Kuteybe´nin izahýna göre- bu ihtilaf lafýz ve manada çeþitlilik arzeden ihtilaftan deðildir. Çünkü sözün söylenmesiyle ilgili bu farklý nitelikler, onu ayný söz olma vasfýndan çýkarmaz.»[206]
Her iki görüþte de aþýrýlýk vardýr. Yukarýdaki altý vechin´ önemini de inkâr edemeyiz ve yedinci vecihle yetinip onlarý bir tarafa atamayýz. Ayrýca bazý seslerin söylenmesinde lehçeler arasýnda farklýlýðýn sahabe arasýnda bulunduðu ve bunun, dillerde dolaþan en çetin farklýlýklardan biri olduðu bir vakýadýr. Onun için bunu görmemezlikten gelip diðer vecjhlerle de yetinemeyiz. Öyle bir görüþ olmalý ki, farklýlýklarýn hepsini içine alsýn. Geçmiþlerin saydýklarý görüþler tek tek bu farklýlýklarýn hepsini içine almadýk-ian için yedi harfi sayarken onlardan hiçbirini almadik. Ne ez-Zerkönî:nin «Menchilü´l-lrfan´da Ýbnu Kuteybe, Ebu´l-Hayr b. ei-Cezerî, el-Kadý Ebu Bekr b. et-Tayyib el-Bakýllânî´nin [207] görüþlerine tercih ettiði Ebu´l FazI er-Râz´înin [208] görüþünü aldýk ve ne de ismi geçenlerden herhangi birinin görüþünü benimsedik. Çünkü er-Râzî kitabýnda misalinde gördüðümüz harflerin deðiþmesi vechine hiç dokun-mamýþtýr. Oysa bu vechi, diðer vecihlerin hiçbirinin kapsamýnda mütalaa edemeyiz. Ayrýca fiillerin mazi, muzarî ve emir çekimlerini baþlý baþýna özel bir vecih olarak Ýleri sürmüþtür. HalbuKi bu, Ýrab farklýlýklarýný temsil eden vechin kapsamýna girmektedir. Geri kalan üç kiþiye gelinee, içlerinde nazari olarak müdafaa eden bulunsa bile pratik olarak lehçe farklýlýklarý ve-cihini hesaba katmamýþ olmalarý, görüþlerini benimsemememiz için yeterlidir. .
Saydýðýmýz yedi vecih, Kur´anýn edasýnda bütün farklýlýklarý içine aldýklarýný söylerken bu yedi veohin tek kelimede bulunmasý gerektiðini kasdet-miyoruz. Her kelimede iki veya daha fazla vecih bulunabileceði gibi sade-ce tek vecih de bulunabilir. Bizim söylemek istediðimiz, bu yedi vechin, sözkonusu olabilecek farklýlýklarýn hepsini Ýçine aldýklarýdýr.[209]
Farklý yönleri yedi vecihte hasredebilmiþsek, önceki âlimlerin görüþlerini bir araya getirip bir deðerlendirmeye tabi tuttuktan sonra kendiliðinden böyle bir sonuçla karþýlaþmýþýz. Yaþadýklarý bir dönemde Kur´an-ý Ke-rim´in yedi harf üzere aralarýna indiði Sahabe-i Kirama gelince o zaman onlarýn çoðu okuma-yazma bilmezdi. Yedi harften maksadýn sýnýrlarýný çizme imkânlarý yoktu. Onlar biliyorlardý ki, Kur´anýn tüm kelimelerinde farklý vecihler yediden fazla deðildir. Pratikte ise, Rasulüllah´ýn kendilerinden kabul ettiði farklý kýraatlerinde de bu yedi vecih mevcuttur. Biz ise, ancak inceleme ve araþtýrma: farkiilýklarý ard arda sýralama neticesinde Kur´an´-:r. yedi harfinin ne olduðu sonucuna varýyoruz. [210]--------------------------------------------------------------------------------
[1] el-Ýtkan, s. 122
[2] es-Suyûtî, el-Ýtkan´da (1/121) «Kur´an´ýn Hafýzlarý ve Ravileri» baþlýðý altýnda el-Buharî´nin bu üç rivayetiyle konuya girer. Bu rivayetlerin birincisi Abdullah b. Amr b. el-Âss´tan olup o, þöyle demektedir: «Peygamber (s.a.v.) în þöyle dediðini duydum: "Kur´an´ý dört kiþiden alýn: Abdullah b. Mes´ud´dan, Salim´den, Muaz´dan ve Ubey ´o. Ka´b´dan.» Ýkinci rivayet Katadeden nakledilmektedir. Katade diyor ki: «Enes b. Ma-lik´e sordum: Rasulüllah (s.a.v.) döneminde Kur´an´ý cemedenler (hýfzedenler) kimlerdir? Dedi ki: Onlar dört kiþidir ve hepsi de Ensardandýr: Ubey b. Ka´b, Muaz b. Cebel, Zeyd b. Sabit ve Ebu Zeyd´dir. «Ebu Zeyd kimdir» diye sordum. Amcalarýmdan biridir dedi. «Üçüncü rivayet ise, Sabit kanalýyla gelmektedir: Peygamber (s.a.v.) vefat ettiðinde Kur´an´ý cemedenler ancak dört kiþiydi: Ebu´d-Derdâ, Muaz b. CeDel, Zeyd b. Sabit ve Ebu Zeyd, (Bu hafýzlarýn isimleri Sahih-i Buharî´nin onyedinci babý Manakýbu´l - Ensar Kitabýnda tekrar edilmektedir.)
[3] Bu yedi kiþi þunlardýr: Abdullah b. Mes´ud, Ebu Huzeyfe´nin mevlâsý Salim b. Ma´kýl. Muaz b. Cebel, Ubey b. Kâb, Zeyd b. Sabit, Ebu Zeyd b. es-Seken ve Ebu´d-Derdâ. Bk. Blachere, Intreduction au Coran, p. 28, note 26.
Lâkin Blachere baþka bir yerde (p. 20, note 20) el-Buharî´nin üç rivayetinde de geçmeyen bir ismi zikretmektedir ki, bu, Said b. Ubeyd´dir. Ayrýca onun, «el-Kârî» olarak lâkablandýðiný da ifade etmektedir. Ayrýca bk. Ýbnu Hacer, el-isabe, 2/27. 3176 rakamý.
[4] el-Mqverdî, Ali b. Habib: Künyesi Ebu´l Hasen olup Þafii mezhebindendir. «el-Ahkâ-mu´s-Sultaniyye» ve «Edebu´d-Dünya ve´d-Din» isminde kitaplarý vardýr. 450 h. de vefat etmiþtir. Bk. Þezerâtü´z-Zeheb, 3/285-286.
[5] «Dört» kiþi demektedir. Çünkü el-Buharî´nin üç rivayetinden her biri hafýzlardan dört kiþinin ismini içermektedir. Nitekim bir önceki sahifenin dipnotunda buna iþaret etmiþtik. Buna ek olarak Enes´ten gelen rivayet hasýr þeklinde varid olmuþtur. Onun için bu rivayet garipsenmeli ve baþka þekilde te´vi! edilmelidir.
[6] Ebu Ubeyd el-Kasým b. Sellam el-Kerevî el-Ezdî el-Huzaî: Hadis, lügat ve fýkýhta büyük imamlardandýr. Kitaplarýnýn en meþhuru «el-Garibu´l-Musannaf» olup hâlâ yazma halindedir. «el-Emval» isimli eseri ise basýlmýþtýr. Ebu Ubeyd. h. 224 yýlýnda vefat etmiþtir. (Tezkýratü´l-Huffaz, 2/5; Tehzibu´t-Tehzib, 7/315.)
[7]el-Burhan, 1/242.
[8] Fetva ile meþhur Abadile þunlardýr: Abdullah b. Abbas. Abdullah b. Amr, b. el-Âss. Abdulah b. Ömer ve Abdullah b. ez-Zübeyr.
[9] el-Ýtkân, 1/124. ´
[10] Hafýz Þemsuddin ez-Zehebî: Ýsmi, Muhammed b. Ahmed b. Osman b. Kaymaz olup sekizinci asýr muhaddislerinin büyüklerinden biridir. Hadiste birçok eseri vardýr, h. 748 yýlýnda vefat etmiþtir. (Bk. ed-Düreru´l-Kâmine, 2/298).
[11] Prof. Muhammed Ebu´l-Fazl Ýbrahim «Tabakatü´l-Kurra» isimli hu kitabýn bir fotokopisinin Daru´l-Kütübü´l-Mýsrýyye Kütübhanesinde Tarih 1537 no´da bulunduðunu ve onun da Köprülü, no 1116 nüshasýnýn fotokopisi olduðunu zikretmektedir. (Bk. el-Burhan, 1/242 ez-Zerkeþî ise kitabý «Marifetu´l-Kurra´» ismiyle isimlendirmektedir.
[12] «Cam» kelimesi ezberlemek manasýnda olup müsteþrik Schvvally bu kelime üzerinde durmuþ ve buna þahidler getirerek izah etmiþ, kitabýnda belli baþlý kaynaklarý zikretmiþtir. (Bk. Schvvally, Geschicte des ûorans. t. II. Die Sammlung des Oorans, 6 no-te (V. Blachere, intr. Cor.. 20, note. 20.
[13] el-Burhan, 1/242
[14] ez-Zerkanî, 1/313.
[15] Ayný eser, 1/234
[16] el-ltkan, 1/125. es-Suyûtî bu malumatý ez-Zebezî´nin Tabakatü´l-Kurra" isimli eserinden almýþ ve buna iþaret etmiþtir.
[17] Ýbnu´l-Cezerî, Muhammed b. Muhammed b. Muhammed Ebu´l-Hayr: Zamanýnda kur-ranýn büyüðü idi. Kitaplarýndan en meþhuru «en-Neþr fi´l-Kýraâti´l-Aþr» isimli kitabýdýr, h. 833 yýlýnda vefat etmiþtir. (el-A´lâm, 3/978)
[18] ez-Zerkâni. Menâhilul-lrfan, 1/235.
[19] Dr. Subhi es-Salih, Kur’an Ýlimleri, Hibaþ Yayýnlarý: 55-58.
[20] Blâchere, vahiy kâtiplerinin sayýsýný kýrka çýkarýr. (Blachâre, lntr. Cor., p. 12) Blaehe-re, Schwa!ly ile Buhl ve Casanova´nýn yazdýklarýna dayanarak bu neticeye varýr. Bu sonuncusu Ýbnu Sa´d´ýn Tabakatýndaki rivayetlere, et-Taberî, en-Nevevî ve es-Sira-tü´l-Halebi/ye müellifinin yazdýklarýna dayanmaktadýr.
(Özellikle bk. Casanova, Mohammed et la fin du monde, p. 96)
[21] el-ltkân, 1/99; el-Burhan, 1/237.
[22] Bu ifade ez-Zerkeþî´ye aittir. (el-Burhan, 1/256) es-Suyûtî, âyetlerin tertibinin tevkîfi olduðuna dair ez-Zerkeþi´nin naklettiði bu icmaa iþaret ettikten sonra Ebu Ca´fer b. ez-Zübeyr´in «el-Münâsebât»ta geçen konuyla
ilgili þu sözlerine yer verir: «Âyetlerin surelerdeki tertibi Rasulüllah´ýn vahiyden aldýðý þekilde olup Onun emriyle olmuþtur. Bu hususta müslümanlar arasýnda ihtilâf yoktur, (bk. el-ltkan. 1/4.)
[23] el-Bakara, 224.
[24] Sahihu´l-Buharî. 6/29. Ayrýca bk. el-ltkan, 1/105.
[25] el-ltkan, 1/104.
[26] Misal olarak bk. Sahihu´l-Buharî: Kitabu Tefsiri´l-Kur´ân onsekizinci bab, Kitabu´l-Ah-kâm, doksanyedinci bab; Musnedu Ahmed, 3/120 ve 4/371.
[27] Al-ltknn 1/105.
[28] el-Burhan, 1/262.
[29] el-Burhan, 1/257.
[30] el-Burhan, 1/257.
[31] Ahmed b. Ýbrahim b. ez-Zübeyr el-Endülüsî «es-Sýla» kitabýnm zeylini yazan zat olup hafýz nahivcilerdendir. H. 807 yýlýnda vefat etmiþtir. (ed-Dureru´l-Kâmine, 1/84-86)
[32] el-Burhan, 1/258.
[33] bk. Allâme Ahmed Muhammed Þakir´in bu hadis üzerindeki 399 no´lu ta´liký, Musned el-Ýmam Ahmed, 1/329
[34] Ayný hadis üzerindeki ta´lýk, Musnedu Ahmed, 1/330. Bu talikin hepsi okunmaya deðer. Ama burada onu aktarmaya yerimiz müsaid deðildir.
[35] Musnedu Ahmed, Þakir baskýsý, 1/331 (Hadis no: 399). Eski baský, 1/57..
[36] el-Ýtkan, 1/98; el-Burhan, 1/235.
[37] el-Burhan. 1/262.
[38] el.Hicr:9.
Dr. Subhi es-Salih, Kur’an Ýlimleri, Hibaþ Yayýnlarý: 58-61.
[39] el-Haris b. Esed el-Muhasibî: Künyesi Ebu Abdillah olup tasavvuf ehlinin büyükle-rindendir. Usul ve muamelât konularýnda âlim bir kiþiydi. Yine çaðýnýn Baðdatlý âlimlerinden bir çoðunun hocasýdýr. H. 243 yýlýnda Baðdat´ta vefat etmiþtir. (ez-Zirikli, el-A´lâm, 2/153.)
[40] El-Burhan, 1/238; el-Ýtkan. 1/101.
