Kulluk ve risalet By: sumeyye Date: 25 Mayýs 2010, 11:13:04
Kulluk Ve Risalet
‘Ýnsanlar tek bir ümmetti. Allah peygamberleri müjdeci ve uyarýcý olarak gönderdi; insanlarý, ayrýlýða düþecekleri hususlarda aralarýnda hüküm vermek için onlarla birlikte hak kitaplar indirdi. Ancak kitap verilenler kendilerine belgeler geldikten sonra, aralarýndaki ihtiras yüzünden ayrýlýða düþtüler. Allah, inananlarý, ayrýlýða düþtükleri gerçeðe kendi izni ile eriþtirdi. Allah dilediðini doðru yola eriþtirir’’(Bakara Suresi 2/213)
Ýnsan, Allah’ýn varlýðýný kabulden sonra O’nun ‘Bir’liðini de idrake muhtaçtýr. ‘Bir’liðini idrakin ardýndan da yine O’na kulluk yapmak zorundadýr. Zira kulluk yapmak yaratýlýþýn en önemli gereðidir. Unutmayalým ki yüce Allah insanlarý ve cinleri ancak kendisine kulluk yapmalarý için yaratmýþtýr. (Zariyat Suresi 51/56)
Kulluk insan için alçaltýcý bir sýfat, bir unvan deðil, bilâkis yaratýcýsý ile buluþma O’nunla iliþki ifadesidir. Allah insanlarla vahiy yoluyla konuþur, insanlar Allah ile dua yoluyla konuþurlar. Dua ise en genelde kulluðun ta kendisidir. Allah’a kulluk en genel anlamda, Allah’ýn insana verdiði sonsuz nimetlere karþý insanýn O’na boyun eðmesi O’nun otoritesini tanýmasý ve O’nun öngördüðü tüm ahlâkî boyutlarý yerine getirmesidir. (Konularýna Göre Kur’an sh.353)
Ýbadet ve kulluk, Cenab-ý Hakk’ýn sevdiði ve razý olduðu; gizli, açýk bütün fiil ve sözleri içine alan bir kavramdýr. Namaz, zekat, oruç, hac, doðru söz, iyiliði emretmek, kâfirlere ve münafýklara karþý cihad etmek, Kur’an okumak, komþuya, yetime, yoksula, yolda kalmýþa, köleye ve hayvanlara yardýmda bulunmak v.b. fiil ve hareketlerin hepsi kulluk kavramýnýn içerisine girer. Allah’ý ve Rasul’ünü sevmek; Allah’tan korkmak ve O’na boyun eðmek; dinî amelleri O’nun rýzasýný kazanmak için yapmak; Allah’ýn sana kötü görünen hükmüne sabýr ve nimetine þükretmek, kaza ve kaderine rýza göstermek, Allah’a tevekkül etmek, rahmetini ümid edip, azabýndan korkmak ve benzeri bütün haller de kulluk kavramýnýn içerisine girer. Bu kulluk; Allah’ýn sevdiði, razý olduðu ve insanlarý onun için yarattýðý bir gayedir. (Ýbn-i Teymiyye, Kulluk sh.8)
Allah, bütün peygamberleri, insanlarý ‘Bir’ olan Allah’a kulluða çaðýrmalarý ve bu çaðrýda da öncüler olmalarý için göndermiþtir. Allah’a iman, Allah’a kavuþmak, O’nun rýzasýný kazanmak için yeterli deðildir. Gerekli olan; iman, tevhid ve kulluktur. Nitekim Kur’an’da:
“Andolsun ki biz, her ümmete, Allah’a kulluk edin, putlara tapmaktan sakýnýn diyen bir peygamber göndermiþizdir. Sonra Allah içlerinden kimine hidayet vermiþ, kimine de sapýklýk hak olmuþtur” (Nahl Suresi 16/36)
“Biz senden önce gönderdiðimiz bütün peygamberlere mutlaka þöyle vahyetmiþizdir; Benden baþka ilâh yoktur. Bana kulluk edin.” (Enbiya Suresi 21/25) buyurulmaktadýr.
Kur’an bütünlüðü içerisinde görüyoruz ki Allah bütün peygamberleri; insanlarý yüce Allah’a ‘KULLUK’ yapmaða çaðýrmak için göndermiþtir. Ayný zamanda bütün peygamberler Allah’a nasýl ‘KULLUK yapýlacaðýnýn da örnekliðini ortaya koymuþlardýr. Bu yüzdendir ki, gerçek manada Allah’a ‘Kul’ olmak ve O’na ‘Kulluk’ yapmak isteyenler için peygamberler mutlak modeldir. Unutmayalým ki, insan yaratýlmýþlarýn en mütekamili olmakla birlikte o da acizdir. Bütün fiziki, biyolojik ve hissi varlýklarý aciz olduðu gibi en önemli vasfý olan aklý da acizdir. Yani insan bir bütün olarak acizdir. Ancak onu yaratan Allah sýnýrsýzdýr. Sýnýrlý olan bir varlýðýn sýnýrsýz olan Allah’ý varlýk olarak idraki ve kabulü mümkün iken; mahiyet itibarý ile idraki mümkün deðildir. Allah’ý akýl ile bulabilen insan O’nun mahiyetini ve O’na kavuþturacak olan yolu-dini akýl ile bulmasý mümkün deðildir. Ýþte bunun içindir ki Allah Kendisine kavuþturacak olan yolu-dini talim ettirmesi ve insanlarýn Allah’a; Allah’ýn istediði biçimde kulluk yapabilmeleri için peygamberler göndermiþtir. Akýl ile kabul edilen Allah’a kavuþabilmek için mutlaka o yolu-dini nakil eden ve talim ettiren peygamberlere ihtiyaç vardýr. Peygamberler bu ihtiyacý vahiyle ve vahyin kendi hayatlarýndaki uygulamasý (sünnet) ile karþýlarlar.
Peygamberler insanlarý Allah’a çaðýrýrken, O’na kulluk yapmaya davet ederlerken kendiliklerinden konuþmazlar ve hareket etmezler. Onlar yüce Allah’ýn buyruklarýnýn dýþýna çýkmazlar-çýkamazlar. Bu konuda bütün peygamberler ilahi uyarýya muhatap olduklarý gibi son Peygamber Hz. Muhammed (a.s.) de uyarýlmýþtýr;
‘Ey Muhammed! Sen, beraberindeki tevbe edenlerle birlikte emrolunduðun gibi dosdoðru ol. Aþýrý gitmeyin, doðrusu Allah yaptýklarýnýzý görür’’ (Hud Suresi 11/112)
Rasuller yani elçiler Allah’ýn emir ve yasaklarýný O’nun sýfatlarýný insanlara yaymak, insanlar ile Allah’ýn gönderdiði vahiy gerçeðini buluþturmakla yükümlüdürler. Rasullere ‘evet’ diyen ya da risalet gerçeðini kabul eden insanlar vahyi, risalet görevi ile yükümlü olan peygamberlerin telâkkilerine göre algýlamak ve yaþamak zorundadýrlar. Ýnsanlar Allah’ý kabul ‘Bir’leme hususunda yani akidenin teþekkülünde subut-u kati olan (Allah’tan geldiði kesin olarak bilinen) Kur’an’a göre hareket edebilirler. Ancak yaratýlýþ nedenleri olan ‘KULLUK’ hususunda ise mutlaka hem Kur’an’a hem de peygamberlerin (a.s.) sünnetine ihtiyaçlarý vardýr.
Yüce Allah insanlara elçi göndermedikçe onlara azab etmeyeceðini buyuruyor. Buradan harekette azabýn elçilerle, risalet gerçeði ile yakin bir iliþkisi ortaya çýkýyor. Zira rahmet, maðfiret nasýl Rasul’e itaat ile mümkünse ya da Rasul’e itaat Allah’a itaat gibi ise; azab da Rasul’e itaatsizlik ile kaimdir. Rasulsüz dindar olunmaz, Rasul’e itaat olunmadan da din yaþanmaz. Öyleyse ‘Rahmetin müjdecisi, azabýn habercisi ve bütün insanlarýn peygamberi’ olmak gibi ilahi bir statüye sahip olan Hz. Muhammed (a.s.)’ýn þahsýnda risalet-nübüvvet ‘Tevhid’e giden yolun, en önemli nedeni olarak karþýmýza çýkmaktadýr.
Din ve dindarlýk veya dini yaþamak için elzem olan nebi, rasul kimdir, nedir? Bu soruya cevap aradýðýmýzda birbirinin devamý gibi birkaç kavramla yüzyüze gelmekteyiz. Mesela Bi’set. Bu ifade ‘Allah’ tarafýndan bir peygamberin gönderilmesi olayýdýr. Gönderilen peygambere de ‘ilahi me’büs’ denir. Ýlahi vahye muhatap olan peygambere ‘Nebi’ adý verildiði gibi, ilahi vahy ile birlikte ilâhi hükümleri ümmetine bildiren peygamberlere de ‘rasul’ denilmektedir.
