Sizden Gelenler( Kuran-ý Kerim)
Pages: 1
Kuran ve insicam By: sumeyye Date: 23 Eylül 2010, 16:25:02
KUR'ÂN ve ÝNSÝCAM

Kur'ân'da, beþere, meleðe, cinne ve þeytana âit sözlerin nakledildiði doðrudur. Ancak, Kur'ân'ýn bunlarý nakletmesi deðil, naklediþ keyfiyeti kullanýlan malzeme ve motiflerin seçiliþi mucizedir. Ayrýca, bu haberlerin gaybî olmasý yönüyle de mucizevî bir durumun varlýðý söz konusudur.

Evet burada evvela, Kur'ân-ý Kerimde kullanýlan malzemenin seçiliþi harikuladedir. Yani Kur'ân, ele aldýðý mevzularý öyle bir malzeme ve üslupla, ifade etmiþtir ki daha ötesinde ifade olamaz.. evet böyle bir ifadeye ne cin, ne insan, ne de melek güç yetiremez. Ne var ki bu mucizevî keyfiyeti görmek için mutlaka Kur'ân âyetlerine ihatalý bir gözle bakmak icap eder. Þimdi isterseniz mes'eleyi müþahhaslaþtýrmak için biraz daha açalým:

Bizler, bazen ruhumuzda öyle þeyler hissederiz ki, bunlarý ifadeye kat'iyen güç yetiremeyiz.. yetiremeyiz de böyle durumlarda çok defa Akif'in dediði gibi:

"Aðlarým, aðlatamam; hissederim söyleyemem;
Dili baðlý kalbimin, ondan ne kadar bîzârým! "
der ve çaresizlik içinde kalakalýrýz.


Evet, konuþurken, yazarken kendini ve iç derinliklerini dinleyebilen pek çok kimse, hep hissettiði þeyleri ifade edememenin çaresizliðini yaþar. Bu da bir yönüyle âcizlik demektir. Herþeyi çok kolaylýkla ifade edebilene kýyasla, böyle bir âcizlik diðerinin mucizeliðini netice verir. Mutlak plânda böyle bir mucizeliðe layýk bir tek ifadeler mecmuasý vardýr; o da hiç þüphesiz ki Kur'ân'dýr.

Þimdi, âyetler bu zâviyeden ele alýndýðýnda, diyebiliriz ki; Kur'ân'ýn konuþturduðu þeytan olsun, cin olsun, melek olsun veya Firavun, Nemrut ya da Þeddat olsun maksadý ifadede kullanýlan üslup tamamen Kur'ân'a aittir. Bu üslup öyle harikadýr ki, bütün iþârî, remzî ma'nâlara açýk olduðu gibi, çok geniþ yorumlara, tefsirlere de müsaittir. Hiç kimse böyle bir maksadý o türlü malzeme ve motiflerle ifade edememiþtir ve edemez de.

Ýsterseniz konuyu daha farklý bir zaviyede ele alalým: Her kelâmýn, kalp, sýr, hafî, ahfâ gibi Rabbani latifelere bakan yönleri vardýr. Eðer kelâm, bu mertebeler arasýnda ma'nâ yönüyle herhangi bir tenakuza, farklýlýða sebebiyet veriyorsa, bu o kelâmýn eksikliðine delâlet eder. Hemen hemen bütün beþerî kelâmlarda da bu eksiklik -nisbet farký mahfuz- vardýr. Kur'ân ise böyle bir eksiklikten muallâ ve müberrâdýr.

Diðer taraftan, kalbe gelen ma'nâlar tahayyül, tasavvur, taakkul gibi süzgeçlerden geçip de ayniyetini koruyarak telaffuz seviyesine ulaþabilmiþse mükemmel bir kelâm yakalanmýþ olur. Bazen de bir kelâm, bu kademeleri ayniyeti içinde aþamaz; nefsi olarak kalýr ve telaffuz edilme þansýný elde edemez.

Biz burada, sýrf telaffuz edilebilen kelâm üzerinde durmak istiyoruz:

Eðer kelâm, tahayyüldeki þekliyle ifade edilebilmiþse, yani niyet ve ifade azmi tam ifadeye uymuþsa o zaman bu kelâm tamdýr. Aksine, tasavvur, tam tahayyülü kucaklayamamýþsa bu, bir evvelkine göre kusurlu bir ifadedir ve eksiktir. Taakkül, kendine yüklenenleri ifadeye taþýyamamýþsa, bir kýsým derinlikler de onda elenmiþ demektir. Ýþte bütün bu süzgeçlerden süzüle süzüle tahayyül mertebesine göre pek çok þey kaybeden kelâm eksik, tahayyüldeki derinlikleriyle ifade edilebilen ma'na, mefhûm ve niyet ise tamdýr.. ve iþte bu mükemmeliyetin biricik þaheseri de sadece Kur'ân-ý Kerim'dir. Ondaki bu mükemmeliyet sözü, kimden naklederse etsin, bir ma'nâda onun, tahayyül ve tasavvur ötesi derinlikleri korumasýnda aranmalýdýr. Bu yönüyle de, bir baþkasýnýn böyle bir kelâm ve beyana muvaffak olmasý imkânsýzdýr. Evet beþer, veya baþka varlýklarýn -ki cinler ve melekleri kasdediyorum- kelâmlarýnda, niyet ve tahayyül mertebesinden, ma'na ve mazmunun yakalanýp ifade edilmesi mümkün deðildir. Yani, bizler söylenilen ölçüler içinde bir beyan ve bir kelâma muvaffak olmamýz katiyen söz konusu olamaz. Öyleyse, bu mükemmeliyeti yakalayan Kur'ân mucizedir ve onun beyaný, baþkalarýnýn birþeyi ifadede ilk harekete geçirdikleri tahayyül ve niyetlerinin ifadesi olmasý itibariyle de bir taraftan vakýa mutabýk, diðer taraftan da mucizevî ve Allah kelâmýdýr. (Fasýldan Fasýla-2, s. 173-175)

Kâinat kitabýný da, Kur'ân kâinatýný da yaratan Allah (cc)'dýr. Her ikisi de Allah Teâlâ'nýn sýfatlarýndan nüzûl etmiþtir. Birisi tekvini, diðeri ise tenzîlî kitaplardýr. Kâinattaki insicam Kur'ân'da.. Kur'ân'daki insicam da kâinatta yansýr. Ýnsan bu yansýmalara þahit olarak nizamý, nazmý, insicamý tasdik eder ve tevhide ulaþýr.

Kur'ân'daki insicam, beþerî kelâm ve beyanlardaki insicamdan farklýdýr. Bir insan; sýnýrlý aklý, yanýltýcý hisleri, akýl ve hislerine karþý koyamayan gönlü ile mutlak beyanlarda bulunamaz. Mukayyed nazarýyla mutlak hakikatleri -nefsü'l-emir'deki- halleriyle, yani aslî mahiyetleriyle ihata ve ifade edemez. Beþer kelâmý ancak, belirli bir zamanda, belirli bir kitleye, belirli bir manâyý aktarabilir. Ýnsanýn demek istediði cüz'îdir. Kasdettiði þeyler küllî olamaz. Akýl bir anda ancak bir mes'eleyi düþünebilir, dil bir anda ancak bir lafzý söyleyebilir.

Kur'ân'daki insicam, kâinattaki insicam gibidir. Kâinatta bütün mahlûkatýn Yaratýcýsý'nýn eþ zamanlý, sonsuz maksatlý ve hadsiz derecede hikmetli icraatý görülür. Bu icraattan mükemmel bir nazm, bir insicam ortaya çýkar. Kesret içinde vahdet belirir. Kaos gibi gözüken fenomenlerde kozmos hissedilir. Mahlûkatýn birbirinin yardýmýna koþtuðu, dayanýþma sergilediði ve birbirine iþaret ettiði görülür. Herþey birbirine baðlýdýr. Kur'ân Kelâmullah'dýr. Herþeyin Rabbi, þuurlu mahlûklarýna, bilhassa insana hitap etmektedir. Bu hitap zaman ve mekânla sýnýrlý deðildir. Muhataplar sadece hususî bir kitle deðildir. Manâ ve maksatlar da cüz'î ve mahdut deðildir. Herkesin bütün suallerinin cevabý, bütün ihtiyaçlarýnýn karþýlýðý Kur'ân'da mevcuttur. Milyarlarca farklý mantalite, gönül sahibi insana layýk olduklarý hikmeti verir. Kur'ân'daki maksatlar küllidir, manâlar umumîdir, mesajlar muhittir.

Kur'ân'ýn âyetleri gökyüzündeki yýldýzlar gibidir; birbirine bakar, birbirine iþaret eder ve birbirini þerhederler. Kur'ân'ý yine Kur'ân'la ve sahih hadislerle tefsir eden müfessirlerin beyan ettikleri manâlar, Arapça'nýn kaidelerine ve usul-ü dîne muhalif olmamak þartýyla kabul edilebilir. Zira maksat ve hitap umumî ve küllî olduðu için o kelâmdan bu manâlar ve irade kasdedilmiþtir, denilebilir. Kur'ân'ýn bu "tefsire açýk" mahiyeti, beþer beyanýnda çok cüz'îdir. Beþer kelâmýnýn tefsiri biter, ama Kur'ân'ýnki bitmez, çünkü âlemþümuldur.

Ýnsanlar cüz'î kârihalarýyla yine cüz'î kârihalara hitap ettikleri için maksatlarýný olabildiðince açýklama mecburiyeti hissederler. Beyanlarýnýn insicamlý olmasý için zincirleme bir fikir ve mantýk silsilesi oluþtururlar. Bu zincirin bazý halkalarý kopuk olursa, çoðu zaman muhatap duraklar, idraki aksar, fehmi mola verir, belki de beyaný kabul etmez. Muhataplarýnýn beyanlarýný reddetmemesi için müellifler hemen hemen hiçbir þeyi atlamamaya dikkat ederler, zira hazf, yani bir kelâmda belli manâlarý kasten zihne havale etme, çok maharet gerektirir. Denge bozulursa beyan da bozulur. (Hazfle ilgili olarak 'Hazf ve Zikir' isimli yazýmýza bakýnýz. Y.Ü.)

Kur'ân'daki insicamýn oryantalistler ve uzantýlarý tarafýndan tenkit edilen tarafý hazflardýr. Yani mevzudan mevzuya atlamalar olduðu, yapýlan hazflar yüzünden insicamýn bozulduðu iddia edilmektedir. Bu çürük iddia, Kur'ân'ý beþer kelâmý zannetmekten kaynaklanýr. Kur'ân beþer beyanýndaki gibi basit bir insicam taþýmaz. Onda fazlalýk yoktur. Mevzudan mevzuya geçilirken muhataplarýný tefekküre sevk etmek için bazý yerlerde hazflar yapýlýr. Ancak bu hazflar kesinlikle idrake ve fehme zarar vermez. Temel direkler tespit edilerek mütebakisi zihne ve gönle havale edilir. Zaten Kur'ân'ýn "tefsire açýk mahiyeti" de bu noktada tebeyyün eder. Muhataplar, istidlaller, istintaclar ve teemmüllerle muhtemel manâ ve maksatlarý keþfetmeye çalýþýrlar. Böylelikle kimse nasipsiz kalmaz. Kasýtlý oryantalistler ise bu maksat ve manâlarý anlama arzusu taþýmadýklarý için insicamýn koptuðunu zannederler. Kopukluk zihnî dünyalarýnda ve kalplerindedir.

Kur'ân'daki harflerin, kelimelerin, ayetlerin ve surelerin birbirlerine cevap vermesi, yardým etmesi ve dayanmasýyla ortaya çýkan selâset (akýcýlýk) ve selâmetin bazý yerlerde aksýyormuþ gibi gözükmesinin bir hikmeti þu benzetmeyle anlaþýlabilir: Bir aðacýn gövdesi dümdüz deðildir. Bazý yerlerde çýkýntýlar, sivricikler vardýr. Ancak bunlar aðacýn tenasübünü bozmak için çýkmazlar. Aðacýn zinetini, kemalini ve güzelliðini artýracak meyveleri vermek için çýkarlar. Kur'ân'daki selâset ve insicam, tefsir meyvelerini verecek þekilde tanzim edilmiþtir.

Kur'ân-ý Kerim yirmi senede, farklý sebeplere binaen parça parça nüzul ettiði halde, âyetlerindeki mükemmel tesanüd gösteriyor ki sanki bir tek sebep için inmiþtir. Farklý sorulara cevap vermek için geldiði halde imtizacý ve ittihadý gösteriyor ki sanki bir sorunun cevabýný vermektedir. Farklý hâdiselerin hükümlerini beyan etmek için geldiði halde mükemmel intizamý gösteriyor ki sanki bir hâdiseyi beyan etmektedir. Farklý muhataplarýn idraklerine hitap edecek þekilde geldiði halde selâseti gösteriyor ki, sanki bir idrak derecesine hitap eden, su gibi akýcý bir beyandýr. Bu muhataplarýn sýnýflarý farklý olduðu halde beyanýndaki suhulet, nazmýndaki cezalet ve ifhamýndaki vuzuh gösteriyor ki, güya muhatabý tek bir sýnýftýr. Âdetâ her sýnýf, muhatabýn sadece kendisi olduðunu düþünür. Kur'ân farklý irþadý gayelere hidayet etmek için nazil olduðu halde intizamý ve muvazenesi göstermektedir ki sanki maksat birdir. Ýþte bu tür sebepler karýþýklýða ve nizamsýzlýða yol açacakken, benzetmedeki çýkýntýlar ve meyveler misali, Kur'ân'ýn selâset, i'caz, tenasüb ve insicamýný artýracak þekilde kullanýlmýþlardýr. Ancak bunlarý fark etmek için hastalýksýz bir kalp, müstakim bir akýl, saðlam bir vicdan, selîm bir estetik anlayýþý gereklidir. Bunlara sahip olamayan, Kur'ân'ýn beyanýndaki güzelim selâseti, rânâ tenasübü, hoþ ahengi, yekta fesahati, berrak insicamý göremez. Bütün kâinatý, gizli ve açýk bütün yönleriyle, bir sayfa gibi gören ve manâlarýný söyleyen Kur'ân'daki gözü görmek için de vicdan eksenli gerçek bir saðduyuya, yanýltmayan selim bir ruh gözüne ihtiyaç vardýr.

Kur'ân'daki insicamý mükemmel kýlan unsurlardan birisi de dört temel maksadýn Kur'ân'ýn bütününe sinmiþ olmasýndadýr. Tevhid, nübüvvet, haþr ve adalet maksatlarý gizli veya açýk bir þekilde bütün Kur'ân'da bulunur. Müfessirler Kur'ân'ýn nazým, i'caz ve insicamýný gözler önüne sererken, bu temel maksatlar yanýnda her bir sure veya ayet grubunun da tâli bir maksat etrafýnda iþlendiðine dikkat çekerler. Meselâ Ýslahî buna "amûd", Seyyid Kutup "mihver", Tabataba'î ise ''garaz" adýný verir. Hattabî, Bakýllanî, Cürcanî ve Zemahþerî ise "nazm"ýn, beyan unsurlarý arasýndaki irtibattan ve manâlarýn imtizacýndan doðduðuna dikkat çekerler. (Çaðdaþ Batýlý dilbilimcilerden Teun van Digh'ýn "makro-yapýlar" kavramý, bir metindeki temel temaya, de Beaugrande ve Halliday'in "continuity of sense / meaning" kavramlarý ise metnin insicamýný temin eder ve "manâ sürekliliði" ne iþaret eder. Bediüzzaman Hazretleri ise; bu manâ sürekliliðini "nazm-ý maanî" olarak adlandýrarak, dört temel maksat ýþýðýnda iþaratü'l-Ý'caz adlý tefsirinde Kur'ân'ýn i'caz, nazým ve insicamýný gözler önüne serer. "Bu kelimeyi makabiline baðlattýran cihet-i münasebet", "Bu âyetin kelimeleri arasýnda nazmý icab eden münasebetler" gibi ifadelerle sureler, ayetler, kelimeler ve hatta harfler arasýndaki münasebet, alâka ve baðlýlýklarýn ehemmiyetine iþaret eder ve bunlarý keþfeder ve gözler önüne serer.

Efkâr-ý umumiye bir Kur'ân tefsiri istiyor. Zikir ve tefekkürle zihin ve gönüllerini olgunlaþtýrmýþ, müdekkik mütehassýslardan teþekkül edecek bir heyet; Ýþaratü'l-Ý'caz'daki gibi, Kur'ân'ýn nazm, i'caz ve insicamýndan hareketle, asýl maksatlar ýþýðýnda, tâli maksatlarý keþfederek, eski tefsirlerde kýsým kýsým bulunan mehasin ve kemalâtý yeni bir üslûpla bir araya getirip tasnif ederek, zamanýn tefsir ettiði fenomenlerden istifade ederek, meþveretle Kur'ân'daki muhtemel maksat ve manâlarýn büyük bir kýsmýný keþf ve tefsir edebilir. Bu arada, Batýlý bilim adamlarýnýn dilbilim, semiyoloji ve yorum-bilim (hermeneutics) gibi sahalarda yaptýklarý akl-ý selime dayalý teshillerinden de istifade edilebilir. Himmeti milleti olan liderleri, ancak milletin himmeti idrak edebilir. Kur'ân'ýn hakiki ve mufassal tefsirini de ancak ümmetin himmeti, meþvereti ve icmasý hazýrlayýp mütalâaya arz edebilir.



KAYNAKLAR
de Beaugrende, Robert Alain ve Wolfgan Dressler (1981) Introduction to Textlinguistics. London; Longman von Dijk, Teun Andrianus (1980). Macro Structures.
Lewrance Erlbaum Assaciates Publishers.
Halliday, M.A.K ve Rukiya Hasan (1976). Cohesion in English London: Longman
Mir, Mustansir (1986). Coherence in the Qur'an Washington: American Trust Publications.
Nursî, Said (1985). "25. Söz" Sözler, Ýstanbul: Envâr Neþriyat.
Nursî, Said (1986). Ýþâratü'l-Ý'caz, Ýstanbul: Envâr Neþriyat.
Nursî, Said (1987). Muhakemat, Ýstanbul: Sözler Yayýnevi.


Yusuf Bayram


radyobeyan