Kalbi hayat By: sumeyye Date: 16 Mayýs 2010, 15:51:34
KALBÝ HAYAT
Derin bir nefes alýp, gözlerini kapatýp zihnini o anda tüm her þeyden soyutlayarak ruhsal bir yolculuða baþlamaktý bu. Dil hareketsiz, beden sabit ve zihin bomboþtu. Sadece ruh ve kalp vardý o an. Ruh, kalbe doðru yol alýrken; kalp vecd halinde ukbâya yönelmekteydi.
Ne geçmiþ ne gelecek ve ne de yaþanýlan an. Hiçbiri yoktu bu yolculukta. Ne aydýnlýk, ne karanlýk; ne yakýnlýk ne uzaklýk; ne varlýk ve ne de yokluk vardý. Kiþinin kendisi de yoktu. Var olan tek þey, tüm varlýklara varlýk veren, bir olan, eþi ve benzeri olmayan Yüce Yaratýcýydý. Var olan tek þey Allah'týr…
Ruh kalbe doðru yol alýrken; kalp Allah ile anlam buluyordu ve öylece kalýyordu. Zaman, mekân, zihin, his, duygu ve ruh o hâl ile dolup taþýyordu ve aþýk maþukuna kavuþuyordu.
Ýnsan kiþiliðinin üç veçhesi bulunur: Ruh, Kalb ve Nefs.
Ruh ile nefs kalbi ele geçirmek için sürekli savaþ halindedirler. Kalp, ilahi ýþýðýn tahtýdýr. Kalb huzursuz ruhu, geniþ hakikat okyanusuna taþýyan ýrmaktýr. Nura kavuþan kalb güzelliðini dýþa vurur. Bu hâl her hareketinde, iþlerinde ve sözlerinde bellidir.
Kirli, pis kokulu bir odaya deðerli bir misafirinizi buyur edebilir misiniz? Kalbi de bir oda gibi düþündüðümüzde; orasý kararmýþsa, küflenmiþse, kirlenmiþse Allah'ýn nurunu oraya çaðýrabilir misin? Gelse bile misafir gibi gelir ve hemen geri gider, duramaz.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) Hazretleri buyurdular ki: "Kalbin misali, çöldeki bir kuþ tüyü gibidir. Rüzgarlar bir anda onun içini dýþýna çevirirler."(2)
KALB NASIL HUÞU BULUR?
Kur'an–ý Kerim'de Allah Peygamber Efendimiz'e (s.a.v) öðüt verirken: "Ümmetine söyle, onlar da diðer Peygamberlerin ümmetleri gibi Peygamber sohbetlerinden uzak durmasýnlar…" diyor.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) Hazretleri buyurmaktadýr ki: "Ýyi bilin ki insan vücudunda bir et parçasý vardýr. O düzelirse bütün vücut düzelir, o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin o kalbdir"(3)
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz diðer bir Hadis–i Þerifi'nde ise:
"Bir kulun kalbi tam olmadýkça, yaptýðý iþler de tam olmaz. Kalbin tam ve saðlam olmasý için ise dilin saðlam olmasý gerekir."
Yahya bin Muaz, þöyle anlatýyor:
"Kalbi dünyaya verirsen, ziyan olur. Ahirete atarsan, erir. Mevla'ya teslim edersen, hoþ olur."
Ýmam–ý Gazali Kimyâ–yý Saadet'inde þöyle yazmaktadýr: "Kalb parýldayan bir ayna gibidir. Sýkýntýlý iþler o aynayý bir duman gibi kaplar ve gerçek benliðini göremez olursun. Evrensel gerçeklik yani Allah'ýn varlýðý ile arana bir perde iner."(4)
Kalb tamahkârlýk, hýrs, kýskançlýk, öfke ve önyargýdan arýndýðýnda iç ve dýþ gerçekliði aksettirir. Doðruluðu öylesine âni ve çabuk yakalar ki yorum ve araþtýrmaya gerek kalmaz. Kâl'den hâl'e ve sözden yaþantýya geçiþ gerçekleþir. Hazreti Mevlânâ bu durumu þöyle dile getirir: "Ruh, karanlýk içindeyse yolunu bulmasý için aklýn aydýnlýðýna ihtiyaç duyar; fakat ruh aydýnlanmýþsa kimse aklýn kandilini aramaz."(5)
Kalbin iyi olmasý için insanýn ilk baþta yediðine, içtiðine yani vücudunu besleyen maddi gýdalara dikkat etmesi gerekiyor.
