Ýslam,Tasavvuf,Hayat
Pages: 1
Allah Bilgisi By: neslinur Date: 26 Haziran 2010, 19:04:04
ALLAH BÝLGÝSÝ



................

Bu maddî tapýnmalarýn yanýnda bir takým mânevî tapýnmalar da var... Meselâ, insanlarýn bir kýsmý egosuna, nefsine tapýnýyor. Ýmâm-ý Gazâlî'nin bir sözü var bu konuda, diyor ki:

"--Ýnsanlarýn gözünden gaflet perdesi kaldýrýlsa, gerçekleri basiretle görseler, bakarlar ki, bir çok insan maalesef nefsini put edinmiþ, o putun karþýsýnda elpençe divan durmuþ, 'Emret! Senin emrini yapacaðým.' diye nefsine tapýnýyor."

Bir kýsmý paraya tapýyor. Bir kýsmý mevkîye, makama, þöhrete tapýyor. Her birisi çeþitli þeylere tapýnma durumunda...


Bugün yaþayan insanlarýn da tanrý kavramlarý veya bu tanrý kavramý karþýsýndaki tavýrlarý; bunlar da çeþit çeþit... Þöyle sýralayabiliriz:

1. Bir kýsmý tanrýyý kabul etmiyor; ateist diyoruz bunlara...

2. Bir kýsmý bu konuyu hiç dert edinmiyor kendisine, kafasýna almýyor; nefsinin, keyfinin, zevkinin peþinde sedonist bir hayat sürüyor.

3. Bir kýsmý bulunduðu toplumda bu konu ile ilgilenmiþ, ama sonuçta tatmin olmadýðý için inancýný yitirmiþ, inanmýyor. Tabii bunda, yaþadýðý ülkenin geçerli dininin, çevresindeki inancýn, karakterin büyük rolü var...

Bir Ýslâm ülkesindeki ateist ile Hindistan'daki veyahut Afrika'daki ateist arasýnda fark var; çünkü çevrelerindeki dinler farklý...


4. Bir kýsým insanlar, akýllarý ve mantýklarýnýn gereði olarak üstün bir yaratýcýnýn, tanrýnýn varlýðýný düþünce yoluyla, mantýkî olarak kabul ediyorlar.

Benim bir talebem, þu anda bir yerde dekan; o doçentlik tezi yapmýþtý. Ateizmin ilmen imkânsýz olduðunu o tezinde isbat etmiþti.

Bir takým insanlar böyle bir varlýðý kabul ediyorlar ama, herhangi bir dine baðlý deðiller veya dinlere karþý olabiliyorlar. Sadece Allah'a inandýklarýný ifade ediyorlar.


5. Birtakým insanlara rastlýyoruz; onlar da bir dine mensup olmuþ, gözü kapalý olarak o dini takib ediyor. O dini kritik etmiyor. Bunlardan birisinin sözünü hatýrlýyorum, bir alim bunu söyleyen:

"--Ben laboratuarýma girdiðim zaman dini, kiliseyi, Ýncil'i unuturum. Ama kiliseye gittiðim zaman da ilmi kafamdan silerim, laboratuarýmý düþünmem." diyor.

Böylece tezatlar içinde, bu fikirleri birbirlerinden ayýrmadan, hangisi doðrudur diye düþünmeden yaþayabiliyor.


Japonya gibi, Amerika, Avrupa ülkeleri gibi bir çok ülkelerde de, ilmin geliþmesinin yanýnda inançlarýný incelediðimiz zaman, onlarýn inançlarýnýn son derece ibtidâî olduðunu görüyoruz. "Bu kadar ilmi ilerlemiþ insanlar, nasýl oluyor da bu kadar ibtidâî inanca sahip olabiliyorlar?" diye hayret ediyoruz.

Japonlar Güneþ'e tapýyorlar, imparatorlarý Güneþ'in oðluymuþ diye düþünüyorlar. Avrupalýlar teslise inanýyorlar. Peki Hazret-i Ýsâ tanrý ise, Hazret-i Ýsâ'dan önceki insanlarýn tanrýsý kimdi?.. Üç nasýl bir oluyor, bir nasýl üç oluyor?.. Bunlarý düþünmeden dinlerinde devam edebiliyorlar. Dini nostaljik ve historik olay olarak kabul ediyorlar. Sosyal ve kültürel bir olay olduðu için, ona baðlýlýklarýný devam ettiriyorlar. Onlar için bir yýlbaþý eðlencesi, Noel Baba, vs. bir takým festivaller dine baðlýlýklarýný devam ettirmeðe yetiyor.


6. Bu insanlarýn arasýnda bir kýsým diðer insan da araþtýrma ve merak içinde... Kendi inançlarýný eksikliðini hissediyorlar. Ruhlarýnýn, kalblerinin ve kafalarýnýn tatmin edilmediðini görüyorlar. Bunu tatmin etmek için reformlar yapmaða, dinlerinde birtakým geliþtirmeler yapmaða çalýþýyorlar. Bu konuda yeni cereyanlar ortaya çýkartýyorlar, kendilerine göre yeni mezhebler ortaya atýyorlar.

Meselâ onlardan bir tanesi, üç beþ sene önce Amerika'da üç-beþyüz mensubu ile ormanda intihar ettiler. Geçtiðimiz sene Ýsviçre'de üç-beþ dað evinde bir grup intihar edip, villalarýný yaktýlar. Böyle yeni arayýþlar peþindeler...

Yahova þahitleri var. Onlar diyorlar ki: "Biz Ýncil'in yeni yorumunu yapýyoruz. Dinlerin hepsini birleþtiren yeni bir atýlým içindeyiz." diyorlar.

Moonizm denilen yeni bir mezhep var. Bir rahip çýkmýþ, dinleri birleþtirerek insanlarýn iþine yarayacak yeni bir þey ortaya koymaya çalýþtýðýný söylüyor.

Bazýlarý Hind'in, Çin'in dinlerini egzotik buluyorlar, yogilere hayret ediyorlar ve onlara baðlanýyorlar. Bazýlarý bu transandantal meditasyona merak ediyorlar. Ben Ýsveç'te gördüm: Ýsveç kökenli insanlar, ellerinde ziller, aletler; sýra halinde çarþýda pazarda Hint kýyafeti ile dolaþýyorlar. Kriþna dinine girmiþler, gösteri yapýyorlar.

Bunlarýn her birisi birer araþtýrma ama, mânâsýz ve sonuçsuz...


7. Bu kadar çeþitli gruplarýn arasýnda, kendisi yanlýþ yolda iken doðruyu bulanlarý da görüyoruz. Bunlar ciddî araþtýrýcýlar, eserleri ciddî olarak incelebiliyorlar. Kafalarý muntazam... Ýþi iyice araþtýrdýktan sonra sonuca varýyorlar.

Bunlarýn içinde meselâ, Fransýz filozofu Roce Garudi'yi zikredebiliriz. Fransýz Ýlimler Akademisi üyelerinden Prof. Moris Bükey'i görebiliriz.

Parlamenter olan bir arkadaþýmýzýn Ýngiltere'den dostu, kendisine bir din aramak için çok düþünmüþ, sonunda Hindistan'a gitmeðe karar vermiþ. Çok iyi niyetle malýný mülkünü satmýþ; artýk Hindistan'a gidip doðru bildiði bir dine girip, hayatýný orada Allah'ýn sevdiði bir yolda geçireyim diye yola çýkmýþ. Fakat o da Türkiye'de üç defa peþpeþe rüyasýnda, "Doðru din Ýslâm'dýr." diye gördüðü için müslüman olmuþ.

Böyle rüya görüp de müslüman olan kimseler var... Meselâ, Nijeryalý Utama isimli birisinin, bir papaz iken nasýl Peygamber Efendimiz'i rüyada görerek müslüman olduðunu bir kitapta okumuþtum.

Benim Avustralya'dan tanýdýðým müslüman olmuþ Avustralyalý bir Ýngiliz vardý. Nasýl müslüman olduðunu sordum. Peygamber Efendimiz'i rüyada gördüðünü ve onun üzerine müslüman olduðunu söylemiþti. Böylece doðru yolu bulup müslüman olanlar da var...


Dünya üzerinde pek çok insan olmasýna raðmen, doðru inancý bulan insanlarýn az olduðunu, yanlýþ yollarda giden insanlarýn ne kadar çok ve çeþitli olduðunu göstermek için bunlarý anlattýk. O halde bu konunun ne kadar önemli olduðu, bu anlattýklarýmýzdan da çýkýyor.

Ayrýca bu konunun hem maddî bakýmdan önemi var, hem mânevî bakýmdan önemi var; hem de gerçekten müslüman olanlar için, ayrýca önemi var... Bunlarýn sebeplerini biraz sýralamak istiyorum:


Konu maddî bakýmdan, materyalist bir gözle, inanmayan bir insanýn gözüyle incelendiði zaman bile, önemli bir konu... Tanrý fikri, Allah inancý ve dine baðlýlýk konusu her þeyden öte çekici bir konu... Bir çok insaný cezbediyor, bir çok insaný ilgilendiriyor. Sosyal bir konu, bu bakýmdan önemli...

Ýkinci bir önemli tarafý, içinde gördüðünüz gibi pek çok tezatlar ve problemler var... Bunlarýn araþtýrýlmasý ve çözülmesi ilmin görevidir. Ýnsan kafasý bunlarý araþtýrmak ve çözmek zorundadýr, ilmin vazifesi budur.

