Dini Hikayeler
Pages: 1
Seccade By: rabia Date: 19 Mayýs 2010, 18:15:13
Seccade

"Bize ne baþkasýndan"... Mendilini çýkardý gözlerini sildi ve devam etti. Öyle deðil iþte çünkü biz insanýz ve insanýn o kadar büyük bir kalbi vardýr ki bu kalp bütün kainatý içine alacak geniþliktedir.

Rüzgâr gibi geçiverdi yanýmdan; aðýr aksak adýmlarla ilerlemeye çalýþan ihtiyarý yere seren, uzun boylu delikanlý. Telefonundaki sesin etkisiyle öyle divâne olmuþtu ki þimþekler çakýyordu sanki beynine. Durakladý... Hangi kelimeleri iþitti bilinmez, lâv akmýþtý ahizeden aþaðýya ta yüreðinin içine doðru. Sonra bir feryat. Ama ne feryat. Yankýsý hâlâ kulaklarýmda. O nasýl bir "Yandým Allah!" demekti öyle. Gözlerine bakakaldým. Dumanlýydý. Sonra karardý, kýsýldý küçücük ve titrek iki noktacýk kaldý. "Hayýr gömmeyin babamý bekleyin ben gömerim!" demesiyle küle döndürdü ciðerlerimizi. Sað elimi tutup doðrulmaya çalýþan ihtiyar bile kendini unutmuþtu. Aðzýndan, sitem deðil sadece "Vah yavrucak!" cümlesi dökülüverdi. Genç çöküverdi telefon direðinin dibine. Elinden telefonu düþtü. Hafif hafif titremeye baþladý. Ne teselli vermeye yanýna gidebiliyordum ne de onu o hâlde býrakýp uzaklaþmak geliyordu elimden. Hem ne diyecektim ki? Unut mu diyecektim yoksa düþünme mi? Ya da hepimizin sonu böyle olacak diyerek sevdiði diðer insanlarý da mý sýraya sokacaktým zihninde.

Doðrulan ihtiyar, sað elime asýldý. Baktým ayaðý yaralanmýþ kan içinde. Beni eve götürür müsün diye fýsýldadý. Evi de yakýnmýþ zaten. Bana da oradan uzaklaþmak için bir bahane oldu, koluna giriverdim.

Evinin önüne varana dek ikimizin de aðzýný býçak açmadý. Yanýmdaki ihtiyar gibi, bir tarafý topraða meyletmiþ aðacýn yanýndan geçerek bir evin bahçe kapýsýndan içeri girdik. Bahçedeki asmanýn altýnda kablo makarasýndan bozma yuvarlak bir masasý vardý. Ayaklarý saman teliyle gerilmiþ tahta sandalyelere usulca çömeldik. Daha iki dakika oldu olmadý, "Ben gideyim amcacýðým, iþim acele!" deyip kaçmaya yeltendim ama ihtiyarýn bakýþlarý müsaade etmedi. Gözlerimin içine içine öyle bir baktý ki yerime çakýldým kaldým. Bu bakýþlar boþ deðildi. "Böyle bakmak cesâret ister." diye geçirdim içimden.

— Ayaðýn nasýl oldu amca, diye sordum. Azarlar gibi,

— Boþ ver þimdi ayaðý, asýl senin yüreðin nasýl oldu, dindi mi yangýnýn?

—Dindi dindi, dedim. Birden ayaða kalktý.

— Dindi ha! Demek dindi... Öyleyse var git iþine, haydi kalk yallah! Uykucu, yalancý seni, diye elinin tersiyle beni kovaladý.
Anlam veremedim ama kýzmýþtým "Ne diyorsun sen ya! Bir otur diyorsun, bir kovalýyorsun deli misin nesin?" diye çýkýþacaktým ki "Uyanýnca gel uyanýnca!" diye gene tersledi beni. Çýkýp gidecektim ama lâfýn altýnda ezilmek vardý. Ýhtiyara döndüm. Ýþini gücünü býrak, adamý evine kadar getir, sonra tepene çýksýn. Ne günlere kaldýk ya Rabbi, diye güya kendi kendime söylendim. Bu söz onu fena bozmuþ olmalý diye düþünürken, cevap vermek yerine eve doðru seslendi:

— Gülsüm haným bize çay koy, misâfirimiz var.

—Ne çayý ben gidiyorum, dedim. Dedim ama avlu kapýsýnda ay parçasý yüzüyle "Hoþ geldin ay kuzum!" diyen teyzenin, "Çayý koyuyom garnýnýz açmý?" sorusu beni sandalyeme tekrar oturttu. Bu teyzenin hatýrýna bu deli adama biraz daha katlanabilirdim. Bir süre ses etmedim sonra baktým o da sýkýldý yaptýðýndan. Dayanamadým, yine terslemesinden korkarak çatlak bir tonla adýn ne amca, diye sordum. Adý Ali'ymiþ, emekli baþ çavuþ. Þimdi her þeyin sýrrý çözüldü dedim kendime. Dindi mi diye tekrar sordu. Dindi dedim inadýna. Bir daha terslerse gemi halatýyla da baðlasa yine durmam çýkar giderim diye geçirdim içimden.

— Dinmez oðlum dinmez... Uyuyunca dindi sanýrsýn, uyanýnca tekrar baþlar. Býrak yansýn, yanmadan olmaz, dedi ve ekledi o delikanlýya çok mu üzüldün?

—Üzüldüm tabii. Ýnsan nasýl üzülmez, yýkýlýverdi gözümüzün önünde. Periþan oldu delikanlý.

— Peki, doðru söyle, ona mý üzüldün yoksa kendine mi?

—Kendime neden üzüleyim, ben gencin hâline acýdým. Yoksa bana ne?

"Hýh! Bu hâlâ uyanamamýþ." diye söylendi, "Bana neymiþ..." Sonra yüzünü asmadan yana çevirip, asmanýn direðine sürtüne sürtüne mýrýldayan kediyi iþâret etti. "Bu üzülmedi ama!" dedi. Güldüm kendimi çok akýllý zannederek. Ama o hayvan ne anlayacak ki, niye üzülsün dedim.

—Ama yavrusu tekerin altýnda kalýnca üzülüyor, azarlayýnca da küsüyor.

—Dedim ya kedi iþte.

—Evet, o bir kedi. Onun bu dünya ile baðlarý az. Yaþar, yatar, þükreder... Gerisi onu ilgilendirmez. Yani bana ne der. Dünyanýn ona ait olan kýsmý kadar elem çeker. Ya sen? Hiç tanýmadýðýn bir gencin babasý ölmüþ diye nutkun tutuldu. Yahu sana ne elin adamýndan? Sana ne dünyanýn bir ucundaki aç insanlardan, hastalardan? Sana ne daha gelmemiþ nesillerden. Ýhtiyarýn gözleri dolmaya baþlamýþtý. Sesi çatallandý. Her yanýný bir hüzün sardý. "Bize ne!" diyerek ve sesini alçaltarak göz yaþlarýna karýþtýrdý cümlesini: Bize ne baþkasýndan. Mendilini çýkardý, gözlerini sildi ve devam etti. Öyle deðil iþte. Çünkü biz insanýz ve insanýn o kadar büyük bir kalbi vardýr ki, bu kalp bütün kâinatý içine alacak geniþliktedir. Her gördüðü þeyle hemen alâka peyda eder, kalbinden bir muhabbet ipi atar, ona yapýþýr. Ama adamý yakan nedir bilir misin? O baðlardan her biri koparken fitilini ateþler, yandýrýr öyle gider uzaklara. Her gün kaç yangýn geçirirdi dünyayý içine alan serçecik gönlüm bilir misin? Hele ihtiyarlayýnca hangi muhabbet baðýna el atsam, fitilini tutuþturdu öyle gitti elimden. Anam da ipini koparýp gidince öbür tarafa... Madem beni yakacaklar, onlar beni yakmadan ben onlarý yakayým deyip, urganý hazýrladým çýktým dar aðacýna. Ýpimi çekip dünyayý ateþe vermezden önce abdest alýp iki rekât namaz kýlayým dedim. Buraya serdim seccademi.

—Buraya mý?

—Evet tam senin durduðun yere.

—E... Ne oldu da vazgeçtin.

Sabret de anlatayým. Secdede geldi aklýma. Baktým altýmdaki anamýn seccadesi. Selâm verdim. Sonra seccadenin de muhabbet baðýný çektim. Yani yok saydým, güya zihnimde anamla beraber onu da öldürdüm. Ama olmadý, kopmadý. Anam saðlam yere baðlamýþ ucunu. Nice asýldýmsa, nice yüklendimse olmadý, bir türlü kopmadý. Sonra baktým kopmuyor, diðer bütün baðlarý, hatta eskiden beni yakanlarý bile ona baðladým. Sonra kalbime baðladým. Bütün o aðýrlýðý çekti, ama tek bir teli bile kopmadý. Kopmadýðý gibi mâzînin küllerine bile can verdi.

Ýþte o vakit anladým ki, bir dünyanýn muhabbetini deðil; yüz dünya muhabbetini de ona baðlasam yine kopup hiçliðe gitmeyecek. Çünkü bir ucu kalbime diðer ucu da arþa, ebede baðlý. Ýþte o andan sonra bir daha kavrulmadým. Az yansam da seccademde de dinginleþtim.
—Ýyi de bu anlattýklarýnýn uyanmakla ilgisi ne?

—Uyanýnca canýn yanar, belki derman ararsýn. Bizim dükkânda derdini bilmeyene derman satýlmaz.

Tam o esnada Gülsüm Teyze'nin doldurduðu bardaðý bilinçsizce öyle bir yudumladým ki aðzýmdan aþaðýya kýzýl köz parçasý indi sanki. "Yandým!" diye baðýrdým. Gülsüm teyze bana bakýp gülümseyerek, "Bu herif hep böyle yapar evlâdým, önce insaný yandýrýr sonra söndüreyim diye uðraþýr durur, olan da hep benim çaylara olur." diye söylendi.

Ali Amca'yla o konuþmamýzýn üzerinden neredeyse on yýl geçti. Geçen yýl önce o, ardýndan Gülsüm Teyze dünya ile baðlarýný kesip, fitillerini ateþleyip gittiler. Yandýrmadý diyemem, hâlâ acýyor. Dün torunu çaldý kapýmý. Gençten bir haným. Elindeki poþeti bana uzattý. "Bu sizin." dedi. Gittikten sonra usulca açtým. Bir de ne göreyim, Ali Amcanýn annesinin yün seccadesi, üzerinde de iliþik bir not: "Bizi de seccadenin bir ucundan baðlarsýn. Ali."

 Emrah Bilge Merdivan


radyobeyan