> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Kalbi hayat
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kalbi hayat  (Okunma Sayısı 996 defa)
16 Mayıs 2010, 15:51:34
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 16 Mayıs 2010, 15:51:34 »



KALBİ HAYAT



Derin bir nefes alıp, gözlerini kapatıp zihnini o anda tüm her şeyden soyutlayarak ruhsal bir yolculuğa başlamaktı bu. Dil hareketsiz, beden sabit ve zihin bomboştu. Sadece ruh ve kalp vardı o an. Ruh, kalbe doğru yol alırken; kalp vecd halinde ukbâya yönelmekteydi.
Ne geçmiş ne gelecek ve ne de yaşanılan an. Hiçbiri yoktu bu yolculukta. Ne aydınlık, ne karanlık; ne yakınlık ne uzaklık; ne varlık ve ne de yokluk vardı. Kişinin kendisi de yoktu. Var olan tek şey, tüm varlıklara varlık veren, bir olan, eşi ve benzeri olmayan Yüce Yaratıcıydı. Var olan tek şey Allah'tır…
Ruh kalbe doğru yol alırken; kalp Allah ile anlam buluyordu ve öylece kalıyordu. Zaman, mekân, zihin, his, duygu ve ruh o hâl ile dolup taşıyordu ve aşık maşukuna kavuşuyordu.
İnsan kişiliğinin üç veçhesi bulunur: Ruh, Kalb ve Nefs.
Ruh ile nefs kalbi ele geçirmek için sürekli savaş halindedirler. Kalp, ilahi ışığın tahtıdır. Kalb huzursuz ruhu, geniş hakikat okyanusuna taşıyan ırmaktır. Nura kavuşan kalb güzelliğini dışa vurur. Bu hâl her hareketinde, işlerinde ve sözlerinde bellidir.
Kirli, pis kokulu bir odaya değerli bir misafirinizi buyur edebilir misiniz? Kalbi de bir oda gibi düşündüğümüzde; orası kararmışsa, küflenmişse, kirlenmişse Allah'ın nurunu oraya çağırabilir misin? Gelse bile misafir gibi gelir ve hemen geri gider, duramaz.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) Hazretleri buyurdular ki: "Kalbin misali, çöldeki bir kuş tüyü gibidir. Rüzgarlar bir anda onun içini dışına çevirirler."(2)

KALB NASIL HUŞU BULUR?
Kur'an–ı Kerim'de Allah Peygamber Efendimiz'e (s.a.v) öğüt verirken: "Ümmetine söyle, onlar da diğer Peygamberlerin ümmetleri gibi Peygamber sohbetlerinden uzak durmasınlar…" diyor.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) Hazretleri buyurmaktadır ki: "İyi bilin ki insan vücudunda bir et parçası vardır. O düzelirse bütün vücut düzelir, o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin o kalbdir"(3)
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz diğer bir Hadis–i Şerifi'nde ise:
"Bir kulun kalbi tam olmadıkça, yaptığı işler de tam olmaz. Kalbin tam ve sağlam olması için ise dilin sağlam olması gerekir."
Yahya bin Muaz, şöyle anlatıyor:
"Kalbi dünyaya verirsen, ziyan olur. Ahirete atarsan, erir. Mevla'ya teslim edersen, hoş olur."
İmam–ı Gazali Kimyâ–yı Saadet'inde şöyle yazmaktadır: "Kalb parıldayan bir ayna gibidir. Sıkıntılı işler o aynayı bir duman gibi kaplar ve gerçek benliğini göremez olursun. Evrensel gerçeklik yani Allah'ın varlığı ile arana bir perde iner."(4)
Kalb tamahkârlık, hırs, kıskançlık, öfke ve önyargıdan arındığında iç ve dış gerçekliği aksettirir. Doğruluğu öylesine âni ve çabuk yakalar ki yorum ve araştırmaya gerek kalmaz. Kâl'den hâl'e ve sözden yaşantıya geçiş gerçekleşir. Hazreti Mevlânâ bu durumu şöyle dile getirir: "Ruh, karanlık içindeyse yolunu bulması için aklın aydınlığına ihtiyaç duyar; fakat ruh aydınlanmışsa kimse aklın kandilini aramaz."(5)
Kalbin iyi olması için insanın ilk başta yediğine, içtiğine yani vücudunu besleyen maddi gıdalara dikkat etmesi gerekiyor.
İmam–ı Âzam Hazretleri'ne bir yaşlı adam gelir, "Ben artık ticareti bıraktım. Bana bundan sonra yapacağım bir ibadet tarif et" der. İmam–ı Âzam Hazretleri de: "Yarın mescide gel" der. Adam gelince ona alışverişten bahseden bir pusula verir. Adam: "Ben size alışverişten sormadım. Ben, ibadet etmek için bir yol soruyorum" der. Bunun üzerine İmam–ı Âzam Hazretleri der ki: "İşte asıl ibadet buradan başlıyor. Sen insansın, yer, içer, yatar, uyur, gezersin. Sen yaptığın alışverişlerinde helal–haram gözetmezsen, hile yaparsan, kul hakkını yersen, ibadetlerin Allah katında makbul olur mu? İşin başı burada, helalde, haramda. Onun için çok dikkat edeceksin yemene–içmene, alışverişine."
Düşünün bir kere kaç asır önce söylenmiş bu söz ve bir de o devrin genel yapısını, insanların uğraşlarını ve yaptıkları alışverişleri düşünün. O dönemde bu kadar ehemmiyet gösteriliyorsa; bugünkü şartlara bakınca inanın ne diyeceğimi şaşırıyorum. Çünkü öyle bir devirde yaşıyoruz ki, biz ne kadar dikkat etsek de gıdaların içine katılan o katkı maddelerini, farkında bile olmadan tüketmeyiz.
Acaba diyorum, ne yapmalıyız, nasıl etmeliyiz de kurtulmalıyız bu modern çağın zulümlerinden. Evet, bu gerçekten bir zulümdür, sevgili dostlar. Çünkü bizim helâl kazancımız, helal ekmeğimiz, boğazımıza farkında olmadan "haram lokma" olarak girebiliyor ve bu hâl ile ne kadar ibadet etsek de tad alamıyoruz. Bu durum sadece ibadetimizi etkilemiyor tabi ki: Doğacak olan çocuklarımızı, onların hem ruhsal ve hem de bedensel sağlıklarını da etkiliyor.
İşte bu sahih inanç ve arı–duru sahih geleneğimizin bastırılması, yozlaştırılması ve yok edilmesi sonucunda, bütün dengelerimizi alt–üst eden bir boşluğa düştük. Hile, yalan, aldatma, sahtecilik, korsancılık, hırsızlık ve daha bin bir türlü entrikalarla helali, haramı, kul hakkını hiçe sayan insanlıktan uzak insanlarla iç içeyiz şu modern dünyada. Muhammed İkbal'in ifadesiyle:
"Ruh tenden uçtu ve yalnız ceset kaldı.
İnsanlık öldü amma insanlar kaldı."
İşin en tehlikeli yanı ise mânevi yaşantımızın, ibadetlerimizin, ruhumuzun gıdası olan İmam–ı Âzam Hazretleri'nin üzerinde önemle durduğu yediklerimize, içtiklerimize, alışverişimize dikkat etmeyişimizdir. Her şey burada başlıyor ve burada bitiyor. O büyük İmam'ın, yeme–içme konusunda bu kadar hassasiyet göstermesinin diğer bir nedeni de, babası Sabit Efendi'den gelmektedir.
Sabit Hazretleri, bir gün dere kenarında abdest alırken dere sularına kapılıp gelen bir elma görmüş. Elmayı neren geldiğini, haram veya helal olup olmadığını düşünmeden bir defa ısırmış. Hikmet–i İlâhî, o âna kadar elmanın ne olduğunu düşünmeyen Sabit Efendi, hemen hata ettiğini ve mutlaka elmanın sahibini bulup helâl ettirmesinin lazım geldiğini düşünmüş. Abdestini tamamlayıp namazını da eda ettikten sonra suyun geldiği tarafa doğru gitmeye başlamış. Elma elinde olduğu halde araya araya elmanın düştüğü bahçeyi ve sahibini bulmuş.
Bahçenin sahibine meseleyi anlatıp, elmayı yanlışlıkla ısırdığını ve hakkını helal etmesini istemiş. İmam–ı Âzam Hazretleri'nin babasının bu hareketi elma sahibinin dikkatini çekmiş. Hakkını helâl edemeyeceğini, hakkını helal etmesi için bazı şartları olduğunu söylemiş. Sabit Hazretleri, ne isterse yapacağını, yeter ki hakkını helal etmesini isteyip şartının ne olduğunu sormuş. Elma sahibi de, hakkını helâl etmesi için bir müddet bahçesinde çalışması lazım geldiğini ve kendisine hizmet etmesinin şart olduğunu söyleyince Sabit Hazretleri çaresiz kalmış. Ahirette ceza çekmektense bu dünyada bir şahsa şu kadar hizmet etmek daha iyidir diye düşünmüş ve şartlarını kabul etmiş.
