Denemeler
Pages: 1
Habbeyi kubbe yapmak By: sumeyye Date: 03 Eylül 2010, 17:34:38
HABBEYÝ KUBBE YAPMAK

Önemli-önemsiz ayrýmý farklý zihinsel olgunluklarýn duyarlýklarýný ifade eden öncelik  sýralamasýyla ilgilidir. Kimileri için incir çekirdeðini doldurmayacak bir mesele baþka duyarlýklar nezdinde fevkalade öneme haiz olabilir. Bu baðlamda küçücük bir mesele muhtevasýna ters orantýyla büyütülür veya baþka bir deðerlendirmeye göreyse asýl büyük meseleler anlamsýzlýðýn saðýr duyarsýzlýðý içinde küçültülür, ufaltýlýr. “Habbeyi kubbe yapmak” deyimini tam da bu durumlarý izah etmek için kullanýrýz. Bu deyimle, biraz da dudak kývrýmlarýmýza müstehzi bir hafifseyiþ iliþtirerek, kendimizce küçük, önemsiz þeyleri büyütmenin gereksizliðini vurgularýz. Gündelik kullanýmda buna uygun anlar yaþadýðýmýz ve kullaným olarak bu deyimin tam yerine oturduðu durumlar olabilir, olmaktadýr. Ama düþünsel zeminde meseleye eðilme ihtiyacýný ortaya çýkaran çok boyutlu öznel ve nesnel koþullar, zorunlu sayýlacak ölçüde habbeyi kubbe yapma gereðini ortaya çýkarmaktadýr. Bana öyle geliyor ki, bu gerekliliðin aþkla, düþünceyle, ilmi çalýþmalarla, yaradýlýþýmýza uygun içerik ve tarzda hayata tutunmakla, yaþantýya dönüþecek var oluþsal çabalarýmýzla ilgisi bile kurulabilir. Çünkü çoðu durumlarda akýllarý sýra ‘habbeyi kubbe yapmayýn’ diyerek en esaslý anlam arayýþlarýný küçümseyenler, gerçekte kubbeyi habbe kadar algýlama basitliði içinde paylarýna düþtüðü kadarýyla hakikati göz ardý edenlerdir. Artýk söylememe gerek kalmadý ki, bugün en baþat meselelerimizden biri habbeyi kubbe yapamamaktýr. Bunun içindir ki hakikatin teorik ve pratik alanlarýnda boþ benliklerimizi dolduran yoksulluklardan bir türlü kurtulamayýþýmýzý hapý yuttuðumuza verenler de olabilir. Ben var oluþsal baðlantýlarýyla ele almaktan yana olduðum bu meselede, içine düþtüðümüz hastalýklý halin, hapý yutmakla deðil bilakis hapý yutmamakla iliþkilendirmek gerektiðini düþünüyorum. Hatta habbeyi kubbe yapma meselesi ayný zamanda hapý yutma meselesi gibi de algýlanabilir.

 

Deyimler ait olduðu dilin mucizevî anlam sýrlarýný oluþturur. Deyimlerde kelimeler düz anlamlarý dýþýnda farklý anlamlara aracýlýk ederler. Bu durum dili kullananlara çoðu durumlarda keyifli derinleþme, açýlma ve ifade imkâný saðlar. Zihinsel vurgunculuktan bencilce haz alanlar, dilin bu özelliðini entelektüel çalýmlarýnýn malzemesine dönüþtürebilirler. Benim bu numaralarla iþim olmaz. Deyimlerin dilimiz için büyük çeþitlilik ve zenginlik olduðunu elbette bilmiyor deðilim. Ancak zaman içinde kelimelerin üzerlerini de körelmiþ algý ve sýð yaþam tarzlarýmýzdan sirayet eden tozlarýn kapladýðý da bilinmektedir. Bu tozlarý üflediðimiz zaman altýnda sözlerin taþýdýklarý  farklý içerikler bir bir ýþýldamaya baþlar. Anlamak bu süreç içinde kelimelerin izini, kelimelerin peþi sýra anlamýn izini sürmek, yani bir yönüyle sözün üzerindeki tozu üflemektir. Kimi zaman da anlamak için, söz alanýna görülen ilk kapýdan deðil arkadan dolanarak girmek gerekebilir. Bu güzergâhta mütevazý bir anlama arayýþý içinde basit bir gezinti, bir üfleyiþ benimkisi.

 

Aþk varlýðýn özündeki harekettir. O hareket, yaratýþ ve yaratýlýþ gereði olarak sonsuzluktan anlama doðru aþkýn ürperiþler, eþsiz salýnýþlarla ritim tutar. Varlýðýn kendi özünden, gücünden ve iradesinden kaynaklanan yaþam iddiasý; dýþa, baþka varlýklara doðru yönelim içine girer. Bu yönelim varlýðýn ne pahasýna olursa olsun tutunma veya kendisine ait kýlma bencil çabasý ile deðildir. Öyle olsaydý ruhun bu devinimi  olgunlaþmamýþ özün ve kendine güvensizliðin açýða çýkmasý anlamýna gelecekti. Bu yöneliþin amacý yine varlýðý güçlü kýlmak, anlamlandýrmak ve çoðaltmak içindir. Varlýk, doðasý gereði her türlü ruhsal sapmalarýn kompleksinden arýnmýþ olarak baþka varlýklara var ediþe yönelir. Ruhsal merkezli her türlü sapma, dýþ koþullarýn benlik üzerindeki çarpýk etkisinin yansýmasý olarak istisnai durumlardýr. Ne ki, bu istisnalarýn kitlesel alýþkanlýklara dönüþerek kanýksandýðý açýktýr. Bugün en onarýlmaz fecaatte yaþanan sapkýnlýklarýn özendirilen hayat tarzlarýna dönüþmüþ veya dönüþtürülmüþ olduðu da bir gerçektir. Tohum da toprak da çürümüþtür, çürümek üzeredir. “Kenneth Gergen, insanýn tam olarak hangi çekirdek öz’e sadýk kalmasý gerektiðini hatýrlamanýn gittikçe güçleþtiðini, sahicilik idealinin ucundan bucaðýndan yýprandýðýný, içtenliðin anlamýnýn yavaþ yavaþ belirsizliðe gömüldüðünü yazmaktadýr. Ýnsanlýk anlam verici güçlerinin büyük kýsmýný, belki de hepsini yitirmektedir.”(1)

 

 

Anlamýn en fark edilir yansýmasý olarak varlýðýn varlýða yönelmesi aþk sebebiyledir. Kimi zaman bu anlam yani ‘sonsuzluk’ için öz veya benlik kendini bile feda edecek derecede fedakârlýk yapar. “Yetiþkin insan aþk ahlâkýndadýr” diyerek tematik alaný oldukça geniþ bir genelleme yapan Ülken’in hemen arkasýndaki þu yalýn ifadesi özlüdür, özgündür: “Feragat ve fedayý nefs davasýnda en büyük hürriyetle yarýþmaya girmek ve herkesi geçmek için fazla ceht sarf etmek, sonunda insaný aþk ahlâkýna götürecektir.”(2) Çünkü varlýk anlamýný ancak kendini aþarak bir üst varlýða ekleyerek veya iliþkilendirerek inþa edebilir. Zayýf ve güçsüz benlikler bu hamleyi yapamaz; bu sýçrayýþ ve salýnýmla içine girecekleri, içlerine taþýyacaklarý muazzam zevki tasavvur bile edemezler. Bu tasavvur ve bu hareket var oluþ coþkusunu içinde hisseden dolayýsýyla var oluþ özü ve bilinci yüksek yoðunlukta olanlar içindir.

 

Fýtratýmýza yerleþtirilmiþ olan sonsuzluk duygusu sebebi ile geçici varlýðýmýza emanet edilmiþ benliklerimiz, gerçek hazzý, yaratýlýþ amacýna yönelmekle duyarlar. Sýnýrlý varlýk içinde sonsuzu hissetmenin dahasý iç evreninde yaþantýya dönüþtürmenin coþkusu ile adeta kývranýr. Kývranýþ adeta ruhuna giydirilen dar elbiselerden kurtulmak içindir.  Yöneliþ cesur bir özgürlüðü gerekli kýldýðýndan dýþtan bir bakýþla kendinden kopuþa, kendini terk ediþe bile benzetilebilir. Öyledir de. Ama bu devinim iyiliklerle ruhlarýný yüceltmek yerine sadece bulunduklarý yerin baþlarýna geçmemesine razý olarak, kötü þeylerin olmamasýndan baþka talepleri olmayan statükocu zihniyetlerin doðalarý gereði kavrayamayacaklarý bir durumdur. Onlar, varlýðýn sonsuz özgürlüðe en nihayetinde Allah’a yöneliþindeki kendine getirmek için insaný alýp kendinden götüren hazzýný, o hazzýn yankýsýný, yansýmasýný bile yaþamadýlar. Zevk kendinden geçmektir. Kendinden geçmek zevktir. Zaten kendi olmayanlarýn kendinde olmayanlarýn (vaz) geçecekleri bir benlikleri de olamaz. Olmayanlar, dolmayanlar kendinden geçemez. Kendinden geçmek, kendini aþmakla, kendini engellenmez bir biçimde taþmakla, doðallýkla boþalmakla olur. Boþalmak kendini dolanlar içindir. Ve onlar kendini boþalýrlar, bunun hazzýný, huzurunu kendi nefisleri içinden ve üzerinden hissettikleri varlýk bilinci ile yaþarlar ve som samimiyetle kapýldýklarý derin, serin akýþ içinde de kendilerini hissederler. Kim olduklarýna dair sorunun hiçbir þüpheye yer býrakmayacak yoðun baðlanýþlar ve baðlantýlarla onlarda karþýlýklarý mevcuttur. Var olmak kendimizi ilahi kudret ve inayet ikliminde hissetmektir. Orada gittikçe yoðunlaþan, çoðalan bir öz ve bir söz sahibi olunacaktýr. Eflatun’un aþk için “Doðumsuz, ölümsüz, artmaz, eksilmez bir güzellik” sözüne karþý “artmaz” kýsmýnda külliyen yanýlýyor üstat” diye net bir tutum alan Ýskender Pala, doðallýkla karþý düþüncesini “Bir çoðalmadan ibarettir çünkü aþk, bir coþmadan, kabarmadan, büyümeden ibarettir. Devamlý artmayan bir duygunun aþk olmasý ne mümkün?”ifadeleri ile açýklar.(3)

 

 

Kendimizden (vaz)geçiþ daha güçlü bir kendimizi yaratma, kendimizi geniþletme veya zenginleþtirme çabasýdýr bir bakýma. Bu bir boþluða düþmek veya ölmek gibi gözükse de asla hiçlik, manasýzlýk, çürüme deðildir. Birbirinden deðerli çalýþmalarla ufkumuzu açan deðerli psikiyatrist Kemal Sayar’ýn bu konudaki þu tespiti müstakil olarak düþünülmelidir kanaatindeyim: “Bir kiþilik benlikten daha yüksek deðerlere yönelmemiþse, kaçýnýlmaz olarak yozlaþma ve çürüme baþ gösterir.”(4) Bu anlamda ölmek varlýðýn zorunluluðu, baþka bir söyleyiþle ölmek zorunlu var olmak, var oluþla yüzleþmektir. Olmak; bir üst kata, üst akla, üst bilince çýkmak, daha yüksek bir ruha eriþmek demektir. Oysa yokluk batýldýr. Yokluk diye bir þey yoktur!.. Fena olmak manasýz bir þekilde yitip gitmek deðil mutlak varlýða doðru kayýtsýz koþulsuz bir yürüyüþ, yöneliþ içinde olmak demektir. Menzile yaklaþma oranýmýz kendi olgunlaþma oranýmýzla orantýlý olacaktýr. Bu yöneliþte aþk, özün kendine güveni ile artar. Özgüven sahibi olanlar anlamýn sonsuzluðunda bütün sýnýrlarý geçmekten korkmazlar. Ýnsanoðlu kendi gerçeðini yalandan sýnýrlar içinde kurmaya çalýþýr çoðu zaman . Bütün o sýnýrlar ve o sýnýrlar içinde oluþmuþ benlikler yapaydýr, sahtedir. O sýnýrlarý geçtiðimiz zaman arkada sahte gerçeklikler ve sahte benliklerle var olma þaklabanlýðýndan baþka bir þey  kalmayacak korkulmasýn. Aklýn ve ruhun mutluluk ve güvenlik adýna kendini statikleþtirmesi varlýk adýna derin bir cehalettir. Orada, baþka varlýklara yönelmesi gereken harekette, bir azalma, bir duraksama gözlenebilir. Giderek varoluþsal anlamda yanýlgý sýnýrýný aþarak körelmeye dönüþen algý bozukluðu egoistlik ölçüsünde bencilleþir.  “Bencillik öylesine tiksindiricidir ki, bu utanç verici hali saklamak için nezaket dediðimiz þeyi icat etmiþizdir”der Schopenhauer.(5) Ona göre ve onun için bir baþkasýna yönelmek yorulmak; paylaþmak azalmak anlamýna gelir. Bu korku ancak var oluþ cevheri zayýflamýþ kiþilerde görülebilir. Hele bu insanlarýn bir baþka varlýk için kendilerinden geçiþlerini, kendilerinden vazgeçiþlerini düþünmek bile neredeyse  imkânsýzdýr. Kendi dar dünyalarýnýn minyatürden tanrý rollerini biraz daha sürdüredursunlar bakalým. Oysa zayýflayan, kendilerinden baþkasýný düþünmeyen varlýklarý anlamsýz bir boþlukta çýrpýnýp durmaktadýr. Evet boþluk ama anlamsýz, ve boþuna bir çýrpýnýþ!..

 

Boþluk çoðunlukla yanlýþ sanýldýðý gibi anlamsýzlýða denk deðildir. Hatta boþluk bir yönüyle varlýðýn bir boyutudur. Bir yönüyle boþluk varoluþun anlaþýlabilir düzlemi gibi sayýlabilir. Varlýk boþlukta oluþur, orada büyür. Nesnel algý dünyamýzda bile gözlemlediðimiz kadarýyla boþluk varlýkla doldurulur. Boþluk varlýðý bekler. O belki varlýðýn en geniþ mekânlarýndan biridir. Varlýðýmýz ne kadar çoðalýrsa boþluk o kadar azalýr. Yani boþluk kendini varlýða ve varlýk için armaðan eder. Bu anlamda belki mutlak boþluk da söz konusu deðildir. Çünkü hakikat düzleminde esas olan varlýktýr: Mutlak Varlýk! Varlýðý büyüten boþluk onun içinde, ona ait. Oysa varlýðýn özünden ve amacýndan kopuk yaþamlar anlamsýzlýða, yani hiçliðe yönelirler. Hiçlik amaçsýzlýk ve anlamsýzlýktýr. Amaçsýz ve anlamsýz varlýk diðer varlýklara imkân olamadýðý gibi onlarýn varlýk alan ve imkânlarýný da tehdit olarak görür. Eðer varlýðýnýn idrakinde olsa idi baþkalarýnýn varlýðýný besleyen bir tutum içinde olacaktý. Baþkasýný kendi varlýðýnýn teminatý ve kendi bilincini fark etmenin sebebi sayacaktý. Þimdi ise baþka varlýklarý kendi varlýðýný yok etmeye yönelmiþ unsurlar olarak görme saçmalýðýnýn kurbaný olmaktadýr. Bu bir deliliktir. Birbirinden beter örnekleri tarihin her döneminde görülen aþkýn ve imanýn hakikatini kavrayamayanlarýn yolundan ýsrarla, ihtirasla gitmekte olan çaðdaþ insan, baþkalarýný yok etmeyi kendi varlýðýnýn, varoluþunun gereði sayma þeytani yanýlgýsýný yaþama biçimine dönüþtürdü. Bu dönüþüm insanýn ontolojik meziyetlerini ve onunla doðrudan iliþkili olarak iç evrenini tahrip etme pahasýna saðlanmýþtýr. Mevcut anormal duruma razý olmak veya oluyor gözükmek, gidiþatýn meþruluðu anlamýna gelmez. Sözü edilen kiþilikler üzerine yaptýðý bir çözümlemede fromm’un dediði gibi “Ýnsan karþýlýklý güvensizlik ve düþmanlýkla belirlenmiþ bir kültüre uyabilir, ama böyle bir uyma onun zayýflamasý ve verimliliðini yitirmesi ile sonuçlanýr.”(6) Bizce sonuç ünlü psikologun öngörüsünün çok ötesinde tecelli edecektir, etmektedir de. Ýþte tam da bu sebeplerden dolayý yorgun ve yoksul düþmüþ ruhlarýn da imdadýna yetiþmek için habbeyi kubbe yapma gereði hayati bir önem arz eder olmuþtur.

 

Arapça bir kelime olarak Türkçemize çok yaygýn kullanýlmakta olan ‘habbe’ tahýl tanesi demektir. ‘Hub’ kökünden türeyen elime, tane veya dane olmanýn ötesinde anlamlara sahiptir. ‘Habbe’ tohumluk olacak evsafta tane demektir. Çünkü tane’nin sadece sayýsal bir karþýlýðý vardýr. ‘Kaç tane?’ diye sorduðumuzda veya ‘üç tane’ ‘beþ tane’ gibi ifadeler sayýyla ifade edilecek çoðunluklar için kullanýlýr. Oysa ‘habbe’nin ‘aþk, sevgi ve merhamet’ içeren anlam geniþliðiyle var oluþsal yaklaþýmlara ilham ve imkân verecek farklý, özgün karþýlýklarý vardýr. ‘Hub’ aþk, sevgi anlamlarýna gelir. ‘Habib’ dediðimiz zaman sevgiliyi ifade ederiz. ‘Mahbub(e)’ sevilmiþ demektir. ‘Muhabbet’ yine ayný kökten türeyen ‘ahbab’larýn birbirleriyle kurduklarý gönülden iliþkileri ifade eder, sevgililerin hemhal olma durumlarýný anlatmak için kullanýlýr. Anlatmaya gerek bile yok ki sevmek, hiçbir hesap yapmaksýzýn baþka bir varlýða özden, içten yönelmektir. Yukarýda farklý türevlerini verdiðimiz tüm kelimelerde bu yöneliþ vardýr. Aþk ve sevgi insan ruhunun ve benliðinin ilacýdýr. Sevgi insaný iyileþtirir, var eder. Dilimize ‘p’ dönüþümüyle geçen ‘hap’ kelimesi (ayný dönüþüm ‘ahbap’da da görülür) ve onunla mürekkep “hapý yutmak” deyimi deðindiðimiz baðlantýlarla irtibatlý olarak kullanýlmaktadýr. Hapý yutarýz ve iyileþiriz. Tabi deyim kullanýmýnda kendi kültürel kavrayýþ ve yorumlayýþýmýza göre tezat bir anlam kazanmasý ayrý. ‘Habbe’ye gelince. Baþtan sona habbenin serüvenini gözleyip çözümlemek ve kavramaya çalýþmak var oluþta aþkýn ve aþkta var oluþun esrarýný çözmede bize yardýmcý olabilir.

 

Tohumu topraða atarsýnýz. Bu iki sevgilinin buluþmasý gibidir. Tohumun toprakla buluþmasý varlýk bilincinin ciddi manada harekete geçmesi demektir. Toprak tohumu baðrýnda, tohum kendini topraðýn koynunda hisseder. Bu ilk karþýlaþma, ilk kabullenme sonucu temelden etkiler. Eðer tohum çelimsiz ve zayýfsa beklenen aþk oluþmaz ve toprak onu elimine eder. Yani beklenen salýným beklenen yöneliþ olmaz. Çünkü aþk karþýlýklý yöneliþtir ve güçlü, kendine güvenen bir öz gerektirir. “Ýnsan çoðu zaman daha tam ve mükemmel bir kendisine ulaþabilmek için baþkalarýna yaklaþmak zahmetine katlanan bir varlýktýr. Sevgi insaný kendisine daha çok baðlayabildiði, daha çok arayabildiði bir kendisi yapabildiði ölçüde güçlenir. Sevmek yeniden var olmaktýr. Varlýðý yokluk karþýsýnda daha güçlü bir hale getirmektir.”(7) Bazen tersi de olur. Tohum topraðýný bulamamýþtýr. Toprak koynuna düþen tohumu saramamakta, onun güçlü özünü besleyememektedir. Adeta arada kan ve doku uyuþmazlýðý vardýr ve yine varlýðýn kendini ifade edecek, açacak imkâný kalmamýþtýr. Zavallý tohum! Kim bilir topraðýný bulsaydý özü nasýl dolukacak, dýþarýya yaprak yaprak çiçek çiçek taþacaktý. Bizler bir türlü sevgilisini bulamayan topraðýn da tohumun da serencamýný çok iyi biliriz. Ülkem yüzyýllar var ki, tohumunu bulamamýþ bir toprak parçasýdýr. Ve ülkemi yeþertecek tohumlar bir türlü kendi topraðýyla buluþamamaktadýr. Ve insanlarýmýz!... Her yerde, ummadýk yerde topraðýný bulamamýþ, topraðýna düþmemiþ, düþememiþ tohumlarýn kuruyan, körelen, çürüyen meziyetlerine, yeteneklerine, birikimlerine þahit olmaktadýr. Oysa uygun koþullarda topraðýný bulmuþ tohum önce kabuðunu atar. Bu varlýðýný hissetmenin, var oluþ bilincinin hazzýna varmanýn ilk iþaretidir. O hazza ulaþmaya gör, seni alýp götürür. Gidersin. Mum alevi etrafýnda dönen pervane gibi döner tohum kendi için(d)e. Kývranýr.

 

Varlýðýn bilincine varmak özün tamam ve eksiksiz olmadýðýný sanma yanýlgýsýna düþmek deðildir. Bilakis varlýðýn bilincine varmak bir yüksek akýmýn etkisinde kendiliðinden kendi eksik ve noksanýný, kendi boþluðunu keþfetmek gibi bir þeydir. “Adler doktrinine göre, aþkýn ortaya çýkmasýnda insanýn varlýðýnda yer alan ve bütün hayatý boyunca etkilerini gösteren yetersizlik duygusu, bu duygunun eseri olan güçlülük, egemenlik, üstünlük arzusu rol oynamaktadýr. Yaradýlýþýnýn ve yaþayýþ þekillerinin etkisiyle kendisini yetersiz, eksik bulan insan tamamlanmak ister. Kendisini tamamlamaya, varlýðýndaki boþluðu doldurmaya elveriþli varlýklar arar. Bu varlýklara baðlanmak, onlarý kendisine baðlamak arzusunu duyar.”(8) O noksaný giderecek, o eksiði kapatacak, o boþluðu dolduracak her ne ise ondadýr; Mutlak Varlýk’da. Mutlak Varlýk her türlü eksik ve noksandan münezzeh olandýr. Öyleyse bizim tamamlanmak için mutlak varlýða yönelmekten baþka çaremiz de çýkýþýmýz da yoktur/olamaz. Aþk tamamlanma arzusuyla içimizden bir hamle yapmaktýr. Aþk birlikte var olma fýtri dürtüsüyle aþkýn olana yani mükemmel olana yönelmektir. Eðer tamam ve sorunsuz olsaydýk belki de âþýk olamayacaktýk. Abraham Maslow’un, ‘Eðer ölmeyeceðimizi bilseydik, gerçekten tutkuyla sevebilir miydik?’ sorusu, içinde derin düþünsel espriler taþýmasý bakýmýndan ilginçtir.(9)

 

Bütün bu hareketler, kýpýrdanmalar, yöneliþler tohumda yani habbede de olur. Ve o aþkla topraða yönelir. Özü dolar taþar ve yeþermeye durur. Ýlk bakýþta eyvah kendisini parçalamaktadýr. Tohum yok olmaktadýr, ölmektedir. Evet doðrudur. Ne çare ki ölmeksizin olunmuyor. Ayrýca ölüm diye gördüðümüz iþte apaçýk kendini aþma, o zayýf benlikleriyle statik karakterde olanlarýn korktuklarý sýnýrlarý aþýp geçmekten baþkasý deðil. Tohumun bu anlamda ölmesi on baþaða dirilmesi, o on baþaðýn eksilmeyen aþkla tekrar topraða düþmesi çoðalmasý yani habbenin kubbeye dönüþmesi demektir. Yine Alman filozofun ifadesiyle “Hayatý ve devamlýlýðý bunca þiddetle isteyen þey, yaþama iradesinin ta kendisidir. Bu bakýmdan da yaþama iradesi ölümden kurtulmuþtur ve ölüm onu hiçbir þekilde etkileyemez.”(10) Habbeyi kubbe yapmak iþte böyle bir oluþuma da iþaret ediyor olmalýdýr. Habbeyi kubbe yapmak aþkla mümkündür. Þimdi bütün mesele kubbeye dönüþecek habbe olmakta. Muhabbetle dolmuþ, donanmýþ imanlý yürekler gerçek bir medeniyet tohumu gibi, kasten çorak býrakýlmýþ ülkemin ve yeryüzünün bütün topraklarýna ve yollara düþmelidirler.

Ola ki can gelir can yeþeririz.


 

 

______________________________



1-      Kemal Sayar, Özgürlüðün Baþ dönmesi, s 42, Karakalem yay. Ýst. 2002

2-       Hilmi Ziya Ülgen, Aþk Ahlâký, s. 170, Ülken Yay. 4. Baský, Ýst. 1981

3-       Ýskender Pala, Kitâb-ý Aþk, s. 15, Alfa Yay., Ýst. 2005

4-       Kemal Sayar, Kalbin Direniþi, s. 92, 3. bas. Karakalem yay. Ýst. 2006

5-      Schopenhauer, Aþkýn Metafiziði, s. 90-91, Çev. S.Hilav, Oluþ Yay. Ýst. 1965

6-  Erich Fromm, Çev. Ayda Yörükan, s. 34, Ýþ Bankasý yay, Ýst. 1994

7- Dr. Halis Özgü, Aþkýn Psikanalizi, s. 24-25 Ýst. 1967

8- Dr. Halis Özgü, age., s. 23.

 9- Kemal Sayar, Ruhun Labirentleri, s. 154, Da yay. Ýst. 2003

     10- Schopenhauer, Aþkýn Metafiziði, Çev. S.Hilâv, s. 74, Oluþ Yay. Ýst. 1965

 
 
   


radyobeyan