Sizden Gelenler (Peygamber Efendimiz )
Pages: 1
Hicret By: sumeyye Date: 06 Eylül 2010, 19:44:28
Hicret

“Kendilerinden önce o yurdu (Medine’yi) hazýrlayýp, imaný (gönüllerine) yerleþtirenler, hicret edenleri severler ve onlara verilen þeylerden dolayý içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açýklýk (ihtiyaç) olsa bile (kardeþlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin cimri ve bencil tutkularýndan korunmuþsa, iþte onlar felaha erenlerdir.” (Haþr, 9)

Hicret, Mekkeli ilk Müslümanlarýn dinlerini, imanlarýný koruyabilmek  ve ibadetlerini edâ edebilmek maksadýyla evlerini, iþlerini, yurtlarýný, akrabalarýyla beraber her þeylerini terkederek yabancý bir diyara doðru gizlice göçmeleridir. Hz. Aiþe’nin (ra) tabiriyle: “Mü’min dini için, Allah ve Resûlüne hicret etmek zorunda idi. Zira, dinini yaþamaktan menedilmesi korkusu vardý” olarak ifade ediliyor.

Her peygamberin ve inananlarýn baþýna gelen iman ve küfür savaþý,  Ahirzaman Nebisi ve arkadaþlarýnýn da en büyük imtihan vesilesi olmuþtur. Resûl-i Ekrem’in (sav) daha ilk tebliðiyle baþlayan bu mücahedesi neticesinde müþrikler zamanla zulümlerinin þiddetini artýrmýþtý. Hatta inananlara hayat hakký tanýmaz olmuþlardý. Resûl-i Ekrem’in (sav) amcasý Ebu Talib’in ölümüyle bu iþkence ve zulümler had safhaya varmýþtý. Çünkü Ebu Talip iman etmediði halde yeðeni ve Müslümanlarýn önünde koruyucu bir kalkan vazifesi görüyordu.  Fakat onun ölümüyle müþriklerin eline büyük bir fýrsat geçti. Her türlü zulmü daha rahat iþler hale geldiler. Öyle ki Hz. Resul, Ýslam’ý insanlara neþretme vazifesini yapamaz hale geldi.

Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (sav) Mekke yakýnlarýndaki Taif þehrine giderek insanlarý imana davet etti. Fakat burada karþýlaþtýðý manzara da farklý olmadý. Taifliler davete icabet etmedikleri gibi taþlarla ve hakaretlerle karþýlýk verdiler. Allah Resûlü bu sefer Hac mevsiminde Mekke’ye gelen kavimleri irþada baþladý. Müþrikler yine boþ durmadýlar. Onun arkasýndan tek tek dolaþarak yalan ve iftiralarla davasýný çürütmeye çalýþtýlar. Artýk Mekke’de Ýslam’ý yaþamak ve teblið etmek imkânsýz bir hale gelmiþti. Cenâb-ý Hakk’ýn izniyle Mü’minler kendileri için güvenli bir yer olan Habeþistan’a gizlice hicrete basladýlar.

 

MEDÝNE’YE HÝCRET

Habeþistan’a hicretlerin ardýndan Medine’ye de hicret izni çýktý. Çünkü Hz. Muhammed (sav) Medine’den Mekke’ye gelen hacýlardan bazýlarýyla görüþmüþ ve onlarýn Ýslam ile þereflenmelerine vesile olmuþtu. Ýki sene üst üste Medineli Müslümanlarla görüþen Efendimiz (sav) onlarla yaptýðý gizli anlaþmalarla ki; Ýslam tarihinde bunlara Akabe Biatlarý denir, kendilerine sýðýnan Müslümanlara kol kanat gereceklerine dair onlardan söz almýþtý. Mus’ab b. Umeyr’in de (ra) Medine’ye Ýslâm’ý öðretmek maksadýyla gönderilmesi üzerine artýk bu güzel þehir ve insanlarý, inananlar için yeni ve güvenilir bir mekân halini almýþtý.

