> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Kuranı Kerim > Kuran-ı Kerim Ayetleri > Hacc Suresinden
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hacc Suresinden  (Okunma Sayısı 677 defa)
15 Eylül 2010, 20:09:20
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 15 Eylül 2010, 20:09:20 »



Hacc Suresinden


Meali


Yer yüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki (harabeler karşısında) ibret alacak kalpleri, (geçmişin encamını )duyacak kulakları olsun. Hiç şüphe yok ki kör olan gözler değil, sinelerdeki yürekler kör. [237]

Tefsırî



Allahu zulcelâl bir çok milletleri yok etti, bir çok kabileleri yer yüzünden kaldırdı ye bir çok memleketleri alt üst etti. Fakat bir taraftan adli-ilâhisi bir milletin yerine diğer bir millet getirmekte, her an başka başka insanlar yaratmaktadır. Cenabı Hakk´ın gerçi rahmeti gazabına galiptir, fakat her bir amel için bir karşılık koymuş, kemali hikmeti ile her hadiseye bir sebep tayin etmiştir. Kur´ân-ı Kerîm “rabbin bir kimseye zulüm etmez” der ve bu bir kat´î hakikattir. Onun için Allah´ın her hükmünde mutlaka bir hikmet vardır. Ve o hikmeti araştırmak, en dürüst ve en verimli harekettir.

Cenabı Hak, insanlara, dünyanın her tarafını gezerek selef ve halef hakkında sadır olan hükümlerini araştırıp anlamalarını ve, ibret alarak doğru yolu tutmalarını, dünya ve âhirette hayır ve saadetten en büyük nasibi almalarını emrediyor. Onun için Âyet-i Kerîme´de “de ki, yer yüzünde gezip dolaşın da, (peygamberleri) yalanlayanların akıbetini görün” deniliyor.

Kimin düşünür kafası, görür gözü muhakeme eder aklı olur da dünya hadiselerini inceler, milletlerin başlarından geçenleri düşünür, eskiden gelen giden milletlerin tarihine dalar ve Cenab-ı Hakkın kitabında beyan buyurduğu vak´alardan ibret alırsa, her şüpheden azade olarak şu hakikate hükmeder: Her milletin başına gelen belâ ve musibet, o milletin aşkınhği, taşkınlığı, doğru yoldan sapması, ilâhi kanunları tanımaması, veya bu kanunları kendi ihtiraslarına göre tevil etmesi ve böylece kendi kendine zulmetmesi yüzündendir. Kendine bu şekilde zulmedenler, dünyada zillet, âhirette azap çekmeğe kendilerini mahkûm etmiş olurlar.

Kanunu ilâhi insanların, cemiyetlerin, umumî menfaatlere ait işlerde birleşik davranmalarını; cemiyetin bütününü alâkalandıran işlerde sarsılmaz bir bütün teşkil etmelerini, kuvvet kazanmak için ellerinden gelen her şeyi yapmalarını emrediyor ve bu emrin yerine getirilmesi mukabilinde bu dünyada refah içinde yüzen bahtiyar bir hayatı ve âhirette sonsuz bir mükâfatı vaad ediyor. Böyle yapmayıp da fertleri ve fırkaları birbiriyle didişen; birbiriyle didişmek ve boğuşmak yüzünden zaafa uğrayan milletlerin bu halini de dünyada bedbaht yaşamağa ve başka milletlerin esaretine düşmeğe sebep kılıyor. Onun için gerek eski milletlerin başından geçenlere gerek bugünkü milletlerin haline bakan bir insan, basiret körlüğü ile malûl değilse, “hepiniz birden elele veriniz” emri ilâhisindeki sırrı, “ayrılmayınız, didişmeyiniz, yoksa korkaklaşırsınız, devletiniz de elinizden gider.” nehyi ilâhisindeki hikmeti derhal idrak eder ve başka türlü her hareketten muhakkak ki korunur.

Cenabı Hak, kendilerine güvenmek doğru olmayan adamlara inanmayı, bel bağlamayı, asayişin bozulmasına, halin fenalaşmasına sebep kılmıştır. Bir kimse tutmuş olduğu işi, başa çıkarabilmek için faraza öyle bir adama güvense ki kendisiyle hiç bir münasebeti yok. Aralarında hiç bir bağlantı, hiç bir sağlam alâka olmadığı gibi, kendisine güvenilen o adam da karşısındakinin iyiliğine çalışmak için hiç bir saik bulunmuyor. Şüphe yok ki böyle bir adamm tuttuğu iş ziyan ile neticelenir.

Bu bölye olduğuna göre, bundan gaflet etmek ve bu hakikate aykırı bir yol tutmak reva mıdır? Onun için Kur´an bizi bu yolda irşad eder ve “düşmanınızı yar ve sırdaş edinmeyin” der.

Her ferdin, mensup olduğu milletin fertleri arasındaki mevki-

ine göre ifası üzerine farz olan bir vazife vardır ki bu dünyada mes´ut bir hayat sürmek, âhirette de kendisine iyi bir yer hazırlamak iğin o vazifeyi başarması, elzemdir. Şayet bu fert, bu vazifeyi yapacağına bir takım sefahatlere dalar ve sefahatin zevki içinde kendini kaybederse yalnız kendine zarar vermekle kalmaz, üs­telik en büyük vebal altında kalır. Çünkü zararı nefsine münhasır kalmaz da kötülüklerinin tesirinden cıvarındakiler de mütessir olur. Onun uğramış olduğu ahlâk bozukluğu, onun doğru yoldan sapıtkanlığı hemşehrilerinin de, vatandaşlarının da başını ateşe yakar.

Sefahate dalarak şahsî vazifelerini ve insanlık vazifelerini unutanların hali göz önündedir. Bunları görmemek için kör olmalı. Cenabı Hakkm bize bunların ahvalini beyan eylediği vak´alarda ise, en büyük ibretler vardır. Cenabı Hak diyor ki:

“Nice ülkeleri sefahate dalarak nankörlük etmeleri yüzünden helak ettik. Onların helakinden sonra yurtlarında barınabilenler, çok kısa bir zaman barınabildiler ve Biz onların varisi olduk. Bunların içinde sefahate dadanmış olanları azabımıza giriftar ettiğimiz zaman, banlar bize yalvarıp yakarmağa başladılar. Buna karşı deriz ki: Bugün bize yalvarmayımz, çünkü Bizden yardım göremezsiniz. Sebebi, sizin yer yüzünde nahak yere şımarmanız ve eğlenmenizdir.” İşte bu, zevk ve sefahate dalarak vazifelerini yapmayanların akıbetidir.

İnsanın bilgiden nasibi pek naçizdir. O kadar ki bilgisi ile kendine has olan menfaatleri bile kavrayamaz. Ne istifadelerinin asıl kaynaklarını bulabilir ki bunları ele alsın, ne de felâketlerinin gizlendiği yeri keşfedebilir ki bunlardan sakınsın. İnsan zayıf yaratıldığı için Cenabı Hak ona kardeşleriyle ve arkadaşlariyle elele vermeyi emrediyor, onu el birliği yapmağa teşvik ediyor. Ferdîn şahsî ve hususî menfaatleri hakkında aklın vereceği hüküm bu tarzda olursa bütün bir milletin işlerini ele alan kimseler hakkındaki hükmün ne olması icab ettiği kendiliğinden ortaya çıkar. Onun için Cenabı Hak, peygamberine de, arkadaşlariyle danışmayı emretmiştir. Müminleri de öğerken, “onlar her işlerini birbirleriyle danışarak yaparlar” demiştir. Her açık göz, bu dosdoğru yolu muhakkak ki görür. Ve her uyanık basiret muhakkak ki bu dürüst meslekten ayrılmaz.

Bir memleketin, bir milletin işlerini ele alan kimseler, her şeyden önce onun müdafaasını sağlamak zorundadırlar. Çünkü müdafaasız kalan her memleket, mutlaka kendisine saldıracak bir düşmanla karşılaşır. Bu yüzden bir memleketin işlerini ele alan­ların ilk ve en mühim, en hayatî vazifeleri, her düşmanlığı, her tecavüzü püskürtmek için kesin tedbirler almaktır. Yoksa memleketlerini de, kendilerini de helake mahkûm ederler. Kur´ân-ı Kerîm bunu bize bildirerek:

“Düşmanlarınıza karşı elinizden gelen her kuvveti hazırlayınız” der. Böylece hem kuvvet hazırlamayı emreder, hem o hazırlanacak kuvvetin derecesini takatin son haddine vardırdıktan başka bu kuvvetin zaman icaplarına ve kendisinden korkulan düşmanın kuvvetine uygun ve üstün olmasını da ister.

Her hak sahibine hakkını vermek, her şeyi yerli yerine koymak, her işi erbabının eline vermek, memleketi milleti koruyacak, memleketin kuvvetini arttıracak, nüfuzunu sağalamlandıracak, asayişi bütünleştirecek, milleti türlü türlü içtimaî hastalıklardan koruyacak en kuvvetli tedbirlerdendir. Onun için Kur´ân-ı Kerîm “Her mevkii ehline veriniz ve hükmettikçe, adatet gereğince hükmediniz.” der. Adalet, her işi ehline vermekle mümkün olur. Her iş: “Her i ehline vermekle tecelli eden adalet, en geniş emniyeti ve en sağlam istikrarı doğurur. Adalet, emniyet ve istikrar ise bir milleti saadet ve refaha kavuşturur.

Yer yüzünü dolaşanlar, milletlerin tarihim okuyanlar bir az basiret sahibi iseler, görürler ki, bir memleketin alt üst olması, bir hâkimiyetin yıkılması bir millet arasında ayrılıkların baş göstermesinden, bu ayrılıkların keskinleşmesinden, yahut işlerin güvenilmeğe değer ehliyetli kimselere verilmesinden, yahut meşveretten istinkâf ile istibdada temayül gösterilmesinden, yahut memleketi müdafaa için gerekleşen tedbirlerin alınmamasından ileri gelmektedir. Demindenberi nakledegeldiğimiz Kur´ân âyetleri ise, bütün bunlardan korunmayı emretmekte ve böylece müminlerin gözlerini en büyük haklkatlara açmaktadır.

Şayet bu âyetleri okuyanlar içinde bunların birer kat´î hakikat ifade etmekte olduğunu akıllarına sığdıramıyanlar varsa, yer yüzünde gezip dolaşsınlar, gelmiş geçmiş bütün milletlerin tarihini okusunlar. Bütün görgülerinin ve incelemelerinin neticesinde varacakları hakikatlar, Kur´ân-ı Kerîm´in anlatmış olduğu hakikatlarm tıpkısı olacaktır. Fakat bu hakikatları idrak etmek için duyan bir kalp, işiten kulak ve gören göz sahibi olmak gerektir. Çünkü, -ayet-i Kerîme´de beyan olunduğu gibi, gözler kör olmaz da, sinelerdeki kalpler kör olursa, hiç bir görgü, hiç bir tecrübe kâr etmez. Ve kalplerini körleştiren kimseler, ebedî hükmü giymişdirler [238] .

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hacc Suresinden
« Posted on: 28 Mart 2024, 19:01:12 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hacc Suresinden rüya tabiri,Hacc Suresinden mekke canlı, Hacc Suresinden kabe canlı yayın, Hacc Suresinden Üç boyutlu kuran oku Hacc Suresinden kuran ı kerim, Hacc Suresinden peygamber kıssaları,Hacc Suresinden ilitam ders soruları, Hacc Suresindenönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes