> Forum > ๑۩۞۩๑ Ramazan Ayı Özel Dünyası ๑۩۞۩๑ > İlim Dünyası İle Ramazan Ayı > Ramazan Ayı Makaleleri >  Eski ramazanlar
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Eski ramazanlar  (Okunma Sayısı 572 defa)
17 Ağustos 2010, 13:54:27
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 17 Ağustos 2010, 13:54:27 »



Sultanın mütevazı sofrası
Eski Ramazanlar

Padişah sofrası, Fatih Sultan Mehmed’in saray ve devlet düzenini sağlayan o meşhur kanunnamesinin 35 maddesinde; “Cenab-ı şerifim ile kimesne taam yemek kanunum değildir, meğer Ehl-i iyalden ola, Ecdad-ı izamım vüzerasiyle yerleşmiş Ben refetmişimdir” der Buradan anlaşılacağı üzere Sultan Fatih tek başına veya çok yakın olanlarla yemek yiyor ve evvelki padişahlar gibi vezirleriyle dahi yemek yemeyi reddediyordur Hatta Kanunnameye göre Divanda vezirlerin de nasıl ve hangi şartlarla yemek yiyebileceği belirtilmiş, bunların önünden kalkan taamın (yemeğin) dahi çavuşlar, reisülküttap neferleri gibi hizmetliler tarafından yenilmesini öngörmüştür Böylece bir taraftan bu hizmetlilere vezir yemeği yedirilerek onları payelendirirken bir taraftan da israfın önlenmeye çalışıldığı anlaşılıyor Ancak makam sahibi görevlilerin genellikle kendi sınıflarıyla bir arada yemek yeme zorunda olduğu görülüyor Sonrada Ali Ufki bey adını alan saray ağalarından Woyciech Bodowski 17 yüzyıldaki saray âdetlerini anlatırken “Padişahın Hasoda’da veya teras ve bahçelerde yalnız başına yemek yediğini, yemek için kaşık ve parmaklarını kullandığını daha sonra ellerini sabunla yıkadığını” belirtir

Böyle bir durum dünyanın diğer büyük saraylarına göre önemli bir farklılık arz eder Fransa kralı ve Cin imparatoru da tek başına yerler ama bunu asilzâdeleri ya da yüksek memurları önünde yaparlar, oysa Fatih Sultan Mehmed gibi Osmanlı sultanlarını ancak hizmetkârları ve ailesi görebilir Pek çok insanın hayallerini süslediği gibi padişahın yanında cariyeler falan yoktur Öyle ihtişamlı sofralarda oturmaz, tercih ettiği yer sofrasıdır, abartıldığı gibi altın kaplar, mücevherlerle bezemeli bardaklar da o sofrada yer almaz


Günde iki öğün yemek


Fatih Sultan Mehmed’in mutfağı ile ilgili en eski belge 11 Haziran ile 9 Temmuz 1469 tarihlerine tekabül eden hicri 873 Zilhiccesi’ne aittir O sırada İstanbul’da olan padişah, günde iki öğün yemek yer, birincisi ve en önemlisi sabah, ikincisi ise güneş batımındadır Ne ilginçtir ki ikinci öğün, belli bir perhizin uygulandığı izlenimini verecek kadar sadedir: çorba, etli bir yemek, yoğurt ve genellikle çiğ yenen salata cinsinde otlardır


Daha ilginci bu söz konusu esas yemek öyle günden güne değişmez Ne hikmettir bilinmez o koskoca padişah ayın ilk 15 günü her akşam şalgamlı ve yumurtalı kuzu ve geriye kalan 14 gün ise soğanlı tavuk kebabı yer Bu durum çorba için de geçerlidir Kuzu yemeğinin yanında her gün sarı erikli bir çorba vardır, ancak bazı günlerde içine hıyar ya da maydanoz katılır Mönüde tavuk kebabı olduğu günler ise koruk ya da sarı erik suyu katılmış balkabağı çorbası eşlik eder Padişahın çiğ yediği salata cinsinden otlar ise değişkenlik arz eder, gününe göre marul, tarhun, soğan, sarımsak, tere ya da hıyar olabilir Bu söz konusu otlar zeytinyağı, sirke ve soslarla karışmış bir salata türünde olmayıp sadedir, yediği de birkaç tutamı geçmez 26 Haziran akşamında ise padişah bu söz konusu otlar yerine hıyar turşusu, 19’unda ise limon turşusu yer 13’ü ve 15’inde mönüde kiraz vardır, 19 ve 27’sinde ise boza içilir


Sabah yemekleri ise nispeten daha çeşitlidir 12 Haziran sabah mönüsünde yumurtalı lapa, mantı ve yoğurtlu erişte (Örke) vardır Ertesi gün yeniden mantı, kestaneli bulgur ve muhallebi yenir

Bayram mönüsü de sade


Fatih mutfağı defterlerinden anladığımız kadarı ile Sultan Fatih’in sefer yemekleri de çok çeşitli değildir Sözgelimi; Otlukbeli’ne giderken takip ettiği güzergâhta dokuz gün zarfında yediklerinin çeşitleri arasında sadece koruklu ekşili çorba, baş, paça, peynirli tarhana ve börek bulunur Dikkati çeken diğer bir husus ise Kurban bayr----- tekabül eden 20 Haziran ile ilgilidir O gün kurban edilmek için 20 sığır, Yeniçerilere dağıtılmak üzere 1000 kâse, Divân’a verilmek için dışarıdan 50 okka zülbiye helvası alınır, ne ilginçtir ki o koskoca sultanın mönüsünde hiçbir olağanüstülük gözlenmez


Fatih Sultan Mehmed, Edirne ve İstanbul’daki o muhteşem saraylarında oldukça sade bir hayat sürer ve onun dönemindeki mutfak giderleri diğer padişah dönemlerine kıyasla hayli az olduğu pek çok eserde dile getirilir Buna rağmen Sultan Fatih’in mutfağından fakirlere her hafta pazartesi ve perşembe günleri 250 akçe dağıtılır, sultan ise gizli veya aşikâre şehrin varoşlarında dolaşarak şahsi malından fakir kimselere sadaka vermeyi asla ihmal etmez

Bir Seyyahın Ramazan Anıları


Abdülhamid Han’ın Kadir Gecesi alayı


Yılın bu tek gecesinde sultan sarayından dışarıya namaza gider Bunun için düzenlenen alay görülmeye değer manzaralar verir Eski bir gelenek uyarınca Kadir Gecesi’nde sultanın camiye gidişi bir şenlik niteliğindedir Bu, özellikle atalarının töresine bağlı İkinci Abdülhamid zamanında böyleydi Ben onun son Kadir Gecesi alayını gördüm Yıldız Sarayı’ndan Hamidiye Camii’ne kadar olan her yer ışık halkalarıyla doldurulmuştu Caminin kendisi çepeçevre küçük yağ kandilleriyle aydınlatılmış ve daha arkalar Arapça yazılar ve mimari desenlerle süslenmişti Limanın ve şehrin karanlık bir geceye karşı oluşturduğu etki, bir peri masalı gibiydi, uzaktaki gemi direkleri ve minarelerin soluk altın yaldızlarıyla parlıyordu Tam o sırada bando sesleriyle askerler geldi, süngüleri lambanın ışığı altında ışıl ışıldı Sonunda minareden müezzin sesi duyuldu Biri adeta bir minör tatlılığında bir ezan okumaya başladı Derken bando Hamidiye Marşına başladı, maytaplar gökyüzünü renkli yıldızlarla doldurdu ve imparatorluk korteji saray kapısından aktı Çok güzel iki atın çektiği saltanat arabasının etrafında büyük beyaz fenerler taşıyan süslü üniformalara bürünmüş kalabalık dalgalanıyordu Kırmızılar ve altınlar içinde arabanın üstünde oturan arabacı ve gri sakallı, omzuna askeri bir palto almış İkinci Abdülhamid belirdi Sultan, “Padişahım çok yaşa!” sel----- eliyle karşılık verdi Gösteri alayı caminin avlusuna daldı ve majesteleri camiye girdi Bir saat boyunca maytaplar patladı, kalabalık adeta bir şenlik havasındaydı İçeriden zaman zaman tatlı bir ilahi sesi yükseliyordu Derken majesteleri tekrar göründü, kalabalık ve askerler tekrar, “Padişahım sen çok yaşa!” diye haykırıyordu Yüksek beyaz saray kapısı bir kez daha İslam halifesini içine aldı

İstanbul’a yolu düşen her seyyah, ülkelerine döndüklerinde ramazana dair hiç olmazsa birkaç sayfa yazmadan edemez Halkın bu aya olan hürmetini takdirle anılarına not düşen seyyahlar bile bu coşkuya kendilerini ister istemez kaptırır İkinci Abdülhamid döneminde ramazan ayını İstanbul’da geçirmiş seyyahlardan H G Dwight’ın 1913 yılında İngiltere’de basılan “Constantinople Old and New” isimli eserinde bu aya dair düştüğü notlardan bir bölümü söyle:

Güneşin gökyüzünde olduğu sürece gerçek müminler dudakları arasından hiçbir yiyecek veya içecek maddesi geçmez Bir sigaranın tatlı avuntusuna bile müsaade edilmez Ancak güneşin batışını haber veren topun ateşlenmesinden, bir beyaz saç telinin siyahından ayırt edilebildiği aydınlığa kadar yiyip içilir

Ramazanda güneş ufka doğru yaklaştıkça ışıklar yakılır, masalar kurulur, ekmekler bölünür, sular doldurulur, sigaralar yemeğe başlama beklentisi içinde eller ağza giden yolun yarısına kadar kaldırılır Gün boyu süren bu perhizin bozulduğu an, iftar olarak adlandırılır Bu, yemek içmek veya şölen anlamındadır Ve bizatihi bir gelenektir Gerçek bir iftar çeşitli ordövrlerle başlar; zeytin, peynir, yuvarlak ve sert bir hamur işi olan tatlı simitler ile reçeller ve pide denilen sıcak mayasız yuvarlak ekmekle devam eder Daha sonra bir sebze çorbası ile peynir veya pastırma, ülkeye has bir çeşit kurutulmuş et (pastırma) ile pişirilmiş yumurtalar gelir ve yine mevsimine göre şaşırtıcı çeşitlikte sayısız yiyecek Mekke’den gelen kutsal zemzem suyu ile mideye indirilir Zenginler bütün bir ay boyunca kapılarını herkes açık tutarlar Gecenin son yemeğine sefer kelimesinde türetilmiş olan sahur denir Bekçiler sahur için insanları zamanında uyandırmak amacıyla sokaklara davullarıyla dolaşırken bir başka top atışı da orucun yeniden başladığını haber verir

İstanbul ışıl ışıl

Asırlar boyunca her zaman kutsal ve kıyılırken bile gururlu İstanbul, hiçbir zaman İslam’ın bu kutsal ayı için aydınlatıldığı kadar gurulu ve kutsal gözükemez Ramazan ayı adı altında sayısız minarenin şerefesine dizilmiş ışık halkalarıyla bezeli karanlık bir kenti görmek dünyanın en güzel manzaralarından biridir Yükselen çatıların üzerinden olağanüstü bir siluet olarak görülen camilerin iki, dört veya altı minaresi birden ışıklandırılır Bunlar bir büyüleyici oyunda daha kullanılır Minareler arasına ipler gerilir ve bunlara camdan minik yağ kandilleri dekoratif bir sıra ile asılır Sanki altın kıvılcımlar saçıyormuş gibi, “Ya Allah” veya “Ya Muhammed” gibi sözler yer alır Ayın on beşinden sonra karanlık gökyüzüne çoğu kez bir çiçeğin veya bir geminin şekli çizilir Bu yıldızlara benzeyen zarif aydınlatmalara Türkler mahya ay ışığı derler

Başka zamanlarda İstanbul’un sokakları geceleyin terkedilmişken, ramazan geceleri boyunca hayat doludur

Sıra teravih namazında

Bu kutsal ay boyunca dini hamiyet diğer aylardan daha çok artar Müminlere Kur’an okumaları ve diğer dini vazifelerini tam olarak yerine getirmeleri emredilir Gün batımından iki saat sonra yapılan günün son ibadeti özel bir önem taşır Bu genellikle yatsı olarak bilinir Ondan sonra yapılan ibadete teravih denir Ve her zamanki beş rekât yerine iki rekat kılınır Kimileri bunun ağır bir iftar yemeği yemiş bir kişinin hazmına yardımcı olduğunu söyler Camilerde her akşam vaaz verilir

Türkler ramazanın yirmi yedinci gecesine çok önem verirler Kadir gecesi diye adlandırdıkları bu gecede Kur’an’ın cennetin en yüksek katından yeryüzüne gönderildiği ve Cebrai...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Eski ramazanlar
« Posted on: 29 Mart 2024, 09:54:57 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Eski ramazanlar rüya tabiri, Eski ramazanlar mekke canlı, Eski ramazanlar kabe canlı yayın, Eski ramazanlar Üç boyutlu kuran oku Eski ramazanlar kuran ı kerim, Eski ramazanlar peygamber kıssaları, Eski ramazanlar ilitam ders soruları, Eski ramazanlarönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes