Ýmam Ebu Hanife
Pages: 1
Hariciler By: YBNGL Date: 16 Eylül 2010, 15:15:34
HARÝCÝLER


105- Haricîler Kimdîr?


Hâriciler, kendi inançlarýna ve fikirlerine müthiþ bir taassup­la baðlý, gayet dindar görünen bir Ýslâm firkasýdýr. Akidelerini çýl­gýnca savunurlar. Korkunç hükümleri olan serkeþ insanlardýr. Ve kanaatleri uðrunda, gayeleri yolunda göðüs gererek savaþýrlar, çe­kinmeden ileri atýlýrlar. Onlarý buna sürükleyen, þey, zahirine bað­landýklarý bâzý sözler olmuþtur. Bunu mukaddes din sandýlar ve mü´min olan ondan asla ayrýlmaz addettiler. Onlarýn aklý: «Bâ hükme illâlillâh hüküm ancak Allah´ýndýr» sözüne saplandý. Bunu bir dîni düstur gibi tutup, muhaliflerinin yüzüne daima haykýrdý­lar. Konuþmak istiyenlerin sözünü bununla kestiler. Hz. Ali´yi ko­nuþurken gördüler mi, hemen bu sözü söylerlerdi. Bu söz onlarýn kalkaný olmuþtu. Hz. Ali onlar bu sözü söyleyince þöyle demiþtir: «Doðru bir söz, fakat bununla bâtýl murad olunuyor, bunu kötüye kullanýyorlar. Evet, hüküm yalnýz Allah´ýndýr. Fakat bunlar amir­lik ancak Allah´ýndýr, diyorlar, insanlar için doðru veya sapýk bir emîr lâzýmdýr. Onun emri altýnda mü´min amel eder, kâfir de fay­dalanýr. O vergiyi toplar, düþmanla çarpýþýr, yollarda emniyet ve asayiþi saðlar, zaif´in hakkýný kuvvetliden alýverir, böylece hayýrlý olan kimse rahata kavuþur, facirden kurtulmuþ olunur.»

Hz. Osman´dan Hz. Ali´den ve zâlim olan hâkimlerden kendi­lerini uzak tutmak* onlardan teberrî etmek düþüncesi Hâricileri o kadar þaþýrttý ki, akýllarýný bile bozdular. Bu fikre öyle körü kö-üine saplandýlar ki, anlayýþlarýna hâkim olan hep bu düþünce ol-. :1u. Hakka götüren yol, onlar için adetâ kapalý kaldý. Hz. Osman´-den, Hz. Ali´den, Talha ve Zübeyr gibi ashabýn ulularýndan, Eme-vîlerin zâlim hükümdarlanndan ayrýlanlar hep bunlara katýldýlar ve bu fikre saplandýlar, onlara karþý diðer prensiplerinden vaz ge­çerek hep bu teberrî prensibini tuttular. Abdullah b. Zübeyr, Emevîlere karþý ayaklandý .Hâriciler onun tarafýna geçtiler. Ona yar­dým yapacaklarýný, onun saflarýnda döðüþeceklerini vadettiler. Fakat onun, kendi babasý Zübeyr ile Talha´dan, Ali ve Osman´dan teberrî etmediðini öðrenince ondan ayrýldýlar, onun etrafýndan sa-vulup gittiler!

Emevî Halifelerinden Ömer b. Abdulazîz, Hâricilerden Þevzeb ile münakaþa yaptýðý zaman, münakaþanýn merkezini bu teberrî mes´elesi teþkil ediyordu. Halbuki; Ömer b. Abdulazîz Emevîlerden zu]üm yapanlara muhalifti, onlarý zulümlerinden menetmiþti. . Haksýzlýða uðrayanlarýn hakkýný alýp adaleti yerine getiren âdil bir Halife idi. Fakat Hâricilerin münakaþasýna teberrî fikri saplanmýþ-, ti. Muayyen þahýslardan tekeni etmiyenleri Müslüman saymýyor­lardý. Bu sebeple Ehli Sünnet ve cemaat topluluðuna giremediler. Sapýk fýrkalardan oldular.


106- Hârîcilerîn Mümeyyiz Vasfý


Hâriciler, parlak ve yaldýzlý sözlerin tesiri altýnda kalmakta Fransa´da en korkunç cinayetleri irtikaptan çekinmiyen Yakubî´le-re benzerler. Bunlar, hürriyet müsavat, kardeþlik kelimelerini tut­turdular ve bunlar namýna kan döktüler, nice canlara kýydýlar: Hâriciler de (îman, hüküm ancak Allah´a aittir, zâlimlerden teber­rî) naralarýný tutturdular ve bunlar adýna Müslümanlarýn masum kanýný mubah sayýp kan içtiler. Ýslâm ülkesini kana boyadýlar. Etrafa baskýnlar yapýp canlara kýydýlar. Haiz olduklarý bu atýlgan­lýktýr ki, Hâricileri Yakubîlerîe birleþtiren bir nokta olmuþtur. Bu iki taifenin birbirine benzeyen iþleri, bu cesaret ve saldýrgan his­siyattan doðmadadýr. Onlarý ölçüsüz hareketlere sevkeden bu his­siyattýr, Gustave le Bon Fransa ihtillâi adh eserinde Yakubîleri þöyle anlatmaktadýr:

Yakubîîik zihniyeti kýsa düþünceli, dar görüþlü, inatçý bir gö­rüþ mahsûlü olup, sahibini eavet basit bir adam derecesine düþü­rür. Bu zihniyetin sahibi iþlerin ancak dýþ tarafým görür, ruhun­da has"ýl olan evhamý, hakikat sanýr. Olaylarý birbirine baðhyamaz. Gözünü dikmiþ olduðu cinayetleri akýl ve mantýk saikasiyle iþle­miyor. Çünkü akýl ve mantýktan onun nasibi yoktur. O, zaif aklýna uyarak bu gibi þeyler peþinde koþuyor. Halbuki yüksek idrâk bu­rada durur kalýr.»

Yakubîlerin bu hâli, bir çok cephelerden Hâricilerin hâîet-i nahiyesine uygun düþmektedir. Aþaðýda zikri gelecek hâdiseler ve münakaþalar bunu göstermekte ve isbata kâfi .gelmektedir.


107- Rûhý Hâletlerî


Hamaset duygularý ve kelimelerin zahirine saplanmak hevesi. Hâricilerin vazýh vasýflan, yalnýz bunlar deðildir. Bunlarýn yanýsý-ra diðer bâzý vasýflar da yer almaktadýr. Meselâ, fedakârlýk, serkeþlik, ölümden çekinmemek, tehlikelere atýlmak gibi vasýflar bunlar meyanýndadýr. Bu hareketlerin bâzýlarý heves mahsûlü idi. Bâzýsý kahramanlýk göstermek ve mezhebine þiddetle sarýlmak eseri de­ðildi. Onlarýn bu hâli Endülüs´te Arap hâkimiyeti aîtmda bulunan Hýristiyanlara benzer. Onlardan bir kýsmý öyle bir hevese kendile­rini kaptýrmýþlardý ki, koyu bir taassup, bozuk bir fikir uðrunda ölüme atýlmaktan çekinmiyorlardý.

Komte De Cactrie, onlar hakkýnda neler yazýyor bir bak. Oku­yunca bunun bir çok bakýmdan Hâricilere de uyduðunu görecek­sin. Diyor ki:

«Bu Hýristiyanlardan her biri mahkemeye giderek Muham-med´e söðüp öyle ölmek istiyordu. Bunlar fevc fevc mahkemeye koþuyorlardý. Kapýcý onlarý çevirmekten usanmýþh. Hâkim idamla­rýna hükmetmemek için sözlerini iþitmiyeyim diye kulaklarým tý­kýyor, Müslümanlar bu zavallýlara acýyorlar, onlarý delirmiþ saný­yorlardý.»

Hâricilerin içinde öyleleri vardý ki. Hz. Ali hutbe okurken sö­zünü keserlerdi. Hattâ o namaz kýlarken namazýný bile kesenler

bulunurdu. Allah´tan sevap umarak Müslümanlara meydan oku­yanlar vardý. Böyle yapmakla Allah´a yaklaþtýðým zannederlerdi. Abdullah b. Habbâb b. Ereti[1] öldürdüler, cariyesinin karnýný deþtiler. Bu feci cinayeti iþlediler. Hz. Ali onlara:

? Kaatilleri bize teslim edin, dedi.

? Onun kaatilleri biz hepimiz, cevabýný verdiler ve teslim et­mediler. Hz. Ali onlarla savaþtý. Onlarý tepeledi, hepsini imha edecekti. Buna raðmen geri kalanlar yine bildiklerinden þaþmadýlar, kudurmuþça s ma eski yollarýndan yürüdüler. O Hýristiyanlarla bun­lar arasýnda bu bakýmdan bir benzerlik yok mu?

Bunlarýn çoðunda güya Ýslâm´a hulûsla hizmet etmek düþün­cesi hâkimdi. Fakat bunda yanlýþ yoldan yürüdüler. Ters bir isti­kamet tuttular. Hatalarý burada idi. Rivayet olunduðuna göre; Hz. AH onlarla münakaþa yapmak üzere lbn-i Abbas´ý gönderdi. Ibn-i Abbas yanlarýna gelince izaz ve ikramla karþýladýlar. Ibn-i Abbas karþýsýnda öyle adamlar gördü ki; uzun müddet secde ede ede alýnlarý daðlanmýþ gibi yara olmuþ, elleri, yerlere çöken deve dizleri gibi kalýnlaþmýþ. Sýrtlarýnda yýkana yýkana eskimiþ göm­lekler var.[2]

Bunlarýn akidelerinde ihlâs üzere olduklarýnda þüphe yok. Fa­kat bu ýhlasýn noksan taraflarý da çok: Evvelâ dînî anlayýþlarý yanlýþ. Dalâlete sapmýþlar, dînin özünü anlamýyorlar. Kendilerine muhalif olan her müslümanýn kanýný helâl saymalarý büyük hata­dýr. Müslümanýn kaný daima masumdur. Ebû Abbas Müberred, El-kâmilinde diyor ki : Hâricilerin enteresan olaylarýndan biri de þudur: Bir defa bir Müslüman ile bir Hýristiyana tesadüf etmiþler, Müslümaný öldürmüþler, Hýristiyana peygamberine olan ahdini muhafaza etmesini tavsiyede bulunmuþlar... Abdullah b. Habbâbe rastladýlar» boynunda Mushaf-ý þerif asýlý, yanýnda da gebe olan ka­rýsý var. Bu insafsýzlar Abdullah´ý yakalayýp:

? Þu boynunda asýlý olan kitap bize seni öldürmemizi em­rediyor, dediler. Ve ona:

? Ebû Bekir ve Ömer hakkýnda ne dersin? diye sordular. O

da onlarý hayýrla yâdetti.

? Hâkem tâyin etme hâdisesinden önce Hz. AH hakkýnda ve keza Hz. Osman´ýn altý senesi hakkýnda ne dersin? dediler.

O da, yine hayýrla yâdederek cevap verdi.

? Hakem mes´elesÝ hakkýnda ne dersin? diye sordular. O da, þu cevabý verdi:

? Benim diyeceðim þudur: Hz. Ali Allah´ýn kitabýný sizden çok daha âlâ bilir. Dînini sizden daha iyi korur, sizden çok daha basiret sahibidir.

? Sen hidayete tâbi olmuyorsun, adamlara isimlerine baka­rak tâbi oluyorsun, dediler ve onu dere kenarýna çekip hayvan bo­ðazlar gibi kestiler! Orada bulunan bir Hýristiyandan hurma satýn almak istediler. O da:

? Hurma parasýz sizin olsun, dedi.

? Parasýz asla kabul etmeyiz, dediler. Hýristiyan bu adamlarýn yaptýklarýna þaþarak:

? Ne acayip kimseler,, dedi. Abdullah b. Habbâb gibi bir zatý öldürdüler, bizden parasýz hurma kabul etmezler...


108- Taassuplarý


Bir düþünceye bu kadar taassupla baðlanmak nedendi? Onu müdafaa uðrunda, bu derece haþîn ve sert hareket etmeðe sebep ne idi? Ona davette bu kadar kükreyip coþmak niçindi? Ýnsanlarý kýlýç kuvvetiyle, merhamet ve þefkat tammýyan bir tazyikle dînin müsamahakâr ruhiyle barýþmaz bir þekilde zorlayarak þiddet kul­lanmak acaba neden ileri geliyordu? Bunun sebepleri bence þun­lardýr :

Hâricilerin çoðu bâdiye ? Çöl Araplarýndandý. Ýçlerinde köy­de, þehirde sakin olan Araplar azdý. Çöl Araplarý tslâmiyetten ön­ce dahi son derece fakir halli, yokluk ve sýkýntý içinde yaþarlardý. Ýslâmiyet gelince de onlarýn malî durumlarýnda, maddî vaziyetlerin­de bir iyileþme olmadý. Çoðu çölde hayat darlýðý içinde sýkýntýlý bir halde yaþamaða devam ettiler. Ýslâm sevgisi kalplerine girdi, fakat basit ve sade kaldý. ^Tasavvurlarý vardý. îlincfen uzak kaldýlar. Bu þartlar altýnda dar akýllý, kuru zâhid, alýngan DÝr mü´min grubu meydana geldi. Çünkü; bâdiye Araplarý mahrumiye içinde idiler. Maddî mahrumiyet Ýçinde olan ruhu, îman kaplar ve saðlam bir itikad vicdana yerleþirse, bu dünya nimetleri peþinde koþmaktan vaz geçer, fâni dünya zevklerine göz dikmez, kendini âhirete verir, âhiret nimetlerine raðbet eder. Cehennem azabýndan uzaklaþtýra­cak þeylere sarýlýr. Onun için Hâricilerde dînî zühd kuvvetli idi.

Sonra onlann yaþayýþ tarzlan onlarý huþunet, kasvet, ünf ve þiddet göstermeðe itecek mahiyette idi. Zira nefis, gördüðü ve alýþ­týðý þeylere uyar. Eðer Hâriciler refah içinde yaþasalar, nimetler­den faydalansalardý, onlarýn o haþîn hâli deðiþir, sertlikleri ve ka­balýklarý azalýr, onlar da yumuþar ve uysal kimseler olur, tabiatle-rinde deðiþiklik görülürdü. Þu hâdiseye bakýn: Ebû Hayr isminde yoksul ve fakýr bir adamýn Hâricilerin görüþlerine taraftar oldu­ðunu duyan Ziyad b. Ebih, onu nezdine çaðýrýp ona valilik vermiþ ve her ay dörtlün dirhem maaþ baðlamýþ. Ebû Hayr bu bolluða ka­vuþunca : îtaattan ve topluluk içinde yaþamaktan daha hayýrlý bir þey görmüþ deðilim, dermiþ. Valilik makamýnda uzun müddet kal­mýþ. Ziyad onun bir hareketini beðenmemiþ, o da ZÝyad´e karþý gel­miþ, bu yüzden hapse atýlmýþ ve orada ölmüþ. Bunda þayet dikkat edilecek nokta þudur: Nimete kavuþunca bu adamýn o sert ta-"biati deðiþmiþti, ruhu kibarlaþtý, müsamahalý ve þefkatli oldu. Ta­assup ve þiddetten eser kalmadý.


109- Kureyþ´e Kinleri, Hilâfet Gâsýbî Saymalarý



Hz. Ali´ye ve ondan sonra da Emevîlere karþý duran Hâricile­rin çoðunun bu inançlarýnda, ýslâh üzere olduklarýný söylemiþtik. Fakat biz bununla, onlarý Hükümete karþý isyana sürükleyen bu akidelerden baþka sebepler yok demek istemiyoruz. Bunun en açýk misâli þudur: Hâriciler, Hilâfete yalnýz Kureyþ´in geçmesini çeke­miyorlar, baþkalarýnýn deðil de, ancak Kureyþ´in hâkim olmasýný kýskanýyorlardý. Gerçekten Hâricilerin ekserisi Rabîa Kabilelerin­den idiler. Bunlarla, Mudar Kabileleri arasýnda cahiliyet zamanýn­dan beri eski bir düþmanlýk vardý. Ýslâmiyet bu düþmanlýðýn þid­detini biraz azaltmýþ ise de, büsbütün kaldýramamýþtý. Kalblere gizlenmiþ, ruhlara sinmiþ bâzý cahiliyet izleri kalmýþtý. Bunlar, Hâ­ricilerin mezhebine ve görüþüne kapýlanlarýn gör´iþ ve mezheble-rinde ?farkýna varýlmadan, sezilmeden? kendini gösterdi. Bazan insan ruhunu, öyle bir arzuya sardýrýr ki, muayyen bir fikre sap­lanýr kalýr, ýhlâs peþinde koþtuðunu zanneder, aklý kendisini doð­ruya götürdüðü kuruntusuna kapýlýr. Bunlar hayatta daima görü-lenfiþlerdir. insan, kendisine elem veren þeye yakýn olan, her dü­þünceden nefretle kaçar. Mademki bunun böyle olduðu bir gerçek­tir. Ekserisi Rabîa Kabilelerinden olan Hâriciler de baktýlar ki. Ha-lifeleV, aralarýnda düþmanlýk bulunan Mudar Kabilelerinden seçi­liyor, onlarýn hükümlerinden nefret ettiler. Bu nefretin tesiri al­týnda kalarak Hilâfet mes´elesinde farkýna varmaksýzýn bambaþka bir fikre saplandýlar. Onu mahz-ý dîn saydýlar, Ýhlasýn özü sandýlar. Dîne ihlâsla baðlanmaktan, Allah´a yönelmekten baþka bir maksat­larý olmadýðý zannýna kapýldýlar. Ýçlerinde gerçekten ihlâs sahibi, her hangi bir kötü garazdan uzak kalan kimse de yok deðildi. Fakat. umumiyetle haklarýnda verilen hüküm böyledir. Kalplerde gizli olaný en iyi bilen Allah´týr.



110- Haricîlerin Çoðu Araptýr


Hâricilerin ekserisi Araptýr. Aralarýnda mevâliden olanlar ga­yet azdýr. Halbuki Hâricilerin Hilâfet hakkýndaki görüþüne göre» þartlan mevcut olunca, mevâli de Halife seçilebilmek hakkým ha­izdi. Çünkü onlar Hilâfeti her hangi bir ýrku münhasýr görmüyor­lardý. Bu görüþ mevâlinin iþine uygun düþmektedir. Fakat mevâli-nin Hâricilerin mezhebinden nefret etmelerinin sebebi þudur: Hâ­riciler mevâliden hoþlanmýyordu. Onlarda da koyu Arap taassubu vardý. Nehc´el-Beiâða sarihi îbn-i Ebî Hadîd naklediyor: Mevâli­den bir adam Hâricilerden bir kadýnla evlenmek üzere dünürlük yolladý. Hâriciler buna kýzdýlar; kadma:

? Bizi rezil ettin, dediler.