[41] Bu rivayette þu ilâve vardýr: «Onu Ebu Huzeyme el-Ensarî´nin yanýnda buldum ki. Peygamber (s.a.v.) onun þehadetini iki kiþinin þehadeti olarak kabul etmiþtir.» (el-Burhan, 1/234). Lâkin Tehzibu´t-Tehzib´te (3/140) anlatýlan þudur: Huzeyme b. Saoit ei-Ensarî, iki þehadet sahibi olan kiþidir. O. Ebu Huzeyme´den baþkadýr. Buharî (Fa-dailu´i-Kur´an) de, Zeyd´in bu Huzeyme´nin yanýnda el-Ahzab Suresinden bir âyeti bulduðu rivayet edilmektedir. Yoksa ravî ve tarihçiler bu iki kiþiyi birbirine mi karýþtýrmýþlardýr?
[42] Sahih-i Buharî «Fadailu´l-Kur´an üçüncü bab ile dördüncü bab «el-Ahkâm» kitabý ve otuzyedinci bab; Ýmam Ahmed Musnedi 1/13 (Þakir baskýsý), 1/185, Hadis no: 76. Ayrýca bk. Tabakatu´bnu Sa´d, 3/201.
[43] el-ltkan, 1/101. es-Suyutî burada Ebu Sâme´nin þu sözünü nakleder: «Onu baþkasýnda bulamadým. Yani yazýlý olarak bulamadým.»
[44] el-ltkan, 1/100.
[45] Abdullah b. Süleyman b. Eþ´as el-Ezdî, es-Sicistânî: Künyesi Ebu Bekir olup hadis nafýzlarýnýn büyüklerindendir. Teliflerinden bir kýsmý þöyledir: el-Mesahif, el-Musned, es-Sünen, et-Tefsýr, el-Kýraat, en-Nasih ve´l-Mensuh. (el-A´lâm, 4/244).
[46] el-ltkan. 1/100.
[47] El-Itkan,1/100
[48] el-Eurhan, 1/234.
[49] el-Burhan, 1/239; Ýbnu Ebi Davud, el-Mesahif, s. 25
[50] Encyclopedie de L´Ýslâm 11/1130.
[51] Abdullah b. Abdullah b. Muhammed b. Eþte: Künyesi Ebu Bekr olup nohivcl, muhakkik ve sikadýr. Kur´an ilimleriyle pekçok iþtigal etmiþtir. «el-Muhabir» isimli kitabý, ilminin geniþliðine delildir. H. 360 yýlýnda vefat etmiþtir, (bk. Gayetu´n-Nihaye fi Taba-kati´l-Kurrâ´ 2/184-)
[52] el-ltkan, 1/89.
[53] Dr. Subhi es-Salih, Kur’an Ýlimleri, Hibaþ Yayýnlarý: 62-65.
[54] Sahih-i Buharî, Kitabu Fadaili´I-Kur´an, ikinci ve üçüncü bâb; el-ltkan, 1/1.02; Ýbnu EM Davud, ®I-Masahif, s. 18; Tefsîru´t-Taberî, 1/20-21.
[55] Blachere, p. 57.
[56] Ne gariptir ki Ýbnu Ebi Davud, ne kadar çeliþik olsa da bir konuda muhtelif rivayetleri nakletme düþkünlüðünden dolayý Buharî´nin rivayet ettiði dört çeliþik komisyonu zikretrnökie yelinmez baþka komisyonlarýn da kurulduðundan bahseder. Bu komisyonlardan biri, iki kiþilik olup Zeyd b. Sabit ve Said b. el-Âss´tdn müteþekkildir. Zikrettiði diöer bir komisyon ise, oniki kiþiliktir, (bk. Ýbnu Ebî Davud, Kitabu´l-Mesa-hif, s. 22, 2A ve 25) Bu çeliþki, müsteþrik Sehaw!ly için kullanacaðý bir fýrsat olmuþtur. (Schawlly, Die Sammlung des Oorans, 11/50.) Müsteþrik Blachere ise, Ýbnu Ebî Davud´un komisyonlarýndan birinde Ubey b. Kâ´b´-ýn ismini zikretmesine hayretini gizlemez. Çünkü ona göre Mushaflarý istinsah eden komisyonun H. 30 yiilantýdo kurulduðunu ilen sürerek Ubey b. Ka´b´ýn , en azýndan iki sene önce öldüðünü söylemektedir, {bk. Blachere, Intr. au Coran, p. 53) Oysa bu, BBIachere´in tarihi bir vehmidir. Nitekim Ýbnu Hacer þöyle demektedir: «Mushaflarýn istinsahý H. 25 yýlýnda olmuþtur.» Ýbnu Hacer yine þöyle der: «Kendisine ulaþtýðýmýz biri bu iþin H, 30 yýliarmaa olduðu gafletine düþmüþtür.» Ancak Ýbnu Hacer mesnedini zikretmem iþtir.. (el-Ýtkan, 1/102)
[57] Geniþ ve bitek hayal burada Blachere´e her þeyi söylemeye sürüklüyor vo daha Önce Osman´ý nitelendirdiði gibi üç# Kureyþliyi «aristokratlýkla» niteliyor. Anlayamadýk BÝachere, dînî talimatýn henüz canlýlýðýný büyük bir etkinlikle devam ettirdiði o Ýslâm toplumunda hangi «aristokrasiden bahsediyor?.Sonra da bu. Kureyþliierle Hz. Os man arasýndaki akrabalýk baðlarýndan dem vuruyor. Onun iddiasýna göre asgarî menfaatler onlarý bir oraya getirmiþtir. Onlardan hiçbiri, Kur´an´ýn cem, ve istinsahýnýn sevgili þehirleri Mekke´nin dýþýnda tamamlanacaðýný
düþünmüyordu. Blachere bu hayalî kýssayý tamamlamak için Kureyþ´M üç kiþinin Kur´an´ý anlamada güçsüz olduk^ larýný ve Zeyd´in de Mekke´lilere boyun eðip yaðcýlýk ettiðini anlatýr. Çünkü biliyor ki Zeyd Medine´ii idi ve aristokratik eðilimden uzaktý, (bk. Blachere, Intr. au Coran, p. 58.)
Bu söz -seçmenini ve çeliþküeriyle- neredeyse baþlangýcý sonucunu yalanlamaktadýr. Medine´ii olan Zeyd´i üç Mekke´li çerçevesine sokmak için gösterilen zorlanma, ne akýl ve ne de nakie dayalý olan Blachâre´i verdiði neticeyi ibtal etmeye yeterli delildir.
[58] Müsteþriklerden pek çok kimse komisyon üyelerinin, Kur´an´ý istinsah ederken titizlik ve ihtiyatlarýný itiraf etmektedir. Misal olarak burada Blachere´ln ifadesini nakledelim: Komisyon üyelerinin, sorumluluklarýný derin bir þuurla kavradýklarýndan hiç kimse þüphe edemez. Evet çaðlarýnda hiç kimse için müyesser olmayan metodlan bir tarafa hic kimse böyle bir þey ileri süremez. Onlarýn ihtiyat ve titizliklerine dene-, cek yoktur.» {Blachere, Intr. au Coran, s. 61.)
[59] Tefsiru´t-Taberî, 1/12; ol-ltkan´da da buna benzer bir rivayet vardýr. (1/102-103). Daha sonraki rivayette ise þöyle denilmektedir: «Toplanýp yazdýlar. Herhangi bir âyette Ýhtilâfa düþtüler mi: Bu âyeti Rasulüüah (s.a.v.) falan kimseye okutmuþtu. Onu çaðýrtýp: ´Rasulüiluh sana fiýan âyeti nasýl okuttu?´ diye sorar ve Medineli üç kiþinin huzurunda söylediði þekiide yazarlardý.» Ýbnu Ebi Davud´un Kitabu´l-MesGhif ile Ebu Amr od-Dânî´nin e!-Mu km´ kitabýnda da buna yakýn ifadeler mevcuttur, (bk- el-Mesa-hif, s. 21,-el-MuknI1, s. 8 )
[60] Bu ikimushaîîn sahipleri sahabenin ■büyüklerinden ve Allah´ýn kitabýný en iyi bilen-lerindendi. Ubey b. Ka´b fazilet yo Ýnsanlarýn ona güveniyle büyük bir dereceye ulaþmýþtý. Hz. Ebu Bekir döneminde Kur´an´ý cemettiði zaman kendisi imlâ ettiriyor ve baþkalarý da yazýyordu. {Bk. Ýbnu Ebî Davud, Kitabu´l-Mesahif, s. 9) Abdullah b. Mes´-ud ise, Rasulüilah´ýn hadisiyle kendilerinden Kur´an´ýn öðrenilmesini tavsiye ettiði dört kiþiden birisidir. Söz konusu meþhur hadiste Rasulüllah þöyle buyurmaktadýr: «Kur´an´ý dört kiþiden öðrenin: Abdullah {yani Ýbnu Mes´ud), Söllm mevlâ Ebî Huzey-fe, Muaz b. Cebel ve Ubey b. Ka´b» Bk. Buharý, 6/186.
Þöhrette bu iki mushaftan sonra Ebû Musa el-Eþ´arî´nin, sonra da el-MÝkdad b. Amr´ýn mushafý gelir. (Bk. Tabakatu´bnu Sa´d 111/114-116).
[61] Bu rivayetlerden biri, Ýbnu Ebî Davud´un «Kitabu´l-Mesahif´te (s. 50 ve devamý) Hz. Ömer´in kendisine has bir mushaf cemetmeye çalýþtýðý þeklindedir. Schwally, Kur´atV ia ilgili çalýþmasýnda bunu zikretmekten zevk duyar. (Bk. Schvvally, DÝ© Sammlung des Oorans, 11/27). Lâkin müsteþrik Blachere, Ýbnu Ebî Davud´un bu konudaki rivayetlerinin Hz. Ömer´e has bir mushGf nisbetinî te´kid etmediðini ve Hz. Ömer´in Kur*-an´ý okurken tercih ettiði özel bazý kýraat vecihlerine iþaret ettiðini idrak ederken daha derin görüþlü ve geniþ ufukludur. (Bk, Blachere, Introduction au Coran, s. 35),
[62] Blachere burada bu mushafiar hakkýnda bir bilgi edinmek istediðimiz zaman sahih rivayetlere dayanmanýn zaruretini itiraf etmektedir. (Bk. Blachere, Intr. Cor., s. 37).
[63] Yukarda naklettiðimiz gibi Buharî´nin naklettiði rivayet onlarýn yakýldýðý þeklindedir. Lâkin Ýbnu Ebî Davud bu konuda da çeliþkili1 rivayetleri nakletmekten çekinmez. Ba-zan bu sayfalarýn yakýldýðýný, bazan parçalanýp suya atýldýðýný nakleder. (Bk. Kiîabu´l-Mesahif, s. 13, 16 ve 20).
[64] Ýbnu Ebî Davud, el-Mesahif, s. 12
[65] Bazýlarý Ýbnu Mes´ud´un aðzýndan Zeyd b. Sabit´i kmayýcý sözler naklederler. Oysa Ýbnu Mes´ud Ýsla mý kabul ettiði zaman Zeyd henüz babasýnýn sulbünde idi. (Ýbnu EbÝ Davud, s. 17). Yine Zeyd çocuklarla oynayan bir çocuk iken Ýbnu Mesud, Rasu-lüllah´ýn aðzýndan yetmiþ küsur sûreyi dinlemiþ ve ezberlemiþti. (Bk. Tabakatu´bnu Sa´d 11/105; Ýbnu Ebî Davud, Kitabu´l Mesahif, s. 15.
Ancak biz, Ýbnu Mes´ud´un böyle sözler söylemiþ olacaðýný uzak görüyoruz. Eðer söylemiþ ise, Kur´an´m ce.m´Ý ve çoðaltýlmasý komisyonundan uzaklaþtýrýldýðý zamanki reaksiyonu esnasýnda söylemiþtir. Kaldý ki, Ýbnu Ebl Davud´un kendisi, ibnu Mes´ud´un kendi görüþünden vazgeçerek Hz. Osman´ýn görüþüne döndüðünü belirtmektedir. (Kitabu´l-Mesahiî, 12). O halde Blachere neden birinci rivayeti görüyor da Ýkincisini görmemezlikten geliyor? (Bk. Blachere, Intr. Cor., s. 37)
[66] Ýbnu EbÝ Davud, el-Mesahif, s. 12.
[67] el-Ýtkan, 1/102. Buna göre Blachere´in Said b. el-Âss´ýn komisyona katýldýðýnýn fiilî olmayýp «fahrî» olduðunu, çünkü komisyonun h. 30 yýllarýnda kurulduðunu ve o sýralarda Said´in Küfe valisi bulunduðu þeklindeki vehminin hiç bir temeli yoktur. Daha önce de komisyonun hicri otuz yýllan dolayýnda toplandýðýna dair hatasýna iþaret etmiþ ve Ýbnu Hacar´in tercihini kabul etmiþtik.
[68] el-Burhan, 1/239.
[69] Ýbnu Ebî Davud, Kitabu´l-Mesahif, s. 24.
[70] Osman b. Said, Ebu Amr ed-Dâni: Kýraat imamlarýnýn büvüklerindendir. Kitaplarýnýn en meþhurlarý: «et-Teysîr fi´l -Kiraatý´s-Seb´», «el-Mukm´ fî Resmi´l-Kur´an» ve «el-Muhkem fî Nukatil-Mesahif» isimli kitaplarýdýr. H. 444 yýlýnda vefat etmiþtir. Ýhbahu´r-Ruvât, 2/341-342.
[71] el-Burhan, 1/240. Karþýlaþtýr: el-Mukni1, s. 10.
[72] el-Ýtkan, 1/104.
[73] ibnu Ebl Davud, s. 81, 83, 85, ve 86. Aynca bk. Arthur Jeffery, Materials for the Hls-tory of the Ooran, s. 212, 231, 235, ve 262. Sözkonusu bu kitap naþirin Kitabu´!-Me-eahlf´e mukaddimesi mesabesindedir.
[74] el-Ýtkan, 1/134.
[75] el-ltkan, 1/133
[76] ez-Zerkânî, Menahüu´l-lrfan, 1/396-397
[77] cl-ltkan, 1/103.
[78] el-Burhan, 1/240. Ýbnu Ebi Davud´un el-Mesahif´inde de buna benzer ifadeler vardýr, (s. 12). Lâkin Blachere´e göre Hz. Ali ■ Hz. Osman´ýn ferdî mushaflarý yakmasýný destekler bir tavýr takýnmam ýþtýr, Aksine o, bez parçalarý, taþlar ve týur-ma dallarý üzerinde yazdý bulunan ve Rasulüllah (s.a.v.) in döneminden kalma yazýlý belgeleri yakmasýný desteklemiþtir. Çünkü bu daðýnýk eserleri izalo örtmekle ileride doðabilecek Ýhtilaflarý ortadan kaldýrmýþtýr. Blachere, Intr. s. 63). Blachere´in bunu ileri sürmekteki gayesi açýktýr. Hz. Ali´nin Hz. Osman´ýn yaptýklarý karþýsýnda takýndýðý tavýr hakkýnda þüphe sokmak çabasýndadýr. Böylece Blacheie, rivayetleri, hamledil-meleri mümkün olmayan bir hususa hamletmeye gayret etmektedir. Oysa Hz. Osman´ýn bu yaptýðý Hz. Ali´nin taraftarý Þia tarafýnda bile hüsni kabul ve destek görmüþtür. (Bk. Mirza Alexandre Kazem, Journal Asiatique, DÐcembre, 1843),) Ayrýca Ab dullah Dýraz´ýn þu kitabýna bak. Inition au Ooran, s. 24
[79] Bk. Dergestrasser et pretzei, Geschiçte des Ooran texts, 7, s. 99.
[80] Casanova, Mohammed et la fin du monde, s. 125
[81] Casanova, op, cit., 130-139
[82] Casanova, op. cit., s. 141.
[83] Misal olarak bk. BlachÐre, Intr. Cor., s. 92.
[84] Casanova, Op. Cit, s. 127
[85] Bu görüþün tutarsýzlýðý hususunda geri kalan deliller için bk. Blachere, Intr. Cor., s. 68.
[86] Ýsmail b, Ömer b. Kesir, Ýmadu´d-Din Ebu´l-Fida´: Hafýz, tarihçi ve fakihtir. Tefsîru´l-Kur´an ve ol-Bidaye ve´n-Nihaye isimli eserlerinin yanýnda daha birçok deðerli eserleri vardýr. H. 774 yýlýnda vefat etmiþtir. (el-A´lâm, 1/109).
[87] Fadaüu´l-Kur´an, s. 49. el-Menar, yýl, 1348.
[88] Þihabu´d-Din Ahmed b. Yahya b. Fazlullah el-Kuraþî el-Adevî el-Umerî: Güvenilir bir tarihçi olup eserlerinin en önemlisi «Mesaliku´l-Ebsâr fî memaliki´l-Emsar>dýr H. 749 yýlýnda vefat etmiþtir. (el-A´lâm, 1/85.)
[89] Elyazmasý mushaflarlo bu mushaflann bulunduðu kütübhaneler hakkýnda fazla malûmat edinmek isteyen ChauvÝn´in Bibliyogrophie des Ourages Arabesou Relatifsau* Arabos isimli kitabýna baksýn. (Cilt, 10, s. 45-56)
[90] Bk. Hutatu´þ-Þam, 5/279. Destum Prof. Dr. Yusuf el-Ýss, Kadý Abdulmuhsin el-Us-tuvanî´nin kendisine, Þam mushafýný yangýndan önce gördüðünü´ söylediðini belirtir.
[91] Die Sammlung des Gorans, 2/93.
[92] Dr. Subhi es-Salih, Kur’an Ýlimleri, Hibaþ Yayýnlarý: 65-73.
[93] Vefeyâtu´!~A´yân, 1/125. Ebu Ahmed el-Askerî Ýçin bk. es-Suyûtî, Buðyetu´i-Vuâî. b. 221
Brockelmann, «Tarîlýu Âdâbi´l-Arab (Geschichte der Arabischan Literatür)» eserinde Ebu´l-Ahmed el-Askerî ile Ebu´l-Hilâl eÝ-Askerîyi birbirine karýþtýrmýþ (1/27) amb : sonra bunun farkýna vararak Ýlâvesinde bursu tashih etmiþtir.
[94] ed-Dânî, e!-Muhkem. s. 18-19.
[95] tonu Ebi Davud, Kitabýý´l-Mesahlf s. 117 Ayrýca bk. Geschichte des Qorantexts, s. 255
[96] Ýbnu ebi Davud, Kitabýý´l-Mesahif, s. 117 ayni sayfada onbir yerde zikredilmektedir,
[97] Ýbnu ebî Davud, kitabu´l-Mesahlf, s. 32.
[98] es-Suyuîi el-ltkan´da 2/2BÛ dört kiþi olduklarým rivayet eder ve yukarýdaki üç kiþiye Hasan Basrî´yi ekler. Oysa Kur´on´ýn noktalanmasý hususunda Hasan´ýn rnüsbet bir tavrý.bilinmemektedir. O sadece noktalanmasýnda birkerahet görmüyor ve tik do-■ nem âlimleri gibi þiddetle karþý koymuyordu, ibnu ebi Davud, Hasan-ý Basrî ve Ýbnu Sîrin´ýn «Kur´anýn noktalanmasýnda bir beis görmediklerini» rivayet eder. el-Ýtkan, 2/290. Belki de noktalama iþinde Hasan´ýn gevþeklik göstermesi ve onu hoþlanma-mazlýkla karþýlamamasý, Mushaf m noktalama iþini ilk yapanlar arasýnda zikredilmesine sebep olmuþtur.
[99] Yohya b. Ya´mer, hicrî 45 senesi dolaylarýnda Basra´da doðdu. Hayatýnýn bir bölümünü Irak´ta geçirdikten sonra Horasan´a hicret etti. Havasý, Hz. Ali ve taraftarlarýndan yana esiyordu. (Bk. Vefeyaîu´l-A´yan, 2/227} Belki de bu sebepten dolayý el-Hac-câc onu Horasana sürgün etmiþtir. Gençliðinde Ýbnu Abbas ve Ýbnu Ömer´den rivayette bulunduðu söylenir. Katade (öl. 118) de kendisinden rivayet etmiþtir. Ýbnu Ya´mer daha sonra Merv. þehrine kadý olmuþ ve H. 120 senesinde burada ölmüþtür. (Bk. Vefayatu´l-A´yan, 2/227. Gayetu´n-Nihaye fî Tabakati´l-Kurra´, s. 381. Buðyeîa´l-Vuât, s. 417., Sîrelu´n-Nübelâ´da doksandan önce vefat ettiði ifade edilmektedir.
[100] Nasr b. Asýný el-Leysî: Basra Kurrâsýndan biridir. Ebu´l-Esved ed-Düelî ve Yahya D. Ya´mere talebelik yapmýþ ve Ebu Amr b. el-Ala´da kendisine talebelik yapmýþtýr, H. 89 yýlýnda vefat etmiþtir. {Bk. Buðyetul-vuât, s. 403; Tabakatu´l-Kurrâ, s. 338) .
[101] Yazýlmamýþ Dikkat.
[102] el-Burhan, 1/378
[103] Onun Ýçin ez-Zerkeþ! (et-Burhan´da 1/250} el-Müberred´den þu sözü nakleder:
[104] et-Tevbe:3
[105] el-Burhan´da, 1/250-251 þöyle denmektedir: sEbu´l-FeFec, Ziyad b. Ebi Süfyan´ýn Ebu´l-Esved´e Kur´an´ý noktalamasýný emrettiðini zikreder.»
[106] ez-Zerkânî, Menahiiu´l-Ýrfan, 1/104: ayrýca bk. Ibnu´l-Enbârî el-Ýzah, 1/16-17
[107] el-ltkan, 2/2S0 .
[108] Bk. Geschichte des Qorantexts, s. 261 {cf. Blach, Intr., S. 80 note: 103)
[109] ei-Masahif, s. 14l:Harun b. Musa (el-Muhkem, s. 5 de ve Buhari de (Gâyetu´n-Niha-ye, 2/331 de) ayni þeyi söyler.
[110] Vefeyâtu´l-A´yan, 2/227: ayrýca bk. el-Burhan, 2/250,
[111] Müsteþrik Blâhere´m dediðiyle karþýlaþtýr. (Blachere, Intr., Cor.. s. 80)
[112] Bu rivayeti Ebu Ahmed el-Askerî´nm «et-Tashif» isimli kitabýndan ibnu Hallikön nakletmektedir. 1/135. 1310 baskýsý.
[113] Görünen o ki bu, Cahýz´ýn görüþüdür. el-Burhan 1/251 de þöyle denilmektedir: «e!~ Cahýz, «el-Emsâr» kitabýnda Kur´an´ý ilk noktalayan kiþinin´Nasr b. Âsim olduðunu söylemektedir.»´ el-Muhkem s. 6 ile karþýlaþtýr.
[114] el-Haül b. Ahmed el-Ferâhîdî el-Ezdi: Künyesi Abdurrahman clup zamanýnda Arap dilinin imamýdýr. Aruz veznini ortaya koyan odur. H. 175 yýlýnda vefat etmiþtir.
[115] el-Muhkem, s. 9
[116] Ebu Amr ed-Dânî, Kitabu´n-Nukat, s. 133: (Ayrýca bk el-ltkan 2/290) Kars. Geschioh-te des Qorantext&, s. 262 (el. Blach., Intr. Cor. s. 97)
[117] Seni. b. Muhammed: Ebu Hatun es-Sicistânî olarak tanýnýr. Aþrýnýn dilcilerinin bü-yüklerindendir. H. 248 yýlýnda vefat etmiþtir. Ýbnu Eb| Davud Kitabu´l-Mesahif´de Kur´an yazýsýyla ilgili Ebu Halimin bazý sözlerini nakletmektedir, s. 114.
[118] ez-Zerkânî, Menahilu´l-Ýrfân, 1/104.
[119] Bu rivayeti Ebu Ubeyd tahrîc etmiþtir, (bk. el-ltkan, 2/290). Kars el-Muhkem, s, 10
[120] Mücahýdden rivayet edildiði gibi. (bk. el-Muhkem. s. 15)
[121] Medine ehlinin imam; olup hadiste emiru´l müminindir. Malik b. eýýes b. Mâlik b. Eb; Âmr el-Esbahî, Künyesi Ebu Abdillahtýr. «el-Muvatta» isimli eserini kýrk yýlda hazýrlamýþ ve bu müddet içerisinde onu Medine fakîhlerinden yetmiþ fakîhe arzet-miþtir. H. 173 yýlýnda, vefat etmiþtir.
[122] Ebýý Âmir ed-Dönî, en-Nukat, s. 134; el-ltkan, 2/291.
[123] Ebu Abdülah Hüseyn b. ei-Hasen el-Halimî el-Cûrcâni. Kitablcnnýn en önemlisi «el-Minhûcsdýr. H. 403 yýlýnda vefat etmiþtir.
[124] el-ltkan, 2/291
[125] Ta´þîr: Her on âyetten sonra bir alâmet koyma. ed-Dânî, en Nukat, s. 134-14.
[126] el-ltkan, 2/291, Ayrýca bk. ed-Dânî, en-Nukat, s. 133.
[127] el-Ýmam el-Hafýz Muhyiddin ebu Zekeriyya Yohya b. Þeref en-Nevevî: Muhaddislerin büyüklerindsndir. Hadis ilimlerinde pek çok ve meþhur eserleri vardýr. Sahih-i Müsii-me yazdýðý þerh, kitaplarýnýn en meþhurlanndandýr. H. 676 yýlýnda vefat etmiþtir.
[128] ei-ltkan, 2/281. ez-Zerkânî de cMenahilü´l-Ýrfan, 1/402) de en-Nevevî´nin bu naklettiðimiz ibaresini daha uzun þekilde nakleder. Ýstifadenin tam olmasý için onu buravu alýyoruz: en-Nevevî «et-Týbyan» isimli kitabýnda þöyle demektedir: «Alimler dedi ki: Mushafýn noktalanmasý ve harekelenmesi müstahabtýr. Çünkü bu, yanlýþ okunmaktan onu korur. eþ-Þa´bî ve en-NahTnin noktalamayý hoþ karþýlamamalarýna gelince, kendi zcmanlannda Kur´an´m deðiþmeye uðramasýndan korkmalarýndan dolayý idi. Þimdi,ise böyle bir
endiþe söz konusu deðildir. Bu, iyi muhdeslerdendir. Benzeri muhdeslorde: Ýlmin tasnifi, medreselerin ve sýnýr boyunca ribatiann inþasý vs. de olduðu gibi ona da karþý çskilmaz Vallahu a´lem.»
[129] Bununla birlikte âlimler âyetlerin sayýsýnda ihtilâf etmiþlerdir. ez-Zerkeþî (el-Burhan 1/251-252) de bu Ýhtilâfýn sebebinin «Peygamber (s.a.v.) in âyetin yerini tesbiî için âyet baþlarýnda durmasý ve yerini tesbit ettikten sonra vaslederek okumasý ve dinleyicinin orada bir fasýlanýn bulunmadýðýný zannetmesi» olduðunu belirtir:
[130] el-Burhan 1/251 de þöyle denilmektedir: «A´þâr´in konulmasýna gelince, bir görüþe göre Abbasî halifesi ei-Me´mun´un emriyle konmuþtur. Baþka bir görüþe göre ise el-Haccâc tarafýndan konulmuþtur.
[131] Bk. ez-Zerkeþi, el-Burhan, 1/270; el-iîkan, 1/90.
[132] Bu unvan ve Ýþaretlerin yazýlýþý hakkýnda karþý çýkanlarla çýkmayanlarýn tavýrlarý için bk. Ýbnu Ebi Davud, Kitabu´l-Mesahif s. 158.
[133] el-Burhan, 1/250. Kur´anýn otuz cüz´e bölünmesi böylece yaygýnlaþtý. Medreselerde okuyan küçük talebelere kolaylýk olsun diye bu cüzler müstakil olarak da basýlmýþtýr. Daha sonra bir cüz´ün Ýkiye ve hizbin de dört çeyreðe bölünmesi yaygýnlaþtý.
[134] Ýbnu´n-Nedim-el-Fihrist, ^fuhuel Baskýsý-1871.
[135] Mushaffann yazýldýðý hat þekileriyie ilgili olarak Moritz´in Ýslâm Ansiklopedisinde yazdýðý maddeye bak. Kûfî hattýn neden tercih edildiði için de bk. Geschicthe des ûorantexts, 251 s. 99 «cf. Piach., Intr., 8 Note 112.»
[136] Bk. Blachere, Intr. Cor., s. 133.
[137] Blachere Ýd., s. 133,
[138] Kur´anýn matbaa baskýsýnýn bu dönemleriyle ilgili malumatý müsteþrik Blachere´den aldýk. Bk. Blachere Intr. cor. s. 133.
[139] Dr. Subhi es-Salih, Kur’an Ýlimleri, Hibaþ Yayýnlarý: 74-81.
[140] Sahih-i Buhârî, 6/185 Taberi tefsirindek! rivayetle 1/10 Ahmed´in Müsned´inde 1/24 (Þökir baskýsýnda 1/224, hadis no: 158) ve el-BurhandakÝ rivayet de buna yakýndýr. 1/211.
[141] Ahmed b. Ali b. Musennö et-Temîmî-el Mevsuli: Ebu Ya´la olarak bilinir. Saðîr ve Kebîr olmak üzere iki müsnedi vardýr. H. 307 yýlýnda Musul´da vefat etmiþtir. (el-Ri-saletu´l-Mustatrafe, s. 53-54).
[142] «l-ltkan, 1/78.
[143] es-Suyutî´nin þu sözünde tasrih ettiði isimleri tesüit etmeye çalýþýrsak sayýlamayacak olan bu sayý hakkýnda bir düþünce sahibi olabilir. es-Suyûtî þöyle demektedir: cKur´an yedi harf üzere indi» hadisi sahabeden bir topluluk tarafýndan rivayet edilmiþtir. Ubey b. Ka´b, Enes, Huzayfe b, el-Yemânî, Zeyd b. Ekram, Semura b. Cun-dub, selman b. Sard, Ýbnü Abbas, Ýbnü Musad, Abdurrahman b. Avf. Osman b. Af-fan, Ömer b. el-Hattab, Amr b. Ebi Selme, Amr b. el-Âss, Muaz b. Cebel, Hýþam b. Kakým, Ebu Bukre, Ebu Cehm, Ebu Said el-Hudrý, Ebu Talha el-
Ensarî, Ebu Hure/re. Ebu Eyyub, Bunlar yirmi bir sahabîdir.» (el-ltkan, 1/78} es-Suyûtî, kendisinden yedi harf hadisinin mütevatir olduðuna dair bir Ýfade nakletmektedir, el-ltkan, 1/85, ©I-Burhan, 1/224.
[144] Ýbnu´l-Cezerî, Tabakatu´l-Kurra, 1/292.
[145] el-Burhan, 1/213.
[146] Kur´cn Kurrâlarýndan biri olup baþlangýçta Hamza´nm kýraati üzere okuyordu. Sonra, kendisine nisbet edilen kendine has bir kýraet seçti. H. 231 yýlýnda vefat etmiþtir. (Bk. Ýhbahu´r-Ruvat, 2/140: Tabakatu´l-Kurrâ, 2/143: BuðyetU´l-Vuât, s. 451.
[147] el-Burhan, 1/214.
[148] el-ltkan, 1/78: el-Burhan, 1/223.
[149] el-Burhan, 1/212.
[150] el-ltkan, 1/73.
[151] el-Burhan, 1/212.
[152] ei-Itkan, 1/78, Ayrýca bk. el-Kasýmî, Mehâsinü´t-Te´vîl, 1/287. Bu telden çalma müsteþriklerin hoþuna gider, «yedi» sayýsýnýn Samîlerin kalblerinde büyüsel etkisi vardýr, Bunun Ýçin bk. Buhl, Encyclopedie de L´Ýslâm, M/1135: Noldeke, Geschlchte des Qo-rans. p. 50.
[153] el-îtkan, 1/87, Kadý lyaz, Majijrib âlimi oÝMp zamanýnýn hadis ehlinin imamýdýr. Ýsmi, lyaz b. Musa b. lyaz b. Amr. el-Yahsabî´dir. «eþ-Þifa bi Ta´rif Hukuki´l-Mustafa» isimli eserin yazarýdýr. H. 544 yýlýnda vefat etmiþtir.
[154] el-ltkan, 1/87.
[155] Hafýz Muhammed b. hibban el-Bektî: Künyesi Ebu Hatim olup büyük muhaddister-dendir. H. 354 senesinde vefat etmiþtir. (Þezeratu´z-Zeheb 3/16).
[156] el-Burhan, 1,212.
[157] Bu âlim, Ýbnu´l-Cezeri olup bu görüþü el-ltkan´da nakledilmiþtir. 1/80.
[158] Ebu Ubayd el-Kasým b. Seliam ve Alýmed b. Yahya Sa´ieb bu görüþtedir. (el-Bur-han, 1/217) e!-Ezherî, Kur´anm tertibi sýrasýnda Hz. Osman´ýn «Zeyd´le ihtilafa düþecek olursanýz, Kureyþ lugatýyla onu yazýn, Çünkü Kur´an en çok onlarýn diliyle inmiþtir.
[159] el-ltkan, 1/80, ez-Zerkeþî «el-Burhan» 1/219 eserinde Ebu Umar b. Abdil-Berr lisanýyla þöyle demektedir: «Baþkalarý Mudar´ýn bütün lugatlarýnýn Kur´an´da mevcut olmasýna karþý çýkýyorlar. Çünkü bu dillerde þâz kelimeler mevcuttur. Kur´an, Kays
lügatinin alzSitS´}} » sinden ve Temim lügatinin « « i;,;c » sinden uzaktýr.
[160] el-ltkan, 1/230, Bu konuda daha fazla misal için bk. el-ltkan, 1/227-231.
[161] el-ltkan, 1/230, Bu konuda daha fazla misal için bk. el-ltkan, 1/227-231.
[162] Yusuf b. Abdillah b. Abdissamad b. Abdilberr en-Nemrî el-Kurtubî «el-Ýstiâb» kitabýnýn müelüfi clup H. 463 yýlýnda vefat etmiþtir. (Þezerâtu´z-Zeheb, 3/314
[163] el-Burhan, 1/219. Ömer ve Hiþâm´ýn Kureyþî olduklarýna deliller için bk. el-ltkan, 1/82).