Ýmam–ý Âzam Hazretleri'ne bir yaþlý adam gelir, "Ben artýk ticareti býraktým. Bana bundan sonra yapacaðým bir ibadet tarif et" der. Ýmam–ý Âzam Hazretleri de: "Yarýn mescide gel" der. Adam gelince ona alýþveriþten bahseden bir pusula verir. Adam: "Ben size alýþveriþten sormadým. Ben, ibadet etmek için bir yol soruyorum" der. Bunun üzerine Ýmam–ý Âzam Hazretleri der ki: "Ýþte asýl ibadet buradan baþlýyor. Sen insansýn, yer, içer, yatar, uyur, gezersin. Sen yaptýðýn alýþveriþlerinde helal–haram gözetmezsen, hile yaparsan, kul hakkýný yersen, ibadetlerin Allah katýnda makbul olur mu? Ýþin baþý burada, helalde, haramda. Onun için çok dikkat edeceksin yemene–içmene, alýþveriþine."
Düþünün bir kere kaç asýr önce söylenmiþ bu söz ve bir de o devrin genel yapýsýný, insanlarýn uðraþlarýný ve yaptýklarý alýþveriþleri düþünün. O dönemde bu kadar ehemmiyet gösteriliyorsa; bugünkü þartlara bakýnca inanýn ne diyeceðimi þaþýrýyorum. Çünkü öyle bir devirde yaþýyoruz ki, biz ne kadar dikkat etsek de gýdalarýn içine katýlan o katký maddelerini, farkýnda bile olmadan tüketmeyiz.
Acaba diyorum, ne yapmalýyýz, nasýl etmeliyiz de kurtulmalýyýz bu modern çaðýn zulümlerinden. Evet, bu gerçekten bir zulümdür, sevgili dostlar. Çünkü bizim helâl kazancýmýz, helal ekmeðimiz, boðazýmýza farkýnda olmadan "haram lokma" olarak girebiliyor ve bu hâl ile ne kadar ibadet etsek de tad alamýyoruz. Bu durum sadece ibadetimizi etkilemiyor tabi ki: Doðacak olan çocuklarýmýzý, onlarýn hem ruhsal ve hem de bedensel saðlýklarýný da etkiliyor.
Ýþte bu sahih inanç ve arý–duru sahih geleneðimizin bastýrýlmasý, yozlaþtýrýlmasý ve yok edilmesi sonucunda, bütün dengelerimizi alt–üst eden bir boþluða düþtük. Hile, yalan, aldatma, sahtecilik, korsancýlýk, hýrsýzlýk ve daha bin bir türlü entrikalarla helali, haramý, kul hakkýný hiçe sayan insanlýktan uzak insanlarla iç içeyiz þu modern dünyada. Muhammed Ýkbal'in ifadesiyle:
"Ruh tenden uçtu ve yalnýz ceset kaldý.
Ýnsanlýk öldü amma insanlar kaldý."
Ýþin en tehlikeli yaný ise mânevi yaþantýmýzýn, ibadetlerimizin, ruhumuzun gýdasý olan Ýmam–ý Âzam Hazretleri'nin üzerinde önemle durduðu yediklerimize, içtiklerimize, alýþveriþimize dikkat etmeyiþimizdir. Her þey burada baþlýyor ve burada bitiyor. O büyük Ýmam'ýn, yeme–içme konusunda bu kadar hassasiyet göstermesinin diðer bir nedeni de, babasý Sabit Efendi'den gelmektedir.
Sabit Hazretleri, bir gün dere kenarýnda abdest alýrken dere sularýna kapýlýp gelen bir elma görmüþ. Elmayý neren geldiðini, haram veya helal olup olmadýðýný düþünmeden bir defa ýsýrmýþ. Hikmet–i Ýlâhî, o âna kadar elmanýn ne olduðunu düþünmeyen Sabit Efendi, hemen hata ettiðini ve mutlaka elmanýn sahibini bulup helâl ettirmesinin lazým geldiðini düþünmüþ. Abdestini tamamlayýp namazýný da eda ettikten sonra suyun geldiði tarafa doðru gitmeye baþlamýþ. Elma elinde olduðu halde araya araya elmanýn düþtüðü bahçeyi ve sahibini bulmuþ.
