Ýmam-ý Malik
Pages: 1
3. delil sahabe kavilleri tabii fetvalari By: sidretül münteha Date: 17 Eylül 2010, 16:16:59
3. Delil : SAHABE KAVÝLLERÝ TABÝÝ FETVALARI

125- Ashabýn Yüksek ve Þerefli Mevkii:


Ýmam Mâlik, öðreniminin ve çalýþmalarýnýn ilk yýllarýnda sahabe fetvalarýný, onlarýn hükümlerini, istinbat ettikleri mes´eleleri öðrenmeðe çok meraklýydý. Yukarýda geçtiði üzere, Abdullah Ýbni Ömer´in fetvalarý­ný, azadlýsý Nâfi´den öðrenmeðe ne kadar önem verirdi. Abdullah´ýn kavillerini sormak için gece gündüz Nâfi´nin peþindeydi. Hz. Ömer b. Hattab´ýn Allah ondan razý olsun) verdiði hükümleri öðrenmeðe de pek meraklýydý. Medine de olan yedi fakihten ilim aldý, onlardanashabtn ihtilaflarýný, fetvalarýný yargýlarýný, Hz. Peygamber´in Hadisleriyle birlikte öðrendi. Ýmam Mâlik´in hayatýný, büyük bir dikkatle ve araþtýrma ile incelemiþ bir yazar sýfatýyla çekinmeden diyebiliriz ki, onun içinde yeti­þip büyüdüðü, fýkhýný kurduðu, esasýný tesbit ettiði bu mesleðin ilmi, Hz. Peygamber Aleyhisselam´ýn Hadisleriyle sahabe kavillerine ve fetvala­rýna dayanýr, onun metodunun kaynaðý onlardýr. Onun için onun istinbat usulünde sahabe fetvalarýnýn büyük yeri vardýr, onlarý alýr, onlarýn dýþýna çýkmazdý. Medine ehlinin amelini aldý, Çünkü sahabe oradaydýlar, onlarýn yataðý orasýydý. Mýsýrdaki Leys b. Sa´d´a yazdýðý risalesinin baþýnda þöyle der:

«Allah seni rahmetinde daim kýlsýn, bilesin ki, bana gelen haberlere göre sen, bizim bu memleketteki (yani Medine) halkýn amel ettiði þey­lere aykýrý olarak insanlara türlü fetvalar veriyormuþsun! Sen emânet ve fazilet sahibisin. Memleketinde mevki sahibisin, oradakiler sana muh­taçtýr, senin söylediklerine itimad ederler, kendilerini tehlikeli iþlere atma. Seni kurtuluþa götürecek þeylere tâbi olmalýsýn. Allah kitabýnda þöyle buyurmuþtur;« Muhacirlerle Ensar´dan birinci dereceyi kaZananlar...» Yine Allah Teâlâ buyurur: «O halde sözü dinleyip en güzeline uyan kullarýmý mücdeie...» Ýnsanlar Medine halkýna tabidirler. Çünkü hicret oraya yapýlmýþ, Kur´an orada inmiþ, haram ve helâl orada bildi­rilmiþtir. Ayrýca Hz. Peygamber onlarýn arasýnda yaþadý. Onlar vahye, Kur´an´ýn iniþine þahid oldular. Peygamber onlara emir veriyor, onlar da ona itaat ediyorlardý. Yüce Mevlâ onun vefatýný dileyerek kendi nezdine davet edinceye kadar o, onlara sünnetlerini anlattý, onlar da ona uydu. Allah´ýn salât ve selâmý, rahmet ve berekâtý ona olsun.»

«Peygamberden sonra»ümmeti arasýnda insanlarýn ona tâbi olan­larýndan iþbaþýna geçenler yeni olaylarla karþýlaþtýlar. Bunlar bildiklerini yerine getirmiþler, tatbik etmiþlerdir, bilmediklerini de sormuþlar, yaptýk­larý ictihadlarda ve ilk zamanlarda kuvvetli bulduklarýný almýþlardýr. Eðer birisi onlara muhalefet ederek daha kuvvetli ve daha üstün birþey söylemiþse, kendi görüþlerini býrakýp onunla amel etmiþlerdir.» (Mektubun tamamý 1. kýsmýn 102´nci bendindedir.) Bu açýk sözlerden görüyorsun ki, sahabe kavillerini almak lâzýmdýr. Onlarýn kavillerinden baþka türlüsünü söyleyen veya onlarýn fetvalarýn­dan daha kuvvetlisi vardýr, diyenlerin sözlerini terkederdi. Ve bu sözle­rinde onlarýn kavillerini almaða onu sevk eden sebebi açýkça söylüyor ki, onlarýn Muhacir ve Ensar´dan ilk Müslüman olanlardýr. Bu dine hizmetleri vardýr. Allah Teâfa, onlara uyanlarý medih ve sena etmiþtir. Hiç þüphe yok ki, onlarýn kavillerini almak, onlara tâbi olmaktýr. Onlarý Kur´an öðmüþtür, Hz. Peygamberin Asrý Saadetinde yaþamýþlardýr, vahiy inerken hazýr bulunmuþlardýr. Peygamber onlara buyurur, onlar itaat ederlerdi, buyruðuna uyarlardý. Sünneti beyan eder, onlar ona tâbi olurlardý. Onlar bu dini en iyi bilenlerdir. Hz. Peygamberin sünnetini en iyi tanýyanlardýr, onlarýn kavillerini almak, sünneti almaktýr, ona uymak­týr. .


126- Sahabe Kavillerini, Sünnetten Saymasý:



Ýmam Mâlik´in görüþüne göre,sünnet Ashab-ý Kiram´ýn kabullendik­leri þeydir. Nasýl ki, Ömer b. Abdülaziz sünneti yaymak, neþretmek istediði zaman sahabe fetvalarýný ve yargýlarýný toplamayý emretmiþtir. O bu âdil halifenin bu sözünü nakleder dururdu. Hz. Peygamber Aley-hisselam sünnetler vaz´etti, ondan sonra emir sahipleri de bazý sünnet­ler vaz´ettiler. Onlarý almak Allah´ýn kitabýný tasdiktir. Ona itaat tamam­lamaktýr, dini kuvvetlendirmektir. Kimsenin onlarý bozmak ve deðiþtirmek yetkisi yoktur. Onlara muhalif Rey´in bir deðeri olmaz. Onlarýn sünnetine uyan, hidayeti bulur. Onlardan yardýmlanan yardým görür. Onlara muhalefet edip mü´minlerin yolundan baþka bir yol tutaný, Allah kendi haline býrakýr, onun varacaðý yer cehennemdir. Orasý ne kötü yerdir.[1]

Ömer Ýbni Abdülaziz´in sözü, Mâlik´in çok hoþuna giderdi, onu tutardý Onu alýp ona göre yol tutmak, saðlam sünnete uymaktýr. O bunu tuttu Muyatta´da, Hz. Peygamberin Hadisleri yanýsýra sahabe fetvala­rýna da yer verdi. Hz. Peygamberin Hadislerini toplayýp yazdýðý gibi onlarýn fetvalarýný ve yargýlarýný da topladý.


127- Muvatta´da Sahabe Kavilleri:



Muvatta´ý okuyan kimse, onun rivayet ettiði sahabe kavillerini bul­makta hiç de güçlük çekmez, Çünkü Muvatta´da topladýklarý boldur. Sen muvatta´ýn sahifelerini karýþtýracak olursan, gözün mutlaka bir sahabe fetvasýna rastlar, mevzumuza misâl bulursun, bunlardan bazýlarý þun­lardýr:

a) Veresiye ödünç verilen bir malýn teslim yeri hakkýnda akid za­manýnda baþka bir yer þart edilirse ne olur? Muvatta´da þöyle diyor: Mâlik´e ulaþmýþtýr ki, bir adam birisine ödünç yiyecek verdi, ancak baþka bir yerde teslim edilmesini þart koþtu, Hz. Ömer bunu mekruh gördü, teslim baþka yerde olunca taþýma ücreti ne olacak?»dedi. Böy­lece Mâlik, Hz. Ömer´in bu fetvasýna dayanarak bu nevi þart koþmayý menetmiþtir, Ömer´in kavlini beðenmiþtir.[2]

b) Yine Muvatta´da veresiye veren kimse ileride kendisine daha iyisinin ödenmesini þart koþmasýna dair þöyle der: «Malik´e ulaþtýðýna göre: Bir adam, Abdullah Ýbni Ömer´e geldi ve: «Ey Ebû Abdurrahman, dedi. Ben adama ödünç verdim, bana daha iyisini ödemesini þart koþtun, Abdullah da: «O ribadýr»- dedi. Adam, «bana ne emredersin, ne yapayým» dedi. O da þöyle cevap verdi: «Ödünç vermenin üç yönü vardýr: Bir nevlnde Allah rýzasýný gözetirsin, onda Kârin Allah´ýn nzasýný kazanmaktýr, Bir nev´inde dostunu memnun etmek, onun gönlünü hoþetmek istersin, bu da iyi. Bir nev´i de vardýr ki, verdiðin maldan daha iyisini almak istersin, gerçekte temiz malýný vermiþ, murdarýný almýþ olursun ki, iþte bu da ribadýr.» Adam öyleyse ben ne yapayým, dedi. O da, yaptýðýn sözleþmeyi bozarsýn, dedi, verdiðin malýn mislini verirse, kabul edersin, verdiðinden daha aþaðýsýný verirse, alýrsan, ecrini görür­sün. Eðer kendiliðinden daha iyisini verirse, bu sana bir teþekkürü demektir, mühlet verip beklediðinin karþýlýðýdýr.

Ýmam Malik, bu görüþü aldý. Bir kimse ileride ödenmek üzere bir þey verir, daha fazla veya daha iyisi ödenmesini þart koþarsa, bu batýl olur, ancak verdiðini alýr. En iyisi müddeti bekler, müddet bitince alýr,

þart batýldýr.

c) Yine bu nev´iden bir misâl þudur. Hibe, kabz edilmeden önce ölüm veya hastalýk vukubûlursa batýl olur. Bunda Hz. Ebû Bekir´in ve Hz. Ömer´in fetvalarýný almýþtýr. Muvatta´da þöyle der: «Mâlik Ýbni Þi-habdan, o da Urve b. Zübeyr´den, o da Hz. Peygamber Aleyhisselâm´ýn zevcesi Aiþe´den rivayet ediyor, Hz. âiþe demiþtir ki, babasý Hz. Ebû Bekir´in Medine´nin kenarýnda Aliye denen yerdeki malýndan ona yirmi yük hurma hibe etmiþti. Ölüm hastalýðý halinde Aiþe´ye demiþ ki: Ey kýzcaðýzým en istediðim þey benden sonra senin varlýklý olmandýr, benden sonra senin yoksulluðun bana çok aðýr gelen birþeydir. Ben sana yirmi yük kadar hibe etmiþtim,´ eðer onlarý sana verip teslim etseydim, onlar senin olurdu, fakat bugün onlar artýk miraö malýna dahil kalýyor, onlarda erkek ve kýz kardeþlerinin hakký var, onlarý Allah´ýn kitabýna göre aranýzda taksim edin.»[3]

Muvatta´da ayný yerde þu da var: Mâlik, Ýbni Þihab´dan, o Urve b. Zübeyr´den... Hz. Ömer b. Hattab þöyle demiþtir: Ne oluyor bu adam-lara da oðullarýna hibe yapýp duruyorlar, sonra da ellerinde tutuyorlar. Eðer onlardan birinin oðlu ölürse, malým benim elimde, onu bir kimseye vermedim diyor. Eðer o kendisi ölür veya ölümü yaklaþýrsa, o zaman da: Onu oðluma vermiþtim, diyor. Bir kimse hibe yaparsa onu ayýrýp, versin, ölmeden bunu yapsýn, yoksa batýl olur. Ýmam Mâlik, Hz. Ebû Bekir´in ve Hz. Ömer´den nakil olunan bu iki rivayeti almýþtýr.(Allah cümlesinden razý olsun).


