Sizden Gelenler (Tasavvuf)
Pages: 1
El ibriz 2 By: sumeyye Date: 23 Temmuz 2010, 14:44:09
El-Ýbriz 2


11. Þeyh kadýnýn rahmindeki çocuðu görür yalaný. (S.213)

Yine A. Debbað Haz.leri buyurdu ki:

Cenab-ý Hak bir veliyi velilik mertebesine çýkardý

mý, o velinin böyle þehvet sinirlerini söker, atar da artýk o velinin gözünde ha bir kadýn, ha þu taþ birdir. Hiç kötü bir þey duymaz. Keþfi açýlan velilere nitekim kadýnlarýn rahmindeki çocuk bile görünür







12. Þeyh ruhlar alemine bakarak ilerde neler olacaðýný biliyor yalaný. (S.224)

Baskýda eksik SAYFALAR MEVCUT DEÐÝL



13. Resulullah 5 þeyi bildiði gibi tasarruf eden veli bu bilinmeyen 5 þeyi bilerek tasarruf eder yalaný. (S.242-43)

Bu âyet-i kerimede (Gaybi Allah bilir, gaybine kimseyi muttali etmez. Ancak razý olduðu Resulüne bildirir) diyor. Bununla peygamberlere bildireceði anlaþýlýyor ama yine muaraza baki?

A. Debbað(r.a.) buyurdu ki:

- Resul deyince velîler hariç kalýyor. Fakat veli de Resulün içinde dahildir, buna þöyle bir misal verelim: Meselâ filân Aða çiftliðine bakmaða, kontrole gidiyor. Fakat oraya yalnýz girmez, bazý adamlarýný da yanýna alýr. Çiftliðe varýp gördüðü zaman arkadaþlarý da ayný þeyleri görür, ayný bilgiyi edinirler, îþte Resul de böyledir. O da daima ashabýný beraber götürür. Þimdi Resul gaybe muttali olursa onun ümmetinin asfiyasýndan velhiler bir þeye muttali olmazlar mý?

Ben yine dedim ki:

- Efendim, zahir ulemâsý, Resulullah Efendimizde de, âyet-i kerimedeki beþ þeyi bilir miydi, bilemez miydi, diye ihtilâfa düþmüþler. Ne dersiniz?

A. Debbað Hz.leri buyurdu ki:

- Bizim ulemamýz büyükleri bilsin de, Resulullah Efendimiz bu beþ þeyi bilesin, bu nasýl olur? Tasarruf ehli olan bir kimse, ancak bu beþ þeyi bilerek tasarruf eder. Yoksa nasýl tasarruf edebilir.





14. Debbað ben ölsem, kazýk gibi olsam Kadir gecesinin hangi gece olduðunu bilirim iddiasý. (S.243-44)

Þeyn Hz.lerine Leyle-i Kadir'in marifeti hususunda da ulemânýn ihtilâfýný sordum:

- Bazý ulemâ, Resulullah(s.a.s.)'de bunu bilemediði için Leyle-i Kadir'i Ramazan'ýn 25, 27, 29. gecelerinde arayýn buyurmuþ diyorlar. Siz ne dersiniz? dedim.

Abdülaziz Debbað Hz.leri kýzdý, Sübhanallah dedi ve buyurdu ki:

- Yemin ederim ki, Leyle-i Kadir gelse, ben de ölmüþ olsam, kazýk gibi olsam, muhakkak Leyle-i Kadiri bilirim! Ben o halde olduðum halde bilir de Seyyid-i vücud olan Resulullah(s.a.s.) Efendimiz'e bu nasýl gizli kalýr!Olacak þey mi?





15. Babamýn ve annemin dölsuyunda hasýl olan meleklerin sayýsý 366’dýr yalaný. (S.269-71)

Yine A. Debbað Hz.lerinden iþittim, buyurdu ki: - Allah-u Teâlâ livatayý haram kýldý. Çünkü erkeðin menisinden nutfesiyle beraber melekler de iner. O nutfe ile melekler beraber olduklarý için, ekin mahalli olmayan bir dübüre, makata düþtüðünde hem melekler ölür, hem tohumlar ölür. Meselâ bir güvercinin yavrusu yuvasýndan yere bir taþ üzerine düþerse ondan eser kalýr mý, yaþayabilir mi? Ölür. Ýþte erkeðin tohumu ekin mahalli olan kadýnýn fercine düþerse orada o nutfe meleklerle beraber ya-þar. Bu babanýn ye annenin nutfesinden hasýl olan melek-ler 366 dýr. Yarý yarýyadýr. Ancak Adem(a.s.), Havva validemizden evvel yaratýldýðý için erkeðin meleði on fazla-dýr. Allah o nutfenin evlâd olmasýný hükmetmiþ ise o za-man o meni tanesi bir kan pýhtýsý olur. Sonra bir çiðnem et olur. Ondan sonra da boyuna tavýrlarý deðiþir, büyür. Me-leklerin de her birisi böyle nüma bulur, büyür. Evlâd do-ðup dünyaya çýkýnca kendisiyle beraber yetiþen melekler de beraber çýkarlar. O melekler onun zatýný muhafaza ederler. Bu meleklerin en büyüðü de onun saðýndaki hafýz melektir. Çocuk nasýl ana ile baba arasýnda büyüyüp yetiþirse, melekler de böyle babanýn ve annenin melekleri arasýnda yetiþiyorlar. Fakat Cenab-ý Hak o nutfenin boþa gitmesini, ondan çocuk olmamasýný hüküm etmiþ ise o nutfe ile beraber melekler rahme inerler ve ölürler. Bun-dan kula zarar gelmez. Çünkü o mahalline atýlan tohum-larýn ölümünde kendi dahil, tesiri yoktur, bu hal yanan kandildeki yaðýn damlayan katrelerine benzer. O damla-lar yanarak iner, yere eriþmeden yanar söner, îþte bu se-bepten meniyi rahimden dýþarý döküp telef etmek caiz ol-maz. Çünkü bu çýkan meniden Cenab-ý Hak çocuk murad etti mi, etmedi mi bilemeyiz. Onun için dýþan atýlan meni ile bir çok melâikenin helakine telef olmasýna biz sebep olmuþ oluruz. Fakat rahimde ölmelerinde bizim bir kusu-rumuz yoktur, iþte Cenab-ý Hak zinayý bunun için haram kýldý. Zina da büyük fesad vardýr. Zinanýn haram olmasýnýn sebebi meleklerin sebebiyle deðil, nesebin kesilmesi cihetinden haramdýr. Çünkü kýyamet gününde insanlarýn nesebde büyük faydasý vardýr. Nesebin sübutu bakýmýn-dan Resulullah(s.a.s.) Efendimiz nikâhý emretti. Zina ise gizlice yapýlýr. Çünkü zinayý açýktan yapsa ceza terettüp eder. Zina nesebin kesilmesine saiktir, nesebi karýþtýrýr. Allah bunlardan bizi muhafaza buyursun.



16. Divan ehli ölüler öldüðünde kendi cenazelerini kendileri yýkar yalaný. (S.308-9)

A. Debbað Hz.lerinin iþittim. Buyurdu ki:

- Ahmak kimse fâni olan dünyaya baðlanmýþ kimsedir. Ýnsanlarýn en akýllýsý da, baki olan Allahü Teâlâya baðlanan kimsedir. Fâni olan bir insan diðer fâni olan bir insana güvenir ona baðlanýrsa, ikisi de fâni olduðundan birbirine fayda veremezler. Helake maruzdurlar. Fakat fâni olan bir insan baki olan Allah'a yapýþýrsa, o zaman fâni olan insan baki olur. insanlar ölümün ilâcý yoktur, di-yorlar. Halbuki ölüm, onun ilâcý, devasýdýr. Bunun devasý da bu zikrettiðimizdir. Yani bakiye yapýþmaktýr. Ölümün bundan baþka ilâcý yoktur.

Bundan sonra A. Debbað Hz.leri Allah'a yemin etti ve yemini te'kit etti. Tekrar tekrar vallahi, vallahi, vallahi diye yemin ederek buyurdu ki:

- Bir kul Allahü Teâlâya yapýþýrsa yani zahir ve bâtýný ile Allah'a sarýlýrsa o kimse fâni olmaz ve insanlarýn bildiði þekilde de olmaz. Ehli divan olan velilerin çoðu öl-düðü vakit kendi ölüsünü kendi yýkar, teneþirde nâþýný görürsün, bakarsýn nâþýnda da bir gassal var, yýkýyor, îkisi de ayný kimsedir. Vallahü teâlâ âlem.



17. Divana kadýnlar da iþtirak eder yalaný. (S.319-320)

Bu bâb Sâlihler divanýnýn zikrine dairdir.

Abdülaziz-i Debbað Hz.lerinden iþittim. Buyurdu ki:

- Divan, Peygamberimiz (s.a.s.)'in bi'setten önce gi-dip ibaret ettiði, günlerce kaldýðý Hýra Daðý'nda kurulur, Gavs maðaranýn dýþýnda oturur. Mekke sol omuzunun arkasýnda kalýr. Dört kutuplar saðýndadýr. Bunlar da imamý Malik'in mezhebindendirler. Üç kutup da sol tarafýndadýrlar. Bu üç kutbun her biri diðer üç mezheptendirler. Vekili önünde oturur. Bu vekile Divan Kadýsý derler. Bugün için Divan Kadýsý Maliki mezhebindendir. Basra nahiye sinde Halid-i Katinin kabilesine mensuptur. Ýsmi de Sey-yid Muhammed Ýbni Abdülkerim'i Basravî'dir. Gavs vekil ile konuþur. Burnun için vekil dendi. Çünki vekil divanda bulunan herkesin sözde naibi dendi. Çünkü vekil divan-da bulunan herkesin sözde naibi olur. Yedi Kutbun tasar-rufu Gavs'in emri üzerine olur. Bu 7 kutuptan her birinin maiyetinde hususi velîler vardýr ki, onun altýnda tasarruf ederler. Vekilin arkasýnda 6 saf vardýr. Bu saflarýn dairesi, 4 kutuptan sonra soldaki 3 kutba kadar daire kurulur. 7 kutup dairenin etrafýndadýrlar. Ýþte birinci saf budur. Bu-nun arkasýnda 2. ci saf vardýr. Ayný daire ve sýfat üzere-dir. Böylece 3. cü, 4. cü, 5. ci, 6. cý, saf kurulur. Kadýnlar-dan da divana iþtirak edenler bulunur. Bunlarýn adedi az-dýr ve 3 saftýr. Bu 3 saf da soldaki 3 kutup taramdadýr. Gavs ile 3 kutup arasýndaki boþlukta kadýnlarýn safý bulu-nur. Ölülerden de bazý salih kullar bu divana iþtirak eder-ler ve saflara dirilerle beraber karýþýrlar. Ancak hangi veli ölüdür, hangisi diridir, bunlarý 3 vasfý ile ayýrýrýz:

1) Ölü velilerin kýlýðý hiç deðiþmez. Diriler ise her geliþinde baþka bir þekilde gelirler. Çünkü diri veliler ba-zen saçý sakalý uzamýþ, bazen traþ olmuþ olarak gelirler. Fakat ölü velilerin hâli tebeddül etmez. Bu divanda bir ki-þiyi gördün ki, hiç kýyafeti þekli deðiþmiyor, her zaman ayný þekilde geliyorsa bil ki, o ölü velilerdendir. Bil ki, o tarzda ölmüþtür ve þekli hiç bozulmaz.



18. Divana kadýnlar da iþtirak eder ; divana katýlan gölgesiz ölü veli yalaný. (S.321)

Ölü veliler, dirilerin iþlerine ait müþavereye ka-rýþmazlar. Çünkü ölü velilerin dirilere ait iþlerde tasarrufu yoktur. Onlar diðer bir Demete intikal etmiþlerdir. Âhiret âlemi diriler âleminin tamamen zýddýdýr. Hiç münasebeti yoktur. Ölü veliler ancak ölülere ait iþlere, âhiret âleminde dair iþlerin müþaveresine karýþýrlar, rey beyan ederler. Kabirler ziyaret etmenin edeblerindendir ki, kabir sahibi için dua etmek istediði vakitte, davete icabet edil-mesi için Allah'ýn velilerinden bir veli ile Allah'a tevessül eder, onu vasýta kýlarsa, o kabir sahibi için ölmüþ bir veli ile tevessül etsin. Çünkü duasýnýn kabul olunmasý için en iyi çâre budur.



Ölünün gölgesi yoktur. Divanýn salihine iþtirak eden velî, seninle güneþ arasýna düþtü de baktýn gölgesi yoksa o zaman bil ki, o ölü velidir. Çünkü o ruhu ile hazýr olmuþtur. Yoksa toprak olan fâni vücudu ile deðil. Ruh vücudu hafiftir, aðýr deðildir. Þeffaftýr, kesif deðildir. Onun için gölgesi düþmez.









19. Divana melekler ve cinler de iþtirak eder ; Divana Resulüllah Efendimiz de teþrif buyururlar yalaný. (S.321-22)

Yine A. Debbað Hz.leri buyurdu ki:

- Çok kerre bu divaný salihine gittim, veliler top-lantýlarýna iþtirak ettim. Güneþ doðmuþtu. Beni uzaktan karþýladýlar. Baþ gözümle gördüm ki, bazýsýnýn gölgesi düþüyor, bazýsýnýnki düþmüyordu. Divanda hazýr olan ölü veliler, berzahtan Divan'a ruhun uçuþu ile kuþ gibi uçarak, Divan mevziine yakýn yere kadar gelirler ve o za man yere konarlar. Oradan itibaren, diri velîlere edeben ve havfen ayaklarýyla yürüyerek gelirler. Ricali gayb de böyledir. Bu diyara salihine melekler de gelirler. Onlar da ruhanilerdir ve bütün saflarýn arkasýnda dururlar. Fakat cinler, azdýr, tam bir sah dolduramazlar. Cinlerle melekle-rin orada bulunmalarýnýn faydasý, o divaný salihdeki velîler bazý iþler vardýr ki, bizzat kendileri yaparlar. Bir ký-sým iþler de vardýr ki, kendileri insan olarak yapamaz ve takat getiremezler, o zaman melek ve cinlerden imdad alýrlar, onlara yaptýrýrlar. Divan'a zamanlarda Rasulul-lah(s.a.s.) Efendimiz de teþrif eder. O, divan'ýn baþý olan Gavs'ýn yerine oturur. Gavs da vekil mevkiine, vekil de daha aþaðý safa iner. Resulullah efendimiz geldiði vakit bütün nurlanyla beraber gelir ki, o nurlara takat getirile-mez. O nurlar insaný yakar, feryat ettirir. Resulullah Efen-dimizin bu nurlarý mehabet, celâlet ve azamet nurlarýdýr. Cenab-ý Hak orada bulunan velîlere, Resulullah Efendi-miz'in nuruna dayanmak kuvvetini vermiþtir.





20. Divana diðer peygamberler de iþtirak eder yalaný. (S.326-7)

A. Debbað Hz.lerine sordum:

- Bu Divan'ý Salihine diðer peygamberler de gelirler mi? Meselâ, ibrahim, Musa (a.s.) ve diðer mürsel peygamberler de gelirler mi?

Buyurdu ki:

Senede ancak bir gece gelirler.

Hangi gecede gelirler? diye tekrar sordum.

Kadir gecesinde teþrif ederler, buyurdu. Kadir gecesinde Peygamberler ve veliler hepsi hazýr bulunurlar.Mele-i Âlâ'dan mukarreb melekler ve diðerleri de hazýr olurlar. Resulullah (s.a.s.) Efendimiz de teþrif eder. Onunla beraber ezvacý tahirat radýyallahü anhüma validelerimiz de teþrif ederler. Büyük sahabeler de bulunurlar.

Yine sordum ki:

- Hadis ulemâsý, Hz. Hatice (r.a.) mý efdal, Hz. Ayþe (r.a.) mi efdaldir, diye ihtilâf etmiþlerdir. Hangisi efdaldir?

Buyurdu ki:

- Kadir gecesi Divaný salihinde Resulullah Efendimizle beraber Hz. Hatice ve Hz. Ayþe validelerimizi degördük de Hz. Ayþe'nin nuru, Hz. Hatice'nin nurundan ziyade idi.





21. Kadir gecesi Adem (A.S.) yaratýlmadan önce vardý yalaný. (S.327-28)

Ondan sonra Þeyh Hz.leri Kadir Gecesi'nin sebebini bize anlattý ve buyurdu ki:

- Güneþin diriminde nuru yaratýlmadan önce âlem karanlýk idi. Yer ve göðü melekler imar ediyorlardý. Maðaralarda, daðlarda, inlerde, ovalarda hep melekler sakindi. Vakta ki, Cenab-ý Hak güneþe nur verdi ve âlemi güneþ ile ýþýklandýrdý. Yer ve gök melekleri âleminin harab olmasýndan korktular da gök melekleri yere indiler. Güneþin ýþýðýndan gölgelere, gecenin karanlýðýna kaçtýlar. Çünkü o zamana kadar güneþ nuru nedir bilmezler, hep karanlýða alýþmýþlardý. Bunun için korkarak Allah'a iltica
ettiler. Zannettiler ki, Cenab-ý Hak bu kâinatý artýk dürecek, helak edecektir. Bu suretle korktuklarý her an baþlarýna gelecek diye titrediler ve Allah'a niyaz ve tazarruda toplandýlar. Güneþ geceyi takip ettikçe onlar da devamlý dünyayý tavaf etmeðe baþladýlar. Baktýlar ki, hiçbir tehlike yok, böylece devredip duruyor, o zaman kendilerine emniyet geldi. Tekrar arz ve semadaki merkezlerine döndüler. Ondan sonra her sene bir gecede melekler toplanmaða baþladýlar, îþte Kadir Gecesi'nin sebebi budur.

- Efendim, dedim. O halde Leyle-i Kadir, daha Âdem (a.s.) yaratýlmadan önce vardý. Söylediðinizden böyle anlaþýlýyor. Halbuki Hadis-i Þerifte Leyle-i Kadir'in bu ümmeti Mufeammede has olduðu anlaþýlýyor? diye sordum.

Buyurdu ki:

- Kadir Gecesi Âdem Aleyhisselam yaratýlmazdan önce mevcud idi. Fakat Leyle-i Kadir'in ecri sevabý bu ümmeti Muhammede has olarak verildi. Resulullah Efendimizin bereketiyle has olarak verildi. Resulullah Efendimizin bereketiyle Leyle-i Kadir'i bilmek marifeti hasýl oldu. Fakat bizden önceki milletler nasýl ki, Cuma saatini bilemedikleri gibi Leyle-i Kadir'i de bilemediler. Leyle-i Kadir Yahudilere teklif edildiyse de onlar Cumartesi'ni seçtiler. Hristiyanlar da Pazar gününü seçtiler. Allahü Teâlâ keremiyle Leyle-i Kadir'e bizi muvaffak kýldý. Vallahü âlem.



22. Divana iþtirak eden velilerin bir kýsmý levh-i mahfuzu görebilir yalaný. (S.334)

Divan-ý Evliyaya iþtirak eden velilerin hepsinin Levh-ý Mahfuzu görmüþ olmasý þart deðildir. O velilerin ancak bir kýsmý Levh-i Mahfuzu görebilirler, bir kýsmý g öremezler. Ancak basiret gözüyle Levh-ý Mahfuza teveccüh ederler. Fakat onun muhteviyatýný, münderecatýrýný bilemezler, bir kýsmý ise Levh-i Mahfuza teveccüh dahi ede-mezler. Çünkü o dereceye gelmediðini, onun ehli olmadýðým kendi de bilir. Levh-i Mahfuz hilâl gibidir. Herkesin onu görüþü baþka baþkadýr. Divan-ý Evliya'da veliler top-landýðý vakit bu velilerin bazýsý bazýsýna yardým ederler. Bakarsýn daha büyük bir veliden, yanýndaki küçük veliye nur girer, yardým görür. O Divan'dan ayrýldýklarý vakit de nurlarý ziyadeleþmiþ olarak ayrýlýrlar. Divan-ý Evliya'da, küçük veliler zatý ile hazýr olurlar. Fakat büyük velilerde bu mecburiyet yoktur. Çünkü küçük veli Divan'a geldiði vakit, memleketinden kaybolur, asla orada duramaz. Zira Divan'a mevcudu ile iþtirak eder. Fakat büyük veliler baþ-kalarý ile iþi tedvir ederler. Divan'da bulunur ama memle-ketinden de ayrýlmaz. Çünkü büyük veliler dilediði þekle, tavýr deðiþtirmeðe kadirdir. Ruhunun kemalinden ötürü isterse 366 zate girer, 366 yerde bulunur.



23. Divan bazen Abdulaziz Debbað’ýn göðsünde kurulur yalaný . (S.335)

Bir kerre Abdülaziz Debbað Hz.lerinden iþittim.

Fas'ýn Habeþ kapýsýnda beraberdik. Buyurdu ki:

- Divan dediðin nedir? Orada Divan'ý kuran velilerin hepsi benim göðsümdedir.

Yine bir kerre de:

- Divan-ý Evliya benim bu göðsümde kuruluyor,buyurdu.

Bir kerre de:

- Gökler yerler bana nisbetle ovaya atýlmýþ bir serpinti gibidir, buyurdu.





24. Divana gavs gelmediði zaman Resulüllah teþrif eder yalaný. (S.337-38)

Yine sordum:

-Divan-ý Evliya'da baþkanlýk eden Gavs, bazen gelmiyor, kayýp oluyor. Bu nedendir?

Buyurdu ki:

-Bunun iki sebebi vardýr. Gavs o gün o saatte Cenab-ý Hakk'm müþahedesinde kendinden fânî olmuþtur.

O zaman Divan'da hazýr olamaz. Yahut da daha yeni tâyin olunmuþtur. Kendinden evvelki Gavs yeni ölmüþ-tür. O koca Divan-ý Evliya'ya birden çýkýp reislik yapmak kolay iþ deðildir. Yavaþ yavaþ alýþacaktýr. Onun için ilk defada gelmez. Gavs'ýn gelmediði vakitte çok vakit Resu-lullah (s.a.s.) Efendimiz teþrif eder. O zaman Divan ehline büyük bir havf hasýl olur ki, acaba bizden bir hatâ olur mu? diye çok korkarlar. Resulullah Efendimiz böyle uzun zaman Divan'a gelse bütün âlemler yýkýlýr, onun satvetine dayanamaz. Gavs'ýn gelmediði vakitlerde Resulullah Efendimiz beraberinde Hz. Ebubekir (r.a.), Hz. Ömer (r.a.), Hz. Osman(r.a.), Hz. Ali (r.a.), Hz. Hasan (r.a.), Hz. Hüseyin (r.a.) ile Fatýmetüzzehra (r.a.) validemizle birlikte gelirler. Fatýmatüzzehra (R.ah.) validemiz teþrif ettiklerin-de, erkekler içinde oturmaz, Divan'ýn kadýn velilerinin ba-þýnda oturur. Bir kere Hz. Fatýmatüzzehra validemizden iþittim, baktým, babasýna salâvat-ý þerife okuyor. Tam lâfzý ile deðil de mânâ olarak þu salâvat-ý þerifeyi okuyordu:

Allahümme Salli Âlâ men nýhuhü mihrabil ervah vel melâike velkevn, Allahümme salli âla men hüve imamül enbiya vel mürselin, allahümme salli âla men hüve imamý ehlil cenne ibadullahil mü 'minin.







25. Hiçbir veli divanda kutba muhalefet ettiði için alt dudaðýný oynatamaz; bütün alemleri divan ehli yönetir yalaný. (S.338-339)

Yine Þeyh Hz.lerine sordum:

- Gavs Divan'a gelip riyaset ettiði vakit diðer velîler ona muhalefet etmeðe kadir olabilirler mi?

-Hiçbir velî, Gavs'a muhalefet için alt dudaðým bile hareket ettiremez. Gavs^ý muhalefet etseler, imanlarýnýn selbinden korkarlar.

Yine A. Debbað HzJeri buyurdu ki:

- Divan ehli toplandýðý vakit, o vakitten, yarýnki vakte kadar olacaklarý ittifak ederlerse, gelecekte Allahü Teâlâ'nýn kazasý hakkýnda konuþurlar. Ondan sonra gelecek kaza hakkýnda konuþurlar. Bu velîler süflî ve ulvî bütün âlemlerde tasarruf ederler. Hattâ yetmiþ yerde gerisine, üstüne de onun ehlinde de tasarruf ederler. Onlarýn kalplerinde, hatýralarýnda da tasarruf ederler. Bu tasarruf ehlinin izni olmadan kimsenin havatýnna bir þey gelemez. Bu yetmiþ perdenin üstünde olan Rýk'a âlemi arþýn üstündedir. Buralara tasarruf edebilenlerin baþka âlemlere tasarrufu hakkýnda ne diyebilirsin, evlâbittarik ederler.





26. a)Dünyada kediler fareyi yakalayýp yemesi benim iznime baðlýdýr yalaný. (S.339)

b)Divan bazen Hira maðarasýnda toplandýðý gibi, baþka yerlerde de kurulabilir yalaný. (S.340)

c)Divan meczuplarýn eline geçerse insanlar helak olur yalaný. (S.341)

d)Meczuplara tasarruf selahiyeti verilirse Deccal ortaya çýkar iftirasý . (S.341)



Ahmed Ibni Mübarek diyor ki: Benim eshabýmdan birinin evlâdýný polis yakalamýþ, babasý korkusundan ba-na geldi. Ben de gittim Þeyh Hz.lerine sordum: Ne buyurursunuz, dedim.

Þeyh Hz. leri buyurdu ki:

- Kedi fareyi benim iznim olmaksýzýn yiyebilir mi?O halde sen baþka þey ne düþünebiliyorsun? Git babasýna söyle, hatýrýný hoþ tutsun, hiç tehlike yok, gitsin çocuðunu istesin, verirler, dedi ve dediði gibi oldu.

Hýra Daðý'ndan baþka yerde de Divan kurulur mu?

Evet, buyurdu. Bir sene baþka bir yerde de toplandý. Bir kere Esa tekkesinde toplandý. Sudan'ýn garbi ile Sus arzý arasýndadýr. Sudan velîleri hazýr oldular.

Baþka yerlerde de toplandýðý olur mu, diye sordum.

Evet, onu geçmemek üzere kýsým kýsým toplandýðý oldu. Fakat ondan fazlasýna baþka yerler dayanamaz. Çoðu muhakkak Hýra Daðý'nda toplanýrlar, dedi.

Meczublar da Divan-ý Evliya'ya girerler mi? Girseler de diðer evliya gibi tasarruf ederler mi, diye sordum.

Abdülaziz Debbað Hz.leri buyurdu ki:

Meczublar Divan'a giremezler ve ellerinde de tasarruf yoktur. Meczublara tasarruf etmek selâhiyeti verilirse insanlar helak olurlar.

Peki ne zaman bunlara tasarruf etmek selâhiyeti verilir, ne zaman tasarrufta bulunurlar?

Allah lanet etsin o Deccal yok mu, Onun çýktýðý

vakitte iþ meczublann eline geçer. O zaman bunlara tasarruf selâhiyeti verilir. Divan'm ekseriyeti meczub velilerden olur. Meczublarda temyiz kudreti yoktur. Onun için yaptýklarý iþler eksik olur. Deccal de bu yüzden çýkar.