Bahçenin sahibine meseleyi anlatýp, elmayý yanlýþlýkla ýsýrdýðýný ve hakkýný helal etmesini istemiþ. Ýmam–ý Âzam Hazretleri'nin babasýnýn bu hareketi elma sahibinin dikkatini çekmiþ. Hakkýný helâl edemeyeceðini, hakkýný helal etmesi için bazý þartlarý olduðunu söylemiþ. Sabit Hazretleri, ne isterse yapacaðýný, yeter ki hakkýný helal etmesini isteyip þartýnýn ne olduðunu sormuþ. Elma sahibi de, hakkýný helâl etmesi için bir müddet bahçesinde çalýþmasý lazým geldiðini ve kendisine hizmet etmesinin þart olduðunu söyleyince Sabit Hazretleri çaresiz kalmýþ. Ahirette ceza çekmektense bu dünyada bir þahsa þu kadar hizmet etmek daha iyidir diye düþünmüþ ve þartlarýný kabul etmiþ.
Sabit Hazretleri, hizmet zamaný dolduktan sonra adama artýk hakkýný helal etmesini söyleyince adam: "Yine helâl etmiyorum. Benim bir kýzým var. Onunla evlenirsen ancak o zaman hakkýmý helâl ederim" demiþ. Sabit Hazretleri: "Olur" demiþ. Adam, yalnýz kýzýnýn kusurlu olduðunu; elinin çolak, gözünün kör, ayaðýnýn topal, dilsiz ve saðýr olduðunu söyleyip iyi düþünmesini ve sonra piþman olmamasýný söylemiþ. Hazreti Sabit, yine düþünmüþ taþýnmýþ. "Ahirette ceza çekmekten iyidir" deyip bu kýzla evlenmeyi kabul etmiþ. Düðün yapýlmýþ. Nikah kýyýlmýþ. Zifaf gecesi Sabit Hazretleri içeriye girip, içeride kendisine söylenen vasýflarda olmayan bir kýz bulunduðunu görünce, bir yanlýþlýk olduðunu zannederek hemen dýþarý çýkmýþ. Çünkü içeride kayýnpederinin söylediðinin aksine her azasý yerinde genç ve güzel bir kýz bulunuyormuþ.
Kayýnpederi bir yanlýþlýk olmadýðýný söyleyerek, meseleyi þöyle anlatmýþ: "Benim kýzým kördür, çünkü daha harama bakmamýþtýr. Saðýrdýr, çünkü haram þeylere kulak vermemiþtir. Topaldýr, çünkü gayri meþru yolda yürümemiþtir." diye sayýp, "Senin hanýmýn o içeride bekleyendir. Allah mesut etsin evladým!" demiþ.
Daha sonra seneler geçip bu evlilikten Nûman (Ýmam–ý Âzam) Hazretleri dünyaya gelmiþ. Annesi Nûman'ý hocaya okumasý için teslim etmiþ. Henüz çok küçük yaþta olmasýna raðmen üç günde Kur'an–ý Kerim'i hatmettiði zaman annesi: "Aah oðlum! Baban o elmayý ýsýrmasaydý, sen daha az zamanda hatmederdin." buyurmuþ.
Ýþte bu kadar önemli bir þahsiyetin hayatýndaki inceliðe bakýn, bir de bizlerin haline… Deðil yediklerimize, içtiklerimize, alýþveriþimize dikkat etmek; hiç önemsemiyoruz bile. Sonra da "yeni nesil çok asî, hiç laf dinlemiyor, ne yapsak olmuyor" diyoruz.
Evlat yetiþtirmek öyle sýradan bir þey deðil elbet. Peki ya bizler ne kadar ehemmiyet veriyoruz yetiþtirdiðimiz çocuklara? Çoðu zaman sadece vermiþ olduðumuz maddi imkanlarýn, rahatlýðýn onlara yeteceðini düþünmekteyiz; ama yetmemekte. Çocuklarýmýz bir yana öncelikli olarak biz anne babalar, mânevi hazlara o kadar uzak kalmýþýz ki… Bu nedenle görememekteyiz derinliklerdeki incelikleri ve tadamýyoruz mânevi atmosferin meyvelerini. Öyle boðulmuþuz ki bu aldanýþtan ibaret olan dünyanýn maddi ve anlamsýz, yalancý, geçici heveslerine. Ne yüzmeyi biliyoruz ne de kurtulmak istiyoruz bu bataklýktan. Sanki bir alýþmýþlýk var ve o kadar ümitsiz o kadar karamsarýz ki, kurtuluþu aramaktan uzak, kurtarýcýdan uzak, zamanýn geçiþine aldýrmadan bitiriyoruz, tüketiyoruz bu ömrü.
Çevreme bakýyorum da o kadar duyarsýz ki kimi anne ve babalar, ne zaman dini eðitim þart ahlak ve edep kurallarýný öðretmek þart manevi bir atmosferi yakalatmak þart çocuk için dediðim de: "Çocuðum daha küçük zamaný gelirse yapar, çocukluðun, gençliðin keyfini çýkarsýn, kendi aklý ve mantýðý ne zaman kabul ederse o zaman yapar, baský yapmak istemiyorum, bazý gerçeklerin farkýna kendisi varsýn," cümlelerini sýralayýp duruyorlar.
Kardeþim o çocuk! Onun o çocuk aklý iyi ile kötüyü birbirinden nasýl ayýrt etsin? Elbette ki baskýyla olmaz ama yardýmla, anlatarak, sevdirerek, özendirerek olur. Gelecek zamaný beklersen çok geç kalýrsýn. O zaman çocuðunun aklýný þirk ve inkarla bozmayacaðýný, ruhunu asileþtirmeyeceðini, kalbini dünya sevgisiyle doldurmayacaðýný nerden bileceksin? Ýstemez misin Rabbini tanýsýn, ruhunu güzelliklerle beslesin ve kalbini Rabbimin sevgisiyle birlikte güzellikle, iyilikle donatsýn. Zamaný gelince açan bir çiçek yahut da bir meyve olsun. Kötü mü bunlar ve gerçekten zor mu? Hayýr, ne kötü ne zor! Onu, en kalbi sevgiyle, Rabbisine aþýk etmeli ve onun kalbini güzel olan her þeyle doldurmalýyýz. Bilmeliyiz ki evladýmýza karþý sorumluluðumuz ve asýl görevimizdir bu.
Öyle bir zamanda yaþýyoruz ki ne kendimizi koruyabiliyoruz ne de evlatlarýmýzý kötülüklerden.
Kalplerimiz katýlaþýyor, kirleniyor, inkar ediyor, yalana kanýyor, türlü türlü fitnelerle doluyor, içi boþalýyor daha neler neler… Kararan kalpten güzellik, iyilik, merhamet, þefkat, sevgi bekleyebilir misin? Hayýr, bekleyemezsin beklesen de bulamazsýn göremezsin. Ebu Türâb–i Nahþebî Hazretleri buyurur ki:
Kalbin günahlar ile kararmasýnýn alameti üçtür:
1.Günah iþlemekten korkmamak
2.Ýbadetlerde gevþeklik
3.Va'z ve nasihatlerin tesir etmemesi.
Kalbi kararmýþ, katýlaþmýþ bir kiþi düþünün; merhamet yok, sevgi yok, korku yok böyle biri zaten hiçbir þeyden korkmaz Rabbinden bile. Çünkü kapýlarýný her þeye kapatmýþtýr en acý olaný da Rabbinden gelenlere de, Rabbinin emirlerine de kapamýþtýr. Bu kapalý kapýnýn arkasý ise kalptir.
Ebu Hureyre (r.a) anlatýyor. Hazreti Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyurdular ki:
"Kul bir hata yaptýðý zaman kalbinde siyah bir iz meydana gelir. Kiþi eðer, o hatadan nefsini uzaklaþtýrýr, af taleb eder ve tevbede bulunursa kalbi cilalanarak leke silinir. Ayný günahý iþlemeye devam ederse kalpteki leke artýrýlýr. Hatta bir zaman gelir kalbi tamamen kaplar iþte bu durum Cenâb–ý Hakk'ýn: "Bilâkis, onlarýn yapageldikleri kalplerini paslandýrmýþtýr." (Mutaffifin Suresi 14) mealindeki ayette bahsettiði pastýr".(6)
Dipnot:
1. Rad suresi, 28.
2. Rûhu'l Beyan Tefsiri, Ýsmail Hakký Bursevî Hazretleri, Tercüme:
Ö.F. Hilmi, Osmanlý Yayýnevi, 4. Cild, s:313 (Müsned–i Ahmed)
3. Buhârî, Müslim, Ýbn Mâce.
4. Ýmam–ý Gazâlî, Kimyâ–yý Saadet, Çev: A.F. Meyan,
Bedir yay., Ýst.1979.
5. Mevlânâ, Mesnevi, Çev: V. Ýzbudak, Gözden geçiren:
A. Gölpýnarlý, M.E.B. Þark/Ýslam Klasikleri, Ýstanbul 1990.
6. Kütüb–ü Sitte, Ýbrahim Canan, Akçað yay., 4. cild, s:375.