Hadise hizmeti ve muvatta By: sidretül münteha Date: 17 Eylül 2010, 16:41:21
HADÝSE HÝZMETÝ ve MUVATTA
26- Hadislerin Toplanýp Yazýlmasýna Doðru:
Muvatta´ kitabý, Ýslam´da yazarýna nisbeti sahih ve sabit olan ilk eser sayýlýr.[1] Nesilden nesile ulaþan, elden ele dolaþan bu eser günümüze kadar gelmiþtir. Onun Ýmam Mâlikin eseri olduðunda asla þüphe yoktur. O hadis ve fýkha dair yazýlan ilk kitap sayýlýr. Ondan önce insanlar, kitaptan, yazýdan daha çok hafýzaya itimad ederlerdi. Ýlim öðrenirken üstaddan dinler ve bellerlerdi, ilim þifahi yolla alýnýrdý, yazý azdý. Daha önce belirttiðimiz gibi, hususi surette yazýlmýþ bazý mecmualar vardý. Asýl hakkýyle te´lif ve tedvin Muvatta´ ile baþlamýþtýr, mevsuk kimseler böyle diyorlar. Hadis ve fýkýhta vukuf sahibi olanlar böyle söylüyorlar. Ýbni Hacer, Buhari þerhi olan Fethul-Bârî adlý mükemmel eserinin mukaddemesinde þöyle der:
«Bilmiþ ol ki, Hz. Peygamber Aleyhisselam´ýn âsârý sahabe ve Tabiin çaðlarýnda tertib olunarak mecmualar .halinde tedvin edilmiþ deðildi. Bunun iki sebebi vardý:
a- Çünki onlar bidayette bundan nehyolunmuþlardý, zira yazýlýrsa bazýsýnýn Kur´an-ý Kerim´e karýþmasý endiþesi mevcuttu.
b- Onlarýn hafýzalarý çok kuvvetliydi, zihinleri keskin ve berraktý. Çoðu yazma bilmiyorlardý. Tâbi´în çaðýnýn sonuna doðru hadislerin yazýlmasýna, haberlerin toplanmasýna baþlandý. Ulema büyük Ýslam merkezlerine yayýldý, Hariciler ve Rafaziler ve kader inkarcýlarý, bid´at-larý çýkarýp uydurmaya baþlayýnca, hadisleri tesbit zorunlu oldu. Ýlk toplayan Rebi´ b. Subeyh ve Said b. Ebû Urve ve diðerleri olmuþtur. Her babý ayrý ayrý yazarlardý. Sonra üçüncü tabaka geldi. Onlar ahkam hadislerini yazdýlar. Ýmam Mâlik Muvatta´i yazdý. Bunda Hicaz ehlinin eri kuvvetli hadislerini almaya dikkat etti, sahabe kavillerini. Tabiin fetvalarýný da kattý.»[2]
Tarih bize, hadis ve fýkha dair yazýlmýþ ve bugüne kadar okuna gelmiþ, Muvatta´den daha eski bir esertakdim etmiyor. Ýmam Mâlik´in çaðý te´lif çaðýydý. Çünki fýrkalar, Mâlik gibi esercilerin tabiriyle heva ehli, söylediklerini, düþündüklerini yazýyorlar, onlarý savunuyorlardý. Hadis ulemasý da, hadisleri toplayýp sahabe ve tabiin kavillerini yazmalarý gerekiyordu. Çünki hafýzalar, bellenmesi çok olan þeylerin altýnda ezilmeye baþlamýþtý, yazýnýn yardýmýna koþmak gerekti. Sbnî Þihab Zühri, talebesini, unutmasýnlar diye iþittiklerini yazmaya teþvik ederdi. Muhtelif fýrkalarýn birçok hadis iddialarý, sahihini çürüðünden ayýrmak için hadislerin yazýlmasýný gerektirdi, tâ ki insanlar bilsinler de þaþýrmasýnlar.
Hicaz ehli hadislerini, Sahabe ve Tabiin fetvalarýný yazmaya önce Mâlik baþladý. Yukarýda belirttiðimiz gibi müslümanlarýn salâhý ve Ýslamý himaye Ýçin Ömer b. Abdulaziz sahih hadisleri, Medine´de ma´ruf olan Sahabe ve Tabiî fetvalarýný yazdýrmak istedi, Zürkânî, Muvatta1 þerhinde þöyle der: «Sahabe ve Tabiin hadisleri yazmazlar. Onlarý sözle ifade ederler, bellerlerdi, ancak zekata ait olanlar yazýlýrdý ve araþtýrýcý gayet az bir þey yazýlý bulabilir. Ulema ölmeye baþlayýnca bunlarýn unutulup kaybolmasýndan korkuldu, bunun üzerine Ömer b. Abdulaziz, Ebû Bekir Hazmi´ye sünnet ve hadise dair ne varsa yazmasýný emretti. Mâlik Muvatta1 da Muhammed b. Hasan rivayetiyle der ki: «Yahya b. Said bize þunu haber verdi: Ömer b. Abdulaziz, Ebû Bekir Muhammed b. Hazm´e yazýlý emir vererek: Hz. Peygamber Aleyhisselam´m sünnet ve hadislerinden ne varsa onlarý yaz, çünki ben ilmin sönmesinden, ulemanýn gitmesinden endiþeliyim, dedi.»[3]
27- Baþka Muvatta´ Yazanlar:
Demek, Mâlikten önce, Hz. Peygamber Aleyhisselam´ýn hadislerini, Sahabe ve Tâbi´in kavillerini yazmaya yönelik bir hareket vardý. Mâlik´den önce bunlarý cern´e baþlayan olmuþtu Onun akranlarýndan bazýlarý Hicaz fýkhýna ait meseleleri toplamýþ ve yazmýþtý. Ýnsanlar bunlan o zaman okuyordu. Rivayete göre Abdulaziz b. Mâ´ciþûn, ilk önce Muvatta´ iþine baþlamýþ, Medine ehlinin ittifak ettiklerini toplamýþ, Mâlik bunu görmüþ, hadisle baþlamamýþ diye onu tenkid etmiþ. Suyûti bunu Ýbni Abdulber´den þöyle nakleder: «Muvatta´ tarzýnda Medine de ilk kitap yazan, Medine ehlinin icma´ ettiklerini toplayan Abdulaziz b. Abdullah b. Ebû Seleme Maciþûn olmuþtur. Bunu hadissiz yaptý. Ýmam Mâük´e gösterdi. Mâlik ona bakýnca: Ne güzel bir iþ bu, eðer ben yapmýþ olsaydým. Hadisle baþlardým, dedi.[4]
Ýmam Mâlik´in Muvatta´i yazmasýna sebep ve örnekler var. Baþkalarý ehli Medine´nin icma´ ettikleri fýkýh meselelerini bablara göre toplamýþ ye yazmýþ bulunuyordu. Baþkalarý madem ki, onun istediði gibi güzel ve örnek bir yol tutmamýþlardý, o beðendiði yolda yazabilirdi ve yazdý. O kitabýný yazdýðý zaman, onun kitabýna benzer kitaplar vardý, hatta ona: Kendini bu kitapla meþgul ettin, baþkalarý bunda sana ortak oldu, onun mislini yaptýlar, denildi. «Bana onu getirin» dedi. Getirdiler. Bakýnca: «Bununla Allah rýzasý gözetilmiþ deðil.» dedi.
Ne olursa olsun, Mâlik´in Muvatta´inden baþka hiçbir kitaba onun kadar yayýlma ve duyulma, okunup tutunma nasib olmamýþtýr. O nesiller boyunca kalmýþ, yüzyýllarý eskitmiþ, fakat asla eskimemiþ, sahibinin yazdýðý tazelik ile bize kadar gelmiþtir. Onun için diyoruz ki, o islamda ilk tedvin olunan, yazýlan ve günümüze kadar baki kalan bir eserdir.
