Dem bu demdir By: sumeyye Date: 02 Haziran 2010, 13:01:47
Dem Bu Demdir
Müslüman olarak sahip olmamýz gereken hasletlerden biri de zaman bilincidir Zamanýn kýymetini anlamak ve gereðince deðerlendirebilmektir Zaman sermayesinin hakkýyla kullanýlmasýdýr
Zaman, üzerimizdeki Allah'ýn büyük nimetlerinden biridir Zaman bizde emanettir Tüm emanetler gibi zaman emanetini de yerli yerince kullanmakla yükümlüyüz Zamanýn asýl sahibi Allah Teâlâ’dýr Kur'an, gece ve gündüzün sürelerini düzenleyenin Allah olduðunu bildirerek, (Müzzemmil, 20) zamanýn asýl sahibine dikkat çeker Zamanlar, Allah'ýn ölçüleri doðrultusunda geçirilmezse sahibine karþý nankörlük ve ihanet edilmiþ olur (Ali Akpýnar, Kur'an Coðrafyasý, Fecr Yayýnlarý, Ankara 2002, 37)
Zamaný hakký ile kullanamayan gaflet ehli kimseler suçu kendi yanlýþlýklarýnda arayacaklarýna zamanýn bozulduðundan, içinde yaþadýklarý dönemin fesadýndan ve ortamýn kötülüðünden bahsederek zamana sövmeye kalkýþýrlar Ayýplar bizde olduðu halde zamaný kýnamamýzýn gereði yoktur Zamanýn sahibi Allah’týr diyen Peygamberimiz de zamana sövmememizi öðütlemektedir
Zamanýn kýsalýðýndan dem vuranlarýn, çalýþýp düþünmeye vakit bulamamaktan þikâyet edenlerin ve zamandan dert yananlarýn ortak özelliði gaflet ve dalâlet içerisinde bocalamalarýdýr Zamanýn her parçasýna kalbî duyarlýlýklarýný yansýtan büyük ruhlar, onu olduðundan daha fazla ve daha geniþ bulmuþ ve bu ilâhî armaðaný deðerlendirerek eþya ve hâdiselerin her yanýný didik didik etmiþlerdir
Gazaliler bu dikkat ve teyakkuzla varlýðýn arkasýndaki gerçeði sezerek, onda ikinci bir varlýða ermiþ; Mevlânalar, zamanýn coþturucu soluklarýyla kendilerinden geçmiþ ve bir velvele olarak cihanýn her yanýný sarmýþ; Newton’lar, bir elmanýn yere düþmesi gibi en küçük hâdiseleri dahi deðerlendirerek, kâinat kitabýnýn sînesindeki “çekim kanunu”nu keþfetmiþ ve zamanýn her þeye yetebileceðini ispatlayýp ortaya koymuþlardýr Zamanla bütünleþmiþ bu üstün abideler, geçmiþin mirasýný, en iyi þekilde deðerlendirmiþ, yaþadýklarý devri tekrar tekrar hallaç etmiþ, görünüp bilinecek noktaya çýktýklarý andan itibaren de dünyanýn dört bir yanýnda saygýyla selâmlanmýþ ve en sert kayalar üzerinde yeþeren tohumlar gibi, en iptidâî toplumlarýn vicdanlarýnda dahi kök salmýþlardýr
Ýbn Kayyým Cevziyye’nin de ifade ettiði gibi Allah, bir kul hakkýnda hayýr murad ettiði zaman ona “vakt” ile yardým eder Vakti ona müsait kýlar Bir kul hakkýnda da þer murad ettiði zaman vaktini onun aleyhine elveriþsiz yapar ve vaktini daraltýr Her ne zaman yürüyüþe hazýrlýk yapmak istese vakit ona el vermez
(Ýbn Kayyým el-Cevziyye, Medâricu’s-sâlikîn Kur’ânî Tasavvufun Esaslarý-, terc A Ataç-Adil Bebek Ali Durusoy-Muhammed Deniz-Muharrem Tan-Mehmet Özþenel, Ýnsan Yayýnlarý, Ýstanbul 1994, III/115)
Bütün bunlara raðmen zamanýn kýymetini bilmeyen ve onu gereksiz þekilde harcayýp heder eden insan, kendisine verilen ömrü hep azýmsar ve kendisine bin yýl yahut daha fazla ömür verilmesini ister (Bakara,96) Oysa, önemli olan kendisine verilen ömrü, en güzel þekilde deðerlendirmektir Zamaný deðerlendiremeyenlere, uzun sürelerin verilmesi bir anlam ifade etmez
Zamanýn uzunluðu yahut kýsalýðý, izafî ve deðiþkendir Bakýþ açýsýna göre, dolu dolu yaþanýþýna yahut boþ þeyler uðruna heder ediliþine göre deðiþir Nitekim Kur'an, Yüce Allah katýnda elli bin yýllýk bir günden (Meâric,4) ve bin yýllýk bir günden (Hac,47; Secde, 5) bahseder Üç yüz küsür yýl maðarada uyutulduktan sonra uyandýrýlan Maðara ehli, bir gün yahut yarým gün uyuduklarýný söylerler (Kehf, 19)
Yine bir mucize eseri yüz yýl uyutulup uyandýrýlan adam, bir gün kadar uyuduðunu söyler(Bakara, 259) Diriliþ gününde de insanlar, dünyada bir gün kadar kaldýklarýný söyleyeceklerdir (Tâ-hâ, 104; Mü’minûn, 113)
Kur’an zamaný rölativ bir oluþ halinde sunduðu için gerçek olan zaman, zamaný deðerlendiren süjenin durumudur Bu nedenle Kur'an-ý Kerim, bazý mekânlara, bazý insanlara, bazý peygamberlere, bazý deðerlere dikkat çektiði gibi bazý zaman dilimlerine de dikkat çekmektedir Kur'an; dehr, (Casiye, 24; Ýnsan, 1) asr, (Asr, 1) belirlenmiþ vakit anlamýnda kýyamet, (Araf,187; Hicr, 38; Saad, 81) kýyamet ve ân anlamýnda sâat, yýl anlamýnda sene ve âm, ay anlamýnda þehr, (Tevbe, 36) gün karþýlýðý olarak yevm, günün dilimleri olarak gündüz (nehâr) fecr, sabah, kuþluk (duhâ) öðle (zuhr), ikindi (asr), akþam (maðrib), yatsý (ýþâ) ve gece (leyl) ve ân, kavramlarýyla zamandan bahsetmektedir Kur'an'da deðiþik zaman dilimlerine yemin edilerek zamanýn önemine dikkat çekilmiþtir “Ve’l-asr, ve’l-leyl, ve’s-subh, ve’d-duha” (Asra, geceye, sabaha, kuþluða yemin olsun) gibi
Bu yeminler, zamanýn izzetinin ilâhî dille tescilidir Zaman azizdir, ne kadar çok olursa olsun deðerinden bir þey kaybetmez Aynen su misali Zaman hayattýr, zamaný israf hayatý israf, yani intihardýr Hayatýný bozuk para gibi harcayanlara Allah’tan umut kesmemelerini tavsiye eden ayet “Esrafu alâ enfusihim (nefislerini israf edenler)” (Zümer, 53) tasvirini yapar
(Mustafa Ýslamoðlu, Yürek Devleti, Denge Yayýnlarý, VBaský Ýstanbul 1991, 73)
Peygamberimiz de saðlýk ve zaman konusunda insanlýðýn aldandýðýna dikkat çekmektedir Gerçekten de hayat denen ömür sermayesi güneþ altýndaki buzun erimesi gibi hýzla eriyip geçiyor Ömür sermayesi, her geçen gün azalýp tükeniyor Her geçen gün, bizi biraz daha ölüme yaklaþtýrýyor Geçen günler, üzerimizde izler býrakarak akýp gidiyor Saçlarýmýza karlar yaðýyor, yüzümüz kýrýþýyor, organlarýmýz eskiyor Zamanýn adresi belli, mukadder ana doðru akýyor Bu seyre ters davranmak akýl kârý deðil Mutlaka herkesin varacaðý yer ayný Ama varýlan yerde hâller farklý
Bugün biz Müslümanlar zaman konusunda hayli problemli bir hâl içindeyiz Tatili tembellik, eðlenceyi duyarsýzlýk, dinlenmeyi meskenet addediyoruz Zira modern hayat her þeye müdahale ettiði gibi yaþama, dinlenme ve eðlenme ölçülerimize de müdahale etmiþ ve onlarý kendi anlayýþýna göre yeniden yorumlamýþtýr
Müslümanlarýn ibadetlerinde yer önemli deðildir Dünyanýn her yerinde ibadet edilebilir Ama zaman çok önemlidir Çünkü her ibadetin kendine ait bir vakti vardýr Hatta bu vakit, ibadetin þartýdýr Yani vakitsiz ibadet ifa edilmiþ sayýlmaz Ýbadetlerini yapan bir Müslüman her gün deðiþen dakikalara ayak uydurmaya ve dakikalarý deðer lendirerek yaþamaya mecburdur Ne var ki þairin dediði gibi, “Her vakte bir bahane bulur bînamaz olan” (Vehbi Vakkasoðlu,Öðretmenin Not Defteri 5, Cihan Yayýnlarý, Ýstanbul 1992, 67-68)
Allah yükümlülük ve sorumluluklarý daima zamana baðlamýþtýr Ýbadet ve yükümlülüklerin yerine getirilmesi belli yaþta farz olur Müslüman ömrüne muayyen vakitlerle giren ibadetler, Müslüman’ýn Müslümanlýk þuurunu diri tutan, âdeta zamaný uyaran, Müslüman’ýn vakit disiplinini yenileyen birer muhtýra gibidir Belli vakitlere baðlý olarak farz kýlýnan namazýn (Nisa, 103) vaktinden evvel kýlýnmasý geçerli deðildir Sayýlarý az da olsa vaktinden sonra kaza edilen namazlarýn geçerli olmadýðý görüþünde olan fakihler de vardýr Günlük namazlar günde beþ vakit, cuma namazý haftada bir ve Bayram namazlarý yýlda iki kez Müslümanlarý uyarýr Oruç her yýl bir ay boyunca Müslümanlarýn bünyesini Ýslâmî bir diriliþ sürecinden geçirir Ömürde bir kez gerçekleþtirilen hac ibadeti Müslümanlarý tepeden týrnaða arýndýrýr Yýlda bir kez farz olan zekât ibadeti, Müslümanlarýn mal tutkusunu sýnavdan geçirir ve Müslüman’ýn malýný Allah rýzasý çaðlayanýnda yýkayýp tezkiye eder Kurban ibadeti ise her yýl nefsini kurban edercesine bir duygu ile Allah rýzasý önünde yok farz ettirir
(Ahmed Taþgetiren, Sonsuz Biat, Erkam Yayýnlarý, Ýstanbul 1990, 168)
Vakti Ýslâm’la donatma þuuru, insaný, zamaný Ýslâm’a göre ayarlama kaygýsýna götürür Namazdan hayata, hayattan namaza sürekli bir iletiþim vardýr Namazla hayat bütünleþir adeta… Bu nedenle zaman kaygýsý, ömür kaygýsýnýn ta kendisidir (Taþgetiren, age, 171-172) Fîhi Mâ Fîh’in üçüncü faslýnda Peygamberin Allah’la özel vaktinin olduðuna vurgu yapan Mevlânâ, ideal namazýn vakt þuuruyla kýlýnan namaz olduðunu, namazda elde edilen böylesi bir zamansýzlýðýn bizleri Zamansýz Varlýk’la iletiþime geçirebileceðini, aksi halde namazýn þekilden ibaret olacaðýný beyan etmektedir
(Mevlânâ Celâleddîn Rûmî, FîhiMâ Fîh, terAhmed Avni Konuk, hazSelçuk Eraydýn, Ýz Yayýncýlýk, Ýstanbul 1994, 14-15)
Nebevî sünnette bir saatlik tefekkür, altmýþ yýllýk ibadetten daha hayýrlýdýr Bugün dünün yarýnýdýr Bugün bir þey yapmayan yarýn ne yapabilir ki? Artýk benim için çok geç diyenler bilmelidirler ki, hiçbir þey için geç kalýnmamýþtýr, yeter ki adým atýlabilsin
Bir icat peþinde, yirmi saat çalýþtýðý günlerden birinde uykuya maðlup olan Edison, yardýmcýsýnýn yarým saat sonra uyandýrmasýný tembihleyerek sedire uzanýr Fakat yarým saat sonra yardýmcýsý öyle derin ve tatlý bir uyku içinde bulur ki Edison’u… Uyandýrmaya kýyamaz Bir yarým saat daha bekler ve uyandýrýr Edison, uyanýr uyanmaz ilk iþi saati sormak olur Öðrenince de çok sevdiði asistanýný þiddetle azarlar: “Ne hakla benim yarým saatimi yersin!” diye (Vakkasoðlu, Öðretmenin Not Defteri 5, 69-72)
Yunus Emre “Her gün yeni doðarýz Bizden kim usanasý” ifadesi ile, her sabah gözümüzü yeni bir güne açtýðýmýzdan bahseder Yenilenen zamanla birlikte yenilenen insanýn, deðiþen ve baþkalaþan benliðini devamlý istikamet üzere tutabilmek için daima Yaratýcýsýyla irtibat halinde olmasý gerektiðini söyler Yönünü ve yöntemini þaþýrmamak için, bir Kutup Yýldýzý gibi, insan da imaný içinde parýldayýp durmalýdýr Bu bakýmdan iman sürekli tazelenmeli ve hatýrlanmalýdýr (Vakkasoðlu, age, 72-73)
Zamaný hayatla ayný mânâda düþünen Arif Nihat Asya, bu kavramý “insaný olumlu veya olumsuz yönde deðiþtiren sürekli bir akýþ” olarak idrak etmektedir
Günler yürüdükçe gül gelir, lâle gelir… Zambaklarýn etrafýna bir hâle gelir…
Ârif, iki üç daha beklerse eðer, Salkým, avucundan taþacakhâle gelir
Rubaisinde, zamanýn her þeyi olgunlaþtýrýcý tesiri üzerinde durmaktadýr
(Saadettin Yýldýz, Arif Nihat Asya’nýn þiir Dünyasý, Milli Eðitim Bak Yay, Ýstanbul 1997, 462)
Akýp giden zaman sürecinde yenilenmesi gereken insanýn özellikle ân bilincine sahip olmasý gerekir Geçmiþin tasasý ve geleceðin hayali ile avunmak yerine yaþadýðý âný anlamlý kýlmalýdýr Zamanýn akýllara durgunluk veren incelikteki bir “anlýk” parçasýnýn önemini en güzel þekilde ifade eden söz, “Demir tavýnda dövülür” deyimidir
Demiri dövmek vakti gelmiþse eðer beklememeli artýk Vakti gelen ok fýrlamalý yaydan, zaman akýyor, bekleyiþler, özleyiþler, yakarýþlar çare deðil Vakti geçen eylemin sýzýsýyla oyalanmanýn anlamý yok Her nefes yalnýzca bir kez solunabiliyor Ayný nefesi ikinci kez solumak ne kadar mümkünse, yapýlmasý gereken fakat yapýlmamýþ olaný yapmak da o kadar mümkün
Kur'an, gece ve gündüzün sürelerini düzenleyenin Allah olduðunu bildirerek, zamanýn asýl sahibine dikkat çeker Zamanlar, Allah'ýn ölçüleri doðrultusunda geçirilmezse sahibine karþý nankörlük ve ihanet edilmiþ olur
Zamanýn en küçük parçasý ân
Yeryüzü, bir ânýný bir daha yaþamadý hiç Her nefesi, solunmasý gereken anda solumak gerekiyor Zaman akýyor çünkü (Sedat Cereci, Önce Biz Kirlendik, þule Yayýnlarý, II Baský, Ýstanbul 1996, 41-43)
Bu gerçeði Necip Fazýl Kýsakürek þu þekilde ifade etmektedir:
Nedir zaman nedir bir sumu bir kuþ mu
Nedir zaman nedir iniþ mi yokuþ mu?
Bugün biz Müslümanlar zaman konusunda hayli problemli bir hâl içindeyiz Tatili tembellik, eðlenceyi duyarsýzlýk, dinlenmeyi meskenet addediyoruz Zira modern hayat her þeye müdahale ettiði gibi yaþama, dinlenme ve eðlenme ölçülerimize de müdahale etmiþ ve onlarý kendi anlayýþýna göre yeniden yorumlamýþtýr Ýnsanlarý tüketen, “Tüketim Ekonomisi”nin þablonuna göre oluþan bu hayatta, insanlar tüketime göre dizayn edilmekte ve yönlendirilmektedir
Mahir Ýz Hoca, “Dem budemdir, dem bu demdir, dem bu dem…
Bu demin kadrini bil, Muhyî âgâh ol” dermiþ
“Eðer, bir gün gençliðim bana dönüp gelseydi; ihtiyarlýðýn elinden neler çektiðimi ona þikâyet edecektim” diyen Arap þairin de belirttiði üzere þikâyet edilecek bir gençlik deðil, þükre sebep olacak bir gençlik yaþamalýyýz
Zaman ilerledikçe bütün nesneler, cisimler ve eþya deðiþir Geçilen bir “an”, bir daha geri gelmez Geçmiþi deðiþtirmek artýk elimizde deðil, geçmiþ olaylar artýk geçmiþ zamanda, yani mazide kaldý Geleceði ise hiç mi hiç bilmiyoruz O halde “dem bu demdir”
Ânýn kýymetini gelin Akif’ten inleyelim:
Büyük bir þâirin düstûr-i hikmettir þu ihtârý;
Velev duymuþ da olsan yolsuz olmaz þimdi tekrarý:
“Geçen geçmiþtir artýk; ân-ý müstakbelse mübhemdir;
Hayâtýndan nasibin: Bir þu geçmek isteyen demdir”
Evet, maziye ric'at eylemek bir kerre imkânsýz;
Ümidin sonra istikbâl için saðlam mý? Pek cansýz!
Bugünlük iþ bugün lâzým yapýlmak, yoksa ferdaya Býrakmýþsan
O ferdalar olur peyveste ukbâya!
Benim on beþ yýl evvelden kalan iþler durur hâlâ;
Yarýn bir baþlayýp yapsam demiþtim, bak, demin hatta!
Müsevvifler için dünyâda mahvolmak tabî'îdir
Bu bir kaanûn-i fýtrattýr ki yok te'vîli: Kâfidir
Sakýn ey nûr-i dîdem, geçmesin beyhude eyyamýn;
Çalýþ hâlin müsâidken Bilinmez çünkü encâmýn
Diyorlar: “Ömrü inþânýn yetiþmez kesb-i irfâna”
Bu söz lâkin deðildir her nazardan pek hakimâne
(Mehmet Akif Ersoy, Safahat –Orijinal Metin, Sadeleþtirilmiþ Metin, Notlar-, haz Ömer Faruk Huyugüzel, Rýza Baðcý ve Fazýl Gökçek, Zaman Gazetesinin Armaðaný, Ýstanbul, ts, 284)
Erzurumlu Ýbrahim Hakký bu durumu þu þekilde þiirleþtirmiþtir:
Maziye göçüp kalma, Müstakbele hem dalma, Hâl ile dahî olma, Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler
(Süleyman Ateþ, Ýslam Tasavvufu, Yeni Ufuklar Neþriyat, Ýstanbul 1992, 154)
Vakit nakittir Her vakit belli bir iþ için belli bir zamanda harcanýr Eðer o vakti o an için harcamazsan boþa gider Bu da israftýr Zamaný israftýr, ömrü israftýr Yazýktýr boþa geçen zamanlara Önce vakit, sonra nakit “Yarýn yaparým, sonra yaparým, ileride yaparým” deyip bugün yapýlmasý gereken iþleri erteleyenlere ve savsaklayanlara “musevvif” denir ve “Huleke’l musevvifûn” (Erteleyenler mahvolmuþtur) denilmiþtir
Zaman, güzel ve ferah günlerde, takýlmaksýzýn akýp gider de zor günlerde hantallaþýr; bir türlü geçmek bilmez! Önceleri her dilimi ayrý bir güzellikken, eni de boyu da uzar ve artýk cep takvimine sýðmaz olur Bu durumu Arif Nihat Asya þöyle ifade eder:
Yýllar oluyor ki uðrayan yok kimine…
Düþlerde de gelmez Aslý, Zeynep, Emine…
Mahkûmlarýn zamaný geçmek bilmez;
Sýðmaz, çocuðum, günleri, cep takvimine!
(Yýldýz, Arif Nihat Asya’nýn þiir Dünyasý, 462)
Özetle diyebiliriz ki, zaman büyük bir nimet, bizdeki ilâhî bir emanet, bizim þahidimiz ve yegâne fýrsatýmýzdýr Dolayýsýyla tüm zaman dilimlerini iyi deðerlendirmek ve dolu dolu geçirmekle yükümlüyüz "Bir iþten boþalýnca hemen baþka bir iþe giriþ Yalnýzca Rabbine yönel, O'nunla asla irtibatý kesme" (Ýnþirah, 7-8) hayýrlý bir iþten diðerine koþmalýyýz Zaman hususunda aldanmamaya, ömrü heder etmemeye, yapmamýz gerekenleri zamanýnda ve en güzeli ile icra etmeye çalýþmalýyýz Yeni baþlayan her günün yeni bir doðuþ ve oluþun habercisi olduðunu unutmamalýyýz Müslüman’ýn sahip olmasý gereken vakit disiplinini kuþanmalý, zamanýn keskin kýlýcýný kendimizi heder etmekte deðil olumsuzluklarýmýzý törpülemekte kullanmalýyýz Her geçen gün kemale ermeli, nakýslýklarýmýzý gidermeli ve Asr-ý Saadet döneminin nezih hasletlerine bürünmeliyiz
Zamanýn seyrine kendimizi kaptýrmak yerine zamana hakim olan, önde koþan, tarihin seyrine yön veren insanlar olmalýyýz Zamanla eskiyen ve tarih sayfalarýnda kaybolan deðil tarihe nam býrakan yeni bir nesil vücuda getirmeliyiz.
ALINTI