Sabit Hazretleri, hizmet zamanı dolduktan sonra adama artık hakkını helal etmesini söyleyince adam: "Yine helâl etmiyorum. Benim bir kızım var. Onunla evlenirsen ancak o zaman hakkımı helâl ederim" demiş. Sabit Hazretleri: "Olur" demiş. Adam, yalnız kızının kusurlu olduğunu; elinin çolak, gözünün kör, ayağının topal, dilsiz ve sağır olduğunu söyleyip iyi düşünmesini ve sonra pişman olmamasını söylemiş. Hazreti Sabit, yine düşünmüş taşınmış. "Ahirette ceza çekmekten iyidir" deyip bu kızla evlenmeyi kabul etmiş. Düğün yapılmış. Nikah kıyılmış. Zifaf gecesi Sabit Hazretleri içeriye girip, içeride kendisine söylenen vasıflarda olmayan bir kız bulunduğunu görünce, bir yanlışlık olduğunu zannederek hemen dışarı çıkmış. Çünkü içeride kayınpederinin söylediğinin aksine her azası yerinde genç ve güzel bir kız bulunuyormuş.
Kayınpederi bir yanlışlık olmadığını söyleyerek, meseleyi şöyle anlatmış: "Benim kızım kördür, çünkü daha harama bakmamıştır. Sağırdır, çünkü haram şeylere kulak vermemiştir. Topaldır, çünkü gayri meşru yolda yürümemiştir." diye sayıp, "Senin hanımın o içeride bekleyendir. Allah mesut etsin evladım!" demiş.
Daha sonra seneler geçip bu evlilikten Nûman (İmam–ı Âzam) Hazretleri dünyaya gelmiş. Annesi Nûman'ı hocaya okuması için teslim etmiş. Henüz çok küçük yaşta olmasına rağmen üç günde Kur'an–ı Kerim'i hatmettiği zaman annesi: "Aah oğlum! Baban o elmayı ısırmasaydı, sen daha az zamanda hatmederdin." buyurmuş.
İşte bu kadar önemli bir şahsiyetin hayatındaki inceliğe bakın, bir de bizlerin haline… Değil yediklerimize, içtiklerimize, alışverişimize dikkat etmek; hiç önemsemiyoruz bile. Sonra da "yeni nesil çok asî, hiç laf dinlemiyor, ne yapsak olmuyor" diyoruz.
Evlat yetiştirmek öyle sıradan bir şey değil elbet. Peki ya bizler ne kadar ehemmiyet veriyoruz yetiştirdiğimiz çocuklara? Çoğu zaman sadece vermiş olduğumuz maddi imkanların, rahatlığın onlara yeteceğini düşünmekteyiz; ama yetmemekte. Çocuklarımız bir yana öncelikli olarak biz anne babalar, mânevi hazlara o kadar uzak kalmışız ki… Bu nedenle görememekteyiz derinliklerdeki incelikleri ve tadamıyoruz mânevi atmosferin meyvelerini. Öyle boğulmuşuz ki bu aldanıştan ibaret olan dünyanın maddi ve anlamsız, yalancı, geçici heveslerine. Ne yüzmeyi biliyoruz ne de kurtulmak istiyoruz bu bataklıktan. Sanki bir alışmışlık var ve o kadar ümitsiz o kadar karamsarız ki, kurtuluşu aramaktan uzak, kurtarıcıdan uzak, zamanın geçişine aldırmadan bitiriyoruz, tüketiyoruz bu ömrü.
Çevreme bakıyorum da o kadar duyarsız ki kimi anne ve babalar, ne zaman dini eğitim şart ahlak ve edep kurallarını öğretmek şart manevi bir atmosferi yakalatmak şart çocuk için dediğim de: "Çocuğum daha küçük zamanı gelirse yapar, çocukluğun, gençliğin keyfini çıkarsın, kendi aklı ve mantığı ne zaman kabul ederse o zaman yapar, baskı yapmak istemiyorum, bazı gerçeklerin farkına kendisi varsın," cümlelerini sıralayıp duruyorlar.
Kardeşim o çocuk! Onun o çocuk aklı iyi ile kötüyü birbirinden nasıl ayırt etsin? Elbette ki baskıyla olmaz ama yardımla, anlatarak, sevdirerek, özendirerek olur. Gelecek zamanı beklersen çok geç kalırsın. O zaman çocuğunun aklını...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kalbi hayat
« Posted on: 20 Nisan 2024, 17:11:16 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kalbi hayat rüya tabiri,Kalbi hayat mekke canlı, Kalbi hayat kabe canlı yayın, Kalbi hayat Üç boyutlu kuran oku Kalbi hayat kuran ı kerim, Kalbi hayat peygamber kıssaları,Kalbi hayat ilitam ders soruları, Kalbi hayatönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes