Makale Dünyasý
Pages: 1
Ahlak Hukuk Adalet By: reyyan Date: 06 Eylül 2010, 20:27:19
Ahlak, Hukuk, Adalet

Akif Gültepe

Hukuk kurallarý, uyuþmazlýklarý adalet esasýna uygun olarak çözerse kendinden beklenilen faydayý yerine getirmiþ olur. Adaletin temini için hukukun muhteviyatýnýn toplumun kabul ettiði meþruiyet zeminine dayanmasý, vazettiði kurallarda boþluk olmamasý, uyuþmazlýðýn ve taraflarýnýn doðru tahlil edilerek vakýaya en uygun olan hüküm ile anlaþmazlýðýn sona erdirilmesi gerekli olan þartlardan bazýlarýdýr. Hukuk kurallarýnýn gerek adaleti tesis ederken gerekse hakký seri olarak ihtiyaç sahiplerine tevdi ederken üzerinde dikkatle durmasý gereken bir konu vardýr ki o da hukukun tatbikçisi, uyuþmazlýðýn çözücüsü ve adaletin tevzi makamý sýfatýyla hakimdir. Hukuk, felsefi ya da pratikteki tatbikat açýsýndan eksiklerini, boþluklarýný ikmal etse, kurallarý ile tüm uyuþmazlýklarý kapsayan ve bunlarý çözebilecek gücü kudreti haiz olacak bir konuma sahip de olsa, soyut kurallarýn elinde þekillendiði, kalýbýný bulduðu kiþi sýfatýyla uyuþmazlýkta son sözü söyleyecek olan hakim adaletin oluþumunu etkileyecektir.
Soyut bir þekilde ifade edilen kanunlar, bu özelliklerden dolayý mütevellit her hâdiseyi çözme gibi bir iddiaya sahip olsalar da mezkur iddialarý þöyle ya da böyle hakim eliyle olur. Hakim olaylarý çözerken birbirine benzer sayýsýz olayý soyut ve sabit metinlere dayamak zorundadýr. Tabiîdir ki bu durumda hakim, etrafýný çevreleyip sýnýrlandýran soyut kurallar arasýnda kalan takdir hakkýný kullanarak hukukun oluþumuna yorumlarýyla, uygulamalarýyla ve oluþturduðu teamüllerle katkýda bulunmaktadýr. Takdir hakký da hukuku yorumlamada hukukun süjelerine dar bir saha býrakmaktadýr.

Hukukun süjelerinin hukukun oluþumuna etkileri, uzun vadede hukukun sadece maddî yönüyle ilgili görünse de hukukun ruhuna da sirayet edecek bir gücü haizdir. Ahlâk kurallarýnýn hukukun maddî yönüne etkisi önemlidir. Bununla birlikte vurgulamak istediðimiz gerçek: Adalet idesine ulaþýlmasý istenirken maddî hukuk hükümlerinin uyuþmazlýklara uygulanmasýnda hukukun süjelerinin yeterli hukukî malumata/tecrübeye sahip olup olamamalarýnýn yanýnda en az bunlar kadar önemli bir eksiklik olan ahlâkî deðerlerin de varlýðý/yokluðudur.

Hukuk birbirinden ayrý biçimde yakýn ve uzak sayýsýz amaçlara hizmet eder. Hukuk bunu, toplumun gerçekleri doðrultusunda gerçekleþtirmelidir. Bu amaçlar içinde bazýlarý durum ve þartlara göre önceliðe sahip olurlar. Öncelikler, öne geçen deðer yargýlarýna göre belirlenmelidir. Hukukun geçerli deðerlendirmelerinden söz edildiði zaman, o dönemde topluma egemen olan eðilimler etkileyici olmalýdýr. Kurallarý belirlemesi gereken eðilimleri oluþturan ahlâkî deðerler, toplumsal iliþkilerin genel anlamda yansýmalarýdýr. Toplumlarýn sürekli deðiþim geçirmeleri gerçeðiyle, süregelen deðiþim içinde toplum yönetimine egemen olan kimselerin ahlâkî tutumlarý, davranýþlarý, anlayýþlarý hukuka yansýr ve hukuk düzeninin oluþumunu biçimlendirir. Hukukun amacý, öne geçen deðer yargýlarýna göre belirmeye baþlar. Bundan sonra ise yeni düzenlemeler, deðiþmiþ olan yeni amaca göre yapýlýr. Hukukun amacý da bir deðer yargýsý olduðundan, diðer deðerlere öncülük eder, onlarý yönlendirir, kurallar biçiminde gerçekliðe kavuþmalarýna yardýmcý olur.

Hukukun objektif yaný olduðu gibi sübjektif yaný da vardýr. Hukukun meydana getirilmesi sürecinde, hukukun uygulanmasýnda esneklik söz konusudur. Hukukun süjeleri, karþýlaþtýklarý somut meseleleri çözerken ister istemez kendi sübjektif deðer yargýlarýnýn etkisinde kalacaklardýr. Hukukun süjelerinin verecekleri kararlarda, ne kadar genel kurala baðlý olurlarsa olsunlar, kurallarýn somut olaylara yansýmasý söz konusu olduðundan sübjektif deðer yargýlarý hukuk uygulamasýnda özel bir yere sahiptir.

Hukuk ile ahlâk ve bunlara baðlý olarak adaletin birbirinden ayrýlmaz deðerler olduðu bir gerçektir. Hukuk felsefesi açýsýndan hukuk ile ahlâk arasýnda bazý farklarýn olmasý bütünüyle her iki olgunun fonksiyonel olarak birbirinden ayrý ve baðýmsýz düþünülmesinden ileri gelir. Hukuk ve ahlâk arasýndaki iliþkiye kaynak, ulaþýlmak istenen toplumsal uzlaþma, davranýþlara meþruiyet zemininde yön verme gibi farklý pencerelerden bakýlacak olursa fonksiyonel yaklaþýmýn açtýðý uçurumlar azaltýlmýþ, hatta bazý noktalarda kapatýlmýþ olunur. Laik kökenli hukuk sistemleri her ne kadar ahlâký hukukun oluþum kaynaklarý arasýnda sayýyorsa da bu, samimiyetle ve içtenlikle söylenilen bir söz gibi gözükmemektedir. Ýçtenlikle söylendiðini kabul etsek bile meseleye sadece fonksiyonel yaklaþým, aradaki iliþkiyi kýsýr ve þekilci kýlmaktadýr. Þayet hukuk ile ahlâk arasýndaki münasebet þekilcilikten ve kýsýrlýktan uzak olmasaydý, ayný kaynaktan gýdalanan, ayný toplumun malý olan, ayný meþruiyet zemininde toplumsal uzlaþmayý saðlamaya yönelen bu iki kavram, ahenk içinde arz-ý endam ederdi. Halbuki pek çok ülkede ve özellikle ülkemizde yerel ahlâkî anlayýþlar bir yana, evrensel ahlâk kurallarýna uygun kanunlar yapýlmasý yoluna gidilir, ya da böylesi ahlâkî ilkeleri ihlal eden kanunlarýn ilgasý düþünülürdü.

Hukuk-ahlâk iliþkisi sadece hukukun kökeni, oluþumu ile ilgili bir mesele deðildir. Felsefî düzlemde tartýþýlýp hayata aktarýlamayan ahlâk-hukuk iliþkisinin entelektüel gevezelikten öte mânâsý yoktur. Ahlâkýn en azýndan evrensel ilkeler dahilinde hukuka taþýnmasý ve hukukun oluþumunda rol oynamasý gerekir. Hukuk bilimi, karakteristik yapýsýndan kaynaklanan bir defada oluþup artýk ikinci müdahaleye kadar sabit kalan bir olgu olmayýp, hak sahibini her tespit ediþte yeniden ona bir þeyler katýldýðýna, yani bünyesinin sürekli yenilendiðine göre ahlâkî hükümlerle de dinamikliði nispetinde iliþkisi var demektir. Hukukun süjeleri, adalet ilkesini yerine getirmeye çalýþýrken ve hukuk biliminin dinamik yapýsý içinde ona yorumlarýyla yön verirken, baþka bir ifade ile hukuku belirlerken baz alacaklarý ahlâkî kaideleri içselleþtirmiþ olmalarý gerekir. Hukuka yön verecek olan hukukun süjeleri tarafýndan yaþanmayan, anlaþýlmayan ve hatta karþý çýkýlan ahlâk kurallarýnýn, ne hakim söylemin aksine hukuka kaynaklýk etmesi, ne de bu ahlâk kurallarýnýn toplum menfaatine kullanýlmasý bahis mevzudur.

Hukukun kaynaðý konusunda Duguit ve Kelsen gibi iki büyük hukukçu farklý cümlelerle de olsa toplum þuuruna, din, ahlâk gibi evrensel deðerlere göndermeler yapmaktadýr. Pozitivizmi temsil eden Duguit’e göre hukuk kurallarýnýn kaynaðý toplumu meydana getiren insanlarýn kolektif þuurudur. Bu þuura aykýrý olarak konulan kurallar ölü doðacaðýndan yürürlük þansý olmayacaktýr. Kelsen’e göre, anayasa dahil tüm normlar geçerliliðini temel bir normdan alýr. Temel normun geçerliliði siyaset, ahlâk ve dine dayanýr. Hukuk felsefesi açýsýndan hukukun kaynaðý konusunda yapýlan tartýþmalarda örnek olarak verdiðimiz hukukçularýn düþünceleri gibi bu konuya hakim olan düþünce: hukukun kaynaðýnýn toplum vicdaný, halk þuuru, ahlâk, din gibi evrensel referanslar olmasý þeklindedir. Laik hukuk felsefesinin isabetli görüþlerine karþýn tenkit edilecek durum uygulamanýn hukuk-ahlâk arasýnda kurduðu illüzyonik baðdýr. Hukukun kaynaklarýnýn sayýldýðý yerlerde kaynaklar ile ortaya konan hükümler arasýnda kayda deðer bir baðýn gösterilemeyiþi uygulamanýn illüzyonunun ortaya çýktýðý yerdir. Bu meyanda felsefi düzlemde ne söylenirse söylensin ortadaki hakikat, vâzý-ý kânun olan “kanun koyucu”larýn sayýlan kaynaklarla ilgisiz-alâkasýz hükümler sevk edebilmeleri bu yolda kendilerine engel olabilecek bir üst normun ya da denetcinin olmayýþýdýr.

Dinler, yeryüzünde ahlâk anlayýþýnýn ve ahlâk kurallarýnýn tebliðcisi olmak ve müntesiplerine tebliðlerini teklif etmek sýfatýyla ister istemez ahlâk-hukuk arasýnda bir bað kurar. Lâik hukuk açýsýndan ilkin yadsýnacak bu durum, hukukî ve ahlâkî yönleri ilâhî olan bir Ýslâm hukuk sisteminde ise çok büyük bir öneme sahiptir. Lâik kökenli hukuk sistemlerinde hukukun kaynaðý ne olursa olsun sonuçta bu kaynak ilâhîliðin dýþýndadýr. Lâik bakýþ açýsýndan ahlâk kurallarýnýn kökeni ilâhî bile olsa –ki bu dahi ilâhî olmaktan çýkýp içtimaî olmuþtur– hukuk ile iki ayrý membadan beslendiði için biri diðerini göz önüne almak zorunda kalmamýþtýr. Günümüzde bunun o kadar çok misali vardýr. Hukuk, ahlâksýzlýðý yer yer meþrulaþtýrmakta, hukukun süjeleri ister istemez bu meþruiyet kazanmýþ gayr-i meþru kurallarý uygulamak zorunda kalmaktadýrlar.

Ýnsanlarda adalet, hukuka baðlýlýk þuuru, hukukun üstünlüðüne olan inanç, mer’î kanunlarla saðlanamaz. Ýnsanlarýn kanunlarý anlama ve uyma zorunluluðuna eriþebilmeleri için geçen zaman, onlara ayný zamanda mer’î kanunlara karþý takýnýlacak tavrý da öðretmektedir. Bunun aksini iddia etmek, insaný yetiþtiði zeminden ayrý, hüdâyý nâbit görmenin ifadesidir. Ýnsanlar, içinde yetiþmiþ olduklarý ortam, eðitim seviyeleri ve hepsinden önemli olarak daha belirleyici faktör olan ahlâkî deðerlere baðlý olarak hayatlarýný sürdürürler. Toplumsal hayatta düzeni ifade edecek olan adalet, hukukun üstünlüðüne olan inanç ve hukuka baðlýlýk þuuru, insanýn hayat perspektifine sýký sýkýya baðlýdýr.

Bir tarafta cüz’î dahi olsa hukukun oluþumuna katkýda bulunan hukukun süjeleri vardýr; diðer tarafta keyfemayeþa denebilecek rahatlýkta herhangi bir üst referansa baðlýlýk hissetmeden vâzý-ý kânun (kanun koyucu) bulunmaktadýr. Birisi baðlý olmasý gereken ahlâk ilkeleri dahil hemen hiçbir kuralla baðlý deðildir ve baþýboþ þekilde kanun koyabilme imkânýna sahiptir. Diðeri ise ister istemez kanun koyucunun kurallarýný uygulamak durumdadýr.

Hukuk, ahlâk ve adalet üzerinde derin düþünülmesi gereken kavramlardýr. Hemen her safhada hukukun oluþumunun ahlâk kurallarý ile desteklenmemesinin yanýnda kanun koyucu’dan asgari seviyede ahlâkî davranýþ beklenmemektedir. Yürürlükteki normlarda kanun koyucunun ahlâkî davranýþlarý belirtilmemiþtir. Herhangi bir ahlâkî kural ile çerçevelenmemiþ kanun koyucu, nasýl olur da kabul etmek ve uymakla yükümlü tutulmadýðý ahlâk kurallarýna bütünüyle uygun kanun koyabilir? Aksi bir davranýþta önündeki engel nedir? Normalde kanun koyucudan böyle bir davranýþýn beklendiði söylense bile, denetim ve norm yokluðu, böylesi bir beklenti ifadesinin tamamen vicdanî ve kiþisel olduðunu gösterir. Pek çok gayr-i meþrunun caiz hale getirilip, terviç edildiði ortamda kanun koyucunun ahlâkî denetim gibi bir mekanizmaya ihtiyaçlarý olup olmadýðý ayrýca düþünülmesi gereken bir konudur. Meselâ günümüzde kamuoyunda ahlâk yasasý olarak bilinen ve öncelikle kamu idarecilerini ve milletvekillerini ilgilendiren taslak bazý ahlâkî hükümler içermektedir. Buna raðmen taslakta, konumuzla alâkalý olarak kanun koyucularýn kanun koymalarý ile ahlâkî yönleri ve konulan kanunlarýn ahlâkiliði gibi bir düzenleme olamadýðýný üzülerek ifade edelim. Taslakta yer almasý istenen hükümlerin pek çok Avrupa ülkesinde uygulanýyor olmasý ne kadar takdire þayan ise günümüze kadar ülkemizde benzer bir çalýþmanýn yapýlmamýþ olmasý da o kadar üzücüdür.

Ynt: Ahlak Hukuk Adalet By: reyyan Date: 06 Eylül 2010, 20:27:40
Kanun koyucu, koyduðu kanunlarla dar mânâda hukuku da tespit ediyor demektir. Ýnkârý kabil olmayan bir gerçektir ki kanunlar þeklinde dondurulan hukuk içinde adaleti de barýndýrmaktadýr. Her ne kadar adalet çok yönlü bir kavram olsa da yazýlý hukukla iliþkisi olmadýðý söylenemez; konunun felsefî boyutu bir yana, üst mahkemelerin denetimi açýsýndan meseleye yaklaþacak olursak, yazýlý hukukun belirlediði çerçeveye tâbi olmadýðý da iddia edilemez. Realite plânýnda insanlar, haklarýný olmasý gereken hukukta deðil, el’an mevcut olan hukukta aramaktadýr. Bu durumda kanun koyucu, yürürlüðe koyduðu kanunla haklarý, sorumluluklarý, yetkileri ayný zamanda doðru veya yanlýþ adaleti de tespit ediyor demektir. Adaletin evrensel ve yerel ahlâk kurallarýnýn dýþýnda ma'þerî vicdanda nefret uyandýracak bir þekilde oluþmasý, mevcut kanunlarla saðlandýðý için toplumsal birliði saðlamasý gerekirken bizzat hukukun kendisi bu birliði ihlal etmesi anlamýný taþýr.

Adalet, toplumlarýn ahlâk anlayýþlarýndan ortaya çýkar. Ayrýca tüm insan iliþkilerinin üstünde, hukukun genel ilkesi olarak da onlara yol gösterir. Bazý hukukçulara göre: Adalet, ayný zamanda görünüþ anlamýnda hukukun kültürel iþlevidir. Adalet denilen deðere yönelmesi hukuka kültür görünümü kazandýrýr. Kültür genel olarak deðerlerin gerçekleþmesiyle oluþan bir bütündür. Zaman içerisinde kültür süreci göz önüne getirilirse, onun deðerler uðrunda büyük ve sürekli bir çaba olduðu görülür. Gerçekleþtirilmesi ile kültürün meydana geldiði deðerler arasýnda hukuksal deðerler de yer alýr. Bu nedenle adalet denilen hukuksal deðeri gerçekleþtirmeye yönelen hukuk, kültürel bir iþlev görür. Hukuk, deðere baðlý, deðerlere hizmet etmek anlamý taþýyan gerçeklik kavramýdýr. Gerçekleþtirilmiþ adaleti deyimlemekle hukuk bir kültür görünümü kazanýr. Kýsmen aktardýðýmýz bu görüþler, Ýslâm hukuku açýsýndan bazý yönleriyle kabul edilemese de, laik hukuk açýsýndan bir gerçeði ifade ettiði söylenebilir. Bu gerçek de hukukun ve dolayýsýyla adaletin toplumun topyekün katýlýmýyla meydana gelen bir deðer oluþudur. Ahlâkýn bu deðer içindeki yeri, toplumdan topluma farklý ölçeklerde deðiþkenlik arzetse de, küçümsenmeyecek bir öneme sahiptir. Hele bizim toplumumuz gibi ahlâkî deðerlerini toplumsal oluþumlarýn ötesinde dini ile ayný kaynaktan alan toplumlarda ahlâkýn belirleyici rolü daha fazladýr.

Görülüyor ki hukuk kurallarý ile ahlâk kurallarý arasýnda yüzeysel olmayan ciddi bir iliþki vardýr. Laik kökenli hukukun samimiyetsizce dahi olsa kendine meþru kök arama cehdi içinde ahlâký neseb-i sahih kabul etmesi boþuna deðildir. Laik kökenli hukuk sistemlerinde bütünüyle, ilâhî kökenli hukuk sistemlerinde kýsmen de olsa hukuku meydana getirme özelliði, bunun yanýnda hukuku yorumlama, adalet tevzi etme vazifesi insanýn omuzlarýndadýr. Kaynaðýndan mamul hüküm haline kadar hukuk ile yapýcý statüde iliþkisi olan insan, hukuk ile derinlemesine etkileþim halindeki ahlâk ile dahi insan olmasý hasebiyle mecburen münasebet halindedir. Hukukun süjeleri ve onlardan daha fazla hukukî oluþuma beþerî faaliyetleri ile yön verenler, hukukî çalýþmalarýndan dolayý ahlâk kurallarýný hayatlarýna rehber ittihaz etmelidirler. Hukukun süjelerine rehber olup yol gösterecek ahlâk kurallarý Ýslâm hukukunda ayný zamanda hukukun referanslarýndan sayýldýðý için sübjektiflik arz etmez. Ayný hususu maalesef laik hukuk için söyleyemiyoruz. Ancak laik hukukun evrensel hukuku göz önünde bulundurmasý gerektiði izahtan varestedir.

Buraya kadarki tartýþmalarýmýzda adalet, ahlâk gibi çok yönlü kavramlara, mamul hukukî hükümler doðrultusunda yön verecek hukukun süjelerini etkileyecek ahlâkî durumlarý üzerinde durduk. Gördük ki kuru, yalýn ve tek baþlarýna sadece “var olmalarý” çözüm olmayan hukuk kurallarý, ahlâk ile birleþip þekillenince ancak adalete varmak mümkün olabiliyor. Kanunlar ortaya konulurken, kanun koyucu evrensel çapta ahlâk kurallarýna dayanmazsa, ortaya konulan kanun, içinde ahlâkýn olmadýðý ama ahlâklý olmak iddiasýnda olan illüzyonik bir kavram olur. Örneðin: 2802 sayýlý kanunda hakim ve savcýlarýn tâbi olduðu ahlâkî yükümlülükler benzeri düzenlemeler, gönül isterdi ki kanun koyucu için de geçerli olsaydý. Vaz’ edilen kanunlar en azýndan evrensel ahlâkî deðerlere uygun olabilecek bir denetime tâbi tutulsa ve evrensel ahlâkî kriterlere uymayan kanunlarýn iptali yoluna gidilmesi daha iyi olurdu.

Ahlâk ile hukukun süjeleri ve kanun koyucular arasýnda kurulmaya çalýþýlan baðda ve birazdan aktaracaðýmýz Ýslâm hukukunun konu ile ilgili görüþlerinde, amaç, hatadan masun, beþ baþý mamur hukuk adamý aramak deðildir; fakat ahlâkî açýdan hatalarý en aza inmiþ hukuk adamý arzulamaktýr. Her türlü hatadan beri insan aramak beyhude bir uðraþtýr. Dinler, laik kökenli düþüncelerden üstün olarak insan gerçeðinin farkýndadýr. Kavramsal açýdan insana yaklaþýmda dinler daha gerçekçi ve tutarlýdýr. Ýlahî yapý olarak insanýn kötülüðe meyli dikkate alýnarak en azýndan iyiliðe doðru tergîb (teþvik), kötülüðe doðru da terhîb (korkutma) yapýlmaktadýr. Ýnsana yapýlmasý gereken en büyük iyilik, Kur’ân’ýn dediði gibi, ona iyiyi hatýrlatmaktýr. Nitekim ayet-i kerimede “Hatýrlat! Çünkü hatýrlatmak mü’minlere fayda verir.” (Tûr/55). “Ýnanan erkeklerle inanan kadýnlar birbirlerinin hayýrhâhýdýrlar. Ýyiliði emreder, kötülükten sakýndýrýrlar.” (Tevbe/71).7

Ýslâm, hukuk ile gerek teþri’ sahada gerek tatbikat sahasýnda uðraþanlardan belli bir ahlâkî davranýþ isteyerek toplumun hak alma bazýnda düzenini saðlamayý hedeflemiþtir. Ýslâm, Müslüman sýfatýný taþýyan herkesten beklediði ahlâkî yükümlülüðün daha fazlasýný hukuk ile iþtigal eden kimselerden beklemektedir.

Devlet sisteminin ve otoritesinin bugünkü yapýsýnýn henüz teþekkül etmediði dönemlerde Ýslâm’ýn, hakim ve idarecilerin ahlâkî yönleri üzerinde fazlasýyla durmasý dikkat çekicidir. Hukukun hükümlerinin ve süjelerinin ahlâkî normlara baðlýlýðý bütünüyle adalete yönelik olduðu göz önüne alýnýrsa Ýslâm hukukunun sarf ettiði kurallarýn yerindeliði kendiliðinden anlaþýlýr. Bazý ülkelerde siyasetçilerin uymak zorunda olduklarý ahlâk yasalarýnýn bulunmasý düþündürücüdür. Çünkü kendisi herhangi bir ahlâk kuralý ile baðlý olmayan kanun koyucu, toplumun vicdanýna tercüman olamaz. Yetkisi dahilinde bulunan teþri’ faaliyetinin ahlâk temelinden uzak olmasý, adalet ve hukuk facialarýna yol açabilir.

Ýslâm hukuku, evrensel yapýsýyla genel kurallarýna ters olmayan yerel örfleri-âdetleri kabul etmiþ, toplumlarýn güzel ve doðru törelerini kabul etmiþ ve onlarý tarihlerinden gelen yerleþik geleneklerinden koparmamýþtýr. Ýslâm dininin emretmek veya nehyetmek yoluyla ilga etmeyip, açýkça ya da zýmnen kabul ettiði örf ve âdetler gibi, müçtehidlerin içtihadlarý da Ýslâm hukukunun tam teþekküllü olarak oluþmasýnda çok faydalý katkýlarda bulunmuþtur. Ýslâmî bilimler tarihinin de ortaya koyduðu ve alimlerin görüþbirliði halinde kabul ettiði gerçek þudur ki, Ýslâm hukukunun kaynaklarý temelde þu ana unsurlarda bir araya gelir: Kitap, Sünnet, Ýcmâ, Kýyas. Bunlara ilaveten Ýstihsan, Maslahat, Tasavvuf, Kelâm, Örf, Âdet ve Teâmül gibi kaynaklar da ayrýca düþünülebilir. “Kültür Mirasýmýzýn Temel Kaynaklarý”8 olarak da ele alýnan bu 11 unsurla Ýslâm hukuku, ilâhî olma vasfýnýn saðladýðý büyük üstünlük ve aþkýnlýkla bütün beþerî hukuklarýn zirvesinde durmuþ asýrlarca mükemmel seviyede onlarca büyük devletin hukuku olmuþ, deðiþik din ve ýrklardan yüzlerce milleti gerçek ahlâk, hukuk ve adalet cennetinde mesut kýlmýþtýr, mutlu etmiþtir.o


DÝPNOTLAR
1) Yurtcan, Henkel’den yaptýðý iktibasta yargýlamada rol alan baðýmsýz haklar kullanan ve yargýlama sýrasýnda kendisine yükümlülükler yüklenen kiþileri yargýlamanýn süjeleri olarak deðerlendirir. Biz bu makalemizde hukukun süjeleri derken bu kavramý Yurtcan’ýn kullanýmýndan daha geniþ mânâda hukukun her kademedeki tatbikçileri mânâsýna kullanacaðýz. Bkz Yurtcan ERDENER. Ceza Yargýlamasý Hukuku, Ýstanbul, 1991.
2) Çeçen, Anýl, Adalet Kavramý, s. 218, Ýstanbul, 1981. Bazý deðiþiklikler ve ilavelerle.
3) Çeçen, 219. Hüseyin Hatemi’den naklen.
4) Güriz Adnan, Hukuk felsefesi ders notlarý, s 268 272
5) Çeçen, s. 93
6) Çeçen, s. 92
7) Bu meyanda Ýbrahimî dinlerden Hýristiyanlýðýn kitabý Ýncil’de de iyiliði ve tanrýnýn emirlerini anlatmaya dair benzeri ayetler bulunmaktadýr: "ama kim bu buyruklarý yerine getirir ve baþkalarýna öðretirse...” Matta 5/19; “Ýnsan yalnýz ekmekle deðil tanrýnýn aðzýndan çýkmýþ her sözle yaþar.” Matta 4/4; “Ýsa ona neden bana iyi diyorsun dedi. Ýyi olan bir tek tanrýdýr.” Luka 18/19; “Ýsa þöyle devam etti insaný kirleten insanýn içinden çýkandýr. Çünkü kötü düþünceler, ahlâksýzlýk, hýrsýzlýk, cinayet, zina, açgözlülük, kötülük, hile, sefahet, kýskançlýk, iftira, kibir ve akýlsýzlýk, içten, insanýn yüreðinden kaynaklanýr.. ve insaný kirletir.” Markos 7/20-23.
8) Yeni Ümit Dergisi, Sayý: 46-47, s. 2-5, Yýl: 1999-2000,


radyobeyan