Ramazan Ayý Makaleleri
Pages: 1
Eski ramazanlar By: sumeyye Date: 17 Aðustos 2010, 13:54:27
Sultanýn mütevazý sofrasý
Eski Ramazanlar

Padiþah sofrasý, Fatih Sultan Mehmed’in saray ve devlet düzenini saðlayan o meþhur kanunnamesinin 35 maddesinde; “Cenab-ý þerifim ile kimesne taam yemek kanunum deðildir, meðer Ehl-i iyalden ola, Ecdad-ý izamým vüzerasiyle yerleþmiþ Ben refetmiþimdir” der Buradan anlaþýlacaðý üzere Sultan Fatih tek baþýna veya çok yakýn olanlarla yemek yiyor ve evvelki padiþahlar gibi vezirleriyle dahi yemek yemeyi reddediyordur Hatta Kanunnameye göre Divanda vezirlerin de nasýl ve hangi þartlarla yemek yiyebileceði belirtilmiþ, bunlarýn önünden kalkan taamýn (yemeðin) dahi çavuþlar, reisülküttap neferleri gibi hizmetliler tarafýndan yenilmesini öngörmüþtür Böylece bir taraftan bu hizmetlilere vezir yemeði yedirilerek onlarý payelendirirken bir taraftan da israfýn önlenmeye çalýþýldýðý anlaþýlýyor Ancak makam sahibi görevlilerin genellikle kendi sýnýflarýyla bir arada yemek yeme zorunda olduðu görülüyor Sonrada Ali Ufki bey adýný alan saray aðalarýndan Woyciech Bodowski 17 yüzyýldaki saray âdetlerini anlatýrken “Padiþahýn Hasoda’da veya teras ve bahçelerde yalnýz baþýna yemek yediðini, yemek için kaþýk ve parmaklarýný kullandýðýný daha sonra ellerini sabunla yýkadýðýný” belirtir

Böyle bir durum dünyanýn diðer büyük saraylarýna göre önemli bir farklýlýk arz eder Fransa kralý ve Cin imparatoru da tek baþýna yerler ama bunu asilzâdeleri ya da yüksek memurlarý önünde yaparlar, oysa Fatih Sultan Mehmed gibi Osmanlý sultanlarýný ancak hizmetkârlarý ve ailesi görebilir Pek çok insanýn hayallerini süslediði gibi padiþahýn yanýnda cariyeler falan yoktur Öyle ihtiþamlý sofralarda oturmaz, tercih ettiði yer sofrasýdýr, abartýldýðý gibi altýn kaplar, mücevherlerle bezemeli bardaklar da o sofrada yer almaz


Günde iki öðün yemek


Fatih Sultan Mehmed’in mutfaðý ile ilgili en eski belge 11 Haziran ile 9 Temmuz 1469 tarihlerine tekabül eden hicri 873 Zilhiccesi’ne aittir O sýrada Ýstanbul’da olan padiþah, günde iki öðün yemek yer, birincisi ve en önemlisi sabah, ikincisi ise güneþ batýmýndadýr Ne ilginçtir ki ikinci öðün, belli bir perhizin uygulandýðý izlenimini verecek kadar sadedir: çorba, etli bir yemek, yoðurt ve genellikle çið yenen salata cinsinde otlardýr


Daha ilginci bu söz konusu esas yemek öyle günden güne deðiþmez Ne hikmettir bilinmez o koskoca padiþah ayýn ilk 15 günü her akþam þalgamlý ve yumurtalý kuzu ve geriye kalan 14 gün ise soðanlý tavuk kebabý yer Bu durum çorba için de geçerlidir Kuzu yemeðinin yanýnda her gün sarý erikli bir çorba vardýr, ancak bazý günlerde içine hýyar ya da maydanoz katýlýr Mönüde tavuk kebabý olduðu günler ise koruk ya da sarý erik suyu katýlmýþ balkabaðý çorbasý eþlik eder Padiþahýn çið yediði salata cinsinden otlar ise deðiþkenlik arz eder, gününe göre marul, tarhun, soðan, sarýmsak, tere ya da hýyar olabilir Bu söz konusu otlar zeytinyaðý, sirke ve soslarla karýþmýþ bir salata türünde olmayýp sadedir, yediði de birkaç tutamý geçmez 26 Haziran akþamýnda ise padiþah bu söz konusu otlar yerine hýyar turþusu, 19’unda ise limon turþusu yer 13’ü ve 15’inde mönüde kiraz vardýr, 19 ve 27’sinde ise boza içilir


Sabah yemekleri ise nispeten daha çeþitlidir 12 Haziran sabah mönüsünde yumurtalý lapa, mantý ve yoðurtlu eriþte (Örke) vardýr Ertesi gün yeniden mantý, kestaneli bulgur ve muhallebi yenir

Bayram mönüsü de sade


Fatih mutfaðý defterlerinden anladýðýmýz kadarý ile Sultan Fatih’in sefer yemekleri de çok çeþitli deðildir Sözgelimi; Otlukbeli’ne giderken takip ettiði güzergâhta dokuz gün zarfýnda yediklerinin çeþitleri arasýnda sadece koruklu ekþili çorba, baþ, paça, peynirli tarhana ve börek bulunur Dikkati çeken diðer bir husus ise Kurban bayr----- tekabül eden 20 Haziran ile ilgilidir O gün kurban edilmek için 20 sýðýr, Yeniçerilere daðýtýlmak üzere 1000 kâse, Divân’a verilmek için dýþarýdan 50 okka zülbiye helvasý alýnýr, ne ilginçtir ki o koskoca sultanýn mönüsünde hiçbir olaðanüstülük gözlenmez


Fatih Sultan Mehmed, Edirne ve Ýstanbul’daki o muhteþem saraylarýnda oldukça sade bir hayat sürer ve onun dönemindeki mutfak giderleri diðer padiþah dönemlerine kýyasla hayli az olduðu pek çok eserde dile getirilir Buna raðmen Sultan Fatih’in mutfaðýndan fakirlere her hafta pazartesi ve perþembe günleri 250 akçe daðýtýlýr, sultan ise gizli veya aþikâre þehrin varoþlarýnda dolaþarak þahsi malýndan fakir kimselere sadaka vermeyi asla ihmal etmez

Bir Seyyahýn Ramazan Anýlarý


Abdülhamid Han’ýn Kadir Gecesi alayý


Yýlýn bu tek gecesinde sultan sarayýndan dýþarýya namaza gider Bunun için düzenlenen alay görülmeye deðer manzaralar verir Eski bir gelenek uyarýnca Kadir Gecesi’nde sultanýn camiye gidiþi bir þenlik niteliðindedir Bu, özellikle atalarýnýn töresine baðlý Ýkinci Abdülhamid zamanýnda böyleydi Ben onun son Kadir Gecesi alayýný gördüm Yýldýz Sarayý’ndan Hamidiye Camii’ne kadar olan her yer ýþýk halkalarýyla doldurulmuþtu Caminin kendisi çepeçevre küçük yað kandilleriyle aydýnlatýlmýþ ve daha arkalar Arapça yazýlar ve mimari desenlerle süslenmiþti Limanýn ve þehrin karanlýk bir geceye karþý oluþturduðu etki, bir peri masalý gibiydi, uzaktaki gemi direkleri ve minarelerin soluk altýn yaldýzlarýyla parlýyordu Tam o sýrada bando sesleriyle askerler geldi, süngüleri lambanýn ýþýðý altýnda ýþýl ýþýldý Sonunda minareden müezzin sesi duyuldu Biri adeta bir minör tatlýlýðýnda bir ezan okumaya baþladý Derken bando Hamidiye Marþýna baþladý, maytaplar gökyüzünü renkli yýldýzlarla doldurdu ve imparatorluk korteji saray kapýsýndan aktý Çok güzel iki atýn çektiði saltanat arabasýnýn etrafýnda büyük beyaz fenerler taþýyan süslü üniformalara bürünmüþ kalabalýk dalgalanýyordu Kýrmýzýlar ve altýnlar içinde arabanýn üstünde oturan arabacý ve gri sakallý, omzuna askeri bir palto almýþ Ýkinci Abdülhamid belirdi Sultan, “Padiþahým çok yaþa!” sel----- eliyle karþýlýk verdi Gösteri alayý caminin avlusuna daldý ve majesteleri camiye girdi Bir saat boyunca maytaplar patladý, kalabalýk adeta bir þenlik havasýndaydý Ýçeriden zaman zaman tatlý bir ilahi sesi yükseliyordu Derken majesteleri tekrar göründü, kalabalýk ve askerler tekrar, “Padiþahým sen çok yaþa!” diye haykýrýyordu Yüksek beyaz saray kapýsý bir kez daha Ýslam halifesini içine aldý

Ýstanbul’a yolu düþen her seyyah, ülkelerine döndüklerinde ramazana dair hiç olmazsa birkaç sayfa yazmadan edemez Halkýn bu aya olan hürmetini takdirle anýlarýna not düþen seyyahlar bile bu coþkuya kendilerini ister istemez kaptýrýr Ýkinci Abdülhamid döneminde ramazan ayýný Ýstanbul’da geçirmiþ seyyahlardan H G Dwight’ýn 1913 yýlýnda Ýngiltere’de basýlan “Constantinople Old and New” isimli eserinde bu aya dair düþtüðü notlardan bir bölümü söyle:

Güneþin gökyüzünde olduðu sürece gerçek müminler dudaklarý arasýndan hiçbir yiyecek veya içecek maddesi geçmez Bir sigaranýn tatlý avuntusuna bile müsaade edilmez Ancak güneþin batýþýný haber veren topun ateþlenmesinden, bir beyaz saç telinin siyahýndan ayýrt edilebildiði aydýnlýða kadar yiyip içilir

Ramazanda güneþ ufka doðru yaklaþtýkça ýþýklar yakýlýr, masalar kurulur, ekmekler bölünür, sular doldurulur, sigaralar yemeðe baþlama beklentisi içinde eller aðza giden yolun yarýsýna kadar kaldýrýlýr Gün boyu süren bu perhizin bozulduðu an, iftar olarak adlandýrýlýr Bu, yemek içmek veya þölen anlamýndadýr Ve bizatihi bir gelenektir Gerçek bir iftar çeþitli ordövrlerle baþlar; zeytin, peynir, yuvarlak ve sert bir hamur iþi olan tatlý simitler ile reçeller ve pide denilen sýcak mayasýz yuvarlak ekmekle devam eder Daha sonra bir sebze çorbasý ile peynir veya pastýrma, ülkeye has bir çeþit kurutulmuþ et (pastýrma) ile piþirilmiþ yumurtalar gelir ve yine mevsimine göre þaþýrtýcý çeþitlikte sayýsýz yiyecek Mekke’den gelen kutsal zemzem suyu ile mideye indirilir Zenginler bütün bir ay boyunca kapýlarýný herkes açýk tutarlar Gecenin son yemeðine sefer kelimesinde türetilmiþ olan sahur denir Bekçiler sahur için insanlarý zamanýnda uyandýrmak amacýyla sokaklara davullarýyla dolaþýrken bir baþka top atýþý da orucun yeniden baþladýðýný haber verir

Ýstanbul ýþýl ýþýl

Asýrlar boyunca her zaman kutsal ve kýyýlýrken bile gururlu Ýstanbul, hiçbir zaman Ýslam’ýn bu kutsal ayý için aydýnlatýldýðý kadar gurulu ve kutsal gözükemez Ramazan ayý adý altýnda sayýsýz minarenin þerefesine dizilmiþ ýþýk halkalarýyla bezeli karanlýk bir kenti görmek dünyanýn en güzel manzaralarýndan biridir Yükselen çatýlarýn üzerinden olaðanüstü bir siluet olarak görülen camilerin iki, dört veya altý minaresi birden ýþýklandýrýlýr Bunlar bir büyüleyici oyunda daha kullanýlýr Minareler arasýna ipler gerilir ve bunlara camdan minik yað kandilleri dekoratif bir sýra ile asýlýr Sanki altýn kývýlcýmlar saçýyormuþ gibi, “Ya Allah” veya “Ya Muhammed” gibi sözler yer alýr Ayýn on beþinden sonra karanlýk gökyüzüne çoðu kez bir çiçeðin veya bir geminin þekli çizilir Bu yýldýzlara benzeyen zarif aydýnlatmalara Türkler mahya ay ýþýðý derler

Baþka zamanlarda Ýstanbul’un sokaklarý geceleyin terkedilmiþken, ramazan geceleri boyunca hayat doludur

Sýra teravih namazýnda

Bu kutsal ay boyunca dini hamiyet diðer aylardan daha çok artar Müminlere Kur’an okumalarý ve diðer dini vazifelerini tam olarak yerine getirmeleri emredilir Gün batýmýndan iki saat sonra yapýlan günün son ibadeti özel bir önem taþýr Bu genellikle yatsý olarak bilinir Ondan sonra yapýlan ibadete teravih denir Ve her zamanki beþ rekât yerine iki rekat kýlýnýr Kimileri bunun aðýr bir iftar yemeði yemiþ bir kiþinin hazmýna yardýmcý olduðunu söyler Camilerde her akþam vaaz verilir

Türkler ramazanýn yirmi yedinci gecesine çok önem verirler Kadir gecesi diye adlandýrdýklarý bu gecede Kur’an’ýn cennetin en yüksek katýndan yeryüzüne gönderildiði ve Cebrail’in (aleyhisselâm) bunu Peygambere vermeye baþladýðýna inanýrlar Kadir gecesi akþamlarýný çoðu insan camilerde geçirir Her zamankinin yerine özel bir ibadet yapýlýr ve ondan sonra kalabalýk bir cemaat, kutsal günlerin olaylarýný anlatanlar etrafýnda oluþan gruplara daðýlýr

Bu ayda Ayasofya Camii’nde sýra sýra namaz kýlanlar görmeye deðer bir manzara verir Hepsi ayakkabýsýz olan erkekler, elleri baðlý ve baþlarý aþaðýda, yan yana ayakta dururlar Kýlýç ve fetih sancaðýyla birlikte tepelikli minberinden imam, akþam duasýný okur Yüksek bir platformda baðdaþ kurmuþ oturan bir müezzin, ruhunun derinliklerinden gelen bir sesle artan tenorda Kur’an’dan mukabeleler okur Ara sýra tutkulu bir “Allah!” nidasý fýrlar ya da ayaktaki binlerce kiþiden derin bir “Amin” sesi yankýlanýr O kalabalýk cemaat, baþlarýný öne eðer, elleri dizleri üzerinde eðilir ve doðrulurlar Sonra bir kez daha eðilir dizlerinin üzerine çöker ve kubbede yankýlanan pes perdeden uzun bir gök gürültüsüyle alýnlarýný yere deðdirirler Kutsal bilgelik tapýnaðý bundan daha etkileyici bir saygý ve inanç gösterisine pek az tanýklýk etmiþ olmalýdýr

Sofrada pilav bulunmayýnca yemeðin bittiði anlaþýlmýyor!


Ýsmail Rûmî Dergâhý’nýn 1906 ramazaný, bir dergâh çalýþaný tarafýndan gün be gün kaydedilir Rûznâmeye göre hangi gün ne yendiði, hangi ilâhilerin söylendiði ve teravihe kimlerin gelip cemaatin kaç kiþi olduðu yazar Dergahýn letâfetli iftar sofralarýnda ortalama 8-10 çeþit yemek vardýr, sadece o gün pilav sofrada arz-ý endam etmez, bunun eksikliði ise þöyle kaydedilir: “Sofrada pilav bulunmayýnca yemeðin bittiði anlaþýlmýyor”

Tophâne’deki Ýsmail Rûmî Dergâhý’nýn 1906 ramazaný, bir dergâh çalýþaný tarafýndýn gün be gün kaydedilir Rûznâmeye göre hangi gün ne yendiði, hangi ilâhilerin söylendiði ve teravihe kimlerin gelip cemaatin kaç kiþi olduðu yazar Ama en ilginci 9 ramazan günü düþen nottur Dergahýn iftar sofralarýnda ortalama 8-10 çeþit yemek vardýr, sadece o gün pilav sofrada arz-ý endam etmez, bunun eksikliði ise söyle kaydedilir: “Ta’amda pilav bulunmayýnca yemeðin bittiði anlaþýlmýyor”

Neredeyse Türk kimliðinin göstergelerinden biri olan pilav tutkumuz hemen her sofrada kendini gösterir Emin olun bugün bile pilav bulunmayan soflarda eksiklik arayanlarý bilirim

Türk insaný damaðýna son derece düþkündür ve pirinç gibi bir nimeti, Çinliler gibi tuzsuz lapa pilav þeklinde asla tüketmez, ona hakkýný verir Biz öyle Uzak Doðu ülkelerininki gibi suya pirinç salmakla, yani pirinci haþlamakla ya da buharda pilav yapmakla yetinmemiþiz Ýþin içine kendi mutfak kültürümüzün vazgeçilmezlerinden biri olan tereyaðýný sokmuþuz ki gerçekten pilavýn tereyaðýyla yapýlaný bambaþka bir lezzette olur Ýranlý, Iraklý, komþularýmýzdan ve Özbek ya da Kýrýmlý soydaþlarýmýzdan öðrendiðimiz fýstýklý, üzümlü, havuçlu, ayvalý pilavlarý da bizdeki pilav çeþitlerine renk katar
Þunda þüphe yok ki, kaliteli pirinçten et ya da tavuk suyunda piþirilmiþ, çok iyi demlenmiþ, dolayýsýyla pirinçleri tane tane ve kesinlikle birbirine yapýþmamýþ halde bir pilav en görkemli ziyafet sofralarýnýn baþ tacýdýr

Ne yazýk ki son yýllarda diyetisyenlerin saðlýklý önerileri sayesinde artýk tereyaðý tencere dibinde ya var, ya yok! Hal böyle olunca o eski yaðlý yüzlü pilavlar unutulmaya yüz tuttu, küçücük kalýplara sokulup tabaklarýn kenarýna garnitür olarak iliþtirilmesi adet oldu

Ziyafette 13 türlü pilav

Tarihi neredeyse 8 bin yýl evveline dayanan pirince dair kayýtlar, 15 yüzyýlda bile sarayda pilav yendiðini gösteriyor Fatih’in sofralarýnda sade pilavýn dýþýnda sebzelisi, etlisi ve tavuklusunun yer aldýðý kayýtlardan anlaþýlýyor Ancak pirinç nadir bir malzeme olduðu için çok uzun bir dönem pilav sadece zengin Osmanlý sofralarýný süslüyor ve buralarda da sofranýn en önemli yemeði konumuna yükseliyor 16 yüzyýlda pilav piþirme yöntemleri geliþmiþ, ayný öðünde birkaç çeþit pilav yenmeye baþlanmýþ Þölenlerde ikramlarýn zenginliði, etin yaný sýra pirinç pilavlarýnýn bolluðuyla da ölçülür hale gelmiþ 17 yüzyýlda Evliya Çelebi, Bitlis Beyi’nin kent meydanýnda verdiði ziyafette 13 çeþit pirinç pilavý bulunduðunu yazýyor Bu da pilavlarýn sadece Osmanlý sarayýna özgü olmadýðýný gösteriyor Ancak yine de nadide bir yemek olan pilavý sýradan halk yüzyýllar boyu ancak zenginlerin þölenlerinde tadabilmiþ Pirincin yaygýnlaþmasý 18 yüzyýldan sonra gerçekleþiyor ve pilav artýk orta halli insanlarýn da sofralarýnýn vazgeçilmez yemeði haline geliyor Özellikle Ýstanbul’da bu yüzyýldan sonra pirinç buðday kadar tüketilir oluyor

Buyrun Sultanýn iftar sofrasýna


Sultan Abdülmecit’le Abdülaziz’in ablasý olan Âdile Sultan; okumuþ, yazmýþ, gayet zeki, iyi bir þair, kâtip ve yazýsý güzel bir sultandýr Kaptaný Derya Mehmet Ali Paþa ile mutlu bir evlilik yapar, öyle ki, “Ben kocamla iftihar etmekteyim” der ve bu sözlerini her mecliste söylemekten çekinmez Çok geçmeden bu mutlu çiftin Hayriye adýnda bir kýzlarý dünyaya gelir Mehmet Ali Paþa daha sonralarý sadrazam olacak, ama çiftin mutlu evliliði ciddi kayýplarla yüzleþecektir Çok geçmeden Adile Sultan önce kocasýný, ardýndan da biricik kýzýný kaybeder Bu acýlara sabreden sultan, artýk kendini bir kat daha iyilik etmeye vermiþtir Silivrikapý’da hâlâ duran “Bâlâ” adlý tekkeyi baþtan baþa tamir ettirmiþ, bir imaret yeri açtýrmýþtýr Her sene muharrem ayýnda kazanlarla aþureler piþirterek fukaraya ve civar mahallelere daðýttýrýr Perþembepazarý’nda Arap Camii’ni yeniden inþa ettirip, yanýna þadýrvan ve mektep yaptýrýr Medine’de yaptýrdýðý sebilhânenin giderlerini karþýlamak üzere; arsa, fýrýn, sebil, kahvehane, dükkan, maðaza, deðirmen, dokuz kagir menzil, bir hurma bahçesi, on dört oda, sofadan oluþan bir ribat, boþ araziler vakfeder Ayrýca, Eyüp, Galata, Dudullu ve civarýnda çok sayýda müstakil bina, ev, maðaza ve arazi gibi çok sayýda taþýnmaz malýný da hayýr iþler için baðýþlar Nakit olarak verdiði paralarýn Ýstanbul’un yoksullarýna daðýtýlmasý ise çok olaðan vakalardandýr

Ýhtiþamlý iftar sofralarý

Kardeþlerinin vefatýna kadar Âdile Sultan Sarayý bir ramazan boyu misafirlerle dolar ve benzeri saraylarda görülmeyen bir ihtiþam ile meþhur ve malûmdur Yemekler mücevherli sahanlarda verilir ve ramazanýn ilk iftarýna Hanedaný Âli Osman’a mensup bütün sultanlarýn gelmesi adettir Bu usul Ýkinci Abdülhamid saltanatýnýn ilk senelerine kadar devam eder Bu iftarýn özelliði yalnýz mücevherli takým taklavatýnda deðil, yemeklerin yapýlýþýndadýr Emektar ve iþgüzar saraylý kadýnlarýn en meþhurlarý iç mutfaða sokulur, ince ve nadide yemekler hazýrlatýlýr Emîr dolmalarý, piliçli muluhiyyeler; kaymaklý tepsi börekleri ve benzeri yemeklerin haremde yapýlmasý adettir Ýftar zemzemle bozulur bozulmaz, müezzinler derhal kamet getirir, imam yerine gider, akþam namazý eda edilir Büyük sofralar paravanlarla ayrýlýr, harem aðalarý, kalfalar, halayýklar, uþaklar misafirlerin arkasýndan namaza dururlar Sultanýn iki imamý, bir hayli müezzini vardý ki bunlarýn sesleri birbirinden güzel ve tesirlidir Namaz biter bitmez gümüþ tepsiler içindeki billur kadehlerle þerbetler, þuruplar ve bir kat daha serinlik verici diþ kiralarýnýn daðýtýlmasý asla ihmal edilmez

Fukaranýn hakkýný gözetirdi

Sarayýn halkýndan ve kalabalýðýndan çok dýþarýdaki fukarayý yedirmek ve giydirmek için bir hayli para harcayan Adile Sultan tahsisatýný hemen hemen borç edercesine sarf eder, fakat kardeþleri zamanýnda maaþlarýný herkes muntazaman aldýðý için hazinesi dengesizlik çekmez Fukarasýný kendisinden fazla düþünen Âdile Sultan, “Benim kimsem kalmadý; ölümümden sonra mallarým hazineye gidip çürüyeceðine satýlsýn, açýklarýmýz kapatýlsýn, düzenimiz bozulmasýn, fukaramýz mahzun olmasýn Fazla gümüþ takýmlar, mücevherli sahanlar ve antika takýmlarýn getireceði para epeyce eder, bunlar satýlsýn” der; lâzým gelenlere ve bilhassa huzuruna çaðýrarak kâhyasýna uzun uzun emirler verir Bu emirler karþýsýnda bir süreliðine tereddüde düþen kâhyasýna, “Bu servet milletin sayesindedir Allahü teâlâ, fukarasýna elimizden geldiði kadar bakmamýzý emrediyor, tereddüde mahal yoktur” der ve elinde lüzumsuz ne varsa satýp fukaraya baðýþlar

Senelerce saraydan çýkmayan Âdile Sultan, sekseni geçen yaþlýlýðýnda karyolasýndan kalkacak mecali yoktur, devamlý oturmayý yeðler, yemeðini bile oracýkta yer, ancak namaz vakitleri bu yerinden kalkar Pirifaniliðin de verdiði yorgunluk haliyle sultan, gece gündüz uyur, çevresindekilere de; “Aman beni avutun, masal söyleyin, ninni söyleyin Ne yaparsanýz yapýn, uyutun; kýzýmý, kocamý rüyada göreyim” der

Çok sevdiði eþi ve yitirdiði evladýnýn acýsýyla yanan Âdile Sultan, nihayet Baðlarbaþý’ndaki Validebað Sarayý’nda 1898’de vefat eder Ýstanbul Eyüp’te, Bostan Ýskelesi yakýnýndaki türbesine defnedilir

Dini kaidelere riayet ederler

Ýstanbul’da Arabi aylarýn dokuzuncusu olan ve Müslümanlarýn oruç tuttuklarý ramazan ayýnda bulunduðum için her akþam yazmaya deðer bir sahne gördüm Bütün ramazan boyunca Türklere güneþin doðuþuyla batýþý arasýnda yemek yemek, su içmek, tütün içmek yasaktýr Hemen herkes bütün gece boyunca bol bol yiyip içer ama güneþ görünür görünmez, dini kaideye riayet ederler ve kimse bunu alenen ihlâl etmez

Güneþ daðlarýn arkasýnda yarý yarýyadan fazla kaybolunca nevalelerini büyük bir zevk ve heyecanla hazýrlamaya baþladýlar Ýnce bir ýþýk kavisinden baþka bir þey görünmeyince, top patlar ve ayný anda binlerce evde, kahvelerde, dükkanlarda sabýrla bekleyen Müslümanlar ilk lokmalarýyla oruçlarýný açarlar

Edmondo De Amicis -1874, Constantinopoli” adlý eserinden
Ramazanda fiyatlara dikkat edile!


Ramazan ayý baþlamadan evvel halkýn bu ayý daha rahat ve huzurlu bir þekilde geçirmesi için hükümet tarafýndan bazý tembihnâmeler neþredilirdi Bunlar, bazý kurallarý içeren bir nevi yönetmeliklerdi Ramazan günleri ve gecelerinde bu aya hürmeten evlerin, sokaklarýn ve dükkanlarýn temizliðine itina gösterilmesi, padiþahýn þehri ziyaretleri sýrasýnda ahalinin nasýl davranacaðý, kadýnlarýn arabalý arabasýz gezintilerde uymasý gereken kurallar ve sosyal hayatýn düzenini bozacak hareketlerden ve tavýrlardan kaçýnýlmasý bu tembihnamelerle açýk bir þekilde halka duyurulurdu

Baþbakanlýk Osmanlý Arþivleri’nde rastladýðýmýz 1807 tarihli belge ise bu tembihnâmelere ilginç bir örnek Ramazan-ý Þerifin yaklaþmasýndan dolayý gerek ekmek, gerekse eþya fiyatlarýnýn inip çýkmamasý hususunda konulan narha dikkat edilmesini tembihleyen belge, nahr defterinin mahalle imamlarý ile bakkallara gönderilmesini emrediyor
(4 Mustafa dönemi, Hat-ý Hümâyûn, No: 53351)
Gönül iftar ister, davet bahane

Ramazan-ý þerif ayýnýn o uhrevi havasý, iftar sofralarýnýn letâfetiyle pekiþir Sadece deðirmeni boþa dönen midelerle alâkalý gibi gözüken bu bölüm, aslýnda ramazanda yaþanan tüm güzellikleri de bünyesinde barýndýrýr Hele eskiden her selamün aleyküm diyene kapýlarýn ardýna kadar açýldýðý konaklarýn hikâyesi ise anlatmakla bitmez

Ýftar sofralarýna kaç kiþinin geleceði asla belli olmadýðýndan mutfaklarda daha fazla yemek bulundurmak adettir Hane sahibinin her akþam kurulan sofrasýna ramazana mahsus ekmeklerden baþka uzun yumuþak pideler, yine iftarlýk olarak çeþitli ufak halka çörekler, yine iftar için gümüþ veya deðerli pulad tepsiye çeþitli meyvelerden yapýlmýþ reçeller, sucuk, pastýrma, peynirler ve özelikle hurma ile türlü türlü zeytinler konduðu gibi ortasýna da saplý, kulplu ve kapaklý elmastraþ denilen billurlardan çok küçük sekiz on kadar bardak içinde Mekke-i Mükerreme’den getirilmiþ zemzem-i þerif konulur En aðýr kýymetli takým ve tabaklar, sýrmalý havlular, gümüþ leðenler hazýr edilir Ýftar vaktine, yani oruç bozmaya yarým saat kala odanýn uygun bir köþesine konmuþ buhurdanlarda öd aðacý veya buhur, pek kibar ailelerde amber yakýlýr, odanýn kapýsý çekilir Akþam ezanýna tam bir çeyrek kala hane sahibi yenmek odasýna girer, ayakta kendi sofrasýna alýnacak misafirlerin geliþini bekler, karþýlar, herkes softada yerini alýnca, imam efendi derhal Kur’an-ý Kerim’den Ayet-i Celile okumaya baþlar, hazýr olanlar sessiz olarak dinler Bu ara vaktin geldiðini bildiren top da atýlmýþ olur Önce zemzem-i þerif içilerek oruçlar açýlýr, iftariyelik denen reçeller ve önlerindeki çöreklerden yemeye baþlanýr Yemekte mutlaka iki çeþit çorba ve yumurta-i hümayûn, en az üç çeþit tatlý, iki çeþit börek ve hoþaf ile beþ altý türlü sebze bulundurmak kibarlar için zorunludur Eskiden iftardan kibar sofralarýnýn pek meþhur tatlýlarý baklava, samsa, revani, þeker pare, dilber dudaðýdýr Ýftar yemeðinde gaziler helvasý denen un helvasý, soðuk paça ve sebzelerden lahana ile zeytinyaðlý yemek bulundurulmasý kibarlar arasýnda çok ayýp sayýlýr
Kapýlar ardýna kadar açýk
Ramazan ayýnda tüm evler, en nefis yemeklerin, her selamün aleyküm diyene sunulduðu bir ziyafethânedir Büyük konaklarýn iftar sofrasýnda yer almak için tanýdýk olmaya lüzum yoktur Ýsteyen gözüne kestirdiði yere girer, oturur, kimse de kim olduðunuzu, ne münasebetle tanýþýldýðýný, isminizi ve iþinizi sormaz Konaða davetlilerin dýþýnda gelen misafirler de derece ve itibarlarýna göre kâhya ve divan efendisi, mühürdar gibi zatlarýn odalarýna alýnýr, iftar ettirilir, onlara da mükellef iftarlýklar, tatlýlar, börekler ve her türlü yemekler verilir Gedikli aðalarla diðer aðalara kavas ve aþçýlara ve evdeki diðer hizmetlilere ayrý ayrý sofralar kurulur, her birine börek, tatlý konur Konaðýn alt katýna da iftara gelen mahalle bekçisi, sakasý, amele ve diðer fakirler için onar kiþilik en az üç dört sofra hazýrlanýr, bunlara da birkaç çeþit reçel, simit, büyük bir kap ile çorba, mutlaka bir tatlý ve sebzenin yaný sýra büyük bir leðenle bolca pilav verilir Beraber getirdikleri tütünlerini ve evden verilen kahvelerini içerler, sonra hazinedar aða tarafýndan diþ kirasý namýyla bir miktar atiye verildikten sonra herkes yoluna gider Evdeki diðer misafirler kahve ve çubuklarýný içer, bir kýsmý yatsý namazý vakti yaklaþýnca konaktan ayrýlýr Bunlar arasýnda mahalle imamý, müezzini ve muhtarý gibi kimselerle diðer komþu ve mahalle ahalisinden atiye verilmesi lâzým gelenlere de ayrý ayrý diþ kiralarý verilmesi ihmal edilmez Hane sahibi tarafýndan mahiyetinde bulunanlara veya arzu ettiklerine ramazan hediyesi altýnda saat bile verildiði olur

Konaklarda sýradan günlerde de imam bulunur, sabah, akþam ve yatsý namazlarýný ev halký cemaatle kýlardý Ramazanda ise çoðunlukla konak imamý teravih kýldýrmaz, dýþardan bir imam ve güzel sesli müezzinler tutulur
Sýra teravih namazýnda

Teravih namazýna kalkan hane sahibi ve hane halký için ya sofaya veya mevsim kýþ ise mescid haline konmuþ büyük bir odaya gayet uzun dokunmuþ halýdan saf seccadesi yayýlýr, misafirlere arakiye üzerine sýrma iþlenmiþ veya atlastan, sýrma ipek ve sýrma ile süslenmiþ ayrý ayrý seccadeler serilir, hane sahibi ve imama da yine ayrý ayrý aðýr iþlemeli seccadeler konur Ýmamýn sesine dokunmamasý için uzaðýna konan iki buhurdanda öd ya da amber yakýlýr Müezzinler bu cemaat saflarýnýn en gerisinde bulunur, her iki rekâtte hep bir aðýzdan ilâhiler, tekbirler okunur Namazýn sonunda imam efendi Kur’an-ý Kerim’den yine yüksek sesle mihrabiye okur, bu suretle teravih namazý eda edilmiþ olur

Sahurluklar asla unutulmaz

Zenginlerin Allahü teâlânýn rýzasýný kazanmak için adeta servetlerini döktükleri iftar ziyafetlerinin yanýnda bir de sahur alemleri eklenir Fakir fukara için hazýrlanan sofralar, o vakit bile hayli kalabalýktýr Gelen fakirlerin çoðu Ýstanbul’un uzak semtlerinde oturduklarý için sahur yemeðini konakta yemez, mutfaða gider, arkasýnda taþýdýðý zembilindeki kaplara akþamdan kalan yemeklerden koyup dönerler Sahura kalanlar genellikle yakýnda oturanlardýr Kýþýn ise sahur vakti hayli geç olur, böyle zamanlarda misafirler sahura üç dört saat kala gelir, ne varsa nasiplerini yüklenir ve gece karanlýðýnda evlerinin yolunu tutardý


ALINTI
 

radyobeyan