Kuranda Çocuk Eðitimi
Pages: 1
Okulmu, Ailemi? By: neslinur Date: 12 Temmuz 2010, 17:42:35
Okulmu, Ailemi?
 

Çocuðun terbiyevî sorumluluðu ile alâkalý olarak Kur'ân-ý Kerim'den kaydettiðimiz nâslardan çýkan bir sonucu burada, husüsen belirtmede fayda var: Çocuðun her çeþit terbiyesinden öncelikle babasý ve ailesi mesûldür.

Babanýn normal þartlarla mevcudiyeti hâlinde, baþka bir sorumlu merci kesinlikle mevzubahis deðil. Devletin sorumluluðu da en sonunda söz konusu ol­makta.

Bu durum, günümüzdeki tatbikata taban tabana zýd düþmekte ve mes'ele üzerinde deðerlendirmeye gidildiði takdirde, hem Ýslâmî ruhtan büyük bir uzaklaþma gö­rülmekte, hem de birçok ferdî, ailevî ve içtimaî ýzdýrap-larýmýzm hakikî sebepleri hakkýnda daha mâkul, daha gerçekçi bir teþhiste bulunulabilmektedir. Þöyle ki:

Dinimiz, çocuðun dinî, dünyevî her çeþit terbiyesini içine alan "temel eðitimden aileyi sorumlu tutarken,aileler bu iþi "okul'a býrakmýþ durumdadýrlar. Okullar ise, çocuðun tek baþýna hayata atýlmasýný gerçekleþti­recek her çeþit zarurî bilgilerin verilmesi demek olan "temel eðitim" devresinde, bu hayatî bilgilerden, en baþta meslek olmak üzere, pek çoðunu ihmal etmekte, faydalýlýk derecesi henüz yeterince araþtýrýlýp münâ­kaþa edilmemiþ olan okuma-yazma dýþýnda ciddî, iþe yarar bir þey vermemektedir.

Netice olarak, insan ömrünün bu en kýymetli dev­resi, afakî ve lüzumsuz þeylerin öðretimi suretinde bir nevi "oyalamaca" ile geçmekte, çocuk hiçbir hayatî ha­zýrlýða sahip olmadan 18-20 yaþlarýna, yâni müstakil ekonomik bir unsur olarak hayata atýlma devresine gelmiþ bulunmaktadýr. Söz gelimi ilkokula 7 yaþla­rýnda baþlayan bir çocuk 5 yýl ilk, 6 yýl da orta tedri­sâtta okuyarak 18 yaþlarýnda liseden me'zûn olunca hiçbir meslek sahibi olmamaktadýr. Üniversiteye girme þansý ise, son yýllara kadar yüzde on olunca, gi­rebilenler istisnayý teþkil etmektedir. Orayý bitirenlere de bir iþ ve meslekî icraat garantisi yine de mevcut de­ðildir. Öyle ise bunca zahmet ve bunca masraflar niye yapýlmaktadýr?

Sýrf dünyevî terbiye açýsýndan bakýlsa bile, ortadaki sakatlýk açýk bir þekilde meydana çýkmakta ve gencin gerçek ihtiyâcý ile tezad arzetmektedir. Programlarda dinî ve millî deðerlerin noksanlýðýndan baþka pratik çalýþma zevkini kazandýrma tedbîrlerinin yokluðu gibi eksiklikler de göz önüne alýnacak olursa, günümüzdeki aylak, gayesiz, avare ve binnetîce anarþist gençliðin çý­kýþ sebeplerine inilmiþ, hâl-i hazýr millî ýzdýrabýmýza mâkul bir izah getirilmiþ olur.

Þüphesiz burada "mekteb"e karþý olmak söz konusu deðildir. Tâ bidayetlerden, Ashâb devrinden itibaren Ýslâm âlemi "küttâb" veya "sýbyân mektebi" gibi adlar taþýyan çeþitli tedrisât müesseselerine yer vermiþtir. Bilâhare de "medreseler" kurulmuþtur. Ýslâm-medeniye­tinin, çeþitli isimler altýnda kurulup geliþen tedrisât müesseselerine dayandýðý, inkârý gayr-ý kabil bir ger­çektir.

Burada maksadýmýz, ebeveynin sorumluluk duru­muna nazar-ý dikkati çekmektir. Dinimiz, çocuk, ho­caya veya mektebe verilse, bile, neticede yine ebeveyni sorumlu tutmaktadýr. Daha önce de kaydettiðimiz gibi, ebediyete kadar hükümverma olan Kur'ân-ý Kerîm, yeni yetiþenlerin "ateþe düþmelerinden" aile reislerini so­rumlu tutmakta ve ihmalkârlarý "gerçek hüsran sa­hibi" ilân etmektedir. Baþarýlarýnda da keza büyük payý ebeveyne ayýrmakta ve Ölse bile hayýr defteri açýk kalacak birkaç kalem bahtiyarlar arasýnda "hayýrlý evlât yetiþtirenleri" zikretmektedir.[303]

Klâsik terbiye kitaplarýmýz[304] anne-babayý, bu hayat veren, baþarý ve terakkinin de zenbereði olan "ebeveynlik mes'ûliyeti"nden azade etmemek ve çocu­ðun hocaya verilmesi hâlinde bile devamlý hoca-velî ir­tibatýný zinde tutabilmek için, . Hz. Peygamber'den (a.s.m.) gelen rivayetlere dayanarak þu hükmü koymuþ­tur: Hoca, te'dîb maksadýyla çocuða üçten fazla vura­maz. Ancak, baþarýsýna te'sîr edecek yaramazlýðý sebe­biyle daha fazla dövülmeyi hak ederse, bu fazlalýk içinçocuðun velisinden izin ister. Ýzinsiz fazla vurmasý ha­ramdýr...

Gerçek bu iken, nasýl çýktý, kim çýkardý bilemiyoruz, çoðunlukla Müslüman velî, bu müsâadeyi asýrlardan beri, peþinen vermiþ, daha çocuðu hocaya teslim eder­ken, "benden izin talebine hacet kalmaksýzýn istediðin kadar döv" mânâsýnda: "Eti senin, kemiði benim" de­miþtir. Bu söz, hiç þüphe yok, her gün çocuðu murakabe gibi oldukça zor ve sýkýntýlý bir mes'ûliyetten zahmet­siz bir kaçýþtýr. Çoðu kere, te'dibî olmaktan çýkýp, keyfî ve hissî olan dayaða ve hattâ, daha fenasý, yeterli peda­gojik formasyondan mahrum kiþilerin, -günümüzde bile görüldüðü üzere- fýtrî ve tabiî yaramazlýklarý kar­þýsýnda þaha kalkan kaba beþerî öfkesini tatmine yö­nelen ezici, yýldýrýcý, okumadan nefret ettirici falaka ve iþkencelere verilen bu peþin izin, veliye, belki "gözünün nuru", "kalbinin sürürü", "ömrünün semeresi" bildiði evlâdý hakkýnda kahramanca bir fedâkârlýkta bulun­manýn neþve ve hazzýný da vermiþtir.

Ne var ki, bu müsaade, evlâdýnýn yetiþme iþini bir tesadüfe, sonu meçhul bir maceraya terketme olmuþtur.

Bu, Ýslâm cemiyetine hayat bahþeden, terakki ve yükselmeye zenberek ve kamçý olan temel Ýslâmî pren­siplerin birinden, belki de birincisinden ilk uzaklaþma olmuþtur.

Bu, Kur'ân'ýn, maveradan gelen o ilâhî sesin yüksel­diði en mukaddes emânetten, bir diðer ifâde ile yeni ye­tiþen neslin istikametini kontrol mes'ûliyetinden ebe­veynin ilk kaçýþýdýr.

Bu, ferdî mes'ûlîyetler üzerine kurulup evc-i alaya yükselen bir medeniyetin yýkýlýþýna atýlan ilk adýmdýr.

Evet, velî, külfetten kurtulmuþtur, ama rahmetten de mahrum kalmýþtýr: Kur'ânî mes'ûliyeti müdrik nesille­rin ortaya koyduðu parlak bir medeniyet peyderpey el­den çýkmýþ, hâkimiyetin yerini tezellül almýþtýr.

Bugün en dindar velîler bile, hâlâ bu aldatmacanýn kurbaný olarak, çocuðunun hayata hazýrlanma mesuli­yetini "okul"a býrakmakta ve teslim ederken, sonu ne­reye vardýðýný hiç tartmadýðý ayný cümleyi tekrar ede­rek: "Eti senin, kemiði benim" demekte ve mesuliyetten kurtulduðunu zannetmektedir.

Fakat bu bir þeytan oyunu ve nefis aldatmasýdýr.

Baþýný kuma sokan devekuþunun, düþmanýn naza­rýndan kendini sakladýðýný zannetmesi nevinden bir aldatmaca ve aldanma.

Zira, âyet-i kerîme: "Ey imân edenler! kendinizi ve çoluk çocuðunuzu, yakýtý insanlar ve taþlar olan ce­hennem ateþinden koruyun" derken ne okula, ne de ho­caya hitap etmektedir. Kýyamet günü de bir neslin ve ona baðlý olarak medeniyetin yýkýlýþ hesabý yine o so­rumsuz anne-babalara sorulacak. Hesabýný veremeyen­ler, dünyada çektikleri zillete ilâveten emânete hýyanet cezasý olarak cehennemle tecziye edileceklerdir.

Þu halde, ister reform, ister rönesans, isterse "tecdîd" veya "ýslâh" diyelim, hangi kelimeyle ifâde edersek' edelim, biz Müslümanlarýn yeni bir kurtuluþ, yeni bir hamle ve terakkî hareketi bu ferdî mes'üliyetimizi yeniden idrâk ve kabullenmeden geçecektir.

O zaman göreceðiz ki, kahve köþelerinde öldürecek, siyâsî gevezeliklerde heder edecek vaktimiz yoktur. Zarurî meþguliyetlerden arta kalan zaman bu mukad­des vazifenin ifasýna ancak yeterlidir.[305]


radyobeyan