Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Denizin yakarisi By: sumeyye Date: 07 Eylül 2010, 17:53:03
Denizin yakarisi

Ruhum ve kalbim dehþetli sýkýntýlar yaþýyordu. Sonsuz bir çukura düþmüþ, karanlýklar içinde tutunacak bir dalýmýn olmayýþýnýn ýzdýrabýný yaþýyordum sanki. Hiçbir þey teselli vermiyordu bana.
 




YATAÐIMDAN FIRLAYARAK odanýn içinde dolaþmaya baþladým. Ne yapacaðýmý bilmez bir haldeydim. Ýçimdeki sýkýntýyý gidermek istiyordum. Fakat aklýma yapacak hiçbir þey gelmiyordu. Çaresiz bir halde yumruklarýmý sýkýp bir off.. çektim. “Nedir bu hal? Ne oluyor bana?” diye düþünürken, odanýn daðýnýklýðý gözüme iliþti. Ayaklarýmýn dibinde oraya-buraya atýlmýþ elbiseler, bir yanda devrilmiþ bir halde duran tabure, yanda üzerine havlu atýlmýþ sandalye, duvar kenarýnda solmaya yüz tutmuþ çiçekler, ortada kitaplarý etrafa saçýlmýþ kitaplýk ve hemen karþýsýnda üzerinde bir sürü kaset ve bir de walkman bulunan daðýnýk bir sedir. Her yerden karýþýklýk ve boþvermiþlik okunuyordu. Ýçim dýþýma dönmüþ, odanýn içine yansýmýþ gibiydi. Odaya bakýp kendi içimi seyrediyordum sanki.

Bir teselli bulurum ümidiyle kitaplýða yaklaþýp, bir kitap aldým. Sayfalar önceleri yavaþça gözlerimin önünden geçerken birden hýzlanmaya baþladý. Daha sonra bir diðer kitaba uzandým, derken bir diðerinden baþka bir diðerine... Sýkýntým azalacak yerde daha da artýyordu. Elimdeki kitabý fýrlattým ve kapýyý hýzla çarparak odayý terk ettim.

Aklýma oyalanacak birþey gelir gibi oldu ve derhal diðer odaya yöneldim.

Odaya giriþim birþeylerden kaçýp bir sýðýnaða koþan birinin hali gibi geldi bana. Bir müddet yarý karanlýk odanýn içinde oyalandým, fakat aradýðýmý orada da bulamamýþtým. Zira ne aradýðýmý bilmiyor veya bilmek istemiyordum. Odanýn içinde bir müddet daha oyalandým, sonra bir “off..” daha çekerek mutfaða yöneldim. “Birþeyler yersem rahatlarým” diye düþünüyordum. Tencerenin kapaðýný açýp soðuktan yaðlarý donmuþ yemeði görünce “Þimdi bunu kim ýsýtacak?” diye iç geçirdim. Isýtmaktan üþenip bir parça ekmek kopardým ve yemeðe bandýrdým. Ekmeði aðzýma atýp hýzlýca atýp yutmaya kalkýnca, lokma boðazýmda kaldý. Hemen bir bardak su doldurup bardaðý aðzýma götürürken, ellerimin titreyiþini farkettim. Bardak neredeyse yere düþecekti. “Ne oluyor bana böyle? Ne bu halim?”diye söylenerek, tekrar odama döndüm.

Ruhum ve kalbim dehþetli sýkýntýlar yaþýyordu. Sonsuz bir çukura düþmüþ, karanlýklar içinde tutunacak bir dalýmýn olmayýþýnýn ýzdýrabýný yaþýyordum sanki. Hiçbir þey teselli vermiyordu bana. Uyumayý denedim, fakat nafile. Kafamda “Niye þöyle, niye böyle? Falanca bunu niye öyle yaptý?” gibisinden sorular, zihnimde onca vesvese ve þüphe, hayalimde bunca endiþe ve günahlarýmla nasýl uyuyabilirdim ki...

Derken doðrulup yine kitaplýðýn baþýna oturdum. Birþeyler yazmayý denedim, fakat kaðýtlarý boþ yere karalayýp çöp kutusunu doldurmaktan ileri gidemedim. Sonunda bulunduðum hali yazmak geldi aklýma ve aþaðýdaki satýrlarý karaladým.

Kara bir sessizlik kuþattý her yanýmý

Gözlerim açýk fakat göremiyorum hiçbir þeyi

Duyuyorum fakat anlamýyorum sesleri

Boþlukta soluyor kalbim, yaþýyorum yokluðun yoksulluðunu.

Kaðýt parçalarýný bir kenara býrakýp tekrar yataðýma uzandým. Þimdi kendimi daha rahat hissediyordum. Tam uyuklamak üzere idim ki, garip birþey oldu. O da ne ! Tavan aþaðýya çöküyordu sanki. Sadece çökmüyor, üstelik daralýyordu da. Bir an, küçükken sýk sýk gördüðüm bir rüyayý hatýrlayýp “tabut” diye haykýrarak dehþete kapýldým.Mazi birden gözümün önünde canlandý. Akþamlarý annem beni yataðýma yatýrýp ýþýðý söndürdüðünde içimi derin bir korku sarar, odanýn daraldýðýný hissederdim. Kendimi o düþünceden uzaklaþtýrýp uyuduðumda ise, rüyamda musalla taþý benzeri birþeyin üzerine yatýrýlmýþ olduðumu düþünür ve üzerime doðru yüzlerce tabutun geldiðini görürdüm. Korku içinde yataðýmdan fýrlayýp aðlamaya baþlar, babam veya annem gelip teskin edinceye kadar da susmazdým. Þimdi çocukluðumda yaþadýðým o duygularý tekrar yaþýyordum.

“Yoksa bütün bu olanlar gerçek miydi? Yoksa ölmüþ de tabuta mý konmuþtum?” Birden içimi korku tufaný sardý. Tavan hâlâ küçülüyor, tabut iyice belirginleþiyordu. Küçüldükçe küçülüyor, vücudumu sýkmaya baþlýyordu. Cesedim tabutla beraber küçülüp daralýrken kalbimin de daraldýðýný hissedebiliyordum. Bir an içim dýþýma çevrilir gibi oldu. Ýçimden dýþarýya doðru birþey çýkýyor, tavanýn üstüne yansýyýp onunla birlikte geniþliyor ve gittikçe belirginleþiyordu. Bir kalpti bu; üzerinde bir topaç onu parçalarcasýna dönüyordu. Topaç döndükçe, aðrý dayanýlmaz bir hal almaya baþladý. Sonunda “Allah’ým, ne olur kurtar” diye bir yakarýþ duydum. Ýþte o yakarýþla birlikte tablo deðiþmeye baþladý. Bir kozalak þekline dönüþtü. Kozalak içinden bir ses “Allah’ým çýkar beni bu daracýk dünyadan, yýrt kabuðumu, uçurt beni sonsuzluða ve Sana” diye yakarýyordu. O yakarýþý kalbimde hissedebiliyordum.

Sonunda kozalak çatladý. Bir kelebek çýktý içinden. Tavan yarýlmýþtý ve kelebek sonsuzluða uçuyordu. O bembeyaz kelebeði görür görmez "Allah’ým, bu bir mucize” demekten kendimi alamadým. Kelebeðe dikkatlice baktýðýmda, kanatlarýnda çeþit çeþit renkler ve desenlerle yazýlmýþ bir yazý farkettim. Ýçimden “Bir dua bu ” diye geçirdim ve kendimi kelebeðin kanatlarýnda bekaya uçuyormuþ gibi hissettim. Fakat bu uzun sürmedi. Tablo tekrar deðiþti. Yeniden bir topaç ve tekrar bir kelebek, bir topaç bir kelebek derken, ter içinde uyandým. “Ne garip rüya” diye söylendim kendi kendime; “sanki gerçek gibi.”

Çabucak yataðýmdan fýrlayýp giyinmeye koyuldum. Bir yandan da “Çýkmalýyým bu mezar gibi daracýk odadan, kaçmalýyým buradan” diye mýrýldanýyordum.

Evden hýzlýca çýkarken, ruhum özgürlüðe koþuyor gibiydi. Ellerim cebimde, zihnim gördüðüm rüya ile meþgul, yürüyordum. Sýrtýmda bir sýcaklýk hissettim ve baþýmý çevirir çevirmez gördüðüm manzara karþýsýnda hayret içinde kalýp “Rabbim ne harika bir bulut” diye söylendim. Belki de ömrüm boyunca gördüðüm en beyaz ve en parlak buluttu baktýðým. Güneþin oklarý bulutlar arasýndan süzülüp yüzümü okþarken, içimde hoþ bir rahatlama hissettim. Bütün sýkýntým bulut süngeriyle silinmiþ, uçmuþtu sanki. Bulutlar içinde uçan bir kuþ misali hafiflemiþtim.

O anda aklýma Sultantepe korusuna gidip çam ve ardýç aðaçlarý arasýnda güneþin batýþýný seyretmek düþüncesi geldi ve düþündüðümü uygulamak üzere yola koyuldum. Yol boyunca içim kâinatla kucaklaþmak, kafamdaki sorulara oradan cevaplar bulmak arzusuyla dolup taþtý. Bir an önce oraya ulaþmak için sabýrsýzlanýyordum.

Ve iþte oradaydým. Daha içeri girer girmez; öðle üzeri yaðan yaðmurun ýslattýðý toprak ve çam kokularýný ciðerlerime çektim. Ne kadar da rahat hissediyordum kendimi. Herþey kusursuzdu.

Rüzgârýn ardýç aðacýna söylettiði müziðin ve kuþ cývýltýlarýnýn eþliðinde yürümeye devam ederken, denizi ve günbatýmýný seyredebileceðim bir köþe aradým. Uygun bir yer bulup oturduðumda gözlerim gördüðü manzara karþýsýnda mest olmuþtu. Kafam ise hâlâ günün muhasebesiyle meþguldü. Dünya ne kadar da garipti! Daha bir saat öncesine kadar karanlýklar içinde sýkýntýdan kývranan da bendim, þimdi Allah’ýn sunduðu bu harika güzellikler arasýnda cenneti yaþayan da. “Nedir bu hal; neden az önce öyle de þimdi böyle?” diye sorgularken, gözüme bir kayýk iliþti. Dalgalar arasýnda bir aþaðý bir yukarý inip çýkan kayýðý görünce, mazide yaþadýðým bir günü hatýrladým. Dev dalgalarla boðuþurken Rabbimin yardýma koþtuðu o dehþetli günü tekrar yaþadým ve bir kaðýda aþaðýdaki satýrlarý karaladým.

Ýniþ ve çýkýþlarýn dünyasý dalgalar içinde bir sandal

ve bir genç asýlýyor küreklere bir an dalgalarýn tepesinde

derken bir an dalgalar onun tepesinde, yorulmuþ iniþ ve çýkýþlardan

fýrlatýp atýyor kürekleri ve býrakýyor denizin akýþýna sandalý

teslim oluyor denizin ve kendisinin sahibine

Yavaþ yavaþ cevaba ulaþýyordum þimdi. Deniz aradýðým cevabý fýsýldýyor gibiydi.

Bir müddet korudaki açýkhava akvaryumunu ve önündeki taþlarý seyrettim. Taþlar halka þeklinde sýralanýp merkeze doðru küçülüyor ve iç içe sýralanmýþ halkalarýn tam ortasýnda bir ardýç aðacý yükseliyordu. Yaþlý ardýç aðacýnýn dallarý yer yer kurumuþ haldeydi. Diri kalan dallarý ise yerden göðe doðru spiral bir merdiveni andýrýyordu. Gözlerim ardýç aðacýnýn dallarý arasýnda gezinirken o anda aðacýn tepesi hizasýnda uçmakta olan martýlarý farkettim. Hayalimi martýlara bindirip tekrar maziye döndüm. Sorularýma geçmiþimden cevap bulma ümidindeydim.

Ýnsanlardan, kaprislerden, problemlerden, sýkýntýlardan, sorulardan ve ölümden kaçtýðým bir gündü o gün. Sandalla denize açýlmýþ, sahilden yeterince uzaklaþtýðýmda denizin ortasýnda kendimle baþbaþa kalmýþtým. Bir yandan denize akseden görüntümü seyrederken bir yandan da geçmiþimi sorguluyordum. Küçüklüðümde gördüðüm rüyayý o zaman da hatýrlamýþtým. Köyün minaresinden gelen selâ sesini dinlerken, bir mezar suretine dönmüþtü mazim. Babamý, halamý, dayýmý, ölen arkadaþlarýmý, daha nicelerini, bebekliðimi, çocukluðumu, ilk, orta ve lise yýllarýmý, babamla geçirdiðim mutlu günleri, eski dostlarýmý, hayallerimi, isteklerimi düþündüm. Þimdi, hepsi birer cenaze olmuþ, o ânýma yýðýlmýþtý. Sadece geçmiþim deðil, geleceðim de bir mezar görünümünde idi. Annemin, kardeþlerimin, akrabalarýmýn, dostlarýmýn, kendimin bir gün gelip gireceði koca bir mezar... Hem daha þimdiden terkediyorlardý beni. Çok sevdiðim ineðimi bana sormadan satmýþlardý. Dost bildiðim arkadaþlar bana sýrt çevirmiþlerdi. Çok sevdiðim insanlar hoþlarýna gitmeyen bir yol çizdiðimden dolayý beni ne kadar da sýkmýþlardý. Ne sevgimin karþýlýðýný görebiliyor, ne de arzularýma ulaþabiliyordum.

Herþey benden kaçýp kopan bir tabut olmuþ, o günüme elemler yaðdýrýyordu. Yaptýðým iþler mânâsýz, sýkýcý ve gayesiz geliyordu bana. Çünkü onlar da göçüp gidiyordu.

Izdýrap içinde denizdeki aksimi seyrederken, hayalimdeki görüntü diplere doðru kaydý. Görüntü küçülmüþ, bir kalp þekline bürünmüþtü. Bir kalb —elemlerden, ölümlerden, sýkýntýlardan ve günahlardan kararmýþ bir kalb.Ve kafamdaki her soru, ya þöyle olursa, ya böyle olursa gibisinden vehimler, birer yýlan olmuþ, kalbimi ýsýrýyorlardý. O an bir “ahh..” sesi çýktý dudaklarýmdan. Ah þimdi karþýma biri çýkýp “Dile benden ne dilersen” dese ve her dilediðimi yerine getirse. Ölen dostlarýmý, mutluluðu, huzuru ve her ne istiyorsam onu ebediyen verse. Ne kadar da âcizdim doðrusu; ne gideni geri getirebiliyor, ne de gelenin terkedip gitmesine engel olabiliyordum. Üstelik yaþadýðým an bile gidenlerin, gelip de gidecek olanlarýn ve çevremdeki herþeyin açtýðý yaralarýn ýzdýrabý içindeydi. O an kendi güçsüzlüðümün ve zayýflýðýmýn ne derece büyük olduðunu farkettim.

Ýþte o an beni bu sonsuz acz ve fakirlikten kurtaracak, elem ve sýkýntýmý giderecek; bugünün ve yarýnýn, geçmiþin ve geleceðin , dünyanýn ve âhiretin, sevginin, mutluluðun ve tüm isteklerimin sahibi olan ve de bunlarý bana vermeye gücü yeten nihayetsiz kudret ve merhamet sahibi Biri olabilirdi. Sonsuz aczime karþý sonsuz kudretiyle, hadsiz ihtiyaçlarýma karþý nihayetsiz rahmetiyle cevap verebilecek biri.

Ýçimden Allah diye haykýrasým geldi o an. Ondan baþka merci ve dayanak olmadýðýný anlayarak açtým ellerimi. Ona yönelmenin sevinciyle aðladým, aðladým, aðladým.

O günkü hisleri yeniden yaþar gibi oldum; ve yaþadýðým halin ismini koymak için, mazideki yolculuðuma devam ettim.

Bir gün yüksek bir tepeye çýkmýþ, beyaz saçlý kara daðlarýn tepesindeki karlarýn güneþ ýþýðý altýnda tel tel çözülüp ýrmak oluþunu seyrediyordum. O küçücük nehirler kývrým kývrým yýlanlar misali baharýn bereketli yaðmurlarý ile eriyen karlarýn sularýyla coþmuþ, etrafýnda çer çöp ne varsa, sahile sürüklüyordu. Denizin açýklarýnda güneþ dev yakamozlarýyla gülümserken, sahil kýsýmlarý ýrmaklarýn taþýdýklarýyla kirlenmiþ ve koyulaþmýþ bir haldeydi. Sanki yine kalbimi seyrediyor gibiydim.

Kýyýdaki karartý yavaþ yavaþ denizin içine doðru geniþliyor ve güneþin ýþýktan gülücükleri siliniyordu. Bir müddet sonra kuzeyden gelen dev kara bulutlar denizle güneþin arasýna girmiþ, semayý karanlýða boðmuþtu. Bulutun gölgesi, denizin yüzündeki karanlýðý iki kat daha artýrýrken, gündüz ortasýnda hava kararmýþ gibiydi. Ýnsanlar da gelecek fýrtýnayý sezerek evlerine kaçýþýyordu. Bense denizin yüzündeki o müthiþ sýkýntýyý seyrediyordum. Seyretmiyor, âdeta yaþýyordum.

Dosttan ayrýlmanýn sýkýntýsýydý bu, güneþ ýþýktan parýltýlarla gülümsemiyordu artýk. Kara bulutlar denizin karasýna karýþmýþ; zulmet içinde zulmete boðmuþtu denizi. Küçülmüþ de yok olmuþtu deniz. Koca gövdesindeki dev dalgalar semaya yönelen minik eller olmuþ, dua ediyor gibiydi. Esen rüzgâra karýþan sesi bir yakarýþý andýrýyordu. Beraber yakarýyorduk semanýn sahibine.

Derken bir þimþek çaktý semada, yýldýrýmlar davul çalarak müjdelediler kâinat sahibinin yardýmýný. Rablerinin emriyle hemþirelere dönüþen bulutlar rahmet suyu akýttýlar denizin yarasýna. Ve bir ümit belirdi denizin yüzünde, su üstüne çýkmaya baþladý kirleri. Ay söküp atmak istercesine, pençesini kirlere sapladý ve gel-git manevrasýna baþladý. Nihayet, üfle emrini alan rüzgâr ayýn yardýmýna koþarak dev kir dalgalarýný cehennem sahiline doðru sürükledi.

O akþam sahile inmiþ, ay ýþýðý altýnda dev dalgalarýn karaya çarpýp un-ufak oluþunu seyretmiþtim. Sanki deniz bir an önce kirlerden sýyrýlýp dostu güneþe kavuþmak istiyor gibiydi. Bu kavuþmayý denizle birlikte yaþamak için ertesi sabah tekrar sahile koþtum.

Tablo mükemmeldi. Gündüz gecenin karasýna mas-mavi tülünü çekip, güneþ daðlarýn ardýndan çýkmaya baþlarken, deniz küçük çýrpýntýlarla hoþâmedi merasimine hazýrlanýyordu. Bense o anki duygularýmý þu þekilde ifade etmiþtim;

Ay yavaþ yavaþ gevþetirken denizin sýrtýndan pençesini

Güneþ henüz atmaktaydý aðlarýný karanlýðýn üzerine

bir balýk misali güneþin aðýna takýlan dalgalar

anladýlar sonunda çýrpýnmanýn nafile olduðunu

teslim oldular güneþle yazýlan kaderlerine

Derken nurdan bir el araladý göðün perdesini. Güneþ ýþýktan telleriyle denize parýltýlý düðümcükler atarken, ufukta uçuþan sýra sýra martýlar pena-misal kanatlarýyla ýþýktan tellere dokunup kâinatý dile getirmiþti. Kuþlar ötüþerek, yapraklar titreþerek, dalgalar söyleþerek, rüzgâr fýsýldayarak denizin duasýný okuyorlardý.

Bir yakarýþ, bir duaydý bütün bu yaþadýklarým. Bir istiðfar, bir temizleniþti bütün bu olanlar. Kalbimi günahlarla, þüphelerle, vesveselerle kirlettikçe çevremi de çirkinleþtiriyor; herþeyi ve herkesi aleyhimde görmeye baþlýyordum. Bütün kâinat kardeþimken hepsini kendime düþman yapýyor, bütün varlýðýyla Rabbine bakan kalbimin üzerine gafletlerle, günahlarla bir að örüyordum. Sonunda Bâkiye ve bekâya meftun olan kalp ve ruhumla hadsiz ýzdýraplar içinde cehennemî bir haleti yaþýyordum. Ve iþte o ýzdýrabýn içinde kendi acz ve fakrýmýn nihayetsizliðini anlýyor, beni o halden kurtaracak tek mercii; kalbimin, ruhumun ve herþeyin sahibi, istiðfarla beni kendine celbeden, Gafur Rabbimi tanýyordum. Ondan af diliyordum ve istiðfarým bir þefaatçi olarak beni Onun dergahýna taþýyordu .

Evet Hz. Ali doðru söylüyordu; bizler Allah'ýn dininde birer kardeþken, üzerimizdeki pislik ve kalplerimizdeki kötülük ayýrýyordu bizleri veya ayrý gösteriyordu. Kuddüs olan Rabbim ise kâinatý temizleyip zinetlendirerek sanatýný sergilediði gibi, beni de manevî kirlerden arýndýrarak kendine güzel bir ayine yapmak istiyor ve bunun için günahla kararan kalbimi azab içinde býrakarak onlarý cehennem ateþinde yakýp kalbimi temizliyor ve beni kendine yakýnlaþtýrýyordu. Ve bana da, kalbimi temiz tuttukça kendi ayinemde Onu tanýmanýn huzurunu yaþatýyordu.

O an tâ uzaklardan gelen vapurun sesiyle irkildim. Gözümü kaldýrdýðýmda, güneþ dünyanýn batýsýnda henüz batmýþtý. Vapurun düdüðü günün bitiþini ifade ediyordu sanki. Kulaðýma Üsküdar minarelerinden okunan ezan sesleri gelirken, gündüz son duasýný okuyor ve gündüzün günahlarýný örten gece de istiðfarýna baþlýyordu.

Ruhum ve kalbim bu þirin düþüncelerle coþarken ellerimi semaya kaldýrdým. Derken kalbimde serin bir rüzgâr esip ses tellerimi titreþtirdi ve dilimden günün son kelimesi döküldü: “Amin”.


radyobeyan