27. Bir meczup çýldýrmýþ þekilde eðlenip oynuyorsa hurileri görmüþ ve kendini kaybetmiþtir. (S.343-44)

A. Debbað Hz.leri buyurdu ki:

- Meczub olan kimsenin zahiri, gördüðünden müteessir olur. Ne görse aynen çalar, onu yapar. Elinde deðildir. Keþfi açýlan kimselere Cenab-ý Hak Mele-i Âlâ'dan asaibinden keyfiyeti beyan edilemeyecek haller gösterir. Eðer meczub ise, basiret gözüyle gördüðü bu hallere zahiriyle tâbi olur. Basiretiyle gördükleri de haddi hesaba gelmez. Onun için meczublarýn halinde bir zaptý rabt, bir disiplin olmaz. Bir meczubu neþelenmiþ, çýldýrmýþ bir halde oynuyor görürsen anlaþýlýr ki, hurileri görmüþ ve ken dini kaybetmiþtir. Hurilerin hareketlerini kendisi de gösteriyordur. Fakat o kimse muntazam sülük görmüþ, sâlik velî ise zahiri gördüðünden müteessir olmaz. Gördüklerinden hiçbir þeyi dýþanya aksettirmez. Bunlar sanki defo olmuþ bir denizdir. Onun için sâlikler, meczublardan daha mükemmel ve kamildirler. Bunlarýn ecri sevabý, meczub velîlerden üçte bir fazladýr. Çünkü sâlik velî Resulullah Efendimizin yolundadýr. Resulullah Efendimiz'in zahiri gördüklerinden hiç müteessir olmazdý. Onun için sülük görmüþ velileri akýllý görürsün. Meczublarda ise ekseriya akýl yoktur.





28. Allah seni niçin Gavs yarattý yalaný. (S.344-45)

Yine buyurdu ki:

- Divan-ý Evliya'da, bir sâlik büyük evliyanýn bir de küçük çocuðu varmýþ. Biliyor ki, kendisinin varisi bu çocuktur ve celhi olacaktýr. Fakat onun ilerde meczub mu, yoksa sâliklerden mi, olacaðýný bilemiyor. Bir gün çocuðu ile beraber Divan'a geldi ve yerine oturdu. Hattâ diðer veliler bu çocuðu niye getirdin, diye çýkýþtýlar. O zaman o beni affedin, kusura bakmayýn dedi ve Gavs'a giderek: Efendim, þu muhterem cemiyetin hakký için ve Resulullah hürmetine bu evlâdýmýn âtisi ne olacak, meczub mu, sâlik mi olacak? diye sordu. Gavs: Bu bilinmez bir þeydir. Çünkü sâlikteki iman nuru aynen meczubda da vardýr. Yine marifetullah sülük görende de vardýr, meczubda da vardýr. Arasýnda fark hasenat ve derecattadýr. Bu ise gaybdýr, biz bilemeyiz. Bu olacak iþ deðildir dedi. O velî tekrar ýsrarla Gavs'a dedi ki: Efendim, Allah niçin seni Gavs yarattý. Sen bunlarý fazlasýyla bilirsin. Çocuðu-mun halini peygamberimiz hürmetine bana bildir.

Onun üzerine Gavs Hz.leri bana bir býçak ile bir tahta so-pa getirin, dedi. Getirdiler. Gavs çocuðu karþýsýna alarak býçakla o aðacý yontmaða baþladý. Çocuk da bakýyordu. Gavs aðacý yontarken çocuða göstererek bir kerre dilini ýsýrdý, bir kere de dudaðýný ýsýrdý. Çocuk da ayný þeyleri yapýyordu. O zaman dedi ki: Al evlâdýný, bu ileride mec-zub olacak, çocuðun zahiri gördüðünden müteessir oluyor.







29. Salik bir veli, meczube bir veli ile evlenemez yalaný. (S.345)

Yine A. Debbað Hz.leri buyurdu ki:

Sâlikler meczublardan kaçýnýrlar. Meselâ, sâlik olan bir velî meczub ile yemek yemez. Çünkü meczub olan diline ne gelse söyler. Sâlik ise bundan kaçýnýr. Yine ayný sebepten dolayý sâlik velî meczub ile yolculuða çýkmaz. Yine sâlik velî meczub velînin elbisesini giymez. Çünkü meczub pislikten sakýnmaz. Onun elbisesi ile namaz kýlamaz. Yine sâlik bir velî, meczube bir velî ile evlenemez. Aksi de böyledir. Meczub sâlikin üzerine Þeyh olabilir. Nitekim çocuk misalinde olduðu gibi. Bazý kere sâlik meczuba Þeyh olabilir.







30. Veliler, baþkalarýnýn üzerinde Allah’ýn fiillerini görürler yalaný. (S.346-7)

A. Debbað Hz.leri cevaben buyurdu ki:

- Velîler ve onlar gibi Allah'ýn keþif ihsar ettiði zevat baþkalarýnda Allahü Teâlâ'mn fiilini müþahede ederler. Fakat hiç bir mahlûkat kendi fiilini de Allahü Tâlâ'nýn yaptýðýný bilmez, ister velî olsun, ister olmasýn. Çünkü kendinden çýkan fiilleri Allah'ýn yaptýðýný kendi bizzat görürse zatý, vücudu dayanamaz, erir. îþte bunun için Cenab-ý Hak vasýtalar halketti. Melekler safi nurdan yaratýlmýþ olduktan için buna dayanýrlar. Toprak unsuru onlarda yoktur. Meleklerden baþkasýnda bu hususiyet bulunmaz. Þayet sana Allah keþfi nasib eder ise o zaman göreceksin ki, hiçbir mekân yoktur ki, melek bulunmasýn. Melekleri hicabta, arþta, onun üstünde, altýnda, cennete de, cehennemde de, gökte de, yerde de, denizlerde, maðaralarda, her yerde görürsün, tþte melekler daima böyle mahlûkat ile Allah arasýna girdiði için, meleklere iman farz oldu.





31. Allah, Peygambere ne gibi mucizeler vermiþse ondan fazlasýný velilere vermiþtir iftirasý. 347-8)

Ahmed ibni Mübarek Hz.leri anlatýyor:

- Bir gün Abdülaziz Debbað Hz.leri ile beraber konuþuyorduk. Hz. Süleyman (a.s.)'a Cenab-ý Hak insanlarý,þeytanlarý, cinleri, rüzgârlarý musahhar kýlmýþtý. Onun babasý Davud Aleyhisselâm'a d. demiri yumuþatmak mucizesi vermiþti de elinde sert demir bir hamur haline gelirdi. Ýsa (a.s.) yada dilsizleri söyletmek, cüzzamlýlarý iyileþtirmek, ölüleri diriltmek gibi mucizeler vermiþti, dedim.Resulullah Efendimiz ise bütün bu peygamberlerin hepsinden üstündür. Niçin Cenab-ý Hak böyle mucizeleri Resulullah Efendimiz elinde ishar etmedi de baþka suretlerlemucizeler verdi, diye sordum.

Abdülaziz Debbað Hz.leri cevap verdi. Buyurdu ki:

- Cenab-ý Hak, gerek Süleyman (a.s.), Ýsa (a.s.), Davud (a.s.) ve diðer peygamberlere ne gibi mucizeler vermiþse ondan fazlasýný, ümmeti Muhammedin velîlerine vermiþtir, deðil Resulullah Efendimize. Onun velîlerine Cenab-ý Hak cinleri de, þeytanlan da, rüzgarý da, melekleri de, hatta bu alemlerde ne görüyorsan hepsini onlann emrine verdi ve yine bu ümmetin velileri dilsizi de konuþturur, cüzzamý da tedavi eder, ölüleri de diriltirler. Fa-kat bu veliler bunlarý halka izhar etmezler; gayb iþidir. Çünkü halka gösterseler, halk bunlara baðlanýr, adeta onlara Allah'týk pâyedi verirler. Neuzübillah Allah'ý unuturlar. Bu velîler Resulullah Efendimiz bereketiyle bu tasar-ruflarý çok yaparlar.Hepsi Resulullah Efendimizin muci-zesidir, küvet oradan gelir. Þeyh Hz.leri bundan sonra bu bahiste öyle esrar söyledi ki, akýllar dayanamaz. Onun için yazmýyorum. (v.â.)





32. Veli, bir anda bütün kafirlerin hepsini ortadan kaldýrmaya kadirdir yalaný. (S.348-9)

Yine bir gün A. Debbað HzJerine sordum. Dedim ki:

- Tasarruf ehli velîlerin kâfirleri helak etmeðe güçleri yeterken niye yapmýyorlar? Halbuki bu Allah'sýzlan katletmek farzdýr. Âyetler var!

Abdülaziz Debbað Hz.leri yüzünü bir kerre arkaya çevirdi ve sonra tekrar döndükten sonra:

- Velî, þu anda bütün kâfirlerin hepsini mahve kadirdir. Bununla beraber bir sur vardýr ki, onlara dokunmaz. Ancak kâfirlerle harb eden müslümanlar arasýnda bulunursa diðer müslümanlann harp vasýtasýyle harp eder. Çünkü peygamberimiz de böyle yapmýþtýr. Bir kere düþman gemileriyle müslüman gemileri harbe tutuþmuþ lardý. Müslüman sefinesinde, biri yeni olmuþ küçük velî,diðeri kamil büyük velî olmak üzere iki velî de harbe iþtirak etmiþti. Küçük velî gayrete geldi ve tasarruf kuvvetiyle kâfir gemisini yaktý. Bu tasarrufuna da bir sebep perdesiyle gizleyemedi. Kâfir gemisi bilâ sebep yandý. O zaman büyük velî, küçük velînin yaptýðý bu tasarruftan dolayý ceza olarak tasarruf kudretini ondan soydu, aldý. Allah o kâfirleri kahretsin, onlar üzerinde böyle tasarruf caiz deðildir. Belki idame-i hayatlarý hususunda, (Nasýl ki onlara doðuþlarýndan ölümlerine kadar hafaze melekleri hizmet ediyorlarsa) ancak bu yolda yardým ve tasarruf etmelidirler.





33. Hristiyan kýzýnda konuþan orada Hýzýr olan velilerin ruhaniyetleriydi yalaný. (S.349-350)

Bir Hristiyan kýzý Ay'a bakarak babasýna dedi ki: "Baba bunu kim yarattý?" Babasý evde bir köþedeki istav-rozu göstererek "Bu yaptý" dedi. O zaman çocuk gidip haç'ý alýp boyuna kadar kaldýrýp býrakýverince haç yere düþtü. O zaman çocuk, "Baba, dedi. Senin gösterdiðin bu haç benim boyum kadar bir havada dahi duramadý, yere düþtü. Nasýl o yüksekteki kocaman Ay'ý orada tuta-bilir?" Babasý çocuða sövdü.

Ben Þeyhime sordum:

“Kýz müslüman mý idi?”

“Hayýr.””

“Peki bu sözden sonra yoksa hidayet mi geldi?”

“Hayýr.”

-O halde bu kadar bir çocuk, bu kadar haklý bir itirazda nasýl bulundu?

-O kýz o sözü söylediði vakit bazý hakikat ehli velilerin ruhaniyeti orada hazýr idi. O çocuða baktý ve nüfuz etti. Çocuktan konuþan odur, buyurdu.



34. Veliler kedi, köpek, yýlan þekline girebilirler yalaný. (S.351-52)

Ben yine sordum:

-Bu kedi, köpek gibi hayvanlar þeklinde olabilir mi?

-Evet, dedi. Þeytanlar zulmettendir, bâtýldandýr. Velîler ise hak ve nurdandýr. Zulmet ile nur iki ordudur. Mukadder olaný meydana getirmek için bu zikredilen hayvanlar þeklinde bu ordular tasavvur eder. Meselâ, Zeyd adýndaki bir þahsý zehirleyerek öldürmesini Cenab-ý Hak emretmiþ ise o velînin ruhu o hane (hayvan) suretine girer, tâ ki, kaderi ilâhi infaz olunur.

Ben dedim ki:

- Velinin ruhunda zehir yok ki, onu nasýl zehirliyor?

Buyurdu ki:

- Zehir dediðin nedir ki? Zehir dediðin velînin himmeti, azimesidir. Velînin himmeti azimesinden bütün eþya müteesir olur.

Yine Abdülaziz Debbað Hz.lerine sordum:

-Velînin ruhu vücudundan çýkýnca vücut ne halde kahr?

Vücut ruhsuz kahr, buyurdu. Eðer velî küçük velilerden ise ruhu gitti mi, vücudu öyle mephut bir torba gibi yýðýlýr, kalýr. Vücut bu þey konuþsa ne dediði anlaþýlmaz. Büyük velîlerde ise ruhu baþka þekle geçse bile vücudu, sanki ruhu mevcutmuþ gibi eski hali üzere durur; güler, konuþur, nasihat eder









35. Bir velinin ruhu vücudundan 17 gün ayrýlarak tekrar vücuduna geri döner yalaný. (S.352-3)

Yine sordum:

-Bir kimsenin ruhu çýkýnca vücut ölür. Nasýl olur da böyle bir kýsmýnda yýðýlmýþ gibi, bir kýsmýnda canlý gibi kahr? Bu mümkün mü?

-Ruh çýktýðý vakit ruhun eserleri vücutta kahr. Hararet ve bunun gibi eserleri. Ruhun eserleri kaldýðý müddetçe de o vücut diridir, ruhun eserleri ancak yirmi dört saat sona tamamen çýkar. Her kimin ruhu böyle 24 saat geçmeden vücuduna dönerse hayat baki kalýr. Fakat bu 24 saati geçirirse artýk bir daha vücuda dönemez. O zaman ölür. Nice velîler vardýr ki, bu þekilde denememiþ ve ruhu kabzedilmiþtir. Bu halde ruhu kabzedilen velîlere Allah'ýn büyük inayeti vardýr.

-Efendim, dedim. Biz öyle istiyoruz ki, bazý velîlerin ruhu üç gün vücudundan ayrýlýyor, sonra yine vücuduna dönüyorlarmýþ. Bu anlattýðýnýza muhalif olu-yor!



A. Debbað Hz.leri buyurdu ki:

- Evet, iþittiðin doðrudur. Onyedi gün ve daha fazla da kalabilir. Fakat o ruh bedenini bütün bütün unutmaz. Arasýra ona teveccüh eder. Onun için hayatý devam eder, soðumaz ve ölmez. (Bundan sonra bir misal anlattý): Bir kimse tasavvur edin ki, yýrtýcý hayvanlar olan bir vadiye girdi. Karýþtýðý yartýcý hayvanlardan kaçmak için hemen soyunur, kendini oradaki göle atar. Fakat ara sýra oradan elbisesini yoklar, durur, yerinde mi diye. Ruh da böyledir,

36. Bir veli elini istediði bir kimsenin cebine sokar ve oradan istediði parayý alabilir yalaný. (S.353-54)

Yine Abdülaziz Debbað Hz.lerinden iþittim. Buyurdu:

-Tasarruf sahibi velî, elini istediði kimsenin cebine sokar, oradan dilediði kadar para alýr, cep sahibi bilmez. Çünkü o velînin eli batýnýdir, zahiri deðildir. Bir adam komþusunun karýsýna 5 miskal para emanet býrakarak baþka memlekete gitti ve deki ki: "Eðer ben ölmez gelirsem parayý alýrým. Þayet ölürsem bu parayý evlâdýma ver." Bir müddet sonra kadýn ölüm döþeðinde bu parayý kocasýna emanet ederek öldü. Sonra para sahibi avdet edip parayý isteyince kadýnýn kocasý emaneti inkâr etti. Emaneti veren de velhilerdendi. Bir þey demedi. Münkir adam bir zaman sonra cebine 5 mýskal para koyarak. Abdülkadiri Tusi ismindeki bir zatýn türbesini ziyarete gidiyor. Bu parayý ,da orada mum vesaire harcamak niyetindedir. Giderken parasý inkâr edilen velî tasarrufu ile onun cebinden 5 miskal parayý alýyor ve ondan önce türbeye gidiyor. Kadýnýn kocasý türbeye varýnca o kiþiyi orada görür görmez hemen elini cebine atýyor, bakýyor ki, paralan yoktur. Telaþlanýyor. O velî ise gülmekten yerlere yýkýlýyor. (Ýbni Mübarek Hz.leri diyor ki, o emaneti býrakan ve sonra tasarrufu ile cebinden alan velî diye Þeyhimin bahsettiði kimse Þeyhim A. Debbað Hz.leri idi Nitekim buna benzer bir hadise de Seyyid Ahmed Meccavi ile cemaat huzurunda da vâki oldu.) Yine A. Debbað Hz.leri buyurdu ki:

- Bir velînin alýþý ile hýrsýzýn alýþý arasýnda fark nedir? Fark, perde oluþu ve olmayýþýndadýr. Velî Allah'ýn emrini görüyor, onun tarafýndan memur ediliyor, kulun

cebinden alýp hayra sarf ettiriyor

 

radyobeyan