Ýmam-ý Zeyd
Pages: 1
Hariciler By: sidretül münteha Date: 15 Eylül 2010, 19:20:26
HARÝCÝLER


95- Zeyd yaþamý boyunca Hariciler´in ihtiþam ve kuvvetlerinin baþlangýcýndan tutun da, yýldýzlarýnýn sönmesini, güçlerinin silinmesini gördü. Dolayýsýyla onlar hakkýnda, Özellikle kendilerinin Þia fýrkalarýnýn karþýsýnda bulunan bir fýrka olduklarýndan dolayý haklarýnda bir kaç söz söylememiz gerekmektedir. Hariciler, fikri yapýlanýn alan nda Þia´nýn fikir yapýlarýnýn oluþumunun tam karþýsmdadýrlar. Çünkü þiiler Ýmametin yalnýz Ali (ra)ýn soyundan olacaðýný kabul ederler. Hariciler ise. Arap ailelerinden hiçbirinin imameti tekeline alamýyacaðma inandýklarý gibi, bilakis imametin yalnýz Araplara has olamayacaðýný da kabul ederler. Ayrýca imamýn mevaliden olmasýný caiz gördükleri gibi, zulüm veya iþkencede bulunduðunda alaþaðý edilmesi konusunda kendisini himaye edecek bir engel olmamasý için halifenin Kureyþ dýþýndan getirilmesinin daha uygun olacaðýný da kabul ederler.

Hariciler, garip fikirlerin dolup taþtýðý böyle bir dönemde ortaya çýkan bozuk renk­lerden bir renktir. Nitekim haricilerin zuhuru, Þiilerin ortaya çýkýþýyla paralellik arzeder. Çünkü her ikisi de Ali (ra) döneminin bir fýrkasý imiþ gibi ortaya çýktý. Onlar,Ali´ye son-derece baðlý taraftarlarýndan idiler.

Hariciler, Sýffin´de savaþ kýzýþýp, Muaviye´nin savaþýn acýsýný tattýðý, savaþ ateþinin yüzünü alazladýðý ve þayet hakeme baþvurma düþüncesi can simidi gibi yetiþip onu kur-tarmasaydi kaçmayý düþündüðü bir esnada, ortaya çýktý. Muaviye´nin ordusu, Kur´an´ýn hakemliðine baþvurmak amacýyla mushaflarý havaya kaldýrdý. Fakat Hz. Ali, savaþa de­vam edilmesinde ýsrar etti. Ordusu içerisinden ortaya çýkan grup hakeme baþvurmaya çaðýrarak kýyam etti ve Hz. Ali´yi hakeme baþvurmaya kabule zorladý. Ýþte ortaya atýlan bu grup daha sonraki haricilerin çekirdeðini teþkil etmiþtir. Hakeme baþvurma olayý Ebu Musa el-Eþ´ari´nin oyuna getirildiði bir aldatmacayla son buldu. O da, Eþ´ari´nin, Hz. Ali´nin azlini, Amr b. el-As´m MuavÝye´yi azletmesi karþýlýðýnda kabullenmesidir. Böy­lece o, Ali´yi azletti, ancak Amr, Muaviye´yi azletmedi aksine onu yerinde býraktý. Bu olay sayesinde Muaviye´nin üstlendiði baþkaldýrý eyleminin týrmanýþýna yardýmcý olun­du. Ýþte o anda, ortaya çýkan bu grup hakeme baþvurmayý kabul etmekle kendilerinin ve kendileriyle birlikte Ali´nin de hataya düþtüðünü, böyle bir hatanýn da küfür olduðunu, kendilerinin bu düþünceden vazgeçip tevbe ettiklerini, Ali (kv) nin de iþlediði bu hata­dan dolayý tevbe etmesi gerektiðini, aksi takdirde tevbe edinceye kadar kafir sayýlacaðý­ný ilan ettiler. Hariciler, kendilerine slogan olarak "Hüküm yalnýz Allah´a aittir" sloganý­ný edindiler. "Hüküm yalnýz Alllah´a aittir" sözünü çok tekrarladýklarýndan dolayý kendi­lerine Muhakkime adý verildi. Bu sözle, kiþilerin din iþlerinde hakem yapilamiyacaðýný kastediyorlardý.

96- Bu fýrka, Ýslami fýrkalarý, arasýnda fikirlerine ileri derecede baðlý olaný hiddet ve atýlganlýk bakýmýndan da en þiddetli olanýdýr. Onlar, savunmalarýnda ve gözü pek davra­nýþlarýnda, zahiri anlamlarýyla ele aldýklarý lafýzlara ummuyorlardý. Bu zahiri anlamlarý kutsal bir din zannettiler. "La hükme illa Iillah" kelimesi kalplerinde köklü bir yer et­miþti. Böylece bu kelimeyi çaðrýda bulunduklarý din olarak benimsediler. Yine onlan, efendimiz Osman (ra), Ýmam Ali (kv) ve Emevi oðulannýn zalim hükümdarlanndan uzak durma düþüncesi büyüledi. Bu uzak duruþ, kendilerini hakka yöneltecek ve oradan da tekrarlayýp durduklarý kelimelerin anlamlarýna vardýracak bütün yollan üzerlerine ka­padý. Daha doðrusu dini hakikatlerin anlamlarýna doðrudan doðruya vardýracak kapýla­rý... Ancak bu uzak kalýþ düþüncesine cemaatlerine katýlmanýn ilk temel ilkesi olarak bakmadýlar. Böylece her kim bu imamlardan ve Emevi oðullarýndan berî olduðunu açýklarsa onu cemaatleri arasýna katýyorlar, bunun yanýnda diðer birçok temel ilkeler ko­nusunda tolerans gösteriyorlardý.

Adil hükümdar Ömer b. Abdülaziz onlarla tartýþmaya girdi; hiçbir hükümde onu zu­lümle Ýtham edip sorgulmadilar. Ancak Emevi oðullarý ile olan geçmiþine karþý çýktýðý­ný, zulümlerin sürüp gitmesini engellediðini, hatta onlarýn elde ettikleri haksýz kazançla­rý ehline geri verdiðini ikrar etmeleri yanýnda zalim aile ocaðýndan beraatini alenen söy­lememesini tenkit konusu kabul ettiler..

Ancak kendilerim berî sayma mantýðý ile düþünmek, onlarý tümüyle sardýðýndan bu düþünce onlarýn Ömer b. Abdülaziz´Ýn itaati altýna girerek Ýslam cemaati sancaðý altýnda yürümemelerine engel oldu.

97- Böyle sözcüklere tutunma olayý, onlarý tuhaf bir fikri saplantýya sürükledi. Zým-miyi öldürmeyi ve malýný yemeyi engellerken, kendilerine muhalif olan mü´mini öldürü­yorlardý. Bu hususta rivayet edilir ki, boynunda Kur´an ve beraberinde hamile hanýmý ol­duðu halde Abdullah b. Habbabb. Eret onlara rastlar. Þöyle derler:

- Boynundaki, þüphesiz bize Öldürülmeni emrediyor. Devamla:

- Ebubekir ve Ömer hakkýnda neler söylersin? Onlarý hayýrla andý. Bu defa:

- Hakeme baþvurmadan önceki Ali hakkýnda ve ilk alü yýlýndaki Osman hakkýnda ne dersin? (Yani halifeliðinin ilk yýllarýndaki) onlar hakkýnda da iyi þeyler söyledi.-Bu sefer

de þöyle dediler:

- Peki hakeme baþvurma olayý konusunda ne dersin?

- Þüphesiz Ali´nin Allah´ýn kitabýný daha iyi bilen onun, dini karþýsýnda daha muttaki ve basiretinin daha etkili olduðunu söylerim. Bunun üzerine, "sen hiç de hidayet üzere deðilsin. Sen adamlara isimlerine göre tabi oluyorsun" dediler, sonra da onu nehrin ke­narýna çektiler ve boðazladýlar. Hanýmýnýn da karnýný deþtiler. Bu esnada hýristiyan bir adamdan hurmasýný satýn almak istediler. Adam, "o sizin olsun" dedi. Onlar:

- Vallahi biz onu ancak para karþýlýðý alýrýz. Adam:

- Ne tuhaf þey, siz Abdullah b. Habbab gibisini öldürüyorsunuz da bizden bir hurma­yý kabul etmiyorsunuz!

- Senin için Rasulullah´ýn verilmiþ sözü var.[1]

Böylece onlarda birbirine zýt sýfatlar bir araya geldi: Takva ve fikri açýklamada çýl­gýnlýk, kabalýk, hýyanet, gözü peklik, ortaya atýlýþ, dini konulara yan bakýþ... Ýþte meram ve gayelere nüfuz etmeksizin lafýzlara takýlýp kalan herkesin durumu budur.

98- Haricilerde bu sýfatlarýn bulunmasýndaki temel neden, çoðunluðunun kýrsal ke­sim Araplarýndan olmasýdýr. Onlarýn az bir kýsmý yerleþik Araplardandý. Bu kimseler, aþýrý fakirlik ve cefakarlýk içerisinde idiler. Fikri oluþumlarýndaki kýsýrlýklarýna, ta-savvurlarýndaki dar görüþlülüklerine ve ilmi düþüncelerden uzak bulunmalarýna raðmen Ýslam kalplerinin içine kadar girebilmiþti.

Ýþte bu özelliklerin toplamýndan akli yapýlarýndaki dar görüþlülük^nedeniyle mütaas-sýb, tam inançlý, sahradan çýkageldikleri için aniden parlayan ve düþünmeden ileri atýlan, bir þey bulamadýklarý için de zahid olan gönüller oluþtu. Çünkü birþey bulamayan gönül inanç bayýndýr eder, vicdanýna da güçlü bir itikad dokunursa artýk bütün maddi þehvet ve arzulardan, böyle bir hayatýn sýðmaðýndan vazgeçer ve bütün varlýðýyla ahiretin, þa´þaalý

hayatýný kazanmaya yönelir.

Ýçinde yaþadýklarý bu yaþama biçimi, onlarý sertliðe, kabalýða ve terör davranýþlarýna itmiþti. Eðer onlar lüks yaþam biçimlerinin herhangi birisi içerisinde müreffeh ve eðlen­celi bir tarzda yaþasalardý, bu tarz yaþayýþ onlarýn terörce davranýþlarýný hafifletecek, ka­balýklarým yumuþatacak, gönüllerini zinde tutacaktý. Bu konuda rivayet olunur ki, Ziyad Ýbn Bbihi´ye gözü pek ve yiðitlerden Ebu´1-Hayr künyesiyle anýlan bir adamýn Haricilik görüþünde olduðu haberi ulaþýr ulaþmaz onu çaðýrýr ve vali yapar. Kendisine dört bin dirhem aylýk baðlar. Zekat tahsildarlýðý komisyonu olarak da yýllýk yüz bin takdir eder. Ebu´1-Hayr þöyle derdi: "Taatýn gerekliliðinden ve cemaatýn sýrtýndan geçinmekten daha yararlý bir þey görmedim." Ziyad´m. kendisinin yaptýðý bir þeyi beðeýýmeyinccye kadar bu haliyle vali olarak devam etti. Dolayýsýyle kendisi de Ziyad´ýn icraatýný beðenmeyince Ziyad onu hapsetti. Ölünceye kadar da hapishanesinden çýkmadý.[2]

99- Haricilerin dini hamasetlerine raðmen, onlarýn kenar mahallelerde yaþayan kabi­lelerden olduðu ve bu tür kabilelerle þehir merkezinde yaþayan kabileler arasýnda ezeli bir çekememezlik bulunduðu varsayýlabilir. Dolayýsiyle onlarýn hareketleri þehirlilere hasetten uzak kalamaz. Ýþte hariciler, Kureyþ´i halifeliði tekellerine aldýklarýndan dolayý çekemiyorlardý. Belki de bu etken, gönüllerinde þuursuzca davranýþlarý meydana getiri­yordu. Çünkü kinler bazan görüþ ve mezhepleri, veya mezhep sahibini farkýnda olma­dan etkisi altýna alýr. Bazan insanýn gönlüne, onu sabit bir fikre iten arzusu egemen olur. Yalnýz aklý kendisini doðru yofa ulaþtýrdýðý halde. Ýhlasýn bu yola ittiðini hayal etti­rir.

Madem ki bunlar birer psikolojik gerçekliklerdir, öyleyse çoðunluðu kenar mahalle ehlinden olan haricilerin, halifeleri lüks hayat içerisinden gelen kimseler olarak gördük­lerini, onlarýn hükümranlýðýndan nefret ettiklerini, halifeliði ve halifeliðe hak kazananla­rý, bu nefretli bakýþlarýn gölgesi altýnda mülahaza ettiklerini tasavvur etmek zorundayýz. Ýþte bu durum, onlarý þuursuzca davranýþlara itiyordu.

Haricilerin çoðunluðu Araplardan ve pek azý da kendileriyle birlikte yaþayan fakat Arap olmayan kabilelerdendi. Bu durum, Þia´nýn tam tersinedir. Çünkü Þiilerin çoðunlu­ðu mevaliden olduðu gibi pek azý içlerinde yaþayan Araplardan idi. Mevalilerin hariciler arasýnda az oluþunun nedeni, onlardan nefret etmelerinden dolayýdýr. îbni Ebi´l- Hadid rivayet eder ki, bir mevali Haricilerden bir kadýna evlilik teklif etti. Bunun üzrine harici­ler kadýna; "Sen bizi rezil ettin" dediler. [3]


Haricileri Cemaat Yapan Ýlkeler


100- Haricilerin temel ilkelerinin bir kýsmý onlarýn.akýllarýnýn kýsýrlýðýna, bakýþ açýlarýna yüzeyselliðine ve olaylarý yorumlamalarýný kelime oyunlarýyla oluþturmalarýna, -ý olarak yerleþik kabilelere ve özellikle Kureyþ´e horJayarak bakmalarýna delalet V orsa da, bu-durum genel olarak fikri yapýlanmalarý için apaçýk bir görüntü sergili­yor.

1) Bu görüþlerin baþta geleni, halifenin yalnýz belirli bir kesimin deðil topyekün

müslümanlann katýlýmýyla seçileceði görüþüdür. Böyle bir kimse, adaleti ayakta tuttuðu, þeriatý uyguladýðý, hata ve sapmalardan uzak kaldýðý sürece halife olarak devam eder. Eðer yan çizerse azledilmesi veya katli vacib olur.

2) Bu görüþlerin ikincisi, halifeliði Arap ailelerinden bir ocaðýn tekeline býrakmama­larýdýr.

Müslümanlarýn çoðunluðunun belirttiði üzere halifelik yalnýz Kureyþ´e ait olmadýðý oibi, sadece Araplara da has deðildir. Hilafet konusunda herkes eþit hakka sahiptir. Bila­kis þeriate muhalefet ettiði ve haktan saptýðý takdirde azledilmesi veya öldürülmesinin daha kolay olmasý için halifenin Kureyþ dýþýndan olmasýný tercih ederler. Çünkü Tröyle bir halife için himaye edici asabiyyel baðý ve ona sýðýnak olacak aþiret bulunmaz.

3) Necid Haricileri, þayet Ýnsanlar kendi aralarýnda birbirlerinin haklarýna saygýlý ola-biliyorlarsa, imama ihtiyaç bulunmadýðý görüþündedirler. Eðer kendilerini hakka götüre­cek bir imam olmadan haklara saygýlý olma iþinin tamamlanmayacaðým görürlerse se­çerler ve bu caiz olur. Onlara göre Ýmam þeriatýn gereði olarak vacib deðil, aksine caiz­dir. Eðer imamýn seçilmesi zorunlu görülüyorsa, bu ancak toplumun çýkan uyarýnca ge­rekli görülür.

4) Hariciler, þu veya bu günah ayrýmý yapmadan, bütün günah sahiplerini tekfir eder­ler. Özellikle içtihatta hataya düþmeyi günah sayarlar. Dolayýsýyle Ali (kv)yi hakeme baþvurmayý kabul etmesiyle kafir sayarlar. Oysa ki onlar Hz; Ali´ye bir seçenek sunma­dýlar. Bu içtihadý Hz. Ali´min seçtiði doðruysa, p zaman durum üzerinde hata edilen içti­hat noktasýný aþamaz. Hz. AH (r.a)ý tekfir ediþte aþýrý ýsrarlý oluþlarý, içtihatta hata etme­nin hataya düþeni dinden çýkardýðý görüþünde olduklarýnýn delilidir.

101- Þüphesiz bu temel ilke, onlarýn Ýslam cemaatinin dýþýna çýkmalarýný, karþýtlarýný müþrik saymalarýný saðlayan, bu yüzden hükümdarlara mevkilerini kaybetme korkusu yaþatan etkendir. Bu temel ilkeyi Allah Tcala´nm þu sözünde olduðu gibi lafýzlarýn dýþ görünüþlerine dayandýrdýlar:

´Ot bulmaya güç yerirebilenin Beyt´i haccetmesi. Allah´ýn insanlar üzerindeki bir

hah ve vecibeyidir. Kim bu hakký inkar (ya da terk) ederse herhalde Allah alemlerden

müstaðnidir," (Al-i Ýmran 97) Mukabele deliline göre lafzýn dýþ görünüþünden haccý

106) Fasýk, þüphesiz siyah yüzlü olduðuna göre, kafirdir. Yine Allah Teala´nm kýyamet gününün durumu hakkýnda þöyle buyurduðu gibi:

"Yüzler var ki, o gün ýþýl ýsýldýr, gülmekte ve sevinmektedir. Yüzler de var kî o gün üzeri tozludur. O tozu da bir karanlýk sarar. Ýste bunlar kafirler vefacirlerdir," (Abese 39-42)

Fasik kiþinin yüzü, kýyamet gününde üzerini dumanlarýn kapladýðý tozlu vaziyetten baþkasý olamaz. Böyle bir fasýk da, fücur içerisindeki kafirden baþkasý deðildir. Yine Al­lah Teala´nm þu sözü de bunlar arasýndadýr: "Fakat o zalimler, bile bile Allah´ýn ayetle-rini inkar ediyorlar." (En´am 33) Zulüm, inkar demektir. Ýnkar etmekse, küfür demek­tir. Fasýk kiþi zalim olduðuna göre, ayný zamanda kafir ve inkarcýdýr.

Bütün bunlar, delillerin dýþ görünüþlerine tutunmaktýr.

102- Onlarýn bütün delilleri nasslarm dýþ görünüþlerine tutunduðu, akýl yürütmeleri de lafýzlarýn dýþ görünüþünü aþamayýp, özüne ve manalarýna inemediði için, taþýn gedi­ðine nasýl konulacaðýný çok iyi bilen, belagat sahibi Ali (kv) onlarla tartýþmaya girdiðin­de Kur´an nasslarýyla veya Hadis-i Nebevi ile münakaþaya girmez, aksine onlarla Rasu-luflah (sav)in uygulamalarýyla tartýþýrdý. Ta ki, karþý çýkmaya bir dayanak oulamasmlar. Hz. Ali´nin, hatanýn küfrü gerektirmeyeceði, hatta büyük bile olsa günahýn da küfrü ge­rektirmeyeceði konusunu açýklarken serdettiði görüþler bunlar arasýndandýr:

"Ýlle de siz, benim hata ettiðimi ve delalete düþtüðümü, ileri sürerek yüz çeviriyorsa­nýz, peki neden topyekün Ümmet-i Muhammed´i delalete düþmüþ sayýyor, benim hatam yüzünden onlarý da hata etmiþ kabul ediyor ve benim günahlarým yüzünden onlan tekfir ediyorsunuz? Kýlýçlarýnýz sizin omuzlarýnýzda; iyi niyetlisine de, kötü niyetlisine de vu­ruyor, böylece suç iþleyenle suç iþlemeyeni karýþtýrýyorsunuz. Þüphesiz biliyorsunuz ki, Rasulullah (sav) zina eden evli erkeði recmettikten sonra cenaze namazýný kýldý, sonra da ailesini ona varis yaptý. Ayrýca katili kýsasla Öldürdü ve ailesini terekesine varis yaptý. Yine hýrsýzýn elini kesti. Zina yapan bekar erkeðe deðnek vurdurdu, sonra da her ikisine ganimetten pay ayýrdý. Her ikisi de müslüman kadýnlarla evlendiler. Rasulullah bu kim­seler hakkýnda Allah´ýn hakkýný uyguladý ama, Ýslam´dan paylarýna düþene engel olmadý. Esamelerini aile fertlerinin arasýndan çýkarmadý."

Bu deðerli konuþmada, onlarý hüccet karþýsýnda aciz býrakan darbe indirici bir cevap tarzý görüyoruz. Artýk bu konuda tartýþma cesaretini kaybettiler. Ali Ýbareleri anlamada tarafgir olan itticah-ý cüz´id (kýsmý yönelim)´e, varacaðý ortak noktadan ve maksattan uzaklaþma bulunduðu gibi, külli ve kapsamlý bakýþ açýsýnda ise isabet ve gerçeði tüm yönlerden algýlama vardýr.

103- Buradan hareketle, haricilerin eðilimlerinin, nasslarm zahirleri ile hüküm ver-uygulamalarda düþünmeden ileri atýlma, konuþmalarda aniden alevlenmek ve marnlarýn birçoðuna saldýrgan tavýr takýnma biçiminde þekillendiðini görmekteyiz. Fik­ri olusumlariyla uygulamalarý arasýnda kopukluk yoktur. Bilakis düþünce uygulamaya eþlik eder. Aynca onlarda þahýslan kutsallaþtýrma yoktur. Oysa þiiler bunun -özellikle bu asýrda mezheplerini oluþturmaya baþlayan îmamiyye- karþýsmdadýrlar. Çünkü þiilerin temel ilkeleri, nasslara dayanma, hayaller içinde yaþama, lafýzlarý ve zahirlerini býraka­rak kabul görmeyecek þeylerle yorumlamaya tabi tutma üzerine oturmuþtur. Onlar der­ler ki, lafýzlarýn bir dýþ yüzü, bir de iç yüzü, iç yüzünün de iç yüzü... vardýr. Bu görüþ, haricilerin örnek aldýklarý yöntemin tam karþýtýdýr. Þiiler, zulme uðramalarý korkusuyla görüþleri alenen söylememe anlamýnda olan takiyye ilkesini benimserler. Oysa ki öteki­ler, hakka yardýmdan geri durmanýn þirk veya þirk hükmünde olduðu görüþündedirler. Yine onlar, zulmeden zalimler karþýsýnda sustuklarý gerekçesiyle genel olarak müslü-manfarla savaþýrlar. Bunun ötesinde Þia mezhebi, belirli bir aile ocaðýnýn halifeliði hak etme konusunda Öncelikli bir konuma sahip olduðu, diðer tüm aile ocaklarýnýn onun alt derecesinde sýralandýklarý esasý üzerine bina edilmiþtir. Þii´lerin bir kolu olan Ýmamiyye, Ýmamlarý kutsallaþtýrma noktasýna çýkarýr. Hatta peygamberlerin, imamlardan ancak va­hiy nedeniyle yüce bir mertebede bulunduklarýný, bu özellikten sonra gelen peygamber­lere ait bütün meziyetlerin imamda da bulunduðunu açýkça söylerler.

Ýmam Zeyd ise içinde lafýzlarýn zahiri yönlerine tutunma bulunmayan ýlýmlý bir yak­laþýmla konuþtu. Hatta dinin özünü kavramak lafýzlarý, kabul görecek þekilde te´vil ede­rek asýl meramýný idrak etmek, imamlarýn da diðer insanlar gibi bir insan olduklarýný, ancak takva, ilim ve rasul ile bir bað içerisinde bulunmak üstünlüklerinin var olduðunu benimsetmek için çaba sarfetti. Ýmam Zeyd, ilk dönemlerde takiyye metodunu benimse­di. Fakat zulmü ve aþaðýlanmayý kabul etmedi. Ýþte bu aþaðýlanmalarý görünce, Ölümün sebeplerine karþý yýlgýnlýk göstermeden ve bir hazýrlýðý bulunmadan kendisini ileri attý. [4]


Haricilerin Aralarýndaki Ýhtilaflar


104- Hariciler hadislerin ve lafýzlarýn dýþ görünüþleriyle hüküm verdikleri için, aralarýna sürekli sürtüþmeler meydana geliyor, küçük hesaplar yüzünden ayrýlýklara düþmen icarmakanþýk bir hal alýyordu. Belki de bu durum, savaþtaki cesaret göstermelerinin  yanýnda bozguna uðramalarýnýn bir çoðunun ardýndaki sýr idi.

mevilerin, haricilerle savaþmak için görevlendirdiði Muhelleb b. Ebi Sufre kendi

ândaki sürtüþmeleri bölünmeleri ve hiddetlerini kýrmak için pusu olarak kullam-

Onlarý ihtilaf içerisinde bulmadýðý zaman da, aralarýna sürtüþmeyi alevlendirecek bir kimseyi salýveriyordu.

Ýþte anlatýlan þu olay bu cümledendir: Ezarika´dan bir demirci (Onlar haricilerin en sert gurubudur) zehirli mýzrak baþlýklarý yapýyor ve Muhelleb´in ashabýna karþý kullaný­yordu. Bu durum Muhelleb´e ulaþýnca, "ben sizi inþaallah ondan kurtarýrým" dedi. Kendi adamlarýndan birisini bir.dirhemle beraber bir mektubu Haricilerin kumandaný ve ayný zamanda emiri olan Katari b. el-Fucae´nin ordusuna doðru yönelterek þöyle dedi: "Para ile birlikte bu mektubu kýþlanýn içerisine at. Ama kendine çok dikkat et." Adam aynen uyguladý. Mektupta þunlar yazýlýydý: "Ýmdi, mýzrak baþlýklarýn elimize ulaþtý. Sana bin dirhem iletiyorum. Onlarý al. Baþlýklarýn sayýsýný artýrdýk." Mektup Katari´ye ulaþtýðý gi­bi demirciyi çaðýrdý ve þöyle dedi:

-Bu mektup ne!

-Bilmiyorum!!

- Bu dirhemler kimden?

- Onlarý da hiç bilmiyorum. Bunun üzerine adamý öldürdü. Abdu Rabbih es-Saðir çý-kageldi ve dedi ki:

- Adamý hiçbir vesika ve belge olmaksýzýn öldürdün.

- Peki bu bin dirhemin durumu nedir?

- Onun durumu yalan da olabilir doðru da. Katari þöyle dedi:

- Öldürülmesinde çýkar bulunan bir adamý katletmek, yadýrganacak bir durum deðil­dir. Ýmamýn, uygun gördüðü þeyle hükmetme yetkisi vardýr. Teb´aran buna hiç de itiraz etme hakký yoktur.

Bu durum karþýsýnda her ne kadar kendisinden ayrýlmadýysa da beraberindeki bir ce­maatle birlikte onu þiddetle kýnadý.

Bu sürtüþme haberi Muhelleb´e ulaþýnca iþi biraz daha kýzýþtýrmak istedi. Nihayet on­lara hýristiyan bir adamý gizlice gönderdi. Ve ayný þeye Özendirecek ücreti ona da vere­rek dedi ki: "Katari´yi gördüðünde hemen ona secde et. Eðer seni engellerse de ki, ben secdemi yalnýzca senin için yaptým." Hýristiyan adam aynýsýný yapýnca Katari dedi ki: "Secde yalnýz Allah Teala´ya yapýlýr." Hýristiyan ise: "Ben de yalnýz sana secde ettim." dedi.

Bunun üzerine haricilerden birisi: "O Allah´a deðil de, sana secde etti" dedi ve þu ayeti okudu:

"Þüphesi: ki siz ve Allah´tan ba§ka taptýklarým: cehennem odunusunuz ve siz oraya varacaksýn i:." (Enbiya 98)

Katari dedi ki; "Hýristiyanlar Mesih Ýsa b. Meryem´e taparlar ve bu tapýþ Ýsa´ya hiçbir zarar vermez." Derhal haricilerden bir adam kalkarak Hiristiyanýn üzerine yürüdü ve onu öldürdü. Katari, adamýn yaptýðý bu iþi kýnadý. Haricilerden bir gurup da onu kýnama­sýndan dolayý Katari´yi kýnadý.

Bu sürtüþme de ayný þekilde Muhelleb´e ulaþýnca, aralarýndaki bu durumu biraz daha stýrmak istedi. Onlara soru soracak bir adamý yanlarýna gönderdi. Adam da yanlarýna Ýdi ve dedi ki: "Size doðru hicret ederek gelmekte olan þu iki adam hakkýnda nedersiniz? Onlardan birisi yolda ölse, diðeri de size kadar ulaþsa, siz onu bir baskýna göndere­rek imtihan etseniz ve o da baskýna katýlmayý uygun bulmasa bu iki kimse hakkýnda ne dersiniz? Onlardan bir kýsmý ölen cennetliktir fakat öteki ise mihnet olayýna katýlmayý uy »un görünceye kadar kafirdir dediler. Diðer bir gurup da, her ikisi de kafirdir dediler. Ayrýlýklar o denli þiddetlendi ki, Kafari, kavmi bu sürtüþme içerisindeyken îstahar hudu­duna çekilip bir ay orada ikamet etmek zorunda kaldý.[5]

105- Haricilerin, lafýzlarý dýþ görünüþleri ile benimsemelerinin, ithamlarý reddetmeye varýncaya kadar büyük etkisi olmuþtur. Bu davranýþ, sürtüþmeleri alevlendirdiði gibi, it­hamlarý da defetmeye yarýyordu. Bu hususta, Ubeyde b. Hilal Eliþkirinin bir demircinin hanýmýyla töhmet altýnda býrakýldýðý rivayet olunur. Onu. demirci evde yokken defalarca evine girdiðini gördüler. Emirleri Katari b. Fucae geldiðinde durumu anlattýlar. Katari onlara dedi ki: "Ubeyde, din konusunda bildiðiniz þekilde olduðu gibi, cihad konusunda da gördüðünüz þekildedir." Bunun üzerine:

- Onun fuhuþ yaptýðý konusunda araþtýrma yapamayýz, dediler. Katari:

- Öyleyse vazgeçiniz, dedi. Sonra Ubeyde´ye adam gönderdi ve durumu haber verdi. Ubeyde:

- Ya emirelmü´minin, gördüðün gibi bana bühtanda bulundular. Katari:

- Seninle onlarýn arasýný bulacaðým. Fakat sen, ne suçlunun baþ eðiþi gibi baþýný eð, ne de suçsuzun boyun kaldýrýþý gibi boynunu kaldýr. Böylece aralarýný buldu ve konu üzerinde konuþtular. Ebu Ubeyde kalkarak besmeleyi çekti ve þu ayeti okudu:

"Doðrusu iftira ile gelenler sizden, birkaç kiþidir. Bunu kendiniz için þer saymayýn. Belki o sizin için hayýrlýdýr. O iftiracýlardan her birine kazandýðý günah vardýr. Onlar-dan iftiranýn büyüðüne sahip çýkýp yürütene ise büyük bir azap vardýr." (Nur: 11)

Bu ayetleri dinledikleri zaman aðlayarak ayaða kalktýlar, Ubeyde´yi kucakladýlar ve bizim için maðfiret dile, dediler.[6]

Bu ayetleri okuyuþla, itham konusunu þöyle düþünmekten onlarý uzaklaþtýrmýþ oldu. Olay doðruysa, azabý hakeder. Yok eðer yalansa ona bühtan yapmýþ olurlar. Konuyu, nass paralelinde, uygulamaya koymaksýzm üzerinde düþünmediler bile. Böylece onu de-´ insiz olarak töhmet altýnda bulundurduktan sonra yine delilsiz olarak beratýyla ilgili hü-um çýkardýlar. Ve böyle hýzlý fikir deðiþtirmeyi gerektirecek güçlü bir sebep olmaksýzýn diðer Çeliþkiden diðer çeliþkiye intikal ettiler. [7]



Haricilerin Fýrkalarý


106- Her ne kadar bahsettiðimiz ana ilkeler onlarý genel hatlarýyla bir araya topluyor idiyse de, aralarýndaki sürtüþmelerin çokluðu nedeniyle fýrkalara ayrýlmalarý da çok ol­du. Bu fýrkalarýn baþhcalan: [8]



1- Ezarika


107- Bunlar, HanÝfeoðullanndan olan Nafi b. Ezrak´m taraftarlandýr. Cesaret yönün­den haricilerin en güçlüsü ve sayýca en kalabalýk olanlarýdýr. Yine onlar, Ýbn ZÜbeyr ve Emevilerden ilk darbeyi alanlardýr. Nitekim Nafi´, Ýbn Zübeyr ve Emevi komutanlan ile on dokuz yýl savaþmýþ ve savaþ alanýnda ölmüþtür. Kendisinden sonra yönetim iþlerini Nafi´ b. Ubcydullah, sonra da Katari b. Fucae üstlenmiþtir.

Kendilerini diðerlerinden ayýran ana ilkeler þunlardýr:

a) Onlar, muhalif müslümanlan sadece mü´min saymamakla kalmayýp, bilakis onlan cehenemde ebedi kalacak müþrikler olarak görüyorlar, onlarla savaþmayý ve öldürülme­lerini de helal sayýyorlardý.

b) Muhalif müslümanlann vatanlan, darülharpte mubah kýlýnan þeylerin mubah gö­rüldüðü bir darülharp durumundadýr. Kadýn ve çocuklarý esir almak mubahtýr. Savaþ­maktan geri duranlarý da Öldürmek mubahtýr.

c) Çocuklarý öldürmek de mubahtýr. Muhaliflerin çocuklarýnýn ebedi cehennemde ol­duðu kanaat indedirler. Yani muhaliflerinin küfrünü gerektiren suç, her ne kadar ayný su­çu iþlemeseler de çocuklarýna sirayet eder. Fakat bu, onlardaki fikri bir saplantýdýr.

d) Fýklýi görüþleri arasýnda recm cezasýný kabul etmeyiþleri mevcuttur. Kur´an-ý Ke-rim´de sadece "deðnek vurma" cezasýnýn bulunduðunu, recm cezasýnýn Kur´an´da geç­mediðini ve kendilerince sünnette sabit olmadýðýný söylerler.

e) Yine iftirada bulunma cezasýnýn sadece evli kadýna zina isnad eden kimse için sa­bit olduðu, fakat evli erkeklere zina isnadýnda bulunan kimseler hakkýnda sabit olmadýðý görüþündedirler. Çünkü onlar aþaðýdaki nassýn zahirine göre hüküm veriyorlar:

"iffetli hür kadýnlara zina suçu atan, sonra dört þahit get´vemiyenlere seksen deðnek vurun ve onlarýn þahitliklerini ebediyyen kabul etmeyin. Ve iþte onlar günah iþleyip ilahi yoldan çýkmýþ kiþilerdir." (Nur 4)

Burada evli erkeklere zina isnadýnda bulunmak cezasý zikredilmemektedir.

f) Yine onlar, nebilerin küçük veya büyük günah iþleyebilecekleri görüþündedirler.[9]

Bu görüþ, þüphesiz onlarýn durumlan konusundaki çeliþkilerden birisidir. Madem ki onlar büyük günah iþleyenin müþrik olduðuna hükmediyor ve ayný suçu nebiler hakkýnda da caiz görüyorlar.O halde bu. Nebi de bazan küfre gidip sonra tevbe eder demektir.Bu görüþleri Allah Teala´nm þu sözünün zahiri anlamýndan algýlamaktadýrlar: "Þüphesiz biz senin için açýk bir fetih yolu açtýk. Allah´ýn, senin geçmiþ ve gelecek kusurla-nný baðýþlamasý için..."(Fetih 1) [10]


[1] el- Kamil 2/143

[2] el-Kamil 2/14

[3] Prof. Dr. Muhammed Ebu Zehra, Ýmam Zeyd, Hayatý, Fikirleri ve Çaðý, Þafak Yayýnlarý: 117-120.

[4] Prof. Dr. Muhammed Ebu Zehra, Ýmam Zeyd, Hayatý, Fikirleri ve Çaðý, Þafak Yayýnlarý: 120-123.

[5] Nehcû´I-Belaðe Þerhi 1/406

[6] el-Kamil 2/225

[7] Prof. Dr. Muhammed Ebu Zehra, Ýmam Zeyd, Hayatý, Fikirleri ve Çaðý, Þafak Yayýnlarý: 123-125.

[8] Prof. Dr. Muhammed Ebu Zehra, Ýmam Zeyd, Hayatý, Fikirleri ve Çaðý, Þafak Yayýnlarý: 126.

[9] el-MiIel ve´n-Nihal, Þehristani

[10] Prof. Dr. Muhammed Ebu Zehra, Ýmam Zeyd, Hayatý, Fikirleri ve Çaðý, Þafak Yayýnlarý: 126-127.


radyobeyan