Ýmam-ý Malik
Pages: 1
Leys b said in mektubu By: sidretül münteha Date: 17 Eylül 2010, 17:02:28
LEYS B. SA´D´ÝN MEKTUBU

«Selam üzerine olsun. Ben, kendisinden baþka Tanrý olmayan Allah´a hamd ederim. Allah, bizi de, sizi de korusun. Dünya ve ahirette akibetimizi, hayýrlý, güzel kýlsýn. Mektubun bana ulaþtý. Onda, durumu­nuzun iyi olduðunu yazýyorsun. Buna çok sevindim. Allah sizi afiyette daim eylesirij Onu þükür ve ihsanýnýn artmasýna yardýmcý kýlarak ta­mamlasýn.

Sana gönderdiðim mektuplar hakkýndaki görüþünü, onlarý düzelt­tiðini ve üzerini kendi mührünle mühürlediðini anlatýyorsun. Onlar bize geldi. Allah, seni yaptýðýndan daha hayýrlýsý ile mükafaatlandtrsýn. Ýþte onlar, senden bize gelen mektuplardýr. Ben de, senin görüþünle onlarýn hakikatýna ulaþmak istemiþtim.

Mektubunda, senin hakkýnda bana gelen þeyleri düzeltmek ve bana nasihat etmek imkanlarýný verdiðin Ýçin sana yazdýklarýmýn seni sevindirdiðini, yazdýklarýna deðer vermemi umduðunu, bunun diðer hususlarda bize karþý iyi düþünmene engel olmadýðýný, çünkü benim seninle böyle bir þeyi münakaþa etmediðimi, yanýnýzdaki cemaatýn Medine ameline muhalif olarak bazý þeylere fetva verdiðimi iþittiðini, vanýmdakilerin kendilerine verdiðim fetvalara itimat etmeleri sebebiyle nefsim için korkmam gerektiðini, insanlarýn, hicret edilen ve Kur´an´ýn nüzulüne sahne olan Medine ehline tabî olduklarýný söylüyorsun.

Umarým yazdýklarýnda isabet etmiþsindir. Onlar, benim katýmda istediðin yeri aldý. Þaz fetvalardan en çok nefret eden, Medine halký alimlerini son derecede üstün gören ve onlarýn ittifak ettikleri þeyleri hararetle benimseyen, benden baþka kendisine Him nisbet edilen bir kimse yoktur. Bunun için alemlerin Rabbý olan, þeriki olmayan Allah´a hamd olsun.

Resulullah´ýn Medine´deki makamý, Kur´an´ýn orada O´na sahabi-ler arasýnda nazil oluþu, Allah´ýn onlara peygamberi vasýtasýyle öðrettiði þeyler ve bu hususta insanlarýn onlara tabi olmalarý gibi anlattýðýn hususlara gelince : Bunlar söylediðin gibidir.

Zikretmiþ olduðun «Muhacirlerle Ensardan birinci dereceyi kaza­nanlar ile onlara güzelce uyanlardan Allah razý olmuþtur. Onlar da, Allah´tan razý olmuþlardýr. O, bunlara, içinde ebedi kalmak üzere, altýn­dan ýrmaklar akan cennetler hazýrladý. Ýþte bu, en büyük kurtuluþtur.» ayetine gelince; Muhacirlerden birinci dereceyi kazananlarýn çoðu, (Tevbe:100) Allah´ýn rýzasýný talep için Allah yolunda cihada çýkmýþlar ve ordular teþkil etmiþler, insanlar onlarýn etrafýnda toplanmýþlar, onlar da, bunlarýn arasýnda Allah´ýn kitabý ve Peygamberinin sünnetiyle hük­metmiþler ve bildikleri þeyi onlardan giziememiþierdir.

Onlarýn ordusunda, Allah Ýçin, O´nun kitabýný ve peygamberinin sünnetini öðreten, Kur´an ve Sünnetin açýkladýðý konularda reyleriyle içtihat yapan bir zümre vardý. Bu konuda onlarýn baþýnda, Müslümanla­rýn kendilerini idare etmek için seçmiþ olduklarý Hz. Ebu Bekir, Ömer ve Osman geliyordu. Bunlarýn her üçü de, müslüman ordularýný gözden çok uzak tutmuyorlar ve onlardan habersiz olmuyorlardý. Aksine hepsi de, dini dosdoðru tutmak ve ihtilaftan kaçýnmak için küçük bir meselede bile Allah´ýn kitabý ve Peygamberinin sünnetiyle hareket edilmesini yazýyorlardý. Kur´an´ýn açýki dýðýve Peygamber (s.a.v.)´in amel ettiði, yahut da Peygamberden sonra kendilerinin istiþare ettikleri bir mese­leyi mutlaka onlara bildiriyoriards.

«Ortaya çýkan bir iþi, Resulullah´ýn ashabý bir hükme baðiamýþsa ve Mýsýr´da, Þam´da, Ýrak´ta Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman devrinde kendileri vefat edinceye kadar o hal üzere kalmýþlar ve onlara bundan baþkasýný emretmemiþlerse, biz de, müslüman ordularý için bu gün, Resulullah´ýn ashabý ve onlara tabi olan seleflerinin amel etmediði bir iþi ortaya atmalarýný caiz görmüyoruz. Bununla beraber, daha sonra Resu-lullah´ýn ashabý birçok þey hakkýndaki fetvalarda ihtilaf etmiþlerdir.´ Senin bildiðini bilmeseydim bunlarý sana yazardým.

Resulullah´ýn ashabýndan sonra Safa b. Müseyyeb ve bunun gibi tâbHler bir çok ihtilaflara düþmüþlerdir. Keza, bunlardan sonrakiler de ihtilafa düþmüþlerdir. Ben, onlarla Medine ve diðer yerlerde görüþtüm. Bunlarýn baþýnda o gün Ýbni Þihab ve Rabia b. Ebî Abdurrahman vardý.

Rabia´nýn bazý geçmiþ þeylere muhalif olduðu hususlardan bazýsý da: Bildiðin ve senin, Yahya b. Said´in, Ubeydullah b. Ömer´in, Kesir b. Ferkad´ýn ve ondan daha çok yaþlý bir çok rey sahibi Medinelilerin görüþünü iþittiðim meselelerdir. Hatta bunlar seni onun meclisini bi-rakmak gibi, hoþlanmadýðýn bir þeye mecbur etmiþtir.

Rabia´yý kýnadýðýmýz bazý þeyler hakkýnda sen ve Abdülaziz b. Abdullah ile müzakere etmiþtim. Siz ikiniz, benim kabul etmediðim þeyde bana muvafakat ediyor, benim hoþlanmadýðým gibi siz de ondan hoþlanmýyordunuz. Bununla birlikte, Allah´a hamd olsun; Rabia´da çok hayýr, saðlam bir akýl, belið bir dil, apaçýk bir üstünlük, islâml güze! bir yaþayýþ, genel olarak bütün arkadaþlarýna ve özel olarak bize karþý sadýk bir muhabbet vardýr. Allah, ona rahmet ve maðfiret eylesin. Onu, amelinden daha güzeli ile mükafaatlandýrsýn!

Ýbni Þihab´la karþýlaþtýðýmýz ve yazýþtýðýmýz zaman da, onun bir çok ihtifafa düþtüðü olurdu. Bazen bir mesele hakkýnda, -ilim ve reyinin üstünlüðüne raðmen- o´na birbirini nakzeden üç türlü görüþ yazýlýrdý ve bu kohuda o, önceki reyinin farkýnda olmazdý.

Ýþte bu, terketmemi senin hoþ görmediðin o terketmeme sebep oldu. Yine biliyorsun ki, benim Ýbni Þihab´ý reddettiðim bir husus da, müslüman ordularýna mensup birisinin, yaðmurlu gecede iki namazý birleþtirmiþ olmasý meselesidir.[1] Þam´ýn yaðmuru, Allah bilir ya, Medine´nin yaðmurundan çok fazladýr; oradaki imamlardan hiçbirisi qmurlu´gecede namaz birleþtirmemiþtir. Halbuki aralarýnda Ebû Ubeyde b. Cerratý, Halid b. Velid, Yezid b. Ebý Süfyan, Amr b. As ve Muaz b. Cebel vardý. .

Peygamber (s.a.v.)´in haram ve helali en iyi bileniniz Muaz b. Cebel´dir, buyurduðu bize ulaþmýþtýr. Yine «Muaz, kýyamet günü alimler arasýnda bir adým ileride gelecektir» denilmiþtir. Keza bu arada Þurahbil b. Hasene, Ebû´d-Derdâ ve Bilal b. Rabah vardý.

Mýsýr´da Ebû Zerr, Zübeyr b. El-Avvam, Sa´d b. Ebu Vakkas; Humusta, Bedir ehlinden yetmiþ kiþi vardý. Müslüman ordularýnýn hep­sinde durum böyle idi. Irak da Ýbni Mesûd Huzeyfe b. Yemân, Ýmran b. Huseyn vardý. Emîri ül-mü´minin Ali b. Ebl Talib de (Allah cennette onu þerefli eylesin), burada senelerce oturmuþtu. Yanýnda da Resulullah´ýn ashabý vardý.Bunlar asla akþam ile yatsý namazýný birleþtirmemiþlerdir. Ýhtilâf konusu mes´elelerden birisi de, bir þahid ve davacýnýn hak sahibinin yemini ile hükmetme iþidir. Biliyorum ki, Medine´de bununla hüküm verilmektedir. Halbuki ne Þam ve Humus´ta, ne Mýsýr´da, ne de Irak´da peygamberin ashabý bununla hüküm vermiþtir. Hulefa-i Raþi-din: Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali de, onlara, buna göre hüküm verilmesini yazmamýþtýr.

Sonra Ömer b. Abdülaziz halife olunca, -bildiðiniz gibi bu halife, sünnetleri ihya ve dini doðru tatbik etmek için gayret gösterme, reyde isabetli olma, insanlarýn geçmiþ olan meselelerini bile uðrunda çok çalýþmýþtýr.- Ona Züreyk b. Abdulhakem þöyle yazmýþtýr: «Sen, Medi­ne´de bir þahid ve hak sahibinin, davacýnýn yemini ile hükmediyordun.» Ömer b. Abdülaziz de: «Biz Medine´de bununla hükmediyorduk. Þamlý­larý bundan baþkasý üzere buldum. Buna göre ancak, âdil iki erkek veya bir erkekle iki kadýnýn þehadetiyle hükmediyoruz.» diye cevap vermiþtir.[2] Bu halife de, akþamla yatsý namazýný yaðmurlu gecede asla birleþtirmemiþtir. Halbuki kendisinin oturmakta olduðu Hanasýr´daki evine! yaðmur, bardaktan boþanýrcasýna yaðardý. ´

Ýhtilaflý meselelerden biri de þudur: Medineiiler, kadýnlarýn müeccef mehirleri hakkýnda istediði vakit bir talepte bulunma yetkisine sahip olduðuna, talep ettiði zaman da mehri´nin verilmesine hükmederler. Iraklýlar, Þamlýlar ve Mýsýr´lýlar, bu konuda Medine´lilere muvafakat etmiþlerdir. Halbuki ne Resululiah´ýn ashabýndan, ne de Tâbii´lerin hiçbirisi, kadýnýn müeccelmehri´ne hükmetmiþtir. Ancak kadýn, ölüm veya talâk sebebiyle kocasýndan ayrýlýnca hakkýný alýrdý.

Ýhtilaflý diðer bir mesele de þudur: Onlara göre «Ý!â»da, isterse dört ay geçmiþ olsun, kocasý boþanma kararýný belirtmedikçe talâk vaki olmaz. Halbuki Nafi´nin, Abdullah b. Ömer´den dört ay geçtikten sonra kocanýn boþama kararýný belirtme iþi kendisinden rivayet edilen o dur-bana anlattýðýna göre Abdullah b. Ömer, Allah´ýn kitabýnda zikrettiði «Ýlâ» hakkýnda þöyle derdi: «Ýlâ yapan kimse, müddet tamam olunca, ya Allah´ýn emrettiði gibi geri dönecek veya talaka karar verecektir. Baþka türlü yapmasý caiz olmaz.» Siz ise Allah´ýn tayin ettiði dört aydan sonra bekler ve kararýný bildirmezse talak vaki olmaz diyorsunuz.

«Halbuki Osman b. Affan, Zeyd b. Sabit. Kabîsa b. Zueyb, Ebû Seleme b. Abdurrahman b. Avf´ýn, ilâ hakkýnda þöyle dedikleri bize kadar oluþmaþtýr: «Dört ay geçerse bain bir talak olur.» Said b. Müsey-yeb, Ebû Bekir b. Abdurrahman b. Haris, Ibni Hiþam ve Ýbni Þihab da: «Dört ay geçerse bir talak vaki olur ve iddet içerisinde erkeðin geri dönme hakký vardýr» demiþtir.[3]

«Baþka bir mesefe de þudur: Zeyd b. Sabit þöyle diyordu: «Kiþi boþanma yetkisini karýsýna verse, karýsý da kocasýný ihtiyar etse, bu bir talak olur. Kendisini üç talakla boþarsa, bu da bir talak olur.» Abdulmelik b. Mervan bununla hükmetmiþtir Rabia b. Ebi Abdurrahman da ayni þeyi söylüyordu. Halbuki insanlar þunun üzerinde birleþmiþlerdir. Bu kadýn, kocasýný ihtiyar ederse talak vaki olmaz. Kendisini bir veya iki talakla boþarsa, kocasýnýn ric´at, dönme hakký vardýr. Eðer üç talakla boþarsa, bu bain bir talak olup kocasýna helal olmaz. Ancak, kadýn baþka bir koca ile evlenip yeni kocasý kendisi ile birleþip sonra ölür veya onu boþarsa, ilk kocasý ile tekrar evlenebilir. Yalnýz kocasý, ayný mec­liste karýsýna karþýlýkta bulunarak, «ben ancak sana birtalak hakký ver­dim» derse, kendisine yemin ettirilir ve buna göre karýsý ile o baþ baþa býrakýlýr. [4]

Diðer bir mesele de þudur: Abdullah b. Mes´ud þöyle diyordu: «Herhangibir erkek, bir cariye ile evlense, sonra bu onu satýn alsa, bununla üç talak vaki olur, nikah bozulur, çünki rakabesine malik olan, nefaatýna da maliktir. Raiba´da böyle söylüyordu. Keza hür bir kadýn bir köle ile evlense ve sonra onu satýn alsa, durum yine aynýdýr.

Sizden bize, hoþ olmayan bazý fetvalar ulaþmýþtýr. Ben, bunlarýn bir kýsmýný sana yazmýþtým; fakat sen, mektubuma cevap vermedin. Ben de bunun sana aðýr geldiðinden korktum ve bunun üzerine kabul etme­diðim ve senin görüþün üzerine ileri sürdüðüm þeyler hakkýnda sana mektup yazmaktan vazgeçtim.

Bir de ben duyduðuma göre sen, yaðmur duasý yapmak istediðin zaman Züfer b. Asým Hilâli´ye, namazý hutbeden önceye almasýný em­retmiþsin. Buna çok hayret ettim doðrusu; çünkü hutbe ve yaðmur duasý namazý, aynen Cuma namazý gibidir. Ancak Ýmam, hutbeyi bitire­ceði sýrada cübbesini ters çevirir ve dua eder, sonra inip namazý kýlar. Ömer b. Abdülaziz, Ebû Bekir b. Muhammed b. Amr b. Hazm ve baþkalarý yaðmur duasý yapmýþlar, hepsi de hutbe ve duayý namazdan önceye almýþlardýr. Bunun için Züfer b. Asým Hilâl´i nin fiilini bütün halk kýnamýþ ve hoþ karþýla mamýþttr. [5]

Diðer bir mesele de þudur: Ýþittiðime göre sen; «Ýki mal ortaðýndan her birinin hissesi nisap miktarý olmadýkça, bunlara zekat vacip olmaz.» diyormuþsun. Oysa ki, Ömer b. Hattab´ýn mektubunda, bunlara zekat vacip olduðu ve bunun aralarýnda hisselerine göre paylaþacaklarý var­dýr. Sizden önce Ömer b. Abdülaziz ve baþkalarý devrinde buna göre amel olunuyordu ve bunu, bana Yahya b. Said anlatmýþtý. Bu zat, zamanýn üstün bilginlerinden geri deðildi. Allah, ona rahmet ve maðfiret etsin, makamýný da cennet eylesin.[6]

