Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Cibrilin son dersi By: rabia Date: 22 Mayýs 2010, 18:06:08
Cibril’in (a.s.) son dersi: “ARZA-Ý AHÎRA”

Sözlükte “bir þeyi ortaya koymak, gözden geçirmek ve sunmak” anlamlarýna gelen “arz”, geleneðe dayalý bilgilerin temel öðretim metodudur. Bir öðretim metodu olarak “arz”, talebenin hocadan öðrendiði bilgileri hocasýna okumasý ya da sunmasý anlamýndadýr. Kýraat/okumak ve arz, gerek hadis ilminde gerekse kýraat ilminde, müteradif anlamlý kullanýlmýþtýr. Karþýlýklý sunma (muâraza) anlamýnda bazen mukabele terimi kullanýlmýþ, hat ve musiki gibi geleneksel sanatlarda ise “meþk” tabiri tercih edilmiþtir. Hadis ilminde “arz”, talebenin, hocasýnýn huzurunda onun rivâyet ettiði hadisleri okumasý ya da talebenin öðrenip yazdýðý hadisleri, onlarý kendisine rivâyet eden hocasýnýn (þeyh) veya baþka güvenilir bir râvinin hadisleriyle karþýlaþtýrmasý mânâlarýna gelir (Aydýnlý, 3:438). Kýraat ilminde ise arz, ashabýn Hz. Peygamber’e (s.a.s.) Kur’ân’dan ezberledikleri yerleri dinleterek kontrol ettirmeleridir. Resûlullah (s.a.s.) zamanýndan itibaren bu usûl Kur’ân’ýn öðreniminde uygulana gelmiþtir (Temel, 36). Arz metodunda her iki taraf, okunan metni ezbere ya da yazýlý olarak önceden bilmektedir. Ýki taraftan birisi muallim, diðeri ise bilgisini tashihe sunan talip konumundadýr. Muallime ait bilgiyi öðrenen, daha sonra bu bilgiyi ona arz ederek öðrendiðini tashih ettiren talip, bu safhadan sonra arz ile pekiþtirilmiþ bilginin muallimi olmaktadýr.

Cibrîl (a.s.), vahyi Peygamberimiz’e (s.a.s.) getirmiþ, bunun yanýnda vahyin öðretim metodu olarak arz usûlünü öðretmiþtir. Vahyin ilk indirildiði sýralarda Hz. Peygamber, hiçbir þeyi kaçýrmamak ve unutmamak için Cibrîl’in bildirdiði âyetleri sessizce tekrar etmekteydi. Bunun üzerine, “Sana vahyedileni unutmamak için tekrarlarken hemen ânýnda bellemek için dilini kýmýldatma. Çünkü vahyi senin kalbinde toplamak ve onu okutmak Bize ait bir iþtir” (Kýyâmet, 75/16-17) âyetleri indirilmiþtir. Bu âyetlerle Hz. Peygamber’in kendisine bildirilen vahyi unutmayacaðý taahhüt edilmiþtir. Akabinde, “O hâlde Biz Kur’ân’ý okuduðumuzda, sen de onun okunuþunu izle.” (Kýyâmet/75: 18) âyeti ile Hz. Peygamber’in Cibrîl’in okuyuþunu izlemesi emredilmektedir. Kur’ân vahyini böylece ezberleyen ve unutmayacaðý taahhüt edilen Hz. Peygamber, yýlda bir kez Ramazan aylarýnda o zamana kadar kendisine indirilmiþ Kur’ân metnini Cibrîl’e, Cibrîl de ona okur, böylece mukabelede bulunulmuþ olurdu. Resûlullah (s.a.s.) ile Cibrîl arasýndaki karþýlýklý okumalarýn (mukabele) hangi maksatla gerçekleþtiði hususunda çeþitli yorumlar yapýlmýþtýr. Genellikle kabûl edilen görüþ, Ramazan aylarýndaki mukabelelerde Cibrîl’in Hz. Peygamber’e harflerin okunuþunu ve tecvid kurallarýný öðrettiðidir (Aynî, 1:86). Buna, arz hâdisesini Ýbn Abbas’ýn (r.a), “Cibrîl, her Ramazan Resûlullah (s.a.s.) ile buluþur, ona Kur’ân’ý ders verirdi.”1 þeklindeki izahý delil gösterilmiþtir.

Bir baþka yoruma göre vahiy, arz usûlüyle tekrar ediliyor, böylece tazeleniyor, bir yýl boyunca indirilen vahyin bir defa daha baþtan sona okunmasýyla Hz. Peygamber’in yakîninin pekiþtirilmesi hedefleniyordu. Ayrýca Cibrîl ile Kur’ân’ý mukabele ettiklerinde Hz. Peygamber’in mârifeti derinleþiyordu. Ýnsanýn çok iyi bildiði bir þeyi irfan sahibi kiþilerle müzakere ettiðinde her müzakerede meselenin deðiþik yönlerini anlamasý gibi, Hz. Peygamber de Cibrîl ile mukabelelerinde Kur’ân’ýn anlam vecihlerini derinlemesine idrak ediyor, bir kýsým derin hakikatleri seziyor, böylece mânevî makamlarda terakki ediyordu (Aynî, 1:86).

Arzýn bir baþka hikmeti ise, arz ile nesh edilen âyetler bildiriliyor, böylece nesh edilenler çýkarýldýktan sonra sûrelerin nasýl okunacaðý son þekliyle gösteriliyordu. Bütün bunlarýn yanýnda, arz ile Kur’ân-ý Kerîm’in âyet diziliþleri ve sûrelerin tertibinin son þekli fiilen açýklanýyordu. Zira belirli bir tertibi olmayan metinlerin ezberden mukabele sûretiyle okunmasý mümkün deðildir.

Ramazan aylarýnda Resûlullah’a Kur’ân’ýn arz edilmesinin hikmetlerinden birisi de, Cibrîl’in Kur’ân’ýn öðretim metodunu göstermek istemesidir (a.y.). Ayný usûlü Hz. Peygamber de izlemiþ, Cibrîl’in öðrettiði bu metodu ashabýna talim etmiþtir. Sahabîler, Kur’ân kýraatinde ihtilâf ettiklerinde, Hz. Peygamber, onlara ezberlerindeki metinleri sýrayla okutturuyor ve doðru olaný bildiriyordu.2 Hattâ kendisi ashabýna okuduðu gibi, bazý sahabîlerinin kendisine okumasýný istediði de vâki idi. Meselâ Hz. Peygamber, bir rivâyette Abdullah Ýbn Mes’ud’a,3 bir diðer rivâyette ise Hz. Ömer’e Kur’ân okumakla emrolunduðunu söylemiþtir (Razi, 57-58; Taberani, 7:311). Bir baþka hadislerinde Übeyy b. Ka’b’a (r.a.). “Beyyine sûresini sana okumakla emrolundum” buyurmuþtur.4 Bu hadisi yorumlayan Ebû Ubeyd el-Kâsým Ýbn Sellâm (v.224/838), Hz. Peygamber’in Kur’ân’ý arz etmenin sünnet olduðunu göstermek için böyle yaptýðýný söylemiþtir (Ýbn Ebî Meryem, 1:109-110). Hadis kitaplarýnda arz ile ilgili bir çok rivâyet bulunmaktadýr.

Arz Rivâyetleri

Arz konusundaki rivâyetler Hz. Fatýma, Ebû Hüreyre, Ýbn Abbas ve Semure Ýbn Cündüb’den (r. anhüm) nakledilmiþtir. Ramazan aylarýnda Cibrîl (a.s.) ve Hz. Peygamber (s.a.s.), bir araya gelerek Kur’ân’ý karþýlýklý okumuþlardýr. Bu konudaki hadisi Hz. Fatýma’dan Hz. Aiþe (r.anhümâ) nakletmiþtir. Resûlullah (s.a.s.), Hz. Fatýma’ya bir sýr vermiþtir. Vefatýndan sonra Resûlullah’ýn sýrrýný açýklayan Hz. Fatýma, Resûlullah’ýn (s.a.s.) “Cibrîl benimle Kur’ân’ý her sene mukabele (muâraza) ederdi. Bu sene iki defa mukabele etti, zannediyorum ki ecelim yakýnlaþtý.” buyurduðunu söylemiþtir.5

Konuyla ilgili diðer rivâyette ise, bu buluþmanýn Ramazan ayýnda yapýldýðý anlatýlmaktadýr. Ebû Hüreyre (r.a.), Ramazan ayýndaki karþýlaþmayý “(Cibrîl), her sene Kur’ân’ý Resûlullah’a (s.a.s.) bir defa arz ederdi, vefat ettiði yýl iki defa arz etmiþtir. Resûlullah, her sene on gün itikaf yapardý; vefat ettiði yýl ise yirmi gün itikaf yapmýþtýr.”6 þeklinde anlatmýþtýr.

Bir diðer rivâyette ise, Cibrîl’in Hz. Peygamber’e Ramazan gecelerinde Kur’ân’ý ders verdiði bildirilmiþtir. Öyle anlaþýlýyor ki, söz konusu mukabele Ramazan’ýn gecelerinde oluyordu. Ýbn Abbas (r.a.), bu buluþmayý þöyle anlatmýþtýr: “Resûlullah (s.a.s.), insanlarýn en cömerdiydi. Ramazan ayýnda Cibrîl onunla buluþtuðunda daha da cömert olurdu. Cibrîl, onunla Ramazan’da her gece buluþur, Kur’ân’ý ders verirdi. Resûlullah (s.a.s.), hayýrda tatlý esintili rüzgarlardan daha cِmertti.”7 Hadisin farklý bir rivâyetinde, “Kur’ân’ý ders verirdi.” cümlesi “Resûlullah (s.a.s.), Cibrîl’e Kur’ân’ý arz ederdi.” þeklinde nakledilmiþtir.8

Arza-i ahîra denilen bu buluþmalar, muhtemelen bir çok defa yapýlmýþtýr. Hâkim en-Nîsâbûrî’nin naklettiði, Zehebî’nin de sahih olduðunu belirttiði bir haberde Semure Ýbn Cündüb (r.a.), “Kur’ân, Resûlullah’a (s.a.s.) bir çok defa arz edilmiþtir. Onlar derlerdi ki, bizim þu kýraatimiz son arza göredir.” diyerek, arza hâdisesinin bir çok defa gerçekleþtiðini ve Mushaf’ýn arza-i ahîraya göre cem edildiðini belirtmiþtir (Hâkim, 2:230; Heysemî, 5:53). Tabiî, bunu derken Kur’ân-ý Kerîm’de, gerek âyetler, gerek sýralama, gerekse kýraat konusunda sürekli ve ciddî deðiþmelerin olduðu akla gelmemelidir. Sahâbe, bilhassa ilk dönemlerde çoðunlukla ümmî idi. Bu bakýmdan, Kur’ân bilgilerinin ve okuyuþlarýnýn elbette tashihten geçmesi gerekiyordu. Ayrýca, Kur’ân çok önemliydi. Yanlýþ kaldýrmazdý. Bir harf, hattâ bir hareke bile yanlýþ öðrenilip, yanlýþ okunmamalýydý.

