> Forum >  ๑۩۞۩๑ Eğlence Dünyası ๑۩۞۩๑ > Çoçukların Dünyası > Dini Hikayeler > Seccade
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Seccade  (Okunma Sayısı 1027 defa)
19 Mayıs 2010, 18:15:13
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 19 Mayıs 2010, 18:15:13 »



Seccade

"Bize ne başkasından"... Mendilini çıkardı gözlerini sildi ve devam etti. Öyle değil işte çünkü biz insanız ve insanın o kadar büyük bir kalbi vardır ki bu kalp bütün kainatı içine alacak genişliktedir.

Rüzgâr gibi geçiverdi yanımdan; ağır aksak adımlarla ilerlemeye çalışan ihtiyarı yere seren, uzun boylu delikanlı. Telefonundaki sesin etkisiyle öyle divâne olmuştu ki şimşekler çakıyordu sanki beynine. Durakladı... Hangi kelimeleri işitti bilinmez, lâv akmıştı ahizeden aşağıya ta yüreğinin içine doğru. Sonra bir feryat. Ama ne feryat. Yankısı hâlâ kulaklarımda. O nasıl bir "Yandım Allah!" demekti öyle. Gözlerine bakakaldım. Dumanlıydı. Sonra karardı, kısıldı küçücük ve titrek iki noktacık kaldı. "Hayır gömmeyin babamı bekleyin ben gömerim!" demesiyle küle döndürdü ciğerlerimizi. Sağ elimi tutup doğrulmaya çalışan ihtiyar bile kendini unutmuştu. Ağzından, sitem değil sadece "Vah yavrucak!" cümlesi dökülüverdi. Genç çöküverdi telefon direğinin dibine. Elinden telefonu düştü. Hafif hafif titremeye başladı. Ne teselli vermeye yanına gidebiliyordum ne de onu o hâlde bırakıp uzaklaşmak geliyordu elimden. Hem ne diyecektim ki? Unut mu diyecektim yoksa düşünme mi? Ya da hepimizin sonu böyle olacak diyerek sevdiği diğer insanları da mı sıraya sokacaktım zihninde.

Doğrulan ihtiyar, sağ elime asıldı. Baktım ayağı yaralanmış kan içinde. Beni eve götürür müsün diye fısıldadı. Evi de yakınmış zaten. Bana da oradan uzaklaşmak için bir bahane oldu, koluna giriverdim.

Evinin önüne varana dek ikimizin de ağzını bıçak açmadı. Yanımdaki ihtiyar gibi, bir tarafı toprağa meyletmiş ağacın yanından geçerek bir evin bahçe kapısından içeri girdik. Bahçedeki asmanın altında kablo makarasından bozma yuvarlak bir masası vardı. Ayakları saman teliyle gerilmiş tahta sandalyelere usulca çömeldik. Daha iki dakika oldu olmadı, "Ben gideyim amcacığım, işim acele!" deyip kaçmaya yeltendim ama ihtiyarın bakışları müsaade etmedi. Gözlerimin içine içine öyle bir baktı ki yerime çakıldım kaldım. Bu bakışlar boş değildi. "Böyle bakmak cesâret ister." diye geçirdim içimden.

— Ayağın nasıl oldu amca, diye sordum. Azarlar gibi,

— Boş ver şimdi ayağı, asıl senin yüreğin nasıl oldu, dindi mi yangının?

—Dindi dindi, dedim. Birden ayağa kalktı.

— Dindi ha! Demek dindi... Öyleyse var git işine, haydi kalk yallah! Uykucu, yalancı seni, diye elinin tersiyle beni kovaladı.
Anlam veremedim ama kızmıştım "Ne diyorsun sen ya! Bir otur diyorsun, bir kovalıyorsun deli misin nesin?" diye çıkışacaktım ki "Uyanınca gel uyanınca!" diye gene tersledi beni. Çıkıp gidecektim ama lâfın altında ezilmek vardı. İhtiyara döndüm. İşini gücünü bırak, adamı evine kadar getir, sonra tepene çıksın. Ne günlere kaldık ya Rabbi, diye güya kendi kendime söylendim. Bu söz onu fena bozmuş olmalı diye düşünürken, cevap vermek yerine eve doğru seslendi:

— Gülsüm hanım bize çay koy, misâfirimiz var.

—Ne çayı ben gidiyorum, dedim. Dedim ama avlu kapısında ay parçası yüzüyle "Hoş geldin ay kuzum!" diyen teyzenin, "Çayı koyuyom garnınız açmı?" sorusu beni sandalyeme tekrar oturttu. Bu teyzenin hatırına bu deli adama biraz daha katlanabilirdim. Bir süre ses etmedim sonra baktım o da sıkıldı yaptığından. Dayanamadım, yine terslemesinden korkarak çatlak bir tonla adın ne amca, diye sordum. Adı Ali'ymiş, emekli baş çavuş. Şimdi her şeyin sırrı çözüldü dedim kendime. Dindi mi diye tekrar sordu. Dindi dedim inadına. Bir daha terslerse gemi halatıyla da bağlasa yine durmam çıkar giderim diye geçirdim içimden.

— Dinmez oğlum dinmez... Uyuyunca dindi sanırsın, uyanınca tekrar başlar. Bırak yansın, yanmadan olmaz, dedi ve ekledi o delikanlıya çok mu üzüldün?

—Üzüldüm tabii. İnsan nasıl üzülmez, yıkılıverdi gözümüzün önünde. Perişan oldu delikanlı.

— Peki, doğru söyle, ona mı üzüldün yoksa kendine mi?

—Kendime neden üzüleyim, ben gencin hâline acıdım. Yoksa bana ne?

"Hıh! Bu hâlâ uyanamamış." diye söylendi, "Bana neymiş..." Sonra yüzünü asmadan yana çevirip, asmanın direğine sürtüne sürtüne mırıldayan kediyi işâret etti. "Bu üzülmedi ama!" dedi. Güldüm kendimi çok akıllı zannederek. Ama o hayvan ne anlayacak ki, niye üzülsün dedim.

—Ama yavrusu tekerin altında kalınca üzülüyor, azarlayınca da küsüyor.

—Dedim ya kedi işte.

—Evet, o bir kedi. Onun bu dünya ile bağları az. Yaşar, yatar, şükreder... Gerisi onu ilgilendirmez. Yani bana ne der. Dünyanın ona ait olan kısmı kadar elem çeker. Ya sen? Hiç tanımadığın bir gencin babası ölmüş diye nutkun tutuldu. Yahu sana ne elin adamından? Sana ne dünyanın bir ucundaki aç insanlardan, hastalardan? Sana ne daha gelmemiş nesillerden. İhtiyarın gözleri dolmaya başlamıştı. Sesi çatallandı. Her yanını bir hüzün sardı. "Bize ne!" diyerek ve sesini alçaltarak göz yaşlarına karıştırdı cümlesini: Bize ne başkasından. Mendilini çıkardı, gözlerini sildi ve devam etti. Öyle değil işte. Çünkü biz insanız ve insanın o kadar büyük bir kalbi vardır ki, bu kalp bütün kâinatı içine alacak genişliktedir. Her gördüğü şeyle hemen alâka peyda eder, kalbinden bir muhabbet ipi atar, ona yapışır. Ama adamı yakan nedir bilir misin? O bağlardan her biri koparken fitilini ateşler, yandırır öyle gider uzaklara. Her gün kaç yangın geçirirdi dünyayı içine alan serçecik gönlüm bilir misin? Hele ihtiyarlayınca hangi muhabbet bağına el atsam, fitilini tutuşturdu öyle gitti elimden. Anam da ipini koparıp gidince öbür tarafa... Madem beni yakacaklar, onlar beni yakmadan ben onları yakayım deyip, urganı hazırladım çıktım dar ağacına. İpimi çekip dünyayı ateşe vermezden önce abdest alıp iki rekât namaz kılayım dedim. Buraya serdim seccademi.

—Buraya mı?

—Evet tam senin durduğun yere.

—E... Ne oldu da vazgeçtin.

Sabret de anlatayım. Secdede geldi aklıma. Baktım altımdaki anamın seccadesi. Selâm verdim. Sonra seccadenin de muhabbet bağını çektim. Yani yok saydım, güya zihnimde anamla beraber onu da öldürdüm. Ama olmadı, kopmadı. Anam sağlam yere bağlamış ucunu. Nice asıldımsa, nice yüklendimse olmadı, bir türlü kopmadı. Sonra baktım kopmuyor, diğer bütün bağları, hatta eskiden beni yakanları bile ona bağladım. Sonra kalbime bağladım. Bütün o ağırlığı çekti, ama tek bir teli bile kopmadı. Kopmadığı gibi mâzînin küllerine bile can verdi.

İşte o vakit anladım ki, bir dünyanın muhabbetini değil; yüz dünya muhabbetini de ona bağlasam yine kopup hiçliğe gitmeyecek. Çünkü bir ucu kalbime diğer ucu da arşa, ebede bağlı. İşte o andan sonra bir daha kavrulmadım. Az yansam da seccademde de dinginleştim.
—İyi de bu anlattıklarının uyanmakla ilgisi ne?

—Uyanınca canın yanar, belki derman ararsın. Bizim dükkânda derdini bilmeyene derman satılmaz.

Tam o esnada Gülsüm Teyze'nin doldurduğu bardağı bilinçsizce öyle bir yudumladım ki ağzımdan aşağıya kızıl köz parçası indi sanki. "Yandım!" diye bağırdım. Gülsüm teyze bana bakıp gülümseyerek, "Bu herif hep böyle yapar evlâdım, önce insanı yandırır sonra söndüreyim diye uğraşır durur, olan da hep benim çaylara olur." diye söylendi.

Ali Amca'yla o konuşmamızın üzerinden neredeyse on yıl geçti. Geçen yıl önce o, ardından Gülsüm Teyze dünya ile bağlarını kesip, fitillerini ateşleyip gittiler. Yandırmadı diyemem, hâlâ acıyor. Dün torunu çaldı kapımı. Gençten bir hanım. Elindeki poşeti bana uzattı. "Bu sizin." dedi. Gittikten sonra usulca açtım. Bir de ne göreyim, Ali Amcanın annesinin yün seccadesi, üzerinde de ilişik bir not: "Bizi de seccadenin bir ucundan bağlarsın. Ali."

 Emrah Bilge Merdivan

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Seccade
« Posted on: 20 Nisan 2024, 03:26:46 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Seccade rüya tabiri,Seccade mekke canlı, Seccade kabe canlı yayın, Seccade Üç boyutlu kuran oku Seccade kuran ı kerim, Seccade peygamber kıssaları,Seccade ilitam ders soruları, Seccadeönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes