Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Her Nefeste Zikir Var By: rabia Date: 01 Mayýs 2010, 17:12:09
Her Nefeste Zikir Var



“Her nefeste zikr-i Hak tevfîk-i Rahmân’dýr bize
Âyet-i ‘zikran kesîran’ emr-i Kur’ân’dýr bize.” (Hoca Halil Aða)

[Her nefeste Hakk’ý zikr (ettirmesi), Rahman (olan Allah)’ýn bize (büyük bir) yardýmýdýr.
“Zikran kesîran” (Allah’ý çokça zikredin) âyeti Kur’ân’ýn emridir.]

Ýnsan kelimesi hem “unutmak” manasýna gelen “nisyan”la hem de “yakýnlaþmak” manasýna gelen “üns”le alâkalý. Bu iki mana insanýn dünya imtihanýný da özetliyor. Elest Meclisi’ndeki ahdini, Cenab-ý Hakk’ýn kendisine öðrettiði “isimler”i ve nihayet Yaradan’ýný unutan insan kaybediyor; bunlarý hatýrlayan ve indirildiði cennete böylece yaklaþan ise kazanýyor bu imtihaný.

Zikir, “hatýrlamak, anmak, zihindeki bir tasavvuru telaffuz etmek” demek. Fakat esas itibariyle sözden ziyade bir þuur hali. Bu sebepledir ki Allahu Tealâ’yý hatýrlamanýn ve hatýrda tutmanýn ifadesi olduðundan namaz gibi ibadetlere de zikir deniliyor. Zikrin zýddý gaflet, aymazlýk ve unutkanlýk.

Ýmtihanýmýzý, “Hakk’ý ve hakikati hatýrlayýp buna göre davranmak yahut gaflete düþüp boþ iþlerle oyalanmak tercihi” þeklinde de tarif edebiliriz. Cenab-ý Hak böyle bir tercih için irade sahibi kýldýðý ve mesuliyet yüklediði kullarýný, merhametinin niþanesi olarak yine de ikaz etmiþ, nereye yöneleceklerini onlara açýkça bildirmiþtir. Nitekim A’raf suresi 205. ayette “Rabbimizi zikretmemiz”, aksi takdirde “gafillerden olacaðýmýz” beyan buyurulur.

Hoca Halil Aða’nýn ele aldýðýmýz beytin ikinci mýsraýnda “zikran kesîran” ibaresiyle telmihte bulunduðu Ahzab suresi 41. ayetinde ise müminler “Allah’ý çokça zikretmeye” çaðýrýlýyor. Ýman edenler için Allahu Tealâ’yý çokça anmak, sabah akþam O’nu tesbih etmek bir mükellefiyet yani.

Cenab-ý Hak hidayetimiz için bize bir þey teklif ediyorsa, o þeyin imkân ve þartlarýný da yaratarak istifademize sunuyor. Neyi hatýrlayacaðýmýzý, nasýl hatýrlayacaðýmýzý ayetleriyle, peygamberleri vasýtasýyla bildiriyor. Tezekküre, yani mutlak hakikati hatýrlamaya vesile olduðu için Kur’an-ý Kerîm’e de Kur’an kýraatine de “zikir” deniyor.

Fakat ayetler, yani doðruyu ve hakikati hatýrlatan iþaretler yalnýzca kavlî olanlardan ibaret deðil. Allah’ýn esmaýnýn tecellisiyle vücut bulmuþ bütün bir kainat, okumasýný bilenler için kevnî ayetlerle dolu bir kitaptýr. Alemdeki canlý cansýz her varlýðýn Allah’ý zikretmesi, kendilerine tevdi edilen vazifeyi hiç þaþmadan yerine getirmeleri yanýnda insana Allah’ý hatýrlatan bir fonksiyon taþýyor olmalarýyla da alakalýdýr.

Madem ki böyledir, zübde-i âlem olan yahut kainat kitabýnýn muhtasar bir nüshasý hükmünde bulunan insanda da zikir mükellefiyetine iþaret eden ayetler vardýr.

Yukarýdaki beyitte zikretmemiz yahut kainatta zaten var olan zikir korosuna katýlmamýz gerektiðini hatýrlatan kevnî ayetlerden birine, insandaki “nefes”e iþaret ediliyor. Ýnsan farkýnda olsun olmasýn, her nefeste Allah’ý zikrediyor. Çünkü “nefes alýp verirken çýkardýðýmýz ‘h’ sesi lafza-i celâlin aslýdýr” diyor tasavvuf ulularý ve þöyle bir izah getiriyorlar bu meseleye: “Allah ismindeki elif ve lâm, harf-i tariftir. Tarifte mübalâða için lâm harfi þeddeli gelmiþtir. Dolayýsýyla Allah isminin aslý, geriye kalan ‘h’ harfidir.”

“Hû” zikrine dair yapýlan bazý izahlarda da ayný neticeye varýlýyor. Deniliyor ki Allah’ý esmâ-ý hüsnâsýndan biriyle anmak, o ismin feyz ve tecellisinden nasipdar olma talebini taþýr. Halbuki zikrin en faziletlisi Allah’ý bir þey isteme manasý taþýmayan bir ifade ile anmaktýr. Bundan dolayý, talep manasý taþýmayan ve Allah’ýn zat ismi olan “hû” en faziletli zikirdir. Hû, “o” zamiri yerine kullanýlan “he” ile “vav” harfinden mürekkep “hüve”nin okunuþudur. Bununla Cenab-ý Hakk’ýn gaybî hüviyyeti kastedilir. Burada da asýl olan “h”dir. Vav, h’nin okunabilmesi, telaffuz edilebilmesi için dahil edilmiþtir.

Nefes alýp verirken çýkardýðýmýz “h” sesinin lafza-i celâl zikri olmasý kendi kesbimiz yahut inisiyatifimiz deðil, Hak’tan bir “tevfik”tir bize. Tevfik, bir þeyin gerçekleþmesi için bize bahþedilen yardým, uygunluk, yahut temininde bizim dahlimiz olmayan imkanlar manzumesidir. Beyitte, hayatiyetimizi saðlayan nefesin ayný zamanda Allah’ý zikretmeye denk düþürülmesi “tevfîk-i Rahmân”a baðlanmýþ. Bu tevafuk ya da uygunlukla insana verilen mesajýn Allah’ýn rahmetinin, kullarýna muhabbet ve merhametinin bir eseri olduðu böylece anlatýlmýþ.

Sözün özü þu: Allahu Tealâ kullarýný seviyor, onlara merhamet ediyor. Bunun için doðruyu yanlýþý apaçýk beyan etmekten baþka, insanlarý sýrat-ý müstakîme yönelsin diye insanýn kendisi de dahil bütün kainatý, bütün varlýk alemini ilâhi mesajlarla donatýyor. Bize düþen sadece fark etmek, muradýmýzý Allah’ýn muradýyla birleþtirmek. Her nefesimizde ismini söyleten Yaradan, demek ki yaþadýðýmýz sürece kendisini hatýrlamamýzý istiyor.

Zikrullaha iradesiyle dahil olmayan, Allah’ý unutan insan, neden ve nasýl nefes alýp verdiðini de bilmeyen insandýr. Bu hem en büyük nankörlüktür hem de niçin yaþadýðýnýn þuurunda olmamaktýr. Alýp verdiði nefesin dahi farkýnda olmayan insan yaþadýðýnýn da farkýnda deðildir aslýnda. Halbuki ancak yaþadýðýný bilenlerdir ki niçin yaþadýklarýný, hayatlarýnýn maksadýný, bu dünyaya niye gönderildiklerini sorgulayabilirler. Ýnsanýn hakikaten “hayy” olduðunun, berhayat olduðunun yegane delili zikrullahtýr.


radyobeyan