Rasul; Kitap sahibi, þeriat sahibi demektir. Nebi’ler ise böyle deðildir. Nebi, kendinden evvel gelen Rasul’ün þeriatýna halký davet vazifesi ile yükümlüdürler. Bütün rasullere nebi denir. Fakat bütün nebiler rasul deðildir. Hz. Muhammed (a.s.) ise hem nebi hem de rasuldür. (Ö. Nasuhi Bilmen, Muvazzah Ýlmi Kelâm sh.124)
Kulluk bilincinin yerleþmesi ve kulluðun Hakk’ýn rýzasýna uygun bir þekilde tecellisi için hem nebi hem rasul olan Hz. Muhammed’in (a.s.) hayatýný bütün yönleri ile bilmek durumundayýz. Özellikle de O’nun ümmetini baðlayan ‘abduhu ve rasulühü’ boyutunu bilmek ve bu boyuta uygun kulluk görevini yapmak durumundayýz. Müslümanlar çoðu zaman Hz. Peygamber’in (a.s.) bir beþer olmasý nedeniyle yaptýklarý ile Allah’a bir kul ve O’nun elçisi sýfatýyla yaptýklarýný karýþtýrmaktadýrlar. Mesela namazý O’nun gibi kýlmak, orucu O’nun gibi tutmak; O’nun sünnetine uymak ve yüce Allah’a ‘kulluk’ görevini yapmak iken; yemeði nasýl yerdi, yolda nasýl yürürdü, saçýný nasýl tarardý, yatarken hangi yanýna yatardý v.b. sorular ve konular Hz. Peygamber’in (a.s.) ümmetini baðlayan ve uyulmasý halinde “sevap” terkedilmesi halinde “ceza” gerektirmeyen konulardýr. Ama “iyiliði emir, kötülüðü men” gibi namaz, hacc, zekat, oruç, tesettür v.b. hususlardaki sünnetini (yaptýklarýný, terkettiklerini, suküt ile geçiþtirdiklerini) terk etmek bu dünya hayatýnda da (eðer varsa Ýslami bir otorite) ahirette de cezaî sonuç doðurur.
Kulluk ve risalet arasýndaki iliþki biçimini idrak etmek iman eden kiþiyi muttakî konumuna getirir. Muttaki konumuna gelmek bir rütbedir, yükseliþtir. Bu yükseliþin vazgeçilmez þartý imandan sonra “ittikâ”dýr. Kur’an’da:
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun; herkes yarýn için ne hazýrladýðýna baksýn. Allah’tan korkun. Þüphesiz ki Allah, yaptýklarýnýzdan haberdardýr.” (Haþr Suresi 59/18) buyurulmaktadýr.
Merhum Þehid Seyyid Kutub ayet-i kerime’yi tefsir ederken diyor ki: “Takva, kalpteki bir ‘hâl’ olup, kelime, bu hale gölgesiyle iþaret eder. Fakat onun hakikati kelime ve cümle ile tasvir edilemez. O, öyle bir hal ki; kalbi, uyanýk, hassas ve her halükârda Allah’ý düþünür, korkar, ve Allah’ýn sevmediði bir haline muttali olmasýndan çekinerek haya eder duruma getirir. Allah’ýn nazarý, her kalbe her anda müteveccih bulunmaktadýr. O’nun nazarýndan, görmesinden kaçmak ne mümkün...” “Fizilâl-il Kur’an, Cilt 14, sf. 394)
Kulluk; iman, ittika, ibadet ile birlikte, zikir, fikir ve þükrü de gerektirir. Ýslam insaný bütün yönleri ile tatmine ve yüce Allah’a þeksiz-þüphesiz teslimiyete çaðýrýr. Bu teslimiyet rastgele, kiþinin kendi arzusu ile oluþmaz. Teslimiyetin de muhakkak kurallarý vardýr. Yüce Allah insaný irade sahibi olarak yaratmýþ olmasýna raðmen onu baþýboþ býrakmamýþtýr. Nebiler ve Rasuller onlarý sürekli fikir (düþünce), zikir (ibadet) ve þükür noktasýnda eðitmiþlerdir. Bu eðitim sistemi kýyamete kadar da insaný -inanan insaný- baðlayýcýdýr.
