Kuran-ý Kerim Ayetleri
Pages: 1
Hacc Suresinden By: hafýz_32 Date: 15 Eylül 2010, 20:09:20
Hacc Suresinden


Meali


Yer yüzünde gezip dolaþmýyorlar mý ki (harabeler karþýsýnda) ibret alacak kalpleri, (geçmiþin encamýný )duyacak kulaklarý olsun. Hiç þüphe yok ki kör olan gözler deðil, sinelerdeki yürekler kör. [237]

Tefsýrî



Allahu zulcelâl bir çok milletleri yok etti, bir çok kabileleri yer yüzünden kaldýrdý ye bir çok memleketleri alt üst etti. Fakat bir taraftan adli-ilâhisi bir milletin yerine diðer bir millet getirmekte, her an baþka baþka insanlar yaratmaktadýr. Cenabý Hakk´ýn gerçi rahmeti gazabýna galiptir, fakat her bir amel için bir karþýlýk koymuþ, kemali hikmeti ile her hadiseye bir sebep tayin etmiþtir. Kur´ân-ý Kerîm “rabbin bir kimseye zulüm etmez” der ve bu bir kat´î hakikattir. Onun için Allah´ýn her hükmünde mutlaka bir hikmet vardýr. Ve o hikmeti araþtýrmak, en dürüst ve en verimli harekettir.

Cenabý Hak, insanlara, dünyanýn her tarafýný gezerek selef ve halef hakkýnda sadýr olan hükümlerini araþtýrýp anlamalarýný ve, ibret alarak doðru yolu tutmalarýný, dünya ve âhirette hayýr ve saadetten en büyük nasibi almalarýný emrediyor. Onun için Âyet-i Kerîme´de “de ki, yer yüzünde gezip dolaþýn da, (peygamberleri) yalanlayanlarýn akýbetini görün” deniliyor.

Kimin düþünür kafasý, görür gözü muhakeme eder aklý olur da dünya hadiselerini inceler, milletlerin baþlarýndan geçenleri düþünür, eskiden gelen giden milletlerin tarihine dalar ve Cenab-ý Hakkýn kitabýnda beyan buyurduðu vak´alardan ibret alýrsa, her þüpheden azade olarak þu hakikate hükmeder: Her milletin baþýna gelen belâ ve musibet, o milletin aþkýnhði, taþkýnlýðý, doðru yoldan sapmasý, ilâhi kanunlarý tanýmamasý, veya bu kanunlarý kendi ihtiraslarýna göre tevil etmesi ve böylece kendi kendine zulmetmesi yüzündendir. Kendine bu þekilde zulmedenler, dünyada zillet, âhirette azap çekmeðe kendilerini mahkûm etmiþ olurlar.

Kanunu ilâhi insanlarýn, cemiyetlerin, umumî menfaatlere ait iþlerde birleþik davranmalarýný; cemiyetin bütününü alâkalandýran iþlerde sarsýlmaz bir bütün teþkil etmelerini, kuvvet kazanmak için ellerinden gelen her þeyi yapmalarýný emrediyor ve bu emrin yerine getirilmesi mukabilinde bu dünyada refah içinde yüzen bahtiyar bir hayatý ve âhirette sonsuz bir mükâfatý vaad ediyor. Böyle yapmayýp da fertleri ve fýrkalarý birbiriyle didiþen; birbiriyle didiþmek ve boðuþmak yüzünden zaafa uðrayan milletlerin bu halini de dünyada bedbaht yaþamaða ve baþka milletlerin esaretine düþmeðe sebep kýlýyor. Onun için gerek eski milletlerin baþýndan geçenlere gerek bugünkü milletlerin haline bakan bir insan, basiret körlüðü ile malûl deðilse, “hepiniz birden elele veriniz” emri ilâhisindeki sýrrý, “ayrýlmayýnýz, didiþmeyiniz, yoksa korkaklaþýrsýnýz, devletiniz de elinizden gider.” nehyi ilâhisindeki hikmeti derhal idrak eder ve baþka türlü her hareketten muhakkak ki korunur.

Cenabý Hak, kendilerine güvenmek doðru olmayan adamlara inanmayý, bel baðlamayý, asayiþin bozulmasýna, halin fenalaþmasýna sebep kýlmýþtýr. Bir kimse tutmuþ olduðu iþi, baþa çýkarabilmek için faraza öyle bir adama güvense ki kendisiyle hiç bir münasebeti yok. Aralarýnda hiç bir baðlantý, hiç bir saðlam alâka olmadýðý gibi, kendisine güvenilen o adam da karþýsýndakinin iyiliðine çalýþmak için hiç bir saik bulunmuyor. Þüphe yok ki böyle bir adamm tuttuðu iþ ziyan ile neticelenir.

Bu bölye olduðuna göre, bundan gaflet etmek ve bu hakikate aykýrý bir yol tutmak reva mýdýr? Onun için Kur´an bizi bu yolda irþad eder ve “düþmanýnýzý yar ve sýrdaþ edinmeyin” der.

Her ferdin, mensup olduðu milletin fertleri arasýndaki mevki-

ine göre ifasý üzerine farz olan bir vazife vardýr ki bu dünyada mes´ut bir hayat sürmek, âhirette de kendisine iyi bir yer hazýrlamak iðin o vazifeyi baþarmasý, elzemdir. Þayet bu fert, bu vazifeyi yapacaðýna bir takým sefahatlere dalar ve sefahatin zevki içinde kendini kaybederse yalnýz kendine zarar vermekle kalmaz, üs­telik en büyük vebal altýnda kalýr. Çünkü zararý nefsine münhasýr kalmaz da kötülüklerinin tesirinden cývarýndakiler de mütessir olur. Onun uðramýþ olduðu ahlâk bozukluðu, onun doðru yoldan sapýtkanlýðý hemþehrilerinin de, vatandaþlarýnýn da baþýný ateþe yakar.

Sefahate dalarak þahsî vazifelerini ve insanlýk vazifelerini unutanlarýn hali göz önündedir. Bunlarý görmemek için kör olmalý. Cenabý Hakkm bize bunlarýn ahvalini beyan eylediði vak´alarda ise, en büyük ibretler vardýr. Cenabý Hak diyor ki:

“Nice ülkeleri sefahate dalarak nankörlük etmeleri yüzünden helak ettik. Onlarýn helakinden sonra yurtlarýnda barýnabilenler, çok kýsa bir zaman barýnabildiler ve Biz onlarýn varisi olduk. Bunlarýn içinde sefahate dadanmýþ olanlarý azabýmýza giriftar ettiðimiz zaman, banlar bize yalvarýp yakarmaða baþladýlar. Buna karþý deriz ki: Bugün bize yalvarmayýmz, çünkü Bizden yardým göremezsiniz. Sebebi, sizin yer yüzünde nahak yere þýmarmanýz ve eðlenmenizdir.” Ýþte bu, zevk ve sefahate dalarak vazifelerini yapmayanlarýn akýbetidir.

Ýnsanýn bilgiden nasibi pek naçizdir. O kadar ki bilgisi ile kendine has olan menfaatleri bile kavrayamaz. Ne istifadelerinin asýl kaynaklarýný bulabilir ki bunlarý ele alsýn, ne de felâketlerinin gizlendiði yeri keþfedebilir ki bunlardan sakýnsýn. Ýnsan zayýf yaratýldýðý için Cenabý Hak ona kardeþleriyle ve arkadaþlariyle elele vermeyi emrediyor, onu el birliði yapmaða teþvik ediyor. Ferdîn þahsî ve hususî menfaatleri hakkýnda aklýn vereceði hüküm bu tarzda olursa bütün bir milletin iþlerini ele alan kimseler hakkýndaki hükmün ne olmasý icab ettiði kendiliðinden ortaya çýkar. Onun için Cenabý Hak, peygamberine de, arkadaþlariyle danýþmayý emretmiþtir. Müminleri de öðerken, “onlar her iþlerini birbirleriyle danýþarak yaparlar” demiþtir. Her açýk göz, bu dosdoðru yolu muhakkak ki görür. Ve her uyanýk basiret muhakkak ki bu dürüst meslekten ayrýlmaz.

Bir memleketin, bir milletin iþlerini ele alan kimseler, her þeyden önce onun müdafaasýný saðlamak zorundadýrlar. Çünkü müdafaasýz kalan her memleket, mutlaka kendisine saldýracak bir düþmanla karþýlaþýr. Bu yüzden bir memleketin iþlerini ele alan­larýn ilk ve en mühim, en hayatî vazifeleri, her düþmanlýðý, her tecavüzü püskürtmek için kesin tedbirler almaktýr. Yoksa memleketlerini de, kendilerini de helake mahkûm ederler. Kur´ân-ý Kerîm bunu bize bildirerek:

“Düþmanlarýnýza karþý elinizden gelen her kuvveti hazýrlayýnýz” der. Böylece hem kuvvet hazýrlamayý emreder, hem o hazýrlanacak kuvvetin derecesini takatin son haddine vardýrdýktan baþka bu kuvvetin zaman icaplarýna ve kendisinden korkulan düþmanýn kuvvetine uygun ve üstün olmasýný da ister.

Her hak sahibine hakkýný vermek, her þeyi yerli yerine koymak, her iþi erbabýnýn eline vermek, memleketi milleti koruyacak, memleketin kuvvetini arttýracak, nüfuzunu saðalamlandýracak, asayiþi bütünleþtirecek, milleti türlü türlü içtimaî hastalýklardan koruyacak en kuvvetli tedbirlerdendir. Onun için Kur´ân-ý Kerîm “Her mevkii ehline veriniz ve hükmettikçe, adatet gereðince hükmediniz.” der. Adalet, her iþi ehline vermekle mümkün olur. Her iþ: “Her i ehline vermekle tecelli eden adalet, en geniþ emniyeti ve en saðlam istikrarý doðurur. Adalet, emniyet ve istikrar ise bir milleti saadet ve refaha kavuþturur.

Yer yüzünü dolaþanlar, milletlerin tarihim okuyanlar bir az basiret sahibi iseler, görürler ki, bir memleketin alt üst olmasý, bir hâkimiyetin yýkýlmasý bir millet arasýnda ayrýlýklarýn baþ göstermesinden, bu ayrýlýklarýn keskinleþmesinden, yahut iþlerin güvenilmeðe deðer ehliyetli kimselere verilmesinden, yahut meþveretten istinkâf ile istibdada temayül gösterilmesinden, yahut memleketi müdafaa için gerekleþen tedbirlerin alýnmamasýndan ileri gelmektedir. Demindenberi nakledegeldiðimiz Kur´ân âyetleri ise, bütün bunlardan korunmayý emretmekte ve böylece müminlerin gözlerini en büyük haklkatlara açmaktadýr.

Þayet bu âyetleri okuyanlar içinde bunlarýn birer kat´î hakikat ifade etmekte olduðunu akýllarýna sýðdýramýyanlar varsa, yer yüzünde gezip dolaþsýnlar, gelmiþ geçmiþ bütün milletlerin tarihini okusunlar. Bütün görgülerinin ve incelemelerinin neticesinde varacaklarý hakikatlar, Kur´ân-ý Kerîm´in anlatmýþ olduðu hakikatlarm týpkýsý olacaktýr. Fakat bu hakikatlarý idrak etmek için duyan bir kalp, iþiten kulak ve gören göz sahibi olmak gerektir. Çünkü, -ayet-i Kerîme´de beyan olunduðu gibi, gözler kör olmaz da, sinelerdeki kalpler kör olursa, hiç bir görgü, hiç bir tecrübe kâr etmez. Ve kalplerini körleþtiren kimseler, ebedî hükmü giymiþdirler [238] .


radyobeyan