Hz. Peygamber’in (s.a.s.) vahiy kâtipleri 40’tan fazlaydý. Vahiy kâtipleri, diðer sahabîlerin huzurunda indirilen vahyi hemen yazýyorlardý. Sahabîler ise, imkân nisbetinde kendileri için Kur’ân’ý yazýyor ya da yazdýrýyorlardý. Daha sonra, sabah akþam ne zaman fýrsat bulsalar, kontrol için yazdýklarý ya da ezberlediklerini Resûlullah’a (s.a.s.) arz ediyorlardý (Kevserî, 4; Zerkeþî, 1:242). Arz rivâyetlerini ve vahyin indiriliþi ile ilgili diðer rivâyetleri ve bilgileri deðerlendiren Muhammed Hamidullah Hoca’ya göre Hz. Peygamber, kendisine gelen vahyi önce ashabýna okuyor, sonra vahiy kâtibine yazdýrýyor, kâtip yazmayý bitirince, Resûlullah (s.a.s.), ona yazdýðý âyeti okumasýný emrediyordu. Böylece vahiy kâtibinin yazdýðý metni kontrol ediyordu (Hamidullah, Ýslâm Peygamberi, 2:698). Resûlullah (s.a.s.), Ramazan ayýnda, gündüzleri o güne kadar nâzil olan âyetlerden oluþan Kur’ân metnini baþtan sona kadar tilâvet ediyordu. Sahabîler, daha önceden yazmýþ olduklarý Kur’ân nüshalarýný alýp geliyorlar ve Resûlullah’ýn (s.a.s.) tilâveti ile mukabele ediyorlardý. Bu yýllýk mukabelelerde, muhtemelen Cibrîl (a.s.) da hazýr bulunmuþtur (a.y.).

En son yapýlan arzýn özel bir önemi vardýr. Son Ramazan ayýndaki karþýlýklý okumalar/arz, öncekilerin aksine iki defa gerçekleþmiþ, iki defa Cibrîl (a.s.), iki defa da Hz. Peygamber, tarafýndan okunan Kur’ân, böylece son arzada toplam dört kez okunmuþtur (Makdisî, 33). Üstad Zahid el-Kevseri’ye göre Cibrîl ile buluþtuktan sonra Hz. Peygamber, ashabýný toplayarak onlara Kur’ân’ý baþtan sona okumuþ, yani bir arz gerçekleþmiþtir. “Arza-i ahîra”, iþte bu son okumadýr (Kevserî, 6).

Resûlullah’ýn vahyi teblið ve neþretme konusundaki iþtiyaký dikkate alýndýðýnda, Cibrîl ile mukabele ettikten sonra ashabýný toplayýp, Kur’ân’a ait en son aldýðý yeni vahiyleri hemen onlara bildirdiðini söylemek, tabiîdir. Arza-i ahîra ister Hz. Peygamber’in ashabýna son okuyuþu olsun, ister Cibrîl ile Hz. Peygamber’in karþýlýklý okumalarý olsun, her iki durumda da vahiy kâtiplerinin ve ashabýnýn seçkinlerinin son arzada hazýr bulunmadýðýný iddia etmek hayali bir senaryo ve kurgudan baþka bir anlam ifade etmeyecektir. Konuyla ilgili aklî deliller ile yetinmeyip, nakli delillere baktýðýmýzda da –tarihî vakalarýn tespitinde nakli delillere öncelik vermek ilmî objektifliðin en temel niteliðidir– arza-i ahîrada ashabýn hazýr bulunduðu ile ilgili bir çok haber vardýr.

Arza-ý Ahîra’da hazýr bulunanlar

Ashabýna Kur’ân’ý öðretme konusundaki hassasiyeti bilinen Resûlullah’ýn (s.a.s.), önemine binaen, Cibrîl’in iki kez okuduðu son okumada ashabýndan bazý kiþilerin yanýnda bulunmalarýna izin vermediðini ya da bu arzayý ashabýna kendisinin bildirmediðini tasavvur etmek mümkün deðildir. Rivâyetlere göre Hz. Peygamber, Kur’ân’ý arz için Cibrîl ile buluþtuðu gecelerin sabahýnda kendisinden bir þey isteyenlere karþý son derece cِömert davranýrdý.9 Hz. Peygamber’in Cibrîl ile buluþtuðu, ya onun bildirmesiyle ya da arz esnasýnda hazýr bulunan ashabýnýn haber vermesiyle bilinebilir. Her iki durumda da arzýn gizli, esrarengiz ve herkesten habersiz bir uygulama olmadýðý anlaþýlýr. Hattâ Cibrîl’den dinledikten sonra Resûlullah (s.a.s.), Kur’ân’ý tam anlamýyla hýfz edilmesi maksadýyla ashabýna topluca arz etmiþ olmasý da mümkündür. Zira daha sonra sahabe ve tabiin dönemlerinde Kur’ân’ýn arza-i ahîradaki okunuþu esas alýnmýþ ve sürekli ona atýf yapýlmýþtýr. Kýraat imamlarý, kýraat silsilelerini son okuyuþa, ya da son okuyuþta hazýr bulunduðu nakledilen sahabîlere isnad etmeye özen göstermiþlerdir (Ýbn Ebî Meryem, 1:109).

Son okuyuþta hazýr bulunan sahabîlerden birisi muhtemelen Übeyy Ýbn Ka’b (v.30/650) radiyallahu anh’dýr. Çünkü o, Hz. Ömer’e “Ben, Kur’ân’ý Cibrîl’den alandan, taptaze iken aldým.” diyerek bu duruma iþaret etmiþtir.10 Hz. Peygamber, Übeyy Ýbn Ka’b’a “Allah, Kur’ân’ý sana okumamý emretti.” demiþtir.11 Übeyy Ýbn Ka’b, Resûlullah döneminde Kur’ân’ý ezberleyen sahabîlerden birisiydi.12 Kur’ân’ý sekiz gecede bir hatmederdi ‘Ýbnü’l-Cevzî, 1:246). Bir kýsým kýraat imamlarý, Kur’ân’ý Resûlullah (s.a.s.) ile karþýlýklý mukabele ettiði için Übeyy Ýbn Ka’b kanalýyla gelen kýraati tercih etmiþlerdir. Meselâ, Abdullah Ýbn Kesir (45-120/665-738), Kur’ân’ý Mücâhid, Atâ ve Dýrbâs’a okumuþ (arz), bu zatlar Ýbn Abbas’a arz etmiþler, o da, Übeyy Ýbn Ka’b’a (r.a.) okumuþ, Übeyy de Resûlullah’a (s.a.s.) okumuþtur. Resûlullah (s.a.s.) ise, “Sana Kur’ân’ý okumakla emr olundum.” buyurmuþlardýr (Ýbn Ebî Meryem 1:109-110). Bu durumu Übeyy, kendisinden nakledilen bir rivâyette “Ben, Kur’ân’ý Resûlullah’a (s.a.s.) arz ettim; o, bana ‘Cibrîl, Kur’ân’ý sana arz etmemi emretti.’ dedi” þeklinde anlatmýþtýr (Heysemî, 9:312). Böylece arz yöntemi, nesilden nesile Kur’ân öðretiminin esasý olmuþtur.