Eðer bu asabiyet dâvasýný býraksalardý, mevâliden onlara da­ha çok uyanlar olurdu.

Hâriciler arasýnda mevâli az olmakla beraber bâzý fýrkalarýn­da onlarýn tesirini görüyoruz. Meselâ Yezidiye [3]fýrkasýnýn iddia­sýna göre; Âllah´u Teâlâ Acemden, Arap olmayanlardan bir pey­gamber gönderecek, ona gökten bir kitap indirecek, onunla, Þe-riat-ý Muhammediye´yî nesh edip kaldýracakrmþ. Meymûniye[4] fýrkasý ise bir adamýn öz evlâdýnýn kýzlarým, gerek erkek, gerek kýz kardeþlerinin evlâtlarýnýn kýzlarým, nikahlanýp almasýný mubah gö­rürler.[5] Görülüyor ki, bunlar ibahaciîik prensibidir. Bunlarýn Ýran mahsulü olduðu açýktýr. Çünkü Mecûsi Farslar, Ýranlý bir Pey­gamber beklemekte olduklarý gibi bu türÝü nikâhlarý da mubah saymaktadýrlar.


111- Basit Ve Sathî Görüþleri


Yukanda Hâricilerin nasýl bir zihniyet taþýdýklarým, onlarýn hâlet-i nahiyelerini Öðrenmiþtik. Gerçekten onlarýn akideleri, basit ve sade akýl ve fikirlerinin mahsulüdür. Ýnançlarýnda sathî görüþ­leri, Kureyþ´e ve bütün Mudar kabilelerine düþmanlýk kendini gös­termektedir.

a- Birinci görüþleri ?ki bu, onlarýn en doðru ve saðlam gö­rüþleridir? Halîfenin bütün müslümanlann hür ve serbest seçimiyle o makama getirilmesidir. Bu seçim bir fýrkaya veya bir top­luluða mahsus deðildir. Adaleti icra ettikçe, dîne uydukça, hatadan ve sapýklýktan uzak kaldýkça Halîfe sayýlýr. Eðer doðru yoldan sa­parsa azli ve katli lâzým gelir.

b- Onlarýn görüþlerine göre Halifelik, Arap kabilelerinden, soylarýndan hiçbir aileye mahsus deðildir. Baþkalarýnýn dediði gibi Hilâfet yalnýz Kureyþ?in hakký deðildir.Bu ancak Arablara mahsus olup Arap olmýyanlar o haktan mahrum edilemez. Müslüman­lar hepsi bu hususta müsavidir. Hattâ haktan ayrýldýðý, doðruyu býraktýðý zaman azli ve katlýk olay olsun diye Halîfenin Kureyþ´den baþkasýndan olmasýný tercih bile ederler. Çünkü; onu koruyacak kuvvetli asabiyet sahibi kabile bulunmýyacaðýndan azli kolay olur. Baþlarý olan Abdullah b. Vehb bu esaslarý kurdu ve bunlar dahi­linde onu kendilerine reis seçerek ona Emîr´ül-Mü´minin unvanýný verdiler. Halbuki o, Kureyþ´ten deðildi. Bu baþlangýç diðer Müslü­manlarý onlara uymaða, mezheblerini benimsemeðe teþvik edici olmalýydý. Fakat onlarýn mevâliyi hakîr görmeleri, Müslümanlarýn kaným helâl saymalarý, kadýnlarý ve çocuklarý bile esir etmeleri, Hz.

Ali´nin ve Ehl-i Bevtin çoðunun imamlarýna ta´n ile dil uzatmalarý, bütün bunlar Müslümanlarýn onlardan yüz çevirmelerine sebep oldu.

c- Burada þunu da kaydedelim ki. Hâricilerin Necdât Kolu halkýn bir halife seçmesine bile lüzum görmezler. Müslümanlara lâzým olan aralarýnda adalete riayet etmeleridir. Eðer bu cihet on­larý hakka riayete sevkeden bir imam olmaksýzýn tamam olmazsa, o zaman bir imam seçerler. Halife seçimi þer´an vâcib deðildir. Maslahat icap derse, buna ihtiyaç hâsýl olursa seçmek caizdir, vâ­cib deðildir.

ç- Hâriciler günah iþleyenleri kâfir savarlar ve bu iþte bi­lerek, kötü maksatla günah iþlemekle hataya düþmek arasýnda hiç­bir fark yapmazlar. Bunun içindir ki, hakem tâyin ettiðinden dola­yý Hz. Ali´yi tekfir ederler. Halbuki Hz. Ali hakem tâyinine kendi arzu ve ihtayariyle gitmemiþti. Haydi teslim edelim ki, hakem tâ­yinini kendisi istedi, bu içtihadýnda hata eden bir müetehit duru­munu aþmaz. Müctehidin ise hatasý baðýþlanýr. Onlarýn Hz. Ali´yi tekfir etmeleri içtihatta hatanýn müetehidi dinden çýkardýðýna inandýklarýný gösterir. Kendilerine cüz´i bir muhalefeti olan Tal-ha, Zübeyr, Osman ve diðer Ashabýn ulularý hakkýnda ayni þeyi ya­pýyorlar, îçtihadlarýnda hatalarýndan dolayý onlarý tekfir ediyorlar. Nehc´el-Belâða Þârihi Ýbn-i Ebî Hadid, günah iþleyenleri kâfir say-malarý hususunda onlarýn tuttuklarý delilleri getirerek, onlarý bi­rer birer reddedip çürütmüþtür. Nasýl reddettiði bizim için o ka­dar mühim deðildir. Bizim için burada mühim olan þey; onlarýn nokta-ý nazarlarýný, nasýl düþündüklerini gösterme bakýmýndan on­larýn delillerini bu vasýta ile öðrenmiþ olmaktýr. Bu delillerden on­larýn düþüncelerinin ne kadar sathî olduðunu bahislerinde hiç derinleþmediklerini,mevzuu etrafiyle kavrayamadýklarýný açýkça gö­rüyoruz. .

Bu delillerden bâzýsýna göz atalým: «Mekke´ye gitmeye yolculu­ða takati olan kimselere, Beyt-i Þerifi ziyaret ile Hacca gitmgeleri farzdýr. Her kim küfür ederse, Allah-u Teâlâ âlemlerden müstað­nidir.»

Ayet; Haccý terk edeni kâfir sayýyor. Haccý terketriiek büyük günahtýr. Öyle ise Hâricilere göre büyük günah iþleyen her kimse kâfir olur. Diðer delilleri:

«Kim ki Allah´ýn inzal ettiðiyle hükmetmezse, onlar kâfirler­den olur.»

Her günah iþleyen kimse, onlarca, Allah´ýn inzal ettiðiyle amel etmiyor dernektir ve kâfir olur. Diðer delilleri :

«O gün bâzý yüzler beyazdýr, bâzý yüzlerse kapkara olur. Yüz­leri kara olanlara denir :Siz îmandan sonra küfür ederseniz ha, küfür ettiðinizden dolayý þimdi azabý tadýn bakalým.»

Fâsýk olan kimse, yüzü beyaz olanlardan olamaz. Öyle ise, o yüzü kara olanlardan olmasý lâzým gelir. Yüzü kara olanlar ise kâfirdir.

«O gün bâzý yüzler parlar, güler, sevinir; bir takým yüzler de tozlu topraklý, karanlýk onu sarar, iþte bunlar kâfirler ve fâcirler-dir» (Abese: 38-42)

Fâsýkýn yüzü kir-pas içindedir, onun kâfirlerden olacaðý mu­hakkaktýr. «Zalimler Allah´ýn Âyetlerini inkâr ederler.» Zalimler münkirdir. Ýnkâr ise kâfirlerin sýfatýdýr.[6]

Bu delillerin hepsi naslara sathî bakýþýn mahsûlüdür.Âyetle­rin maksadýný anlayamamýþlar, esrarýný kavrayamamýþlardýr. Hz. Ali kendi zamanýndaki Hâricilerle münakaþa yapar, kesin delillerle onlan sustururdu. O sözlerden bâzýlarý þunlardýr :Haydi inatla be­nini hata ettiðimi ve dalâlete düþtüðümü iddia ediyorsunuz, fakat neden benim dalâletim yüzünden bütün Muhammed Ümmetini ve Âl-i Beyti dalâlette sayýyorsunuz. Niçin benim hatamla onlan mua-haze ediyor,, benim günahýmla onlarý nasýl olup da kâfir sayýyorsu­nuz. Kýlýçlarýnýz omuzlarýnýzda, onlarý yara olan yere de, yara ol-mýyan yere de hemen vuruyorsunuz. Günah iþleyeni, günâh iþlemi-yenle karýþtýrýyorsunuz. Siz de bilirsiniz ki, Hz. Peygamber evli ol­duðu halde zina yapaný recm etti, sonra onun cenaze namazýný kýl­dý, sonra ehlini onun malýna mirasçý yaptý. Katili kýsasan öldürdü, elini kesti, evli deðilken zina yapana had vurdurdu, sonra onlara diðer Müslümanlarla beraber ganimet malýndan hisse verdi, Müs­lüman kadmlariyle onlarý evlendirdi. Hz. Peygamber onlan bu gü­nahlarýndan dolayý cezalandýrdý, onlar hakkýnda emir olunaný ye­rine gelirdi. Fakat onlarý îslâm topluluðundan dýþarý saymadý. Islâmýn onlara verdiði hisselerini menetmedi. Onlarýn isimlerini Müslümanlar listesinden çýkarmadý.»

Bu sözler o inatçýlarý susturacak mahiyettedir. Bunlarýn etra­fýnda gürültü kaldýramazlar. Hz. Ali onlara karþý kitaptan deðil de, bizzat Hz. Peygamberin iþlediði fiillerden delil getirdi. Çünkü fiil tevil taþýmaz. Baþka türlü anlaþýlmaða tahammülü yoktur. Onla* nn sathî görüþlerine meydan vermez. Onlarýn ancak bir tarafý gö­ren bakýþlarý, ibarelerin bütününü anlamaktan uzaktýr. Sözleri yanlýþ ve noksan anlýyorlar. Onun için Hz. Ali onlara amelî delil­ler´ gösterdi, onlarýn yanlýþ anlayýþa giden tevîl yollarýný kapadý. Onlarýn bozuk ve fâsýk görüþlerini reddetti.


112- Çok Ýhtîlâfçý Olmalarý



Hâricilerin ekserisinin benimsediði inançlar bunlardýr. Bunla­rýn dýþýnda aralarýnda anlaþamadýklarý bir çok ihtilâf noktalarý vardýr. Hâricilerin kusurlarýndan biri de çok ihtilâfçý, kavgacý ol­malarýdýr. En ufak ve ehemmiyetsiz bir mes´ele yüzünden aralann-da hemen ihtilâf çýkar, kavga kopardý. Belki de onlarýn sýk sýk boz­guna uðramalarýnýn sebebi .de budur.

Emevîler zamanýnda Mühelleb b. Ebî Sufra Müslüman halký onlarýn saldýrganlýklarýndan korunmak için bir kalkan vazifesini görürdü. Onlan birbirinden ayýrarak kuvvetlerini parçalamak için aralarýndaki bu ihtilâflarý fýrsat bilirdi. Aralarýnda ihtilâf çýkar­mak için vesileler yaratýrdý. îbn-i Ebî Hadýd´in nakline göre: Hâ­ricilerin. Ezânka kolundan bir demirci gayet zehirli oklar yapar,

bunlarý Mühelleb´in adamlarýna atarlar, öldürürlerdi. Bu durum Mühelleb´e arz olundu. O da :.

? Ben bunun çaresini bulurum, dedi ve adamlarýndan birine bir mektupla bin dirhem para vererek onu Hâricilerin Kumandaný­nýn bulunduðu yere gönderdi ve ona bu mektupla parayý gizlice oraya býrakmasýný tenbih etti. Mektupta demirciye hitaben þunlar yazýlýydý:

«Yapýp gönderdiðin oklarý aldým. Sana bin dirhem gönderiyo­rum. Bunlarý al ve bize daha çok ok gönder.»

Bu mektupla parayý bulanlar derhal kumandanlarý olan Kata-rî´ye koþtular ve iþi haber verdiler. O da demirciyi çaðýrtarak :

? Bu mektup ne? diye sordu.

? Bilmiyorum, dedi.

? Bu paralar ne?

? Haberim yok, cevabýný verdi. Herifin hakikaten bir þeyden haberi yoktu. Fakat inkâr ediyorsun diyerek demirciyi öldürttü. Benî Kays b. Sa´lebe´nin reisi olan Abdurrabbih gelerek Katarî´ye itiraz etti ve :

? Ýnceden inceye araþtýrmadan bir adamý Öldürdün, dedi. Katarî de :

~ Ýnsanlarýn yararýna, umumî maslahat uðrunda bir adamý öldürmek kötü bir þey sayýlmaz, imamýn yararlý gördüðü þeyle hük­metmek hakkýdýr. Tebaanýn buna itiraza hakký yoktur, dedi.

Bu cevabý Abdurrabbih beðenmedi ve cemaatýyle ondan ayrýl­mak istediyse de adamlarý buna yanaþmadýlar. Mühelleb bunu ha­ber alýnca baþka bir çare düþündü. Bir Hýristiyan kiþi buldu. Ona oldukça mühim bir para mükâfat vaad ederek þu talimatý verdi:

? Hâricilerin baþý olan Katarîyi gördüðün zaman ona secde et, seni bundan menetse de ben sana secde ediyorum de.

Hýristiyan böylece yaptý. Katarî :

.? Secde ancak Allah´a yapýlýr, dediyse de o:

? Beji sana secde ediyorum iþte, dedi.

Orada bulunan Hâricilerden biri hemen ileri atýldý:

? O, Allah´ý býrakýp sana secde ediyor. Kur´ân, «Sizler ve Al­lah´tan gayri taptýklarýnýz Cehennem odunudur» diyor. Sen de Ce­hennem odunlarýndan oldun, dedi.

Katarî kendini þöyle müdafaa etmek istedi:

? Hýristiyanlar, Hz. îsâ´ya taptýlar, fakat bu îsâ´ya bir zarar verdi mi?

Diðer bir Hârici hemen ayaklandý ve Hýristiyaný derhal öldür­dü. Katarî bu iþi beðenmedi, diðer Hâriciler de Katarî´nin bu hare­ketini beðenmediler, inkâr ettiler. Bu vaziyeti Mühelleb duyunca onlara adam gönderdi ve þunu sordurdu:

? Ýki adam var, bunlar muhacir olarak size gelmek üzere yola çýksalar, bunlardan biri yolda ölse, diðeri sað ve salim olarak size ulaþsa onu imtihana çekseler, fakat muvaffak olmasa, bunlar hak­kýnda ne dersiniz?

Bâzýlarý: Yolda ölen kimse cennetliktir, imtihan veremiyen kâfirdir dediler, bâzýlarý ise: Her ikisi de kâfirdir, dediler. Böylece aralarýnda ihtilâf baþladý.* Bu ihtilâf üzerine Katarî Islahat hudu­duna gitti bir ay orada kaldý, adamlarý ihtilâfa devam ettiler.[7]

Görülüyor ki Mühelleb, bu büyük kumandan* onlarýn kinleri­ni körükleyerek basit görüþlerinden nasýl istifade etmiye çalýþýyor. O zaif düþünceli kimseler arasýnda düþmanlýðý alevlendiriyor, ih­tilâfý körüklüyor. Böylelikle onlarýn kinlerini birbirine musallat ediyor. Müslümanlara saldýrmaða takatlan kalmasýn diye onlarý birbiriyle uðraþtýrýyor. Zaten Hâricilerin kendi aralarýnda ihtilâfla­rý pek çoktu. Hariçten aralarýna ihtilâf tohumu saçmaða lüzum kal­maksýzýn birbiriyle ihtilâf halinde idiler. Onun için bir çok fýrka­lara bölündüler. Baþlýca fýrkalarýndan ve baþlarýndan biraz bahse­delim.





--------------------------------------------------------------------------------

[1] Bu Abdullah´ýn babasý Habbâb, ilk Müslümanlardan olup müþrik­lerden çok eza.ve ceîa görmüþtür. Ümmü Enmâr Ýsminde bir Ýcadýnýn kölesi Ýdi. Baþka efendisi gelmek üzere Kureyþ müþriklerinden neler çekmedi. Müþ­rikler, diðer zayýf Müslümanlarla´ona çok iþkence yapardý.´ Kýzgýn demirler­le vücudunu daðlayýp dininden çevirmeðe çalýþýyorlardý. Bir gün bu iþken­celer canýna tak dedi. Kabe´de oturan Peygamber´in yanýna gelip:

? Ya Resûlaüah, Allaha´a dua etsen de bizi kurtarsa, dedi. Peygamber Efendimiz onu þöyle teskin etti:

? Sizden önce öyle müminler vardý ki, etleri demir tarakla taranýp parça parça soyuldu, boyunlarý destereyîe biçilirdi. l?akat yine dinlerinden dönmezlerdi, tyi günler gelecek, kurtla koyun bir arada gezecek, buradan kalkan bir yolcu emniyet içinde Yemen´e ulaþacak.

Bir gün müþrikler Habbâb-ý kýzgýn kömür üzerinde yaktýlar, vücudunu kýzgýn demirle daðladýlar. Aradan yýllar geçtikten sonra bunu Hz. Ömer´e anlattý, ona sýrtýný gösterdi; yanýk yerleri halâ belli Ýdi. 36 senesinde Kû-fe´de öldü. Ne gariptir kt, oðluna da biz Müslümanýz, diyen Haricîler kýydý!

[2] Müberred, El-Kamil, c. II, s. 143.

[3] Yediye: Haricilerden Yeziö b. Ebî Enîse´ye tâbi olanlardýr. Bunlar Hâricilerden ayrýlýnca Sicistan´da yerleþtiler. Ýran görüþleri onlara da te­sir etti, birçok þeyler karýþtý.

[4] Meymüniye: Meymûn Acredîye tâbi olanlar.

[5] Abdulkahir Baðdadî, El-Park Beynel-Fýrak.

[6] Ýbn-i Ebi Hadid, Nechül-Belâga Þerhi, c. II, s. 307-308

[7] Ýbn-i Ebî Hadld, Nehcul´l-Belâga Þerhi, c. I, s. 401
.


radyobeyan