 Medineli Mü’minlerle yapýlan anlaþmalar, müþrikler tarafýndan duyulunca iyice çileden çýktýlar. Müslümanlarýn yeni bir kuvvet kazanmalarý, sayýlarýný artýrmalarý onlarý çok korkutuyordu. Böylelikle zulümlerinin þiddetini daha da artýrdýlar. Mü’minler için ne canlarýný koruyabilmek ne de dini emirleri yapabilmek imkânsýz hale gelmiþti. Nihayet Allah Resûlü, hicrete izin çýktýðý müjdesiyle þöyle buyurmuþtu: “Sizin hicret edeceðiniz yurdun, iki kara taþlýk arasýnda hurmalýk bir þehir olduðu bana gösterildi ve bildirildi. Mekke’den ayrýlmak isteyen oraya gitsin. Medineli Müslüman kardeþlerle birleþsin. Yüce Allah, onlarý size kardeþ yaptý ve Medine’yi size emniyet ve huzur bulacaðýnýz bir yurt kýldý.” (1)

 

Artýk mü’minler gizlice Medineye hicrete baþladýlar. Fakat Resûl-i Ekrem’e (sav) henüz müsaade gelmediði için o Mekke’de kalmýþtý.

HZ. RESÛL’ ÜN (SAV) HÝCRETÝ


Mekke’li müþrikler Resûl-i Ekrem’in (sav) de Medine’ye giderek Mü’minlerin baþýna geçip, kendilerine karþý büyük bir kuvvet oluþturacaðý korkusuyla bir çare aradýlar. Müþriklerin ileri gelenleri bir araya gelerek korkunç bir karar aldýlar. Bu karar neticesinde Necidli bir ihtiyar kýlýðýndaki Þeytanýn da yol gösterip, destek olmasýyla yüce Nebi’yi (sav) öldürmek üzere sözleþtiler.

Cenâb-ý Hak, bu durumu Resûlüne bildirerek Medine’ye hicret emri verdi. Hicret arkadaþý ise yanýndan hiç bir zaman ayrýlmayan Hz. Ebubekir’di (ra). Bu hicret o kadar ilahî ihsanlarla doluydu ki; daha ilk baþta, O’nu (sav) öldürmek kastýyla evinin etrafýný kuþatanlarýn arasýndan, yerden aldýðý bir avuç kumu üzerlerine Yâsîn Sûresi’nden âyetler okuyarak serpmesi neticesinde onlara görünmeden çýkmýþtý. Ardýndan saklandýklarý Sevr Maðarasý onlarý baðrýna basýp teslim etmemiþ, küçücük bir güvercin ve örümcek ile O’nun önünde kalkan olarak yerlerin ve göklerin sevgilisi mübarek Peygamberi muhafaza etmiþlerdi.

 

Arkasýndan onlarý takip edenlerin atlarý ise kumlara batmýþ, yakalanmalarýna yüce Allah (cc) müsaade etmemiþti. Yüce Nebi aç kalmasýn diye, sütsüz keçiler O’nun mübarek ellerinin mesh etmesi neticesinde süt çeþmesine dönmüþlerdi. Ve O’nu yakalamaya gelen bir gurup, iman ederek O’na muhafýz asker olmalarýna kadar ilahî ihsan ve nimetlerle dolu bir sefer olmuþtu bu kutlu yolculuk.

RESÛLULLAH’A (SAV) GELEN MÜJDE


Hz. Resul, doðup büyüdüðü, çok sevdiði ve Beytullah’ý içinde barýndýran bu mübarek þehirden ayrýlýrken ona doðru dönerek þöyle dedi; “Vallahi sen Allah’ýn yarattýðý yerlerin en hayýrlýsý, Allah katýnda en sevgili olanýsýn. Bana senden daha sevgili, daha güzel yurt yoktur. Çýkarýlmaya zorlanmamýþ olmasaydým, senden asla ayrýlmaz, senden baþka yerde yurt yuva tutmazdým” (2)

Bunun üzerine Hz. Allah þu müjdeyi verdi: “Elbette, O Kur’ân’ýn tebliðini üzerine farz kýlan Allah, seni yine döneceðin yere (Mekke'ye) döndürecektir” (Kasas, 85)

HÝCRETÝN HÝKMET VE ÖNEMÝ

 

Hicret, canýný, malýný, evini, yurdunu, ailesini terk edip susuz ve kýzgýn çöllerde sevgiliye ulaþma destanýdýr.

Hicret, bir kaçýþ deðil, Allah ve Resûlüne sýðýnmaktýr. Ýbadet edememe korkusuyla, huzur-u Rahman’a kavuþma umududur.

Hicret, ferdî hayattan, Ýslam toplumuna atýlan büyük adýmdýr.

Hicret, Muhabbetullah’ýn zirvesidir.

Hicret, ahde vefadýr. Sabýrdýr, sebattýr.

Hicret, kâmil bir iman, üstün bir ahlaktýr.

Hicret, merkezden muhite doðru bir geniþlemedir. Mekke mihrabýndan, Medine minberine çýkýp bütün insanlýða, dünyaya Ýslam’ý teblið için açýlan bir kapýdýr.

Hicret, Kur’ân’ýn medhine mazhar olan kardeþte fani olmanýn, fedakârlýðýn en güzel meyvelerinin yetiþtiði nurlu, mübarek bir aðaçtýr.

Hicret, temeli takva üzerine kurulan ilk Ýslam mescidi Kuba’nýn tesisinin, ilk Cuma namazinin ve Resûl-i Ekrem’in hanesiyle, kýyamete kadar istirahatgâhý olacak mübarek Mescid-i Nebevi’nin inþa zamanýdýr.

Hicret, neticesinde Bedir Arslanlarý’nýn, Uhud Kahramanlarý’nýn, Feth-i Mekke mücahidleri’nin, Huneyn, Mute, Tebük Destanlarý’nýn yazýlmasýnýn mürekkebidir.

 

MEDÝNELÝ ENSAR


Mekkeli muhacirlerin her þeylerini terk ederek hicret etmelerine mukabil, Medineli Müslümanlar da ellerindeki tüm imkânlarýyla bu kardeþlerine kucak açmýþ, her þeylerini onlarla paylaþmýþlardý. Aslýnda kendileri de fakr u zaruret içinde yaþayan kimselerdi. Onlarýn bu yüce meziyetleri Kur’ân-ý Kerîm’de þöyle methedilmektedir: “ Ýman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler ile hicret edenleri barýndýranlar ve yardým edenler. Ýþte gerçek mü’min olanlar bunlardýr. Onlar için bir baðýþlanma ve üstün bir rýzýk vardýr.” (Enfal 74)

Yine baþka bir âyette: “Kendilerinden önce o yurdu (Medine’yi) hazýrlayýp, imaný (gönüllerine) yerleþtirenler, hicret edenleri severler ve onlara verilen þeylerden dolayý içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açýklýk (ihtiyaç) olsa bile (kardeþlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin cimri ve bencil tutkularýndan korunmuþsa, iþte onlar felaha erenlerdir.” (Haþr, 9)

ÞÝMDÝ HÝCRET ZAMANI

Nefis planýnda hicret edemeyen, Allah için, cihad için, i’lâ-yý kelîmetullah için hicret edemez. Hicret, Kur’ân’a hizmetin ön þartý, cihâdýn mukaddemesi… Þeytânilikten Rahmâniliðe, dünyevîlikten uhreviliðe, günahkârlýktan tevbekârlýða, þüphecilikten îmâna, riyâ­kârlýktan ihlâsa, þirkten tevhîde, fýsktan takvâya, yeisten ümîde, tembellikten fedâkârlýða, bencillikten diðergamlýða, nefispe­rest­likten îsâra, cebânetten (korkaklýk) cesâ­rete, cehâletten ilme, gafletten teyakkuza, adâvetten muhabbete, zulümden adâlete, bedevîlikten medenîliðe  hicret edemeyen insanýn göçü nereye olur? Sahâbeler sadece Mekke’den Medine’ye hicret etmediler; bütün bu hicretleri de yaþadýlar. Ruhlarýnda yaþadýklarý bu hicretlerle kutlu hicrete hazýrlandýlar.

 

Sahabelerin hayat tarzý olmuþtu hicret. Vatanýnda vefât eden kaç sahâbe var? Binlerce kilometre ötelere onlarý sürükleyen, kimini Kostantiniye surlarýna kimini Çin seddi civarýna getiren sýr ne idi?.. Define aramak için, iþ kurmak için, para kazanmak için deðildi onlarýn hicretleri. Yegane gayeleri Yaratýcý’nýn rýzasýna eriþmek, Sevgililer Sevgilisi’nin de hoþnûdiyetine mazhar olmaktý sadece.

   Resûl-i Ekrem’in (asm) “Siz þimdi yeryüzüne daðýlýn! Yüce Allah sizi yine bir araya toplar” hitâbýyla birlikte gökteki yýldýzlar gibi olan Ashâb-ý Güzîn Allah’ýn mülkünü harmanladýlar. Ruhlarýndaki hicret tamam olmuþtu ki bu hicrete pervasýzca koþuyorlardý. Onlar hakiki muhacirlerdi. “Hakiki muhacir Allah’ýn haram kýldýðý þeyleri terk edendir” ifadesini Fahr-ý Âlem’den ilk iþiten ve ilk itâat eden onlardý.   

Resûl-i Ekrem (asm) “Fetih’ten sonra hicret yoktur fakat cihad ve iyi niyet vardýr” diyerek hicretin kýyamete kadar bakî kalacak þeklini açýkladý. Artýk Mekke’den Medine’ye göç manasýnda hicret yoktu fakat cihad maksadýyla ve küfür dünyasýndan kaçmak, ilim talebi için memleketten ayrýlmak gibi güzel niyetlerle hicret devam edecekti.

Hayatýnda hicret deðil hicretler bulunan Peygamberimiz, taktik olarak sabýr, hicret ve cihad silahlarýný hep kullandý. Birbirine zýt gibi görünen bu üç fiili yerli yerinde kullanarak Ýslâm’ý tesis etti. Kurþunu hep zamanýnda attý. Oku yayýndan, kýlýcý kýnýndan gerektiðinde ve gerektiði kadar çýkardý. Çünkü sabýr zamanýnda cihad zarar açýsýndan ne ise cihad zamanýnda da sabýr o idi.

Lügatlerde “Kiþinin baþkasýný el veya dil veya kalben terk etmesidir” diye tarif edilen hicret, Allah yolunda ve Resûlullah sevgisi uðruna olursa kýymeti vardýr ve bu kýymeti idrak edenlerin kýyâmetleri gelip yerin altýna göç vakti çattýðýnda hiç pervâlarý olmayacaktýr. O hicret, nûra hicrettir çünkü. Bir saati Cennetin bin sene saadet dolu hayatýna denk gelmeyen Cemâlullâh’ý görmeye hicrettir…


Fert fert hicretlerimiz Allah yolunda olursa, toplum olarak da hicretimiz ayný yöne olur. Yüz yýl önce hicret rotasýný deðiþtiren Türkiye’nin de rotasý nihâyet kýbleye döner. Anadolu, tarihte nâdir rastlanýlacak kadar kemiyet ve keyfiyette muhacirle lebâleb dolmak üzere. Dest-i Kudret’in çalkaladýðý zaman, kuvvetli meyveler verecek gürbüz aðaçlarýn tohumlarýný âlemin her tarafýna daðýtmaya baþladý bile.


Hicretleriniz mübârek olsun efendim.


Halenur SERHAD

radyobeyan