28- Muvatta´i Yazma Sebepleri:
Muvatta´ yazýlmasý zamanýn icabý, ve sebeplerin mahsulüdür. Mâ-llik´ten önce ulema ve halifeler, Medine ilminin toplanmasýný arzu etmiþlerdi. Onun çaðýnda ulema bu tutum içindeydi. O fetva vermede bu yüksek seviyeye gelip,her taraftan ilim talebesinin kendisine koþtuðu bir alim olunca hicret yurdu Medine´nin rakipsiz tek imamý sayýldý. Artýk Medine ehlinin Hadislerini, Sahabe ve Tâbi´in kavillerini, umumi bir ifadeyle, Medine ilmini toplayýp yazmasý gerekiyordu. Daha önce bunu ondan adil halife Ömer. b. Abdulaziz istemiþti. Bu umulan bir emel olmuþtu. Artýk bu meyvenin devþirilmesi zamaný gelmiþti, rüzgar onu savurup daðýtmadan derlemeliydi. Onun için Muvatta´i yazmaya koyuldu. Tarihçiler derler ki: «Mâlik´in Muvatta´i yazmasý, halife Ebû Cafer Mansur´un isteði üzerine olmuþtur. Ebû Cafer Mâlik´e dedi ki, bir kitap yazda insanlarý ondakiler üzerine toplayalým. Ey Ebû Abdullah, bu iþi yap, kitabý yaz. Ancak onda Abdullah Ýbni Ömer´in þiddetinden, Ýbni Abbas´ýn ruhsatlarýndan, Ýbni Mes´ud´un þazlarýndan kaçýn, iþlerin ortasýný bul, orta bir tutum içinde ol, ashabýn icma´ ettiklerini al.»
Rivayete göre Ebû Cafer ile arasýnda kitaptan maksat hususunda anlaþmazlýk çýktý. Ebü Cafer: «Ey Ebû Abdullah, onda ilmi tek hale getir,» dedi. Mâlik cevap verdi: «Hz. Peygamber Aleyhisselam´ýn ashabý muhtelif ülkelere daðýldýlar. Her biri zamanýnda uygun gördüðü üzere fetva verdi. Mekke ehlinin bir türlü kavli var, Medine ehlinin kavli var, Irak ehlinin baþka türlü kavli var, deyince Ebû Cafer þöyle dedi:
Irak ehli diyorsun, onlardan hiçbir fidye ve ödün kabul etmem. Ýlim, Medine ehlinin ilmidir. Ýnsanlara ilim ver.
Irak ehli bizim ilmimize razý olmazlar, deyince, Ebû Cafer:
Onlarýn üzerinde kýlýç sallanýr, sýrtlarý Kýrbaçta okþanýr dedi.[5]
29- Ebû Cafer´in Halký Muvatta´da Toplamak Düþüncesi:
Demek Ebû Cafer de, Ömer b. Abdulaziz gibi Medine ilmini toplamayý düþünüyor. O Ebû Bekir Hazmi´ye bunu emretmiþti, bu da Ýmam Mâlik´e emrediyor. Ýmam Mâlik için, Medine ilmi zayi´ olmak endiþesi sebebiyle yazmak þartlarý kendiliðinden oluþunca, halifenin isteði bu iþi çabuklaþtýrýcý iyi bir amil oldu. Halifenin ilmi toplama emri, ulemanýn ölümüyle ilmin zayi olmasý endiþesi deðildi. Onun maksadý baþkaydý. O, bütün ülkede mahkemeleri, yargýyý birleþtirmek, tevhid kaza istiyordu. Ebû Cafer devrinde bu, üzerinde çok düþünülen bir konu olmuþtu. Çünki fukaha arasýnda ayrý görüþler ufku geniþlemiþ, birbirine aykýrý hükümler çoðalmýþtý. Yargýda bu ihtilaflardan kurtulmanýn tek çaresi, sünneti toplamak, fukaha kavillerinden orta bir yol seçmek idi. Bu yargý mezhebi olacak, kadýlar ona göre hüküm verecek, meseleler buna uyacaktý. Bunu daha önce Abdullah Ýbnî Mukaffa´ Mansur a arz ve teklif etmiþti. Bu konuda dediklerinden bir kýsmýný nakledelim:
«Emir´ül-MümirYin´in dikkat edeceði bir husus da birbirine zýd olan bu hüküm Ýhtilaflýdýr. Bu ihtilaflar kan, namus ve mal hususlarýnda büyük bir hale ulaþtý. Hýre´de helal sayýlan kan ve ýrz Küf e´de haram deniyor. Ayný ihtilaf Kûfe´nin içinde de oluyor. Bir tarafýnda helal sayýlan, diðer tarafýnda haram.deniyor. Renklerinin çokluðuyla beraber bu farklýlýk müslümaniann kan ve ýrzlarý hakkýnda kadýlarýn hükmüyle nafiz olmaktadýr. Onlarýn hükmü yürümektedir. Irak ehli ve Hicaz ehli bunda hayrettedir. Biri diðeriyle alay ediyor sanki. Öyle iþler oluyor ki, bunu iþiten aktý baþýndaki kimse, bundan tiksinir. Sünnete uyduklarýný iddia eden, sünnetten olmayaný sünnet yapýyor. Sünnet zannettiði þeye göre delilsiz ve huccetsiz kan döküyor. Kendisine bu nasýl olur diye sorulunca, Hz. Peygamber zamanýnda ve ondan sonra adi! imamlar devrinde buna benzer yolda kan döktü dersen, bunu Abdulmelik b. Mervan iþledi veya bu gibi emirlerden biri yaptý, derler. Rey´e göre amel edenlere gelince, onlar da Rey´e o kadar baðlý ki, büyük büyük iþlerde öyle þeyler söylüyorlar ki, müslümanlardan hiç biri onlara bunda muvafakat etmez. Bunda yalnýz kalmaktan hiç korkmaz ve hükmünü geçirir. O kendi Rey´ine saplanmýþtýr. Ne kitaba bakar, ne de sünnete.»
«Emir´ül-Müminîn emir buyursalar da bu kaza ve yargýlar, bu muhtelif tutumlar birleþse, bunlar kitap halinde toplansa herkes sünnet ve kýyasa göre bunlarý delil tutsa ne olur. Sonra Emir´ül-Mü´minin bunlara baksa da her meselede Allah´ýn kendisine ilham eylediði görüþünü beyan ve karar verdiðini emir ile, onun hilafýna yargý hükmüne nehyet-se, bu konuda derli toplu ve azimli bir kitap yazsa uygun olur. Emelimiz odur ki, Allah Teala bu karmakarýþýk hükümleri hatadan salim doðru bir hüküm haline koysun. Yine emelimiz o dur ki, birlik halindeki tutum, Emir´ül-Mü´minin Rey´iyle birleþerek onun lisaniyle gerçekleþsin. Sonra bu bir halifeye dehr boyuna devam etsin, inþaallah.»[6]
30-Ebû Cafer´in Medine Ýlmine Verdiði Önem:
Görüldüðü üzere Tevhid-i kaza, yani yargýlarý bir rey´de toplama fikri, o zaman düþünürlerce ele alýnmýþtý. Çünki fukahanýn muhtelif görüþleri yüzünden yargý hükümleri çeþitli, hatta birbirine aykýrý oluyordu. Ýbni Mukaffam düþüncesine göre tevhid-i kaza için her taifenin muhtelif Reyleri bir araya toplanýr, halife bunlarýn arasýnda sünnete en yakýn, maslahata uygun olanlarý seçer ve yürürlüðe kor.[7] Halife Ebû Cafer Mansur bu fikri benimsedi. O Medine ilmini toplamaya yöneldi. Onu bir kanun halinde kazada rehber olmak üzere sunacaktt. Çünki Medine ilmi sünnete en yakýn olandýr. Öyle anlaþýlýyor ki, o Medine ilmine vakýftý. Zira kendisini zaman zaman tenkid eden Irakltlar´a ve fukahasýna olan nefreti, sadece Medine ilmine yönelmeye sevketmiþti. Onun için Ýmam Mâlik´ten Medine ilmini toplamasýný istedi. Mâlik buna itiraz etti. Çünki kendi görüþlerini insanlara kabul ettirme durumuna düþmek istemiyordu, onlara ashabdan, onun Rey´inden baþka türlü bir ilim gelmiþ olabilirdi, ve bütün ülkedeki iþlerin sorumluluðunu tekbaþýna yüklenmekten korkusu vardý.