Allah inancýnýn, genellikle dindarlýðýn topluma saðladýðý bir çok faydalar var. Meselâ, genel ahlâký din besliyor, ahlâkýn kaynaðý din ve Allah korkusu, tanrý inancý anarþiye karþý insanýn kalbine düzen fikri veriyor. Zulmü ve suçlarý engelliyor. Bunun bir misalini vermek istiyorum:


Burada ihtisas yapan bir kardeþimizin kýzý sýnýfýnýn prezidenti olmuþ, çok zeki bir kýz... Fakat belli günlerde onlarý kiliseye götürmek istiyorlar. Babasýna söylemiþ. Babasý da demiþ ki:

"--Hayýr, sen kiliseye gitme!.."

Onun üzerine derhal çaðýrmýþlar, sormuþlar:

"--Niye kýzýnýzý göndermiyorsunuz kiliseye?" demiþler.

Demiþ ki:

"--Ben müslümaným!"

"--Ooo, teþekkür ederiz, biz sizin müslüman olduðunuzu bilmiyorduk. Müslümansanýz tabii, kiliseye gitmek zorunda deðil... Okul olarak bizim görevimiz, senin kýzýna bir hoca bulmak veya kýzýný camiye götürmektir. Sen kiliseye göndermek istemeyince, sen dine karþýsýn sandýk. Onun için, seninle konuþmak üzere seni çaðýrdýk.

Bizim çocuk eðitiminde gördüðümüz bir gerçek var: Güzel duygular, ahlâk duygusu, merhamet duygusu, sevgi ve saygý bu çaðlarda kazanýlýyor ve bunu din duygusu kuvvetlendiriyor. Bu çaðlarda bu duygularý alamayan çocuklar, daha sonraki dönemlerde suça itiliyorlar. Ortaokulda, lisede, büluð çaðýna erdikten sonra suçlularýn çoðunda bu duygularý alamamýþ olmalarý sebep olarak görülüyor.

Onun için, biz sizinle bunu konuþmayý istedik. Anlaþýldý ki sen dine karþý deðilmiþsin, dindarmýþsýn. Ýnþaallah senin çocuðuna bir din hocasý veyahut çocuðunu götürebilecek bir cami bulacaðým!" demiþ.


Diðer bir misal: New York'ta müslüman bir þahýsla tanýþtým. Kendisi hapishanelerde imammýþ ve mahkûmlarla konuþmasý ve onlar üzerinde bir takým çalýþmalar yapmasý için Amerika ona maaþ veriyormuþ.

Tabii, bu gayet normal... Çünkü bir mahkûmun suçluluk psikolojisinden kurtulmasý, rehabilitasyonu ve yeniden topluma intibaký için bu duygu önemli olduðundan, Amerikan hükümeti bir imama maaþ veriyor.


Ýnancýn böyle sosyolojik faydalarý olduðu gibi, topluma yönelik faydalarý olduðu gibi, þahsî, psikolojik faydalarý da var... Kiþiye destek ve enerji saðlýyor. Bakýyorsunuz bir kimse amansýz bir hastalýða tutulmuþ, kanser; fakat inancý sayesinde, imanýyla kurtuluyor. Kötü olaylar karþýsýnda bakýyorsunuz, inancý zayýf olan bir kimse derhal intihar ediyor; fakat inançlý bir insan metin kalýyor, kendisini koruyor.

Be Türkiye'de iken, Ýsveç'ten Türkiye'ye emniyet genel müdürü gelmiþti yýllar önce... Diyordu ki: "Sosyal bütün haklarý hazýrladýk, saðladýk biz Ýsveç'te halkýmýza... Her türlü serbestlik var, yaþamak için her türlü þartlarý hazýrladýk. Fakat buna raðmen Ýsveç'teki intiharlar dünyada birinci; yâni çok ön sýrada geliyor. Halbuki sizde yok... Yokluk var, fakirlik var ama, sizde intihar olayý yok... Bunu incelemeye geldim." diyordu.


Ayrýca inanç, insanlarý þahsen hayra teþvik ediyor. Bunun sonunda toplum bir çok hayýr müessesesi kazanýyor. Devletin ödemesine imkân olmayan milyarlýk vakýflar, hastaneler, okullar, çeþitli sosyal müesseseler bu baðýþlarla yapýlýyor.

Meselâ, Osmanlý döneminde de devlet bu gibi iþlere hiç tahsisat ayýrmazdý. Bütün hayýr iþlerini zenginler kendileri inançlarýndan dolayý yaparlardý. Amerika'da da iki adýmda bir, her parselde, her parselin köþesinde, en güzel yerde bir hastane, bir okul, bir sosyal tesis görüyoruz. Bunlarýn da dinî inançlý insanlarýn baðýþlarýyla yapýldýðýný, üzerlerindeki yazýlarýndan anlýyoruz.

Demek ki, netice itibariyle, inanç topluma parasal yönden hesaplanacak olursa, milyarlýk büyük hayýrlar da kazandýrýyor.


Bu anlattýklarým, inancýn, Allah'a inanan insanlarýn topluma ve þahýslarýna gelen maddî faydalarla ilgilidir. Materyalist bir kafanýn kabul edeceði faydalardýr.

Ama inanan insan için bunlar önemli deðildir. Dünya fânîdir. Dünyanýn içindekilerin bir sivrisineðin kanadý kadar kýymeti yoktur. Ama bunlarýn ötesinde, asýl önemli olan mânevî tarafýdýr bu iþin... Çünkü inanç insaný ahiret hayatýna alýþtýrýyor, ahirette baþýna gelecek tehlikelerden kurtarýyor. Cenneti kazandýrýyor, sonsuz ebedî saadete erdiriyor.

Hazret-i Ömer RA'a müþrikin, kâfirin, inançsýzýn birisi gelmiþ. Ýtiraz yollu bir þeyler söyleyince, Hazret-i Ömer RA ona kendi mantýðýyla þöyle cevap vermiþ. Demiþ ki: "Sen inkâr ediyorsun her þeyi, hiç bir þeyi kabul etmiyorsun. Ben bunlarý yapýyorum ve bunlardan bir zarar etmiyorum. Toplum, aile hayatý, þahsî sýhhat, afiyet bakýmýndan bunlarýn hepsi faydalý... Senin dediðin olsa bile, ben bir zarar etmeyeceðim. Ama benim dediðim ahiret olduðu zaman, sen ebediyyen mahvolacaksýn!.." diye onu susturmuþ Hazret-i Ömer RA...


Kur'an-ý Kerim'de bildiriliyor ki, inkâr eden bir insan... Ýnkârý da derecelere ayýrmak lâzým: Bir ateizm var, hiç tanrýya inanmýyor; bir de tanrý inancý var, fakat sakat, hasta, bozuk, müþrik...

Allah-u Teâlâ Hazretleri Kur'an-ý Kerim'de buyuruyor ki, bismillâhir rahmânir rahîm:


(Ýnnallàhe lâ yaðfiru en yüþreke bihî ve yaðfiru mâ dûne zâlike limen yeþâ') Allah-u Teâlâ Hazretleri inanç olsa bile, bozuk inancý da kabul etmiyor.

Meselâ, müþrik Araplarýn Allah inancý vardý. Denizde tehlikeye düþtükleri zaman, dalgalar çarpmaya baþladýðý zaman, Allah'a dua ederlerdi. Melekler Allah'ýn kýzlarý derlerdi. Putlar için, (Hâülâi þüfeâünâ indallah) "Bunlar Allah indinde bizim þefaatçimiz." derlerdi.

Fakat Allah bunu da kabul etmiyor. Ýnkârý da kabul etmiyor, þirki de kabul etmiyor. Binâen aleyh, müþrik dahi kâfir oluyor. Müþrik ahirette ebedî azab görecek. Binâen aleyh, ondan kurtulmak inançla olduðu için, inancýn çok büyük deðeri var...


Allah inancýnýn doðru olmasý, bir müslüman için de son derece önemlidir. Çünkü, biliyorsunuz, inançta sakatlýk oldu mu, bu ameldeki veya ahlâktaki bir sakatlýk gibi olmaz. Ýnançtaki sakatlýk çok büyük zararlar meydana getirir. Ýnsan kendisini müslüman sandýðý halde, kafasýnda ve gönlünde birtakým sakat fikirler olabilir.

Peygamber SAS Efendimiz'in ikaz ettiði gizli þirk olayý vardýr, münafýklýk olayý vardýr. Onun için iyi bir müslümanýn da ilâhiyat konularýna, yâni Allah ile ilgili meselelelere, ma'rifetullah konusuna eðilmesi ve onu doðru olarak öðrenmesi gerekiyor.


Müslümanýn Allah hakkýndaki bilgisi, Kur'an-ý Kerim'den ve Peygamber SAS Efendimiz'in tâlimâtýndan, hadis-i þeriflerinden gelir. Kur'an-ý Kerim'de insanýn mü'min olmasý için ilk adým, onun kâinâtta eþþiz ve mükemmel bir nizam olduðunu sezip, "Bu düzenin sahibi kimdir?" diye düþünmesini saðlamaktýr. Kur'an-ý Kerim bu konuda bizi düþünmeye sevkederek buyuruyor ki, bismillâhir rahmânir rahîm:


(Ýnne fî halkýs semâvâti vel ardý vahtilâfil leyli ven nehâri leâyâtin li ülil elbâb) [Göklerin ve yerin yaratýlýþýnda, gece ile gündüzün birbiri ardýnca gelip gidiþinde aklýselim sahipleri için gerçekten açýk ibretler vardýr.]

Diðer bir ayet-i kerimede buyuruyor ki, bismillâhir rahmânir rahîm:


(Elem terav keyfe halekallàhu seb'a semâvâtin týbâkà. Ve cealel kamera fîhinne nûran ve cealeþ þemse sirâcâ.) [Görmediniz mi, Allah yedi göðü birbiriyle ahenkdar olarak nasýl yaratmýþ! Onlarýn içinde Ay'ý bir nur kýlmýþ, Güneþ'i de bir çerað yapmýþtýr.]


Sonra meselâ, hayatýn da Allah tarafýndan meydana getirildiðini bildirmek için:

(Ve cealnâ minel mâe külle þey'in hayy, efelâ yü'minûn) [Bizim her canlý þeyi sudan yarattýðýmýzý görüp düþünmediler mi? Yine de inanmazlar mý?]

(Eferaeytüm mâ tümnûn. Eentüm tahlüknehû em nahnül hàlikn) [Söyleyin bakalým, rahimlere döktüðünüz meni nedir? Onu siz mi yaratýyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz?] gibi ayet-i kerimeler de bu hususlarý belirtiliyor. Yâni, kâinatýn yaratýlýþý Allah'tan, kâinatýn içinde hayatýn ortaya çýkarýlýþý Allah'tan...

Sonra bütün bilgileri Allah'ýn verdiðini bilidiriyor. Meselâ:

(Ellezî alleme bil kalem. Allemel insâne mâ lem ya'lem) [Ki o, kalemle yazý yazmayý öðretendir. Ýnsana bilmediklerini öðretendir.]

Ve Rahman Sûresi'nde:

(Halekal insân. Allemehül beyân) [Ýnsaný yarattý. Ona konuþmayý öðretti.] gibi ayet-i kerimelerle insaný kâinatý incelemeye ve kâinattaki hayat konularýný Allah'ýn meydana getirdiðine dikkat çekiliyor.


Onun için bütün insanlara; hattâ kendisine bir peygamberin mesajý, Allah'ýn bir kitabý ulaþmamýþ, çok ücrâ bir köþede yaþayan, Amazon ormanlarýnýn hiç keþfedilmemiþ bir köyünde yaþayan bir insanýn bile; hiç peygamber gelmediði, hiç kitap inmediði halde, Allah'ýn varlýðýný, birliðini anlamasý aklýn üzerine farzdýr. Onu bilmesi boynunun borcudur. Bilmediði takdirde cezasý olacaktýr, bildiði takdirde kurtulacaktýr.

Kur'an-ý Kerim'in bu hususta bizi yetiþtirici diðer bir metodu, eski kâfirlerin ve müþriklerin sözlerini söylüyor, onlar böyle dediler diyor ve onlarýn sözlerinin çürüklüðünü, karþýsýna mantýklý deliler koyarak bildiriyor.


Meselâ; Nuh AS'ýn kavmiyle nasýl mücadele ettiðini, onlara nasýl gerçekleri anlattýðýný; Hazret-i Mûsâ'nýn Firavun'la nasýl delilleri göstererek, mûcizeler göstererek onlarý kabul ettirmeðe çalýþtýðýný; Hazret-i Ýbrâhim'in babasýna nasýl eliyle yaptýðý putlara tapmamasý gerektiðini söylediðini; "Kavmim bu putlara niçin tapýyorsunuz? Bunlar bakýn kendilerini bile koruyamýyorlar! Ben kýrdým geçirdim hepsini; hiç biri kendini bile koruyamadýlar." diye mantýklý þeyler yaptýðýný söylüyor Kur'an-ý Kerim...

Hazret-i Ýsâ'ya da, "Bu hristiyanlara teslisi sen mi söyledin yâ Ýsâ?.." diye ahirette sorulacaðýný; onun da: "Hayýr, ben senin emrettiðinden baþka bir þey söylemedim! Tek olan Allah'a ibadet etmelerini söyledim." diyerek cevap vereceðini bildiriyor.

Yâsin Sûresi'nde Habîbün Neccar'ýn, kendilerine gelen mürselleri öldürmek isteyen kavminin karþýsýna çýkýp, ma'kul delillerle neler söylediðini bildiriyor.

Böylece müþrikin, kâfirin, münafýðýn sözünü ortaya koyuyor. Ama ona karþý o kadar kuvvetli cevaplar veriyor ki; hem o kusuru öðrenmiþ oluyoruz, hem de onun yanlýþ bir þey olduðunu çok iyi anlýyoruz ve doðru cevaplarýndan mütmain oluyoruz. Böylece Allah hakkýnda saðlam fikre sahip oluyoruz. Buna münazara metodu adýný verebiliriz.


Tabii, Kur'an-ý Kerim'in ve Peygamber SAS Efendimiz'in hadislerinin en doðrudan doðruya bilgisi, Allah-u Teâlâ Hazretleri'nin sahip olduðu vasýflarý, sýfatlarý ve onun iþlerini ve rýzasýnýn nasýl kazanýlacaðýný doðrudan doðruya söylemesidir. Bu bakýmdan diyebiliriz ki, Kur'an-ý Kerim Allah bilgisi hakkýnda dünya üzerinde eþi olmayan emsalsiz bir hazinedir. Çok önemli bir kaynaktýr, eþi ve benzeri yoktur.


Kur'an-ý Kerim'in en çok üzerinde durduðu konu tevhiddir, vahdaniyet akidesidir ve þirkin yanlýþlýðýdýr. Peygamber SAS de bu konudaki bir hadis-i þerifinde:

(Efdalü mâ kultü ene ven nebiyyûne min kablî lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ þerîkeleh) "Benim ve benden önceki bütün peygamberlerin söylediði sözlerin en üstünü, en faziletlisi 'Lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ þerîkeleh' sözüdür." buyrulmuþtur. Kur'an-ý Kerim'de Allah'a ihlâslý olarak, hâlisâne ibadet edilmesi vurgulanmýþtýr.

Bir Alman teologun hatýrasýný burada zikretmek istiyorum. Bu zat Almanya'da hristiyan teolojisini okumuþ, papaz olarak yetiþmiþ kendisi... Fakat sonradan müslüman olmuþ. Bizim bir doçent arkadaþýn yanýnda konuþurken söylemiþ bu sözü:

"--Dünya üzerinde bizim Sûre-i Ýhlâs'ýmýz kadar Allah'ý güzel anlatan hiç bir metin mevcud deðildir." demiþ.

Kendisinin, Ýhlâs Sûresi'ni okurken her zaman aðladýðýný söylemiþ.


Allah-u Teâlâ Hazretleri'nin sahip olduðu vasýflara el'esmâü hüsnâ diyoruz. Kur'an-ý Kerim'de var, bismillâhir rahmânir rahîm:

(Ve lillâhil esmâül hüsnâ fed'ûhu bihâ) "Allah'ýn esmâü hüsnâsý vardýr, en güzel isimler onundur. [O halde ona o güzel isimlerle dua edin!]" Tabii, Arapçada isim ve sýfat ayný mânâyadýr. Yâni en iyi vasýflar, en iyi sýfatlar; her türlü noksandan münezzeh olduðunu gösteren, her türlü kemâlâta sahip olduðunu gösteren sýfatlar onundur. Bunlarý bildiriyor Kur'an-ý Kerim...

Bunlar sayýlamayacak kadar çoktur. Onun için Türkçede, "Allah'ýn binbir adý hürmetine" diye bir tabir vardýr. Bir hadis-i þerifte 99 tanesi sayýlmýþtýr. "Bunlar ezberlenirse, insan cennete girer!" diye bildirilmiþtir. Bunlar ayrý ayrý ayetlerde geçiyor. Bu ayetlerden Allah-u Teâlâ Hazretleri'nin Alîm olduðunu, Rahmân olduðunu, Rahîm olduðunu, öðreniyoruz.


Allah-u Teâlâ Hazretleri'nin Kur'an-ý Kerim'de, Peygamber SAS Efendimiz'in hadis-i þeriflerinde bildirdiði ve bizim ibadetlerimize girmiþ olan birtakým mübarek kelimeler vardýr. Bunlar da Allah'a inanç konusunda son derece derin mânâlar taþýyorlar. Meselâ:

"Lâ ilâhe illallah" Bunu namazda, çeþitli vesilelerle ibadetlerimizde söylüyoruz ve bunu söylemenin sevabý bize bildiriliyor.

Sübhânallah; Allah-u Teâlâ Hazretleri her türlü noksandan münezzehtir, her türlü kemâlâta sahiptir. Ona hayraným, onu her türlü noksandan tenzih ederim denmiþ oluyor. Müslümanýn en çok kullandýðý kelimeler bunlar...

Elhamdü lillâh; hamdin, bütün övgülerin Allah'a olduðunu; bütün güzelliklerin, þükredilecek þeylerin Allah tarafýndan yaratýldýðýný ifade ediyor.

Allahu ekber; Allah-u Teâlâ Hazretleri'nin her türlü varlýktan daha üstün olduðunu, hiç bir þeyle mukabele edilemeyecek kadar büyük olduðunu gösteriyor.

Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh; gücün ve kuvvetin ancak Allah'ta olduðunu gösteriyor. Buna tevhîd-i safî demiþ alimler... Lâ ilâhe illallah, Allah tekdir demek ama, Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh iþin sýrrýdýr. Güç kuvvet allah'tandýr.

Hasbiyallah; her türlü güçlüðe karþý Allah'ýn yeteceðini ifade ediyor.

Tevekkeltü alellah; insan Allah'a tevekkül ederse, Allah'ýn ona yardým edeceðini ifade ediyor.

(Ve men yetevekkel alellàhi fehüve hasbüh) [Kim Allah'a güvenirse, o ona yeter.] diye ayet-i kerimede bildiriliyor.

Bu kelimeler mü'minin pratik hayatýna o kadar sokulmuþ, o kadar yoðrulmuþtur ki, müslüman bu inançlarla Allah-u Teâlâ Hazretleri hakkýnda çok saðlam, saða sola sapmayan bir güzel inanca sahib oluyor.


Ýþte böyle bir Kur'an-ý Kerim eðitimiyle, Peygamber SAS Efendimiz'in hadis-i þerifleriyle gösterdiði hayat tarzýyla ve ibadetlerle, müslüman Allah katýnda böyle bir edebe sahip oluyor. Ýmanýn her müslümanda derecesi vardýr. Ýmanýn derecesi, kuvveti, artmasý bahis konusu edilmiþtir kitaplarda...

Ýmanýn ilk kademesi, insanýn kelime-i þehadet getirip müslüman olmasýdýr. Bu müslüman olmasýna kâfidir, fakat iþin sonu demek deðildir. Ayet-i kerimede bildiriliyor ki, bismillâhir rahmânir rahîm:

(Kàletil a'râbü âmennâ, kul lem tü'minû velâkin klû eslemnâ velemmâ yedhulil îmânü fî kulûbiküm) [Bedevîler inandýk dediler. De ki: 'Siz iman etmediniz, ama boyun eðdik deyin. Henüz iman kalblerinize yerleþmedi.']

Bu gösteriyor ki, Peygamber Efendimiz'e gelmiþ, müslüman olmuþ insanlar ama; "Henüz daha içinize iman iþlemedi; Teslim olduk deyin, Ýslâm olduk deyin!" deniliyor.

Onun için mü'minler "Ellezîne yü'minûne bilgaybi" diye imanla medhedilmiþlerdir.


Fakat bu iman çeþitli vesilelerle gittikçe kuvvetlenir. Bu noktadan sonra insanlarýn Allah'la ilgisi çeþitli sebeplerle --o sebepleri biraz sonra bildireceðim-- ilmel yakîn'den aynel yakîn'e, aynel yakînden hakkal yakîn'e doðru yükselir ve kiþi nihayet ihsân makamýna ulaþýr.

Ýhsân makamý biliyorsunuz, ayet-i kerimelerde hadis-i þeriflerde bildirilmiþtir. Hadis-i þerifte:


(El'ihsânü en ta'büdallàhe keenneke terâhü fein lem tekün terâhu feinnehû yerâke) diye Cibrîl hadisinde geçiyor. Ýnsanýn sonunda bu ihsân makamýna gelmesi esas alýnmýþtýr.


Bir müslüman için, Allah bilgisinin kazanmasýnda þu noktalar çok önemlidir. Bunlarý vurgulamak istiyorum, önemine dikkatinizi çekmek istiyorum: Bir müslümanýn Allah hakkýndaki kuru bilgisi kâfi deðildir. Sadece esmâü hüsnâsýný bilmesi, Kur'an okumasý, o bilgileri kafasýna yerleþtirmesi kâfi deðildir. Oryantalistler de biliyor. Þeytan da çok iyi biliyormuþ; öyle deniliyor.

Peygamber SAS Efendimiz'in muasýrý olan yahudiler ve nasraniler de Peygamber Efendimiz'i bekliyorlardý. Hak peygamber olduðunu, (kemâ ya'rifûne ebnâehüm) kendi evlatlarýný bilir gibi biliyorlardý ama, bilmeleri onlarý kurtarmamýþtýr müþriklikten... Bilmek yetmez! Ne gerekir?.. Allah bilgisinin insanýn içinde gerçek bir bilgi haline dönüþmesi için, Allah'ýn sevgi ve rýzasýný kazanacak bir duruma gelmesi gerekir.

Allah bir kulu sevmezse, ona hidayet vermez. Meselâ:

(Vallàhu lâ yuhibbüz zàlimîn) "Allah zalimleri sevmez!" buyruluyor. Onun için:

(Vallàhu lâ yehdil kavmez zàlimîn) "Allah sevmediði için bu zalim kullara hidayet vermez." buyruluyor.

Kul kendisine itaatli olmazsa, asî olursa; o zaman yine hidayet vermez.

(Vallàhu lâ yehdil kavmel fâsýkîn) "Allah fasýk kullara hidâyet vermez!" deniliyor.

Binâen aleyh, zulmü, günahlarý, isyaný terkedecek, abid ve Allah'a mutî bir kul olacak ve kulluðunu ihlâsla yapmaða çalýþacak. Bunun için buyruluyor ki:

(Vellezîne câhedû fînâ lenehdiyennehüm sübülenâ) "Bizim için cenk edip çarpýþanlara, mücahede edenlere biz yollarýmýzý gösteririz." buyruluyor.


Bundan baþka bazý baþý þartlar da var, onlarý da söyleyerek konuþmamý bitirmek istiyorum:

Allah-u Teâlâ Hazretleri takvâ ile hareket edilmesini, takvâya riayet edilmesini emrediyor kullarýna:

(Vettekullah ve yüallimükümullàh) [Allah'tan korkun, Allah size gerekli olaný öðretiyor.] buyruluyor.

(Vettekullàhe lealleküm tüflihn) [Allah'tan korkun ki, baþarýya eriþebilesiniz.] buyruluyor.

Yâni, Allah'ýn bilgisinin bir insana gelmesi için, kendisinin takvâ ehli olmasý lâzým!.. Allah'ý güzel bir þekilde bilmek kolay bir þey deðil... O bilgiyi insana Allah verecek. Bunun olmasý için takvâ lâzým!.. Onun için takvâya büyük önem veriliyor.


Sonra, nefsini ýslah etmesi ve güzel ahlâka sahip olmasý gerekiyor. Bunun için de Kur'an-ý Kerim'de buyrulmuþ ki:


(Kad efleha men zekkâhâ. Ve kad hàbe men dessâhâ.) "Kim nefsini terbiye ettiyse felâh bulacak; kim nefsini terbiye edemediyse piþman olacak, periþan olacak, ahirette hàib ve hàsir olacak!" diye bildiriliyor. Binâen aleyh nefsini de ýslah etmesi gerekiyor.

Ýnsanýn kalbini temizlemesi gerekiyor. Allah-u Teâlâ Hazretleri insanýn sûretine, þekline, mevkiine, makamýna, maddî yapýsýna deðer vermiyor; kalbine, amellerine, niyetlerine deðer veriyor. Onun için, insanýn kalbini temizlemesi önemli oluyor.


Tabii burda çok büyük bir mesele var... Konuþmamýzýn sonuna geldik, zamanýmýz da bitti; fakat meselenin asýl can alýcý noktasý budur: Acaba bir insan takvâya, ihlâsa nasýl sahip olacak, nefsini nasýl ýslah edecek, kalbini nasýl temizleyecek, ahlâkýný nasýl güzelleþtirecek?.. En mühim olan nokta budur.

Bu baþlýbaþýna bir ayrý çalýþma konusudur, ayrý bir ilim konusudur. Ýnsanlar en basit ilimleri dahi okuyup öðrendiði gibi... Meselâ, bir arkadaþýn hanýmýnýn ihtisasýný öðrendim; tarladaki yabancý otlar üzerine ihtisasý varmýþ. Bir tanesinin domates üzerine, ötekisinin pancar üzerine ihtisasý olabiliyor. Ýnsanýn takvâyý nasýl öðreneceði, ihlâsý nasýl kazanacaðý, nefsini nasýl terbiye edeceði, kalbini nasýl nurlandýracaðý, ahlâkýný nasýl güzelleþtireceði de ayrý bir ilimdir. Bu ilim de tatbikatlý olarak, uygulamalý olarak öðrenilmelidir ki, insan bunlara sahip olabilsin.


Bu belki bugünün insanlarý için mechul, bilinmeyen bir konudur ama, bizden önceki insanlarýn çok iyi bildiði ayrý bir ihtisas ve ilim dalýdýr. Ýslâm literatüründe bu konuda gayet güzel, gayet kýymetli ciltlerle kitaplar yazýlmýþtýr. Ýnsanýn bunlarý okumasý ve öðrenmesi lâzým! Ancak o zaman, uzun çalýþmalarla elde edilebilir bu hasletler... Bazý kimselerin bu konuda onlarca sene, yirmi sene, otuz sene gayret ettiðini, çalýþtýðýný biliyoruz.

Burada bir ince noktaya iþaret ederek meseleyi bitirmek istiyorum: Ýnsan ilkönce Allah tarafýndan sevilecek; ondan sonra Allah sevgisi kendi içinde hasýl olacak da, takvâya, ihlâsa ve sâireye sahib olacak. Ýþin püf noktasý, en önemli noktasý bu...

Hepinize çok teþekkür ediyorum. Allah razý olsun.

Esselâmü aleyküm ve rahmetullah!..


1. 8. 1995 - Champaign / U. S. A.

Ynt: ALLAH Bilgisi By: Gulinur Date: 09 Ocak 2011, 13:38:24

   Burada bir ince noktaya iþaret ederek meseleyi bitirmek istiyorum: Ýnsan ilkönce ALLAH tarafýndan sevilecek; ondan sonra ALLAH sevgisi kendi içinde hasýl olacak da, takvâya, ihlâsa ve sâireye sahib olacak. Ýþin püf noktasý, en önemli noktasý bu...

    Rabbim tarafýndan sevilmek ve böylece O'nu c.c. sevmek..Vehbi midir? Kesbi midir? Bence de en önemli mesele bu..

  Rabbimin sevdiði kul olabilmek duasýyla..

radyobeyan