Son okuyuþta hazýr bulunduðu nakledilen sahabîlerden birisi de Abdullah Ýbn Mes’ud (v.32/653) radiyallahu anh’dýr. Resûlullah (s.a.s.), onun hakkýnda, “Kim Kur’ân’ý indirildiði gibi taptaze okumak isterse, Ýbn Ümmi Abd’in (Ýbn Mes’ud) kýraati üzere okusun.” buyurmuþlardýr.13 Ýbn Mes’ud (r.a.), Kur’ân’ý Resûlullah’a vefat ettiði yýl (s.a.s.) iki defa arz ettiðini söylemiþtir (Süyutî, 1:259). Ýbn Mes’ud, Medine’ye gitmeye niyetlenince talebelerini toplamýþ ve onlara “Resûlullah (s.a.s.), her Ramazan ayýnda Kur’ân ile mukabelede bulunurdu. Ben vefat ettiði yýl, iki kez Kur’ân’ý Resûlullah’a arz ettim, bana çok güzel okuduðumu (muhsin) söyledi. Ben, onun aðzýndan yetmiþ sûreyi ezberledim.” demiþtir.14

Ýbn Abbas (r.a.), Ýbn Mes’ud’un (r.a.) arza-i ahîrada hazýr bulunduðunu, Cibrîl ile Hz. Peygamber’in karþýlýklý Kur’ân kýraatini müþahade ettiðini belirtmiþtir. Bu rivâyet, bir çok hadis kitabýnda bulunmaktadýr. Ýbn Abbas, “Resûlullah’a (s.a.s.) Kur’ân senede bir kez arz edilirdi. Vefat ettiði yýl iki kez arz edilmiþtir. Ýþte Abdullah Ýbn Mes’ud bu arzada hazýr bulunmuþ, Kur’ân’dan nesh edilen ve deðiþtirilen âyetleri öðrenmiþtir” demiþtir.15

Arza-i ahîrada hazýr bulunduðu bilinen sahabîlerden birisi de Zeyd Ýbn Sabit (v.45/665) radýyallahu anh’dýr. Hz. Ömer, Zeyd Ýbn Sabit’i yanýnda tutmuþ, fetva vermesi için Medine’de alýkoymuþtur. Hz. Ömer ve Hz. Osman, fýkhî meselelerde ve kýraat konusunda en fazla Zeyd Ýbn Sabit’e güvenmiþlerdir (Zehebî, 56-57). Zira Zeyd, yabancý dil öðrenme ve yazý yazmada son derece kabiliyetliydi. Medine’ye geldiðinde Hz. Peygamber (s.a.s.), onun bu özelliklerini sezerek hususi kâtibi yapmýþ, Ýbranice öðrenmesi için teþvik etmiþti (Zehebî, Siyer, 2:427). Ashab ve tabiin alimleri Hazreti Osman Mushafý’nýn, yani Zeyd Ýbn Sabit kýraatinin en son yapýlan arza’ya uygun olduðunu kabul etmiþlerdir. Abdullah Ýbn Mes’ud’un talebelerinden Asr-ý Saadet’i de idrak etmiþ Kufeli Ebû Abdurrahman es-Sülemî (ِ72/691) ve Abidetü’s-Selmanî (ِ74/693) gibi zatlar ve tabiinden Muhammed Ýbn Sirin (v.110/728), Zeyd Ýbn Sabit kýraatinin arza-i ahîradaki kýraat olduðunu belirtmiþlerdir. Görüldüðü üzere, Cibrîl ile yapýlan arzalar, ilk dönemden itibaren, kýraatlerin deðerini ve itibarýný belirleyen en önemli kriterlerden birisi kabul edilmiþtir. Tabiinin önde gelen alimlerinden Muhammed Ýbn Sirin, zaman açýsýndan arza-ý ahîraya en yakýn kýraatin bugün okunan mushaflardaki kýraat olduðunu belirtmiþtir (Makdisî, 22). Ona göre Hz. Osman, Ýmam Mushaf’ýný son arzayý esas alarak cem etmiþtir (Ýbn Kesîr, 22, 27). Kezâ tabiinin büyüklerinden Hz. Ali ve Abdullah Ýbn Mes’ud’un (r.a.) talebesi Abidetü’s-Selmani (Ýbn Hacer, 7:84-85), “Vefat ettiði yýl Resûlullah’a (s.a.s.) arz edilen kýraat, bugün insanlarýn okuduðu kýraattir.” demiþtir (Makdisî, 23).

Tabiinin büyüklerinden muhaddis ve kari Ebû Abdurrahman es-Sülemi þöyle söylemiþtir: “Ebû Bekr, Ömer, Osman, Zeyd Ýbn Sabit, muhacirler ve ensarýn (radýyallahu anhüm) kýraati aynýydý. Onlar, þimdi okunduðu gibi okurlardý. Bu kýraat vefat ettiði yýl Resûlullah’ýn (s.a.s.), Cibrîl’e (a.s.) iki kez okuduðu kýraattir. Ali (r.a.), hilâfeti döneminde Osman’ýn mushafýný okumuþ, onu imam kabul etmiþtir. Zeyd Ýbn Sabit’in (r.a.) Resûlullah’ýn (s.a.s.) Cibrîl’e Kur’ân’ý arz ettiði ‘son arza’da hazýr bulunduðu söylenirdi. Son arza’da nesh edilen ve nesh edilmeyen âyetler açýklanmýþtý. Zeyd Ýbn Sabit, vefat ettiði yýl iki kez Resûlullah’a (s.a.s.) Kur’ân’ý okumuþtu. Bu kýraat, “Zeyd Ýbn Sabit’in Kýraati” diye adlandýrýlmýþtýr. Zira o, Resûlullah’ýn vahiy kâtibiydi, Kur’ân’ý baþtan sona ona okumuþtu ve son arzada hazýr bulunmuþtu. Zeyd, vefat edinceye kadar talebelerine bu kýraati okutmuþtur. Bu sebeple Kur’ân’ýn cem’inde Ebû Bekr ve Ömer (r.anhümâ) ona güvenmiþler, Kur’ân nüshalarýnýn yazýlmasýnda da Osman (r.a.), onu yetkili kýlmýþtýr.” (Begavi, 4:525; Makdisî, 68-69).

Zeyd Ýbn Sabit’in kýraatinin tercih edilmesiyle ilgili bu bilgileri veren Ebû Abdurrahman es-Sülemi’nin tam adý Abdullah b. Habib b. Rubeyyi’a’dýr. Sika bir ravidir. Hz. Osman’ýn hilâfetinden itibaren Kûfe mescidinde kýrk yýl Kur’ân okutmuþ, âbid ve zahid bir alimdir (Ýbn Hacer, Tehzîb, 5:183). Ebû Abdurrahman, Kur’ân’ý Ali b. Ebi Talib’e (r.a.) okudu, ondan Kur’ân eðitimi aldý. Sonra Osman b. Affan’a, Übeyy Ýbn Ka’b’a, Abdullah Ýbn Mes’ud’a ve Zeyd Ýbn Sabit’e okudu. Onlar da, zaten Peygamber’e (s.a.s.) okumuþlardý (Ýbnü’l-Baziþ, 1:124). Nitekim kýraat imamlarýndan Âsým b. Ebi’n-Necûd (v.127/745), Ebû Abdurrahman’ýn “Ben Ali’nin (r.a.) kýraatine hiç muhalefet etmedim. Onun okuduðu kýraat vecihlerini (huruf) ezberler, hac mevsiminde Medine’de Zeyd Ýbn Sabit’e (r.a.) sunardým. Ýkisinin kýraati “Tabût” kelimesinin okunuþu dýþýnda hiç ihtilâf etmedi. Zeyd, “tabût”u hâ ile, Ali (r.a.) ise tâ ile okurdu” (Zehebî, 2:441) dediðini nakletmiþtir. Ebû Abdurrahman’ýn talebesi ve ilmî mevkiinin halefi ise Âsým’dýr. Âsým, Ebû Abdurrahman’a Kur’ân’ý okuduktan sonra, Ýbn Mes’ud kýraatini nakleden Kûfeli ünlü kârilerden Zirr b. Hubeyþ’in (v.82/701) Abdullah Ýbn Mes’ud’dan naklettiði kýraat ile karþýlaþtýrdýðýný ifade etmiþtir (Zehebî, 5:258-259).16 Ýbn Hacer, Ýbn Mes’ud ve Zeyd Ýbn Sabit kýraatlerinin her birinin son iki arzanýn birinde okunduðunu, bu sebeple her ikisine de “son arzaya uygun” denilmesinin mümkün olduðunu söyleyerek, son arzada kimin hazýr bulunduðu ile ilgili rivâyetler arasýndaki ihtilâfý “haml” metodu ile çözümlemiþtir. Muhtemelen son arza’da Abdullah Ýbn Mes’ud, Zeyd Ýbn Sabit, Übeyy Ýbn Ka’b ve daha bazý sahabîler hazýr bulunmuþlardý (Hamidullah, Kur’ân-ý Kerîm Tarihi, 42-43).

Zeyd Ýbn Sabit’in cem’ ettiði mushafa sûre tertibi açýsýndan diðer sahabîlerin itiraz etmemesi, bu tertibin ashabýn ileri gelenleri tarafýndan bilindiðini ve kabul edildiðini göstermektedir. Bu tertibin ashabýn icmâý ile benimsenmesinin sebebi de arza-i ahîra’ya uygun olmasýdýr. Ashab-ý kiram, Cibrîl’in sûreleri zikrediþ sýrasýný izlemeyi uygun bulmuþlardýr. Selef bilginleri, Ýbn Mes’ud, Übeyy Ýbn Ka’b ve Hz. Ali’ye ait mushaflarýn arza-i ahîradan önce yazýldýklarý için Ýmâm Mushafý’ndan farklý olduðunu, son arzadan itibaren Resûlullah’ýn (s.a.s.) sûre tertiplerini onlara bildirdiðini söylemiþlerdir (Kurtubî, 1:60). Ýbn Sirin, “Hz. Osman zamanýnda Mushaf istinsah edilirken herhangi bir kýraatta ihtilâf edildiðinde arza-ý ahîraya en yakýn kimin olduðunu araþtýrmak için son durumu dikkate alýrlardý.” demiþtir. Arza-ý ahîraya kim yakýn ise, o konuda onun görüþü esas alýnýrdý. Ýbn Sirin, “Umarým ki, arza-i ahîraya en yakýn olan bizim kýraatimizdir.” demiþtir (Ýbn Þebbe, 3:993). Hammad b. Seleme (v.167/783) de selef bilginlerinin arza-ý ahîraya en yakýn kýraatýn bugün okuduðumuz kýraat olduðu görüþünde olduklarýný nakletmiþtir (Ebu’l-Fadl, 54). Bu rivâyetler tabiinin ilk dönemlerinden itibaren alimler arasýnda Kur’ân’ýn tertibinin tevkifi olduðunda icmâ bulunduðunu göstermektedir.

