Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Ramazandan sonra takvaya devam By: sumeyye Date: 20 Eylül 2010, 17:36:08
RAMAZANDAN SONRA TAKVAYA DEVAM

Araþtýrmalar sonucu, insandan önceki yaratýklarýn da gerçekten oruç tuttuklarý anlaþýlmýþtýr. Etrafýmýzda görmüyor muyuz ki, bütün kýþ aylarý boyunca, yapraklarýný kaybeden aðaçlar sulanmazlar, yani onlar da kendi tarzlarýnda oruç tutarlar. Biraz daha ileri gidildiðinde görülür ki, bazý hayvanlar da beslenmelerini terk ederler ve kýþýn hareketsizlikleri sýrasýnda onlar hiçbir þey yemeden ve içmeden peþ peþe aylar boyunca gerçekten oruç tutarlar. Müþahede edilir ki, bu varlýklar oruçlarýndan fayda görürler, zira bitkiler oruçlarý öncesinde daha fazla kuvvet elde ederler; yapraklarýný, çiçeklerini ve meyvelerini çýkarýrlar; ayný þekilde hayvanlar da gençleþirler; bazýlarý yeni derilere sahip olurlar, çoðalmalarýný gerçekleþtirirler. O halde, insan da, orucunda, -baþkalarýna yediren, fakat kendisine aslâ yedirilmeyen Zât'a benzemek için- (sarfetmiþ olduðu) gayretinde bazý faydalar elde etmelidir.
"Allah, Âdem’i kendi sûretinde yarattý."
Hz. Peygamber' in bu meþhur sözü, diðer hadis musannifleri arasýnda hem Buhârî ve hem de Müslim tarafýndan bildirilmiþtir.
Kur'ân-ý Kerîm daha da ileri gider. Allah, Allah'týr, insan ise ulûhiyetin çok ötesinde (her zaman) insan olarak kalýr, fakat buna raðmen Allah bu insana "Allah'ýn boyasýyla boyanmaya" çalýþmasýný tavsiye eder ve þunu ilave eder: "... boya bakýmýndan Allah'tan daha güzel kimdir?" (Bakara, 2/138)
Baþka bir yerde Kur'an açýkça þöyle der:
"Allah (baþkalarýna) yedirir ve fakat kendisine aslâ yedirilmez." (En'am, 6/14)
Buradan çýkarýlacak bedihî sonuç; Allah'ýn boyasý ile boyanmak için, insan olarak mümkün olduðu ölçüde yemeden kaçýnmanýn gerekli olduðudur.
Ýslâm'da oruç hükmünü bildiren temel âyet açýkça þöyle der:
"...oruç sizden öncekilere farz kýlýndýðý gibi, size de farz kýlýndý; tâ ki korunasýnýz." (Bakara, 2/185)
Ýlk insan olan Hz. Adem ilk defa zuhur ettiðinde Allah onu Cennet'te iskân etti, yani, hayvanlar gibi, bitkiler de orada bulunuyordu. Zira diðer bütün varlýklar kendisinden önce yaratýlmýþ olduðundan, altýncý günde (Cuma) þekil bulmuþ olan Hz.Adem, yaratýlýþta en sonuncudur. O halde, orucun müslümanlardan öncekilere emir buyurulduðu ifadesini, deðil sadece Adem'in çocuklarýna, ayný zamanda bitkilere ve hayvanlara da atfedebilmek için bitkilerin ve hayvanlarýn da oruç tutup tutmadýklarýný araþtýrmak gerekir.
Zira, Kur'ân-ý Kerîm bize þu güzel duayý öðretmiþtir:
"De ki: Rabbim, benim ilmimi artýr!" (Tâhâ, 20/114)
Araþtýrmalar sonucu, insandan önceki yaratýklarýn da gerçekten oruç tuttuklarý anlaþýlmýþtýr. Etrafýmýzda görmüyor muyuz ki, bütün kýþ aylarý boyunca, yapraklarýný kaybeden aðaçlar sulanmazlar, yani onlar da kendi tarzlarýnda oruç tutarlar. Biraz daha ileri gidildiðinde görülür ki, bazý hayvanlar da beslenmelerini terk ederler ve kýþýn hareketsizlikleri sýrasýnda onlar hiçbir þey yemeden ve içmeden peþ peþe aylar boyunca gerçekten oruç tutarlar. Müþahede edilir ki, bu varlýklar oruçlarýndan fayda görürler. Zira bitkiler oruçlarý öncesinden daha fazla kuvvet elde ederler; yapraklarýný, çiçeklerini ve meyvelerini çýkarýrlar; ayný þekilde hayvanlar da gençleþirler; bazýlarý yeni derilere sahip olurlar, çoðalmalarýný gerçekleþtirirler. O halde, insan da. orucunda, -baþkalarýna yediren, fakat kendisine aslâ yedirilmeyen Zât'a benzemek için- (sarfetmiþ olduðu) gayretinde bazý faydalar elde etmelidir.
Bu da. Allah'ýn solmaz, pörsümez rengiyle bezenme olmalýdýr.
Hz. Peygamber tarafýndan bildirilen ve Cenâb-ý Hakk'ýn oruç ve diðer ibadetlerle alâkalý bir sözü olan meþhur bir hadis vardýr:
"Ýnsan her þeyi kendisi için yapar, fakat onun orucu Benim içindir ve yalnýz Ben bu ibadetinden dolayý onu mükâfatlandýrýrým."
Herkes kendi imkânlarýna göre hayýr iþleri yapar; Allah'ýn hoþnutluðunu ifade eden ilahî mükâfat söylemeden anlaþýlýr! Hz. Peygamber tarafýndan bildirilen þu açýklamaya da þaþmýyoruz: "Oruç tutan kiþinin hoþ olmayan, kötü aðýz kokusu, Allah nezdinde misk kokusundan daha makbuldür."
Veya yine oruçlular hakkýnda:
"Cennet'e girmek için, -kalabalýk dolayýsýyla- pek çok kapý vardýr, onlardan Rayyân diye adlandýrýlan biri, (nafile olarak) oruç tutanlara ayrýlmýþtýr." hadisi vardýr.

ÝSLAM ÖNCESÝ ESKÝ ZAMANLAR
Adem ve Havvâ, Cennet'teki ikametleri sýrasýnda muhtemelen oruç tutmadýlar. Fakat, -sürgün edilmiþ kiþiler olarak deðil, bilakis himayeye mazhar ve Rabb'in sevgili halifeleri olarak- fonksiyonlarýnýn yükünü üstlenmeleri için yeryüzüne geldikleri zaman onlarýn, özellikle de yeniden buluþmalarý sýrasýnda, oruç tutmalarý gerekti. Denilir ki, Adem yolda Havvâ'yý kaybetti ve ancak uzun araþtýrmalardan sonra Arafat'ta karþýlaþtýlar. Allah'a þükretmek için, onlarýn güzel bir amel yapmalarý gerekti; bu, belki de Allahu a'lem bir oruçtu.
Ýslâmî literatür kesin olarak beyan eder ki, Hz.Nûh (A.S.) gemiyi terkedip yere indiði zaman -Aþure günü- Rabb'ine þükretmek için oruç tuttu. Belki de o, þükrünü yenilemek için her sene o gün oruç tutmaya devam etti. Daha önce Hz. Ýbrahim'in hemþehrileri olan Harran'lýlar da her sene bütün bir ay boyunca sabahtan güneþin batýþýna kadar oruç tutmaktaydýlar. Hindularda, Budistlerde, Ýsrailîlerde ve Hýristiyanlarda da oruç ahkâmýyla karþýlaþýlýr. Þu söz Hz. Ýsâ'ya atfedilir: "Sizde bulunan þeytan ancak oruçla çýkacaktýr!"
Ýslâm öncesi Mekkeli putperestler de cahiliye döneminde yýllýk bir oruç tutuyorlardý ve Buhâri'nin rivayetine göre Ýslâm'ýn müstakbel peygamberi de ona samimî duygularla riayet ediyordu.

ORUCUN FAYDALARI
Kur"ân-i Kerîm müslümanlara formül olarak þu duâyý vermiþtir: "Ey Rabbimiz, bize bu dünyada iyilik, ahirette de iyilik ver ve bizi (Cehennem) ateþinin azabýndan koru." (Bakara, 2/101)
Allah için îfâ edilen orucun faydasý, Allah'ýn hoþnutluðu, ahiret saadetidir. Fakat bu dünya bakýmýndan ise, mesele kesinlikle, boþ inanca dayalý bir nefis köreltme hareketi deðildir, durum tam tersinedir. Týp ilmindeki araþtýrmalar göstermiþtir ki senenin onda biri süresince devam edilen oruç, insan saðlýðýnýn lehinedir. Yýllýk orucun tutulduðu Ramazan ayýnýn bazen 29, bazen de 30 gün sürmesi ve Hz. Peygamberin de müteakip ayda baþkaca 6 gün oruç tutulmasýný iyice tavsiye etmesi konusunu düþünelim; 29+6-35 gün (ayný þekilde 30+6=36 gün, ortalama olarak da 35,5 gün) yapar, bu ise kamerî senenin tam olarak onda biri etmektedir! Týp, orucun daha baþka pek çok faydasýný da ortaya koymuþtur. Meselâ, bazý kronik iyileþmez hastalýklar vardýr ki, bunlar için tek ümid oruçtur ve tabip, hastalarýn þahsî durumlarýna göre onun süresini belirlemektedir.
Napolyon'dan þu söz nakledilir: "Ordumda Türkler bulunsaydý, bütün dünyanýn fethi kolayca gerçekleþecekti!" O, orucu düþünüyordu; (zira) Müslüman Türk, bir þey yemeden içmeden bütün gün oruç tutar ve düþmana karþý mücadele süresince hiçbir yorgunluk iþareti göstermez; o hattâ mücadeleyi -kendisinin yine bütün Ramazan ayý boyunca gece uyanýk olarak Teravih namazý kýlma âdetine sahip olmasý sâyesinde-gecenin bir kýsmýnda da devam ettirir.
Oruç Ýslâm'da sadece yetiþkin erkek ve kadýnlara mecbur kýlýnmýþtýr, fakat oruca daha önce küçük yaþlarda baþlanýr; baþlangýçta Ramazan'dan bir tek gün, müteakip senelerde sayý artar ve devamla reþid olunduðunda bütün Ramazan ayý boyunca oruç tutulur; bu, kýþýn da, yazýn da böyledir. Kendim ilk orucumu yedi yaþýmdayken büyük bir aile bayramý gününde tutmuþtum.
Baþka bir zamaný daha hatýrlýyorum: Tunus'ta bulunduðum bir sýrada önceden tahmin edilemeyen bir sebepten dolayý birden parasýz kaldým. Otel ücreti ödenmiþ, fakat yemek ücreti ödenmemiþti. Ben, dilenmektense yememeyi tercih ettim ve buna 48 saatten fazla haricen yorgunluk göstermeden dayandým; sonra gemide yiyecek verildi!
Þayet hiç oruç tutulmasaydý, orucun faydalarý elden kaçýrýlacaktý ve yine hiç durmadan bütün hayat boyunca oruç tutulsaydý, bu da beslenmeyi býrakmanýn sonuçlarýný yok edecek bir alýþkanlýk olacaktý. Bir aydan az bir süre boyunca günlük bazý yemeklerden uzak durmanýn pek faydasýnýn olmadýðý týbben keþfedilmiþtir. Peþ peþe 40 günden fazla bir süreden sonra ise bu durum yine pek büyük faydasý olmaksýzýn bir alýþkanlýk haline gelir. Ýþte Ýslâmî orucun süresinin bu kadar tutulmasýnýn sebebi budur. Ruhu onunla daha çok geliþtirmek için Ýslâm Peygamberi bir çözüm yolu göstermiþtir; her ay 3 gün (ki Kur'an'ýn bir âyetine göre Allah herbir güzel ameli on misli kadarýyla mükâfatlandýrýr, yani ayda üç gün tam bir aya denk olur, Hz. Peygamber onlarý dolunay günlerine yerleþtirmiþtir.) veya haftada 2 gün, Perþembe ve Pazartesi günleri oruç tutmak ki bu da tarihî veya metafizik sebeplerden dolayýdýr. O, en çok iki günde bir oruç tutunuz, ama daha fazla deðil, demiþtir. (Savm-ý Dâvud)
Ýnsanýn tuttuðu orucun Cenâb-ý Hakk'ýn nazarýndaki ehemmiyeti göz önüne alýndýðýnda, onun, bazý ciddî günahlarýn keffaretini ödemek için piþmanlýk duyma vasýtalarýndan biri olmasýna þaþmýyoruz. Þayet kiþi hanýmýný, ona bundan böyle kendisine öz annesi gibi olduðunu söyleyerek, aþaðýlayýcý bir þekilde boþarsa Kur'an tarafýndan mecbur tutulan keffaret peþpeþe iki ay oruç tutmak olacaktýr. Eðer bir þey yapmak için Allah adýna yeminle and içilir, sonra da verilen söz yerine getirilmezse, bu, üç gün oruçla telafi edilmelidir. Ayný þekilde devam ederek, Allah'a karþý iþlenen günahlar için de oruç tutulur.

ÇEÞÝTLÝ DÝNLERDE ORUÇ
Orucun ahkâmý dinlere göre deðiþir. Diðer dinlerden bahsederken hata iþleyebilirim. Bununla beraber, birkaç sene önce Paris Müslüman Talebeler Derneði, Ramazan ayý süresince dinler arasý küçük bir toplantý tertip etmiþti. Bir hahamýn konuþmasýndan sonra, ona 24 saatlik Kippur orucu hakkýnda þu soruyu sordum:
"Yeme ve içmeden tamamen uzak durmak gerekiyor mu?"
O þöyle dedi:
"Sert yumurta ve kuru ekmek yenebilir!"
(Ben bütün Ramazan ayý boyunca süren oruçtan bahsettiðim zaman) soru sýrasý kendisine geldiðinde o bana þöyle sordu:
"Aranýzda kaç kiþi onu tutar?"
Ben de þöyle cevap verdim;
"Ýstatistiklere sahip deðilim, fakat pek çok insan onu tutar ve ben kendim bugün oruçluyum."
Yanýmda bulunan üniversiteli bir müslüman talebe, "Ben de" diyerek ayaða kalktý. Sonra bir üçüncüsü, bir dördüncüsü, bütün orada bulunan müslüman talebeler, Paris'in içinde oruç tuttuklarýný te'minle belirttiler. Bu, orada bulunan gayri müslimleri, hatiplerin oruç hakkýndaki felsefî övgülerinden daha çok etkiledi.
Protestan bir Ýngiliz talebe de demagojik bir tarzda kendi dinine göre orucun faydalarýndan bahsetti. Usûl hakkýnda hiçbir detay bilgisi vermediðinden ona sordum;
"Peki sizde nasýl oruç tutulur?"
O aynen þöyle cevap verdi:
"Bilmiyorum!"
Kendisini býrakmadan bir daha sordum:
"Zaman zaman oruç tuttunuz mu?"
"Evet." dedi.
Ben devam ettim:
"Hangi þekilde?"
O tekrar cevap verdi:
"Babam gibi ben de bazen akþam yemeðini býraktým."
Bir defa yaz tatilini Ramazan boyunca Baviere'de küçük bir köyde geçirdim. Bölgenin papazý, hýristiyan olmayan bir kiþinin orada bulunduðunu öðrendiðinde benimle konuþmaya geldi; sonra ikametim süresince pek çok defa karþýlaþtýk. Fýrsattan istifade ederek ona sordum:
"Sizde oruç var mý ve onu nasýl tutuyorsunuz?"
O þöyle cevap verdi:
"Yemeden daha çok kötü düþüncelerden sakýnmak gerekir: yeme için ise, hafif bir kahvaltý, normal bir öðle yemeði ve yine hafif bir akþam yemeði alýnýr!"
Bir Hindu bana te'minle kendi dinine göre orucun mecburî olmadýðýný ve eðer serbestçe tutulacak olursa öðleden sonra saat 3'e kadar yeme ve içmeden uzak durulduðunu söyledi.
Bitirirken, gayri müslim okuyucularým için þunu söylemekle yetineceðim: Ýslâm'da bütün bir kamerî Ramazan ayý boyunca fecirden baþlayarak (takriben güneþin doðmasýndan 90 dakika önce) güneþin batmasýna kadar kesinlikle hiçbir þey yemeden içmeden ve yine cismanî arzuya kendini daha az vererek oruç tutulur. Bu, ekvatoral ve tropikal bölgeler için geçerlidir. Bunlarýn ötesinde kalýp kutba kadar olan bölgede güneþin hareketini takip etmek imkânsýzdýr, zira 65. enlemin ötesinde bulunan bölgelerde güneþ, bölgelere göre, günler, haftalar veya aylar boyu batmaz. Bu ülkelerde bulunanlar saatin hareketlerine dayanýrlar ve 45. paralelin saat çizelgesine göre oruç tutarlar, ister güneþ görülebilir veya görülemez olsun, veya isterse bu, kýþýn veya yazýn olsun.. (Belki, gece ve gündüzün eþit olduðu günler hariç).
Böylece görülebilir ki, Ýslâm, ne çok sert ne de çok kolaydýr.

*) La Voix de l'Islam dergisi, Haziran-Aðustos 1988 sayýsý. Çeviren: Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman Elmalý


Prof.Dr. M. Hamîdullah


radyobeyan