Allah Yolunda Cihad By: neslinur Date: 30 Haziran 2010, 20:16:35
ALLAH YOLUNDA CÝHAD
Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..
Aziz ve sevgili Akra dinleyicileri, cumanýz mübarek olsun... Allah-u Teàlâ Hazretleri sizi gönlünüzce dünya ve ahirette aziz ve bahtiyar eylesin, mutlu eylesin muratlarýnýza nâil eylesin... Sevdiði kul olarak yaþayýp, huzuruna sevdiði kul olarak varmayý nasib eylesin...
Bu sohbetimdeki ilk hadis-i þerif mücahidlerle ilgili olacak ama, önce her zaman olduðu gibi hadis sohbetimi nereden yaptýðýmý belirteyim; Almanya'nýn ortasýnda Essen þehrine yakýn Wuppertal diye bir þehir var, konuþmamý yine oradan yapýyorum.
Hafta arasýnda yaptýðým ziyaretlerde bakýyorum, mâþâallah Almanya'nýn hangi küçücük köyüne, kasabasýna gitsem bile baþörtülü müslüman, mütedeyyin Türk aileyle karþýlaþýyorum. Hattâ arabayla yolda giderken bile gözümüze çarpýyor, karþýlaþýyoruz. Yâni ummadýðýnýz dað baþýndaki bir kasabada bile, bakýyorsunuz iki tane cami var. Bunlar müjdeli haberler... Demek ki, Almanya'da çalýþan kardeþlerimizin bir kýsmý ibadetlerine baðlýlýklarýný devam ettirmiþler, camiler yapmýþlar, Almanya'nýn her yerine daðýlmýþlar, bayaðý bir hatýrý sayýlýr yekün tutuyor. Allah kendilerini Ýslâm'da dâim eylesin, yaptýklarý hayýrlarý kabul eylesin... Bunlarý gördükçe dua ediyorum, seviniyorum.
Tabii bize de buralarda büyük hizmetler düþüyor, inþaallah irþad, teblið, eðitim, öðretim hizmetleri yapmayý Allah bize nasib eylesin...
a. Mücâhidin Sevabý
Buharî ve Müslim'den rivâyet edilmiþ bir hadis-i þerifle sohbetime baþlamak istiyorum, mübarek metnini okuyalým, dinleyin:
(Meselül-mücâhidi fî sebilillâhi --vallàhu a'lemü bimen yücâhidü fî sebîlihî-- kemesilis-sàimil-kàim ve tevekkelallàhu lil-mücâhidi fî sebîlihî in teveffâhu en yüdhilehül-cennete ev yurciahû sàlimen mea ecrin ev ganîmeh.) Sadaka rasûlüllàh, fî mâ kàl, ev kemâ kàl.
Bu hadis-i þerif cihadla ilgili; cihad eden kimseye mücâhid deniliyor, mücâhidle ilgili bir hadis-i þerif... Biliyorsunuz mücâhid demek, Allah yolunda cihad yapan kimse demektir. Savaþ yapan kimse demekten daha geniþ bir anlam taþýyor. Cihad savaþtan daha geniþ... Arapça'da savaþmaya kýtal deniliyor, melhame deniliyor, harb deniliyor, muhârebe deniliyor. Yâni cihad savaþýn dýþýndaki, baþka Ýslâmî çalýþmalara da, ter döküp, gayret gösterip, koþuþturmalara da verilen bir isim, daha geniþ kapsamlý bir isim. Ama ilk baþta mücâhidi fî sebîlillâh deyince; malýný canýný ortaya koyup Allah'ýn dinini yaymak, korumak veya müslümanlarý muhafaza etmek, Ýslâm'ý korumak için çarpýþan, savaþan, uðraþan, ter döken kimse demek...
Peygamber SAS Efendimiz buyuruyor ki: (Meselül-mücâhidi fî sebilillâh kemesilis-sàimil-kàim)"Allah yolunda mücahid olan, cihad eden kimse, sàim ve kàim kimse gibidir." Sàim ne demek? Savm yapan, yâni oruç tutan kimse demek... Kàim ne demek?.. Yâni kýyam yapan, kalkýp namaz kýlan demek. Gündüz oruç tutulur, öyle kimselere sâim diyoruz.
Kàim kýyam yapan, yâni kalkýp namaz kýlan kimse demek. Namaz gündüz de kýlýnýr, farz namazlarý zaten herkes kýlacak. Fakat asýl önemli olaný, daha ziyâde geceleyin herkes uyurken kalkýp, Cenâb-ý Mevlâ'nýn dîvanýna durup, ayakta el pençe dîvan baðlayýp, uzun uzun rekâtlarla, güzel güzel teheccüd namazý kýlan kimse için kullanýlýr. Böyle namaz kýlmaya da kýyâmül-leyl ismi verilir.
Es-sâimül-kàim denilince bunu daha ziyâde gündüz oruç tutup farz vâzifeleri, sabah, öðle, ikindi, akþam, yatsý namazlarýný kýldýktan sonra, geceleyin de uykusundan fedâkârlýk yapýp namaz kýlan kimse diye anlamak uygun... Yâni gündüzleri oruçlu, geceleri de münâsip miktarlarda uykusundan fedâkârlýk yapýp teheccüd namazlarý kýlan kimse demek.
Yâni, "Allah yolunda cihad eden kimse, mücahid gündüz oruç tutup sevap kazanan, gece farz olmadýðý halde, sevap diye, uykusunu býrakýp göz yaþlarýyla güzel güzel teheccüd namazlarý kýlýp ibadet eden kimsenin sevabýný alýr." Ama Efendimiz araya bir cümle-i mu'tarýza, yâni tire arasýndan bir cümle eklemiþ oluyor, buyuruyor ki:
(Vallàhu a'lemü bimen yücâhidü fî sebîlihî) "Kendi yolunda kim cihad ediyor, kim etmiyor, kimin cihadý makbul bir cihaddýr, kim hakîkî mücahiddir, kim öyle göründüðü halde havaya çalýþmýþtýr; hakîkî mücahidi Allah bilir." diye araya o cümleyi ekliyor. Yâni, "Allah yolunda cihad eden; geceleri sabahlara kadar namaz kýlan, gündüzleri akþamlara kadar oruç tutan kimse gibi sevap alýr ama, kimin böyle kimse olduðunu kimin mücâhid olduðunu Allah bilir." diyor.
Tabii doðrudur. Ýnsan bir ibadeti yapýyor, biz, baþka insanlar ona dýþ görünüþüyle bakýyoruz. Ýbadet ediyor, oruç tutuyor, namaz kýlýyor, zekât veriyor, hacca gitmiþ, gelmiþ... Biz burasýný biliriz amma, içini Allah bilir, kalbini Allah bilir, niyetini Allah bilir. O ibadeti nasýl yaptýðýný, hangi duygularla yaptýðýný Allah bilir. Yâni içindeki duygularýndan dolayý, niyetinden dolayý sevap kazanabilir veya sevabý kaybedebilir veya günaha girebilir. Aslolan içidir, kafasýdýr, niyetidir, kalbinde beslediði fikirlerdir. O fikirlerden dolayý namaz, oruç, zekât, hac, ibadet makbul olur veya bâtýl olur, boþ olur, hava olur, hebâen mensûra olabilir. Efendimiz: "Hangi ibadeti kabul etmiþ, hangi ibadeti kabul etmemiþ; onu Allah bilir." diyor.
Tabii biz boynu bükük, ürpererek, titreyerek: "Eyvah durumumuz böyle olmasýn!" diye Cenab-ý Mevlâ'ya ilticâ ederek, "Rabb'imiz bizim ibadetlerimizi, sizin ibadetlerinizi kabul etsin... Ameli kabul olmayan, reddedilen, yapanýn suratýna çarpýlan, sevimsiz kimse durumunda, böyle ibadet etme durumunda olmaktan bizleri korusun... Bu durumda olanlarý da kurtarsýn!" diye dua ederiz. Demek ki cihad çok önemli, çok sevaplý...
Tabii aziz ve muhterem kardeþlerim, "Ýslâm'da ruhbanlýk yoktur." diye bir söz var. Herkes bunu kullanýr ama, bunun hudutlarý, anlamý, derinliði nedir, bilmez. Ýslâm'da ruhbanlýk yoktur ama, bir ruhban sýnýfý yoktur, bir rahipler sýnýfý yoktur. Bütün müslümanlar ruhbandýr, hepsi Ýslâm için çalýþacak, yâni belli kimseler görevi, onlar çalýþacak ta, ötekiler duracak deðil demektir. "Ýslâm'da ruhbanlýk yoktur." demek bir bakýma bütün müslümanlar Allah yolunda, Ýslâm için çalýþacaklar demektir.
Tabii bir mânâsý da eski kavimlerden bazýlarý Allah'dan korktuklarý için, Allah'a güzel ibadet edeceðim diye, cemiyeti terk etmiþler, cemiyetteki görevleri terk etmiþler, toplumda irþad, teblið, eðitim, öðretim, nasihat vazifelerini býrakmýþlar; dað baþlarýna, maðaralara çekilip, cemiyetten kaçarak, gece gündüz ibadet ederek sevap toplamaða çalýþmýþlar. Zaten râhibe - yerhebü - ruhban, yâni rahip kelimesinin çýktýðý mânâ, fiil, kök, korkmak mânâsýna geliyor. Yâni Allah'dan korktuklarý için, takvâlarýndan dolayý toplumlarýndan kaçmýþlar veya toplumda günah iþlenir diye korktuklarýndan kenarlara çekilmiþler.
Ýslâm'da böyle þey yok! Ýslâm'da insan toplumun içindeyken, toplumdaki görevlerini yaparken iyi müslümanlýðýný devam ettirecek. Herkes kenara çekilir, bir tarafa daðýlýr, kaçarsa, toplum çöker ve toplumun vazifelerini yapacak insan olmadýðý için, toplumdaki vazifeler baþkalarýnýn eline geçer, gayr-i müslimin eline geçer, münafýðýn eline geçer, fâsýkýn, fâcirin eline geçer, daha fenâ olur. Çünkü emânetler ehline verilmelidir, ehlinin elinde olmalýdýr. Emâneti o iþe ehil olan kimse almalýdýr ve ehliyetle, bilgiyle, selâhiyetle, hakkâniyetle, mükemmel bir þekilde yapmalýdýr. Tabii iyiler bir kenara çekilirse: "Aman efendim, yok efendim, ben korkarým, vebal olur." bilmem ne filân diye, o zaman iþler vebalden korkmayan, arsýz, yüzsüz insanlara kalýr, onlar da toplumu batýrýrlar...
Onun için Ýslâm'da toplumdan kaçmak yoktur, toplumun içinde olup, toplumu islah etmek, toplum vazifelerini yapmak, toplumu düzeltmeye çalýþmak vardýr ve toplumda yaþamak, dað baþlarýnda tek baþýna inzivâya çekilmekten daha sevaplýdýr, daha makbuldür. Ruhbanlýk yoktur denildiði zaman, bir de o anlaþýlýyor.
Ama bir taraftan da, "Ruhban sýnýfý yoktur, herkes ruhbandýr. Yâni herkes Ýslâm'a çalýþacak!" gibi de, çok rahat çok kesin bir þekilde, hiç þeksiz þüphesiz söyleyebiliriz. Ýslâm'da herkes cihadla vazifelidir. Herkes Ýslâm için çalýþmalý, Allah'ýn dinine yardým etmelidir. Herkes Kur'an-ý Kerim'in hizmetinde olmalýdýr. Herkes, Ýslâm yayýlsýn diye yapýlacak müesseseleri geliþtirmeye gayret etmelidir, para vermelidir, bu müesseseleri kurmalýdýr. Dini öðrenmelidir, öðretmelidir, nasihat etmelidir.
Þimdi bir hakîkati çok zayýf bir þekilde, hafif bir sesle, bir cýlýz kimse birazcýk söylerse; toplum onu duymaz. Ama yirmi kiþi, otuz kiþi, elli kiþi, yüz kiþi gür sesle söylerse, bilmeyen de bilir, saðýr sultan da duyar. Herkes, "Haa, Ýslâm'ýn emri buymuþ, bu günahmýþ, bunu yapmayalým!" der.
O halde müslümana konuþmak düþüyor, Ýslâm'ý anlatmak düþüyor. Yâni yýlmadan, býkmadan Ýslâm'ý yâd etmek, öðretmek düþüyor, her yerde söylemek düþüyor. Herkesin söylemesi gerekiyor. Ben söyleyeceðim, siz dinleyeceksiniz. Siz baþkasýna söyleyeceksiniz, o dinleyecek, o baþkasýna söyleyecek... O duydu oðluna söyleyecek, hanýmýna söyleyecek, ailesine, çocuðuna, komþusuna, arkadaþýna söyleyecek, tekrar tekrar söyleyecek... Onun o bilgiyi söylemesi gerektiði her yerde, kalkýp söyleyecek.
Çok söylendiði zaman toplumda herkesin bildiði müteârif, herkesin bildiði bir genel hakîkat haline gelecek, gerçek haline gelecek. Hiç kimse bilmeyince, yalan yanlýþ þeyler halkýn arasýnda yayýlýyor, millet de onu Ýslâm'mýþ sanýyor. O yanlýþ þeyi Ýslâm'ýn kendisi sanýyor. Halbuki Ýslâm'da öyle bir þey yok,. Olmayan þeyi birisi söylemiþ, herkes öyle sanýyor.
Meselâ, "Güzele bakmak sevaptýr." diye harama bakýyorlar. "Güzele bakmak sevaptýr." diye birisi söylemiþ, nerden söylemiþ, âyet yok, hadis yok, mantýðý Ýslâm mantýðýna ters... Ama çok söylendiði için, herkes sýrýta sýrýta, yýlýþa yýlýþa bu lafý söylüyor. Hayýr, bu yanlýþtýr, bunun aslý yoktur, günahtýr, ayýptýr. Bil-akis Kur'an-ý Kerim'de: "Gözünü haramdan sakýn, sana âit olmayana bakma!" tarzýnda emirler vardýr:
(Kl lil-mü'minîne yeðudd min ebsàrihim ve yahfezne furûcehüm) "Erkek mü'minlere söyle: Gözlerine sahip olsunlar, güzel de olsa nâmahreme bakmasýnlar, mahrem yerlerini korusunlar!"
(Ve kl lil-mü'minâti yaðdudne min ebsârihinne ve yahfezne furûcehünne) "Mü'min kadýnlara söyle: gözlerini bakýlmasý yasak olandan çevirsinler, iffetlerini korusunlar!" buyruluyor.
Kimisi de sanýyor ki:
"--Erkekler bakarsa günah, kadýnlar serbest..."
Kadýnlar da bakmayacak, kadýnlarýn da bakmamasý lâzým!.. Meselâ bunlar bilinmiyor, bilinmediði için de iþleniyor. Gerçekleri söyleyeceðiz, dilimizle, elimizle, malýmýzla, mülkümüzle, her türlü vasýtayla Ýslâm'ý anlatmaða, yaymaða çalýþacaðýz.
Bir kaç gündür, boþ zamanlarýmda burdaki arkadaþýmýn kütüphanesindeki çok güzel kitaplardan, Peygamber Efendimiz'in hayatýný okuyorum; hiç boþ durmamýþlar, gittikleri yerde ilk karþýlaþtýklarý insana bile Ýslâm'ý teblið etmiþler:
"--Ýslâm budur, müslüman ol! Müslüman ol da selâmete er, selâmetlik bul, dünyada ahirette selâmette ol!" diye bunu söylemiþler.
Þimdi bu durmuþ, kimse söylemiyor. Yanlýþlar mer'iyette, kalp, batýl, yalan, uyduruk kaydýrýk þeyler ortada dolaþýyor. Bir de Ýslâm düþmanlarý, onlarý kuvvetlendirmeye çalýþýyorlar. Yâni: "Bu yalan yanlýþ yayýlsýn, kuvvetlensin, Ýslâm ülkelerinde bu hâkim olsun, Ýslâm ülkelerinde müslümanlar gerçek Ýslâm'ý bilmesinler!" diye onlara revac veriyorlar.
Bakýyorsunuz, abuk sabuk gazetelerde: "Yýldýz falý, bugünkü falýnýz þöyle böyle..." Bu falýn aslý esâsý yok, hurâfe, dinde yeri yok, Ýslâm'a aykýrý, akla aykýrý... Bizim ilericilerin ilerici gazetelerinde hepsinin yýldýz falý var; yalan yanlýþ... Yýldýz falý kökünden yanlýþ, fala inanmak haram, falcýya, kâhine inanmak haram...
Bunu söylemiyoruz. Adam ilericiyim diyor, sana ilericiliði býrakmýyor, müslümana tepeden bakýyor; yýldýz falýna sayfa ayýrmýþ, dört-beþ sayfa sporla, tekmeyle, yuvarlakla gazetesini doldurmuþ; ilerici gazete... Öyle þey olur mu, yazýk deðil mi? Bu milletin öðreneceði nice nice kýymetli bilgiler var. Yâni o sayfalarýn satýrlarýný bile harcamamak lâzým, hakký söylemek, hayrý söylemek lâzým! O olmuyor.
Demek ki, hepimiz mücahid olacaðýz. Cihad etmek bütün müslümanlarýn vazifesi, cihad bütün müslümanlara farz, istisnâsý yok... Herkes eliyle, diliyle, parasýyla Ýslâm için çalýþacak. Böyle çalýþtýðý zaman, yâni ister savaþ olsun, isterse savaþ olmadýðý zaman baþka þekillerde Ýslâm'ý ve müslümanlarý korumak, Ýslâm'ý yaymak ve müslümanlarýn menfaatlerini geniþletmek tarzýnda olsun, lehine olan þeyleri yapmak olsun, her ne þekilde olursa olsun çalýþacak.
"Kim böyle yaparsa, gündüzleri akþamlara kadar oruç tutan, geceleri sabahlara kadar ibadet eden kimse kadar sevap alýr."
Efendimiz devam ediyor:
(Ve tevekkelallàhu lil-mücâhidi fî sebilihî in teveffahu en yüdhilehül-cenneh) "Ölürse Allah onu cennete sokacaðýný tekeffül ediyor." Yâni Allah: "Ey kulum, sen mâdem benim yolumda cihada çýktýn, mâdem canýný malýný ortaya koydun, ölmeye de râzý oldun; tamam, eðer savaþ olur da ölürsen, seni cennete sokacaðým, seni cennete sokmayý tekeffül ediyorum, te'min ediyorum. Emin ol ki, kesinlikle bil ki, seni cennete sokacaðým!" der.
(Ev yurciahû sâlimen mea ecrin ev ganîmeh.) Yahut da eceli gelmemiþse, Allah onun daha yaþamasýný murad ettiyse ne olacak? "Cihaddan sâlimen kendi ana yurduna, çoluk çocuðunun yanýna ecirle; geceleri sabahlara kadar namaz kýlmýþ, gündüzleri akþamlara kadar oruç tutmuþ gibi sevap kazanmýþ olarak dönecek."
Bir de bunun üstüne maddî ganimet var. Biliyorsunuz Ýslâm ordusu düþmanla çarpýþýrsa, düþman yenildiði zaman, maðlub edildiði zaman, elde edilen ganimetler mücahidlere paylaþtýrýlýr. Ne kadarý, nasýl paylaþtýrýlýr?.. Beþte dördü mücahidlere paylaþtýrýlýr, eþit olarak taksim edilir; beþte biri beytül-mâl-i müslimîne, yâni müslümanlarýn hazinesine ayrýlýr. Uygun bir þekilde ordunun baþýndaki ilgililerin taksim etmesine göre beþte biri, yâni %20'si devlete; beþte dördü, yâni %80'i mücahidlere daðýtlýr.
Müslümanlar Ýran ordusunu yendi, Ýran ordusunun ganimetleri, kisrânýn hazineleri, sandýklar ve sâirenin beþte biri mücâhidler arasýnda taksim edildi. Yâni geri döndüðü zaman hem ecir kazanmýþ olarak dönecek, hem de ganimet kazanmýþ olarak dönecek. Eski ümmetlerden farklý olarak, bizim ümmetimize Allah-u Teàlâ Hazretleri; "Savaþýrlarsa, savaþtan alýnan ganimeti alabilirler." diye müsâde buyurmuþ. Ganimet de müslümanlarýn hakkýdýr. Mücâhidler ganimetleri alýrlar, istedikleri yerlere sarfederler.
Demek ki, aziz ve muhterem kardeþlerim, Allah-u Teàlâ Hazretleri mücahidleri çok seviyor. En sevaplý iþlerden birisi cihaddýr.
Tabii bundan sevaplý iþ var mý?.. Yâni cihad sevaplý ama, þu anda cihad yok, savaþ yok, arada oluyor, her zaman olmuyor, insanýn istediði zaman olmuyor; baþka þey var mý?.. Evet cihaddan da sevaplý olan zikirdir, zikrullah, Allah'ý zikretmek... Onun da çeþitlerini zaman zaman anlatýyoruz, kýymetini bildiriyoruz. Zikrullah cihaddan daha sevaplýdýr.
Zikrullahtan da daha sevaplý olan ilim öðrenmek, ilim öðretmektir. Çünkü ilim öðrenmek, öðretmek de zikrullahtan sayýlýr, bir çeþit zikrullahtýr, ama en sevaplýsýdýr, en üstünüdür. Demek ki insan ilim öðrenirse, ilim öðretirse en büyük sevaplý iþi yapýyor. Kur'an okumak, namaz kýlmak, Allah demek vs. gibi zikrullahýn çeþitleriyle meþgul olursa, sevap kazanýyor. Cihad ederse, çok büyük sevap kazanýyor. Bir müslüman ihlâsla bu güzel amelleri yapmaða gayret etmeli!
Sevgili Akra dinleyicileri, cihad yalnýz savaþ olmadýðý için, savaþ olmadýðý zamanlarda da Ýslâm ve müslümanlar için çalýþmak daima aklýnýzda olsun: "Ben Ýslâm'a nasýl faydalý olabilirim? Ben müslümanlara nasýl yararlý olabilirim, ne yaparsam müslüman kadeþlerime bir fayda saðlarým?.." diye gece gündüz düþünmelisiniz.
Türkiye içinde olur, Türkiye dýþýnda olur, Somali'de olur, Bosna'da olur, Çeçenistan'da olur, Orta Asya'da olur, Kuzey Irak'da olur, Türkiye'nin mahrumiyet bölgelerinde olur, Avrupa'da olur, Amerika'da olur, Afrika'da olur... Dünyanýn her yerinde müslümanlar var.
Benim de konuþmamýn baþýnda söylediðim gibi, elhamdü lillah ben burada hiç sýkýntý çekmiyorum. Geçen hafta açtýðým kitaptan okumuþtum; "Peygamber SAS Efendimiz'in kapýsýnda yirmi tane genç hizmetinde beklermiþ, nöbet tutarmýþ." diye. Þimdi Türkiye'den bana telefonlar gelmeðe baþladý, Allah râzý olsun benim kýymetli kardeþlerim, ihvâným: "Hocam biz de gelelim, orda nöbet tutalým!" filân diye bizi aradýlar. Ben diyorum ki: Elhamdü lillâh burdaki kadeþlerimiz beni yalnýz býrakmýyorlar. Onlar beni yardýmcýsýz, yalnýz sanýyorlar, halbuki biz burda bir takým hizmetleri temelli, güzel yapalým diye bulunuyoruz. Elhamdü lillâh arkadaþlarýmýz da var. Allah yardýmcýsýz, arkadaþsýz býrakmýyor.
Zaten müslümanlar her tarafta var. Yâni Ýslâm ülkesi gibi, sokakta yürüdüðünüz zaman bakýyorsunuz, Hacý Baba Kebapçýsý... Zâten umûmiyetle kebapçýlar, sebzeciler bizim kadeþlerimizin elinde. Hangi þehre girerseniz mutlaka dönerkebapçýlar bizim kardeþlerimizdendir.
Demek ki, her yerde var. Dünyanýn her yerinde müslüman olduðuna göre, Ýslâm için cihad, müslümanlar için de çalýþma yapmak imkâný vardýr. En önemli yerlerden birisi kendi ülkelerimizdir, ama bir önemli yer de müslümanlarýn çok yoðun olarak bulunduðu yerlerdir; Almanya gibi, Fransa gibi, Amerika gibi yerlerde Ýslâm'ýn, müslümanlarýn faydasýna güzel çalýþmalar yapmak lâzým!..
b. Sýla-i Rahim
Peygamber Efendimiz'in bize iþaret buyurduðu bu çalýþmalardan, bu güzel bilgilerden sonra ikinci hadis-i þerife geçmek istiyorum. Taberânî'nin rivâyet ettiðine göre Peygamber SAS Efendimiz buyurmuþ ki:
(Mâ min zenbin ecderu en yuaccilallàhu teàlâ lisàhibihil-ukbete fid-dünya mea mâ yeddehiruhû lehû fil-âhireti min katîatir-rahimi vel-hýyâneti vel-kezibi ve inne a'celet-tàati sevâben lesýlatir-rahimi hattâ inne ehlel-beyti leyeknûne feceraten fetenmû emvâlühüm ve yeksüru adedühüm izâ tevâsalû.)
Bu hadis-i þerifin ana konusu sýla-ý rahim, yâni akrabalar ile baðlantýlarý tatlý, sevgili, muhabbetli tutmak konusundadýr, ama içinde baþka bilgiler de var... Sevgili Akra dinleyicileri, þimdi bu hadis-i þerifin kelime kelime açýklanmasýna geçelim, Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:
(Mâ min zenbin ecderu en yuaccilallàhu teàlâ lisàhibihil-ukbete fid-dünya mea mâ yeddehiruhû lehû fil-âhireti min katîatir-rahimi) Ana cümle; "Mâ min zenbin ecderu en yuaccilallàhu teàlâ min katîatir-rahimi"dir, arada ilâve bilgiler var. Bu kelimeler þöyle demek oluyor: "Hiçbir günah yoktur ki Allah'ýn cezâsýný çarçabuk, hemen vermesin. Günahkârýn katýatýr-rahim, yâni sýla-ý rahimi kesmesinden cezâsýný daha çabuk verdiði, vermeye müstehak olduðu günah yoktur. Birincisi, bu katýatýr-rahim; (vel-hýyâneti) ikincisi hiyanet; (vel-kezib) üçüncüsü yalancýlýk..."
Bu cümlelerden anlýyoruz ki, Allah-u Teàlâ Hazretleri kul günah iþlediði zaman hemen cezâsýný verebilir ama, tehirli veriyor, yâni biraz müddet tanýyor. Tehirli vermesi bilmediðinden, unuttuðundan, ihmal ettiðinden deðildir. Belki kul tevbe eder diye rahmetindendir. Kul günah iþledi, içki içti, zina etti, kumar oynadý, haram yedi: "Bak Allah bana cezâyý hàlâ vermedi." diye heveslenmesin! Cezâsý gelir de, belki tevbe eder diye veyahut bir baþka hikmetli sebepten dolayý Allah-u Teàlâ Hazretleri birden baþýna yýldýrýmlar yaðdýrmamýþ olabiliyor ama, Allah bazý günahlarý da hýzlý cezâlandýrýr.
Bu hadis-i þeriften anlýyoruz ki, hýzlý cezâlandýrýlmaða en uygun günah, en hýzlý cezâlandýrýlan günahlar bunlarmýþ. Yâni, (katýatýr-rahim) akrabalýk alâkalarýný kesmek, bu çok büyük günah; bir... (vel-hýyâneh) Hâinlik; iki... (vel-kezib) Yalancýlýk; üç... Bu üçünün cezâsý çok çabuk gelirmiþ. Nasýl?.. (fid-dünya) Dünyada gelirmiþ.
Akrabalarla baðlantýyý kesen, hýyânet eden, hâinlik yapan, yalan söyleyen bir insanýn cezâsý dünyada gelirmiþ ama; (me'a mâ yeddehiruhû fil-âhireti) ahirette de ne cezâ verilecekse, o da silinmeden... O da verilecek. Allah dünyada da cezâ veriyor, ahirette de verecek. Ahiretteki veridiðine ilâveten, ondan bir þey eksilmeden, o cezâ, o belâ kalkmadan, dünyada da en hýzlý þekilde bu günahlarý iþleyenlerin cezâlarýný verirmiþ.
Bunlar neymiþ:
1. (Katýatir-rahim) "Akrabalýk baðlarýný kesmek." Ýnsanýn akrabasý vardýr, teyzesi vardýr, dayýsý vardýr, amcasý vardýr, kardeþi vardýr, babasý vardýr, oðlu vardýr, torunu vardýr... Ýnsanlar birbirleriyle evlilik veya kan baðýyla baðlýdýrlar. Bunlara eðer kan baðýyla baðlýlarsa karabet deniliyor, evlilik yoluyla bir baðlantý kuruluyorsa sýhriyyet deniliyor. Yâni bir gelin alýyorsunuz, tà baþka bir þehirden, hiç kan baðý yok; ama o gelini aldýðýnýz zaman, o tarafla bir alâka kuruluyor. Buna sýhriyyet deniliyor, düðünle olan, evlilikle olan bir baðlantý...
Ama bir de karâbet var, insanýn dayýsý, amcasý; dayýsý annesinin kardeþidir, amcasý babasýnýn kardeþidir, onun çocuðu filân... Bu bir kan baðýdýr, yâni evlilik olmasa bile insanýn doðumdan, mensub olduðu ailenin bir parçasý olmasý dolayýsýyla, mevcut olan bir baðlýlýktýr.
Ýslâm bu baðlýklýklara riâyet etmeyi, böyle baðlarla baðlý olduðumuz akrabalarýmýza güzel iliþkilerle iliþkilerimizi sürdürmemizi emrediyor. Gideceðiz, ziyaret edeceðiz, halini hatýrýný soracaðýz. Ýhtiyâcý varsa yardýmcý olmaða çalýþacaðýz, muhtaçsa para vereceðiz.
Hattâ insanýn zekâtlarýný mümkünse ilk önce yakýnlarýna, yakýn akrabalarýndan fakirlere vermesi lâzým ki, önce onlar kurtarmýþ olsun, çünkü en çok onlarý o bilir, o yardým edebilir. Baþkasý kendi yakýnýna, bu da kendi yakýnýna yardým yapacak. Yâni maddî yardým, manevî yardým, gönül yardýmý, destek olmak, hizmet etmek tarzýnda yardým yapacak.
Bir insan bunu keserse; teyzesiyle konuþmuyor, bir taraf konuþmak istiyor da öteki taraf burnunu havaya kadýrýyor, kabul etmiyor, red ediyor. Kabul etmeyen cezâyý yer, o alâkayý kesmiþ olur. Birisi tekrar tekrar gidiyor, "Barýþalým!" diyor. Allah rýzâsý için, sevabýný bildiði için veya alâkayý kesmenin günahýndan korktuðu için kesmemek istiyor, ama öbür taraf kabul etmiyor, elinin tersiyle itiyor. O zaman iten günaha girer.
Demek ki, baðlarý koparmak fenâ, Allah bunun cezâsýný çok acele verir, dünyada verir; ahirette vereceðini kaldýrmamak þartýyla... Hem dünyada hýzlý bir þekilde verir, hem de ahirette verir. Bu bir... Demek ki, akrabalarla baðlýlýðý iyi sürdürmeye gayret edeceðiz...
2. (Vel-hýyâneh) "Hâinlik." Hýyânet nedir? Eminliðin, emniyetli oluþun zýttýdýr. Bir insan bir kimseye güvenir de bir þeyi emânet olarak verirse, o da onu iyi korursa, bu insan emin kimsedir. Bir kimse bir kimseye güvenirse, bir þey emânet ederse; canýný, malýný, sözünü, namusunu, sýrrýný, neyse bir þeyi emânet ederse, o da emâneti korumaz, yayar, daðýtýr veyahut vermez, yok eder veya üstüne oturur, iç ederse; o zaman buna hâin denir, emânete hýyânet etti denilir.
Bir de bazýlarý yanlýþlýkla ihanet kelimesini kullanýyor, ihanet yanlýþtýr. Ýhanet heyyin görmek, hafife almak demektir.
(Ve tahsebûnehû heyyinen ve hüve indellàhi azîm) "Þu günahý hafif görüyorsunuz ama Allah indinde bu büyük bir günahtýr." diye Kur'an-ý Kerim'de geçiyor.
Ýhânet; basit görmek, önemsememektir. Millet ihânet diyor. Meselâ diyor ki:
"--Koca, karýsýna ihanet etti."
"Hýyanet etti." demesi lâzým! Ýhanet etmek; hor görmek, hakir görmek önemsememek demek. Halbuki, karýsýný aldatmýþ, yâni evliliðine sadýk olmamýþ, hýyânet etmiþ demesi lâzým. Bu dil bilgisi kuralýný da hatýrlatalým!
Allah hýyâneti sevmez; emâneti, yâni emin oluþu, eminliði, güvenilirliði sever. Güvenilir olmamayý sevmez veya güvenildiði zaman güveni boþa çýkartmayý sevmez. Adam güvenmiþ, para vermiþ:
"--Al sana þu kadar para veriyorum, askerden dönünce alacaðým." demiþ.
Askerden dönünce:
"--Ver benim paramý!" diyor.
"--Yok ben senden para almadým."
Emânet gitti, üstüne oturdu, yâni inkâr ediyor, red ediyor, hýyânet ediyor. Meselâ askerlikte de hýyanet diyoruz; askerî sýrlarý götürüyor düþman düþmana veriyor. Halbuki vermemesi lâzým, hýyânet... Hýyânetin de cezâsý çok büyük. Yâni bir insan emin olmaz da hâin olursa, güvenilirliði yitirirse, güvenilirliðe aykýrý iþ yaparsa; onun da cezâsý Allah tarafýndan hem dünyada çok hýzlý bir þeklide gelir, baþýnda patlar. Ahirette de yine ne cezâsý gelecekse, o da durur, ahirette baþýna gelir. Hýyanet de çok kötüdür.
O halde müslümanlar ne yapmalý?.. Akrabalarýyla baðlarýný devam ettirmeli, baðlarý koparmamalý, hâinlik de yapmamalý, güvenilir, emin olmalý...
3. (vel-kezib) "Yalan." Allah yalaný da sevmez. Mü'min yalancý da deðildir, dosdoðrudur, sapasaðlamdýr, doðru sözlü, doðru özlüdür. Dilinden söylediði söz doðrudur, yalan þahitlik yapmaz, yalandan, kandýrarak þaka bile yapmaz. "Bir Nisan þakasý" diyorlar, yalaný karþýnda söylüyor, söylüyor, ondan sonra da gülüyor, "Nisan bir!" diyor. Ýslâm'da yalanla þaka olmaz. Yalan söyleyerek þaka Ýslâm'a uygun olmaz. Yalanýn þakasý bile doðru deðildir. Dosdoðru olmasý lâzým, doðru söz söylemesi lâzým, yalan söylememesi lâzým...
Bu hadis-i þeriften üç kötü huyu öðreniyoruz: Akrabalarla baðlarý koparmak kötü, güvenilir insan olmamak, hâin olmak kötü, yalancý olmak kötü... O halde bunlardan þu çýkýyor: Müslüman akrabalarla baðlarý sürdüren bir insandýr, emin bir insandýr, hâin deðildir, güvenilir insandýr, doðru sözlü bir insandýr.
Peygamber Efendimiz yine bu konuda devam buyuruyor:
(Ve inne a'cele tàati sevâben lesýlatür-rahim) "Allah'ýn sevabýný en hýzlý verdiði, mükâfatýný en çabuk verdiði ibadet, sevaplý iþ, ibadet ve taatlerin Allah tarafýndan sevabý en hýzlý verileni; 'Al kulum, mâdem öyle yaptýn...' diye çarçabuk hemen mükâfatýný verdiði, en sevaplý olan da sýla-i rahimdir." Akrabalar ile baðlarý sürdürmek, ziyaretleri yapmak, yardýmlarý yapmak, hizmetleri yapmak, para pul vermek gerkiyorsa vermek, her yönden destekçi olmak sýla-ý rahimdir. Bu da sevabý en hýzlý kazanýlan, mükâfatýna en çabuk nâil olunan güzel þeydir.
Demek ki, biz sýla-i rahim yapan müslümanlar olacaðýz, akrabalarýmýzý gözeteceðiz, maddeten ve mâlen ve ziyâreten; ziyâret olarak da ziyaret edeceðiz, yardým olarak da yardým edeceðiz, malî yönden de destek olacaðýz. Efendimiz misal veriyor:
(Hattâ inne ehlel-beyti leyeknûne feceraten) "Bazen dünyada görülebilir; bir evin ahâlisi fâcir kimseler olurlar, yâni günahkâr, ibadetleri kusurlu, müslümanlýklarý sakat olur, fâcir kimseler olurlar. (fetenmû emvâlühüm) Fakat bakarsýn mallarý artar, koyunlarý kuzularý doðurur, mahsülleri bol olur, mallarý artar; (ve yeksürü adedühüm) evlâd ü iyalleri, kavm ü kabileleri geniþler, kuvvetlenir..."
Araplarda mal çokluðu ve kabilenin kalabalýklýðý önemliydi, Efendimiz o iki yönü söylüyor. Mal dediði; deve, koyun, kuzu vs.dir. Bunlar doðum yoluyla çoðaldýðý zaman sevinirlerdi. Bir de kabilesi büyükse: "Ohoo, bizim kabilemiz beþ bin kiþi, on bin kiþi..." filân diye iftihar ederdi. Bu kabile kalabalýk diye, o kabileden bir kimseye öteki kabileden kimse dokunamazdý.
Yâni, bir aile fâcir olduðu halde mallarý artar, sayýlarý çoðalýr. Halbuki fâcir, bu iþler olmamasý lazýmdý. Neden oldu?.. (Ýzâ tevâsalû) "Sýla-ý rahim yapýnca, birbirleriyle sýmsýký baðlarla baðlý olunca, Allah onlara da mal bolluðu, adet çokluðu veriyor." Demek ki onlara bile fayda veriyor. Yâni ibadet eden insanlar olamadýklarý halde, kusurlu müslüman olduklarý halde sýla-ý rahim yaptýklarý için, sýla-ý rahimin mükâfatýný onlar bile görebiliyorlar.
Tabii sýla-ý rahimini, akrabalara baðlarýný güzel sürdürmeyi müslüman yaparsa o daha büyük mükâfat alacak demektir. Yâni "Allah fasýka, facire, günahkâra bile sýla-ý rahim yapýnca mükâfatýný verdiðine göre. müslümana haydi haydi daha çok verecek." diye Peygamber SAS Efendimiz Hazretleri onun için söylemiþ oluyor.
Ýkinci hadis-i þerif bu, demek ki sýla-ý rahim yapacaðýz, hâin olmayacaðýz, güvenilir olacaðýz, yalan söylemeyeceðiz, bileceðiz ki sýla-ý rahim yaptýðý zaman insanýn ömrü uzar, malý çoðalýr, her iþi iyi duruma gelir, mükâfata nâil olur.
c. Yöneticilerin Hesabý
Okuduðum hadis-i þerifler üç olsun diye, bir hadis-i þerifi daha size okumak istiyorum. Bu üçüncü, sonuncu hadis-i þerif. Ebû Hüreyre RA'den, Peygamber SAS Efendimiz buyuruyor ki:
(Mâ min ehadin yüemmeru alâ aþeretin fesàiden) "Hiç bir kiþi yoktur ki, on kiþiye veya daha fazlaya emir komutan baþkan, müdür tâyin edilmiþ olsun da, (illâ câe yevmel-kýyâmeti fil-asfâdi vel-aðlâl.) mahþer yerine elleri ayaklarý, zincirlere baðlanmýþ, bukaðýlarla bukaðýlanmýþ, kelepçelerle kelepçelenmiþ olarak gelmiþ olmasýn. Yâni on kiþiye ve daha fazlaya emir olan kimse, mahþer yerine mutlaka kelepçeli, zincirli gelir."
Yâni adam emir oldu, müdür oldu, nâhiye müdürü oldu, kaymakam oldu, vâli oldu, komutan oldu, reis-i cumhur oldu, milletvekili oldu, bir þey oldu... Ýlle mahþer yerine zincirli geliyor. Sonra ne olur?.. Sorguya çekilir. Yâni, "Bu vazifeyi güzel yaptý mý, yapmadý mý?" diye sorguya çekilir, onu baþka hadis-i þeriflerden biliyoruz. Mahþer yerinde sorguya çekilir.
Ümmetle ilgili, toplumla ilgili, kendisine yüklenmiþ resmî vazifeyi güzel yapmýþsa, kelepçeler çözülür, zincirler açýlýr: "Sen suçsuzmuþsun, kurtuldun!" diye bukaðýlar, boynuna, ayaklarýna, bileklerine takýlmýþ halkalar çözülür, kurtulur. Amma vazifeyi güzel yapmamýþsa, o zaman zincir üstüne zincir, kelepçe üstüne kelepçe, bukaðý üstüne bukaðý vurulur. Demirden zincirlerle þakýr þakýr, mahkumlar gibi her tarafý baðlanarak cehenneme atýlýr.
Bu hususta baþka hadis-i þerifler de var, Ma'kýl ibn-i Yesâr el-Müzenî'den Buhârî ve Müslim rivâyet etmiþ. Buyurmuþ ki:
(Mâ min vâlin yelî raiyyeten minel-müslimîn) "Hiçbir vâli yoktur ki, yâni hiçbir resmî görevi yüklenmiþ, görevli yoktur ki..." Vâli ilde vilâyete, reislik eden kimse demek deðildir; emir demektir, bir resmî iþi görevi yüklenmiþ kiþi demektir. "Müslümanlardan bir gurup raiyenin, ahâlinin üstüne tâyin edilmiþ bir görevli yoktur ki, (feyemûtu ve hüve ðàþun lehüm) onlara hýyanet ederek, onlarý aldatarak ölmüþ olsun da, (illâ harramallàhu aleyhil-cenneh) Allah ona cenneti haram etmesin... Yâni bir göreve getirilmiþ de müslümanlara hýyanet etmiþse, Allah o kimseye cenneti haram kýlar, o kimse cennete giremez."
Yine ayný ravîden baþka bir rivâyet de þöyle:
(Mâ min abdin yester'îhillahü raiyyeten felem yehuthâ binasîhatin illâ lem yecid râihatel-cenneh) "Allah bir kimseyi bir gurup müslümanýn baþýna bir resmî görevle getirmiþ de, o da onlara samîmîyetle hizmete sarýlmamýþsa, cennetin kokusunu bile koklayamaz!"
Demek ki, resmî görev alanlarýn Allah'dan korkup, tir tir titremesi ve vazifeyi güzel yapmaða çalýþmasý lâzým! Müslüman bile olsa öyle yapmadýðý zaman ne kadar cezâlara çarptýrýlýyor. Bir de müslüman deðilse, dýþý müslüman içi kâfirse, münafýksa; tabii o zaman hali doðrudan doðruya daha beter, kesin olarak fenâ...
Tabii herkes dünyevî bakýmdan mevkii makamý istiyor, hattâ tâlib oluyor. Aracýlar, kartvizitler filân temin etmeye çalýþýyor. Falancadan kart getiriyor, filancadan yazý getirtiyor, kendisini bir yere tâyin ettirmeye çalýþýyor. Halbuki Ýslâm'da bu doðru deðil... Bu iþler veballi iþler, bir insan böyle bir makama geldi mi sorumluluk yüklenmiþ oluyor. Ondan sonra da onun hesâbý var, o hesabý düþünmesi lâzým, tir tir titremesi lâzým!
Hz. Ömer RA, "Ah!" dermiþ aðlarmýþ: "Yâ Ömer, keþke annen seni doðurmasaydý, yâni dünyaya gelmeseydin, keþke insan olmasaydýn, çayýrlarda biten ot olsaydýn da bu sorumluluklarý yüklenmeseydin!.." dermiþ. Devletin baþýnda halife-i müslimîn oldu, diyarlar fethedildi, herkes karþýsýnda el pençe dîvan duruyor, ama sorumluluðu bildiði için, cennetlik olduðu için, mübarek insan olduðu için, o öyle dermiþ.
Allah-u Teàlâ Hazretleri, cümlemize bu îmanýn þuurunu ihsân eylesin, sorumluluk duygusuna sahip eylesin... Ahirette hesaba çekileceðimizi unutturmasýn... Hesabý yüz akýyla vermemize sebep olacak þekilde yaþmayý ve güzel iþler yapmayý cümlemize nasib eylesin... Herhangi bir þekilde, herhangi bir göreve istemese de çaðýrýlmýþ, davet edilmiþ olan, o görevin baþýnda bulunan kimselere de yardým eylesin... Hakký hak olarak görmelerini nasib eylesin, onlarý uygulamalarýný nasip eylesin... Bâtýlý bâtýl olarak görüp, sakýnýp, korunmalarýný nasib eylesin... Allah'ýn sevmediði iþleri yaptýrmasýn, þeytana uydurmasýn, ahiretlerini berbat ettirmesin, cenneti kendilerine haram kýldýrmasýn... Güzel iþler yapýp da, Allah'ýn rýzâsýný kazanýp, müslümanlarýn da duasýný almayý nasib eylesin...
Aziz ve sevgili Akra dinleyicileri, Allah-u Teàlâ Hazretleri cümlemizi dinî bilgileri iyi bilen, Ýslâm'da bilgi sahibi, uyanýk müslüman eylesin... Ýnsan uyanýk müslüman olmadý mý, anasýndan babasýndan gelme nüfus kaðýdý müslümanlýðý fayda etmeyebilir. Çünkü yanlýþ iþler yapar, bu incelikleri bilmez, bilmediði için de sorumluluklar, veballer yüklenir, ahireti de, dünyasý da mahvolur. Bak dünyada da insan, sýla-i rahim yapmadýðý zaman bile ne kadar hýzlý cezâ geliyor, nice cezâlara uðrayabiliyor.
Onun için, ben acizâne kardeþiniz olarak sizlere tavsiye ediyorum: Önce kütüphanenizdeki hadis kitaplarýný okumaktan baþlayýn, lütfen hemen mümkünse bu konuþmamý duyduðunuz andan itibaren kütüphanenizdeki hadis kitaplarýný okumaya, besmeleyi çekip giriþin! Çoluk çocuðunuzla hadisleri okuyun! Hadisleri okumak ve anlamak kolay... Ýslâm'ý hadisler yoluyla çok saðlam öðrenirsiniz, çok kýsa zamanda hakîkatli bir âlim olursunuz.
Ahmed Ziyâüddîn-i Gümüþhânevî hocamýz, Râmûzül-Ehàdis kitabýný tertib etmiþ olan þeyhimiz, büyük âlim, geçen asrýn en büyük hadis âlimlerinden birisiydi. Kitabýnýn mukaddemesinde:
"--Bu kitabý tekrar tekrar okur da devrederseniz, bu kitabý öðrendiðiniz zaman, kýsa zamanda hakîkatli bir âlim olursunuz." diyor, bu ifadeyi kullanýyor.
Çok hoþuma gidiyor. Hakîkatli, yâni gerçekleri kavrayan bir âlim olursunuz. Tabii insan gerçekleri kavrayamadýðý zaman ne olur? Sonunda piþman olur. Ömrü biter, arkaya baktýðý zaman bir sürü piþmanlýklar görür. Ömrüne þöyle bir baktýðý zaman, þairin:
Aðýr aðýr çýkacaksýn bu merdivenlerden,
Eteklerinde gümüþ renkli bir yýðýn yaprak
Ve bir zaman bakacaksýn semâya,
aðlayarak...
dediði gibi... Semâya aðlaya aðlaya bakmanýn faydasý yoktur, ömür yapraklarý önüne yýðýlmýþ, sonbahar hüznü kalbine çökmüþ: "Vah ömrü boþ geçirdim, tüh yazýk oldu... Hay Allah, Ýslâm'ý bilemedim, Allah'ýn rýzâsýna uygun yaþayamadým, yazýk oldu..." filân demek yerine, Ýslâm'ý öðrenerek müslümanca yaþamak, Allah'ýn rýzâsýný kazanýp, bir gül bahçesine girercesine, râdýyeten merdýyyeten Allah'ýn cennetine girenlerden olmak daha iyi... Buna çalýþmak lâzým, çalýþmadan olmaz.
Çoluk çocuðunuz da bu duruma gelsin diye Ýslâmî bakýmdan bilgili yetiþtirin, hadisleri öðretin, hadis kitaplarýný okuyun, ordan baþlayýn!.. Kitaplar çoksa da þaþýrmayýn; eðer kütüphanenizde Riyâzu's-S`àlihîn varsa, Diyanet'in neþrettiði güzel bir sahih hadis kitabýdýr; Riyâzu's-S`àlihîn'den baþlayýn! Onu bir devredin, ondan sonra daha geniþleri okursunuz. Böylece Ýslâm'ý öðrenir, sonunda her hareketinizi Allah'ýn rýzâsýna uygun yapmaða muvaffak olursunuz, incelikleri bilirsiniz, yanýlmazsýnýz, þaþýrmazsýnýz. Abuk sabuk hurâfelere, bâtýllara, yýldýz fallarýna, yalan yanlýþ þeylere inanýp, kanýp da suçlu olarak, yüzü kara olarak Allah'ýn huzuruna varmazsýnýz.
Allah-u Teàlâ Hazretleri cümlenizin, cümlemizin yardýmcýsý olsun... Cumalarýnýz mübarek olsun... Bizleri duadan unutmayýn! Allah iki cihanda cümlenizi aziz eylesin...
Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..
22. 08.1997 - Wuppertal / ALMANYA
radyobeyan