Kütübü Sitte
Pages: 1
Sohbet 18 By: armi Date: 01 Mayýs 2010, 13:50:40
3427)- Hz. Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ameller her perþembe ve pazartesi günü arzedilir. Aziz ve Celîl olan Allah o gün, Allah´a hiçbir þirk koþmayan kulun günahýný affeder. Bundan sadece kardeþiyle arasýnda düþmanlýk olaný istisna eder, (onu affetmez) ve der ki: "Bu ikisini barýþýncaya kadar terkedin."[263]



ـ3428 ـ5ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]اعْتَلَّ بَعِيرٌ لِصَفِيَّةَ بِنْتِ حُىَيٍّ، وَعِنْدَ زَيْنَبَ فَضْلُ ظَهْرٍ. فقَالَ رَسُولُ اللّهِ لِزَيْنَبَ: أعْطِيهَا بَعِيراً. فقَالَتْ: أنَا أُعْطِي تِلْكَ الْيَهُودِيَة؟ فَغَضِبَ النّبىُّ # فَهَجَرَها ذَا الحِجَّةِ وَالمُحَرَّمَ وَبَعْضَ صَفَرٍ[. أخرجه أبو داود .



5. (3428)- Hz.Âiþe (radýyallâhu anhâ) anlatýyor: "Safiyye Bintu Huyeyy´in devesi hastalandý. Zeyneb Bintu Cahþ´ýn yanýnda fazla deve vardý. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ona:

"Safiyye´ye bir deve ver!" buyurdu. Zeyneb:

"Ben bu yahudi kýzýna deve mi verecek miþim?" diyerek (red cevabý verdi). Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ona kýzýp, Zilhicce ve Muharrem aylarý ile Safer ayýnýn bir kýsmý boyunca küstü."[264]



AÇIKLAMA:



Burada, küsme bahsinin deðiþik bir rivayeti mevzubahistir.Zira öncekiler âmm ve mutlak bir ifade ile üç günden fazla küsmeleri gayr-ý meþru ve hattâ haram ilân ederken, burada Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn hanýmlarýndan birine aylar boyu devam eden küsmesinden bahsetmektedir.

Þu halde bu hadisle, bazý küsmelerin meþruiyetine dikkat çekilmiþ olmaktadýr. Çünkü umumî olan yasak, küsmesi için meþru bir sebebi olmayan kimselere mahsustur. Öyleyse meþru olan caiz ve hattâ gerekli olan küsmeler de vardýr. Söz gelimi masiyete giren insana, bundan vazgeçmesi için küsülebilir. Buhârî, bu maksadla Tebük seferine katýlmayan Ka´b Ýbnu Mâlik´le elli gün boyunca konuþmayý Resûlullah´ýn yasakladýðýna dair rivayeti kaydeder.[265]

Bu mevzu üzerine Ýbnu Hacer´in muhtelif âlimlerden derlediði açýklamayý kaydediyoruz: "...câiz olan küsmek, iþlenen cürmün miktarýna göre farklýlýklar arzeder. Söz gelimi isyankâr olan kimse, Ka´b ve iki arkadaþýnýn kýssasýnda olduðu üzere, konuþmayý terk suretinde küsmeye müstehak olur. Aile ve kardeþler arasýndaki kýzmalarda selam ve kelâm devam etmekle birlikte ismini söylemeyi terketmek veya surat asmak suretiyle küsmek de caiz olabilir..."

Taberî der ki: "Ka´b Ýbnu Mâlik´in kýssasý, þer´î emirlere âsi olanlara küsmede asýldýr. Bu durumda fâsýk ve bid´a ehline küsme meþru iken, kâfire küsülmemesi, izâhý zor bir durum ortaya kor. Çünkü bu, küfrü sebebiyle fâsýðýn fýskýndan daha þiddetli bir cürüm iþlemiþ olmaktadýr. Fâsýk ve bid´at ehli ne de olsa tevhid ehlidir." Ýbnu Battâl, Taberî´nin bu mütâlaasýna þöyle açýklama getirir: "Allah´ýn, kullarýn maslahatý bulunan ahkâmý var. O, kullarýnýn hâlini herkesten iyi bilir, öyle ise O´nun emirlerine teslim olmalarý gerekir." Böylece, bunlarýn bir kýsmýný, ma´nâsý anlaþýlmayan ibâdetler teþkil ettiði kanaatini ortaya kor. Bu meseleye bâzý baþka âlimler de þu açýklamayý getirmiþtir: Küsme, iki mertebelidir:

1- Kalble olan küsme,

2- Dille olan küsme.

Kâfire olan küsme kalbledir, sevginin ve bilhassa harbî kâfir ise yardýmlaþma ve dayanýþmanýnda terkiyle husul bulur. Þu halde bununla konuþmayý kesmek suretiyle küsme meþru olmaz, çünkü küsme, onu küfründen vazgeçirecek deðildir. Ama müslüman âsi öyle deðil. Zira bu, küsme sebebiyle çoðunlukla halini düzeltir. Kâfir ve âsi her ikisi de tâate davet, emr-i bi´lma´ruf ve nehy-i anil münker maksadýyla kendileriyle konuþulma meselesinde müþterektirler. Burada meþru olan, sevgi ve samimiyetle konuþmayý terketmektir.

Kadý Ýyâz, bu meyanda 3311 numaralý hadiste dile getirilen Hz. Âiþe´nin Resûlullah´a karþý olan öfkesiyle ilgili olarak þu açýklamayý yapar: "Hz.Âiþe´nin Resûlullah´a olan öfkesi bu meseledeki ciddiyete raðmen -zira Resûlullah´a öfkelenmek büyük günahlardandýr- maðfirete mazhar olmuþtur, çünkü onu buna sevkeden þey, kadýnlarýn fýtratýna konmuþ olan kýskançlýktýr. Bu ise, aþýrý muhabbetten neþ´et eder. Öyle ise, bir öfke ki buðza ve kin tutmaya sevketmez, bu öfke maðfirete mazhar olur. Affedilmeyecek olan buðz, küfür ve isyana götüren buðzdur. Nitekim Hz. Âiþe, o hadiste öfkesini anlatýrken: "Ben sadece ismini terkediyorum" demiþtir. Bu, onun kalbinin Resûlullah´ýn sevgisiyle dolu olduðunu ifade eder."

Þu halde, sadedinde olduðumuz hadis, kalbî olmayan, terbiyevî maksada yönelik, muhatabýn hatasýný idrâk ettirici mahiyetteki âile efradý arasýnda cereyaný câiz olan küsmeye nebevî bir örnek olmaktadýr.[266]



ONALTINCI FASIL

ÝNSANLARIN KUSURLARINI ARAÞTIRMAK VEYA ÖRTMEK


ـ3429 ـ1ـ عن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]صَعِدَ رَسُولُ اللّهِ # المِنْبَرَ فَنَادَى بِأعَْ صَوْتِهِ: يَا مَعْشَرَ مَنْ أسْلَمَ بِلِسَانِهِ وَلَمْ يُفْضِ ا“يمَانُ إلى قَلْبِهِ، َ تُؤْذُوا المُسْلِمِينَ، وََ تُعَيِّرُوهُمْ، وََ تَتَبَّعُوا عَوْرَاتِهِمْ، فإنَّهُ مَنْ تَتَبَّعَ عَوْرَةَ أخِيهِ المُسْلِمِ تَتَبَّعَ اللّهُ عَوْرَتَهُ، وَمَنْ تَتَبَّعَ اللّهُ عَوْرَتَهُ يَفْضِحَهُ وَلَوْ في جَوْفِ رَحْلِهِ، وَنَظَرَ ابنُ عُمَرَ يَوْماً إلى الْكَعْبَةِ فقَالَ: مَا أعْظَمَكَ! وَمَا أعْظَمَ حُرْمَتَكَ! وَالمُؤْمِنُ أعْظَمُ حُرُمَةً عِنْدَ اللّهِ مِنْكَ[. أخرجه الترمذي .



1. (3429)- Hz.Abdullah Ýbnu Ömer (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "(Bir gün) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) minbere çýkýp yüksek sesiyle þöyle nidâ etti:

"Ey diliyle müslüman olupda kalbine iman nüfuz etmemiþ olan (münafýk)lar! Müslümanlara eza vermeyin, onlarý kýnamayýn, kusurlarýný araþtýrmayýn. Zira, kim müslüman kardeþinin kusurunu araþtýrýrsa, Allah da kendisinin kusurlarýný araþtýrýr. Allah kimin kusurunu araþtýrýrsa, onu, evinin içinde (insanlardan gizli) bile olsa rüsvay eder."

Ýbnu Ömer bir gün Ka´be´ye nazar etti ve:

"Þânýn ne yüce, hürmetin ne yüce! Ancak mü´minin Allah yanýndaki hürmeti senden de yüce!" dedi."[267]



AÇIKLAMA:



1- Burada Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) insanlarýn kusurlarýný araþtýrmayý münâfýklýk olarak ifâde buyurmaktadýr. Zîra diliyle müslüman olup kalbine iman ulaþmayanlar münafýktýr. Ancak imaný "kemaliyle" diyerek kayýtlayacak olursak müslümanýn da kastedildiði anlaþýlýr ve böylece hitaba müslüman ve münâfýk her iki grup da dâhil olur. Þârihler hadisi böyle anlarlar. Nitekim hadisin devamýnda "kim müslüman kardeþinin kusurunu araþtýrýrsa"tabiri için, müslüman kardeþi tabiri geçmektedir. Münâfýk müslümana kardeþ olamayacaðýna göre, Resûlullah, hitabýnda fâsýk müslümaný da kastetmiþ olmaktadýr. Þu halde, hadiste sadece münâfýklarýn kastedildiðini söyleyenler hadisin zâhirine muhalefet etmiþ olur. Hadisin daha âmm olan vechiyle hükmetmek daha doðru, daha isâbetli olur.

2- Müslümanlara eza vermeyin ibâresindeki müslümanlar´la "kâmil müslümanlar", yâni diliyle ikrar eden ve kalbiyle de inanmýþ bulunan müslümanlar kastedilmiþ olmaktadýr.

3- Müslümanýn kýnanmasý demek, geçmiþ zamanda iþlediði günahlarý, hatalarý, kusurlarý sebebiyle ayýplanmasý geçmiþinin baþýna kakýlmasý demektir. Âlimler, müslüman kiþi hâlini düzeltmiþ ise, eski günahlarýndan tevbe ettiðinin bilinmesi ile bilinmemesi arasýnda fark görmezler, her iki halde onlarýn baþýna kakýlmasýnýn câiz olmayacaðýný söylerler.

Ancak, iþlemekte olduðu esnada görülen veya yakýn zamanda iþlemiþ olduðu ve fakat tevbe ettiði görülmeyen günahý sebebiyle ayýplanmasýna gelince, bu iþin, muktedir olan herkese vacib olduðu belirtilmiþtir. Hatta duruma göre fiiline hadd veya ta´zir gerekebilir. Bu durumda müdahale, emr-i bi´lmâruf ve nehy-i ani´lmünker sýnýfýna girer.

4- Müslüman kardeþinin kusurunu araþtýrmama emri, "kâmil müslüman" diye kayýtlanmýþtýr. Fâsýk bu yasaktan hariç tutulmuþtur, çünkü ondan sakýnmak ve baþkalarýný da sakýndýrmak gerekir.

Müslümanýn kusurunu araþtýrmayý âyet-i kerime de yasaklamýþtýr: "Mü´minler arasýnda hayasýzlýðýn yayýlmasýný arzu edenlere, iþte onlara, dünya ve âhirette can yakýcý azâb vardýr. Allah bilir, siz ise bilmezsiniz" (Nur 19).

"Ey iman edenler! Zannýn çoðundan sakýnýn. Zira zannýn bir kýsmý günahtýr. Birbirinizin (kusurunu arayýp) tecessüs etmeyin, kimse kimseyi gýybet etmesin. Hanginiz ölü kardeþinin etini yemekten hoþlanýr...?" (Hucurat 12).

5- Bu hadiste müslümanýn hürmetinin Ka´be´den üstün olduðu ifade edilmektedir. Bu ifâde sadedinde olduðumuz rivayette Ýbnu Ömer´in sözü gibi gözükmektedir. Ancak hadisin Ýbnu Mâce´deki vechinde, ifadenin Resûlullah´a ait olduðu sarihtir: "Ýbnu Ömer der ki: "Ben Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´ý tavaf ederken gördüm. Ziyâret sýrasýnda Ka´be´ye hitaben þunu söylüyordu: "Sen ne temizsin, senin kokun da ne hoþ, ne temiz. Sen ne ulusun, senin hürmetin ne yüce. Muhammed´in ruhunu elinde tutan Zât´a yemin ederim ki, mü´minin Allah indindeki hürmeti, mal ve canýnýn hürmeti, senin hürmetinden daha büyük. Mü´min hakkýnda hayýrdan baþka zanda bulunmamýzýn hürmeti (haramlýðý) da böyledir. (Biz onun hakkýnda sâdece hüsn-i zanda bulunmakla mükellefiz.)"

Ýnsanýn hürmetinin Ka´be´nin hürmetinden yüce oluþu ilk nazarda garipsenebilir. Ama âyet-i kerime´nin, insaný "mükerrem" (Ýsra 70) ve "yeryüzünün halifesi" (En´am 25) ilân ettiðine dikkat eder ve yine Kur´an´da bir insanýn haksýz yere öldürülmesinin bütün insanlýðý öldürmeye denk tutulduðu´nu (Mâide 32) göz önüne alýrsak meseleyi hakkýyla takdir edebiliriz.[268]



ـ3430 ـ2ـ وعن عقبة بن عامر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ رَأى عَوْرَةً فَستَرَهَا كَانَ كَمَنْ أحْيَا مَوْءُودَةً[. أخرجه أبو داود .



2. (3430)- Ukbe Ýbnu Âmir (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim bir ayýp görür ve onu örterse, diri diri gömülmüþ bir kýzý ihya etmiþ gibi olur."[269]



ـ3431 ـ3ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسولُ اللّه #: َ يَسْتُرَ عَبْدٌ عَبْداً في الدُنْيَا إَّ سَتَرَهُ اللّهُ تَعَالىَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ[. أخرجه مسلم .



3. (3431)- Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir kul dünyada bir kulu örterse, Allah Kýyamet günü onu mutlaka örter."[270]



ـ3432 ـ4ـ وعن زيد بن وهب قال: ]أتى ابنَ مَسْعُودٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه فَقِيلَ لَهُ: هذَا فَُنٌ تَقْطُرُ لِحْيَتُهُ خَمْراً. فقَالَ عَبْدُاللّهِ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: إنَّا قَدْ نُهِيْنَا عَنِ التَّجَسُّس وَلَكِنْ إنْ يَظْهَرْ لَنَا شَىْءٌ نَأخُذْ بِهِ[. أخرجه أبو داود .



4. (3432)- Zeyd Ýbnu Vehb anlatýyor: "Ýbnu Mes´ud (radýyallâhu anh)´a (bir adam) getirilip: "Þu herif falancadýr, sakalýndan þarap damlýyor" denildi. Abdullah (radýyallâhu anh):

"Ben tecessüsten men edildim. Lâkin bize bir þey zâhir olursa onu ele alýrýz!" cevabýný verdi."[271]



AÇIKLAMA:



Bu hadisler müslümanda görülecek çirkin bir hal, bir davranýþ olursa onun gizlenmesi, neþredilmemesi gereðini takrir etmektedir. Âlimler: "Bu fiil yapýlmýþ, bitmiþ bir günah bile olsa örtülmelidir, yeter ki fâili onu gizli yapmýþ bulunsun" demiþtir.Tâbiî ki bu açýklama, fýskýný alenî yapan fâsýðýn örtülmesinin gerekmeyeceðini ifade eder. Âlimler bu ma´nâyý: "Fâsýk-ý mütecâhiri gýybet günah deðildir" diye bir baþka tarzda hükme baðlamýþlardýr.

Ýslâmî âdâb, alenî iþlenmeyen günahlarýn peþine düþülmesini yasaklamýþtýr. Ýctihadla deðil, nassla mâsiyet olduðu sabit olan bir günah alenî iþlenecek olursadevlet yetkililerinin müdâhale hakký doðar. Hâdisenin alenîyet kazanmasý iki þâhiddir. Zina suçunda dört erkek þâhid þart koþulmuþtur. Ýslam, günümüzde olduðu gibi, hususî ve görünmez tedbirlerle, gizli istihbarat teþkilatlarýyla ayýplarýn araþtýrýlmasýna, mâsiyet olduðu nassla kesinlikle sabit olmayan -bir baþka deyiþle ferdî ictihadla masiyet olduðuna hükmedilen hususlarda- insanlara devlet görevlisinin bile müdahale etmesine müsaade etmez. Bu çeþit müdâhalelerin insanlarý ifsâd edeceði kabul edilmiþtir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Eðer sen insanlarýn kusurlarýný araþtýracak olursan onlarý ifsad edersin -veya- ifsâd noktasýna getirirsin" buyurmuþtur.

Bir baþka hadiste Aleyhissalâtu vesselâm: "Eðer emîr (devlet reisi) insanlar arasýndaki þüpheli þeylerin peþine düþecek olursa onlarý ifsâd eder" buyurmuþtur.

