Ýz Býrakanlar
Pages: 1
Kenzi Mahvi 2 By: sumeyye Date: 04 Temmuz 2010, 15:23:03
Kenz-i Mahvi (2)


Allah Kainatý Bilinmek Ýçin Yaratmýþtýr
Biz Allah’ý yarattýðý mahlukatýyla biliyoruz, tanýyoruz Öte yandan göremediðimiz þeyler gördüklerimizin milyonda birini bile teþkil etmiyorEvet, siz bu dünyayý çok önemli görmeyin, gözünüzde çok büyütmeyin “Galaksiler varmýþ, on trilyon senelik ömürleri varmýþ dev cüsseli güneþler varmýþ, bunlardan bazýlarý kendi enerjilerini tüketmiþler en baþta her þeyin mahiyeti bir hidrojenmiþ, sonra helyuma dönmüþ, hala da bu dönüþüm devam ediyormuþ sönen, enkazý üzere çöken bir kýsým dev cüsseler bazýlarýnýn kehanetlerine göre öbür alemin kapýlarý gibi kara delikler haline gelmiþ” Bütün bunlar doðrudur ve deðiþme, tebeddül, tegayyür dediðimiz þeylerdir Ama bunlar, mesela galaksiler deðil trilyon, isterse trilyon defa trilyon sene ömürleri olsun, ezel ve ebed karþýsýnda bir sýfýr ifade ederler sadece Demek Cenab-ý Hak sýfýr deðerli bir zaman içinde bir çeþit kendini göstermek istemiþ ve kainatý yaratmýþ ve onu mütalaa etmesi için de insaný yaratmýþtýr
Bize kalýrsa bunlar çok büyük bir projedir Ama asýl önemli olan bu projenin insaný netice vermesidir “Hakiki kainatýn hikmeti / Dünyaya gele þu mükerrem insan hazreti” Ama sonuç olarak hem bu muazzam kainat ve hem onun fihristesi olan insanýn fani olmalarý itibarýyla Sonsuz karþýsýnda deðerleri ancak sýfýr nisbetindedir
Evet Biz ancak fizik alemi içindeki þeylere muttali olabiliyoruz Hatta onlarýn çoðundan haberdar bile deðiliz bunca ilmi geliþmelere raðmen Kara deliði de bilmiyoruz, ak deliði de Geleceðin astrofizikçileri daha çok þeyler söyleyecekler ama ihtimal kainatýn ömrü bile onlarý bütünüyle öðrenmeye yetmeyecek Yýkýlýp gideceðiz ve insanoðlunun meraký kursaðýnda kalacak Sonuçta da bunlarýn hepsi o Sonsuz Kudret, Sonsuz Kuvvet, Sonsuz Ýlim karþýsýnda bir zerre deðerinde bile deðildir Zerre derseniz O’nun büyüklüðü karþýsýnda bunlara bir yer vermiþ olursunuz Daha küçük bir þey bilemediðimiz için zerre diyoruz Zerre malumunuz olduðu üzere atom demektir; veya partikül

Öte yandan Allah’ýn yarattýðý alem fiziki alemden ibaret degildir Mesela bir ruhaniler alemi var ve melekler var orada Bunlarý, sayýsýný, mahiyetini, vazifelerini tam manasýyla bilmiyoruz Cebrail’in ömrünü bilemiyoruz mesela; kainatlarýn ömrünü aþacak bir ömre sahipse o Cebrail O “lâhut burcuna çýkmýþ, Allah’tan merhaba görmüþ” bir varlýk Bütün bunlar bizi aþar Demek Cenab-ý Hak her zaman bu türlü tebeddülleri, tagayyürler içinde yuvarlanýp giden varlýklar arasýnda keyfiyeti bizce meçhul kendisini temaþâ ediyor Yaratýyor, temaþa ediyor
Ýnsan esfel-i safilin ile âlâ-yý illiyyin arasýnda seyahat eden bir varlýk olduðu halde “mükerrem bir hazret” nasýl olabilir?
Ýnsan çeliþkili bir varlýk Bir yaný Allah’a bakýyor, bir yaný da sürekli þeytana O þeytaný aþýp Allah’a ulaþmasý gerekiyor Aþamazsa Allah’a ulaþamýyor Allah’a ulaþmayýnca da þeytanýn kucaðýna düþüyor Aþma-ulaþma veya takýlma-düþme söz konusu burada -Allah düþmeden muhafaza buyursun, ulaþmayla þereflendirsin- Ýþte insan, gerek mahiyet-i insan gerekse O’na ulaþanlar adýna kendisine hazret denilmeyi hak ediyor
Ýnsaný þeytanýn kucaðýna düþüren, küfür, dalalet ve nifaka iten bir çok sebep var Kibir gibi, gurur ve ucub (insanýn kendisini beðenmesi) gibi Bunlar insanýn inanmasýna manidir Ýnhiraf, yani yanlýþ inanma, yanlýþ görme, yanlýþ deðerlendirme, yanlýþ bakma, yanlýþ yorumlama; öte yandan haddini bilmeme, baþkalarýna zulüm yapma inanmaya manidir Çünkü bunlar insanýn vicdanýndaki o geniþliði daraltýyor Halbuki o vicdan mekanizmasý içinde Üstad’ýn dediði gibi fuad var latife-i Rabbaniye var Ayný zamanda his var, zihin var Ama bu dediðimiz þeyler insanýn vicdanýyla daralmasýný netice veriyor O zayýflayýnca nefis mekanizmasý vicdan mekanizmasýnýn yerine geçiyor Böylece insana gerçek derinlik kazandýracak münasebetler kopuyor
Bu türlü insanlarýn inanmasý zordur Ýnansa bile büyüme istidadý olmayan bodur bir aðaç gibi kalýrlar Onlarý ne kadar dindar olmaya zorlasanýz, ne kadar terbiyeye tabi tutsanýz, kibrini aþamazsa, haksýzlýklardan sýyrýlmazsa, zulmü terk etmezse, haddini bilmezse, Allah’a ait sýnýrlarýn içine girerse inanmasý zordur
Ýmana mani saydýðýmýz hususlar içinde zulmün ayrý bir yeri var Kur’an þirke (Allah’a ortak koþma) zulüm demiþ Çünkü zulüm bir nevi uluhiyet iddiasýnda bulunma demektir Ýnsanlýðýn Ýftihar Tablosu “Ellezine âmenû ve lem yelbisû imânehum bi zulmin - Ýman edip imanlarýna zulüm bulaþtýrmayanlar (En’âm 6/82) ayetini okuyunca, Sahabe-i Kiram Efendilerimiz “Hangimiz var ki nefsine zulm etmemiþ olsun?” diye sorar, Efendimiz de Hazreti Lokman aleyhisselam’ýn oðluna nasihatýnda “Yâ büneyye lâ tüþrik billâhi, inneþ-þirke lezulmün azîm - Evladým! Sakýn Allah’a eþ, ortak uydurma Çünkü þirk pek büyük bir zulümdür” (Lokman 31/13) ayetini hatýrlatarak meseleyi tavzih buyurmuþtur

Yukarýda saydýðýmýz menfi hususlara bir de taklit ruhunu ekleyebiliriz Yani atalarýndan aldýðý þeyi hayatýna geçirme ve yaþama meselesiAtalarýndan körü körüne tevarüs ettiði þeyler kötüyse insaný bütün bütün dalalete sürükler Saydýðýmýz bu menfi vasýflar varsa bir insanda nefis bunlarý birer tezgah gibi kullanýr Daha önce de iþaret ettiðimiz gibi vicdan mekanizmasý yenik düþmüþ, nefis mekanizmasý öne çýkmýþtýr çünkü Meydan ona kalmýþtýr ve þeytan, vicdaný kapanmýþ, enginliklere açýlamamýþ bu insan üzerinde tasarrufta bulunur
Aslýnda þeytaný helak eden de budur Allah’a karþý haddini bilmemiþ, küstahlýk yapmýþtýr Bakýþ zaviyesini ayarlayamamýþtýr o da: “Adem topraktan ben ateþten Ateþ toprak önünde eðilmez” demiþ; demiþ ve baþ aþaðý devrilip gitmiþ

Þeytanýn En Can Alýcý Silahý: Þehvet
Þehvet þeytanýn en çok baþvurduðu, en çok kullandýðý bir tezgahtýr Mevlana’nýn semaha kalktýðý zaman irticalen söylediði, Zerkûb veya Hüsamettin Çelebi tarafýndan kaydedilmiþ Rubailerinde anlattýðý bir þey var: Mevlana orada þeytanla Cenab-ý Hakk’ý karþý karþýya getirip konuþturuyor Diyor ki þeytan Allah’a; “Ýzzetine kasem ederim ki insanlarýn hepsini þirazeden çýkaracaðým Ama onlarýn bir dayanaklarý var, benim de olmasý lazým” Allah “Ýstediðin kadar para, al kullan onu” diyor Memnun olmuyor, ekþitiyor yüzünü “Ýstediðin kadar ömür” diyor, yine yüzünü ekþitiyor “Ýstediðin kadar güç, kuvvet” yine ekþitiyor “Þehvet” deyince, -Hazreti Mevlana diyor ki-, “Þeytan zil taktý oynadý o zaman”
Þehvet þeytanýn en büyük kozu denilebilir Bana tarih boyunca þehvet mevzuunda dayanmýþ, sabretmiþ, devrilmemiþ kaç tane babayiðit gösterebilirsiniz? Kalbi hiç inhiraf etmemiþ, gözünün içine yabancý bir hülya girmemiþ, kulaðý o iþin mahremini duymamýþ, o istikamette adým atmamýþ, el uzatmamýþ kaç babayiðit? Zira o þeytanýn zil takýp oynadýðý bir mesele Allah Rasulu (sallallahü aleyhi vesellem) “Ümmetime bundan daha büyük bir imtihan, bir fitne vesilesi býrakmadým” buyuruyor Bizim sabah akþam yaptýðýmýz dualar kiþinin þehvetle imtihaný karþýsýnda yaptýðý duadýr “Böyle bir imtihanla karþý karþýya gelmeden Sana sýðýnýrým!” demektir Tek taraflý da deðildir bu iþ Erkekler kadýnlarla imtihan olurken, kadýnlar da erkeklerle imtihan olur
Þeytan hesabýna olacak örgüler ve nakýþlardan kaçmak gerek Baþka bir deyiþle, örümcek aðýna düþmemeli Aða düþmüþ sinekleri görmüþsünüzdür: Çýrpýndýkça batarlar, daha periþan hale gelirler Þeytanýn aðý da öyle O, aðýna düþmüþlerin baþýnda bekler; bekler ki kurtulamasýn, çýrpýnsýn ve çýrpýndýkça batsýn Bu sebeple insan potansiyel geniþliðini kendi elleriyle daraltmamalý Kevn ü mekanlara sýðmayan, lâ mekanî (bir mekanla sýnýrlanmayan), lâ zamanî (zamana baðlý olmayan) mahiyetini daracýk bir þeye, bir âna, bir lahzaya, bir bakmaya, bir öpmeye, bir daneye, bir lokmaya mahkum etmemeli Unutmayýn, bir kuþu kafese kýstýran þey bir dane hýrsýdýr Nizami, Hazreti Adem’in yediði “yasak meyve”nin de buðday olduðunu söyler “Hazreti Adem yeyince onu, benzi de buðday danesi gibi sapsarý kesildi” der Mahzen-i Esrar’ýnda
Demek asýl mesele þeytanýn aðýna düþmemek Kur’an-ý Kerim diyor ki: “Yaidühüm ve yümennîhim - Onlara vaadde bulunur ve onlarý boþ kuruntulara sevkeder” (Nisa 4/120) Hiçbir vaadini yerine getirmez o Onun sözünün hikaye edildiði baþka bir ayette açýkça diyor zaten: “Ben de size bir þeyler vaad ettim, ama sözümde durmadým” (Ýbrahim 14/22) Öyleyse insaný boþ vaadlerle kandýran ve vaadini asla gerçekleþtiremeyecek olan þeytanýn aðýna düþmemeye bakmalý
Vicdan Geniþliðini Yakalayan ve Koruyanlara Allah’ýn Lütuflarý
Nesimi ne hoþ ifade ediyor:

Bana Haktan nida geldi
Gel ey aþýk ki, mahremsin
Bura mahrem makamýdýr
Seni ehl-i vefa gördük
Mekaným lâ mekân oldu
Bu cismim cümle cân oldu
Nazar-ý Hak ayân oldu
Özüm mest-i likâ gördüm
Sonunda da der ki;
Beni mesteyleyen daim
O meyden Mustafâ gördüm

Yani öyle bir mey sunmuþlar ki içinde Muhammed Mustafa var Bunlar vicdan geniþliðine Allahýn bir lütfudur Allah hakedenlere bütün bunlarý hem de zýrhý ile beraber lütfeder O zýrh ise “ubûdiyet-i kâmile-i tâmme-i dâimedir” (kamil manada, eksiksiz, sürekli ubudiyet)

Sonuç olarak þunu ifade edelim: Ýnsanýn, vicdan mekanizmasýný iþlettip onu geniþlettiðinde, fezalara açýlma, göklerde tayaran etme, Esmâ aleminde, Sýfat aleminde dolaþma ve Nesimi’nin dediði gibi, “Hak’tan merhaba alma, melekten merhaba görme” potansiyeli varken, onun, þeytanýn kabir gibi dar çukuruna girip müteselli olmasý akýl kârý mýdýr? Allah insaný halifelik makamýna layýk görmüþken, onun o makama hiç yakýþmayan tavýr ve davranýþlar ortaya koymasý uygun mudur?
Öyleyse gelin o geniþliði koruyalým Þeytanýn tezgahlarýný iþletmesine fýrsat vermeyelim Usul-ü fýkýh tabiriyle sedd-i zerâi’ye (henüz oluþmadan kötülüklerin önüne sed çekme) göre, ya da azimete göre davranalým Bizi fitnenin, imtihan ve ibtilanýn içine çekebilecek þeylerden fersah fersah uzak duralým Gözümüze iliþen haram karþýsýnda hemen tavýr alalým, baþýmýzý çevirelim Böylece onun suretinin ruh dünyamýzý kirletmesine izin vermeyelim Hatta, býrakýn gözümüze iliþmesini, bu ihtimalin olduðu yerlerde dahi bulunmayalým Kýsacasý duracaðýmýz yeri iyi belirleyelim ki o yer halifelik makamýdýr O halde Allah’ýn bizi lütfuyla oturttuðu bu makama yakýþýr þekilde hareket edelim

Fethullah Gülen
 

radyobeyan