Allah Rasulü’nün tarifini yaptýðý ve uyguladýðý din ve kulluk ancak insaný Rabbine kavuþturur. O’nun rýzasýna ulaþtýrýr. Muhakkak ki ilk insandan günümüze insanlar her zaman birþeylere inanagelmiþlerdir. Gerçek mânâda inançsýz insan yoktur ancak her inanç sistemi de makbul deðildir. Ayný þekilde kulluk noktasýnda da yüce Allah’a kavuþabilmek için ve yine Tevhid dininin önemli bir gerekliliði olan VAHDET’e ulaþabilmek için bu dinin tebliði, pratiði adýna hareket eden, söz söyleyen, eylem ortaya koyan Hz. Peygamber (a.s.)’ýn dinî tecrübesini örnek alarak dini yaþamaya özen gösterilmelidir. Unutmamalýdýr ki Rasul’ün gösterdiði yoldan Rabb’e kavuþmak isteyen insanlar için yüce Allah;
“Kullarým sana beni sorarlarsa bilsinler ki ben, þüphesiz onlara yakýným.” (Bakara Suresi 2/186).
“Biz ona (insana) þah damarýndan daha yakýnýz.” (Kâf Suresi 50/16), “Kulum beni andýðýnda ben onun yanýndayým.” (Hadis, Müslüm ‘Zikir’ 22)gibi ayet ve hadislerle Rabb’ine yakîn olmak isteyenlere müjdeli haberler vermektedir.
Buhari’de geçen bir hadiste de þöyle buyurulmaktadýr: “Kulum bana, en iyi þekilde kendisine farz kýlmýþ olduðum þeylerle yaklaþýr ve kulum bana gönüllü ibadetlerle (nafilelerle) yaklaþmaya devam ederse ben onu severim. Ben onu sevdiðim zaman artýk onun kulaðý olurum benimle duyar, gözü olurum benimle görür, eli olurum benimle tutar, ayaðý olurum benimle yürür. Ýstediði zaman elbet verir, sýðýndýðý zaman korurum.” (Bkz. Ýslâm’a Giriþ Evrensel Mesajlar, DÝB sh. 93)
Bu dinin en dindarý olan Hz. Muhammed (a.s) ve diðer tüm peygamberler ölümü taddý. Bizler de tadacaðýz. Bu dünya hayatýndaki gerçek konumumuz ev sahibi, kiracý olmak deðil. Bizler sadece misafiriz. Ezelin, ebedin, bu dünyanýn ve ahiretin sahibi yüce Allah’týr. Misafirliðimizi ev sahibinin, mülk sahibinin rýzasýna uygun ve O’nun tayin ettiði kutlu Rasul’ün tarifine göre gerçekleþtirelim ki ebedi mutluluk bizim olsun...Süleyman Aslantaþ...
Ynt: Kulluk ve risalet By: Abdullah B. Date: 27 Ocak 2016, 21:16:44
Allah razý olsun
Ynt: Kulluk ve risalet By: Kevšer Date: 27 Ocak 2016, 21:40:29
Esselâmü Aleyküm Ve Rahmetüllah. Bu güzel paylaþým için Rabbim Razý olsun kardeþim. Rabbim bizlere kulluk görevlerini hakkýyla yerine getirenlerden olabilmeyi nasip eylesin inþaAllah.. Amiin
Ynt: Kulluk ve risalet By: ceren Date: 28 Ocak 2016, 01:11:41
Aleykumselam.Rabbimin emir ve yasaklarina uyan ona layik bir kul olan ve peygamber efendimizin yolunda giden ve ona layik bir ummet olan kullardan olalim inþallah...
Ynt: Kulluk ve risalet By: Bilal2009 Date: 08 Þubat 2016, 05:16:43
Ve aleykümüsselam ve rahmetüllah. Kur'an ve sünnet yolu bizleri kurtuluþa götüren yoldur. Rabbim bizleri bu yoldan ayýrmasýn. Rabbim paylaþým için razý olsun.
Ynt: Kulluk ve risalet By: Melike 8/D Date: 26 Mart 2016, 00:16:40
Risaletin sözcük anlmý"göndermek, elçilik, mektup, mesaj" demktir.
Ynt: Kulluk ve risalet By: Hatice 8/D Date: 26 Mart 2016, 00:37:31
Allah c.c. razý olsun. Risalet ,resul olan peygamberlerin gerçekleþtirdikleri görevdir. Allahýn vahiy yoluyal öðrettiði bilgileri ve emirleri insanlara ulastirp ilahi elçilik görevini yapmaktýr