Ýhtilaflý meselelerden biri de þudur: Yine iþittiðime göre sen þöyle söylüyormuþsun: «Kendisine bir baþkasýnýn herhangi bir ma! sattýðý bir kimse iflas etse, satýcý da parasýnýn bir kýsmýný alsa veya müþteri malýn her miktarýný sarfetse, bu satýcý malýndan neyi bulursa onu alýr.»

Halbuki insanlar, satýcý parasýnýn bir kýsmýný almýþsa veya müþteri malýn bir miktarýný sarfetmiþse, malýn ayný olarak geri alýnmasýna kail deðildir.

Baþka bir mesele de þudur: Sen, Peygamber aleyhisselamýn Zü-beyr b. El-Avvam´a ganimetten ancak bir at için hisse verdiðini söylü­yorsun. Oysa ki insanlarýn hepsi, Peygamberin ona iki at için hisse verdiðini ve üçüncü at için birþey vermediðini rivayet ediyor. Ümmetin hepsi: Þam´lýlar, Mýsýrlýlar, Irak´týlar ve Afrika´lýlar, bu hadis üzerinde ittifak etmiþler, bu konuda iki kiþi ihtilafa düþmemiþtir. Kendisinden razý olunan bir kiþiden bunun aksini iþitmiþ olsan dahi, senin bütün ümmete muhalefet etmen uygun olmaz.[7]

Bunlara benzer birçok þeyi býraktým. Allah´ýn seni muvaffak kýlma­sýný ve ömrünün uzun olmasýný dilerim. Çünkü bunda insanlar için fayda umar, senin gibi birisinin ziyanýndan korkarým. Yurtlarýmýz birbirinden uzak da olsa, senin kalbimde yerin baþka, sana yakýnlýk duymaktayým. Ýþte benim yanýmda senin mevkiin böyledir, bundan emin olmalýsýn. Sýhhat haberini, durumunu, çoluk ve çocuklarýnýn durumlarýný, senin ve yakýnlarýndan birisinin herhangi bif. ihtiyacýz olursa, bana yazmayý ihmal etme;çünkü ben, bununla sevinç duyarým.

Bunu sana yazdýðm anda ,Allah?a hamdolsun, biz iyi ve afiyetteyiz.Allah?tan bizi ve sizi ,verdiði nimetlerin þükrü ile nasiplendirmesi ve bize olan ihsanlarýný tamamlamsýný dikerim.Selamla ve Allah?ýn rahmeti üzerinize olsun.



102- Yazýþma Suretiyle, Uzak Ülkeler Ýle Ýlim Baglantý Kurma



Ýslam Fýkýh Tarihi´nin kýymetli ve ebedi birer belgesi olan bu iki mektubu, ikincisi uzun olduðu haîde, Ýmam Malik ile diðer alimler ara­sýndaki ilmi baðlantýyý göstermek üzere buraya koymuþ bulunuyoruz. O. oniara yol gösterici bir rnürþid gibi yazýyor, onlar da ona, hem irþad isteyen ve hem de muhalif tavýr alan bir sýfatla yazýyorlar. Onlar, muha­lefet yaparken, hak gördükleri bir noktai nazarlarýný ona izah ediyorlar, dayandýklarý delilleri gösteriyorlardý. Ülkeler birbirine uzak olduðu halde, böyle ilmi münasebet ve baðlantý kurmak ile nice faydalar ortaya çýkýyor. Mâlik, böylece baþkalarý nezdinde olan rivayet ve esere dair bilgileri öðreniyor, olabilir ki ondan uzakta kalmýþ olan bu âlimler, onun Medine´de elde edemediði, bulamadýðý bir sahabe kavlini, bir rivayeti kendi ülkelerinde bulmuþ olabilirler. Zira Hz.Peygamber´in (O´na satat ve selâm oisun) Ashab-ý Kirâm´ý hidayet dîni olan islâmý yaymak için, ülkeler fethetmek üzere gazalara ve cihada çýktýklarýndan, bilhassa Hz.Ömer´in Hakk´ýn rahmetine kavuþmasýndan sonra, Medine´deki fakih sahabiler de onlarla birlikte çýkmýþlardýr. Çünki Medine, onlara kapýlarýný açmýþ, diðer islâm ülkelerine gitmelerine yol vermiþtir. Ýþte Ýmam Malik; bu yazýþmalar vasýtasýyla onlarla temas kuruyor, onlarýn düþüncelerini yokluyor, o ülkelerin örf ve âdetlerini öðreniyordu. Böyle mektuplaþma ile baðlantý kurma onunla diðer uzak ülkelerdeki fukuha arasýnda ilmi baðlantý kurma, fikir aiýþ-veriþi devam etmiþtir.


103- Mektuplarýn Anlattýðý Gerçek:



Ýkinci mektup, yani Leys´in yazdýðý bizim iþaret etmiþ olduðumuz bir çok noktalarý açýða çýkarýyor, onlarý beyan ediyor. Biz dedik ki: - Ýmam Mâlik üzerinde çok büyük tesir býrakan iki mühim ve seçkin kiþi vardýr ki onlar da Rabia b.Ebû Abdurrahman ile Ýbni Þihab Zührî´dir.

Mektup bunu sarih olarak kaydediyor. Çünkü mektup bir yerinde Tâbii´nden sonra gelen ulema sýnýfýndan bahsederken þöyle diyor: «Sonra onlarýn ardýndan gelen ve senin de Medine´de onlarýn yanýnda bulun­duðu kimseler ihtilafa düþtüler. Onlarýn baþýnda o gün Ýbni Þihab Zührî ile Rabia Ýbni Ebû Abdurrahman vardý.» Açtkca görülüyor ki, bu ikisi, Ýmam Mâlik´in en büyük üstadýdýrlar.

Mektup bize açýkça gösteriyor ki, bu yüksek mertebedeki üstadlar, Hz.Ebû Bekir, Hz.Ömer ve Hz.Osman devirlerinde müslümanlar toplu halde bulunduklarý sýrada bir meseie hakkýnda icma´ varsa, ona muha­lefet caiz olamayacaðýndaittifak halindedirler. Onlardan sonra gelenle­re, onlarýn görüþlerinin birleþtiði ve karar kýldýðý þeyi deðiþtirip bozmak caiz deðildir. Mektup bu hususta þöyle diyor: «Hz.Ebû Bekir, Ömer ve Osman devrinde Resûlullah´ýn ashabýnýn Mýsýr, Þam (Suriye) ve Irak´da devamlý surette amel ettikleri ve onu deðiþtirmeyi emretmedikleri bir iþ geldiðinde, Resûlullah´ýn ashabý, selefin yapmadýðý þeyi, bir emri yap­malarý müslümanlara caiz deðildir. Mektup þu ciheti de açýklamaktadýr: «Eser ile reyi ve fýkýh kýyasýný bir araya toplayan hadisci f ukuha þuna da kail ki, fýkhýn ve fýkýh araþtýrmanýn esasý, ashabýn ve tabii´nin görüþlerini inceleyip araþtýrmaktýr. Onun için Leys Ýbni Sa´d´in, Ýmam Mâlik´e karþý en çok kullandýðý delil: Ashab ve Tâbi´nin kavilleri ile amelleridir. Mâ-lik´de Medine halkýnýn amelini kabule çaðýrýrken önce, Tabii´nin, Saha-be´nin ve Resulü Ekrem´in asarýna uymaða davet etmiþ oluyor. Sahabe ve Tâbi´inin fýkhýný bilmek, onfarýn münakaþýstnýn temeli budur.

Bu iki mektup, Ýmam Mâlik´in hüküm almada temel tuttuðu mesele­lerden birini ele almaktadýr ki o da Medine halkýnýn amelidir.Yukanda geçtiði üzere Rabia bazý sözleriyle buna iþaret etmektedir. Mâlik mek­tubundan buna dayanýyor. Leys b. Sa´d ise Ashab-ý Kirâm´ýn muhtelif ülkelere daðýlmýþ olmasýndan doiayý buna karþý çýkýyor. Böylece bu fikir, iki büyük imam arasýnda med ve cezir halinde kalýyor.

Bundan ayrýca bu iki mektup baþtan baþa edep ve nezaket, kýy­metli araþtýrmalarý, samimi sadakat, aðýr baþlý olarak hakký arama gay­retiyle doludur. Ne inad var, ne de düþmanlýk, belki sevgi, saygý, dostluk ve samimiyet dolu, budur onlarýn yolu.


[1]Yaðmurlu vakitte iki namazý cami´de birlikte kýlmak mes´elesi ihtilaflýdýr. Bunda namazlardan biri ya vaktinden önceye alýnýr veya sonraya býrakýlýr. Meselâ akþam namazý kýlýnýrken yats; da beraber kýlýnýr veya akþam namazý yatsý vaktinde onunla beraber kýlýnýr. Bunlar kaza deðil, edadýr. Hacda Arafatta öðle ile ikindi beraber kýlýnýr, Müzdelife´de akþam ite yatsý birlikte kýlýnýr. Bunda ittifak var, fakat baþka sebeplerle diðer zamanlarda iki namazý birlikte kýlmada ihtilâf vardýr. HanrFe´ye göre caiz deðildir. Diðer mezhebler bazý þartlarla caiz görürler. Þafiî´ye göre çok yaðmur varsa, gece ve gündüz namazlarý birlikte kýtýnabilir. Ýmam Mâlik gece namazlannda müsaade eder, gündüz namazlarýnda bunu ma´zeret saymaz, ona göre sadece akþam ife yatsý birlikte kýlýnabiür. Leys de Hanefiler gibi caiz görmez. Þafiî, Ýbni Abbas´ýn rivayetine dayanarak yaðmurlu havada öðle ile ikindi, akþam ve yatsýyý birlikte kýlmayý caiz görür. Ýmam Mâlik ise Hz. Peygamber´in sadece akþam ve yatsý namazla­rýný bir arada kýldýðýný söyler. Ýbni Abbas´ýn rivayetinin yansýný alýr, yansýný almaz. Þafii ise tamamýný alýr. Safi onu tenkid eder, kýyasla, Hadisin yansýný tahsis ediyor, der. Þia ise yaðmur olmasa da caiz görür!

[2] Bir þahid ve davacýnýn yeminle mahkemede hüküm vermek mes´elesi, Medine fukahasý Ýle Ýrak fukahasý arasýnda ihtilaflýdýr. Sonralarý bu ihtilâf hep sürdü. Ýmam Mâlik, imam Þafiî, Ýmam Ahmed, Ebû Dâvud, Ebû Sevr ve Medine´nin yedi fakihi bir þahid ve davacýnýn yekimi ile hükmü mai davalarýnda kabul ederler, imam Ebû Hanife, Sevr´i, Evzâî, Leys b. Sabit ve Câbir´in rivayetlerine dayanýrlar. Müslim, ibni Abbas´tan þunu rivayet eder: «Hz. Peygamber, bir þahid ve yeminle hüküm verdi.» Buharý bunu almadý.

Ýkincilerin delili de kitap ve sünnettir. Kur´ân-ý Kerim þöyle der: «Eðer iki þahjd yoksa, o zaman þahidliði kabul edeceðiniz bir erkek ve iki kadýn þahidlik yapar.» (Bakara Sûresi). Burada þahidlik yapacaklar beyan olunmuþtur, bunlardan baþka $ahid tanýmak, Kur´an´t nesih etmek i, olur Mütevatir olmayan bir hadis, Kur´ân´ý nesh edemez. Sünnetten delilleri de þudur: Buhâri î´ve Müslim Eþ´as b. Kays´ten þunu rivayet ederler: «Benim birisiyle dâvam vardý, Hz. Pey-dgamber benden þâhid istedi, veya davalýya yemin düþer, dedi. Ben de o yemin eder, |çekinmez, dedim. Hz.Peygamber de: ´Bir kimse haksýz yere yemin ederse, ofâcirdir, Allah´ýn iîhuzuruna çýktýðýnda Allah ona gazab eder.´ buyurdu.»

[3] Ýlâ´ Araplar arasýnda câri bir tür kadýndan ayrýlma yolu ve yemin usulüdür. 4 ay 10 gün süreyle idevam eder. Onun sonunda ya kadýna yaklaþýr veya aynlýrlar. Kur´an-ý Kerim bunu anlatýr.Fukaha arasýnda ihtilaflý bir konudur. Bunda Ebû Hanife´nin görüþü ile diðer imamlarýn, Þafiî. Mâlik ve Ahmed´in görüþleri ayrýdýr. Ebû Hanife´ye göre 4 ay 10 gün geçerse kadýn boþ olur.

[4] Ibni Hazme göre, bir adam karýsýna boþanma yetkisi verse, kadýn bu hakka sahib olmaz. Çünki boþama yetkisi erkeðindir. Onu kadtýna veremeyiz. Ebû Hanife, Mâlik, Safi ve Evzâl ve diðertukahaya göre kadýn bu hakka sahib olur, kadýn muhayyerdir, dilerse kocasýnýn yanýnda kalýr isterse boþama hakkýný kullanýr. Kendisini boþar, kocasýndan ayrýlýr.

[5] Ýmam Mâlik ve Þafii´ye göre yaðmur duasýnda hutbe, bayram namazlannda olduðu gibi sonra

okunur. Leys ve Ebû Davud´a göre Cuma´da olduðu gibi önce okunur, Ebû Hanife´ye göre ise

yaðmur duasýnda hutbe yoktur.

[6] Ýmam Mâlik ve Ebû Hanife´ye göre ortaklar ayrý ayrý nisaba mâlik olmadýkça onlara zekat düþmez. Safi´iye ve Leysre göre ise ortak mal, bir kiþinin gibidir, mal nisab miktanný bulunca, ortaklara zekat vermek farz olur. Birinciler mal sahiplerinin hâline bakýyor, ikinciler mala bakýyor. Hadis-i Þerif iki türlü yorumlanýyor. Ebû Hanife´nin ve Mâlik´in yorumlan daha yerindedir. (Þafiî ve Leys yoksulu gözetiyor).

[7] Cihad atýna verilen hisse hakkýnda fukaha arasýnda iki noktada ihtilâf var. Birincisi: Bir at Ýçin iki hisse mi, yoksa bir hisse mi verilir? Ebû Hanife´ye göre atýyla gazaya gidene iki hisse verilir: Biri kendisi, biri de atý için. Yani ata bir hisse verilir. Hayvanýn hissesini, insanýn hissesinden fazla yapamam diyor. Mâlik, Evzâî, Leys ve diðerlerine göre bir hisse kendisi, Ýki hisse de atý Ýçin olmak üzere üç hisse alýr. Yani ata iki hisse verilir. Bunlarýn delili Ýbni Ömer´in rivayetidir.

Diðer ihtilâf da þurada: Gazada iki atý varsa, iki at Ýçin hisse verilir, yoksa bir at için mi? Ebû Hanife ve Mâlik´e göre bir at için hisse verilir. Leys, Evzâl ve baþkalarý iki at için hisse verilir. ikiden fazlasý için verilmez, diyorlar. Leys: Þam, Irak, Mýsýr ve Afrika müslümanlan bunda ittifak halindedir, diyor. Birinci görüþ sahipleri bunu reddediyorlar. Ýmam Ebû Yusuf, EvzâVye red kitabýnda bunu tartýþýyor ve bu konuda Hz. Peygamber´den ve Ashabdan ancak bir hadis var, bir hadis ise þazdýr, onunla amel edemeyiz, diyor. Ve devam ediyor: «Ümmet bununla amel etti, ulema bunu aldý, diyorlar. Bu kabul olunmaz. Bunu alan âlim, bununla amel eden imam kimdir. Buna ehil midir bakalým? Ýki ata.verilir de, üçe neden verilmez? Üzerinde gaza edilmemiþ, evde baðlý ata nasýl hisse verilir? (Bak: Ebû Yusuf´un Siyeri Evzâl´ye red kitabý, S-40)


radyobeyan