[164] e!-ltkan, 1/83: ez-Zerkeþî (el-Burhan, 1/224-225) de bu yedi ilmi kendilerine delalet eden Kur´andan getirdiði sahicilerle zikreder. Ama uzatmamak için el-ltkan´ýn ifadesini nakletmekle yetindik.
[165] el-Burhan, 1/225.
[166] el-Burhan, 1/216.
[167] el-Burhan, 1/216.
[168] el-Burhan, 1/220.
[169] Tefsiru´t-Taberî, 1/10.
[170] Blachere, Intr., Cor., s. 69. Ayrýca bk. Geschicte des Oorans. 111/105.
[171] Ibnu´l-Cezerý «en-Neþr» kitabýnda mana ile okumayý reddederek þöyle demektedir: «Ýbn Mesud gibi bazý sahabenin mana iie okumayý caiz gördüklerini söyleyene gelince, bu kimse Ýbnu Mesuda ve sahabeye yalan isnad etmiþtir. Ýbnu Mesud´un dediði þudur: «Kur´an okuyucularýný dinledim, onlarý birbirlerine yakýn buldum. Bildiðiniz gibi okuyun,» Bk. ei-Kasýmî Mehasinu´t-TeVil, 1/298.
[172] el-Burhan, 1/318: Ayrýca bk. el-itkan, 1/138.
[173] ez-Zerkeþî´nin dediði gibi eî-TirmizÝ´nin Ubey b. Ka´b´dan yaptýðý rivayet buna þe-hadet etmektedir. Bu rivayette þöyle anlatýlýr: «Rasulüliah {s.a.v.)´ Cebrail´le karþýlaþtý ve ona þöyie dedi:. Ya Cebrail, Ümmî bir ümmete gönderildim aralarýnda yaþlý kadýn ve erkek köle ve cariye ve asla kitap okumamýþ kimseler var. Bunun üzerine Cebrail þöyle dedi: "^a Muhammed, muhakkak ki bu Kur´an yedi harf üzere inmiþtir. (Tirmizî hadisin hasen-sahih olduðunu söyler. Bk. el-Burhan 1/227.
[174] Bk. el-Burhan, 2/125.
[175] Sahihu´i-Buhârî 6/185.
[176] e!-Bakara: 37. Meâlî: «Derken Âdem Rabbinden kelimeler belleyip aldý. «Misaller için bk. el-ltkan, 1/79: Ahrned ed-DÝmyâtî, Ýthafu fuzdail-Beþer, s. 331.
[177] «Derken Âdem´e Rabbinden kelimeler geldi.»
[178] el-Bakara: 282. Meâlî «Þahit edene do asla zarar verilmesin.» Misalier için bk. el-ltkan, 1/79 ve ithafu Fuzalâi´l-Beþer s. 331.
[179] el-Burhan´da, Ýmam Malik´e sorulduðunda bunlarýn Ýhtilafýnda bir beis görmediðini söylediði nakledilir. (1/222) Allah Teâlânýn
sözündeki. a kelimesindeki a harfi olarak « U ,ai; » þeklinde de okunmuþtur. (el-Eakara: 253) Evlâ olan Ibnu Âmir, Asým,
. Hamza, Kisaî ve Halefin kýraatleridir. (Bk. Ýthafu Fuzalai´l-Beþer, s. 162.)
[180] et-Tûr: 37
[181] ol-ltkan. 1/79. ´
[182] el-Mu´nýinûn: 8
[183] el-Bakara: 70. Karþý el-Müberred, el-Müzekker ve´I-Müennes, 1/132, Ayrýca bk. rasât fî fýfchý´Muga´: isimli .kitabýmýz (5,67)
[184] e!-Karia: 5.
(x) et-Tevbe: III. {Bk. el-itkan, 1/30).
[185] Kâf: 19 (Bk. el-Burhan, 1/335)
[186] en-Nasr süresinde geçen « «i«llj
kýraati da þâzz olup bu gibi kýraatler, Kur´an´ýn yedi harfinden biri deðildir.
[187] et-Tevbe: 100 (Bk. el-Burhan, 1/336.
[188] el-ltkan, 1/130..
[189] el-Bakara: 116 (Bk. el-ltkan, 1/130).
[190] el-Leyl: 3 (Bk. Ibnu´l-Arabî, Ahkâmu´l-Kür´an, 2/309).
[191] Sâd: 23.
[192] el-Kehf: 80. . ´
[193] el-Bakara: 238.
[194] el-Burhan: 1/215. .
[195] Tâhâ: 9. . -
[196] ei-Kýyame: 4.
[197] e!-Mu´minun; 1 (Bk. el-Burhan, 1/320 el-Cin sûresi 1. ayetinde ve e!-Bakara sûresinin 14 ncü ayetinde ceçsn keti-meleride ayni þekilde okunmuþtur.
[198] Onun ipindir- ki Buharý, Sahih´inde Kur´an´ýn Kureyþ ve arap diliyle apaçýk bir Arapça ile iniþine bir bâb ayýrmýþtýr. (Fazailu I-Kur´an 6/182..
[199] Bk. «Drâsat fî Fýkhî´l-luga isimli kitabýmýz birinci baský, s. 109.
[200] a.g.e., s. 59-60.
[201] a.g.e., s. 60.
[202] a.g.e., s. 50-51. _
[203] el-Müzhlr. 1/261.
[204] Drâsât fî Fýkhi´1-Luga, s. 50.
[205] ez-Zerkânî, Menahilu´l-Ýrfan, 1/139. Ne gariptir ki, yedi harf arasýnda lehçe farklýlýklarýný zikretmeyen Ýbnu´l-Cezerî bu görüþü savunmaktadýr.
[206] ez-Zerkânî, MenahÝlu´l-lrfan, 1/154. Baþka bir yerde buna benrer bir ifadenin IbnýTI Cezerî´ye nisbet edildiðini görmüþtük. BK. s. 109.
[207] Bk. ez-Zerkânî, Muhammed Abdu´l-Azîm, Menahilu´I-Irfan fî UlûmÝ´l-Kur´an, 1/14B-160. ez-Zerkânî burada bu üç büyük alimin görüþlerini ele alarak inceler sonra onlarý Ebu´l-Fazl er-Razî´nin görüþleriyle karþýlaþtýrarak onun görüþünü tercih eder Ibnu´l-Cezerî de «en-Neþr fî´l-Kýraâti´l-Aþr, 1/26-28) de, kendi görüþüyle Ebu´l-Fazl er-Râzî ve ibnu Kuteybe´nln görüþlerini teýcih eder ki. ez-Zerkânî bu görüþü ondan almýþ fakat ondan aldýðýný belirtmemiþtir.
[208] Büyük Ýmam Ýbnu Þârân er-Râzî. H. 290 yýlýnda vefat etmiþtir. (en-Neþr, 1/179).
[209] Bk. el-Burhan, 1/223.
[210] Dr. Subhi es-Salih, Kur’an Ýlimleri, Hibaþ Yayýnlarý: 81-94.