128- Mâlik, Sünnet Ýmamýdýr:


Görüldüðü üzere Ýmarn Mâlik sahabe fetvalarýný çok alýrdý ve onlarý sünnetten sayardý. Onlarý çok almasý nedeniyle, ÞâtibVye göre, çaðýnda sünnet imamý sayýldý. Muvafakât´ta þöyle der: «Ýmam Mâlik ashaba bu derece önem verip onlarýn hidayetine uyanlarý, onlarýn sünneti üzere olanlarý yüksek tutmaða, Allah Teâiâ onu baþkalarýna da örnek kýldý. Mâlik´in çaðýnda yaþayanlar, onun asarýna tâbi oldular, onun iþlerine uydular. Bu da onun Allah´ýn ve Resulünün öðdüðü kimselere uymasý bereketiyle olmuþtur. Çünkü o ashabdan Allah razý olsun, onlar da Allah´ýn rýzasýný kazanmýþlardýr. Onlar Allah´ýn taifesidir. Allah Teâlâ söyle buyurur: «Bilmiþ olun ki, Allah´ýn taifesi, felah bulanlar ise iþte onlardýr.» .


129- Sahabe Kavilleri ve Ýmamlarýn Tutumu:



Ýmam Mâlik´in sahabe fetvalarýna ve yargýlarýna bakýþý böyledir. Ýmam Mâlik ve Ýmam Ahmet (Allah onlardan razý olsun) sahabe fetvalarýný almakta diðerlerinden çok daha ileridirler. Onlara çok önem verirler, onlara sarýlýrlar, onlarý birer kaide ittihaz ederler. Sahabe fetva ve kavillerini, diðerlerinde aradýklarý þartlan aramaksýzýn alýp kabul ederler. Halbuki baþkalarýnda zayi, vasýf, tutum, görüþ ve saire ararlar. Görüþleri arasýnda ihtilaf bulunursa, o zaman sayýca çok cemaate en yakýn olanlar seçilir. Sahabe hakkýndaki bu meselenin aslýnda dört imam arasýnda ittifak vardýr. Ancak fýkýhlarýnda bunun miktarý biraz farklýdýr. Ýmam Mâlik ve Ýmam Ahmet onlara çok itimad ederler. Hattâ onlarý ictihadlarýnýn bir rüknü sayarlar. Fýkýh çalýþmalarýnda onla­rýn yolunu tuttular. Ýmam-ý A´zam Ebû Hanife ve Ýmam Þafiî onlardan daha az aldýlar, ancak temayülleri birbirine yakýn, gaye ve yönleri birdir.

Dört mezheb imamlarýnýn hepsi de sahabe kavillerini aldýklarý halde, ulemadan yalnýz Hz. Ebû Bekir ile Hz. Osman´ýn kavillerini alanlar, veya dört Hulefa-i Râþidin´in kavillerini alýp diðerlerini almayan­lar bulunmuþtur. Bu mes´ele de muhalif kalan bu grubun tutumu ne olursa olsun, Selef-i Sâlihin cümlesi, tabiVnin selef ve halefleri, onlar­dan sonra gelenler ashabe muhalefetten sakýnmýþlar, onlara muvafa-katen gayret göstermiþlerdir. Bunu, imamlar arasýndaki ihtilaflý mes´ele-lerde çok canlý olarak görürsün. Her biri kendi mezhebine göre hük­münü verir ve bu görüþünü takviye etmek için sahabeden o reyde olanlarýn kavlini gösterir. Bunu yapmasýnýn sebebi, kendisini ve muha­lefetin ashaba olan hürmet ve itimadýndandýr. Onlarýn görüþünü kuv­vetli buluyorlar, dinde onlarýn yeri büyüktür.[4]



130- Sahabe Kavli Sünnetten Sayýlýr mý?


Ýmam Mâlik baþta olmak üzere dört mezheb imamlarý hepsi de ´sahabe kavillerini almaktadýrlar. Ve bazen verdikleri fetvalarýn sahabe ^fetvalarýna dayandýðýný da tasrih ederler. Biz,burada bir mes´eleye ! deðinmek istiyoruz. Acaba Ýmam Mâlik sahabe kavillerini bir hüccet ve î|delil, sünnetin bir kolu olarak mý alýyordu? Zira sahabe kavli ya Pey-igamber´den bir nakildir ki, o þüphesiz sünnettir, yahud da ictihad ve Rey´dir. Sahabenin Rey´le yaptýklarý ictihad da dine ve sahih sünnete en yakýn olandýr. Çünküonlar vahyin iniþi zamanýnda bulundular, onlarýn jjkavli, sarih sünnet deðilse de, sünnete mülhak deðil midir? Bu soruya cevap vermeden önce þunu belirtelim ki, Mâlik´in taie-; besi olan Þafiî´ye göre, Ashab-ý Kiram bir mes´elede ittifak etmiþlerse, ijcma´ olmasý itibariyle onu hüccet ve delil sayardý, onlara tabi olurdu. ; Eðer ihtilaf etmiþlerse o zaman sünnete en yakýn olaný veya sahih \ kýyasa uygun düþeni alýrdý. Eðer yalnýz bir kavil nakil olunduysa onlara !tâbi olarak onu.alýr, onlarýn Reyleri, bizim için kendi Reylerimizden îidaha hayýrlýdýr, derdi. Ancak sahabe kavillerini sünnetten olarak deðil-de; onlarý takfid ederek alýrdý. Ve bazýlarýnýn Rey´lerini, diðerlerine tercih de ederdi, en salim yol olarak bunu bulurdu. Ebû HanÝfe´ye gelince, Hanefi Mezhebi fukahasý onun görüþle­rini iki türlü anlamýþlardýr: Ebû Sâid Berâzil´den Pezdevl usulünde þöyle nakleder: Sahabeyi taklid etmek vacibdir, onunla kýyas terk olunur. Biz üstadiarýmýzdan böyle iþittik, böyle gördük.» Ona göre üstadlarý, ki Ebû i Hanife de bunlara dahildir, Sahabeyi taklid ediyorlar, onlara uyuyor­lardý. Ebû Hanife´den nakil olunan sözler de bu mânayý göstermektedir. Hanefî Mezhebinin tahric erbabýndan olan Kerhiye göreyse sahabe kavlini almak, sünnet kabilinden sayýlýr.-Onun için kýyasla anlaþilama-yacak hususlarda onlar alýnýr, meselâ namaz vakitleri gibi, nakle baðlý þeyler bunlardandýr. Bu konuda sahabenin kavli nakil olarak alýnýr. Rey olarak deðil. Bu bakýmdan sahabe kavlini almak mücerred onu taklid için deðil, belki sünnet olarak almaktýr.[5]


131- Sahabe Kavli Sünnetten Sayýlýr:



Mâlik´i usul kitaplarýna ve Muvatta´e müracaattan anlýyoruz ki, Ýmam Mâlik de Ahmed b. Hanbel gibi sahabe kavillerini, fýkhýn kaynaðý ve delil olarak alýyor ve onu Hz. Peygamber´in sünnetinin bir þubesi sayýyordu. Ona göre sahabe kavillerini iyi bilen, sünneti de Ýyi bilir ona karþý çýkan bid´atcýdýr. Ýbni Kayyým Cevzl, sahabe kavlinin sünnetten olduðu Ý´Ýâmül-MuvakkuVde þöyle açýklar:

Sahabi bir kavli söyledi rriC, veya bir hüküm ve fetva verdi mi, ona mahsus olup onun bizden ayrý bildiði bir yönü vardýr, bizim ona katýldý­ðýmýz, anladýðýmýz yerler de vardýr. Ona mahsus olan yönü, Hz. Pey­gamber Aleyhisselam´dan doðrudan onyn lisanýndan iþitmiþ, veya diðer bir sahabi vasýtasýyla duymuþ olabilir. Onlarýn bilip de bizim bil­mediðimiz þeyler çoktur. Onlar Hz. Peygamber´den her duyduklarýný rivayet etmiþ deðildirler. Hz. Ebû Bekir´in, Hz. Ömer´in ve diðer ulu sahabilerin duyduklarýna göre, rivayet ettikleri nerede? Ebû Bekir Sýd-dik´tan 100 Hadis bile rivayet olunamýyor. Halbuki o daima Hz. Pey­gamber´in yanýndaydý. Ondan hiç ayrýlmazdý. Peygamberlik gelmezden önce bile onunla arkadaþlýk yapardý. Bisetinden önce ve sonra irtihalle-rine kadar hep beraberdi. Hz. Peygamber´in yaptýklarýný, onun efgalini, ahvalini, slretini, ümmet Ýçinde en iyi bilen o dur. Diðer sahabe ululan da öyle. Hz. Peygamberden iþitip duyduklarýna, gördüklerine göre, rivayet ettikleri gayet azdýr. Eðer her duyduklarýný ve gördüklerini rivayet etse­lerdi, onlarýn rivayetleri Ebû Hüreyre´nin rivayet ettiklerinden kat kat fazla olurdu. Çünkü o, Hz. Peygamber´in sohbetinde ancak dört yýl kadar bulundu, halbuki rivayet ettikleri çok. Birisi çýkar da : £§er o sahabilerin indinde de birþey olsaydý, rivayet ederlerdi, diyecek olursa, bu söz, ashabýn slretini, ahlâk ve ahvalini bilmeyenin sözüdür. Çünkü onlar, Hz. Peygamberden rivayetin çok büyük ve mes´uliyetli birþey olduðunu biliyorlar, bundan eskiniyorlardý. Ziyâde ve noksan yapmak endiþesiyle az rivayet ediyorlardý. Ancak Hz. Peygamber´den de.-, fa´larca duyduklarý bir þeyi rivayet ediyorlar ve iþittik de demiyoriasii-Çünkü: Peygamber dedi. Demek kolay birþey deðildir. Peygamber dedi,derken bazý ashabý bir titreme alýrdý.

Ashabdan birinin vermiþ olduðu bir fetva ve hüküm altý þeyden

birine dayanýr:

1- Onu Hz. Peygamberden duymuþtur.

2- Onu, Peygamber Aleyhisselam´dan iþiten birinden duymuþtur.

3- Onu bir ayetten anlamýþtýr. Biz anlayamýyoruz.

4- Onlar o mes´ete hakkýnda ittifak etmiþlerdir. Fakat bize ittifak nakil olunmamýþ, ancak fetvayý verenin kavli nakil olunmuþtur.

5 - O sahabi, dili ve kelimenin delâletini çok iyi bildiðinden, biz anlayamadýðýmýz halde, o güze! anlamýþtýr, zira sözün söyleniþini, kari­nelerini iyi bilir. Hz. Peygamber´in yanýnda uzun süre bulunmanýn ver­diði bereketle, onun ef´alini, ahvalini, sîretini, maksadýný bilmesi, sözle­rini dinlemesi, vahyin iniþini, bilfiil onun nasýl te´vil yaptýðýný görmenin verdiði feyizle bizim anlayamadýðýmýz þekilde anlamýþtýr. Bu beþ nok­taya göre onun kavli bize delildir, ona tâbi olmak vâcibdir.

6- Birde beþer olmasý hasabiyle Hz. Peygamber´in murad etmediði þekilde anlamýþ, anlayýþta yanýlmýþ, olabilir.[6]

Bu altýncý ihtimal, farazi bir ihtimaldir, vukuu uzaktýr. Özellikle Ýslâm dininin nesillere nakleden büyük sahabilerden bu beklenmez...


132- Sahabe Kavlinde Þafiî Ýle Mâlik Arasýndaki Ayrýlýk:


Ýbni Kayyým´ýn bu sözleri, Ýmam Mâlik´in sahabe kavillerini delil olarak almasýnýn güzel bir açýklamasýdýr. O, bu kavilleri sünnet olarak alýyor, mücerred takid ve tâbi olmak deðil. Bu iki görüþ arasýnda önemli fark vardýr. Mâliki fýkhýný usulünün iktizasýna göre yöneltmek için buna tenbih etmek gereklidir. Zira: Sahabe kavilleri sünnet olarak kabul, olunursa, tearuz halinde haber-i vahidlerle ayný yere konur, Muhtelif tercih sebeplerine göre biri diðerine tercih olunur. Yok, Þafiî ve Ebû Hanife´nin yaptýklarý gibi mücerred takltd ve Ýttiba´ etmek için alýnýrsa, o takdirde, ancak Hadis olmadýðý zaman delil olarak kabul olunur.

Birinci görüþ Ýmam Mâlik´in mesleðidir. Talebesi Þafii ile aralarýn­daki ihtilafýn sebebi budur. Þafiî kitabýnda buna Mâlikle ihtilâf, namýný vermiþtir. Orada açýkça dediðine göre, bazý mes´elelerde Mâlik Haber-i vahidi býrakýyor, sahabe kavlini alýyor. Þafiî buna muhaliftir. Hocasýný tenkid eder. El-Um kitabýnda Mâlik ile ihtilâf, bahsinde þöyle diyor.

a) Hac aylarýnda umre yapmak, Mâlik´e göre bu mekruhtur, bu konuda Hz. Ömer b. Hattab´ýn kavlini alýyor, Sa´d b. Ebl Vakkas´ýn Hz. Peygamber´den rivayet ettiði Hadisi almýyor: Kitapta þöyle yazýyor: Þafiî´ye hac mevsiminde umreyi sordum. Ýyidir, mekruh deðildir, dedi. Bu konuda delilin nedir? dedim. Birkaç yönden sabit olan Hadisler, ÝdedÝ. Onlarýn bazýsýný Mâlik bize rivayet eder: Mâlik Ýbni Þihab´dan , o Muhammed Abdullah b. Haris Nevfel´den, o diyor ki, Muâviye b. Ebû jSüfyan´ýn hac ettiði yýl, Sa´d b. Ebî Vakkas´la Dahhâk b. Kays´ý dinle­ndim, onlar hac zamaný umre yapmayý müzakere ediyorlardý. Dahhak:

Bunu Allah´ýn emrini bilmeyen yapar, dedi. Sa´d: Ey kardeþ oðlu, çok kötü söyledin dedi. Dahhak da: Hz. Ömer bunu nehyetti, dedi. Sa´da : Bunu Hz. Peygamber yaptý, onunla beraber bizde yaptýk, dedi. Bunu üzerine Þafiî´ye: Mâlik, ben Dahhak´ýn kavlini Sa´d´ýn kavlinden daha çok beðenirim, Ömer Hz. Peygamberi, Sa´d´dan daha iyi bilir, dedi.»[7]

Bundan da görüyoruz ki, Mâlik Ömer´in kavlini tercih etti, Sa´d´ýn Hadisini reddetti ve Ömer, Hz. Peygamberi Sa´d´dan daha iyi bilir, dedi. O Hz. Ömer´in sözüne, sünnet olarak itimad etti. Ona diðer bir Hadis tearuz edince, birini tercih etmek yolu açýk, o da Hz. Ömer´in kavlini tercih edip aldý.

b) Ýhrama giren kimse kan aldýramaz, ancak zaruret hali müstesna, bu konuda da Hz. Ömer´in kavlini alýyor. Yine Üm þöyle der: «Þafiî´ye ihramda iken kan aldýrmayý sordum, kan aldýrýr, ancak traþ olamaz, zaruret yokken de kan aldýrýr, dedi. Delil nedir? dedim. Þöyle dedi: Mâlik, Yahya b. Saîd´den, o Süleyman b. Yesar´dan bize haber verdi ki, Hz. Peygamber ihramda iken kan aldýrdý. Bunun üzerine, Þafiî´ye: Biz zaruret olmadýkça ihramlý kimse kan aldýramaz, diyoruz. Mâlik de böyle dedi, dedim.[8] Görüldüðü üzere o, bu konuda Ýbni Ömer´in kavlini, Hz. Peygamber´den bir rivayet olarak alýyor, diðer rivayeti býrakýyor, fakat her ikisini de rivayet ediyor. Biriyle ameli terketmesi bilerek ve bir fýkýh mesleði gereðidir, yoksa rivayet ve Hadis bilgisizliðinden deðil.

