Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Makam ve niyet By: sumeyye Date: 21 Eylül 2010, 17:53:32
MAKAM VE NÝYET

Makamla kastettiðimiz þey, kelamýn veya hadiselerin siyak-u sibaký ile bilgi ve tecrübe birikimi ve kültürden oluþan zihnî bir yapýdýr. Bu yapý metinlerle veya hadiselerle sýnýrlý deðil, onlarýn ötesindedir. Ona ulaþmak ve onu saðlam bir þekilde kurmak ancak enfüsî ve afakî tecrübelerin artmasýyla gerçekleþir. Niyet de en az makam kadar ehemmiyetlidir. Beyana veya amellere renk veren unsur niyettir. Kelamdaki niyet anlaþýlmaz ise kelam da doðru anlaþýlmaz. Ameller hangi niyetle yapýlýrsa, o niyetin karþýlýðý alýnýr. Makam ve niyetin künhüne vakýf olmak ancak huzuzat-ý nefsaniyeden tecerrüt ile olur. Evet, bu esrar ancak o zaman kalpte inkiþaf eder.

Annesine yardým ederken büyük bir vazoyu kýran çocuk mu, yoksa annesine kýzýp küçük bir vazoyu yere atýp kýran çocuk mu daha çok suçludur? 3-4 yaþýndaki bir çocuða bu soruyu sorduðumuzda büyük ihtimalle birinci çocuðun daha çok suçlu olduðunu söyleyecektir. Çünkü o yaþlardaki çocuklar hadiseleri makamýna göre deðerlendiremeyecek kadar küçüktür. Makamý gözardý etmek sadece çocuklara has deðildir. Bilhassa günümüzde kimin, kime, neyi, hangi makamda söylediðine pek dikkat etmeyen büyükler de hâdiseleri saðlýklý bir þekilde tahlil edememektedirler.
Makamýn sadece sözlü veya yazýlý metinlerde deðil yaþadýðýmýz hadiselerdeki yeri de çok büyüktür. "Yerine göre" davranmak herkese nasip olmayan bir meziyettir. Ancak "makam"ý idrak etmiþ insanlar, "tezat" gibi görünen hâdiselerin içinden çýkmasýný becerebilirler. Mesela "âl-i himmet olmak", yani bir dava uðrunda elinden gelen her þeyi yapmaya çalýþmak bir fazilettir. Öte yandan "uluvv-u himmet olmak", yani sevap hýrsýyla ihlasý unutmak da hoþ görülmemiþtir. Bu iki hususu telif edebilmek ise "feraset" ve "dirayet" sahiplerine nasip olur. (Bu mevzuda, vazife yaparken himmeti âli tutmak, netice ve semerelerde ise kanaatkâr ve müteþekkir olmak tavsiye edilir). Feraset sahibi olmak için de nefsin hoþuna giden þeyleri terketmek, takva sahibi olmak, yani Allah'ýn ve yarattýklarýnýn hukukuna riayet etmek gerekmektedir.
Mahrem meseleleri ve sýrlarý namus bilip her þeyi, her zaman, herkese söylememek de bir "makam" meselesidir.
Niyet de en az makam kadar ehemmiyetlidir. Bir sözün mutlak manasýndan çok o sözü söyleyenin niyeti önemlidir. Niyet bilinmezse söz de yanlýþ anlaþýlabilir. Bu yüzden mesela, Kur'ân-ý Kerîm'deki "Yaratanlarýn en güzeli" mealindeki "Ahsen'ül-Hâlýkýn" tabiri, maksat bilinmezse, (haþa) "baþka yaratýcýlar da mý var" þeklinde tevil edilebilir. Halbuki böyle bir tevil yukarýdaki açýklamadan dolayý bariz bir mantýk hatasýdýr. Bediüzzaman Hazretleri bu meyanda þunlarý söylüyor: "Cenab-ý Hakk'ýn A'lem, Ekber, Erham, Ahsen" gibi esma ve sýfat ve ef'alinde kullanýlan ism-i tafdil tevhide naks deðildir. Çünkü, maksat, bizzat ve hakiki bir mevsufu gayr-i hakiki veya akli bîr imkanla veya vehmi bir mevsufa tafdil etmektir.
Ve keza, izzet-i ilâhiyyeye de münâfi deðildir. Çünkü, maksat, sýfat ve ahval-i ilâhiye ile mahlukatýn sýfat ve ef'ali arasýnda bir muvazene yapmak deðildir. Yani ikisini bir seviyede tuttuktan sonra, bunu ona tafdil etmek deðildir ki, sýfat-ý ilâhiyeye bir naks olsun.
Evet, masnuattaki kemalat, Cenab-ý Hakk'ýn kemalinden in'ikas eden bir gölge olduðuna nazaran, masnuat, sýfat-ý ilâhiye ile muvazene hakkýna malik deðildir.(1)
Söz Sultaný'nýn (sav) "Ameller (baþka deðil) ancak niyetlere göredir" beyaný, niyetin ehemmiyetine ne güzel iþaret eder. Zahirde aynýymýþ gibi gözüken hâdiselerin niyetlerle ne kadar farklýlaþtýðý bu kýstasla çok daha iyi anlaþýlýr. Bu yüzden, mesela, yeri geldiðinde kendisini tutamayarak aðlayanla istediði her an gözyaþý dökebilen iki kiþinin amelleri ayný gibi gözükse de farklý niyetler taþýdýklarý için nail olacaklarý semereler de farklý olacaktýr.
"Sözdeki niyet" hususunda bir misal de þöyle: Münafikun sûresi ilk âyetinin meali þu þekildedir: "Münafýklar sana geldiklerinde "Þehadet ederiz ki þüphesiz sen Allah'ýn resûlüsün" dediler. Allah bilir ki sen elbette O'nun Resûlüsün. Münafýklarýn yalancý olduklarýna da Allah þahittir." (Münafikun, 63/1). Bu âyette, münafýklarýn sözüne deðil niyetine bakýlmasý gerektiði açýktýr. Yani, söylenilen þeyler sadece aðýzdan çýkan þeylerdir. (Tevbe, 9/30). Kalplerinde olmayan þeyleri söylemektedirler. (Âl-i Ýmran, 3/167) Âyetteki baþka bir hususiyet de takdim ve te'hir ile okurun yönlendirilmesidir. Âyetteki ikinci ve üçüncü cümleler eðer yer deðiþtirecek olsaydý yanlýþ anlamalar olabilirdi. Halbuki münafýklar yalanlanýrken Efendimiz'in (sav) resul olduðu öncelikle tasdik edilerek hatalý istidlallerin önüne geçilmiþtir.
Baþka bir misal de þöyle: "Cenab-ý Hak, senin ibadetine, belki hiçbir þeye muhtaç deðil. Fakat sen ibadete muhtaçsýn, manen hastasýn."(2) Bu iktibastaki "belki" kelimesi, Türkçe'deki ihtimal bildiren anlamýyla deðil, Arapça'daki kesinlik için olan "bilakis" anlamýnda kullanýlmýþtýr.
Görüldüðü gibi, müellifin niyetini anlamamak yanlýþ tevillere sebep olabilmektedir. Yazarýn maksadýný anlamak için mutlaka siyak-u sibak gözönünde bulundurulmalýdýr. Mesela: "Baktýk ölü cansýz,"(3) "Hatta körler de görebilir,"(4) "Daha Cehennem'e gitmeden Cehennem'e gider,"(5) "...büyük, bir küçük alemi gördüm,"(6) "Hem var, hem yok"(7) þeklindeki mütenakýzmýþ gibi gözüken cümleleri anlamak için bunlarýn geçtikleri mebhaslara bakmak gereklidir.
Niyetle ilgili son olarak üzerinde durmak istediðimiz husus âyetlerin tefsiriyle alâkalýdýr. Kur'an-ý Kerîm'de "müteþabih" bir takým âyetler vardýr ki, bunlarýn çok derin mânâlarý vardýr. Muhkemat (mânâsý açýk olanlar) gibi tefsir edilmez ve herkes bilemez. Belki tefsir yerinde te'vil ederler. "o (müteþabih) âyetlerin te'vilini Allah'tan baþkasý bilemez. Ýlimde derinlik ve istikamet sahibi olanlar ise, "Biz buna inandýk. Muhkem ayetler de müteþabih âyetler de, hepsi Rabbimizin katýndan indirilmiþtir" derler." (Âl-i Ýmran, 3/7). Þu halde Cenab-ý Hakk'ýn bu âyetlerden muradý ancak, ilimde râsihûn olan, Efendimizin (sav) terbiyesinde yetiþen ve ilhama açýk kalbler taþýyan gönül insanlarý tarafýndan anlaþýlýr. Bize düþen de bu insanlarýn tefsir ve tevillerine itiraz etmemektir.



DÝPNOTLAR
1) Bediüzzaman, Mesnevî-i Nuriye, s. 229
2) Bediüzzaman, Lem'alar, s. 190
3) Bediüzzaman, Mektubat, s. 155
4) Bediüzzaman, a.g.e., s. 182
5) Bediüzzaman, a.g.e., s. 288
6) Bediüzzaman, a.g.e., s. 394
7) Bediüzzaman, a.g.e., s. 452.


Yusuf Alan
 



radyobeyan