Bilhassa günümüzde diktatörlüðün artýp, insanlarýn inançlarýna varýncaya kadar, -Ben size müsaade etmeden inanýr mýsýnýz?.... ellerinizi ayaklarýnýzý çaprazlama keseyim de görün!" (A´râf 123) diyen Firavunvâri- devlet müdahaleciliðinin arttýðý bir devrede, yüce dinimizin bu prensibinin daha iyi anlaþýlmasý için 3430 numarada özet olarak kaydedilen Ukbe Ýbnu Âmir hadisini aynen kaydediyoruz. Ýbretle okunmalýdýr:

Ukbe´nin kâtibi Duceyn[272] anlatýyor: "Ukbe´ye:

"Benim bazý komþularým var, þarap içiyorlar, onlarý polise haber vermek istiyorum, gelip götürsünler" dedim. Kabul etmeyip:

"Bunu yapma, ancak onlara va´z u nasihat et ve (ihbar ederim diye) tehdid et!"dedi. Ben öyle yaptým ama yine de vazgeçmediler. Tekrar Ukbe (radýyallâhu anh)´a geldim ve: "Ben (dediðiniz gibi) onlarý þaraptan nehyettim ama dinlemediler, içmeye devam ediyorlar. Artýk polis çaðýracaðým, gelip yakalasýnlar!" dedim. Ukbe yine razý olmadý ve:

"Yazýk sana, bu yapýlýr mý? Zira ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn þöyle söylediðini iþittim: "Kim bir mü´minin kusurunu örterse, kabre diri gömülmüþ kýzcaðýza hayat vermiþ gibi olur" cevabýný verdi."[273]



ONYEDÝNCÝ FASIL

KADINA BAKMA HAKKINDA


ـ3433 ـ1ـ عن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قال رَسولُ اللّهِ: أَ َ يَخْلُوَنَّ رَجُلٌ بِامْرَأةٍ إَّ مَعَ ذِي مَحْرَمٍ[. أخرجه الشيخان .



1. (3433)- Ýbnu Abbâs (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Sakýn bir erkek, yanýnda mahremi olmadýkça yabancý bir kadýnla yalnýz kalmasýn."[274]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadis, nikâh düþecek durumda olan bir kadýnla halveti yani baþbaþa yalnýz kalmayý yasaklamaktadýr. Böylece hadis kadýn-erkek münasebetlerinde Ýslâm´ýn mühim bir esasýný vaz´etmiþ olmaktadýr. Bu bâbta bir çok hadis vârid olmuþtur. Birkaçýný kaydediyoruz: "Beraberinde kocasý olmayan kadýnlarýn yanýna girmeyin, zirâ þeytan, insanoðluna (damarlardaki) kan gibi nüfuz eder." "Bir erkek, beraberinde kocasý olmayan kadýnýn yanýna kendisiyle birlikte bir veya iki kiþi olmaksýzýn girmesin";

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular: "Kadýnlarýn yanýna girmekten kaçýnýn." Bir adam: "kocasýnýn (kardeþ, amca, amca oðlu gibi) yakýnlarý da mý?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm: "Yakýný ölümdür" buyurdu."[275] "(Yabancý) bir kadýnla yalnýz kalmayýn, çünkü onlarýn üçüncüsü þeytandýr."

2- Kadýnýn Mahremi: Nikâhý ebediyen kendisine haram olan kimselerdir.

3- Bu hadislerde erkeðin, kadýnýn yanýna girmesi sarih olarak yasaklanmýþtýr, ayný yasak kadýnýn erkeðin yanýna girmesine de þâmildir. Ayrýca girme yasaðý, kadýnla yalnýz kalma yasaðýný da içine alýr. Bazý âlimler hamv´ý dilimizdeki kaynata yani kocanýn babasý veya kýzýn babasý diye tarîf ederler. Günümüzde kelime bu ma´nâda kullanýlýr. Ancak Nevevî, hadiste, yukarýda açýkladýðýmýz gibi kocanýn yakýný ma´nâsýnda kullanýldýðýný belirtir; ancak kocanýn babalarý ile oðullarýný bundan hariç tutar. "Çünkü, der, onlar kadýnýn mahremleridir (nikâh düþmez), bu sebeple kadýnýn yanýna onlarýn girmesi câizdir. Öyleyse hadisteki hamv´dan murad, kadýn bekar olsaydý evlenmesi helâl olan kocanýn kardeþi, kardeþinin oðlu, amcasý, amcasýnýn oðlu, kýz kardeþinin oðlu ve benzerleridir. Cemiyetin adeti bu sayýlanlar hususunda tesâhüle dayanýr, yani gevþeklik gösterilir, erkeðin erkek kardeþi, kardeþinin hanýmýyla yalnýz kalýr. Ýþte Resûlullah bunu ölüme benzetmiþtir. Yani bu, yasaklamada ecnebiden evladýr."

Kadýnýn kocasýnýn yakýnlarýyla yalnýz kalmasýný Efendimizin ölüme benzetmesindeki gaye farklý þekillerde açýklanmýþtýr:

* "Yakýnla halvet, mâsiyet vâki olduðu takdirde dinin helâkine veya masiyet olur da recm gerekirse gerçekten ölüme sebep olur, yahut da kocasý kýskançlýðýn sevkiyle boþamasý halinde vukua gelen ayrýlýkla kadýnýn helâkine sebep olur. Kurtubî´nin yer verdiði bu açýklamaya Taberî bir baþka ufuk getirir:

* "Kiþinin, kardeþinin veya yeðeninin zevcesiyle halveti ölüm makamýndadýr. Araplar hoþ olmayan þeyi ölüme teþbih ederler."

* Ýbnu´l-Arabî de der ki: "Bu, yani ölüm, Araplarýn misâl olarak zikrettikleri bir kelimedir, nitekim "arslan ölümdür" derler, yani "arslana yaklaþmada ölüm var" demektir. Bu durumda hadisin ma´nâsý þöyle olur. "Kadýn, kocasýnýn yakýnýyla halvetten sakýnsýn, týpký ölümden sakýndýðý gibi."

* Bazý alimler þu ma´nânýn da muhtemel olduðunu söylmiþlerdir: "Kadýn bir erkekle yalnýz kaldý mý âfet kaynaðý olur, kadýna karþý hiç kimseden emin olunamaz. Öyleyse kadýnýn yakýný ölüm olsun, yani kadýnla ölümden baþka hiç kimsenin halvet yapmasý caiz deðildir. Nitekim, kabir için "Kadýnýn ne iyi sýhrýdýr" denmiþtir Bu, kemal mertebesindeki kýskançlýk ve hamiyetin gereðidir."

* Ebû Ubeyd: "Yakýn, ölümdür" hadisinin ma´nâsý: "Yakýn, ölsün fakat kadýnla halvet yapmasýn" demektir." der. Nevevî buna itiraz ederek der ki: "Bu fasid bir sözdür. Hadisten murad "kocanýn yakýný ile halvet bir baþkasý ile halvetten daha fazladýr. Bu sebeple bundan hâsýl olan þer, yabancýdan hâsýl olan þerden fazladýr. Yakýnýn, bir yabancýya nisbetle herhangi bir yadýrganmaya uðramadan kadýnla temasý ve halvet etmesi daha çok imkân dahilinde olduðu için fitne, yakýnla daha çok imkân dahilindedir."

* Kadý Ýyâz da þunu söylemiþtir: "Hadisin ma´nâsý þudur: "Yakýnlarla halvet dinde fitne ve helâke sebep olur. Bu sebeple Resûlullah onu, ölüm helâkine benzetti ve hadisi taðlîz (sertlik gösterme) makamýnda irad etti.

* Kurtubî der ki: "Hadisin ma´nâsý þudur: "Kocanýn yakýnlarýnýn, kocanýn karýsýnýn yanýna girmesi kötülük ve fesadda ölüme benzer, yani bu, açýk bilinen bir haramdýr. Halkýn bu husustaki gevþekliði sebebiyle Resûlullah, ondan zecretmede mübalâðaya baþvurarak ölüme benzetti."

* Son olarak "Yakýn, ölümdür" ibaresini, bazý âlimlerin: "Yani, bu kaçýnýlmaz bir hal; yakýn, zevceden sakýndýrýlamaz, týpký ölümden kaçýnýlmayacaðý gibi" þeklinde anlamak da ihtimallerden biridir" dediðini kaydetmek isteriz.[276]



ـ3434 ـ2ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ امْرَأةً كَانَ في عَقْلِهَا شَىْءٌ. فقَالَتْ: يَا رسُولَ اللّهِ، لِي إلَيْكَ حَاجَةٌ. قالَ: يَا أُمَّ فَُنٍ انْظُرِي إلى أيِّ السِّكَكِ شِئْتِ حَتّى أقْضِيَ لَكِ حَاجَتَكِ فَخََ مَعَهَا في بَعْضِ الطُّرُقِ حَتّى فَرَغَتْ مِنْ حَاجَتِهَا[. أخرجه مسلم وأبو داود .



2. (3434)- Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Aklýnda bir þeyler olan bir kadýn vardý. Bir gün Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a:

"Ey Allah´ýn Resulü! Benim sana bir ihtiyacým var!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Ey ümmü fülan, yollardan hangisini dilersen bak da ihtiyacýný göreyim" dedi. Kadýnla birlikte bir sokaða gitti, kadýn da ihtiyacýný arzetti."[277]



AÇIKLAMA:



1- Þârihler, Hz. Peygamber´e fetva soran bu kadýnýn, Hz. Hatice´nin bir tarayýcýsý Ümmü Züfer olduðunu belirtir. Kadýn, meselesini kimsenin iþitmesini istemediði için hususi þekilde arzetmek istiyordu. Bu sebeple tenha bir yer arýyordu. Resûlullah ona, istediði yere kadar gidebileceklerini söyledi. Rivayetin Ebû Dâvud´daki vechi daha teferruatlý. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kadýna: "Sokaklarýn hangisini istersen oraya oturup (seni dinleyecek ve) ihtiyacýný göreceðim" der. Rivayet þöyle devam eder: "Resûlullah ve kadýn oturdular ve onun meselesi halloluncaya kadar orada kaldýlar."

Hadisin bir benzeri Buhârî´de Enes´ten gelmiþtir. Þöyle der: "Ensardan bir kadýn, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a geldi. Resûlullah onunla (yollarýn birinde) baþbaþa kaldý. Þöyle söylediðini iþittim: "Allah´a yemin olsun, siz (kadýnlar) bana insanlarýn en mahbub olanlarýsýnýz." Burada, Hz. Enes´in "Baþbaþa kaldý." فَخََ بِهَا sözüyle, "gözden tamamen kayboldular" demek istemediði, hazýr bulunanlarýn, kadýnýn þikayetlerini ve aralarýnda geçecek konuþmalarý iþitmeyecek kadar bir uzaklaþmayý kastettikleri belirtilmiþtir. Hatta Mühelleb: "...nitekim Enes, bu konuþmada söylenen son cümleyi iþitmiþ ve rivayet etmiþtir" diye yorumuna delil getirir, ilaveten de þunu söyler: "Enes, onlarýn konuþmalarýný nakletmemiþtir, çünkü iþitmemiþtir." Burada þunu ilave edebiliriz: "Resûlullah bu görüþmeyi niye hücrelerinin birinde yapmadý da sokakta yaptý? diye bir soru hatýra gelebilir. Hücrelerinde yapmasý haram olan halvet olurdu. Sokak da olunca, kadýnýn aradýðý hususiyet tahakkuk etmekte ve fakat haram olan halvet vukua gelmemektedir. Bir kere daha tekrar edelim: Resûlullah kadýn-erkek münasebetlerinde þeriatýn zevâhirine aynen müraat etmiþ, peygamberlik hususiyetini mevzubahis etmemiþtir.

2- Hadis, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn geniþ bir hilm ve hudutsuz bir tevazuya sahip olduðunu, büyükküçük herkesin ihtiyaçlarýný görmede fevkalâde sabýrlý olduðunu göstermektedir. Ayrýca fitneden emin olunduðu takdirde yabancý kadýnla sýrrî olarak bilgi alýþveriþinde bulunmanýn caiz olacaðý, kiþinin diyanetini yaralamayacaðý anlaþýlmaktadýr. Ancak,bu hususta Hz. Âiþe´nin dediði gibi وَاَيُّكُمْ يَمْلِكُ اِرْبَهُ كَمَا كَانَ # يَمْلِكُ اِرْبَهُ "Bu meselelerde herkes Resûlullah gibi olabilir mi?"[278]



ـ3435 ـ3ـ وعن جرير رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]سَألْتُ النّبيَّ # عَنْ نَظَرِ الفُجْأَةِ. فقَالَ اصْرِفْ بَصَرَكَ[. أخرجه مسلم وأبو داود والترمذي .



3. (3435)- Hz. Cerîr (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a âni bakýþtan sordum. Bana:

"Nazarýný hemen çevir!" buyurdu."[279]



AÇIKLAMA:



1- Burada mevzubahis olan âni bakýþ, kasýdsýz ve gayr-i irâdî olarak bir kadýnýn görülüvermesidir. Resûlullah, herhangi bir yerde, ihtiyarsýz olarak nazarýmýza ânîden çarpan bir kadýna irâdî olarak bakmaya devam etmeyi yasaklamakta nazarlarýmýzý derhal çekmeyi emretmektedir. Müteakip hadiste daha sarih olarak görüleceði üzere, böyle, göze birden iliþen kadýna ihtiyarsýz ilk bakmanýn herhangi bir günahý yoktur. Ancak irâdî olarak bakmaya devam edilirse bu bakýþ haram hududuna girer ve günah iþlenmiþ olur. Esasen zinâya giden yolun ilk basamaðýnda bakmak yer aldýðý için, zina fazîhasýnýn önlenmesinde mühim ön tedbirlerden biri, göze hakim olmak, harama bakmamaktýr. Ýslâm âlimleri nazarýn kalbi bozan en mühim âmillerden biri olduðunu kabul eder. Hatta Seleften bazýlarý "Nazar kalbe düþen zehirli bir oktur" demiþtir. Rabbimiz Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri zina ile nazar arasýndaki bu sýký irtibat sebebiyle ferclere sahip olmayý emrettiði ayný âyette gözleri kýsmayý da emretmiþtir: "Mü´ min erkeklere söyle, gözlerini kýssýnlar ve ferclerine (cinsiyet organlarýna hâkim olup, zinâdan) muhafaza etsinler. Bu, onlar için (kalbin temizliðinde, dinin lekesiz kalmasýnda) en temiz yoldur" (Nur 30). Ýbnu Kesir: "Fercin muhafazasý bazan onunzinadan uzak tutulmasýyla, bazan da nazarý haramdan korumakla olur" der. Bir Buhârî hadisinde Resûlullah, "göz zinasý"ndan bahseder ve bunun, bakmak olduðu belirtir.

Ulemâdan bir kýsmý, bu hadisi esas alarak: "Kadýnýn yolda giderken yüzünü örtmesi farz deðildir" hükmünü vermiþtir. Ancak erkeklerin irâdî olarak yabancý kadýna bir-iki zaruret hali dýþýnda bakmasý haramdýr.

Þeriat-ý garrâmýzýn tecviz ettiði haller þâhidlik, tedavi ve evlenmektir. Bunlar da hacet miktarý olmalýdýr. Samimi bir niyetle evlenmeye karar veren erkek, evlenmek istediði kýzýn yüzüne bakabilir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunu tavsiye buyurmuþtur.

Ýslâm sadece kadýna deðil, emred olan yani henüz sakalý çýkmamýþ (parlak) erkek delikanlýlara da bakmayý yasaklamýþtýr.

Resûlullah der ki: "Kýyamet günü bütün gözler aðlayacaktýr, ancak þunlar müstesna:

* Allah´ýn haramlarýna bakmayan gözler.

* Allah yolunda seher vakti uyanýk olan gözler.

* Allah korkusuyla sinek baþý (gibi yaþlar) döken gözler."

Az önce kaydedilen âyetin devamýnda Rabbimiz kadýnlara da ayrýca hitab edip, onlara da gözlerini kýsmalarýný emreder: "Mü´min kadýnlara söyle, onlar da gözlerini kýssýnlar ve ferclerini muhafaza etsinler..."

Bu âyetten, âlimlerden bir kýsmý kadýnlarýn yabancý erkeklere, þehvetle veya þehvetsiz olarak bakmalarýnýn câiz olmadýðý hükmünü çýkarmýþlardýr. Bu hükmü te´yid eden ve 3440 numarada gelecek olan bir rivayette, "Ümmü Seleme ile Meymûne vâlidelerimiz Aleyhissalâtu vesselâmla otururken yanlarýna Ýbnu Ümmi Mektum gelir. Aleyhissalâtu vesselâm zevcelerine örtünmelerini emreder. Gelenin âmâ olduðu, kendilerini göremeyeceði hatýrlatýlýnca, Aleyhissalâtu vesselâm: "Sizler de mi körsünüz, onu görmüyor musunuz?" buyurur.

Bazý âlimler, kadýnlarýn þehvetle olmadýðý takdirde erkeklere bakmasýnýn haram olmadýðýný söylemiþtir. Nitekim, Resûlullah, Hz. Âiþe´ye bayram günü oynayan Habeþlileri seyretmesine müsaade etmiþtir. Nevevî, bu hadisi: "O sýrada Hz. Âiþe henüz büluða ermemiþti ve mükellef deðildi. Veya örtünme emri henüz gelmemiþti" diye te´vil eder. Ýbnu Hacer bu te´vile katýlmaz ve hadisin bazý vecihlerinde, hâdisenin Habeþistan heyetinin gelmesinden sonra olduðunun belirtildiðini, bu heyetin de yedinci hicrî yýlýnda geldiðini, o sene Hz. Âiþe´nin onaltý yaþýnda olmasý gerektiðini söyler. Kadýnlarýn dizkapaðý ile göbek arasý dýþýnda erkeklere bakabileceðini söyleyenler, bir de Fâtýma Bintu Kays hadisini delil getirirler. Buhârî ve Müslim´de gelen hadise göre, Resûlullah, kocasýndan boþanan Fatýma´ya, iddetini Ýbnu Ümmi Mektum´un evinde geçirmesini söyler ve: "O, âmâ bir kimsedir, onun yanýnda elbiseni çýkarabilirsin" der. Mukabil görüþte olanlar: "Bu, gözü kýsmakla da olabilir, ayný evde olmak mutlaka bakmayý gerektirmez" diye cevap vermiþlerdir. Ebû Dâvud 3440´da gelecek Ümmü Seleme hadisinin Resûlullah´ýn zevcelerine mahsus, Fatýma Bintu Kays hadisinin ise bütün mü´min kadýnlara mahsus olduðunu söyleyerek iki zýd rivayeti te´lif eder. Ýbnu Hacer bu telifi takdir eder ve bazý baþkalarýnýn da takdir edip beðendiklerini belirttikten sonra kendisi de þöyle bir teklif getirir: "Ýbnu Ümmi Mektum´a karþý örtünme emri, onun âmâ olmasý sebebiyle, vukuunu farkedemeyeceði herhangi bir yerinin açýlma ihtimaline binâendir. Öyleyse, bakma yasaðý mutlak þekilde dâimî olmaz." Ayrýca der ki: "Bu hususu, kadýnlarýn mescidlere, çarþýlara, seferlere, yüzleri örtülü olarak çýkmalarýna verilen cevaz da teyid eder. Onlarýn örtünmeleri erkeklerin onlarý görmemeleri içindir. Ama, kadýnlarýn görmemesi için de erkeklere örtünmeleri emredilmez. Bu durum, iki cins arasýndaki hükmün farklýlýðýna delildir. Gazâlî de bu þekilde ihticac etmiþtir. Suyûtî´nin görüþü de böyledir."[280]



ـ3436 ـ4ـ وعن بريدة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسُولُ اللّهِ # لِعَلِيٍّ: يَا عَلِيُّ َ تُتْبِعِ النَّظْرَةَ النَّظْرَةَ، فَإنَّ لَكَ ا‘ُولَى، وَلَيْسَتْ لَكَ الثَّانِيَةُ[. أخرجه أبو داود والترمذي .



4. (3436)- Hz. Büreyde (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hz. Ali (radýyallâhu anh)´a buyurdular ki:

"Ey Ali, bakýþýna bakýþ ekleme. Zira ilk bakýþ sanadýr, ama ikinci bakýþ aleyhinedir."[281]



ـ3437 ـ5ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]أتى رَسولُ اللّهِ # فَاطِمَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْها بِعَبْدٍ قَدْ وَهَبَهُ لَهَا وَعَلَيْهَا ثَوْبٌ إذَا قَنَّعَتْ بِهِ رَأْسَهَا لَمْ يَبْلُغْ رِجْلَيْهَا، وَإنْ غَطَّتْ بِهِ رِجْلَيْهَا لَمْ يَبْلُغْ رَأسَهَا. فَلَمّا رَأى النَّبىُّ # مَا تَلْقَاهُ مِنَ التَّحَفُّظِ قالَ: لَيْسَ عَلَيْكِ بَأسٌ إنَّمَا هُوَ أبُوكِ وَغَُمُكِ[. أخرجه أبو داود .



5. (3437)- Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Fâtýma (radýyallâhu anhâ)´ya, bir köle getirdi. Bunu ona hibe etmiþti. Hz. Fâtýma´nýn üzerinde (çok uzun olmayan) bir elbise vardý, elbiseyi baþýna çekecek olsa öbür ucu ayaklarýna ulaþmýyordu. Elbisesiyle ayaklarýný örtecek olsa üst ucu baþýna yetiþmiyordu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), örtünme hususunda mâruz kaldýðý sýkýntýyý görünce:

"Bu kýyafette olmanýn sana bir mahzuru yok, zira, karþýndakiler baban ve kölendir." buyurdu."[282]



AÇIKLAMA:



Hadis bâzý âlimlerce, kölenin kadýn efendisine bakabileceðine delil kýlýnmýþtýr. Köle, kadýnýn mahremlerinden sayýlýr. Halvet halinde bulunabilir, beraber yolculuk yapabilirler. Mahrem olan kimseye bakmasý helâl olan yerlerine bakmak, köleye de helâldir. Hz. Âiþe, Saîd Ýbnu Müseyyeb, iki görüþünden birinde Þâfiî ve Ashabý ve Seleften ekseriyetin görüþü böyledir.

Ancak cumhur, köleyi de ecnebi gibi kabul etmiþtir. "Çünkü derler, azad edildikten sonra kadýn efendisine nikâhý helâldir."

Bazý âlimler bu hadiste gelen gulâm kelimesinin hem "köle" hem de "oðlan" ma´nâsýna gelmesini esas alarak, hadiste geçen kölenin henüz çocuk olduðuna hükmederler.[283]



ـ3438 ـ6ـ وعن أم سلمة رَضِيَ اللّهُ عَنْها: ]أنَّ النبيَّ # كَانَ عِنْدَهَا وَفي الْبَيْتِ مُخَنَّثٌ. فقَالَ لِعَبْدِ اللّهِ بنِ أبِى أُمَيَّةَ أخِي أُمِّ سَلَمَةَ: يَا عَبْدَ اللّهِ إنْ فَتَحَ اللّهُ لَكُمْ غَداً الطَّائِفَ فإنِّى أدُلُّكَ عَلى ابْنةِ غَيَْنَ فَإنَّا تُقْبِلُ بِأرْبَعٍ وَتُدْبِرُ بِثَمانٍ. فقَالَ #: َ يَدْخُلَنَّ هؤَُءِ عَلَيْكُمْ. يَعْنِى المَخَنَّثِينَ فَحَجَبُوهُ. قالَ ابنُ جُرَيجٍ: المُخَنَّثُ هِيْتٌ[. أخرجه الثثة وأبو داود.قوله: »تُقْبلُ بِأرْبَعٍ« أي بأربع عكن.»وَتُدْبِرُ بِثَمانٍ« أراد أطراف العكن ا‘ربع من الجانبين .



6. (3438)- Ümmü Seleme (radýyallâhu anhâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yanýmda idi. Evde bir muhannes vardý. Bu muhannes, Ümmü Seleme´nin kardeþi Abdullah Ýbnu Ebî Ümeyye´ye: "Ey Abdullah, þayet yarýn Allah Tâif´in fethini müyesser kýlarsa, ben sana Gaylân´ýn kýzýný göstereceðim. Çünkü o, gelirken dört, giderken sekizdir" der. Bu söz üzerine Aleyhissalâtu vesselâm:

"Böyleleri bir daha yanýnýza girmesin" buyurdu. Bu sözüyle muhannesleri kasdetmiþti. Bundan sonra onu, (evlerine girmekten) men ettiler."[284]



AÇIKLAMA:



1- Muhannes kadýnlaþmýþ erkek demektir. Ahlâkýnda, davranýþlarýnda, konuþma tarzýnda ve bütün davranýþlarýnda kadýna benzeyen kimsedir. Bu hal, bazan yaratýlýþtandýr. Böyleleri levmdilmezler; ancak kendilerini buna zorlayan ferdlere de rastlanýr. Ýþte bu mezmumdur ve müdâhale edilmesi gerekir. Sesi ve bazý halleriyle yaratýlýþtan kadýna benzeyenlere hünsâ denir. Zikri geçen zâtý Resûlullah´ýn hünsâ bilmesi, ilk gördüðünde yasaklamayýþýnýn sebebini izah eder. Bâzý rivayetler, herkesçe onun cimaya ihtiyaç duymayan biri olduðunun bilindiðini belirtir.

Peygamberimiz Medine´den bazý muhannesleri sürmüþtür. Ebû Dâvud´da, ellerini ve ayaklarýný kýnalayan bir muhannesin Medine´den iki gece uzaklýktaki Nakî tam mevkiye sürüldüðü belirtilir. Öldürülmesini teklif edenlere Resulullah, "Ben musallî olanlarý öldürmekten nehyolundum" cevabýný verir. Bu sürülen kimsenin Hit adýný taþýdýðý belirtilir. Hind diyen de olmuþtur baþka isimler de var. Sürüldüðü yerin adý da farklýdýr. Bundan, birden fazla kimsenin sürüldüðü hükmüne varýlabilir. Nitekim Âmirî, bunlarýn dört aded olduðunu kaydeder.

2- Gelirken dört, giderken sekiz sözüyle kadýnýn önden bakýnca karnýnda dört boðum göründüðünü, arkadan bakýnca bu boðumlarýn saðlý sollu iki taraftan da görünmesi sebebiyle sekiz görüneceðini ifade eder. Ýbnu Hacer, bu tasvirin kadýnýn þiþman olduðunu ifade ettiðini, o devirde umumiyetle erkeklerin þiþman kadýnlara raðbet ettiklerini belirtir.

3- Resûlullah bir çok hadislerinde erkeklerin kadýnlara, kadýnlarýn da erkeklere benzemesini yasaklamýþtýr. Bir hadisleri þöyle: "Allah´ýn yaratýþýndan nefret ederek kadýnlara benzeyenlere Allah´ýn öfkesi þiddetlidir." Bir baþka hadis de þöyledir: "Kadýnlardan kendisini erkeklere benzetenlerle, erkeklerden kendilerini kadýnlarý benzetenlere Allah lanet etsin."

4- Resûlullah´ýn Hît´i sürgün ediþinde baþlýca üç sebep gösterilmiþtir.

* Kadýnlara ihtiyaç duyan biri olduðu halde bunu gizleyerek, kendinin herkesçe kadýnlara ihtiyacý olmayan biri bilinmesine sebep olmasý.

* Kadýnlarýn güzelliklerini ve avret yerlerini erkeklere alenî þekilde anlatmasýdýr. Bu, dinimizin yasakladýðý bir edebsizliktir. Kadýnýn erkeðini, erkeðin hanýmýný tasvir etmesi memnudur. Bir rivayette Hît, vasfettiði kýz hakkýnda daha müstehcen tabirler kullanmýþtýr: "Aðzý papatya çiçeði gibi, oturduðu zaman iki olur, konuþursa renk saçar gibi..."

* Kadýnlarýn en mahrem yerlerine muttalî olmuþtur, bunlarý baþka kadýnlar bile kolay kolay öðrenmez. Ýþte bu sebeplerle Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunu sürmüþtür.

Sadedinde olduðumuz hadisin þerhinde baþka teferruatlar da var, bu kadarýný yeterli görüyoruz.[285]



ـ3439 ـ7ـ وعن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]لَعَنَ رسولُ اللّهِ # المُخَنَّثِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالمُتَرَجَِّتِ مِنَ النِّسَاءِ. وقَالَ: أخْرِجُوهُمْ مِنْ بُيُوتِكُمْ[. أخرجه البخاري، وأبو داود والترمذي .



7. (3439)- Ýbnu Abbâs (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) erkeklerden kadýnlaþanlara, kadýnlardan da erkekleþenlere lânet etti ve: "Onlarý evlerinizden çýkarýn!" þeklinde ferman buyurdu."[286]



ـ3440 ـ8ـ وعن أم سلمة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]كُنْتُ عِنْدَ النَّبيِّ # وَعِنْدَهُ مَيْمُونَةُ بِنْتُ الحَارِثِ رَضِيَ اللّهُ عَنْها. فأقْبَلَ ابنُ أُمِّ مَكْتُومٍ وَذلِكَ بَعْدَ أنْ أُمِرْنَا بِالحِجَابِ؛ فَدَخَلَ عَلَيْنَا. فقَالَ #: اِحْتَجِبَا مِنْهُ. فَقُلْنَا يَا رسولَ اللّهِ، ألَيْسَ هُوَ أعْمَى َ يَبْصُرُنَا؟ فقَالَ: أفَعَمْيَاوَانِ أنْتُمَا؟ ألَسْتُمَا تُبْصِرَانِهِ[. أخرجه أبو داود والترمذي وصححه .


radyobeyan