Kuran-ý Kerim Hakkýnda Bilgiler
Pages: 1
Kuran Mucizeleri By: hafýz_32 Date: 22 Eylül 2010, 13:02:32
Kuran Mucizeleri


Ýsra Suresi´nin 88. ayetinde, Kuran´ýn ilahi özelliðine dikkat çekilirken þöyle bildirilmiþtir:

"De ki: Eðer bütün ins ve cin (topluluklarý), bu Kuran´ýn bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onlarýn bir kýsmý bir kýsmýna destekçi olsa bile- onun bir benzerini getiremezler." (Ýsra Suresi, 88)

Kuran´ýn Allah sözü olduðunun, insanlar tarafýndan bir benzerinin asla getirilemeyeceðinin pek çok delili vardýr. Bu delillerden biri de Kuran ayetlerinin, içinde bulunduðumuz evrende her ayrýntýsýyla var olmasýdýr. "Biz ayetlerimizi hem afakta, hem kendi nefislerinde onlara göstereceðiz; öyle ki, þüphesiz onun hak olduðu kendilerine açýkça belli olsun" (Fussilet Suresi, 53) ayetiyle insanlara Kuran´da verilen tüm bilgilerin dýþ dünyada karþýlýðýný bulacaðý haber verilmiþtir.

Kuran´ýn dýþ dünyada ortaya çýkan ayetlerinin bir kýsmý da, "bilimsel" özellik taþýmaktadýr ve bu ayetler asýrlar sonra bilim yardýmýyla bulunan gerçeklerin bir kýsmýný önceden haber vermiþtir. Çünkü "onlar hala Kuran´ý iyice düþünmüyorlar mý? Eðer o, Allah´tan baþkasýnýn katýndan olsaydý, kuþkusuz içinde birçok aykýrýlýklar (çeliþkiler, ihtilaflar) bulacaklardý." (Nisa Suresi, 82) ayeti sýrrýnca, kuþkusuz Kuran´ýn haberleri ile dýþ dünya arasýnda tam bir uyum söz konusudur.

Bu da bize, Kuran´ýn Allah´ýn katýndan olduðunu ispatlayan en önemli delillerden biridir. Bu bölümde Kuran´ýn bilimsel mucizeleri anlatýlacaktýr.


Kuran gözüyle evrene bakýþ

20.yüzyýlda elde edilen veriler ýþýðýnda, evrenin belirli bir zaman önce yok iken var hale geldiði ortaya çýkarýlmýþtýr. Bu teorinin adý bilim adamlarý tarafýndan Büyük Patlama (Big Bang) olarak konmuþtur ve buna göre evrenin baþlangýcý bu büyük patlama ile olmuþtur.

Büyük Patlama teorisine göre evrenin bugün ihtiva ettiði tüm materyal, tüm yýldýzlar, gezegenler ve galaksiler yaklaþýk 15 milyar yýl önce tek bir noktada toplanmýþtý. Bu tek nokta sonsuz bir yoðunluk ve sýfýr hacim olarak ifade edilmektedir. Fiziksel gözlem ve deneyle anlamanýn mümkün olmadýðý bu özel duruma "tekillik" adý verilmiþtir. Tekillik öncesindeki durum için hiçbir fizik kuralý geçerli deðildir. Madde yaratýlmamýþ olduðundan zaman dahi yoktur. Tekillik noktasýnda "kozmik yumurta" olarak isimlendirilen yoðunluðun patlayarak daðýlmasýyla önce atom altý parçacýklar, ardýndan atomlar, nötronlar ve protonlar oluþmuþ, ortamýn ýsýsýnýn azalmasýyla birlikte bu parçacýklar birbirleriyle etkileþerek maddeyi oluþturmaya baþlamýþtýr.

Bu kozmik yumurta, "nasýl var oldu", "neden ortaya çýktý", "neden patladý" gibi sorularýn cevaplarý bize hep Allah´ýn varlýðýnýn dellillerini sunmaktadýr.

Büyük Patlama´nýn somut bazý delilleri vardýr. Evrenin geniþlemekte olmasý, bu delillerden birisidir. Kozmolojistlerin tariflerine göre, evreni þiþirilen bir balonun yüzeyi gibi düþünmek mümkündür. Balonun yüzeyindeki noktalarýn balon þiþtikçe birbirlerinden uzaklaþmalarý gibi, evrendeki cisimler de evren geniþledikçe birbirlerinden uzaklaþmaktadýrlar. Elbette gerçek uzay, bir balonun yüzeyi ile basitçe kýyaslanmayacak kadar karmaþýktýr. Öncelikle iki deðil üç boyutludur ve her yöne doðru geniþlemektedir. Ama yine de bu benzetme ile konunun kavranmasý biraz daha kolayllaþmaktadýr.

Þimdi bu noktada bu bilgilere biraz ara vererek Kuran´ýn ayetlerine baþ vuralým. Bir ayette evrenin yaratýlýþý hakkýnda þöyle denir:

"Biz göðü ´büyük bir kudretle´ bina ettik ve þüphesiz Biz (onu) geniþleticiyiz." (Zariyat Suresi, 47)

Büyük Patlama esnasýnda çok büyük bir enerjinin ortaya çýktýðý bilinmektedir. Baþlangýçta ýsý þeklinde olan bu muazzam enerji daha sonra bugün içinde yaþadýðýmýz evrenin kurulmasýndaki büyük güç kaynaðýný oluþturmuþtu. Ayette, Allah´ýn sonsuz kudretinin bir yansýmasý olan ve evrenin yaratýlmasýnda rol oynayan bu büyük güce dikkat çekilmesi 14 yüzyýl öncesinin bilgi seviyesiyle izah edilemeyecek bir mucizedir. Ayrýca göðün geniþlemekte olduðunun da ifade edilmesi, þüphesiz ki bize verilen mucizevi bir bilgidir.

Göklerden bahseden bir baþka ayette de þu ifade kullanýlmaktadýr:

"O inkâr edenler görmüyorlar mý ki, (baþlangýçta) göklerle yer, birbiriyle bitiþik iken, biz onlarý ayýrdýk ve her canlý þeyi sudan yarattýk. Yine de onlar inanmayacaklar mý?" (Enbiya Suresi, 30)

Ayetin "birbiriyle bitiþik" olarak tercüme edilen kelimesi "ratk", Arapça sözlüklerde "birbiriyle içiçe, ayrýlmaz durumda, kaynaþmýþ" anlamlarýna gelir. Yani tam bir bütün oluþturan iki madde için kullanýlýr. Ayetteki "ayýrdýk" ifadesi ise Arapça "fatk" fiilidir ki, bu fiil "ratk" halindeki bir nesnenin yarýp, parçalayýp dýþarý çýkmasý anlamýna gelir. Örneðin; tohumun filizlenerek topraktan dýþarý çýkmasý bu fiille ifade edilir.

Þimdi ayete tekrar bakalým. Ayette göklerle yerin "ratk" halinde olduðu bir durumdan bahsediliyor. Ardýndan bu ikisi "fatk" fiili ile ayrýlýyorlar. Yani biri diðerini yararak dýþarý çýkýyor. Gerçekten de Big Bang´in ilk anýný hatýrladýðýmýzda, kozmik yumurta denilen noktanýn evrenin tüm maddesini içerdiðini görüyoruz. Yani herþey, hatta henüz yaratýlmamýþ olan "gökler ve yer" bile bu noktanýn içinde, "ratk" halindeler. Ardýndan bu kozmik yumurta þiddetle patlýyor. Bu yolla maddeler "fatk" oluyorlar...

Ayetin ifadelerini Big Bang teorisi ile karþýlaþtýrdýðýmýzda tam bir uyum içinde olduklarýný görüyoruz. Oysa Big Bang´in bilimsel bir teori olarak ortaya atýlmasý ancak 20. yüzyýlda mümkün olmuþtur. O halde bu ayet de diðerleri gibi Kuran´ýn Allah katýndan gelmiþ olduðunun kesin delillerinden biridir.


Göklerin Yaratýlýþý

"Geceleyin gökyüzüne bir bakýþ, insana güçlü bir "deðiþmeyen evren" izlenimi verir. Doðru; bulutlar Ay´ýn önünde sürüklenirler, gökkubbe kutup yýldýzý çevresinde döner; daha uzun zaman diliminde Ay´ýn kendisi büyür ve küçülür; Ay ve gezegenler, yýldýzlarýn oluþturduðu bir zemine göre hareket ederler. Fakat biliyoruz ki bunlar yalnýz Güneþ sistemimizin içindeki hareketlerin neden olduðu yerel olaylardýr. Gezegenlerin ötesinde, yýldýzlar hareketsiz gibidirler..."

Yukarýdaki satýrlar, "Ýlk Üç Dakika" kitabýnýn yazarý Steven Weinberg´e ait. Gerçekten de gökyüzüne doðal gözle bir bakýþ, herþeyin çok duraðan ve sabit olduðu hissini uyandýrabilir. Oysa durum farklýdýr. Gökyüzünde büyük bir hareketlilik vardýr ve çýplak gözle asla fark edilemeyen bu gerçek, Kuran tarafýndan asýrlar önce haber verilmiþtir.

Kuran´da gökyüzü ile ilgili çoðul olarak kullanýlan çok sayýda ayete rastlamak mümkündür. Arapça´da "semavat" olarak geçen "gökler" kelimesi hem dünyanýn atmosferini, hem de uzay boþluðunu ifade etmektedir.

Burada ilk olarak üzerinde duracaðýmýz nokta, gökler ifadesindeki çoðul kullanýmdýr. Bu çoðul kullaným da Kuran´ýn mucizelerinden birisidir; çünkü ister dünyanýn atmosferi olarak düþünün, ister evren olarak, 7. yy´da çýplak gözle bakan birisinin bunlarýn çoðul olabileceðini bilmesi olanaksýzdýr. Þimdi bunu açýklayalým:

Açýk havaya çýkarak baþýnýzý göðe çevirdiðinizi düþünün. Ne görürsünüz? Yaz aylarýndaysanýz ya masmavi bir gökyüzü veya belki rüzgarla hareket eden bulutlar; kýþ aylarýndaysanýz da muhtemelen gri, puslu bir gökyüzü ve her yaný kaplayan bulutlar vardýr görüntüde. Fakat her ne görürseniz görün, dünyayý saran atmosferi göremezsiniz. Üstelik bu atmosferin birçok katmandan oluþtuðunu hiç bilemezsiniz. Oysa dünya atmosferi, mezosfer, iyonosfer, troposfer, ozon tabakasý gibi birçok katmanýn bileþiminden meydana gelmiþtir. Elbette ki çýplak gözle fark edilemeyecek bu ayrýntýya ayetlerde iþaret edilmesi onun, Kuran´ýn Allah´ýn sözü olduðunun büyük bir delilidir.

Öte yandan, gökyüzü kelimesini uzay olarak aldýðýnýzda da, günümüzün teorileriyle büyük bir uyum içinde olduðunu görürsünüz. Bilim çevreleri gözlemlenebilen uzayýn haricinde paralel evrenler, deðiþik boyutlar olabileceði teorileri geliþtirmektedirler. Iþýk hýzýnýn aþýlmasýyla birlikte farklý bir boyut ve farklý bir evren kavramýnýn ortaya çýkacaðýný savunan tez bunun bir örneðidir. Kýsacasý, uzaydan deðil, uzaylardan bahsetmemiz doðru olacaktýr. Bu ise, Kuran´da iþaret edilen bir gerçektir.

Þimdi "semavat" kelimesi ile ilgili diðer konulara bir bakalým.

Öncelikle Kuran´da uzayýn "büyük bir düzen" içinde yaratýlmýþ olduðu açýklanýr. Örneðin bu konudaki bir ayet þöyledir:

"Gökyüzü, Onu da yükseltti ve mizaný koydu." (Rahman Suresi, 7)

Ayný konudan bahseden farklý iki ayette de þöyle söylenir:

"O, biri diðeriyle ´tam bir uyum´ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmýþ olandýr. Rahman´ýn yaratmasýnda hiçbir ´çeliþki ve uygunsuzluk´ göremezsin. Ýþte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklýk (bozukluk ve çarpýklýk) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz umudunu kesmiþ bir halde bitkin olarak sana dönecektir." (Mülk Suresi, 3-4)

"Üzerlerindeki göðe bakmýyorlar mý? Biz onu nasýl bina ettik ve onu nasýl süsledik? Onun hiçbir çatlaðý yok." (Kaf Suresi, 6)

Belki uzay devasa bir boþluk olarak düþünülüyor olabilir. Sonsuz geniþlikte, içinde bir þekilde hareket eden yýldýzlar, gezegenler ve cisimler bulunan bir boþluk. Oysa uzay baþýboþ býrakýlmýþ bir boþluk deðildir. Ýçinde sayýsýný tam tespit edemediðimiz, ancak milyarlarla ifade ettiðimiz yýldýzlar, güneþ sistemleri, gezegenler ve uydular, kuyruklu yýldýzlar bulunan bir "sistem"dir. Bunlarýn her biri yaþam süreleri boyunca farklý durumlarda bulunurlar. Örneðin yýldýzlar yakýtlarýný tükettikten sonra kýzýl dev, beyaz cüce, nötron yýldýzý, karadelik, süpernova gibi isimler verdiðimiz þekillere dönüþürler. Bunlar da evreni oluþturan elemanlar arasýndadýrlar.

Bunlarýn ötesinde, evrendeki büyük dengenin asýl kanýtlarý "sistemler"dir. Örneðin dünyamýz Güneþ Sistemi içinde yer almaktadýr. Güneþ Sistemi, Samanyolu Galaksisi´ne dahildir, ve bu galakside daha milyonlarca yýldýz ve yýldýz sistemi mevcuttur. Ancak devasa boyutlarýyla Samanyolu Galaksisi de, bir galaksiler sistemi içinde hareket eder, ve bu muazzam galaksiler sistemi de evrendeki sayýsýz galaksiler sistemi kümelerinden sadece birisidir...

Yukarýda tasvir ettiðimiz uzaydaki büyük düzen, sadece çýplak gözle bakýlarak idrak edilebilecek bir gerçek deðildir. O halde bu bilgilerin 7. yüzyýlda Kuran indirildiðinde biliniyor olmasý da mümkün deðildir. Tek doðru izah, Kuran´ýn Allah katýndan indirilmiþ olduðudur.


Yýldýzlar ve Gezegenler

Öncelikle, Kuran´da "yýldýz" kelimesiyle ne kastedilmiþ, ona bir bakalým. Kuran´da "necm" ve "kandil" kelimeleriyle ifade edilen yýldýzlar, ayetlerdeki kullanýmda iki temel vasfa sahiptir. Bunlardan birincisi bir ýþýk kaynaðý olmalarý, ikincisi ise yön tayininde ve yol bulmada faydalý olmalarýdýr.

Özellikle kýyamet tasvirlerinin yapýldýðý surelerde, yýldýzlarýn ýþýklarýnýn söndürüleceði, karartýlacaðý vurgulanmaktadýr. Benzer þekilde, kendisi de bir yýldýz olan güneþten bahsedilirken "kandil" kelimesi kullanýlmaktadýr. Gökyüzünü süsleyen yýldýzlardan da bahsedilirken "kandil" kelimesi kullanýlýr. Burada çok önemli bir ayrýma geliyoruz, çünkü Ay için özellikle "nur" kelimesi kullanýlmýþtýr. Yani yýldýzlarla yýldýz olmayan cisimlerin ayrýmý yapýlmýþtýr ki bu, Kuran´ýn mucizelerinden birisidir.

Ýkinci olarak, yýldýzlarla ilgili ayetlerde yön tayininden bahsedildiðini söylemiþtik. Bu ayetleri gözden geçirdiðimizde, insanlarýn gökyüzündeki yýldýzlardan faydalanarak doðru istikametleri saptayabilecekleri anlaþýlmaktadýr. Bu ayetlerin de hepsinde "necm" kelimesi kullanýlmýþtýr. Gerçekten de, Ortaçað´da coðrafi keþiflerin baþlamasýnda çok önemli rolü olan pusulanýn icadýndan önce, gece yolculuklarýnda yön tayini sadece yýldýzlara göre tespit edilmekteydi.

Peki yýldýzlarýn yön göstermeleri nasýl mümkün olmaktadýr? Bu durum ancak onlarýn gözlemlendikleri yerlerinin belirli bir düzen içinde olmasýna baðlýdýr. Yani bir gece bir yönde, diðer gece bir diðer yönde beliren bir yýldýz olsaydý, þüphesiz buna bakýlarak istikamet tutturmak mümkün olmazdý. Bu açýdan bakýldýðýnda, yýldýzlarýn gökyüzünde belirdikleri yerler büyük önem taþýmaktadýr. Kuran´da da bu duruma þöyle dikkat çekilir:

"Hayýr, yýldýzlarýn yer (mevki)lerine yemin ederim. Þüphesiz bu, eðer bilirseniz gerçekten büyük bir yemindir." (Vakýa Suresi, 75-76)

Bu ayette vurgulanan "yýldýzlarýn yerleri" için deðiþik yorumlar yapýlabilir. Örneðin yemin edilen konu, yýldýzlarýn gökyüzünde aldýklarý pozisyonlar olabilir. Nitekim bu pozisyonlardan bahseden baþka ayetler de vardýr. Bu ayetlerde yýldýzlarýn oluþturduklarý burçlardan (takýmyýldýzlar) bahsedilir:

"Andolsun, gökte burçlar kýldýk ve onu gözleyenler için süsledik." (Hicr Suresi, 16)

"Yýldýzlarýn yerleri" ifadesini karadeliklere yorumlayanlar da olmuþtur. Þüphesiz ki, insanlýðýn ulaþtýðý teknoloji seviyesi arttýkça, yapýlabilecek yorumlar da artacaktýr. Ancak düþünülmesi gereken þudur: Gökyüzünde gözlemleyebildiðimiz, ve hakkýnda fazla fikir sahibi olamadýðýmýz bazý gök cisimleri vardýr. Bunlarýn dikkatle incelenmesi, insanlarýn Allah´ý idrak edebilmeleri açýsýndan çok önemlidir ve Kuran´da bu cisimlere sýkça dikkat çekilmiþtir. Ýnsan gözüyle yapýlacak herhangi bir gözlem, bunlarýn özelliklerini anlamak açýsýndan yeterli bir metod deðildir. Oysa 7. yüzyýlda mevcut yegane imkan bu iken, ayetlerde bir yýldýz ile bir gezegenin birbirinden ayrýlarak anlatýlmasý, Kuran´ýn Allah´ýn vahyi olduðunu göstermektedir.


Güneþ Ve Ay

Kuran´da Güneþ ve Ay´dan bahseden ayetler oldukça fazladýr. Ancak bunlarýn Arapçalarý incelendiðinde ilginç bir özellik göze çarpar. Ayetlerde Güneþ için "sirac" (lamba) veya "vahhac" (parýl parýl parlayan, yanýp tutuþan) kelimeleri kullanýlmýþtýr. Ay içinse "munir" (aydýnlatýcý, ýþýklý) kavramý vardýr. Gerçekten de Güneþ kendi içindeki nükleer reaksiyonlar sonucunda büyük bir ýsý ve ýþýk üretirken, Ay sadece Güneþ´ten aldýðý ýþýðý yansýtmaktadýr. Ayetlerde bu ayrým þöyle geçer:

"Görmüyor musunuz; Allah, yedi göðü birbirleriyle bir uyum (mutabakat) içinde yaratmýþtýr? Ve ayý bunlar içinde bir nur kýlmýþ, güneþi de (aydýnlatýcý ve yakýcý) bir kandil yapmýþtýr." (Nuh Suresi, 15-16)

"Sizin üstünüze sapasaðlam yedi-gök bina ettik. Parýldadýkça parýldayan bir kandil (güneþ) kýldýk." (Naziat Suresi, 12-13)

"Gökte burçlar kýlan, onlarýn içinde bir aydýnlýk ve nurlu bir ay vareden (Allah) ne yücedir." (Furkan Suresi, 61)

Kuran´da Güneþ ile Ay arasýndaki farklýlýk açýkça görülmektedir. Birisi bir ýþýk kaynaðý, öbürü ise ýþýk yansýtan bir cisim olarak tasvir edilmiþtir. Oysa böyle bir detayýn o dönemde bilinmesine olanak yoktur. Bu bilgiye insanoðlu ancak yüzyýllar sonra sahip olabilmiþtir. Çýplak gözle gözlemlenerek bilinmesi imkansýz bir detayýn Kuran´da zikrediliyor olmasý, elbette ki onun Allah´ýn sözü olduðunu gösterir. Çünkü ne Kuran´ýn indirildiði dönemde, ne de bugün, hiçbir insan sadece gözlem yaparak Güneþ´in ýþýk ürettiðini, Ay´ýn da bunu yansýttýðýný söyleyemez. O halde bu bilginin Kuran´da veriliþi, onun herþeyin bilgisine sahip olan Allah katýndan olduðunun delillerinden birisidir.


Korunmuþ Tavan

"Gökyüzünü korunmuþ bir tavan kýldýk; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çeviriyorlar." (Enbiya Suresi, 32)

Ay yüzeyinin fotoðraflarýný hemen herkes görmüþtür. Yüzey þekilleri, üzerine düþen sayýsýz meteor sebebiyle girintili çýkýntýlýdýr. Bu meteorlarýn açtýklarý binlerce krater, Ay´ýn en karakteristik özelliklerinden birisidir. Meteorlardan baþka, Güneþ´in yaydýðý ýþýnlar da atmosferi olmayan Ay için ölümcüldür. Muhtemelen, bir tedbir alýnmadan Ay yüzeyinde kurulacak bir uzay istasyonu, ya da herhangi bir yerleþim bölgesi kýsa bir zamanda yerle bir olacaktýr. Bunu önlemenin tek yolu ise, onu bir þekilde "korumaktýr".

Belki de üzerinde hiç düþünmediðimiz bu ayrýntý, dünyada çok doðal bir þekilde saðlanmýþtýr, bu nedenle insanlarýn yaþamlarýný devam ettirebilmeleri için ayrýca önlem almalarýna gerek yoktur. Dünya´nýn atmosferi, Dünya´ya yaklaþan irili ufaklý meteorlarý eriterek yok etmekte, uzaydaki tüm zararlý ýþýnlarý süzmekte ve böylece insan hayatýnýn devamý için hayati bir iþlevi yerine getirmektedir.

Dünyaya, Güneþ´ten ve diðer yýldýzlardan insan için zararlý hatta öldürücü olan birçok ýþýn ulaþýr. Özellikle Dünya´ya en yakýn yýldýz olan Güneþ´te sýk sýk "parlama" adý verilen enerji patlamalarý bu zararlý ýþýnlarýn önemli bir kaynaðýný oluþturur.

Güneþ parlamalarý sýrasýnda hýzý yaklaþýk 1500 km/sn olan bir plazma bulutu uzaya fýrlatýlýr. Pozitif yüklü protonlar ve negatif yüklü elektronlardan oluþan plazma bulutu, elektriksel olarak iletken özelliðe sahiptir. Bulut 1500 km/sn hýzla dünyaya yaklaþýrken, dünyanýn manyetik alanýnýn etkisi ile elektrik akýmý üretir. Diðer taraftan Dünya´nýn manyetik alaný, bu kez içinden akým geçen bu plazma bulutu üzerine itici bir kuvvet uygular. Bu kuvvet bulutun hareketini frenler, belli bir uzaklýkta durmasýna neden olur. Þimdi dünyaya varmadan "durdurulan" bu plazma bulutunun gücünü görelim.

Plazma bulutu Dünya´nýn manyetik alaný tarafýndan engellenmektedir, ancak buna raðmen etkileri Dünya´dan hissedilebilir. Kuvvetli parlamalardan sonra yüksek gerilim hatlarýnda transformatörler patlayabilir, haberleþme aðlarý zarar görebilir ve elektrik þebekelerinin sigortalarý atabilir.

Tesbit edilen bir parlamada açýða çýkan enerjinin, Hiroþima´ya atýlan gibi 100 milyar atom bombasýna eþdeðer olduðu hesaplanmýþtýr. Parlamadan 58 saat sonra pusula ibresinde aþýrý hareketler gözlenmiþ, Dünya atmosferinin 250 km üstünde sýcaklýk sýçrama yapýp 2500° C´ye yükselmiþtir.

Güneþ´ten bunun dýþýnda daha düþük hýzlý, yaklaþýk 400 km/sn hýzlý bir diðer tanecik akýmý daha yayýlmaktadýr. Buna "Güneþ Rüzgarý" adý verilir. Güneþ Rüzgarlarý atmosferin dýþýnda, adýna "Van Allen Kuþaklarý" denilen ve dünyanýn manyetik etkisinden kaynaklanarak ortaya çýkan bir tabaka sayesinde dünyaya zarar vermeden geçiþtirilir. Bu kuþaðýn oluþmasý, Dünya çekirdeðinin sahip olduðu özellikler sayesindedir. Çekirdek, demir ve nikel gibi manyetik özelliði olan aðýr elementleri içerir. Ancak bunlardan daha önemlisi çekirdeðin iki farklý yapýdan oluþmuþ olmasýdýr. Ýç çekirdek katý, dýþ çekirdek ise sývý haldedir. Çekirdeðin bu iki katmaný birbiri etrafýnda hareket eder. Bu hareket aðýr metaller üzerinde bir çeþit mýknatýslanma etkisi yaparak bir manyetik alan oluþturur. Ýþte Van Allen Kuþaklarý, bu manyetik alanýn atmosferin en dýþýna kadar uzanan bir uzantýsýdýr. Bu manyetik alan sayesinde Dünya, uzaydan gelebilecek olan tehlikelere karþý korunmuþ olur. Güneþ Rüzgarlarý, dünyanýn 40.000 mil uzaðýnda manyetik halkalar çizen Van Allen Kuþaklarý´ný geçemezler. Parçacýk yaðmuru þeklindeki Güneþ Rüzgarý, bu manyetik alanla karþýlaþtýðýnda ayrýþarak alanýn çevresinden akar gider.

Van Allen Kuþaklarý gibi, Dünya´nýn atmosferi de dünyayý uzayýn öldürücü etkilerinden korur. Atmosferin Dünya´yý meteorlardan koruduðunu belirtmiþtik. Ama atmosferin tek özelliði bu deðildir. Örneðin uzaydaki "mutlak sýfýr" adý verilen eksi 273 derecelik ýsý insanlar için öldürücü etkiye sahiptir, ama atmosfer tarafýndan dýþarda tutulur.

Ýþin ilginci, atmosferin sadece zararsýz orandaki ýþýnlarý, radyo dalgalarýný ve görünür ýþýðý geçirmesidir. Çünkü bunlar yaþam için hayati ayrýntýlardýr. Atmosfer tarafýndan belirli oranda geçmesine izin verilen ultraviyole, bitkilerin fotosentez yapmalarý ve dolayýsýyla tüm canlýlarýn hayatta kalmalarý açýsýndan büyük önem taþýr. Güneþ tarafýndan çok þiddetli bir biçimde Dünyaya ulaþan bu ýþýn, atmosferin ozon tabakasýnda süzülür, ve Dünya yüzeyine hayati önem taþýyan az bir kýsmý ulaþýr. Güneþ ýþýðý ise hiç þüphesiz hayatýn en ayrýlmaz parçalarýndan birisidir.

Kýsacasý, Dünyanýn üzerinde, kendisini sarýp kuþatan ve dýþ tehlikelere karþý koruyan mükemmel bir sistem çalýþmaktadýr. Ýþte Dünya´nýn bu korunmuþ durumu, Kuran´ýn þu ayetiyle bildirilmektedir:

"Gökyüzünü korunmuþ bir tavan kýldýk; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çeviriyorlar." (Enbiya Suresi, 32)

Elbette ki 7. yy´da ne atmosferin koruyucu özelliðinin, ne Van Allen Kuþaklarý´nýn varlýðýnýn bilinmesi imkansýzdý. Ancak "korunmuþ tavan" tanýmý, Dünya´nýn sahip olduðu ve modern çaðda keþfedilen koruyucu özellikleri tam olarak açýklayan bir ifadedir. Bu nedenle, gökyüzünün korunmuþ bir tavan kýlýndýðýný ifade eden yukarýdaki ayet, Kuran´ýn tüm bilgilere muktedir, herþeyi idrak eden bir Yaratýcý´dan geldiðini gösterir.

Gök cisimleri evrende hareket halindedirler. Bu hareketler son derece kontrollüdür ve tüm cisimler hesaplanmýþ bir yörüngede seyrederler. Kuran´da, öncelikle gözlemlenebilen gök cisimleri olan Güneþ ve Ay´dan baþlayarak, bu yörüngelerin ve hesaplý olmalarýnýn örnekleri verilir. Kuran´da bildirildiðine göre; "Güneþ ve Ay´ýn hareketleri bir hesaba göredir." (Rahman Suresi, 5) Yine Güneþ ve Ay´ýn konu edildiði bir ayette; "Ne Güneþin Ay´a eriþip-yetiþmesi gerekir, ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi. Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedir" denilmiþtir. (Yasin Suresi, 40) Ayný gerçeðe dikkat çeken bir baþka ayet ise þöyledir:

Geceyi, gündüzü, Güneþi ve Ay´ý yaratan O´dur; her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedirler. (Enbiya Suresi, 33)

Günümüzde kabul gören teoriye göre, evrendeki büyük ve kütleli cisimler, kendilerinden ufak cisimlere karþý bir çekim kuvveti uygularlar. Bu þekilde, örneðin Ay, kendisinden daha aðýr kütlesi olan Dünya´nýn etrafýnda bir yörünge çizmektedir. Dünya ve Güneþ Sistemi´ndeki diðer gezegenler ise Güneþ´in etrafýnda bir yörüngede hareket ederler. Güneþ Sistemi´nin de yörüngesinde bulunduðu daha büyük bir sistem mevcuttur. Bu detaylarýn can alýcý noktasý ise þudur: Tüm uzaydaki yýldýzlar, gezegenler ve diðer cisimler bu hareketleri esnasýnda kontrolsüz bir harekette bulunmazlar, birbirlerinin yörüngelerini kesmezler, birbirleriyle çarpýþmazlar.

Þimdi yakýn bir örnek olarak Güneþi ele alalým. Astronomlarýn hesaplarýna göre Güneþ, içinde bulunduðu galaksinin hareketi nedeniyle Solar Apex adý verilen bir yörünge boyunca Vega Yýldýzý doðrultusunda saatte 720.000 km.´lik bir hýzla hareket etmektedir. Bu, kabaca bir hesapla Güneþ´in günde 17.280.000 km. yol katettiðini gösterir. Tabii onun çekim kuvvetine baðlý olan Dünya´nýn da... Güneþ´in bu yolculuðunu Allah þöyle bildirilmiþtir:

"Güneþ de, kendisi için (tesbit edilmiþ) olan bir müstakarra (karar yerine) doðru akýp gitmektedir. Bu üstün ve güçlü olan, bilenin takdiridir." (Yasin Suresi, 38)

Durumun olaðanüstülüðünü tekrar hatýrlatalým. Evrendeki milyarlarca yýldýzdan birisi olan Güneþ, uzayda her gün 17 milyon km.´den fazla yol almaktadýr. Bu, muazzam bir sürat demektir. Güneþle birlikte onun çekim sistemi içindeki tüm gezegenler ve uydularý da ayný mesafeyi katederler. Ayrýca evrendeki tüm yýldýzlar da buna benzer bir yolculukta bulunurlar. Bu cisimlerin uyumlu hareketleri Kuran´da þöyle duyurulur:

"´Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatýlmýþ´ göðe andolsun." (Zariyat Suresi, 7)

Gök cisimlerinin yörüngelerinden en ufak bir sapmanýn bile sistemi altüst edecek kadar önemli sonuçlar doðurabileceði hesaplanmýþtýr. Örneðin Dünya yörüngesinde, normalden fazla veya eksik 3 milimetrelik bir sapma bakýn nelere yol açabilirdi:

"Dünya güneþ çevresinde dönerken öyle bir yörünge çizer ki, her 18 milde doðru bir çizgiden ancak 2.8 mm ayrýlýr. Dünyanýn çizdiði bu yörünge kýl payý þaþmaz, çünkü; yörüngeden 3 mm´lik bir sapma bile büyük felaketler doðururdu: sapma 2.8 yerine 2.5 olsaydý yörünge çok geniþ olurdu ve hepimiz donardýk, sapma 3.1 mm olsaydý hepimiz kavrularak ölürdük." (Bilim ve Teknik Dergisi, Temmuz 1983)

Evrendeki tüm cisimlerin böyle bir uyum içinde yörüngelerine sadýk kalarak hareket etmeleri, ortada muhakkak kontrollü bir sistemin var olduðunu hissettirir. Böyle büyük bir sistemin baþý boþ iþlemesi mümkün deðildir.

Evrendeki cisimlerin hýzlarýný da hesaba kattýðýmýzda, tüm veriler daha da karmaþýklaþýr. Örneðin Dünya saatte 1.670 km. hýzla kendi ekseni etrafýnda döner. Bugün insanlar tarafýndan üretilmiþ olan en hýzlý merminin saatte ortalama 1.800 km. sürate sahip olduðu düþünülürse dünyanýn devasa boyutlarýna raðmen süratinin ne denli büyük olduðu anlaþýlýr.

Dünya´nýn Güneþ etrafýndaki hýzý ise merminin yaklaþýk 60 katýdýr: saatte 108.000 km. Bu süratle yol alabilen bir araç yapýlabilseydi, bu araç Dünya´nýn çevresini 22 dakikada dolaþabilirdi.

Þimdi ölçeðimizi büyüterek Güneþ Sistemi´ndeki süratlere bakalým. Güneþ Sistemi´nin galaksi merkezi etrafýndaki dönüþ hýzý saatte tam 720.000 km.dir. Ýçinde yaklaþýk 200 milyar yýldýzý barýndýran Samanyolu Galaksisi´nin ise uzay içindeki hýzý saatte 950.000 km.dir.

Bu baþdöndürücü hýzlar, aslýnda Dünya üzerindeki yaþamýn pamuk ipliðine baðlý olduðunu gösterir. Böylesine karmaþýk ve hýzlý bir sitem içinde dev uzay kazalarýnýn olmasý normalde çok mümkündür. Ancak ayetlerde de bildirildiði gibi tüm bu sistem içinde hiçbir uygunsuzluk, hiçbir çeliþki yoktur. Yani evrendeki herþey Allah´ýn kontrolündedir.


Zamanýn Göreceliði

Zaman dediðimiz algý, aslýnda bir aný bir baþka anla kýyaslama yöntemidir. Bunu bir örnekle açýklayabiliriz. Bir cisme vurduðumuzda bundan belirli bir ses çýkar. Ayný cisme beþ dakika sonra vurduðumuzda yine bir ses çýkar. Kiþi, birinci ses ile ikinci ses arasýnda bir süre olduðunu düþünür ve bu süreye "zaman" der. Oysa ikinci sesi duyduðu anda, birinci ses sadece zihnindeki bir hayalden ibarettir. Sadece hafýzasýnda var olan bir bilgidir. Kiþi, hafýzasýnda olaný, yaþamakta olduðu anla kýyaslayarak zaman algýsýný elde eder. Eðer bu kýyas olmasa, zaman algýsý da olmayacaktýr. Ayný þekilde kiþi, bir odaya kapýsýndan girip sonra da odanýn ortasýndaki bir koltuða oturan bir insaný gördüðünde, kýyas yapar. Gördüðü insan koltuða oturduðu anda, onun kapýyý açmasý, odanýn ortasýna doðru yürümesi ile ilgili görüntüler, sadece beyinde yer alan bir bilgidir. Zaman algýsý, koltuða oturmakta olan insan ile bu bilgiler arasýnda kýyas yapýlarak ortaya çýkar.

Kýsacasý zaman, beyinde saklanan birtakým hayaller arasýnda kýyas yapýlmasýyla var olmaktadýr. Eðer bir insanýn hafýzasý olmasa, beyni bu tür yorumlar yapmaz ve dolayýsýyla zaman algýsý da oluþmaz. Bir insanýn "ben otuz yaþýndayým" demesinin nedeni, beyninde söz konusu otuz yýla ait bazý bilgilerin biriktirilmiþ olmasýdýr. Eðer hafýzasý olmasa, ardýnda böyle bir zaman dilimi olduðunu düþünmeyecek, sadece yaþadýðý tek bir "an" ile muhatap olacaktýr.

Bu konuda görüþ belirten düþünür ve bilim adamlarýndan örnekler vererek konuyu daha iyi açýklamaya çalýþalým. Nobel ödüllü ünlü genetik profesörü ve düþünür François Jacob, Mümkünlerin Oyunu adlý kitabýnda zamanýn geriye akýþý ile ilgili þunlarý anlatýr:

Tersinden gösterilen filmler, zamanýn tersine doðru akacaðý bir dünyanýn neye benzeyeceðini tasarlamamýza imkan vermektedir. Sütün fincandaki kahveden ayrýlacaðý ve süt kabýna ulaþmak için havaya fýrlayacaðý bir dünya; ýþýk demetlerinin bir kaynaktan fýþkýracak yerde bir tuzaðýn (çekim merkezinin) içinde toplanmak üzere duvarlardan çýkacaðý bir dünya; sayýsýz damlacýklarýn hayret verici iþbirliðiyle suyun dýþýna doðru fýrlatýlan bir taþýn bir insanýn avucuna konmak için bir eðri boyunca zýplayacaðý bir dünya. Ama zamanýn tersine çevrildiði böyle bir dünyada, beynimizin süreçleri ve belleðimizin oluþmasý da ayný þekilde tersine çevrilmiþ olacaktýr. Geçmiþ ve gelecek için de ayný þey olacaktýr ve dünya tastamam bize göründüðü gibi görünecektir.

Beynimiz belirli bir sýralama yöntemine alýþtýðý için þu anda dünya üstte anlatýldýðý gibi iþlememekte ve zamanýn hep ileri aktýðýný düþünmekteyiz. Oysa bu, beynimizin içinde verilen bir karardýr ve dolayýsýyla tamamen izafidir. Gerçekte zamanýn nasýl aktýðýný, ya da akýp akmadýðýný asla bilemeyiz. Bu da zamanýn mutlak bir gerçek olmadýðýný, sadece bir algý biçimi olduðunu gösterir.

Zamanýn bir algý olduðu, 20. yüzyýlýn en büyük fizikçisi sayýlan Einstein´ýn ortaya koyduðu Genel Görecelik Kuramý ile de doðrulanmýþtýr. Lincoln Barnett, Evren ve Einstein adlý kitabýnda bu konuda þunlarý yazar:

Salt uzayla birlikte Einstein, sonsuz geçmiþten sonsuz geleceðe akan þaþmaz ve deðiþmez bir evrensel zaman kavramýný da bir yana býraktý. Görecelik Kuramý´ný çevreleyen anlaþýlmazlýðýn büyük bölümü, insanlarýn zaman duygusunun da renk duygusu gibi bir algý biçimi olduðunu kabul etmek istemeyiþinden doðuyor... Nasýl uzay maddi varlýklarýn olasýlý bir sýrasý ise, zaman da olaylarýn olasýlý bir sýrasýdýr. Zamanýn öznelliðini en iyi Einstein´in sözleri açýklar: "Bireyin yaþantýlarý bize bir olaylar dizisi içinde düzenlenmiþ görünür. Bu diziden hatýrladýðýmýz olaylar ´daha önce´ ve ´daha sonra´ ölçüsüne göre sýralanmýþ gibidir. Bu nedenle birey için bir ben-zamaný, ya da öznel zaman vardýr. Bu zaman kendi içinde ölçülemez. Olaylarla sayýlar arasýnda öyle bir ilgi kurabilirim ki, büyük bir sayý önceki bir olayla deðil de, sonraki bir olayla ilgili olur.

Einstein, Barnett´in ifadeleriyle, "uzay ve zamanýn da sezgi biçimleri olduðunu, renk, biçim ve büyüklük kavramlarý gibi bunlarýn da bilinçten ayrýlamayacaðýný göstermiþ"tir. Genel Görecelik Kuramý´na göre "zamanýn da, onu ölçtüðümüz olaylar dizisinden ayrý, baðýmsýz bir varlýðý yoktur."

Zaman bir algýdan ibaret olduðuna göre de, tümüyle algýlayana baðlý, yani göreceli bir kavramdýr.

Zamanýn akýþ hýzý, onu ölçerken kullandýðýmýz referanslara göre deðiþir. Çünkü insanýn bedeninde zamanýn akýþ hýzýný mutlak bir doðrulukla gösterecek doðal bir saat yoktur. Lincoln Barnett´in belirttiði gibi "rengi ayýrdedecek bir göz yoksa, renk diye bir þey olmayacaðý gibi, zamaný gösterecek bir olay olmadýkça bir an, bir saat ya da bir gün hiçbir þey deðildir."

Zamanýn göreceliði, rüyada çok açýk bir biçimde yaþanýr. Rüyada gördüklerimizi saatler sürmüþ gibi hissetsek de, gerçekte herþey birkaç dakika hatta birkaç saniye sürmüþtür.

Zamanýn göreceliði, bilimsel yöntemle de ortaya konmuþ somut bir gerçektir.

Kuran´da geçen birçok ayet zamanýn mutlak olmadýðýný, göreceli olduðunu vurgulamaktadýr. Kuran´da 14 asýr evvel vurgulanan bu gerçek, ancak 20. yy´da bilim tarafýndan ispat edilebilmiþtir. Þüphesiz bu da, Kuran´ýn, zamaný yaratan ve zamandan münezzeh olan Allah´ýn indirildiðinin kesin bir delildir. Konu ile ilgili bazý ayetler þöyledir:

"...Gerçekten, senin Rabbinin katýnda bir gün, sizin saymakta olduklarýnýzdan bin yýl gibidir." (Hac Suresi, 47)

"Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yýl olan bir günde çýkabilmektedir." (Mearic Suresi, 4)

"Gökten yere her iþi O evirip düzene koyar. Sonra (iþler,) sizin saymakta olduðunuz bin yýl süreli bir günde yine O´na yükselir." (Secde Suresi, 5)

Yukarýdaki ayetlerden açýkça, bizim yaþadýðýmýz zaman kavramýnýn farklý boyutlarda farklý algýlandýðý anlaþýlmaktadýr. Buna göre, bizim için çok uzun bir zaman dilimi olarak algýlanan süre, Allah katýnda bir an gibidir. Baþka bir ifade ile, ömrümüz boyunca yaþadýklarýmýzýn ve yaþayacaklarýmýzýn tümünü, Allah bilmektedir. Zira, Allah bizim baðlý olduðumuz zaman kavramýna baðlý deðildir, evreni ve tüm canlýlarý yarattýðý gibi zamaný da O yaratmýþtýr.


YAÐMURLAR

Yaðmur dünya üzerindeki hayat için en önemli faktörlerden birisidir. Bir bölgedeki canlýlýðýn devamý için yaðmur þarttýr. Ýnsan dahil tüm canlýlar için bu denli önem taþýyan yaðmurlardan Kuran´ýn çeþitli ayetlerinde söz edilir. Dahasý, yaðmurlarýn oluþumu, miktarlarý ve etkileri konusunda da önemli bilgiler verilir. Kuran´ýn indirildiði dönemin bilimi tarafýndan asla bilinemeyecek olan bu bilgiler, bizlere Kuran´ýn ilahi bir söz olduðunu gösterir.

Þimdi Kuran´da yaðmurla ilgili verilen söz konusu bilgileri sýrayla inceleyelim.


Yaðmurun Ölçüsü

Zuhruf Suresi´nin 11. ayetinde yaðmur, belli "ölçü" ile inen bir su olarak tarif edilir. Ayet þöyledir:

"Ki O, belli bir miktar ile gökten su indirdi de, onunla ölü bir memleketi ´dirilttik yaydýk´; siz de böyle (kabirlerinizden diriltilip) çýkarýlacaksýnýz." (Zuhruf Suresi, 11)

Ayette zikredilen "miktar" kelimesi yaðmurun birkaç özelliðiyle birden ilgilidir. Öncelikle, dünyaya yaðan yaðmur miktarý hep aynýdýr. Yeryüzünden bir saniyede 16 milyon ton suyun buharlaþtýðý hesaplanmýþtýr. Bu, ayný zamanda bir saniyede dünyaya yaðan yaðmur miktarýdýr. Yani su, sürekli bir çevrim dengesi içinde, "bir ölçüye göre" dönüp dolaþmaktadýr.

Yaðmurun sahip olduðu ölçülerden birisi de düþüþ hýzýyla ilgilidir. Yaðmur bulutlarýnýn minimum yüksekliði 1.200 metredir. Yaðmur damlasýyla ayný aðýrlýk ve büyüklükteki bir cisim bu yükseklikten býrakýldýðýnda giderek hýzlanarak yere yaklaþýk 558 km/saatlik bir hýzla düþecektir. Þüphesiz ki böyle bir süratle yere çarpan her cisim büyük bir tahribat yapar. Eðer yaðmur da böyle yaðsaydý tüm ekili dikili araziler mahvolacak, yerleþim birimleri, evler, arabalar büyük zarar görecek, insanlar geniþ çaplý korunma önlemleri almadan dolaþamayacaklardý. Üstelik bu hesaplar sadece 1.200 metre yükseklikteki bulutlar içindir, oysa yeryüzünde 10.000 metre yüksekte de yaðmur bulutlarý dolaþmaktadýr. Bu tür bir yükseklikten düþen su damlasý, normalde çok tahrip edici bir hýza ulaþabilir.

Ancak böyle olmaz; ne kadar yüksekten düþerlerse düþsünler, yaðmur tanelerinin ortalama hýzý yere ulaþtýklarýnda sadece 8-10 km/saattir. Bunun sebebi ise, yaðmur damlasýnýn aldýðý özel biçimdir. Bu biçim, atmosferin sürtünme etkisini arttýran ve belirli bir "limit" hýza ulaþtýðýnda daha fazla hýzlanmasýný engelleyen biçimdir. (Günümüzde paraþütler de bu teknik kullanýlarak imal edilmektedir.)

Yaðmurun "ölçü"leri bu kadarla da kalmaz. Örneðin, yaðmurun yaðmaya baþladýðý atmosfer katmanlarýnda ýsý, sýfýrýn altýnda 40°C´ye kadar inebilir. Ancak yaðmur asla buz kalýplarýna dönüþmez. (Buza dönüþse, kuþkusuz yerdeki canlýlar için ölümcül bir tehdit oluþtururdu.) Bunun sebebi atmosferdeki suyun saf su niteliðinde olmasýdýr; bilindiði gibi saf su çok düþük ýsýlarda bile kolay kolay donmaz.


Yaðmurun Oluþumu

Yaðmurun nasýl oluþtuðu uzun süre insanlar için tam bilinemeyen bir sýrdý. Ancak hava radarlarýnýn keþfedilmesinden sonra, yaðmurun hangi evrelerden geçerek oluþtuðu kesinlik kazandý.

Buna göre, yaðmur üç evreden geçerek oluþur: Önce rüzgar yoluyla yaðmurun "hammaddesi" havalanýr. Ardýndan bulutlar meydana gelir ve en son olarak da yaðmur damlacýklarý ortaya çýkar.

Kuran´da yaðmurun oluþumu ile ilgili aktarýlanlar ise, tam da bu süreçten söz ederler. Bir ayette bu oluþum ile ilgili þöyle bir bilgi verilir:

"Allah, rüzgarlarý gönderir, böylece bir bulut kaldýrýr da onu nasýl dilerse gökte yayýp-daðýtýr ve onu parça parça kýlar; nihayet onun arasýndan yaðmurun akýp çýktýðýný görürsün. Sonunda kendi kullarýndan dilediðine verince, hemen sevince kapýlýverirler." (Rum Suresi, 48)

Þimdi ayetin ifade ettiði üç evreyi teknik olarak inceleyelim.

1. EVRE: "Allah rüzgarlarý gönderir..."

Okyanuslardaki köpüklenme ile oluþan sayýsýz hava kabarcýðý sürekli patlamakta ve su zerreleri sürekli olarak gökyüzüne fýrlamaktadýr. Tuzca zengin bu zerreler daha sonra rüzgarlarla taþýnýr ve atmosferde yukarýlara doðru yol alýrlar. Aerosol adýndaki bu küçük parçacýklar "su tuzaðý" denilen bir mekanizmayla yine denizlerden yükselen su buharýný kendi çevrelerinde minik damlalar halinde toplayarak bulutlarý oluþtururlar.

2. EVRE: "...böylece bir bulut kaldýrýr da onu nasýl dilerse gökte yayýp-daðýtýr ve onu parça parça kýlar..."

Tuz kristallerinin ya da havadaki toz zerrelerinin etrafýnda yoðunlaþan su buharý sayesinde bulutlar oluþur. Bunlarýn içindeki su damlacýklarý çok küçük olduklarýndan (0.01 ile 0.02 mm çapýnda) havada asýlý kalýrlar ve göðe yayýlýrlar. Böylece gök bulutlarla kaplanýr.

3. EVRE: "...nihayet onun arasýndan yaðmurun akýp çýktýðýný görürsün."

Tuz kristallerinin ve toz zerreciklerinin etrafýnda biraraya gelen su parçacýklarý iyice yoðunlaþarak yaðmur damlalarýný oluþtururlar. Böylece havadan daha aðýr bir konuma gelen damlalar buluttan ayrýlarak yaðmur biçiminde yere düþmeye baþlarlar.

Yukarýdaki teknik açýklamadan çýkarýlabilecek net sonuç þudur:

Yaðmurun oluþumundaki her aþama, Kuran ayetlerinde bildirilmektedir. Üstelik bu aþamalar oluþum sýrasýyla açýklanmýþtýr. Dünyadaki birçok doðal olayda olduðu gibi, bunda da Kuran´da en doðru açýklama yapýlmýþ, üstelik bu açýklama bilimin keþfinden asýrlar önce insanlara duyurulmuþtur.


Ölü Topraða Verilen Hayat

Kuran´da, yaðmurun "ölü bir beldeyi diriltme" iþlevine birçok ayette dikkat çekilir. Örneðin bir ayette þöyle denir:

"...Biz gökten tertemiz bir su indirmekteyiz. Onunla ölü bir beldeyi (topraðý) canlandýrmak ve yarattýðýmýz hayvanlardan ve insanlardan birçoðunu onunla sulamak için." (Furkan Suresi, 48-49)

Nitekim yaðmurun, canlýlar için kaçýnýlmaz bir ihtiyaç olan suyu yeryüzüne býrakmasýnýn yanýnda bir de gübreleme özelliði vardýr.

Denizlerden buharlaþarak bulutlara ulaþan yaðmur damlalarý, ölü topraðý "canlandýracak" bazý maddeler içerirler. Bu "canlandýrýcý" özellikli yaðmur damlalarýna "yüzey gerilim damlalarý" adý verilir. Yüzey gerilim damlalarý, biyologlarýn deniz yüzeyinin mikro katman dedikleri üst kýsmýnda oluþurlar; milimetrenin onda birinden daha ince olan bu yüzeysel zarda, mikroskobik alglerin ve zooplanktonlarýn bozulmasýndan dolayý meydana gelen pek çok organik artýk vardýr. Bu artýklarýn bazýlarý, deniz suyunda çok az bulunan fosfor, magnezyum, potasyum gibi elementleri ve ayrýca bakýr, çinko, kobalt, ve kurþun gibi aðýr metalleri seçip ayýrarak kendi içlerinde toplarlar. Bu "gübre" yüklü parçacýklar rüzgar yoluyla havaya kaldýrýlýr ve bir süre sonra da yaðmur damlalarýnýn içinde yere inerler. Yeryüzündeki tohum ve bitkiler, yetiþmeleri için gereksinim duyduklarý çok sayýdaki madensel tuzlarý ve elementleri iþte bu yaðmur damlalarýnda bulurlar. Bu olay Kuran´ýn bir baþka ayetinde þöyle bildirilir:

"Ve gökten mübarek (bereket yüklü) su indirdik; böylece onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik." (Kaf Suresi, 9)

Yaðýþlarla topraða inen bu tuzlar, verimi arttýrmak için kullanýlan gübrelerden bazýlarýnýn (kalsiyum, magnezyum, potasyum v.b.) küçük örnekleridir. Bu tür aerosollerde bulunan aðýr metaller ise, bitkilerin geliþiminde ve üretiminde verimlilik artýrýcý elementleri oluþtururlar.

Ormanlar da, yine bu deniz kökenli aerosoller yardýmýyla geliþir ve beslenirler. Bu yolla, her yýl kara parçalarýnýn toplam yüzeyi üzerine 150 milyon ton gübre düþmektedir. Bu doðal gübreleme iþleyiþi olmasaydý, dünya üzerinde çok daha az bitki olacak, hayat dengesi bozulacaktý.

Ýþin en ilginç yaný ise, ancak modern bilim tarafýndan ortaya çýkarýlan bu gerçeðin, Kuran´da Allah´ýn asýrlar önceden bildirilmesidir.


BÝR ÝNSANIN DOÐUMU

Kuran´da insanlar imana çaðýrýlýrken oldukça farklý konulardan bahsedilir. Kimi zaman gökler, kimi zaman yeryüzü, kimi zaman da hayvanlar ve bitkiler insana delil gösterilir. Yine birçok ayette insanýn bizzat kendi yaratýlýþýna dönüp bakmasý öðütlenir. Ýnsanýn nasýl yeryüzüne geldiði, hangi aþamalardan geçtiði ve temel maddesinin ne olduðu sýk sýk hatýrlatýlýr:

"Sizleri Biz yarattýk, yine de tasdik etmeyecek misiniz? Þimdi (rahimlere) dökmekte olduðunuz meniyi gördünüz mü? Onu sizler mi yaratýyorsunuz, yoksa yaratýcý Biz miyiz?" (Vakýa Suresi, 57-59)

Ýnsanýn yaratýlýþý ve bu yaratýlýþýn mucizevi yönleri daha pek çok ayette vurgulanýr. Ancak bu vurgular arasýnda öyle bilgiler vardýr ki, bunlar Kuran´ýn indirildiði 7.yüzyýlda asla bilinemeyecek detaylardýr. Ýþte bunlardan bazýlarý þöyledir:

1) Ýnsan, meni sývýsýnýn tamamýndan deðil, aksine çok küçük bir parçasýndan (spermadan) yaratýlýr.

2) Bebeðin cinsiyetini erkeðin kromozomlarý belirler.

3) Ýnsan embriyosu ana rahmine adeta bir sülük gibi yapýþýr.

4) Ýnsan, ana rahminde üç karanlýk bölge içinde geliþir.

Kuran´ýn indirildiði yüzyýlda da insanlar elbette doðumun temel maddesinin cinsel iliþki sonrasýnda erkekten gelen sývý ile ilgili olduðunu biliyorlardý. Çocuðun ortalama dokuz ayda doðduðu da rahatlýkla gözlemlenen, bilmek için araþtýrma gerektirmeyen bir konu idi. Ancak yukarýda sýraladýðýmýz bilgiler o devrin bilim seviyesinin çok üstündeydi. Bunlar, ancak 20. yüzyýl bilimi tarafýndan keþfedildi.

Þimdi, keþfedilen bu bilgileri sýrasýyla inceleyelim.


1) "Bir damla su"

Spermler yumurtaya varana kadar annenin vücudunda zorlu bir yolculuk geçirirler. Bu yolculukta 250 milyon spermin ancak 1000 kadarý yumurtaya ulaþmayý baþarýr. Beþ dakika sonra sona erecek yarýþýn sonunda, yarým tuz tanesi büyüklüðündeki yumurta, spermlerden yalnýzca birini kabul edecektir. Yani insanýn özü, meninin tamamý deðil, ondan küçük bir parçadýr. Ancak, bilindiði gibi, bunlardan sadece biri yumurtayý döllemeyi baþarýr. Kuran´da ise bu gerçek þöyle açýklanýr:

Ýnsan, ´kendi baþýna ve sorumsuz´ býrakýlacaðýný mý sanýyor? Kendisi, akýtýlan meniden bir damla su deðil miydi? (Kýyamet Suresi, 36)

Dikkat edilirse Kuran´da, insanýn meninin tamamýndan deðil, onun içinden alýnan küçük bir parçadan yaratýldýðý haber verilmektedir. Bu ifadedeki özel vurgunun modern bilim tarafýndan keþfedilen bir gerçeði açýklamasý ise, ifadenin Ýlahi kaynaklý bir bilgi olduðunun delilidir.


2) "Karmaþýk" sývý

Meni olarak adlandýrýlan ve spermleri taþýyan besleyici sývý, sadece spermlerden oluþmaz. Aksine meni, birbirinden farklý sývýlarýn karýþýmýndan oluþur. Bu sývýlarýn, spermin gerek duyduðu enerjiyi karþýlayacaðý þekeri bulundurmak, baz özelliðiyle ana rahminin giriþindeki asitleri nötralize etmek, spermin hareket edeceði kaygan ortamý saðlamak gibi görevleri vardýr.

Ne ilginçtir ki, Kuran´da meniden söz edilirken, modern bilimin ortaya çýkardýðý bu gerçeðe de iþaret edilmekte ve "karmakarýþýk" bir sývý olarak tarif edilmektedir:

"Þüphesiz biz insaný, karmaþýk olan bir damla sudan yarattýk. Onu deniyoruz. Bundan dolayý onu iþiten ve gören yaptýk." (Ýnsan Suresi, 2)

Bir baþka ayette ise yine meninin karýþým olduðuna iþaret edilir, insanýn ise bu karýþýmýn "özünden" yaratýldýðý vurgulanýr:

" Ki O, yarattýðý herþeyi en güzel yapan ve insaný yaratmaya bir çamurdan baþlayandýr. Sonra onun soyunu bir özden, basbayaðý bir sudan yapmýþtýr." (Secde Suresi, 7-8 )

Burada "öz" diye çevrilen Arapça "sulala" kelimesi, öz ya da bir þeyin en iyi kýsmý demektir. Hangi þekilde alýnýrsa alýnsýn "bir bütünün bir kýsmý" anlamýna gelir. Ve bu durum, Kuran´ýn, insanýn yaratýlýþýný en ince detayýna kadar bilen bir Ýrade´nin sözü olduðunu göstermektedir. Çünkü o Ýrade, zaten insaný yaratan Allah´týr.

Ey insan, "üstün kerem sahibi" olan Rabbine karþý seni aldatýp yanýltan nedir? Ki O seni yarattý, sana bir düzen içinde biçim verdi ve seni bir itidal üzere kýldý. Dilediði bir surette seni tertip etti. (Ýnfitar Suresi, 6-8 )


3) Cinsiyetin Belirlenmesi...

Daha yakýn zamana kadar bebeðin cinsiyetini erkek ve kadýn hücrelerinin beraber belirlediði sanýlýyordu. Oysa genetik ve mikrobiyoloji bilimlerinin geliþmesiyle birlikte, kadýnýn bu belirlemede hiçbir rolü olmadýðý anlaþýldý.

Ýnsan yapýsýný belirleyen 46 kromozomdan iki tanesi cinsiyet kromozomu olarak adlandýrýlýr. Bu iki kromozom erkekte XY, kadýnda ise XX olarak adlandýrýlýr. Bunun sebebi bu kromozomlarýn bu harflere benzemesidir. Y kromozomu erkeklik, X kromozomu ise kadýnlýk genlerini taþýr.

Bir insanýn oluþmasý, erkek ve kadýnda çift çift yer alan bu kromozomlarýn birer tanesinin birleþmesi ile baþlar. Kadýnda yumurtlama sýrasýnda ikiye ayrýlan yumurta hücresinin her iki parçasý da X kromozomu taþýr. Oysa erkekte ikiye ayrýlan yumurta hücresi, X ve Y kromozomlarý içeren iki farklý sperm meydana getirir. Kadýnda bulunan X kromozomu eðer erkekteki X kromozomu içeren spermle birleþirse kýz, Y kromozomu içeren spermle birleþirse erkek oluþur.

Yani doðacak çocuðun cinsiyetini belirleyen faktör, erkekteki hangi kromozomun kadýndaki kromozomla birleþeceði sorusudur.

Kuþkusuz genetik keþfedilene kadar, yani 20. yüzyýla dek, bunlarýn pekçoðu bilinmiyordu. Aksine pek çok kültürde, doðacak çocuðun cinsiyetinin kadýn bedeni tarafýndan belirlendiði inancý yaygýndý.

Oysa Kuran´da, genlerin keþfinden 13 yüzyýl önce bu batýl inanýþý reddeden bir bilgi verilmiþti insanlara. Erkeklik ve diþiliðin, "rahme dökülen meniden" yaratýldýðý, yani cinsiyetin kökeninin kadýn deðil erkek bedeni olduðu Kuran´da þu þekilde belirtilmiþtir:

"Rahime dökülen meniden erkek ve diþi iki çifti o yarattý." (Necm Suresi, 45-46)


4) Rahme Yapýþan Alak...

Erkekten gelen sperm ve kadýndaki yumurta üstte deðindiðimiz þekilde birleþtiðinde, doðacak bebeðin ilk özü de oluþmuþ olur. Biyolojide "zigot" olarak tanýmlanan bu tek hücre, hiç zaman yitirmeden bölünerek çoðalacak ve giderek bir "et parçasý" haline gelecektir.

Ancak zigot bu büyümesini boþlukta gerçekleþtirmez. Rahim duvarýna tutunur, sahip olduðu uzantýlar sayesinde topraða yerleþen kökler gibi oraya yapýþýr. Bu bað sayesinde de, geliþimi için ihtiyaç duyduðu maddeleri annenin vücudundan alabilir.

Ne ilginçtir ki, Kuran´da anne karnýnda büyümeye baþlayan zigottan söz edilirken, o hep "alak" olarak tanýmlanmaktadýr:

"Yaratan Rabbin adýyla oku. O, insaný bir alak´tan (asýlýp tutunan þeyden) yarattý. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir." (Alak Suresi, 1-3)

"Ýnsan, ´kendi baþýna ve sorumsuz´ býrakýlacaðýný mý sanýyor? Kendisi, akýtýlan meniden bir damla su deðil miydi? Sonra bir alak oldu, derken (Allah, onu) yarattý ve bir ´düzen içinde biçim verdi.´ Böylece ondan, erkek ve diþi olmak üzere çift kýldý." (Kýyamet Suresi, 36-39)

"Alak" kelimesinin Arapça´daki anlamý ise, "bir yere asýlýp tutunan þey"dir. Hatta kelime asýl olarak, bir bedene yapýþýp oradan kan emen sülükler için kullanýlýr. Bu kelimenin, rahim duvarýna yapýþýp oradan yaþamý için gerekli þeyleri emen zigotu tanýmlamak için kullanýlabilecek en uygun kelime olduðu ise açýktýr.

Kuran´da zigot hakkýnda verilen bilgiler bununla da bitmez.

Döl yataðýna tam anlamýyla tutunmuþ olan zigot geliþmeye baþlar. Anne rahmi ise, zigotu saran ve "amnion sývýsý" denen bir sývý ile doludur. Bebeðin içinde büyüdüðü amnion sývýsýnýn dikkati çeken en önemli özelliði, dýþarýdan gelecek darbelere karþý bebeðin güvenliðini saðlamasýdýr. Kuran´da, bu gerçek de bildirilir:

"Sizi basbayaðý bir sudan yarattýk. Sonra onu savunmasý saðlam bir karar yerine yerleþtirdik." (Mürselat Suresi, 20-21)

20. yüzyýlda henüz keþfedilmiþ olan tüm bu bilgilerin, daha 7. yüzyýldan haber verilmiþ olmasý Kuran´ýn Allah´ýn indirdiðinin en büyük delillerindendir.

"Onlar hala Kur´an´ý iyice düþünmüyorlar mý? Eðer o, Allah´tan baþkasýnýn katýndan olsaydý, kuþkusuz içinde birçok aykýrýlýklar (çeliþkiler, ihtilaflar) bulacaklardý." (Nisa Suresi, 82)

Kuran´daki tarif tam doðrudur, çünkü bu kitaptaki her ayet Allah´ýn sözleridir. Ýnsaný anne rahminde yaratýp þekillendiren Allah, bu süreci en iyi tarif edecek kelimeleri Kitabýnda bildirmiþtir. Hepimizi bu þekilde yaratmýþ olan Allah, hayatýmýzýn baþlangýcýný bir baþka ayette þöyle tarif etmektedir:

"Andolsun, biz insaný, süzme bir çamurdan yarattýk. Sonra onu bir su damlasý olarak, savunmasý saðlam bir karar yerine yerleþtirdik. Sonra o su damlasýný bir alak (embriyo) olarak yarattýk; ardýndan o alak´ý (hücre topluluðu) bir çiðnem et parçasý olarak yarattýk; daha sonra o çiðnem et parçasýný kemik olarak yarattýk; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir baþka yaratýþla onu inþa ettik. Yaratýcýlarýn en güzeli olan Allah, ne yücedir." (Müminun Suresi, 12-14)


DÜNYANIN YUVARLAKLIÐI

Kuran´ýn indirildiði coðrafyanýn ana dili olan Arapça, çok geliþmiþ bir lisandýr. Kelime hazinesi son derece geniþtir. Ayrýca Arapça´daki fiillerin bir kýsmý, Türkçe´ye tek bir kelime ile çevrilemeyecek anlamlarla yüklüdürler. Örneðin "haþiye" fiili "içi titreyerek korkmak" anlamýndadýr. (Baþka türlü korkular için ise baþka kelimeler kullanýlýr.) Ya da "karia" kelimesi "baþa gelip çatan sarsýcý olay"ý yani Kýyamet´i ifade etmek için kullanýlýr.

Kuran´da geçen bu tür fiillerden birisi de "tekvir" fiilidir. Bu fillin Türkçesi "yuvarlak bir þeyin üzerine birþey sarmak"týr. Örneðin Arapça sözlüklerde "baþa sarýk sarma" gibi yuvarlak cisimleri içeren fiiller için bu kelime kullanýlmaktadýr. Þimdi tekvir fiilinin geçtiði bir ayeti inceleyelim:

Gökleri ve yeri hak olarak yarattý. Geceyi gündüzün üstüne sarýp-örtüyor, gündüzü de gecenin üstüne sarýp-örtüyor. (Zümer Suresi, 5)

Ayette gecenin ve gündüzün birbirlerinin üzerlerini sarýp-örtmeleri (tekvir etmeleri) konusunda verilen bilgi, ayný zamanda Dünya´nýn biçimi konusunda kesin bir bilgi içermektedir. Ancak ve ancak Dünya´nýn yuvarlak olmasý durumunda bu ayette ifade edilen fiil gerçekleþebilir. Yani 7. yüzyýlda indirilen Kuran´da, dünyanýn yuvarlak olduðuna iþaret edilmiþtir.

Oysa unutmamak gerekir ki, o dönemdeki astronomi anlayýþý dünyayý daha farklý algýlýyordu. O dönemde dünyanýn düz bir satýh olduðu düþünülüyordu ve tüm bilimsel hesap ve açýklamalar da buna göre yapýlýyordu. Kuran´da ise o zamanýn yanlýþ bilgileri ile ilgili hiçbir ifadeye rastlamayýz. Aksine Kuran ayetlerinde bize henüz bu yüzyýlda öðrendiðimiz bilgiler verilmektedir. Kuran Allah´ýn sözü olduðu için, evreni tarif ederken olabilecek en doðru kelimeler kullanýlmýþtýr.


DAÐLARIN GÖREVÝ

Jeolojinin bulgularýna göre, daðlar yeryüzü kabuðunu oluþturan çok büyük tabakalarýn hareketleri ve çarpýþmalarý sonucunda oluþurlar. Bu tabakalar çok büyüktür ve tüm karalarý onlar taþýrlar. Ýki tabaka çarpýþtýðý zaman daha dayanýklý olan, ötekinin altýna girer ve aralarýndaki tortu havaya kalkar. Sýkýþmýþ tortuda oluþan büyük kývrým da, çevredeki bölgeden yükselerek daðlarý oluþturur. Bu arada, daðlarý oluþturan çýkýntý, yer üstünde olduðu kadar yer altýnda da ilerler. Yani daðlarýn gördüðümüz kütleleri kadar, yer altýnda aþaðýya doðru uzanan bir kütleleri de vardýr. Daðlarýn bu yeraltýndaki uzantýlarý, yerkabuðunun maðma tabakasý üzerinde ya da kendi tabakalarý arasýnda kaymasýný engeller.

Bu açýklamadan da anlaþýldýðý gibi, daðlarýn en önemli özelliklerinden birisi, birbirine yaklaþarak sýkýþan yer tabakalarýnýn birleþim noktalarýnda yükselmeleri ve bu tabakalarý "sabitlemeleri"dir. Yani daðlarý, tahtalarý birarada tutan çivilere benzetebiliriz.

Öte yandan, daðlarýn inanýlmaz kütleleriyle yerkabuðuna yaptýklarý basýnç, Dünya´nýn çekirdeðindeki maðma hareketlerinin etkilerinin yeryüzüne ulaþarak yerkabuðunu parçalamasýna da engel olmaktadýr. Dünya´nýn çekirdek olarak adlandýrýlan merkez tabakasý, binlerce derece sýcaklýkta erimiþ maddelerden oluþan bir bölgedir. Çekirdekte meydana gelen hareketler sebebiyle yeryüzünü oluþturan tabakalar arasýnda ayrýlma bölgeleri meydana gelmektedir. Bu bölgelerde yükselen daðlar aþaðýdan yukarýya gelen hareketleri engelleyerek Dünya´yý þiddetli depremlerden korurlar.

Ýþin ilginç yaný ise, günümüzde modern jeoloji tarafýndan ortaya konulan bu teknik gerçeklerin, asýrlar önce Kuran´da haber verilmiþ olmasýdýr. Daðlardan söz eden bir Kuran ayetinde þöyle denilmektedir:

O, gökleri dayanak olmaksýzýn yaratmýþtýr, bunu görmektesiniz. Arzda da, sizi sarsýntýya uðratýr diye sarsýlmaz daðlar býraktý ve orada her canlýdan türetip yayýverdi... (Lokman Suresi, 10)

Allah Kuran´da bu ayetiyle, ayný zamanda o devirde yaygýn kabul gören inanýþýn batýl olduðunu gösteriyordu. O dönemde birçok toplumda olduðu gibi, ilkel bir astronomi anlayýþýna sahip olan Araplar, gökyüzünün daðlar sayesinde tepede durabildiðini zannediyorlardý. Bu inanýþa göre düz olan dünyanýn iki ucunda yüksek daðlar mevcuttu. Bu daðlar gök kubbenin "dayanaklarýydýlar". Yani gökyüzünü ayakta tutan birer direk gibi olduklarý düþünülüyordu. Bu inancýn yanlýþ olduðu üstteki ayetle kesin olarak ortaya çýktý ve insanlara gökyüzünün "dayanaksýz" olduðu haber verildi. Ayrýca daðlarýn gerçek jeolojik iþlevi de haber verildi: Sarsýntýlarý engellemek. Bu konudaki bir baþka ayette de yine ayný konu vurgulanmýþtýr:

Yeryüzünde, onlarý sarsmasýn diye, sabit daðlar yarattýk ve doðru gidebilsinler diye geniþ yollar açtýk. (Enbiya Suresi, 31)

Açýkça görüldüðü gibi Allah, çok yeni elde edilebilmiþ olan jeoloji bilgilerini henüz 7. yüzyýlda Kuran´la insanlara haber veriyordu. Bu da, Kuran´ýn herþeyi bilen Allah katýndan indirilmiþ olduðunun bir baþka delilidir.


AÞI YAPAN RÜZGARLAR

Kuran´da rüzgarlarýn ´aþýlayýcý´ özelliðinden Maide Suresi´nin 22. ayetinde þöyle bahsedilir:

Ve aþýlayýcý olarak rüzgarlarý gönderdik, böylece gökten su indirdik de sizleri suladýk. (Maide Suresi, 22)

Söz konusu ayette geçen "aþýlama" kelimesinin Arapça karþýlýðý hem bitkilerin, hem de bulutlarýn aþýlanmasý anlamýný taþýmaktadýr. Nitekim modern bilim rüzgarlarýn her iki iþleve de sahip olduðunu göstermiþtir. Rüzgarlar, önceki sayfalarda da belirttiðimiz gibi, yaðmur damlasýnýn oluþmasýnda rol oynayacak kristalleri taþýyarak bulutlarý aþýlamýþ olurlar. Bununla birlikte rüzgarlar, bitkileri aþýlama görevini de üstlenmiþlerdir.

Yeryüzündeki birçok bitki, insanlar ve hayvanlar gibi diþi ve erkek olmak üzere farklý cinsiyetlere sahiptir. Hayvanlar ve insanlar sahip olduklarý hareket etme yeteneði sayesinde ürerler. Oysa, bitkilerin eþleþmek için birbirlerine yaklaþma imkaný yoktur. Ýþte rüzgarlar bu sorunu hallederler. Rüzgarlar aracýlýðýyla bitkilerin diþi ve erkek üreme hücreleri birbirine ulaþtýrýlarak, dünyadaki bitki hayatýnýn devamý saðlanýr. Amerikalý bir biyolog, bunu þöyle anlatýyor:

"Birçok bitki rüzgardan polen yakalayacak þekilde mükemmelce yaratýlmýþtýr. Kozalaklar, çiçek salkýmlarý ve diðer yapýlar hava akýmlarýna kanallar oluþturur. Ve sperm üreten polenler bu kanallar sayesinde üreme alanlarýna gelir... Bitkiler havaya sperm üreten polen tohumlarýný fýrlatýrlar. Daha sonra hava akýmlarý bu tohumlarý ayný türden diðer bitkilere taþýr. Ovüle gelen polen burada yumurtayý döller ve böylece ovüller tohuma dönüþür."


PARMAK ÝZÝNÝN ÖZELLÝÐÝ

Ýnsanýn parmaklarýnýn uç kýsmýndaki derinin gözle görülebilen þekiller oluþturmasýyla oluþan "parmak izi" tamamen kiþiye özeldir. Þu an dünyada yaþayan her insanýn parmak izi birbirinden farklýdýr. Üstelik tarih boyunca yaþamýþ olan tüm insanlarýnki de birbirlerinden farklý olmuþtur. Bu izler, derin bir kesik ve büyük bir yaralanma olmadýðý sürece kiþinin hayatý boyunca da ayný kalýr.

Ýþte parmak izi, bu nedenle çok önemli bir "kimlik kartý" sayýlmakta ve tüm dünyada bu amaçla kullanýlmaktadýr.

Dikkatlice incelendiðinde parmak izlerindeki bazý hatlarýn ani olarak sonlandýðý veya ortadan ikiye ayrýlýp bir çatal oluþturduðu görülecektir. Bu karakteristik noktalar "nitem" olarak tanýmlanmaktadýr. Parmak izleri için esas ayýrt edici özellik, nitemlerin parmak izi içerisinde bulunduðu yerler ve yönleridir. Elimizdeki tüm parmak izlerimizi dikkatlice karþýlaþtýrýrsak, ana yapý olarak birbirine benzeseler de, nitemler göz önüne alýndýðýnda aslýnda çok farklý olduklarýný görürüz. Bu farklýlýklar öylesine ayýrt edicidir ki, yapýlan çalýþmalarda yeryüzündeki iki farklý insanýn ayný parmak izine sahip olma olasýlýðý 64 milyarda bir olarak saptanmýþtýr.

Ýki asýr öncesine kadar parmak izi hiç de bu kadar önemli bir kavram deðildi. Çünkü her insanýn parmak izinin birbirinden farklý olduðu ancak 19. yüzyýlýn sonlarýnda fark edildi. 1880 yýlýnda Henry Faulds isimli Ýngiliz bilim adamý, Nature dergisinde yayýnlanan bir makalesinde insanlarýn parmak izlerinin hayat boyunca deðiþmediðini ve suçlularýn da cam þiþeler üzerinde býraktýklarý parmak izleri sayesinde yakalanabileceðini açýkladý. 1884 yýlýnda Ýngiltere´de ilk defa bir cinayet, parmak izleri takip edilerek çözüldü. 19. yüzyýla kadar kimse parmak uçlarýndaki dalgalý þekillerin bir özelliðinin ve anlamýnýn olduðunu düþünmemiþti.

Oysa Kuran´da, insanlarýn parmak uçlarýnda çok önemli bir özellik olduðuna henüz 7. yüzyýlda iþaret edilmiþti. Parmak izinin önemine dikkat çeken Kuran ayeti þöyledir:

Ýnsan, onun kemiklerini bizim kesin olarak biraraya getirmeyeceðimizi mi sanýyor? Evet; onun parmak uçlarýný dahi derleyip-(yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz. (Kýyamet Suresi, 3-4)


KURAN´DA KELÝME TEKRARLARI

Kuran´ýn þimdiye dek incelediðimiz mucizevi özelliklerinin dýþýnda bir de "matematiksel mucize"si vardýr. Bu mucizeye bir örnek, Kuran´daki bazý kelime tekrarlarýnýn verdiði ortak sayýdýr. Birbiriyle ilgili bazý kelimeler þaþýrtýcý bir biçimde ayný sayýda tekrarlanýrlar. Aþaðýda, bu tür kelimeler ve Kuran içindeki tekrarlanýþ sayýlarý verilmiþtir.

"Yedi Gök" tabiri 7 kere geçer. "Göklerin yaratýlýþý (halku semavat)" ifadesi de 7 kere tekrarlanýr.

"Gün (yevm)" tekil olarak 365 kere geçerken, çoðul yani "Günler (eyyam ve yevmeyn)" kelimeleri 30 defa tekrarlanýr. "Ay" kelimesinin tekrar sayýsý ise 12´dir.

"Hýyanet" kelimesi 16 kere geçerken, "habis" kelimesinin tekrar sayýsý da 16.

"Bitki" ve "aðaç" kelimelerinin tekrar sayýsý ayný: 26.

"Ceza" kelimesi 117 kere yer alýrken, Kuran´ýn temel prensiplerden olan "affetmek" ifadesi bu sayýnýn tam 2 katý kadar yani 234 kere tekrarlanýyor.

"De" kelimelerini saydýðýmýzda çýkan sonuç 332. "Dediler" kelimesini saydýðýmýzda da ayný rakamý görüyoruz.

"Dünya" kelimesi ve "ahiret" kelimesinin tekrarlanýþ sayýlarý da ayný: 115.

"Þeytan" kelimesi 88 kere geçiyor. "Melek" kelimesinin tekrar sayýsý da 88.

"Ýman" (tamlama almadan) kelimesi Kuran boyunca 25 kere tekrarlanýr, "küfür" kelimesi de...

"Zekat" kelimesi 32 kere tekrarlanýrken, "bereket" kelimesinin tekrarlanýþ sayýsý da 32.

"Rahmet" kelimesi 79, "hidayet" kelimesi de 79 kere tekrarlanýr.

"Ýyiler (ebrar)" 6 kere, "facirler" ise tam yarýsý kadar yani 3 kere geçer.

"Yaz-sýcak" kelimeleri ile "Kýþ-soðuk" kelimelerinin geçiþ sayýlarý da ayný: 5.

"Sizi (insaný) yarattý" ifadesi ve "kulluk" kelimesinin geçiþ sayýlarý da ayný: 16.

"Þarap (hýmr)" ve "sarhoþluk (sekere)" kelimeleri de ayný sayýda tekrarlanýr: 6.

"Zenginlik" 26 ve "fakirlik" ise yarýsý kadar, 13 kere geçer.

"Ýnsan" 65 kere geçer; insanýn yaratýlýþ safhalarýnýn sayýsýnýn toplamý da aynýdýr:

Toprak (turabun) 17

Nutfe (nutfun) 12

Embriyo (alak) 6

Bir çiðnemlik et (meda´a) 3

Kemik (ýzamun) 15

Et (lehmun) 12

TOPLAM 65


KURAN´DA 19 MUCÝZESÝ

Kuran´ýn matematiksel mucizesinin bir baþka yönü ise 19 sayýsýnýn, ayetlerin içine þifresel bir biçimde yerleþtirilmiþ olmasýdýr. Müddessir Suresi´nin 30. ayetinde dikkat çekilen bu sayý, Kuran´ýn bazý yerlerinde þifrelenmiþtir. Bunun örneklerini þöyle sayabiliriz:

Besmele 19 harftir.

Kuran 114 (19x6) sureden oluþur.

Ýlk vahyedilen 96. sure sondan 19. suredir.

Ýlk vahiy olan, 96. surenin ilk 5 ayeti, tam 19 kelimeden oluþur.

Bu 19 kelime 76 (19x4) harftir.

Vahyedilen ilk sure 19 ayete sahiptir.

Son vahyedilen sure olan Nasr, toplam 19 kelimeden oluþur. Ayrýca bu surenin Allah´ýn yardýmýndan söz eden ilk ayeti de 19 harftir.

Kuran´da 114 (19x6) besmele bulunur.

Kuran´da baþýnda besmele bulunmayan tek sure, 9 numaralý Tevbe Suresi´dir. Bu sureden evvel yer alan 8. sureden 19 sure sonra gelen 27 numaralý Neml Suresi´nin hem baþýnda, hem de 30. ayetinde besmele vardýr. Besmeleleri 114´e tamamlayan 27. surenin 30. ayetidir. Sure ve ayet numaralarýný yani 27 ve 30´u topladýðýmýzda 57 (19x3) sayýsýný buluruz.

Kuran´da geçen "Allah" kelimesinin toplam sayýsý 2698 (19x142)´dir.

Kuran´da geçen "rahim" kelimesinin toplam sayýsý 114 (19x6)´tür.

Kuran´da geçen tüm sayýlarý (tekrarlar dikkate alýnmadan) topladýðýmýzda çýkan sayý 162.146 yani 19x8534´tür. (1+2+3+4+5+6+7+8+9+10+11+12+1+ 20+30+40+50+60+70+80+99+100+200+300+1000+2000+3000+5000+50000+100000)

Kuran´daki bazý surelerin baþýnda "mukattaa" ismi verilen baþlangýç harfleri bulunur. Baþlangýç harfli ilk sure ile baþlangýç harfli son sure arasýnda 38 (19x2) adet baþlangýç harfsiz sure vardýr.

29. surenin baþýnda 14 harften oluþan 14 deðiþik harf kombinezonu bulunur. 29+14+14=57 (19x3)

Allah´ýn isimlerinden dört tanesinin sayýsal ebced deðeri 19´un tam katýdýr.

-Vahid (tek) 19 (19x1)

-Zulfadlil azim (Büyük Lütuf Sahibi) 2698 (19x142)

-Mecid (Yüce) 57 (19x3)

-Cami 114 (19x6)

Kuran´ýn en baþýndan itibaren 19 ayete sahip ilk suresi Ýnfitar Suresi´dir.

Ynt: Kuran Mucizeleri By: büþra6-h Date: 08 Nisan 2011, 15:50:43
çok saðolun hocam çok iþime yaradý .bu site olmasaydý bn ödevimi yapamýcaktým .performans ödevime yardýmcý oldu.Yalnýz sanýyorum fazla ayrýntýlý. bu yüzden yaparken çok zorlandým.6. sýnýflara göre olmasýný tercih ederdim .yinede elerinize saðlýk.Alaah size yardýmcý olsun. hayýrlý günler dilerim. Kendinize iyi bakýn
.

Ynt: Kuran Mucizeleri By: büþra-7j Date: 11 Nisan 2011, 10:46:35
hocam çok güzel olmuþ
Ynt: Kuran Mucizeleri By: Hilal 6-e Date: 15 Nisan 2011, 20:26:06
çok  güzl olmþ :)
Ynt: Kuran Mucizeleri By: cesim-6-A Date: 18 Nisan 2011, 10:39:10
Mekke dönemi [deðiþtir]

Kuran yaklaþýk 23 yýlda parça parça tamamlanmýþtýr. 13 yýl kadar süren Mekke döneminde indiðine inanýlan âyet ve sûreler daha çok Ýslâm inanç ve ahlâký ile ilgili konularý kapsar; Allah'ýn birliðine, meleklere, peygambere, kitaplara ve 'Ahiret günü'ne iman gibi. Müslümanlar tarafýndan Âdem'den beri geldiðine inanýlan tevhid inancý iþlenir. Allah ile eþit güçte bir varlýðýn olduðu görüþü bu bölümde reddedilir.

Mekke döneminde Kuran'ýn, Âdem'den itibaren devam eden vahiy zincirinin aynýsý olduðu yer alýr: "(Allah) dînde, onunla Nuh'a vasiyet ettiði (farz kýldýðý) þeyi (þeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fýrkalara ayrýlmayýn.” diye Ýbrâhîm'e, Musa'ya ve Ýsa'ya vasiyet ettiðimiz þeyi Sana da vahyederek, size de þeriat kýldý." (Þura, 42/13) [4]
Medine dönemi [deðiþtir]

Medine'de inen âyet ve sûrelerde daha çok hukuk kurallarý yer almýþtýr. Aile ve devletin tanzimi, insanlarýn birbiriyle veya devletle olan iliþkileri, anlaþmalar, barýþ ve savaþ durumlarý bu âyetlerde açýklanýr. M.S. 622 tarihinden itibaren bu hükümleri uygulamak için yeterli güce sahip bir Ýslâm Devleti, Muhammed yönetiminde, Medine'de oluþmuþtu.

Ýslam inanýþýna göre Allah hafiften aðýra doðru hükümler göndermiþ, Muhammed ve ashabý bunlarý geciktirmeksizin uygulamaya geçirmiþtir. Kuran dilini bilmeleri, namazlarda, mescid içinde ve dýþýnda okunan sûre ve ayetleri anlamalarýný kolaylaþtýrmýþtýr. Ýslam inanýþýnda bu devrin özelliði; iyi ve yararlý olanýn alýnmasý, kötü ve zararlý olanýn kaldýrýlmasýdýr. Ýslam inancýnda yükümlülükler birden ayrýntýlarýyla gelmemiþ, zamanla (23 yýl) tamamlanmýþtýr.[5]

Kuran ayetleri Müslüman toplumunda yaþanan olaylar üzerine gelmiþtir. Ayetlerin ihtiyaç sýrasýnda geldiðine ve toplumda gerekli etkiyi gösterdiðine inanýlýr. Bu yüzden, ayetlerin iniþ sebepleri Kuran tefsirlerinde önemli bir yer tutar.
Ynt: Kuran Mucizeleri By: Hanife 8.D Date: 09 Þubat 2014, 12:50:06
 ESSELAMUN ALEYKUM VERAHMETURULLAHÝ VEBEREKATÜHÜ; Allah razý olsun hocam bizlerle bu bilgileri paylaþtýðýnýz için çok teþekkür ederim...
Ynt: Kuran Mucizeleri By: Hafsa Nur 6.D Date: 24 Þubat 2014, 22:07:46
ve aleykum selam;
çok teþekkürler bu bilgileri paylaþtýðýnýz için....
Ynt: Kuran Mucizeleri By: Hanife 8.D Date: 24 Þubat 2014, 22:15:24
En çok sevdiðim ve çok merak ettiðim konulardýr.ALLAH razý olsun hocam çok güzel ve özel bilgileri bizlerle paylaþtýðýnýz için.....

Göklerin Yaratýlýþý

"Geceleyin gökyüzüne bir bakýþ, insana güçlü bir "deðiþmeyen evren" izlenimi verir. Doðru; bulutlar Ay´ýn önünde sürüklenirler, gökkubbe kutup yýldýzý çevresinde döner; daha uzun zaman diliminde Ay´ýn kendisi büyür ve küçülür; Ay ve gezegenler, yýldýzlarýn oluþturduðu bir zemine göre hareket ederler. Fakat biliyoruz ki bunlar yalnýz Güneþ sistemimizin içindeki hareketlerin neden olduðu yerel olaylardýr. Gezegenlerin ötesinde, yýldýzlar hareketsiz gibidirler..."

Yukarýdaki satýrlar, "Ýlk Üç Dakika" kitabýnýn yazarý Steven Weinberg´e ait. Gerçekten de gökyüzüne doðal gözle bir bakýþ, herþeyin çok duraðan ve sabit olduðu hissini uyandýrabilir. Oysa durum farklýdýr. Gökyüzünde büyük bir hareketlilik vardýr ve çýplak gözle asla fark edilemeyen bu gerçek, Kuran tarafýndan asýrlar önce haber verilmiþtir.

Kuran´da gökyüzü ile ilgili çoðul olarak kullanýlan çok sayýda ayete rastlamak mümkündür. Arapça´da "semavat" olarak geçen "gökler" kelimesi hem dünyanýn atmosferini, hem de uzay boþluðunu ifade etmektedir.

Burada ilk olarak üzerinde duracaðýmýz nokta, gökler ifadesindeki çoðul kullanýmdýr. Bu çoðul kullaným da Kuran´ýn mucizelerinden birisidir; çünkü ister dünyanýn atmosferi olarak düþünün, ister evren olarak, 7. yy´da çýplak gözle bakan birisinin bunlarýn çoðul olabileceðini bilmesi olanaksýzdýr. Þimdi bunu açýklayalým:

Açýk havaya çýkarak baþýnýzý göðe çevirdiðinizi düþünün. Ne görürsünüz? Yaz aylarýndaysanýz ya masmavi bir gökyüzü veya belki rüzgarla hareket eden bulutlar; kýþ aylarýndaysanýz da muhtemelen gri, puslu bir gökyüzü ve her yaný kaplayan bulutlar vardýr görüntüde. Fakat her ne görürseniz görün, dünyayý saran atmosferi göremezsiniz. Üstelik bu atmosferin birçok katmandan oluþtuðunu hiç bilemezsiniz. Oysa dünya atmosferi, mezosfer, iyonosfer, troposfer, ozon tabakasý gibi birçok katmanýn bileþiminden meydana gelmiþtir. Elbette ki çýplak gözle fark edilemeyecek bu ayrýntýya ayetlerde iþaret edilmesi onun, Kuran´ýn ALLAH´ýn sözü olduðunun büyük bir delilidir.

Öte yandan, gökyüzü kelimesini uzay olarak aldýðýnýzda da, günümüzün teorileriyle büyük bir uyum içinde olduðunu görürsünüz. Bilim çevreleri gözlemlenebilen uzayýn haricinde paralel evrenler, deðiþik boyutlar olabileceði teorileri geliþtirmektedirler. Iþýk hýzýnýn aþýlmasýyla birlikte farklý bir boyut ve farklý bir evren kavramýnýn ortaya çýkacaðýný savunan tez bunun bir örneðidir. Kýsacasý, uzaydan deðil, uzaylardan bahsetmemiz doðru olacaktýr. Bu ise, Kuran´da iþaret edilen bir gerçektir.

Þimdi "semavat" kelimesi ile ilgili diðer konulara bir bakalým.

Öncelikle Kuran´da uzayýn "büyük bir düzen" içinde yaratýlmýþ olduðu açýklanýr. Örneðin bu konudaki bir ayet þöyledir:

"Gökyüzü, Onu da yükseltti ve mizaný koydu." (Rahman Suresi, 7)

Ayný konudan bahseden farklý iki ayette de þöyle söylenir:

"O, biri diðeriyle ´tam bir uyum´ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmýþ olandýr. Rahman´ýn yaratmasýnda hiçbir ´çeliþki ve uygunsuzluk´ göremezsin. Ýþte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklýk (bozukluk ve çarpýklýk) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz umudunu kesmiþ bir halde bitkin olarak sana dönecektir." (Mülk Suresi, 3-4)

"Üzerlerindeki göðe bakmýyorlar mý? Biz onu nasýl bina ettik ve onu nasýl süsledik? Onun hiçbir çatlaðý yok." (Kaf Suresi, 6)

Belki uzay devasa bir boþluk olarak düþünülüyor olabilir. Sonsuz geniþlikte, içinde bir þekilde hareket eden yýldýzlar, gezegenler ve cisimler bulunan bir boþluk. Oysa uzay baþýboþ býrakýlmýþ bir boþluk deðildir. Ýçinde sayýsýný tam tespit edemediðimiz, ancak milyarlarla ifade ettiðimiz yýldýzlar, güneþ sistemleri, gezegenler ve uydular, kuyruklu yýldýzlar bulunan bir "sistem"dir. Bunlarýn her biri yaþam süreleri boyunca farklý durumlarda bulunurlar. Örneðin yýldýzlar yakýtlarýný tükettikten sonra kýzýl dev, beyaz cüce, nötron yýldýzý, karadelik, süpernova gibi isimler verdiðimiz þekillere dönüþürler. Bunlar da evreni oluþturan elemanlar arasýndadýrlar.

Bunlarýn ötesinde, evrendeki büyük dengenin asýl kanýtlarý "sistemler"dir. Örneðin dünyamýz Güneþ Sistemi içinde yer almaktadýr. Güneþ Sistemi, Samanyolu Galaksisi´ne dahildir, ve bu galakside daha milyonlarca yýldýz ve yýldýz sistemi mevcuttur. Ancak devasa boyutlarýyla Samanyolu Galaksisi de, bir galaksiler sistemi içinde hareket eder, ve bu muazzam galaksiler sistemi de evrendeki sayýsýz galaksiler sistemi kümelerinden sadece birisidir...

Yukarýda tasvir ettiðimiz uzaydaki büyük düzen, sadece çýplak gözle bakýlarak idrak edilebilecek bir gerçek deðildir. O halde bu bilgilerin 7. yüzyýlda Kuran indirildiðinde biliniyor olmasý da mümkün deðildir. Tek doðru izah, Kuran´ýn ALLAH katýndan indirilmiþ olduðudur.


Yýldýzlar ve Gezegenler

Öncelikle, Kuran´da "yýldýz" kelimesiyle ne kastedilmiþ, ona bir bakalým. Kuran´da "necm" ve "kandil" kelimeleriyle ifade edilen yýldýzlar, ayetlerdeki kullanýmda iki temel vasfa sahiptir. Bunlardan birincisi bir ýþýk kaynaðý olmalarý, ikincisi ise yön tayininde ve yol bulmada faydalý olmalarýdýr.

Özellikle kýyamet tasvirlerinin yapýldýðý surelerde, yýldýzlarýn ýþýklarýnýn söndürüleceði, karartýlacaðý vurgulanmaktadýr. Benzer þekilde, kendisi de bir yýldýz olan güneþten bahsedilirken "kandil" kelimesi kullanýlmaktadýr. Gökyüzünü süsleyen yýldýzlardan da bahsedilirken "kandil" kelimesi kullanýlýr. Burada çok önemli bir ayrýma geliyoruz, çünkü Ay için özellikle "nur" kelimesi kullanýlmýþtýr. Yani yýldýzlarla yýldýz olmayan cisimlerin ayrýmý yapýlmýþtýr ki bu, Kuran´ýn mucizelerinden birisidir.

Ýkinci olarak, yýldýzlarla ilgili ayetlerde yön tayininden bahsedildiðini söylemiþtik. Bu ayetleri gözden geçirdiðimizde, insanlarýn gökyüzündeki yýldýzlardan faydalanarak doðru istikametleri saptayabilecekleri anlaþýlmaktadýr. Bu ayetlerin de hepsinde "necm" kelimesi kullanýlmýþtýr. Gerçekten de, Ortaçað´da coðrafi keþiflerin baþlamasýnda çok önemli rolü olan pusulanýn icadýndan önce, gece yolculuklarýnda yön tayini sadece yýldýzlara göre tespit edilmekteydi.

Peki yýldýzlarýn yön göstermeleri nasýl mümkün olmaktadýr? Bu durum ancak onlarýn gözlemlendikleri yerlerinin belirli bir düzen içinde olmasýna baðlýdýr. Yani bir gece bir yönde, diðer gece bir diðer yönde beliren bir yýldýz olsaydý, þüphesiz buna bakýlarak istikamet tutturmak mümkün olmazdý. Bu açýdan bakýldýðýnda, yýldýzlarýn gökyüzünde belirdikleri yerler büyük önem taþýmaktadýr. Kuran´da da bu duruma þöyle dikkat çekilir:

"Hayýr, yýldýzlarýn yer (mevki)lerine yemin ederim. Þüphesiz bu, eðer bilirseniz gerçekten büyük bir yemindir." (Vakýa Suresi, 75-76)

Bu ayette vurgulanan "yýldýzlarýn yerleri" için deðiþik yorumlar yapýlabilir. Örneðin yemin edilen konu, yýldýzlarýn gökyüzünde aldýklarý pozisyonlar olabilir. Nitekim bu pozisyonlardan bahseden baþka ayetler de vardýr. Bu ayetlerde yýldýzlarýn oluþturduklarý burçlardan (takýmyýldýzlar) bahsedilir:

"Andolsun, gökte burçlar kýldýk ve onu gözleyenler için süsledik." (Hicr Suresi, 16)

"Yýldýzlarýn yerleri" ifadesini karadeliklere yorumlayanlar da olmuþtur. Þüphesiz ki, insanlýðýn ulaþtýðý teknoloji seviyesi arttýkça, yapýlabilecek yorumlar da artacaktýr. Ancak düþünülmesi gereken þudur: Gökyüzünde gözlemleyebildiðimiz, ve hakkýnda fazla fikir sahibi olamadýðýmýz bazý gök cisimleri vardýr. Bunlarýn dikkatle incelenmesi, insanlarýn ALLAH´ý idrak edebilmeleri açýsýndan çok önemlidir ve Kuran´da bu cisimlere sýkça dikkat çekilmiþtir. Ýnsan gözüyle yapýlacak herhangi bir gözlem, bunlarýn özelliklerini anlamak açýsýndan yeterli bir metod deðildir. Oysa 7. yüzyýlda mevcut yegane imkan bu iken, ayetlerde bir yýldýz ile bir gezegenin birbirinden ayrýlarak anlatýlmasý, Kuran´ýn ALLAH´ýn vahyi olduðunu göstermektedir.


Güneþ Ve Ay

Kuran´da Güneþ ve Ay´dan bahseden ayetler oldukça fazladýr. Ancak bunlarýn Arapçalarý incelendiðinde ilginç bir özellik göze çarpar. Ayetlerde Güneþ için "sirac" (lamba) veya "vahhac" (parýl parýl parlayan, yanýp tutuþan) kelimeleri kullanýlmýþtýr. Ay içinse "munir" (aydýnlatýcý, ýþýklý) kavramý vardýr. Gerçekten de Güneþ kendi içindeki nükleer reaksiyonlar sonucunda büyük bir ýsý ve ýþýk üretirken, Ay sadece Güneþ´ten aldýðý ýþýðý yansýtmaktadýr. Ayetlerde bu ayrým þöyle geçer:

"Görmüyor musunuz; ALLAH, yedi göðü birbirleriyle bir uyum (mutabakat) içinde yaratmýþtýr? Ve ayý bunlar içinde bir nur kýlmýþ, güneþi de (aydýnlatýcý ve yakýcý) bir kandil yapmýþtýr." (Nuh Suresi, 15-16)

"Sizin üstünüze sapasaðlam yedi-gök bina ettik. Parýldadýkça parýldayan bir kandil (güneþ) kýldýk." (Naziat Suresi, 12-13)

"Gökte burçlar kýlan, onlarýn içinde bir aydýnlýk ve nurlu bir ay vareden (ALLAH) ne yücedir." (Furkan Suresi, 61)

Kuran´da Güneþ ile Ay arasýndaki farklýlýk açýkça görülmektedir. Birisi bir ýþýk kaynaðý, öbürü ise ýþýk yansýtan bir cisim olarak tasvir edilmiþtir. Oysa böyle bir detayýn o dönemde bilinmesine olanak yoktur. Bu bilgiye insanoðlu ancak yüzyýllar sonra sahip olabilmiþtir. Çýplak gözle gözlemlenerek bilinmesi imkansýz bir detayýn Kuran´da zikrediliyor olmasý, elbette ki onun ALLAH´ýn sözü olduðunu gösterir. Çünkü ne Kuran´ýn indirildiði dönemde, ne de bugün, hiçbir insan sadece gözlem yaparak Güneþ´in ýþýk ürettiðini, Ay´ýn da bunu yansýttýðýný söyleyemez. O halde bu bilginin Kuran´da veriliþi, onun herþeyin bilgisine sahip olan ALLAH katýndan olduðunun delillerinden birisidir.

Ynt: Kuran Mucizeleri By: cerendemir Date: 24 Þubat 2014, 23:48:48
Allah razý olsun çok güzel bilgiler bunlar.Bir insan bir bebeðin nasýl oluþtuðunu düþünürse yada gece ve gündüzün birbirini nasýl takip ettiðini.Rabbim mucizeleri Kur an da saklý.Bizim d öðrenmemiz için gerekli olan tek þey kur aný okumak.
Ynt: Kuran Mucizeleri By: Rabia nur kaplan 8.D Date: 25 Þubat 2014, 15:55:09
Allah razý olsun.faydalý bilgiler ediyoruz sizin sayenizde.Allah tüm ilim dünyasý aliesinden razý olsun...

radyobeyan