Ýmam-ý Þafi
Pages: 1
Kitaplar 2 By: sidretül münteha Date: 14 Eylül 2010, 16:05:21
KÝTAPLAR 2

109- Þafiî Eserlerini Nasýl Yazardý, Ona Nisbet Olunan Ba­zý Eserler:


Þafiî´nin kitaplarýnýn tedvini hakkýndaki sözü kesmeden Önce, yuka­rýda söz arasýnda geçen bir mes´eleye iþaret edelim. Çünkü onun araþtý­rýcýlar katýnda büyük deðeri vardýr; o da gudur: Þafiî´nin talebelerinin rivayet ettikleri kitaplar iki kýsýmdýr: Bir kýsmýný tarihçiler ve râvîler Þafiî´ye nisbet ederek zikrederler, Þafiî´nin El-Üm kitabý, onun risalesi-dir derler. îhtilâf-ü El-Irâkýyyen onundur. îhtilâf-ü Mâlik, îhtilâf-ý Ali ve Abdullah onundur, derler. Bir kýsmým da onun talebesine nisbet ederek söylerler, Þafiî´nin kavillerinin bir hulâsasý gibi sayarlar. Buvey-tî´nin Muhtasarý, Müzenî´nin Muhtasarý derler. Þüphe yok ki, bu son ký­sým onun talebelerinin te´lîfidir, onun sözlerinin bir hulâsasýdýr. Her ne kadar bu son kýsýmdaki görüþlerin Þafiî´ye nisbeti, birincilerin ona nisbe-tinden az deðilse de, birinci kýsýmda hem mânâ ve hem ibareler Þafiî´nin­dir, ikinci kýsýmda ise yalnýz mânâ ve mazmun onundur. Sözlerin kalýba dökülmesi, ibare ve üslûp, eserin sahibi olan yazarýndýr. Bu hal, Hanefî Mezhebine nisbetle. Ýmam Muhammed b. Hasan´m kitaplarýnýn durumu­nun aynýdýr. Birinci kýsmýn Þafiî´nin te´lîfi olduðunda hiç þüphe yoktur, bunda kimse niza edemez. Çünkü bunu yapmaða kalkýþan, târihin ger­çeklerini inkâr ediyor demek olur. Buna kulak asýlmaz. Allah´a þükürler olsun, böyle bir niza´ yapan olmadý.

Râviîer, Þafiî´nin kitaplarýný te´lîf yolunu da anlatýyorlar. Bâzýsýný kendi yazardý, bâzýsýný imlâ eder, baþkasýna yazdýrýrdý. Rebî´ Þafiî´nin te´lîf usûlünü bize söyle nakleder: "Þafiî Mýsýr´a gelmezden önce yanýn­da bulundum. Onun zenci bir cariyesi vardý. Þafiî bir ilim mes´elesini iþ­leyip hazýrlar, sonra:

 Ey câriye, kalk, kandili yak, derdi. O da kandili yakardý. Þafiî yazacaklarýný yazar, sonra kandili söndürürdü. Bu hal bir sene böyle devaný etti. Ben:

 Ey Ebû Abdullah, bu cariyeyi pek yoruyorsunuz, çekeceði var­mýþ, dedim, O da:

 Kandil gönlümü meþgul ediyor, dedi."[6]

Demek, Þafiî gecenin sükûnetinde düþünceye dalýyor ve derin derin düþünüyor. Bu derin düþünce içinde görüþlerinin isabetini ölçüyor, mu­hakeme ediyor; ýþýðýn gözlerini meþgul etmesinden korkuyor. Düþünce­sinde bir neticeye vardý mý, lâmbayý yakýyor, yazacaðým yazýyor. Sonra ýþýðý yine söndürüp yeni düþüncelere dalýyor ve bu hal böyle devam edi­yor; hizmetçisi de, Rebî´in dediði gibi buria katlanýyor.

Çok defalar camide yazardý. Harmele yoluyla þöyle naklolunur:

"Þafiî camide þu sütunun dibinde otururdu, altýna bir minder konur­du, onun üzerine otururdu. Yüzüstü eðilir, öyle yazardý."

Ýçlerindeki Hadîsleri bilmek için, yazarken baþkalarýnýn kitaplarýna bakardý. Tenkîd etmek ve münakaþasýný yapmak üzere fýkýh eserlerinden yardýmlanýrdý. Tevâlî El-Te´sîs kaydediyor:

"Þâfü Mýsýr´a geldi. Mýsýr´da dört sene kaldý. Bu kitaplarý orada yazdý. Hicaz´dan beraberinde Ýbn-i Uyeyne´nin kitaplarým getirmiþti. Yahya b. Hassân´a giderek ondan da yazdý. Eþheb´den bâzý kitaplar aldý, onlarda birçok meseleler vardý. Kitaplarý önüne kor, öyle yazardý. Bir ki­tap kalýn oldu mu, ibn-Ý Harem´e gelir, yazardý. Buveytî de ona okurdu. Orada bulunanlarýn hepsi Ýbn-i Harem´in kitabýndan dinler, sonra ondan istinsah ederlerdi. Rebî´ Þafiî´nin ihtiyaçlarýný te´mîne koþardý. Bir hacet için gittiðinde kendisine bildirilir, dönünce Rebî´ kaçýrdýðý dersi ona okurdu."

Bu haberler gösteriyor ki, Þafiî (Allah ondan razý olsun) eserlerini kendisi yazardý, baþkasýna dikte etmeden te´lîf ederdi. Bu haberler bize yalnýz bunu göstermekle kalmýyor, onun yazma usûlünü de bir nevi´ taf-sîl ediyor. Sonra talebelerinin onun yazdýklarýný ondan nakletmelerini ve ondan dinlemelerim de anlatýyor.

Þâfü bâzan eserlerini imlâ suretiyle dikte ederdi, yâni o söyler, ta­lebesi yazardý. El-Üm kitabým araþtýranlar onda çok yerde: Þafiî bize yazdýrdý, ibaresini bulurlar.

Meselâ bunlar o cümledendir:

1- Sulh bahsinde: Rebî´ b. Süleyman bize haber verdi ve dedi ki: Þafiî bize yazdýrdý.

2- Havale bahsinde: Rebî´ b. Süleyman bize haber vererek þöyle dedi: Þafiî imlâ yoluyla bize haber verdi.

3- Vekâle bahsinde: Rebî´ bize haber verdi ve þöyle dedi: Þafiî imlâ suretiyle bize haber verdi.

4- Vesîkatü´1-Habs bahsinde: Rebî´ b. Süleyman bize haber ver­di ve dedi ki: Þafiî imlâ yoluyla bize bildirdi.

5- Tagyirü Vasýyyetü´1-Itýk bahsinde: Rebî´ b. Süleyman bize ha­ber verdi, dedi ki: Þafiî imlâ yoluyla bize anlattý.

6- Velîme bahsinde: Rebî´ b. Süleyman bize haber verdi, dedi ki: ÞâfÝÎ imlâ suretiyle bize anlattý.

7- Nikâh-ý Mefsuh bahsinde: Rebî´ dedi ki: Buradan i´tibâren bu kitabý Þafiî bize imlâ yoluyla yazdýrdý (Allah ona rahmet eylesin).

8- Ýkrârü´l-Vâris bahsinde: Rebî´ bize haber verdi ve dedi ki: Þa­fiî imlâ suretiyle bize anlattý.

îþte böylece, görülüyor ki, Þafiî bâzan kendi yazýyor, bâzan dikte ederek yazdýrýyor, onun yazdýklarýný talebeleri istinsah ederler, ona oku­yorlardý[7].


KÎTÂBÜ´L-ÜM


110- El-Üm Kitabý, Yazmak Veya Yazdýrmak Suretiyle Þâfiî´nîn Kaleminden Çýkma Olduðu, Ebu Tâlîb Mekkî´nin Dedikleri:


Þafiî´ye nisbet olunarak zikrolunan Kitâbü´l-Um acaba hangi nevîdendir Þafiî´nin kendi eliyle yazdýðý tasniflerinden mi, yoksa imlâ sure­tiyle olan eserlerinden mi? Veyahut da onun kavillerini baþkalarýnýn nakli suretiyle meydana gelmiþ bir eser mi

Hatýra ilk gelen cevap, Kitâbü´l-Ümm´ün, Þafiî´nin kendi eliyle yaz­dýðý veya imlâ suretiyle yazdýrdýðý bir eser olduðundan, meþhur olan budur. Kitaplar böyle nakletmiþ, seleften halefe bu böyle geçmiþ, ulemâ bunu inkâr etmeksizin kabul etmiþtir. Müzeni, Rebî´, Buveytî gibi Þafiî´­nin talebelerinden naklolunan budur. Ulemâ bu nakil olunanlarý kabul et­tiler, çünkü bunu red eden bir þey bulmadýlar. Kitâbü´l-Ümm´ü tedkîk ettiler, o önlerinde idi, onu, Þafiî´nin kavillerini nakleden, ihtisar eden kitaplarla mukayese ettiler. El-Ümm´ü Þafiî´nin yazdýðýnde þüphe etme­diler. Diðerlerini Þafiî´nin yazdýðý, ibareleri o düzenleyip dikte ettirdiði iddia olunmuþ deðildir.

El-Ümm´ün Þafiî´nin olduðunda ittifak vardýr. Fakat, bir mutasav­výfýn yazdýðý Kûtü´l-Rulûb adlý tasavvuf kitabýnda, kardeþlik babýnda istitrat kabilinden bir ibare geçiyor ki, ona bakýlýrsa, Kitâbü´l-Ümm´ü Buveytî yazmýþ, onu Rebî´a vermiþ ve onun adiyle tanýtmýþ. Uzun olmak­la beraber o kýsmý nakledelim: Tâ ki ne maksatla söylendiði anlaþýlsýn ve muayyen bir mesele hakkýnda tahkîka dayanan bir þey midir, bilin­sin; þayet tahkîka benzer yeri varsa! Bu kardeþlik ve arkadaþlýk konu­sundadýr. Ebû Tâlib, Kûtü´l-Kulûb´da Allah için kardeþlik ve arkadaþlýk ve kardeþliðin hükümleri bâbmda þöyle diyor:

"imam Þafiî (Allah´ýn selâmý onun üzerine olsun), Muhammed b. Ab-dulhakem Mýsýrlý ile kardeþ olmuþtu. Onu severdi, en yakýnlarýndan sa­yardý. Mýsýr´da beni ikâmete mecbur eden ancak odur, baþkasý beni bu­rada tutamaz, derdi. Bu Muhammed hastalandý. Þafiî onu ziyaret etti. Kardeþi, Rebî´den naklen bana anlattý ve dedi ki: Þafiî Muhammed´i zi­yaret ettiði zaman þu þiiri inþâd ederken duydum:

"Sevgili hastalanmýþ, ben de onu ziyaret ettim. Bu defa Ona endiþemden ben hastalandým".

"Sevgili de beni ziyarete geldi. Onu görünce bir bakýþta hastalýðým geçiverdi".

Mýsýr halkýnýn hiç þüphesi yoktu ki, Þafiî ölümünden sonra ders hal­kasýnda yerine Muhammed´i geçirecektir. Onun dersine gelmelerini hal­ka emredecektir. Hastalýðýnda kendisine bu soruldu:

 Ey Ebû Abdullah, senden sonra makamýna kimi oturtalým? Ders-halkasýnýn baþýna kim geçecek? denildi. Onlar Muhammed´e iþaret ede­cek sanýyorlardý. Hattâ o esnada baþ ucunda oturmakta olan Muhammed uzanýp kendini gösterdi. Þafiî:

 Sübhânallah, dedi, bunda þüpheye ne hacet, Ebû Yâkûb Buveytî yerime geçecektir.

Muhammed bundan hiç de hoþnud kalmadý, ona gücendi. Þafiî´nin talebesi Ebû Yâkûb Buveytî´nin etrafýnda toplandýlar. Muhammed de Þafiî´nin ilmini hâmildi, mezhebine sâlikti. îmaný Mâlik´in mezhebinden ayrýlmýþtý.

Ebû Yâkûb Buveytî daha zâhid, daha muttaki idi. Onun için Þafiî dîne Ýtilâsýndan ve Müslümanlarýn hayrýný dilemesinden dolayý bu iþi Bu-veytî´ye tevcîh etti, onu tercihte tereddüt etmedi. ´Çünkü o, bu iþe en lâ­yýk olandý. Þafiî bu âlemden göçünce (Allah ondan razý olsun) Muham­med b. Abdulhakem Þafiî´nin mezhebini býraktý, arkadaþlarýndan ayrýldý, yine Mâlik´in Mezhebine döndü. Babasýnýn Mâlik´ten alarak yazdýðý ki­taplarýný rivayet etti. Mâlikî fýkhýnda ilerledi. Bugün o imam Mâlik´in (Allah razý olsun) kibar-ý ashâbýndandýr. Buveytî (Allah ona rahmet et­sin) inzivayý severdi. Mýsýr kasabalarýndan Buveyta´da bir köþeye çeki­lerek insanlardan kaçtý. Orada Kitâbü´l-Ümm´ü te´lîf etti. Bu eser þimdi Rebî´ b. Süleyman´a nisbet olunur, onun diye tanýnýr. Halbuki onu Bu­veytî yazmýþtýr. Onda kendi adýný zikretmez. Onu Rebî´a gösterdi. Rebî´ ona bâzý ziyâdeler yaptý ve onu ortaya çýkardý. Halk onu ondan dinledi. Buveytî hâlk-ý Kur´ân sýnamasýnda Mýsýr´dan alýnarak sultânýn huzuru­na götürüldü ve hapsedildi. Rebî´ bize anlattý ve dedi ki: Buveytî hapis­hanede iken bana yazarak beni ilim meclislerine teþvik eder, ilme devam etmemi emrederdi. Öðrencilere yumuþak ve tatlý muamele yapmamý, on­lara i´tinâ etmemi, tevazu´ göstermemi emrederdi. Rebî´ yine der ki: Çok defalar Þafiî´yi þöyle derken iþitmiþimdir:

"Bana hürmet göstersinler diye ben kendimi onlarýn önünde hakir görürüm, tevazu´ gösteririm!"[8]

"Tevazu göstermeyen bir kimse saygý göremez."[9]


111- Ebû Tâlib Mekkî´nin Sözleri Umûmun Kabulüne Ayký­rýdýr:


iþte Þafiî ile Buveytî ve îbn-i Abdulhakem hikâyesi hakkýnda Ebû Tâlib Mekkî´nin sözleri bunlardýr. Bunlarý, âhiret kardeþliði tutunmak, dostluk sevgisini; din, Allah ve Müslümanlar için nasihat üzerine tercih ettirmeyeceðini göstermek için getirmiþtir. Sonra da istidrat kabilinden olarak Buveytî´nin zühdünü, tasavvuf eðilimlerine uyarak inzivaya çe­kilmeði tercih ettiðini söylemektedir.

Bu sözden, Ebû Tâlib Mekkî´nin, Kitâbü´l-Ümm´ün Rebî´ yoluyla Þafiî´ye nisbet edilmesine ta´n ettiðini çýkarmamýz acaba doðru olur mu? Onun bu ta´ný, baþkalarýnýn bu nisbeti doðrulamasý, ulemânýn bunu te´yîd

etmesi yanýnda acaba tutunabilir mi? Bir âlimin sözünün baþkalarýný çürütücü olabilmesi, ulemânýn sözlerini reddedebilmesi için, ele aldýðý konuyu dikkatle inceleyip i´tinâ ile araþtýrmýþ olmasý lâzýmdýr. Ýddiasýný sened ve metin yönünden delilleriyle beyan edip kendi sözünü tercih et­tiren ve baþkasýmn dediklerini çürüten ciheti göstermelidir. Bilhassa di­ðer taraf meþhur olmuþ bir çoðunluða dayanýr, gelen nesiller onlarýn sözlerini kabul etmiþ ise, bu daha dikkat ister. Yoksa târihin tescil ettiði bir gerçeði ibtal için bir âlimin ona muhalif bir þeyi mücerred söylemesi veyahut onun etrafýnda toz kaldýrýp þüphe uyandýrmasý kâfi gelecekse, ilim yerleþip duramaz, insanlar sabit ve mukarrer bir hakîkata yol bu­lamaz.

Ebû Tâlib Mekkî, bu hikâyeyi zühde teþvik, Allah sevgisini, kardeþ sevgisine tercihi göstermek için getirmiþtir. Bâzý sofiler ve vâýzlar için tergîb ve terhîb kapýsý yolu çok geniþtir. Zayýf haberleri ve eserleri de, makbul gibi söylerler ve bunu caiz görürler; kolay bir þey sanýrlar; bun­dan kaçýnmazlar, çekinmezler. Onun için Ebû Tâlib´in kitabýnda[10] da, onun tabiî olan Gazâlî´nin thyâü´l-Ulûm´unda olduðu gibi, zayýf haberler, hattâ mevzu haberler bulunmaktadýr. Resûlullâh´ýn hadîslerini tesbit edenler onlarýn zayýf ve mevzu olanlarýný beyân etmiþlerdir. Resûlullâh´ýn hadîsleri hakkýnda hal böyle olunca, böyle mukaddes bir rütbede bulun­mayan ve sözlerinin din nazarýnda böyle bir mevkii o mayan kimselerin haberleri elbette tenkîd edilir.

Mutasavvýfa kitaplarýnýn haberleri böyle bir derecede olunca, Bu­veytî ve Rebî´ hikâyesine kimse, mukarrer bir hakikat diye bakmaz. O, sabit ve mukarrer olan bir þey etrafýnda þüphe uyandýramaz. Onun için ona iltifat etmediler, ondan yüz çevirip geçtiler, tedkîk nazarlarýný oraya çevirmediler. Çünkü biliyorlardý ki, o tenkide dayanamaz, incelemeðe de­ðer yeri yoktur. O, benimsenmiþ bir görüþ, doðru bir haber olarak alýnmaz. [11]


112- Ebü Talib Mekkî´nin Dediklerinin Münakaþasý:



Bu gibi sözleri nazar-ý i´tibâre alýrsak, kabul edilebilmesi için onu, haberlerin kabulü için kurulan tartý ile tartmamýz gerekir. El-Üm, Þafiî´­nin kitabýdýr diyenlerin bunu, Þafiî´ye dayanan senedle naklettiklerini gö­rüyoruz. Sonra da onu doðrudan Þafiî´ye muttasýl senedle ondan nakle­den râvilerini sayýyorlar. Halbuki Kûtü´l-Kulûb´d´a verilen bu haber ise hiçbir kimseye nisbet olunmayarak mücerred bir haldedir. Bu karþýya da nisbet edilmiþ deðildir. Çünkü karþýya nisbet olunan ve senedi Rebî´a muttasýl bulunan iki beytlik þiir kýsmýdýr. Naklolunan sözler bu sened-iedir denemez. Çünkü o takdirde Buveytî´nin zühdünün ve Rebî´in onun kitabýnýn nâkili olduðu râvisi, Rebî´in kendisi olmuþ olur. Bununla o kendini ilân edip Buveytî´yi gizlemiþ olmaz. Belki kendini gizlemiþ, Bu-veytî´yi ilân etmiþ olur. Halbuki bu, iddia olunanýn tersidir.

Haydi bunlarý da bir yana býrakalým, daha ileri giderek onun zikret­tiðine sened diyelim. Acaba onun bu senedi, nisbeti sahîh olan ve insan­larýn kabul ettiði o doðru senedin önünde durabilecek kuvvette midir? Bu senedi kendisi üzerine yüklediðimiz karþý kimdir? Bu meçhul bir râvîdir; böyle meçhule dayanan sened yok hükmündedir. Çünkü bir rivayeti ka­bulün esâsý râvînin halini bilmeðe baðlýdýr. Sýdký = doðru sözlülüðü ga-lib olanýn rivayeti kabul olunur. Karþý hakkýnda bunlarýn birini bilmi­yoruz.

Onun için bu rivayet reddolunur, kabul edilmez. Bilhassa mevsuk kimselerin rivayetine, ulemânýn alýp kabul ettiklerine muhalif olduðun­dan kabule þayan görülmez. [12]



113- El-Ümm´ün Buveytî´ye Nîsbetînîn Doðru Olmadýðý:


Ebû Tâlib Mekkî´nin ileri sürdüðü bu sözlerin zahirine bakýlýrsa El-Um kitabýný Þafiî yazmamýþ, Buveytî yazmýþtýr; Rebî de onu Þafiî´ye nisbet ederek yaymýþtýr. Bu, icmâa, ilim erbabýnýn kabul ettiklerine ay­kýrýdýr. Fakat bu sözlerle: Buveytî, Þafiî´nin yazdýklarýný ve dikte ettir­diklerini bir araya topladý, sonra bunlarý Rebî´a verdi, o da bâzý ziyâde­ler, ilâveler yaparak onu kendi rivayeti imiþ gibi yaydý, denilmek isteni­yor denebilir. Burada te´lîfden murâd böyle bir toplama iþi olur. Bu sözleri böyle bir yolda yormak, doðruya birinci þekilden daha yakýndýr. Bunu böyle diyen bâzý ulemâ da vardýr. Fakat bunu da iki þey reddeder:

1- Rebî´, Mýsýr´da ikâmeti müddetince Þafiî´nin yanýnda bulunan­lardandý. Þafiî´nin bâzý ihtiyaçlarýný almaða gittiðinde dersini kaçýrýrdý. Dönünce kaçýrdýðý dersi Þafiî´ye okurdu. Bu bakýmdan Þafiî´nin, Rebî´de bulunmayan Mýsýr´da yazdýðý kitaplarýnýn Buveytî´nin nezdinde bulunma­sý uzaktýr. Evet, onun fýkýhtaki derecesi, Rebî´den daha büyüktür. Fa­kat mesele istinsah ve rivayet meselesidir, ilim ve dirayet meselesi deðil.

2- Þafiî´nin kitaplarýnýn râvîsi Rebî´ olduðunda ulemânýn icmâ´ý vardýr. Bu konuda herkes ona gelir, baþvururdu. Mevsuktur, asla yalan söylemez. Hadîs ulemâsý ona hiç ta´n etmiþ deðildir. Onun rivayetlerini kabul edip almýþlardýr. Þafiî´nin kitaplarýný baþkasýndan nakledip onu kendine nisbet etmesi ise yalan sayýlýr. Eski ulemâdan bâzýlarý bu nok­taya dokunmuþlardýr. Ýbn-i Hacer, Tehzîb´de kaydediyor: "Ebû Hüseyin

Râzî diyor: Alî b. Muhammed b, Ebî Hassan Ziyâdî bana Humus aa haber verdi ve dedi ki: Ebû Yezid Karâtýs þöyle derken iþittim: ´Rebî´ b. Süleyman´ýn Þafiî´den dinleyip iþittiði sabit deðildir. Kitabýn çoðunu, Buveytî´nin Ölümünden sonra Buveytî´nin hanedanýndan (Âlinden) aldý.´ Ebû Hüseyin Râzî der ki: Ebû Yezid´in bu sözü kabul olunmaz. Buveytî þöyle derdi: ´Rebî´, Þafiî´den rivayet hususunda benden daha kuvvetlidir.´ Ebû Zer´a Râzî, Buveytî´nin ölümünden dört sene önce, Þafiî´nin kitapla­rýnýn hepsini Rebî´den dinlemiþtir."

Mýsýr´da tâb´olunan Kitâbü´l-Ümm´ün II. cildinin 93. sâhifesinde geçtiði üzere râvî, Rebî´den naklen þöyle diyor:

"Rebî´ b. Süleyman Muradý, 207 senesi Mýsýr´da bana haber verdi ve dedi ki: Muhammed b. tdris Þafiî (Allah rahmet etsin) bize þöyle dedi..." Bu, Þafiî´nin ölümünden üç yýl sonradýr. Buveytî´nin Öldüðü târihten ise 24 yýl öncedir[13]. Buna göre kitabý burada, Buveytî´nin ölümünden 24 yýl önce Rebî´den rivayet etmiþ olur. [14]



114- Þafiî´nin Mýsýr´da Yazdýðý Kitaplarý Rebî b. Süleyman Rîvâyet Etmiþtir:


Özet olarak diyelim ki, imam Þafiî´nin {Allah ordan razý olsun) kitaplarýný yazdýðýný, muttasýl senedle gösteren, bildhcn haberler meþ­hurdur. O, kitaplarýnýn bir kýsmýný Irak´da iken yazmýþ, Mýsýr´da da on­lar gibi kitaplar yazmýþtýr. Kitaplarýný yazar; sonra yazdýklarýný talebe­lerine okuturdu. Sonra onlar bunlarý istinsah ederlerdi. Bâzan da dikte suretiyle yazdýrýrdý. Þafiî´nin son görüþlerini içine alan kitaplarýný R^bî´ b. Süleyman rivayet etmiþtir, Þafiî´nin kitaplarým dinleyip almak için ulemâ her taraftan Rebî´a koþup gelirlerdi. Rebî´ bu kitaplarýn hepsini bizzat Þafiî´den dinlemiþtir. Ondan dinlemediði fýkýh bablarýný rivayetin­de tasrih edip söylemektedir. Târih kitaplarý, hal tercemeleri bunu böy­lece tasrih ederler. Yâkût, Rebî´in, Þafiî´den dinlemediði fýkýh bablarýný bir bir sayarak Mu´cemü´l-Üdebâ´da þöyle der: "Rebî´in Þafiî´den dinleyip iþitmedikleri þunlardýr: Vasâyâ´l-Kebîr kitabý, Ehl-i Irak´ýn Ali ve Ab­dullah hakkýnda ihtilâfý kitabý, thyâtü´1-Hatâ kitabý, Katlü´l-Müþrikîn ki­tabý, Zahir Hükümle Ýkrar kitabý, Ahbâs (Vakf) kitabý, Resûlullâh´ýn Emrine îttibâ´ kitabý, Mese´letü´l-Cenîn kitabý, Vasîyetü´þ-Þafiî kitabý, Zebâih Benî israil kitabý, Gaslü´l-Meyyit kitabý, Karýþan Þeylerin Suyu Necîs Kýlmasý kitabý, Talâk´ta Emâlî kitabý."

Rebî´ rivayetlerinde son derece ihtiyatlý davranýrdý. O, Þafiî´den nak­lolunan nüshada bulduðu ve ondan duyduðu ibareleri zikreder; hatâ bulunsa bile onu nakleder, sonra hatâyý beyan edip söyler. Ondan iþit-mediklerini açýklayarak: Bunu iþitmedim, der. Ölü yýkama bahsinde þöy­le diyor: "Bu kitabý Þafiî´den dinlemedim. Bunu bildiðime göre okuyo­rum." Ihyâü´l-Mevât kitabýnda da þöyle diyor: "Bu kitabý ondan duy­madým. Bunu, onun sözlerinden olduðunu bilerek okuyorum." Bâzan nak­lolunan sözlere kendi ilâvelerini ekler, bâzan Þafiî´nin bâzý sözlerini nak­leder, sonra onun bu meselede baþka bir kavli olduðunu beyan eder. Bu­nu ondan duymuþ, fakat yazmamýþ olabilir. Bâzý defalar da sonradan bu kavlinden döndü, der...

Yukarýda îbn-i Hacer´den naklederken belirttiðimiz gibi, Þafiî´nin tedvîn etmiþ olduðu bâzý kavillerinden döndüðü olurdu. Çünkü dönmesi, tedvinden yâni kitaba yazmasýndan sonra olduðundan, müdevven olan o söz kitapta olduðu gibi kalýrdý. O, döndüðünü söylemekle iktifa ederdi. Rebî´, kitabý müdevven halinde iþittiði gibi rivayet ederdi. Sonra Þafiî´nin bu re´yinden rücû´ ettiðini açýklardý veyahut onun son sözü böyledir, derdi.

Bir edib için edebî zevke göre hüküm vermek salâhiyeti varsa, belîð üslûbunun zevkini tadarak El-Üm kitabýný okuyan kimse, bunun, üslû­buna hâkim belîð bir muharririn kaleminden çýkmýþ olduðuna hükmeder ki, iþte bu da ancak Þafiî´dir. Sonra El-Ümm´ün bablarý ile, Er-Risâle gibi Þafiî´ye nisbetinde hiç þüphe olmayan kitaplar arasýnda bir mukaye­se yapýlýrsa, üslûbun ayný olduðu görülür. Aralarýnda bâzan görülen az üslûb ve ifâde kuvveti farklarý, konularýn muhtelif olmasýndan ileri ge­lir. Yahut da bu fark, muharririn içinde bulunduðu durumdan doðmuþ olabilir. Zîrâ rahatlýk ve yorgunluk, kuvvet ve zayýf, saðlamlýk- ve hasta­lýk gibi hallerin icabý, ruh ayný olmakla beraber, bir muharririn üslûbu kuvvet ve za´fca farklý olur.

En sonunda þunu belirtelim ki, Rebî´ b. Süleyman, Þafiî´nin yeni kitaplarýnýn münakaþa taþýmaz râvîsidir. [15]



MISIR´DA BASILAN MECMÛA-I FIKHÝYYE


115- Mýsýr´da Basýlan Mecmûa-i Fýkhiyye´ntn Þafii ye Nisbetinîn Kuvvet Derecesi:



Mýsýr´da Þafiî´ye nisbet olunan bir fýkýh mecmuasý basýldý, hamiþinin bir kýsmýna Þafiî´nin talebesi Müzenfnin Muhtasarý konmuþtur. El-Üm kitabý bu mecmua mýdýr? Þüphe yok ki, hamiþin bir kýsmýna konanlar El-Üm´den olarak basýlmýþ deðildir, çünkü onlar El-Üm´den deðildir. Þafiî´nin Müsned´i, Muhtelifü´l-Hadîs´i bunlar arasýndadýr. Kitabýn içinde­kilerin hepsi El-Üm´den deðildir. Risâletü´l-Cedîde bunlardandýr. Meðer ki, Rebî´in rivayet ettiklerinin hepsini El-Üm´den sayalým. Nasýl ki, îbn-i Nedîm, Rebî´in rivayet ettiklerinin hepsine Mebsût nâmým vermektedir.

Bu takdirde Mebsût adý El-Ümm´e mürâdif otur, her ikisi bir mânâya ýtlak edilir. Yâni Rebî´in Þafiî´den Mýsýr´da rivayet ettiklerinin hepsine bu adlar verilir. Er-Risâletü´1-Cedîde de bunlardan olur. Fakat ulemânýn çoðunca, Er-Risâle´nin, El-Üm´den baþka olduðudur. Çünkü Er-Risâle usûl-ü fýkha aittir; El-Üm ise fýkha aittir Þafiî Er-Risâle´ye hususî bir ad vermiþti, ona El-Kitap derdi.

Er-Risâle hakkýnda ne denirse denilsin, Mecmûa-i Fýkhiyye kitabýnýn musahhihi onu bu kitaptan addetmemiþtir. Keza matbu´ nüshamn nakle­dildiði nüshalarda da kitaptan addedilmenýiþtir. Musahhih metinde, El-Ümm´den baþka kitaplarda bulunan bâzý ziyâdeler, ilâveler bulunduðuna iþaret ederek þöyle demektedir: "Bilmiþ ol ki, Kitâbü´l-Ümm´ün mütead-did nüshalarý elimize geçti. Onlardan biri Ýbn-i Nakîb´in hattiyle yazýlý bâzý eaki cüzler hâlinde, o da Siraceddin Bulkînî hattiyle yazýlý bir nüs­hadan istinsah edilmiþtir. Bunda bâzý ziyâdeler vardýr ki, bunlar Þâfýî merhumun Îhtilâfü´l-Hadîs kitabý,, ihtilâf-ü Mâlik ve Þâfü kitabý gibi bâzý eserlerine atfolunmaktadýr. Bu ilâvelerde muhtelif nüshalarýn uy­gun düþmesi yüzünden bâzý tekrarlar varsa da bunlar faydadan hâlî de­ðildir, Ýmam Þafiî´nin (Allah rahmet eylesin) fürû mes´elelere ait tevcî-hatýný gösterir. Bunun için o ziyâdeleri, bu matbu´ nüshanýn haþiyesine biz yerli yerine ilâve ettik. Buna imkân bulamayýnca El-Ümm´ün ibare­sinden sonra metin sahifesine koyduk, aralarýný bir çizgiyle ayýrdýk. Yardým Allah´dandýr."

Demek iç sahifelerde metin kýsmýnda olanlarýn hepsi El-Üm kitabý deðildir. El-Üm ilâvelerden bir hatla ayrýlmýþtýr. Bu iþaretlerden ilâveleri anlamak kolaydýr. Bunlar, Siraceddin Bulkînî´nin Þafiî´nin kitaplarýndan alarak yaptýðý ilâvelerdir. Buna göre bu mecmuada El-Üm kitabý diðerle­rinden ayrýlmýþ bir haldedir, îbn-i Hacer´in, Beyhakî´den naklen El-Ümm´ün münderecatý olmak üzere sýraladýðý bablarý bu matbu´ nüsha Ue karþýlaþtýrýp kontrol ettik. Bu bablarý, az bir farkla, Beyhakî´den naklolunan tertip üzere El-Üm´de bulduk. Bu itibârla bu matbu´ nüsha­nýn El-Üm´den olmak üzere ihtiva ettiklerinin hepsi ondandýr[16].


116- Bu Hususta Söylenenlerin Münakaþasý:


Fakat bu nüshada yer yer þu ibareler geçiyor: Þafiî´ye þunu sor­dum, o da þöyle dedi,.. Þafiî´ye soruldu, o da þu cevabý verdi... Þafiî bize imlâ suretiyle bildirdi veya bize yazdýrdý... Bize Rebî´ b. Süleyman an­lattý ve þöyle dedi: Þafiî´ye dedim ki... Eserde Þafiî´nin rücû´ ettiði bâzý kavillerin beyanýna da giriþilmektedir. Veyahut bâzý haller hakkýnda getirilen diðer kaviller nakil olunmaktadýr... Er-Risâle ile El-Üm arasýn­da bir mukayese yaparak, Br-Risâle´yi bunlarýn hepsinden hâlî görürüz. Ancak her cüz´ün baþýndaki sened bulunmasý müstesnadýr.

El-Üm kitabý bunlarýn hepsini ihtiva etmekle beraber biz onun Þa­fiî´nin eseri olduðunu söyleyebilir miyiz? Onu yazan veya yazdýran, bâb-lara ayýran o mudur? Ondan bu tertip üzere mi naklolundu? Mesele üç faraziyeden hâlî deðildir.

Birinci faraziyye: Bu kitabý Þafiî yazdý veya yazdýrdý. Þafiî kendisine sorulan suallerin yazýlmasýný emrederdi Sonra onlarýn cevaplarýný yazdýrdý. Yazýlan sualler ve cevaplan kendisine okuturdu. Bu i´tibarla kitabýn te´lîf ve tasnif bakýmýndan Þafiî´ye nisbet edilmesine hiçbir mâni yoktur. Rebî´in ilâvelerinden baþka bâzý kavillerinden rücûý ihtiva etse de o Þafiî´nin hayâtýnda ona nisbet olunuyor, bu adý taþýyordu. ikinci faraziyye: Þafiî muhtelif mes´eleleri kendi kalemiyle yazdýr­mýþ ve bâzýlarýný da imlâ suretiyle yazdýrmýþtýr. Bu hayâta gözlerini yu­mup Rabbýnýn rahmetine intikal ettikten sonra, Rebî´, bu iþi ele alýp Þa­fiî´nin fürû´ meselelere dâir yazdýklarýný ve yazdýrdýklarýný veyahut soru­lanlara cevap vermiþ olduklarýný bir mecmua halinde toplamýþ ve buna Um nâmý verilmiþtir. Þafiî´den iþittiklerini yazdýðý gibi kendisi iþitmese de baþkalarýnýn kaydettiklerini, bunlarý bizzat dinlemediðine iþaret ede­rek, bir arada topladý- Onun sözlerini inceleyen bunun böyle olduðunu farkeder. Bu faraziyye El-Üm kitabýndakileri Þafiî´nin yazdýðýný veya yazdýrmýþ olduðunu göstermekte bundan Önceki faraziyye ile birleþmek­tedir. Ancak cem´etme, bâblara bölme ve tertip hususunda ayrýlmakta­dýrlar. Birinci farazÝyyeye göre bunlarý yapan Þafiî´dir, ikinciye göre Rebî´dir.

Üçüncü faraziyye: El-Üm, Þafiî´nin te´lîfi.olmadýðýdýr. Belki o, yaz­dýðý þeylerle talebelerine okuttuðu ilmî mes´elelerin ve görüþlerin bir ara­ya toplanmasýndan meydana gelmiþ bir eserdir. Bunlarýn hepsi Þafiî´den sonra toplanmýþtýr. Bu kitaplarýn îmam Þafiî´ye nisbeti, îmam Muham-med´in kitaplarýnýn Irak fukahâsýna nisbet edilmeleri gibidir. Te´lîf ken­dilerinin olmamakla beraber bunlar onlarýn kavillerini, anlatmaktadýr.

Bu son faraziyye, kabule þayan olamaz. Çünkü ulemâ, El-Üm kita­býnýn imam Þafiî´ye nisbetinde birleþiktirler. Sonra, Rebî´ kitabýn içinde görüldüðü gibi, yazýlmýþ, tesbit olunmuþ ibareleri yaymakta idi. Bir ibâ-

reyi aynen nakleder, sonra onun yanlýþ olan yerlerini düzeltirdi. Nasýl ki, II. cüzün 9. sahifesinde bunu görürsün... Burada Rebî´ Þafiî´nin ibare­sini naklettikten sonra kendi; zannedersem müsinne = üç yaþýna basmýþ düve yerine, tebî´  iki yaþýna giren buzaðý olacaktýr, diyerek hatâyý dü­zeltiyor. Eðer Rebî´, Þafiî´nin sözlerini, onun ibareleriyle mukayyed ol­maksýzýn nakletmiþ olsaydý, burada doðru o´aru söyler, yazýlmýþ olaný ha-tasiyle nakledip sonra onu düzeltmek külfetini ihtiyar etmezdi.

Nisbetin aynen îmam Þafiî´nin sözü olup olmadýðý þüphesi uyanacak yerlerde, "Rebî´ b. Süleyman bize haber verdi ve dedi ki: Muhammed b. îdris Þafiî kendi ibaresiyle bize haber verdi..." gibi sözlerin getirilmesi, bu metinlerdeki ibarelerin ya kalemiyle yazmasý veya Usaniyle imlâ et­mesi suretiyle Þafiî´nin kendi sözü olduðunu gösterir. Meselâ Cimâu´l-îlm kitabýnýn baþýnda þöyle deniyor: Rebî´ b. Süleyman bize haber verdi ve dedi ki: Muhammed b. îdris Þafiî bize haber verdi ve þöyle dedi: însan-larýn ilme nisbet ettikleri veya kendisini âlim sayan hiçbir kimse bulma­dým ki, Resûlullâh´a tabi´ ve onun hükmüne teslim olmaðý Allâhu Teâlâ´-nýn farz kýlmýþ olduðuna muhalefet etsin. Allâhu Teâlâ ondan sonra ge­lenlere ona tabi´ olmaktan baþka bir yol býrakmamýþtýr."[17] Bundan son­ra tam oniki sahife tutan sözler naklediyor ki, bunlar bizi, önünde yazýlý olandan naklettiði kanýsýna götürmektedir.

En sonunda üslûba bakýyoruz, üslûb Þafiî´nin üslûbu. Kitabýn hepsi düzgün kelimeler, derin ve saðlam mânâlar ve güzel ifâdelerle ayný üs­lûb dokusunu taþýyor. El-Umm´ün üslûbu, Þafiî´ye nisbetinde þüphe ol­mayan Er-Risâle´nin üslûbunun tamâmiyle aynýdýr. Bu konuda ihtilâfa düþenler, bu meselede üslûb ve ifâde tarzým hakem yapsalardý, yazma ve imlâ bakýmýndan El-Ümmýün Þafiî´nin ibarelerini hâvî olduðuna kesin olarak hüküm verirlerdi.

Artýk ortada birinci ve ikinci faraziyyeler kalýyor. Bunlardan birini diðerine tercih ettirecek bir þey elimizde yoksa da biz, ikinciye daha mü­temayiliz. Çünkü Rebî´, bâzý kavillerden rücûý nakletmektedir. Eðer cemi´ iþi, Þafiî sað iken yapýlmýþ olsaydý, rücû´ kendisine nisbet olunurdu.

Seçtiðimiz faraziyye ne olursa olsun, kitabýn tamâmý Þafiî´nindir. Ona kimse bir þey ziyade etmemiþtir, ancak Rebî´in ta´likâtý ve tenbih-leri bundan müstesnadýr. Bunlar da kitabýn Þafiî´ye nisbetini kuvvetlen­dirir, yoksa onu red ve nefî´ etmez.

El-Üm kitabýnda Þafiî´ye nisbet olunan görüþlerin doðruluðunda ulemâ niza´sýz ittifak etmiþlerdir. Bu eser Þafiî´nin Mezhebinin birinci derecede bir hüccetidir. Onun yeni görüþlerinin biricik, en sahîh nakil­lerini hâvidir.[18]



[6] Ibn-i Hacer, Tevâlî El-Te´sîs.

[7] Bu hususta merhum Þeyh Hüseyin Vâlî´nin Kitâbü´1-Üm unvâniyle yaz­dýðý ve Mücelletü´l-Bzher´de yayýnladýðý kýymetli makalesine bale.

Muhammed Ebu Zehra, Ýmam Þafii, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý: 148-149.

[8] Bir Türk þâiri de þöyle demiþtir: Kaabil-i feyz olamaz düþmeyicek hâke nebat Mütevâzi´ olaný Rahmet-Ý Rahman büyütür.

Yazarýn burada Arap gramerine göre beyt hakkýnda bir notu var sa da nak­line lüzum görülmedi. Çünkü beytin arapçasý olmayýnca nota da lüzum kalmaz (Mütercim).

[9] Ebû Tâlib Mekkî, Kûtü´l-KulÛb, c. IV, s. 135/136.

Huccetü´I-Islâm imam Gazâlî de Kûtü´l-KuJûb´un bu sözlerini alarak kaynak göstermeksizin Ýhyâü´l-Ulûm´una koymuþtur. Ihyâü´l-Ulûm´un birinci derecede ge­len kaynaðý Kuþeyrî´nin Risalesi olduðu gibi ikinci kaynaðý da Kûtü´I-Kulûb´dur. Ýhya bu iki kitaptan alýnmadýr. Bu meseleyi Gazâlî þöyle nakletmektedir, KûtÜ´l-Kulûb´daki asliyle bir karþýlaþtýr:

"Bilmiþ ol ki, dinle ilgili Ýþlerde Hakk´a muhalif olan þeyde kardeþe uymak ve­fadan sayýlmaz, belki muhalefet etmek vefadýr. Nasýl ki, Þafiî (Allah ondan razý . olsun) Muhammed b. Abdulhakem´I e kardeþlik tutunmuþtu, onu candan yakýn birlidi. Beni Mýsýr´da tutan odur, derdi. Muhammed hastalandý. Þafiî (Allah ona rahmet eylesin) onu ziyaret etti ve þöyle dedi:

"Sevgili hastalanmýþ, ben de onu ziyaret ettim. Bu defa, ona endiþemden ben -.´i hastalandým."

"Sevgili de benî ziyarete geldi. Onu görünce bir bakýþta hastalýktan düzeli-verdim."

Aralarýndaki sýký dostluk münâsebetiyle insanlar, ölümünden sonra ders hal­kasýný ÞâfÜ ona býrakýr sanýrlardý. Þafiî (Allah ondan razý olsun) ölüm döþeðinde yatarken kendisine:

 Ey Ebû Abdullah, senden sonra yerine kimi oturtalým? denildi. Þafiî´nin ba­þý ucunda oturmakta olan Muhammed b, Abdulhakem, kendisine iþaret ederek uza­nýp kendini gösterdi. Þafiî:

 Sübhânallah, bunda þüphe mi var, Ebû Yâkûb Buveytî geçer, dedi. Muhammed bundan hiç hoþnud kalmadý. Þafiî´nin talebesi, Ebû Yâkûb Buveytl´-

nln etrafýný sardýlar. Halbuki Muhammed, Þ&fil Mezhebinin hepsini bilirdi. Fakat Buveyti daha fazîletii, zühd ve takvaya daha yakýndý. Þafiî Allah´a ihlâsmdan Müs­lümanlarýn hayrýný dileyerek Buveytî´yi yerine býraktý. Müdâhane yapmadý, halkýn hoþnud kalmasýný, Allah´ýn rýzâsý üzerine asla terem etmedi. Þafiî vefat edince Mu­hammed b. Abdulhakem Þafiî Mezhebinden ayrýldý, babasýnýn mezhebine döndü (Al­lah rahmet eylesin). Mâlik´in kitaplarýný okudu. O Mâlik´ln kibar-i ashâbýndandýr. Buveytî zühdü, inziva hayâtýný tercih etti. Topluluk, ders halkasýnda oturmak onuo hoþuna gitmedi. îbâdetle meþgul oldu ve Kitâbü´l-Ümm´i yazdý. Bu kitap simdi Rebî´ b, Süleyman´a nisbet olunuyor. Onun diye tanýnýr. Halbuki onu Buveytî te´lîf etti. Fakat kendi adýný vermedi, onu kendine nisbet etmedi. Rebî´ ona bâzý ziyâdeler yap­tý. Onda tasarruf etti, onu meydana çýkardý." (Gazali, thyâü´I-Ulûm, c. II, s. 166).

Muhammed Ebu Zehra, Ýmam Þafii, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý: 150-151.

[10] Kütü´l-Kulûb adýndaki kitabýn Hadîslerinin birçoðu tenkîd edilmiþtir. Bundan dolayý sahibi de cerh olunmuþtur. Ýbn-i Kesir Tarihi, XI. cilt, 319. sahifesin-de Ebû Tâlib Mekkî ve Kûtü´l-KulÛb hakkýnda þöyle diyor: "O sâlih, kendini iba­dete vermiþ bir kimse Ýdi. KûtÜ´l-Kulûb adýndaki eseri yazdý. Onda aslý olmayan Hadîsler zikretmiþtir."

Böyle bir kitabýn verdiði bu haber naaýl doðru olur ve bütün tarihçilere kargý durur?

[11] Muhammed Ebu Zehra, Ýmam Þafii, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý: 152-153.

[12] Muhammed Ebu Zehra, Ýmam Þafii, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý: 153-154.

[13] Bu konuda üstadýmýz merhum Þeyh Hüseyin Vâli´nin (MecelletÜ´I-Ezher1-deki) yazýþma bak.

[14] Muhammed Ebu Zehra, Ýmam Þafii, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý: 154-155.

[15] Muhammed Ebu Zehra, Ýmam Þafii, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý: 155-156.

[16] El-Üm 1321-1325 arasýnda Kahire´de 7 cilt halinde basýlmýþtýr.
Muhammed Ebu Zehra, Ýmam Þafii, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý: 156-157.

[17] El-Üm, C. II, s. 3.

[18] Muhammed Ebu Zehra, Ýmam Þafii, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý: 158-159.



radyobeyan