31- Muvatta´i 11 Yýlda Yazdý:
Muvatta´in yazýlmasý için þartlar uygundu.. Mâlik´in hazýr olduðu bu sýrada halifenin isteði de buna uygun düþtü. Mâlik buna olumlu bir cevap olarak yazmaya baþladý. Fakat Ebû Cafer hayatta iken kitabýn tamamlanmasý mukadder deðilmiþ. Muvatta´in yazýlmasý Hicri 159 yýlýnda tamamlandý, yani Mansur´un ölümünden sonra tamam oldu. Bazýlarý son günlerinde, derler. Ömer b. Abdulaziz´in isteði üzerine Hadisleri toplayan Ebû Bekir b. Hazm´dabu iþi onun ölümünden sonra yapmýþtý.
Ýmam Mâlik, onu yazmak, düzeltmek için uzun zaman sarf etti. Nihayet tamamlayýp halka sundu. Ebû Cafer onu yazmasýný 148 Hicri yýlýnda istemiþti.[8] Halka arzedip sunulmasý 159 yýlýnda oldu. Ýstek ile neþir arasýnda 11 yýl kadar bir vakit var ki, bu süre Mâlik onun cem´ile incelemesiyle meþguloldu. Denildiðine göre o, ölümüne kadar hep onu tetkik ve tenkýh etmeye devam etti. Onu her eline aldýðýnda, önce koyduðu birþey hazf ederdi.
32- Mehdi ve Harun Resi d de Muvatta´i Takdir ettiler:
Ebû Cafer kitabý görmedi, onun tamamlanmasýndan önce öldü. Ondan sonra gelen halifeler de, onun görüþüne katýldýlar, onu uygun buldular. Oðlu Mehdide babasý gibi düþündü,sonraHarun Reþid de ayný görüþteydi. O her Ýslam merkezine ondan birer nüsha göndermek ve yargýlarýn ona göre olmasý düþüncesiydi. Mehdi ve Reþid her Ýkisi Mâlik´ten bunu istediler. Fakat Ýmam Mâlik buna þiddetle karþý çýktý.
Medârik der´ki: «Rivayete göre, Mehdi ona, bir kitap yaz da insanlara onu kabul ettireyim, ona uymalarýný isteyeyim dedi.
Mâlik ona þöyle cevap verdi:
Þu ülke, yani Maðrib, ben ona yeterim, onlar benim. Þam´a, Suriye´ye gelince orada Evzaâî gibi bir alim var. Irak ehline gelince, onlar bildiðin Irak ehli, kimseye bakmazlar.[9]
Suyûti, Mâlik´in menâkýbinde þöyle der; «Ebû Nuaym, Hilyesinde Abdullah b. Abdulhakemiden þunu nakleder, o demiþtir ki: «Mâlik Ýbni Enes þöyle derken iþittim>«Harun Reþit üç þeyde benimle Ýstiþare etti: Muvatta´i Kabe´ye asýp insanlarý ona uymaya sevketmek; Hz. Peygamber´in Minberini bozup altun, gümüþ ve cevherden yapmak. Buna cevaben dedim ki: Ya Emir´ül-Müminin, Muvatta?i Kabe´ye asmak olmaz, Ashab-ý Kiram fer´i meselelerde ihtilaf ettiler, ülkeye daðýldýlar, herkes kendine göre isabetlidir. Minberi bozmak doðru deðildir, müs-lümanlarý Hz. Peygamber´in eserinden mahrum býrakmak olmaz. Naîi´i imam yapmaya gelince, o kýra´ette imamdýr, mihrabda herhangi bir kýraet üzere okur, öylece hýfz edilir.» Bunun üzerinde Reþid: «Allah seni muvaffak kýlsýn, ey Ebû Abdullah dedi.»
Ýmam Mâlik, yargý ve hükümlerin ihtilaflý olmasýna, Ýbni Mukaff gibi bakmýyordu. Ona göre hükümler her ülkenin örf ve adetine uygun olmak için muhtelif olmak zarureti vardýr, ancak bunlar kitap ve sünnete muhalif olmamasý lazýmdýr. Ýnsanlara darlýk deðil, geniþlik vermek lazýmdýr. Harun Reþid ona Muvatta´i halka arzetmek istediðini tekrarlayýnca bir defasýnda þöyle dedi:
? Ya Emir´ül-Mü´minin, ulemanýn ihtilafý bu ümmet için bir nevi rahmettir, geniþlik verir. Her biri kendince sahih olana tâbi oluyor. Hepsi hidayet üzeredir, hepsi Allah´ýn rýzasýný diler.»[10]
33- Muvatta´i Yazmada Metodu:
Ýmam Mâlik´i Muvatta´i yazmaya sevkeden sebepler bunlar. Halifeler onu yazmasýný istediler, kadýlara hükümlerinde merci´ olmak üzere onu kanun yapmak istediler, Mâlik buna razý olmadý, bunun müslüman-larýn maslihatýna olmayacaðýný anlattý ve bunun sünnete uygun görmediðini de belirtti. Bunlarý bir bir öðrendik. Þimdi de Ýmam Mâiik´in Muvatta´i toplayýp yazmadaki metodunu anlatmak istiyoruz.
Ýmam Mâlik´in bu kitaptaki tutumu, kitabý toplayýp yazmaktan maksadýna uygun olmuþtur. Onun maksadý, ondan sonra yazýlan hadis kitaplarýnda olduðu gibi, sahih olan hadisleri toplamak deðil, belki Medine fýkhýný bir kitapta derleyip toplamaktý. Kitabýn oturduðu temel, hadis, sünnet ve fýkýhtýr. Onun için bakýyoruz fýkýh mevzuuna dair hadisi alýyor, sonra Medine ehlinin amelini zikrediyor, sonra da TâbiVinin ve fýkýh elinin görüþlerine yer veriyor. Eðer mesele hakkýnda bunlardan bir eser yoksa, birþey bulamazsa, o zaman bildiði hadislerin, fetvalarýn ýþýðý altýnda Reyiyle ictihad ediyor, görüþünü belirtiyor. Böyle olunca kitap sadece ona göre sahih olan hadisleri içine alan bir hadis mecmuasý, halka sunmak istediði bir hadis kitabý deðil, belki sahabe ve Tâbi´inin görüþlerini, bu kitapta zikretmek istediði þeyleri de ihtiva eden bir kitaptýr. Önce onun hadis rivayetindeki metodunu, sonra yazdýðý Reyleri derlemedeki tutumunu görelim:
34- Hadis Kabulündeki Þartlarý:
Ýmam Mâlik´in hadisleri derleyip seçmedeki tutumu, ravilerin halini iyi bilen bir araþtýrýcýnýn yoludur. Ebû Hanif e, hadislerin fýkýh manalarýný bilmekle, onlarý fýkhý gayelerine göre yorumlamakla þöhret bulunduðu gibi, Ýmam Mâlik de hadis ravilerini çok iyi tanýmakla, hadisleri kitap ve meþhur sünnete göre ölçüp mukayese yapmakla, þöhret bulmuþtur. Medine ehlinin amelini en iyi bilir. Ýmam Mâlik, Hadis ravilerini, çok sýký bir surette eleþtirip araþtýran ilk zat olmuþtur. Hadis ulemasýnýn en büyük emelleri, hadis, ricalini, ravileri incelemek, onlarýn adi, zabt ve hýfz yönlerini araþtýrmak olduysa, bu yolu ilk açan Mâlik olmuþtur, onlar onun yolunu tutmuþlardýr. Rivayete salih kimselerde aranacak þartlarý o tesbit etmiþtir. Kimin hadisi kabul olunur, kimin reddolunur, ölçü veriyor. Bu konuda þöyle der: «Dört kiþiden ilim alýnmaz; Sefihten alýnmaz, bid´ata çaðýran heva ve heves sahibinden alýnmaz, insanlara yalan söyleyen yalancýdan alýnmaz, her ne kadar hadiste yalanla itham edilmese de; bir ihtiyar, her ne kadar fazilet sahibi, salih ve âbid bir kimse de olsa, ne dediðini bilmez bir hale geldiyse ondan alýnmaz.»[11]
Görüldüðü üzere o, hadisin kabulü için ravinin adalet ve zabt sahibi olmasýný yeterli bulmuyor, naklettiðini ölçer nitelikte olmasýný, kendisine nakledenin halinin malum bulunmasýný þart koþuyor. Bundan dolayý, fazilet ve salah sahibi olan, takvasý bilinen nicelerinin hadislerini reddetmiþtir. Þöyle derdi: «Bu beldede öyle mübarek kiþiler gördüm ki, eðer onlarýn namýna yaðmur duasý yapýlsa, yaðmur yaðar, birçok ilim ve !; hadis dinlediler, fakat ben onlardan birþey nakil ve rivayet etmedim, î!Onlar gerçekten Allah´tan korkan kiþilerdi. Fakat bu iþ yani hadis ve ffetva, zühd ve takva ile beraber ilim, anlayýþ ve dikkat ister. Kafasýna l´girip çýkaný bilmelidir. Dikkat ve ma´rifet sahibi olmýyan kimseden istifade edilmez, o delil olamaz. Ondan ilim ve hadis alýnmaz.[12]
Bunun için salah ve takva sahibi olduklarý halde bir çoklarýndan Rivayet yapmadý, çünki hýfz ve zabt sahibi deðildiler. Þöyle derdi: «Bu !ilim dindir, onu kimden aldýðýnýza dikkat edin. Mescidin sütunlarýna iþaret ederek. Ben bu direklerin dinde: Hz. Peygamber þöyle buyurdu diyen yetmiþ kiþiye yetiþtim, fakat onlardan birþey almadým. Eðer onlardan birine Beytülmal-Devlet Hazinesi emanet edilip teslim olunsa, emin elde olurdu. Fakat onlar bu iþin ehli deðildiler.»[13]
Rivayet ettiði ravinin adil, zabtý kuvvetli, anlayýþlý, bilirkiþi olmasýna (çok dikkat ederdi. Bu þartlar uyarýnca, ravileri sýký sýký incelerdi. Ufak bir Iþüphe üzerine rivayeti reddederdi. Þartlar tam deðil zannederek býraktýklarýndan, sonradan almak sahih olacaðý anlaþýlanlar olurdu. Kendisi . bu hali þöyle anlatýr: «Medine ehlinden bir adam görürdüm, onda hadis var, onu almak isterdim, fakat onu bu iþe lâyýk görmezdim, vazgeçerdim, sonra adam ölürdü, ben de hadisi kaçýrmýþ olurdum. Eyüp SahtÝ-yani´yi Mekke´de iki defa hac da gördüm. Ondan yazmadým, üçüncü defa Zemzem kuyusu yanýnda gördüm, yanýnda Hz.Peygamber Aley-hisselam anýldýðý zaman gözlerinden yaþlar boþanýrdý, bu halini görünce ondan yazdým.»[14]
Zikrettiðimiz þartlara göre ravilerinin mevsuk kiþiler olmasýna çok önem verirdi. Bir belde ulemasýnýn rivayetlerini tümüyle reddettiði olurdu. Ona: Irak ehlinden neye rivayet etmiyorsun? denildi. Þu cevabý verdi: Baktým ki, onlar bize geldikleri zaman, hadisi mevsuk olmayan kiþiden alýyorlar. Kendi kendime: Onlar memleketlerinde de böyledirler,dedim.»[15]
35- Hadis Metinlerini de Ýyice Arardý:
Onun ravide aradýðý þartlar bunlar. Hadisin metninin sýhhati için nösterdiði dikkat ve itina ise, Hiç de bundan az deðildir, Daima baþkasýnýn rivayetine uyarlý olmasýný isterdi. Onun için ravinin hali-ne olursa olsun, gan´b, baþkasýna uymayan rivayetten þiddetle kaçýnýrdý. Ona: «falan bize garip þeyler rivayet ediyor.» dediler. «O: Biz garip rivayetten kaçarýz." dedi. Ona: «Bu hadisi senden baþkasý rvayet etmiyor denildiði zaman, onu býrakýrdý Ona: Bu hadisi bid´at ehli delil olarak kullanýyorlar, denildiði zaman, ondan vazgeçerdi.»[16]
Bir hadisi rivayet ettikten sonra da çok araþtýrýrdý. Hatta ravide bir kusur bulur veya hadis þaz çýkarsa çok defalar onu býraktýðý olmuþtur.
Söylendiðine göre, Muvatta´da 10 bin hadis vardý. Her sene onu gözden geçirip incelerdi ve bir kýsmýný çýkarýrdý. Nihayet eldeki, bize kadar gelen kaldý. Bu yüzden talebesinden bazýsý þöyle demiþtir:
«Baþka insanlarýn ilmi ziyade olup artýyor, Mâlik´in ilmi- noksanlaþýp eksiliyor.»[17]
Bazý defa bir hadisi rivayet eder, sonra onun bir aynýný bulur, fýkýhta onu almaz, hadisten baþka bir görüþü yazardý. Kendisine bu soruldu: «Ey Ebû Abdullah, ne elersin, hadis rivayet ediyorsun, rey´in ondan baþka türlü oluyor, bunun sebebi ne?» Þu cevabý verdi: «Bana kalmýþ birþey deðil, hadis insanlar arasýnda yayýlmýþ, birisi bana, baþkasýnda olaný neden alýyorsun diye sormakla, beni hedef almýþ olur.»[18]
Rivayet ve dirayet yönünden Ýmam Mâlik´in hadise verdiði Önem böyledir. Onun için Muvatta´daki hadislerin hepsi süzme ve seçmedir. Hadis ulemasýna göre, pekazý dýþýnda, pndakilerin hepsi sahihtir. Ýbn-i Abdul-Ber, Mâlik´in hadis rivayetindeki durumunu çok güzel tavsif eder: Ýmam Mâlik, hadiste o kadar titiz davranýrdý ki, þaz olanlarý en çok o atar, ravileri en-þiddetle o tenkid ederdi. Az tekellüfe kaçar, en kuvvetli hýfzeden oydu. Onun için de Ýmam oldu.[19]
36- Fýkýh Bakýmýndan Muvatta:
Hadisleri itibariyle Muvatta´ýn durumu böyle. Fýkha gelince ondaki hükümlerin bir kýsmý hadislerden alýnmýþtýr, bir kýsmý Medine ehliminin icma´ ile alýnanlarý beyandýr, bazýlarý da görüþtüðü Tâbiî´nin kabul ettikleridir. Bazýlarý onlardan aldýðý ilim ýþýðýyla vardýðý görüþlerdir. Bunlar kitabýnda, Peygamber´in sünnetinden öðrendiklerine, Medine ehlinin icma´ýna, Sahabe ve Tâbi´inin kavillerine ve nakillerine uygundur.
Muvatta´da fýkhý þöyle anlatýr: «Kitaptakilerin çoðu, benim rey´im deðil, ilim ve fazilet ehlinin bir çoklarýndan duyduðum, uyulacak birer´ rehber olan imamlardan aldýklarýmdýr. Onlar Allah´tan korkan kiþilerdi. Onlardan çok þeyler aldým. Benim rey´imonlannrey´ininmislidir.Onlarýn reyleri de gördükleri ashabýn reyleri gibidir. Ben de onlarý bu halleriyle gördüm.» Ýþte onlarýn asýrdan aþýra intikal edip günümüze kadar gelen ilimleri bunlar, geçen imamlardan bir cemaatýn görüþleridir.
«Bunlar fýkýh ve ilim erbabýnýn ihtilâf etmeksizin icma´ halinde kabul ettikleridir. Ben kendiliðimden birþey demedim. Bunlar bizim beldemizde halkýn aldýðý, âdetin câri olduðu hükümler, umumî ve hususî örflerdir. Söylediklerimin bir kýsmý, ilim ehlinin kavillerinden beðendikle-rimdir. Ulemadan iþitmediklerim hakkýnda, gördüklerimin mezhebi üzere ictihadlarýmdýr ki, bunlar da Hakka en yakýnýna ulaþtýðýma kaniim. Ve Medine ehlinin mezhebi dýþýna çýkmadým. Bunlarý aynen iþitmemiþ bile olsam görüþlerim sünnete uygundur. Ehl-i ilmin ve Hz. Peygamberimizden biri bizim indimizde amel olunan ve doðru yolda olan imamlarýn rey´ine uydum ve onlardan baþkasýnýn rey´ini almadým.»[20]
Bu özet halindeki sözler, Ýmam Mâlik´in ictihaddaki yolunu noksansýz göstermektedir. O ehl-i ilmin icma´ýna, insanlarýn âdetlerine, umumî ve hususi örflere bakýp onlarý alýyor. Onlar da bulamazsa, yani icma´da, örfde yoksa, o zaman ulemanýn kavillerinden uygun gördüklerini alýyor. Bunlarda da bulamazsa, o zaman kendisi ulemanýn ýþýðýnda ictihade yöneliyor, benzerleri birbiriyle ölçerek kýyas yapýyor. O, gerek içtihadýnda, gerek kýyaslarýnda, Medine ilminin dýþýna çýkmaz. Ona göre bu bir rey´dir, fakat Medine ilmine uygun bir rey´dir, bid´at deðildir. Yeni bir çýðýr deðildir. Medine ilmine garib olan birþey deðildir. Nassiarýn dýþýnda her þeyde Medine ehlince meþhur olan ilimle mukayyed olur, Sahabe ve TâbÝ´in ilimlerine uyar, sonra onlarýn kavillerine ve fetvalarýna göre kýyas yapar.
37- Muvatta´dan Bazý Fýkýh Meseleleri:
Þimdi de Muvatta´dan bazý misaller sunalým: a) Ýrtidat eden kimsenin katlinden önce tevbeye davet edilmesi hakkýndaki hadisleri rivayet ederken þöyle der: «Malik, Zeyd b. Es-lem´den rivayet eder: Hz. Peygamber Aleyhisselâm þöyle demiþtir: Kim ki, dinini deðiþtirir, onun boynunu vurun.» Bizim görüþümüze göre, Allah doðrusunu bilir. Hz. Peygamber Aleyhisselâm´ýn hadisinin manasý, kim dinini deðiþtirir, yani zýndýklar ve benzerleri gibi Ýslâm´dan çýkarlarsa onlar öldürülür, tevbe ettirilmez, çünki onlarýn, tevbesi belli olmaz. Zira onlar küfürlerini gizlerler, Müslümanlýklarýný ilân ederler. Bana göre, onlarýn tevbe ettirilmesine gerek yok. Onlarýn sözüne güvenilmez. Fakat, bir kimse Ýslâm´dan çýkýp baþka bir dine girerse, o tevbe ettirilir, tevbe ederse, iyi, yoksa katlolunur. Yine bir cemaat bu hal üzere olsalar, bana göre onlar Ýslama davet olunup tevbe ettirilir. Tevbe ederlerse kabul olunur. Tevbe etmezlerse öldürülürler. Allah bilirya, Hz. Peygamber bu hadisle, Yahudilikten Hýristiyanlýða veya Hýristiyanlýktan çýkýp Yahudiliðe girenleri kasdetmiþ deðildir. Diðer bütün din erbabýndan dinini deðiþtiren birini murad etmemiþtir. Diðer din ehlinden Müslüman olanlarý kasdetmemiþtir. Müslümanlýktan çýkýp baþka dine giren ve bunu açýklayaný murad etmiþtir.»[21]
Görüyorsun ki, hadisi gayet güzel yorumluyor ve kendi görüþünü ma´kul bir tar2da belirtiyor. Din deðiþtirmekten murat, Ýslâm dinini býrakmak olduðunu açýklýyor. Yoksa bundan maksad, umumî bir þekilde her dinini deðiþtiren murad edilmiþ olamaz. Eðer öyle denirse, þirki býrakýp Ýslâm´a gireni de içine alýr ki, bu makul olmayan bir þeydir. Hadisten umum mana murad olmayýnca, onu hadisin gayesine uygun bir þekilde yorumluyor ki, o da Ýslâm´ý bazý fesadcýlarýn oyuncaðý olmaktan korumaktýr. Çünkü bazý bozguncular, Ýslâm´ý yaralamak, içinden vurmak için Müslüman oluyorlar, sonra çýkýyorlardý. Bazýsý da iman Ýçin deðil, dünya menfaati için Ýslâm´a giriyorlar, sonra yine menfaat için býrakýyorlardý. Halbuki, Hýristiyanlýktan Yahudiliðe geçen veya tersine Yahudiyken Hýristiyan olan bunun dýþýndadýr.
Öldürmeyi de tevbe ile kaydediyor. Ancak Ýslâm´da bozgunculuk yapmak için yalancýktan Müslüman olan zýndýklar bunun dýþýnda kalýr. Çünki bunlarýn gerçek yüzleri meydana çýkýp foyalarý anlaþýlýnca tevbeye gerek kalmadan öldürülürler. Zira tevbe onlara bir nevi´ hiyle fýrsatý verir. Halbuki zýndýklýk içlerine kök salmýþtýr.
b- Sahabe fetvalarýndan alýp da Muvatta´a yazdýðý meselede, hastanýn kadýn boþamasý ve karýsýnýn ona mirasçý olmasý meselesidir. Þöyle der: «Mâlik, Ebû Seleme b. Abdurrahman b. Avf´dan; Abdurrah-man b. Avf, hasta iken karýsýný boþadý, adeti geçmiþken Osman b. Aftan, kadýna miras verdi. Mâlik, Abdullah b. Fazl´dan rivayet eder, Osman b. Affan, Ýbni Mükmilin hastayken boþamýþ olduðu karýlarýna miras verdi. Mâlik, Rabia b. Ebû Abdurrahman þöyle derken duymuþ: Abdurrahman b. Avf´ýn karýsý, ondan kendini boþamasýný istedi, o da; hayz görüp temizlenince benden izin iste, dedi. Fakat hayz görmeden Abdurrahman Avf hastalandý, kadýn da o arada hayz görüp temizlendi. Ýzin istedi. Abdurrahman o zaman hastaydý ve boþadý. Adeti geçtikten sonra Hz.Osman onu mirasçý yaptý.»
Mâlik, Yahya b. Saýd´den, o da Muhammed b. Yahya b. Hib-ban´dan demiþtir ki: Dedemin iki karýsý vardý, biri Hâþimi, diðeri En-sar´dah. Hastayken, Ensar´dan olaný boþadý, bir sene geçtikten sonra koca öldü. Kadýn; ben ondan miras isterim dedi. Osman b. Affan´a gidip davacý oldular. O da , ona miras verdi. Hâþimi olan kadýn Osman´a levm etti. O da, Ali Ýbni Ebû Talib´i kasdederek: «Bu senin amucan oðlunun iþi, bize bunu o gösterdi.» dedi.
Mâlik, Ýbni Þihab þöyle derken iþitmiþ: Biri hasta hâlinde iken karýsýný boþarsa, ona mirasçý olur. Mâlik der ki, birleþmeden önce karýsýný hastayken boþarsa, mihrin yarýsýný alýr ve mirasçý olur, iddet lâzým gelmez. Eðer birleþme olduktan sonra boþarsa, mihrin tamamýný alýr ve mirasçý olur. Kýz ve dul bize göre bu hususta eþittir.»[22] Görüyorsun, Ýmam Mâlik, hastalýk halinde boþanan kadýnýn iddeti bitmeden veya bittikten sonra kocasý ölürse, her iki halde de ona mirasçý olacaðýna dair sahabe feîvasý naklediyor. Sonra da bunlara dayanarak talâkýn vukuunu, alacaðý mihrin miktarýný, boþayan kocasý, o iddet hâlinde veya iddet bittikten sonra da ölse, mirasçý olacaðýný anlatýyor.
c) Bazý hallerde erginlik çaðýna gelmemiþ küçük çocuklarýn, sabilerin þahidliðini kabul etmesi, küçük sahabilerin kavlini almasý da, Medine ehlinin ameline uymasýndandýr. Muvatta´da þunlarý nakleder:
«Mâlik, Hiþam b. Urve´den rivayet eder: Abdullah Ýbni Zübeyr, Çocuklarýn aralarýndaki kavgada yaralama hususunda onlarýn þahidliðini alýrdý. Mâlik der ki: Ýcma´a göre, sabilerin aralarýndaki yaralama hususunda þahidliði caizdir, ancak baþka hususlarda caiz olmaz. Yalnýz aralarýndaki yaralamada kabul edilmesi de daðýlmadan, baþkalarýyla konuþup aldatýlmadan, öðretilmeden önce olur.»[23] Malik bunda da Medine ehlinin icma´ýný alýyor. Abdullah Ýbni Zübeyr´e dayanýyor. Sabilerin þahidliði: Muaviyeye, Ömer b. Abdulaziz, Saîd b. Müseyyeb, Ürve ve Þia´dan Muhammed b. Bakýr kabul etmiþlerdir.
d- Ehl-i Medine´nin icma´ý hakkýnda, ana-baba bir, kardeþlerle baba bir kardeþin mirasýný Muvatta1 þöyle anlatýr: «Bizim indimizde icma þöyledir: Ana baba bir kardeþler, erkek çocuk veya onun oðlu varken mirasçý olamazlar. Kýzlar ve oðullarýn kýzlarýyla, eðer ölenin dedesi yoksa, kalan maldan asabe olarak misar alýrlar. Mirastan hak sahipleri haklarýný aldýktan sonra fazla bir mal kalýrsa, ana baba bir kardeþler, aralarýnda Allah´ýn kitabýnda olduðu üzere paylaþýrlar, fazla birþey kalmazsa, birþey alamazlar. Medine ehlinin icma´ý böyledir.»[24] Mâlik Medine ehlinin icma´ýný alýyor, meseleleri ona göre hallediyor.
e- Mefkûd, yani ortadan kaybolan adamýn eþi hakkýnda beðenerek sahabe fetvalarýný alýr, baþkalarýnýn muhalefetine raðmen kýyaslarýný . ona göre yürütür, meseleleri halleder. Muvatta´da þöyle der:
«Malik, Yahya b. Sald b. Müseyyeb´den rivayet eder. Ömer b. Hattab demiþtir ki: «Bir kadýnýn eþi ortadan kaybolur da nerede olduðunu bilmezse, 4 yýl bekler, sonra 4 ay 10 gün iddet bekler, ki bu ölüm iddetidir, bundan sonra baþka kocaya varabilir.» Malik dedi ki, iddeti bittikten sonra evlenirse, ikinci kocasiyle birleþme olsun olmasýn, birinci kocasý çýkagelirse, bir hak isteyemez. Eðer evlenmeden gelirse o . zaman karýsýný almaya hakký vardýr. (Mâlik baþtaki kavlinden dönerek evlendiði takdirde ikinci kocasiyle beraber yatmadan Önce, birinci koca çýkagelirse karýsýný alýr, demiþtir).
Mâlik devamla der ki. Bana söylediklerine göre Hz. Ömer þöyle dermiþ; «Bir adam gurbetteyken karýsýný boþasa, sonra da bundan dönse, kadýna boþadýðý haberi geldiðinden ve döndüðü haberi gelmediðinden evlenmiþ olsa, sonra boþayan kocasý çýkýp gelse, kadýn ikinci (kocasýyla beraber yatmýþ olsun olmasýn, birinci koca hiçbir hak iddia" ^edemez. Mâlik der ki, bu en güzel iþittiðim birþeydir.»[25]
Gördüðün gibi o, mefkûd ve gurbetteyken karýsýný boþayan kimse ýhakkýnda, Hz. Ömer´in görüþünü seçip aidi. ÇünkÝ mefkûdun karýsý yýllarca aç bî ilaç bekleyecek deðil. Gurbetteyken boþayan adam da îboþuyor, sonra dönüyor. Kadýnla böyle oynanmaz, ona durumu bildirmiyor da. Kadýn evlenmekte haklý. Ortada bunlara benzer bir hal daha var. Adamýn öldü haberi geliyor. Kadýn 4 ay 10 gün ölüm iddeti bekliyor, Tsonra da evleniyor. Sonradan adam çýkageliyor, sað olduðu anlaþýlýyor.Mâlik´e göre: Eðer kadýn evienrnediyse boþanýp sonra rucu´ eden koncasý onu alýr. Eðer evlendiyse ikinci kocasýnda kalýr, onunla birleþse de, ;birfeþmese de onun eþidir. Fakat ölümünden önce bu kavlinden dön-imüþtü. Eðer ikinci kocasý onunla birleþmediyse, birinci kocasýnmdýr, hattâ birinci kocasýnýn sað olduðunu bildiði halde onunla birleþdiyse, yine birinci kocasýna aid olur, demiþtir.
Ýmam Mâlik´in bu görüþleri, Hz. Ömer´in, bu durumdaki kadýn hakkýnda verdiði hükme, kýyas yoluyla sabit olmuþtur.[26]
38- Fýkýh Yönünden Muvatta´ýn Önemi:
Ýþte getirdiðimiz bu misallerden görüldüðü üzere, Muvatta´ hem hadis, hem fýkýh kitabýdýr. Oraya kaydettiði hadislerden maksad, onlarýn [metninden fýkýh hükümleri çýkarmak, meseleleri onlara göre halletmektir. O sadece hadisleri rivayet etmek, onlardan hüküm çýkarmakla yekinmemiþ, sahabe kavilleri, yargýlarýný da kaydetmiþ. Onlardan münasip gördüklerini seçmiþ, sorulan meseleye uygun cevap bulmuþtur. Medine´de icma´ halinde olan ameli söyler, eskilerin kavillerinde bulamadýklarýný kýyas yoluyla hallederdi. Adam kaybolduktan dört yýl sonra ölüm îiddeti bekleyen kadýnýn halini, gurbetteyken karýsýný boþayýp sonra rücû ideden kimsenin haline nasýl benzetip kýyas yaptýðýný gördün. Bundan anlaþýlýyor ki, Muvatta´, Ýmam Mâlik´in mesleðini, fýkýhtaki yolunu, fer´i Jmeseleleri nasýl çözdüðünü göstermektedir. Ancak usul kaidelerini rtamamiyle beyan etmez, onlarý Mâfikiler sonralarý fýkhýndan almýþlardýr.
39- Muvatta´daki Hadislerin Nev´ileri:
Burada þunu da belirtelim ki, Ýmam Mâlik (Allah ondan razý olsun) hadisde daima senedin muttasýl olmasýný iltizam etmiþ deðildir. O rivayet ettiði hadislerin hepsini Hz. Peygamber´e ulaþtýrmýþ deðildir. Onlarýn içinde mürsel olanlar vardýr, rivayet ettiði sahabiyi zikretrnemiþtir. Ýçlerinde sahabeden sonraki tabakada râvi söylenmemiþ Munkati´ olan hadisler var. Sened zikredilmemiþ belagat var. Ýmam Mâlik çaðýnda senede önem vermek o kadar yaygýn deðildi. Hadisciler bundan sonra önem verdiler, Hz.Peygamberin adýna hadis uydurmacýlýðý çoðalýnca, sened önem kazandý. Hadis´in mevsuk olmasý için ravilerini tanýmak istediler.Senedin Hz.Peygambere ulaþmasýný þart koþtular. Mürsel ve münkati1 olanlarý almadýlar. Halbuki eskiden fukaha, Mürsel hadisleri delil olarak alýrlardý. Ebû Hanife, rivayeti kabulde çok titiz olduðu halde, onlarý delil kabul ederdi. Ýmam Mâlik, hadisde yüksek mevkii varken onlarý aldý. Hattâ ulemadan bazýlarý Mürsel´in , muttasýldan daha kuvvetli olduðunu söyleyenler var. Mâiik´in usulünü sýralarken sünneti anlattýðýmýz zaman, bunu açýklayacaðýz.
Muvatta´, mürsel ve munkati1 hadisleri ihtiva edip Mâlik´in bunlarý almasý konusunda, Ýbni Hacer þöyle diyor: «Mâlik´in kitabý sahihtir., Onu taklid edenlere göre de sahihtir, Mürsel ve Münkati´ olanlarý delil olarak alýr. Bu sýhhat için sonradan kabul olunan þartlara göre deðildir.[27] Muvatta´da senedi muttasýl olanlar çoðunlukta olup diðerleri azdýr, ibni Hazm, Muvatta´daki hadisleri saydý: 500 küsur senedli hadis, 300 kadarda Mürsel var. Onda 70 kaçlar hadis var ki, Mâlik kendisi onlarla . ameli terketmiþtir. Bazý zayýf hadisler de var, Ulema onlarý zayýf buldu.»[28] Ýmam Mâlik´in Muvatta´daki bazý hadislerle ameli terk etmesinde þaþýlacak birþey yoktur. Bunun sebebim kendisi açýklar! Hadisin, zayýf olduðunu sonradan anlamýþ, zayýf olduðunu bilmeden önce yazmýþ.[29]
Ýmam Mâlik´in Mürsel olarak rivayet ettiði hadisleri, hiç senedsiz býraktýðý tebligatý, bazý ulema muttasýl senedle rivayet etmiþler, sened-lerini bulmuþlardýr. Ancak dört hadis müstesnadýr. Zürkânl, Muvatta1 þerhinde þöyle der: «Muvatta´daki Mürsel hadislerin her birinin takviye edici bir senedi vardýr. Doðrusu Muvatta´dakilerin hepsi sahihtir. Ýbni Abdul-Ber bir kitap yazarak Muvatta´daki Mürseî, Mu´dal, Münkati´ |hadisleri senediyle muttasýl olarak kaydetmiþtir. Onda Mâlik´in: Bana iuiaþti, sikadan duydum, diyerek senedsiz rivayet ettiði 61 hadisin Isenedi vardýr. Ancak 4 hadis müstesnadýr.»[30]
Görüyoruz ki ulema, Muvatta´daki hadislerin sýhhat derecesinde, ýmürsel ve emsalinin kabulünde muhtelif görüþtedirler. Mâlikilere göre Muvatta´daki hadislerin hepsi sahihtir ve mürselleri kabul ederler. Diðerleri mürselleri bazý þartlarla kabul ettiklerinden Muvatta´daki o mürselleri de ayný kayda tabi týtfarlar. Mâlikilerden bazýlarý, yukarýda gördü-iðün gibi, ondaki mürselleri, muttasýl senede baðlamak için gönüllü ; olarak çalýþmýþlar ve onda senedi muttasýl olmayanlarýn hepsini, Mâ-lik´ten baþka bir tankla müsned olarak rivayet etmiþlerdir. Ancak dört hadise ne Mâlik, ne baþka bir yolla senet bulamamýþlardýr. Bunlarý Zürkani Muvatta´ þerhinde yazmýþtýr, oraya bak.
40- Muvatta´daki Hadislerin Sayýsý:
Muvatta´daki hadislerin sayýsý, ravilerin ihtilafýna göre muhteliftir. Ebû Bekir Ebheri, Hz. Peygamber´den, Sahabe ve Tâbiî´nden naklolunan asar 1720 dir, diyor. Mevkuf olanlar 613, Tabi´inden olanlar 230 dur. GâfikÝ, Muvatta´ýn senedinde þöyle der: Bizim bu kitabýmýzda 666 hadis bulunmaktadýr. Mâlik´in senediyle bize gelenler bunlardýr. Hafýz Ebû Sald Alâl der ki: Muvatta´ý Mâlikten bir çoklarý rivayet eder. Rivayetleri arasýnda takdim ve tehir yönünden ihtilaf vardýr, ziyade ve noksan vardýr... Çoðu da Ebû Mus´ab´ýn rivayeti ziyadeleridir. Ýbni Hazm þöyle demiþtir: Ebû Mus´ab´ýn rivayeti Muvatta´da, diðer Muvattalardan 100 kadar ziyade bulunmaktadýr.[31]
Raviierin ziyade ve noksan bakýmýndan ihtilafýn sebepleri þudur. Ýmam Mâlik, çok defa rivayet ettiði hadisi, sonradan kendisi ondan çýkarýrdý. Hattâ söylendiðine göre aslýnda baþtan 10 bin kadar hadis varmýþ. Bu ziyadeler, belki de ondan vaktiyle yaptýklarý rivayetlerdir. Sonra onlarý hazfetmiþ olabilir. Onlar eskiden rivayet etmiþlerdir, sonrakiler onlarý rivayet etmemiþtir. Baþtan rivayet edenlerinki o yüzden, sonrakilerden çoktur, fark bundan ileri gelir.
41- Muvatta´daki Kaviler:
Ýmam Mâlik Muvatta´ý birçok kimselerden rivayet eder. Bunlarýn hepsi 590 kadardýr. Ulema bunlarý saymýþlar, rivayet ettiði her kiþiyi tesbit etmiþlerdir. Sahabeden rivayetlerini aldýklarý 185erkek, 23 kadýndýr. Tâbn´nden olanlar 48 dir. Rivayet ettiklerinin hepsi Medine´lidir, ancak yedisi deðildir ki onlar da: Mekkeliler´den Ebû Zübeyr, Basra´dan Humeyd Tavil ve Ebû Eyüp Sahtiyâni, Horasan´dan Atâ b. Abdullah, Cezireehlinden Abdulkerim, Þam ehlinden Ýbrahim b. Ebû Umb-le´dir.[32] Buna göre bu kitap, Medine ilminin bir divaný olup onlarýn hadislerini, fetvalarýný, yargýlarýný havi bir mecmu´adýr. Onlarýn görüþlerinden alýnma meseleleri, onlarýn çýðýrýna göre toplamaktadýr.
42- Muvatta´ýn Ýki Rivayet Yoluyla Nakli:
Ýmam Mâlik´in Muvatta´ýndaki hadisleri aldýðý raviler bunlardýr. Ýmam Mâlik´ten Muvatta´ý alýp nakledenler ise talebeleri olup onlar çoktur. Kadý Ýyad, ondan Muvatta´i nakledenlerin 60 civarýnda olduðunu söyler ve onlarýn adlarýný da tesbit eylemiþtir. Süyûti de ondan alarak nakletmiþtir. Kadý Ýyad onlarý saydýktan sonra þöyle der: Ýncelememiz sonu Muvatta´ý nakledenlerin bunlar olduðunu tesbit ettik. Bu ilmin erbabý ve ilim rical hakkýnda söz sahibi olanlar da bunu söyler.
GâfikÝ, Muvatta´ý 12 rivayetten okuduðunu söyler ve senedini de ona göre tertib etmiþtir. Þimdi eldeki Muvatta1 iki rivayet üzerine tab´ý olunmuþtur. Biri: Ebû Hanife´nin talebesi olan Muhammed b. Hasan Þeybani rivayeti[33] diðeri de H. 224 / M: 838 yýlýnda ölen ve Mâlik´in talebesi olan Endülüslü Yahya b. Yahya Leysi Berberi´dir. Yahya Endü-lüs´den kalkýp Malik´e ders okumaya geldi. Mâlik ona Endülüs´ün akýllýsý derdi. Fýkýhta baþ üstad sayýlýrdý, Endülüs´te Mâliki Mezhebi onunla yayýldý. Ondan sayýsýz talebe fýkýh dersi okudu. Kendisine kadýlýk teklif olundu, kabul etmedi, mevkii daha yüksekti. Kadý tayininde ona sorarlardý, ona danýþmadan kadý tayin etmezlerdi. Muhammed b. Hasan´ýn rivayeti, bazý bablarda sayýca daha az, Hadislerininin miktarý da Yahya´nýn rivayetinden azdýr. Ulema sýhhat bakýmýndan ikisini tartarlar. Bazýsý Muhammed b. Hasan´ýn rivayetini tercih eder. Çoðunluk Yahya´nýn rivayetini tercih etmektedir. Muhammed b. Hasan, Mâlik´e muhalif olduðu fýkýh meselelerinde, bazen kendi görüþünü de kaydeder, onun metodu böyledir. Kitabul-Asar da üstadý Ebû Hanife´ye böyle yaptý. Hanefî Fýkhýný toplayýp naklettiði Zahiri Rivaye Kitaplarýnda da Ebû Hanife´ye ve Ebû Yusuf´a muhalif olduðu yerleri kaydetti. Muvatta´ýn iki rivayeti arasýndaki fark büyük deðildir, bu da aslýn bir olduðunu gösterir Her ikisinin nesebi sahihtir, bunda þüpheye yer yoktur.
[1] 122 Hicri yýlýnda ölen Ýmam Zeyd´e Kitâbül-Cümu1 nisbet edilirse de bazý alimler bunda tereddüt ederler.
[2] Ýbni Hacer, Fethul-Bâri Mukaddemesi,C.1,V þeyh Munýr Tab´ý
[3] Zürkâni, Muvatta1 þerhi Mukaddemesi, C. 10/26, Kahire
[4] Tezyinül-Memâlik S. 44, Ýbni Maciþun´dan baþka 184 de ölen Ýbrahim b. Muhammed, 197de Ölen Abdullah b. Vehb ve Abdurrahman b. Ebû Züeyb de Muvatta´ yazmýþlardýr.
[5] Bu üç rivayet için bak: Kadý lyad, Medarik, S. 30, 32, 33.
[6] Resâilül-Bülegû S. 126
[7] Tevhid-i kaza, Osmanlýlarýn son devrinde biraz ele alýnmýþtý, rttihadcýlar bu maksatla Ziya Gökalp´a bir layiha hazýrtattilarve kanun çýkardýlar. Sonra l´tikaf fýkrasý iktidara gelince Ittihadcý-larýn çýkardýðý kanunu ilga ederek,yeni bir kanun çýkardýlar. Ve nizami mahkemeler ile þer´i mahkemeleri ayýrdýlar. Bunun layihasýný da Elmalý Hamdi Yazýr Merhum hazýrlamýþtý (Mütercim).
[8] Bak, Ýbni Abdül-ber, Intikâ ve Hamiþi, S. 40.
[9] Kadý Medârik, S. 232. Bu rivayete göre Muvatta´ o zaman henüz tamamlanmamýþ. Bu Mehdi´nin hilâfeti baþlarýnda olsa gerek; 158 Mâlik´in Suriye´de EvzâVye itimadýna gelince, bu onun talebelerine ve orada uzun zaman süren fýkhýndadýr. Bu söz söylenirken.
[10] C. Suyûtî,.. Menâkýb-ý Mâlik, S. 46
[11] Ýbni Abdul-Ber, Ýntikâ, S. 16
[12] Kadý lyad, Medârik, S. 122
[13] Kadý, Medârik, S. 122
[14] Ayný Kaynak S. 124
[15] Kadý lyad, Medârik, S. 166
[16] Ayný Kaynak, S. 166, Zevavi, Menâkýb, s. 32
[17] Ayný Kaynak Medârik, S. 232
[18] Kadý lyad, Medârik, S? 232
[19] Zevâvi, Menâkýb, 33
[20] Kadý lyad, Medârik, 234 222
[21] Zürkani Þerhi,C.III.S.193
[22] Muvatta´ C. III, S. 54 Hastanýn boþadýðý kadýn hakkýnda fukaha dörde ayrýlýr. Þafii´ye göre mirasa olmaz, Hanbeli´ye göre evlenmediyse mirasçý olur, Hanefîlere göre iddet içindeyse mirasçý olur.
[23] Muvatta´ Þerhi, C. III, S. 158. daðýlmadan, baþkalarýyla konuþmadan diyor, çühki çocukturlar,´ baþkalarý onlarý aldatabilir, yalana aklý ermez,, görmediði þeyi gördüm diye söyleyebilir. Günah, sorumluluk duygusu yok. Mâlik bundan cumhura muhaliftir. Ebû Hanife, Þafiî ve Ýbni Hanbel sabilerin þahidliðini kabul etmezler.
[24] Zürkanl, Muvatta´ Þerhi, C. III, S. 266. Ana baba bir kardeþlerle ana bir kardeþlerin paylan bazen çatýþýr. Kadýn ölmüþ; kocasý, anasý, ana bir kardeþleri paylarým alýnca, ana baba bir kardeþlere hisse kalmamýþ. Onlar da Hz. Ömer´den hisse istemiþler: Babamýzý himar saysak bile bir ananýn evladýyýz, hisse ver demiþler. Hz. Ömer´de vermiþ. Buna Mesele-i Müþterike; veya Himariyye denir.
[25] Muvatta´ Þerhi, III C. S. 56
[26] Buradaki kýyâs açýktýr. Çünki o, Mefkpudla Ýlgili olarak gurbette boþayýp rücu´ eden hakkýnda =,´ Hz. Ömer´in kavlini duyduðu zaman bundan çok hoþlanmiþtý, þüphesiz ki kýyas yapmýþtýr. Bizde, Medine´de iþ böyle demesi kýyasa mani deðildir. Çünki hem nakle, hem kýyasa itimad etmiþti fakat sonra bunlann hepsinden döndü.
[27] Suyûti, Tezyinül-memâlik fi Menâktb-i Mâlik, S. 47
[28] Meratibi Diyane´den naklen adý geçen eser, S. 48
[29] 35 No.lu bende bak.
[30] Zürkâni, Muvatta´ Þerhi, C. 1. S. 9 Mu´dil, Hadiste iki veya daha çok ravj düþendir. Mâlik´in:Hz. Peygamber dedi, demesi gibi..
[31] Süyûti, Tezyinül-Memâlik fi Menâkýb-ý Ýmam Mâlik, S. 50.
[32] Ayný Kaynak
[33] Bu, Hind´de basýldý. Ebû Hanife kitabýmýzda Muhammed b. Hasan´ýn biyografisine bak.