Arz metodu, Hz. Peygamber’in dönemiyle sýnýrlý kalmamýþ, onun vefatýndan sonra Kur’ân eðitiminde temel öðenim metodu olarak benimsenmiþtir. Kur’ân eðitiminde günümüze kadar hiç aksatýlmadan uygulanan arz uygulmasý ve mukabele geleneði, Kur’ân’ýn Hz. Peygamber (s.a.s.) döِneminden itibaren deðiþtirilmeden aynýyla günümüze ulaþtýðýný gösteren fiilî tevatürün göstergesidir. Bir baþka ifadeyle, günümüze kadar her devir Müslümanlarý tarafýndan yaþatýlan, tatbik edilen bir sünnettir. Günümüzde de yaþamaya devam eden bu gelenek gösteriyor ki, Kur’ân öðretimi Ýslâmî ilimlerin bütününü etkilemiþ, usûl açýsýndan onlarý þekillendirmiþtir. Ýslâm Âlemi’nde, Asr-ý Saadet’ten itibaren devam ede gelen Ramazan aylarýndaki mukabele geleneði Ramazan aylarýnda Cibril ile Hz. Peygamber arasýndaki arz keyfiyetinin hatýrasýný canlý tutmak iradesinin bir tezahürüdür (Yýldýrým, 62).

Sonuç

Karþýlýklý bir okumanýn gerçekleþebilmesi için âyet ve sûrelerin muayyen bir tertibinin bulunmasý gereklidir. Aksi hâlde, okuyanýn dinleyen tarafýndan izlenebilmesi mümkün deðildir. Her iki tarafýn okunan metni ezbere bildiði düþünülürse, her iki tarafýn zihnindeki metnin belirli bir sýra izlememesi durumunda, karþýlýklý okumanýn bir anlamý olmayacaktýr. Zira bu okumalar, hadis-i þeriflerde açýklandýðý üzere, Cibrîl’in Hz. Peygamber’e, onun da Cibrîl’e okumasý þeklinde mukabele tarzýnda gerçekleþmiþtir.17 ـÜstad Zahid el-Kevseri, âyetlerin ve sûrelerin tertibinin tevkifi olduðunu belirttikten sonra, “Sûrelerin ve sûrelerdeki âyetlerin tertipsiz farz edilmesi durumunda, tertipli bir þekilde arz yapýldýðý nasýl tasavvur edilebilir?” diyerek bu hususu ifade etmiþtir (Kevserî, 7).

Tertipsiz bir þekilde arzýn gerçekleþmesi mümkün olmadýðý için Resûlullah’ýn (s.a.s.) Cibrîl’e (a.s.) arz ettiði Kur’ân tertibi ile Levh-i Mahfuz’daki tertibin ayný olduðu belirtilmiþtir (Zerkeþî, 1:259; Süyutî, Ýtkan, 1:195). Ýmam Malik de (v.179/795), Kur’ân’ýn Resûlullah’tan (s.a.s.) dinlenen tertip esas alýnarak cem’ edildiðini söyler (Gýrnatî, 183). Fiilî olarak sürekli tekrarlanan bir iþte, yani âyetlerin ve sûrelerin tertibinde, Peygamber Efendimiz (s.a.s.), kendisine gelen her vahyin Kur’ân’da nereye yerleþtirileceðini bildirirken ve arz hâdisesi sürekli gerçekleþirken, ayrýca bu tertip hakkýnda sözlü bir emir bulunmasý gereksizdir. Sûrelerin tertibinin tevkifi olmadýðýný öne sürenler bu konuda sözlü bir emir bulunmadýðýndan ve bazý sahabîlerin farklý tertiplere sahip Kur’ân nüshalarý bulunmasýndan hareket etmekte ise de, bunlar da, Kur’ân’ýn arzý ile ilgili rivâyetleri deðerlendirirken muayyen bir tertip olmadan arzýn gerçekleþmesinin imkânsýzlýðýný kabul etmektedirler. Bu sebeple ünlü usûl âlimi Bedrüddin ez-Zerkeþî (v.794/1392), haklý olarak bu konudaki ihtilâfýn lafzî olduðunu ifade etmiþtir ‘Zerkeþî, 1:257). Nitekim Kur’ân sûrelerinin tertibinin içtihadî olduðu görüþünü kabul eden Bakýllanî’nin (v.403/1012) arza’nýn belirli bir tertip olmaksýzýn gerçekleþmeyeceði kanaatini taþýmasý manidardýr. Ona göre, ashab, Kur’ân’ý yazmaya ihtimam gösteriyorlardý. Zira Cibrîl, her sene Kur’ân’ý Hz. Peygamber’e (s.a.s.) arz ediyordu. Vefat ettiði yýl iki defa arz etmiþti (Bakýllanî, 1:412). Kur’ân’ýn arz edildiði sahabîler tarafýndan bilindiðine göre, onlarýn Kur’ân’ýn tertibi hakkýnda malumatlarýnýn olmadýðý düþünülemez. Sahabîler, “arza-i ahîra”nýn Osman b. Affan kýraati üzere olduðu görüþündeydiler. Bütün bunlar, ashabýn Resûlullah’ýn (s.a.s.) tertip ettiði þekilde Kur’ân tertibini bildiklerini göِsterir. Her sene Resûlullah’a Kur’ân arz edilirken onlarýn Kur’ân’ýn tertibini bilmediklerini iddia etmek mümkün deðildir. Bu sebeple onlar, Kur’ân’ýn nazmý ve tertibi konusunda Resûlullah’ýn (s.a.s.) tertibi ve arzýnýn hilâfýna müsamaha ve gevþeklik göstermemiþlerdir (Bakýllanî, a.g.e. 1:362).

Sûreler arasýndaki tertibin içtihadi olduðunu öne sürenler, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bunu þart koþmadýðýný gerekçe göstermiþlerdir. Ancak, fiilen sûrelerin tertipli olduðunu inkâr etmemiþler, vakýayý esas alarak, sûrelerin Hz. Peygamber’in kendilerine öðrettiði þekilde tertip edilmesi gerektiðinin zaruretine inanmýþlardýr. Zeyd Ýbn Sabit (r.a,), Kur’ân’ý arza-ý ahîra’daki tertibi esas alarak cem’ ettiði için ashab arasýnda hüsn-ü kabul görmüþ, hattâ bazý rivâyetlerde farklý sûre tertiplerine sahip mushaflarý bulunduðu nakledilen Hz. Ali ve Abdullah Ýbn Mes’ud’un en yakýn talebeleri bile, “arza-ý ahîra”ya uygun tertibin Zeyd Ýbn Sabit’in cem’ ettiði mushaf olduðunu kabul etmiþlerdir.

Hz. Peygamber’in sünnetini korumak konusundaki gayretleri bilinen sahabîlerin, Kur’ân’a dair meselelerde son derece hassas olduklarý bir gerçektir. Kur’ân’daki sûrelerin tertibinde hepsinin haberdar olduðu arza-i ahîra ölçü alýnmasaydý, Hz. Ebû Bekr, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Zeyd Ýbn Sabit’in Kur’ân’ý cem’ ederken izledikleri tertibin kabul edilmesi mümkün deðildi. Kur’ân’a dair en küçük bir meselenin tatbiki ya da tashihi için canlarýný çekinmeden veren ashab-ý kiramýn bu meselede suskun davranacaklarýný zannetmek mümkün deðildir.

Sûrelerin deðiþik kriterler esas alýnarak tertip edilmesi mümkündür. Sûreler, nüzûl sýrasýna göre, Mekkî-Medenî olmalarýna göre, ya da baþlangýç cümlelerine göre tertip edilebilirlerdi. Nitekim bazý sahabîler, sûreleri deðiþik þekillerde tertip etmiþlerdir. Ancak bugün ellerimizde bulunan mushaf tertibi, icmâ ile tercih edilmiþtir. Þâyet ciddî bir tercih ettirici etken bulunmasaydý, ashâbýn tartýþmadan bu konuda ittifak etmesi ve bu ittifakýn tabiîn âlimleri tarafýndan aynen takip edilmesi kolay kolay temin edilemezdi. Ashâbýn ve tabiin imamlarýnýn bugünkü Mushaf tertibinde ittifak etmesinin temel sebebi, arzalarda Hz. Peygamber’in Kur’ân’ý bu tertiple okumuþ olmasýdýr. Nitekim ünlü muhaddis ve müfessir Celalüddin es-Suyûtî (v.911/1505), Kur’ân-ý Kerîm’in arza-i ahîrada aldýðý son þekle göre yazýlmasý hususunda ashâb-ý kiramýn ittifak ettiklerini kaydetmiþtir (Süyutî, el-Ýtkan, 1:157).

Hz. Peygamber döneminden itibaren Kur’ân tedrisinde ihtisaslaþan kurrâ sahabîler vardýr. Bunlarýn içinde Resûl-i Ekrem’in kendilerine Kur’ân okuduðu sahabîler bulunmaktadýr. Mescitte sürekli Kur’ân eðitimiyle ilgilenen, ders halkalarý bulunan Abdullah Ýbn Mes’ud, Übeyy Ýbn Ka’b ve Zeyd Ýbn Sabit (r.anhüm) gibi Kur’ân muallimleri, daha ilk devirden itibaren Kur’ân eðitiminin usûlünü belirlemiþler, kýraat ilminin geleneðini baþlatmýþlardýr. Onlardan kýraat ilmini öðrenen Ýbn Abbas (r.a.), Ebû Abdurrahman es-Sülemi, Abidetü’s-Selmani ve tabiinin diðer kurrâlarý bu ilim dalýnýn daha ilk yüzyýldan itibaren ciddî ihtisas isteyen bir disiplin hâline gelmesine katkýda bulunmuþlardýr. Onlar, Kur’ân-ý Kerîm’i yukarýda adý geçen sahabîlerin yalnýzca birisinden öðrenmekle yetinmemiþler, farklý sahabîlerden öðrendikleri bilgileri karþýlaþtýrmak sûretiyle ilk kontrolleri de yapmýþlardýr. Böylece, daha tabiinin ilk dönemlerinden itibaren Kur’ân’ýn cem’ edilen tertibi üzerinde bir icmâ ortaya çýkmýþtýr. Bazý sahabîlerin, sözlü bir emir bulunmadýðýndan farklý sûre tertibine sahip nüshalarý, kendileri de bu konuda ýsrarlý olmadýklarý için, talebeleri tarafýndan da itibar görmemiþtir. Daha sonraki dönemde bugün mütevatir kýraatlarýn kendi adlarýyla anýldýðý neredeyse bütün hayatlarýný bu ilme adamýþ büyük kurrâlar yetiþmiþtir. Ýslâm’ýn bu hem en yaygýn hem de en zor ilmî geleneði olan kýraat ilminin temelinde, Cibrîl’in son dersi olan “arza-i ahîra” bulunmaktadýr. “Güzel söz, köِkü yerin derinliklerinde sabit, dallarý ise göðe doðru yükselmiþ bir aðaç gibidir ki, Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir.” (Ýbrahim/14: 24) âyetinde ifade edildiði gibi, kaynaðý tayyib olanýn meyvesi de tayyib ve bereketlidir.