c) Yine bu nevi´ mes´etelerden biri de hacda ihramlý kimsenin koku sürünmesidir. Mâlik muttasýl bir senedle rivayet eder ki, Hz. Peygamber koku sürünürdü. Fakat bu haberi rivayet eden Mâlik, bunun mekruh olduðuna da fetva vermiþtir. Bunu da Hz. Ömer´in ihramdan çýkmadan ön´ce koku sürünmekten nehyetmesinden almýþtýr. Çünkü Ömer´i, Hz. Peygamberden en doðru rivayet eden kiþi olarak kabul etmektedir.[9]


133- Sahabe Kavliyle Haberi Reddetmenin Sebebi:



Sahabe kavlini sünnetten sayma kaidesine göre: Sahabe kavli bazý haberlerle tearuz edince, Mâlik onlarý birbiriyle mukayese eder, ölçüsüne göre tercih yapar, sahabe kavlini habere takdim ettiði olurdu. Rey veya Medine halkýnýn ameli, halkýn örfi, þer´in umumi bir kaidesi, sahabe kavlini tercihi gerektirirse onu alýrdý; fakat bu halele Hz. Pey­gamberin sünnetini terkediyor demek deðildir. Çükü bu konuda sünnet­ten iki rivayet var demektir. Bunlar birbirine muhalif, o ikisini belli ölçüde mukayese yaptý, birini kabule þayan buldu, diðerini reddetti Bu sahabe kavüyle, Peygamber´in kavlini reddediyor demek deðildir. Belki Pey-gamber´den gefen haberi, daha saðlam bir haberle red ediyor sayýlýr. Talebesi Ýmam Þafii ona bu hususta muhalif kaldý. Ve þöyle dedi: O aslý füru´lffred ediyor,, kuvvetli olaný zayýf olanla red ediyor. Fakat Mâliki fýkhýyla baðdaþan zâhfre göre Mâlik, sahabe kavlini bir Rey itibar ede­rek Peygamber Aleyhisselâm´ýn haberine takdim ediyor deðil. Allah esirgesin, bu hicret yurdu imamýnýn, hadis üstadýnýn mesleði olamaz. Doðrusu bizim yukarýda belirttiðimiz üzere, ona göre sahabe kavli, Hz. Peygamberden alýnmadýr. Onun eseri sayýlýr. Ondan sadýk bir nakildir. Onunla Peygamberden gelen haber arasýnda bir mukayese yapýlýnca, Hz. Peygamberden gelen Ýki haber arasýnda mukayese demektir. Çünkü sahabe kavli olan bu haber, uzun müddet onun sohbetinde bulunan bir sahabiden alýnmýþtýr.


[1] Ýbni Kayyým, hâmül-MuvakkÝîn, C. IV. S. 132, Þâtýbi, Muvafakat, C. IV, 42.

[2] Mâlik, Muvatta1, C. III, S. 147.

[3] Mâlik, Muvatta´, C. ÝH, S. 217.

[4] Þâttbý, Muvafakat, C. IV, S. 41

[5] Yazarýn Ebû Hanife adlý kitabýna bak. Bu eser tarafýmdan tercüme olunmuþ ve basýimýþür.

[6] lbni Kayyým, Ý´lâmül-Muvakkiîn C. IV, S. 128.

[7] Þafiî, El-Um, Mâlik´le Ýhtilâf, C. VII, S. 198.

[8] Ayný Kaynak, S. 196.

[9] Þafiî, El-Um. C. Vtl, S. 200.


radyobeyan