Dipnotlar

(1). Buhârî, bed’u’l-vahy 5. (2). Buhârî, fedâilü’l-Kur’ân 5. (3). Said b. Mansur, Sünen, nþr. Sa’d b. Abdullah, Riyad 1993, I, 237. (4). Buhârî, menâkýbu’l-ensâr 16. (5). Buhârî, fedâilü’l-Kur’ân 7, menâkýb 25; Müslim, fedâilü’s-sahâbe 98, 99. (6). Buhârî, fedâilü’l-Kur’ân 7,i’tikâf 17. (7). Buhârî, bed’u’l-vahy 5, 6; Müslim, fedâil 50; Nesâi, sýyâm 2. (8). Buhârî, fedâilü’l-Kur’ân 7, savm 7. (9). Müsned, I, 231; Buhârî, bedu’l-vahy 5. (10). Müsned, V, 117; Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, II, 225. (11). Tirmizî, menâkýb 64; Nesâi, Sünenü’l-kübrâ, Beyrut 1991, V, 66. (12). Buhârî, “Menâkýb”, 17. (13). Ýbn Mâce, mukaddime 11; Hâkim, a.g.e., II, 227; Ýbn Kesir, Fedâilü’l-Kur’ân [(Zeylü’t-Tefsîr), Tefsîru Kur’âni’l-Azîm ’in içinde, Kahire ts., VI. Cildin sonunda)], s. 27. (14). Müsned, I, 405. (15). Ýbn Hacer, bu haberin Nesâi (v.303/915) tarafýndan nakledilen metninin sahih bir isnadý bulunduðunu söylemiþtir. Hadisin benzer rivâyetleri için bkz.: Müsned, I, 275, 276; 325, 405. Hâkim en-Nîsâbûrî, a.g.e., II, 230; Heysemî, a.g.e., IX, 288; Ebû Ya’lâ el-Mevsýlî, Müsned, nþr. Hüseyin Selîm Esed, Beyrut 1985, IV, 435. (16). Zehebî, a.g.e., V, 258, 259. Zirr b. Hubeyþ, Übeyy b. Ka’b, Osman b. Affan, Ali b. Ebî Tâlib, Abdullah b. Mes’ud ve bir çok sahabîden hadis nakletmiþtir. Kýraati Hz. Ali ve Ýbn Mes’ud’dan arz yoluyla almýþtýr. Ebû Abdurrahman ile birlikte Kûfelilerin Kur’ân öðretmenliðini yapmýþtýr. a.mlf., a.g.e., IV, 166 vd. (17). Buhârî, fedâilü’l-Kur’ân 7.

Diðer kaynaklar

Askalanî, Ýbn Hacer, Fethu’l-Bâri fi Þerhi Sahîhi’l-Buhârî, nþr. Tâhâ Abdurrauf Sa’d ve arkadaþlarý, Kahire 1978.
; el-Ýsabe fi Temyizi’s-Sahabe Daru Ýhyai Turasi’l-Arabi, Beyrut, ts.
; Tehzîbu’t-Tehzîb, Haydarabad 1325’ten ofset, c: VII.
Aydýnlý, Abdullah, “Arz” maddesi, DÝA, III, 438.
Bakýllanî, Ebû Bekr, el-Ýntisâr li’l-Kur’ân (nþr. Muhammed Isam el-Kudat), Beyrut 2001.
Begavî, Hüseyn b. Mes’ud, Þerhu’s-sünne, Beyrut 1983, IV, 525, 526.
Ebû’l-Ferec Ýbnü’l-Cevzî, Sýfatü’s-safve, Beyrut 1989, III, 36.
Ebû Zeyd Ömer b. Þebbe, Târîhu’l-Medîneti’l-Münevvere, nþr. Fehim Muhammed Þeltut, Cidde 1393.
Gýrnatî, Ahmed b. Ýbrahim Ebû Ca’fer, el-Burhân fî Tertîbi Suveri’l-Kur’ân, nþr. Muhammed Þa’bani, Muhammediye 1990.
Hâkim, Müstedrek, Daru’l-Kütübi’l-Ýlmiyye, Beyrut, 1990.
Hamidullah, Muhammed, Kur’ân-ý Kerîm Tarihi, çev. Salih Tuð, Ýstanbul 1993.
Heysemî, Nureddin, Mecma’u’z-Zevâid, Kahire ty., V, 151.
Ýbn Ebî Meryem, el-Müdâh fî Vücûhi’l-Kýrâati ve Ýlelihâ, nþr. Ömer Hamdan el-Rebisi, Mekke 1993.
Kevseri, Muhammed Zahid, Makalat, Mektebetü’l-Ezheriyye, Kahire, 1994.
el-Kurtubî, Ebû Abdullah, el-Cami’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, Kahire 1968.
el-Makdisi, Ebû Þame, el-Mürþidü’l-Vecîz ilâ Ulûmin Teteallaku bi’l-Kitabi’l-Aziz (Hz. Tayyar Altýkulaç) Türkiye Diyanet Vakfý, Ankara 1986.
Mizzî, Cemalüddin Ebû’l-Haccâc, Tehzîbu’l-Kemâl, Beyrut 1992, XIV, 494.
Razî, Ebû’l-Fadl Abdurrahman b. Ahmed, Fedâilü’l-Kur’ân ve Tilâvetihi, nþr. Amir Hasan Sabri, Beyrut 1994.
Suyûtî, Celalüddin, el-Ýtkân fî Ulûmi’l-Kur’ân, nþr. Mustafa Dîb el-Buðâ, Dýmeþk 1987, I, 158.
Taberanî, Süleyman b. Ahmed, el-Mu’cemu’l-Kebîr, nþr. Hamdi Abdülmecid es-Selefî, Baðdad 1978.
Temel, Nihat, Kýraat ve Tecvid Istýlahlarý, Ýstanbul 1997, s. 36.
Zehebî, Þemseddin, Tezkiratü’l-Huffaz, Daru’l-Kütübi’l-Ýlmiyye, Beyrut, ts.
Yýldýrým, Suat, Kur’ân-ý Kerîm ve Kur’ân Ýlimlerine Giriþ, Ensar Neþriyat, Ýstanbul, 1983.


radyobeyan