Sohbet 13 By: armi Date: 01 Mayýs 2010, 13:39:42
3377)- Hz. Enes (radýyallâhu anh)´in anlattýðýna göre, kendisi bir grup çocuða uðrar ve onlara selam verir. Yanýndakilere de þu açýklamayý yapar: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) böyle yapardý!"[170]
AÇIKLAMA:
Selamla ilgili birçok edeb ve teferruat var. Bunlardan biri küçüklerin büyüklere selam vermesidir. Burada ise, büyüklerin ve hatta Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ´ýn çocuða selam vermesi örneði vardýr. Ebû Davud´un rivayetinde,
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) oynayan çocuklara rastlamýþtý, onlara selam verdi" denilmiþtir. Bir baþka rivayette Hz. Enes: "Ben çocuklarla beraber (oynarken) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize rastladý ve bize selam verdi..." der.
Resulullah´ýn çocuklara selam vermesi, onlardan selam almasý ile ilgili örnekler bunlara münhasýr deðildir. Yani, Resulullah´ýn çocuklara selam vermesi, rivayetlerde sübût bulmuþ bir hâdisedir.
Her þeye raðmen, yukarýda da temas ettiðimiz gibi, çocuklar teklif ehli olmadýklarý için onlara selam verilip verilmeme meselesinde ihtilaf edilmiþtir. Hasan Basrî verilmemesi re´yinde idi. Ýbnu Sîrîn selam verir fakat onlarý dinlemezdi. Ýbnu Battâl der ki: "Çocuklara selam vermede onlarýn þeriatýn âdâbýna alýþtýrýlmalarý vardýr." Bazý âlimler: "Çocuða selam verilir; ancak çocuðun mukabele etmesi ona farz deðildir, çünkü çocuk farz ehli deðildir. Ancak çocuðun velisi selama mukabele etmesini çocuða tenbih etmelidir, bu onun terbiyesi için gereklidir" demiþtir.
Çocuðun farz ehlinden olmamasý sebebiyle: "Çocuðun da bulunduðu bir cemaate selam verildiði zaman bu selama sadece çocuðun mukabelede bulunmasý, onlar üzerinden borcu düþürmez, mutlaka bir büyük mukabelede bulunmalýdýr" hükmü getirilmiþtir.[171]
ـ3378 ـ6ـ وعن أسماء بنت يزيد رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]مَرَّ عَلَيْنَا رَسولُ اللّهِ # في نِسْوَةٍ فَسَلَّمَ عَلَيْنَا[. أخرجه أبو داود والترمذي.وفي رواية للترمذي: ]فَألْوَى يَدَهُ بِالتَّسْلِيمِ[.
6. (3378)- Esmâ Bintu Yezîd (radýyallâhu anhâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) biz bir grup kadýna uðramýþtý, selam verdi."[172]
AÇIKLAMA:
1- Bu hadis, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ´ýn rastladýðý kadýnlara da selam verdiðini göstermektedir. Abdurrezzak´ýn Musannaf´ýnda kadýnýn erkeðe, erkeðin kadýna selam vermesinin mekruh olduðuna dair bir rivayet gelmiþtir. Cevaza delâlet eden rivayetler bunun zaa´fý sebebiyle nekâretine hükmettirmiþtir. Ancak cevazýn "Fitne korkusu yoksa" þartýna baðlý olduðu belirtilmiþtir. Bu takdirde Abdurrezzak´ýn rivayeti fitne korkusuna hamledilir. Halîmî: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ismet´i sebebiyle fitneden emindi, öyleyse kim fitne hususunda nefsinden emin ise selam verir, aksi takdirde sükût eslemdir" der. Müslim´de gelen bir rivayet Ümmü Hâni´nin, Resulullah´a guslederken uðradýðýný ve selam verdiðini belirtir.
Mâlikîler, mahzuru bertaraf etmek (yani sedd-i zerî´a) maksadýyla, kadýna selam bahsinde, gençle yaþlý arasýnda tefrik yapmayý esas almýþlardýr. Kûfîlere göre, "Kadýnlarýn erkeklere ilk selam veren olmasý meþru olmaz. Zira, onlar ezan ve ikâmet okumaktan, cehren kýrâatte bulunmaktan men edilmiþlerdir. Ancak mahrem hariç, kadýn, mahrem olanlara selam verir" derler.
Þâfiî fakih el-Mütevelli der ki: "Kadýn erkeðin zevcesi veya mahremi veya câriyesi ise o zaman selamlaþma, erkeðin erkeðe selamý gibi olur. Kadýn erkeðe yabancý ise, bakýlýr güzelse ve onun sebebiyle fitneye düþmekten korkulursa, ister ilk vermede isterse mukabelede selam câiz olmaz. Kim erken baþlayarak selam verirse mekruh bir iþ yapmýþ olur. Öbür tarafýn mukabele etmemesi gerekir, kadýn, fitneden emin olunan bir yaþlý ise, selam caizdir."
Ýbnu Hacer bahsi þöyle tamamlar: "Þu halde, bu görüþle Mâlikîler arasýndaki farkýn özü, gencin güzel olup olmamasýna dayanýyor. Mâlikîler genç için ayýrým yapmazken, burada güzel olaný tefrik edilmektedir, çünkü güzellik, mutlak gençliðin hilafýna fitneye düþme sebebidir. Þayet bir mecliste kadýn ve erkek beraber olursa, fitneden emin olma durumunda selamlaþmalarý caizdir."
2- Kadýnla Selamlaþma Meselesinde Ýmam-ý Nevevî´nin Açýklamasý:
Kadýnlara selam bahsini Nevevî daha vâzýh bir özetlemeye tabi tutar. Der ki:
* "Kadýnlar cemaat halinde iseler onlara selam verilir."
* "Kadýn tekse, ona kadýn, kocasý, efendisi, mahremi selam verir;
* "Kadýn kendisine þehvet duyulmayacak kadar yaþlý ise yabancý erkeðin ona selam vermesi müstehabtýr, kadýnýn da erkeðe selam vermesi müstehabtýr. Bunlardan hangisi önce vermiþse mukabele diðerine gerekli olur."
* "Eðer kadýn, þehvet duyulan biri ise genç de olsa, yaþlý da olsa ona ecnebî erkek selam vermez, erkeðe de kadýn vermez. Þayet biri selam verecek olsa, mukabeleye müstehak olmaz ve hatta mukabele mekruh olur. Bu, mezhebimizinin (Þâfiî) ve cumhurun görüþüdür."
3- Sadedinde olduðumuz hadisin Tirmizî´deki bir vechi, kadýnlara iþaret suretiyle elle selam verileceðine delâlet eder. Hadisin bu vechinde Esmâ (radýyallâhu anhâ) þöyle der: "Birgün biz, bir grup kadýn, mescidde iken Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) mescide uðradý bize eliyle selam verdi." Ýki farklý rivayeti bazý âlimler: "Hem söz ve hem de iþareti birleþtirdi" diye te´vil etmiþtir.[173]
ـ3379 ـ7ـ وعن عبيداللّه بن أبي رافع عن علي بن أبي طالب رَضِيَ اللّهُ عَنْه. قال أبو داود رَفَعَهُ الحَسَنُ بْنُ عَليٍّ أيْ عَنْ رسولِ اللّهِ # قالَ: ]يُجْزِئُ عنِ الجَمَاعَةِ إذَا مَرُّوا أنْ يُسَلِّمَ أحَدُهُمْ وَيُجْزِئُ عَنِ الجُلُوسِ أنْ يَرُدَّ أحَدُهُمْ[. أخرجه أبو داود .
7. (3379)- Ubeydullah Ýbnu Ebî Râfî, Hz. Ali (radýyallâhu anh)´den nakletmiþtir: Ebû Dâvud derki: "Hasan Ýbnu Ali ise bunu merfu olarak yani Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ´dan rivayet etmiþtir. Bir cemaat giderken, yeri gelince içlerinden bir kiþinin selam vermesi hepsi için yeterlidir. Oturanlar adýna da bir kiþinin mukabelesi yeterlidir."[174]
AÇIKLAMA:
1- Bu hadisin iki ayrý tarikten geldiði anlaþýlmaktadýr. Hadis birine göre Hz. Ali´nin sözüdür, diðerine göre Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ´ýn sözü. Daha önce de belirttiðimiz gibi, bu durumda ref´in esas alýnmasý kâidedir.
2- Aliyyu´l-Kâri der ki: "Karþýlaþma halinde selam vermek müstehab bir sünnettir, vâcib deðildir. Ayný zamanda kifâye bir sünnettir de. Yani cemaat hâlinde olunduðu takdirde gerek vermede ve gerekse mukabelede bulunmada bir kiþi yaptý mý cemaatten vazife düþer. Ancak hepsi birden selamlaþmaya iþtirak ederse bu efdaldir. Selama mukabele, bütün ulemânýn ittifakýyla farzdýr. Hepsi birden mukabele etse bu da efdaldir."[175]
ـ3380 ـ8ـ وعن أبي أمامة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسولُ اللّهِ #: إنَّ أوْلَى
النَّاسِ بِاللّهِ مَنْ بَدَأهُمْ بِالسََّمِ[. أخرجه أبو داود والترمذي .
8. (3380)- Ebû Ümâme (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah´a en makbul insan, karþýlaþmada selama önce davranandýr."[176]
ـ3381 ـ9ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قالَ رَسولُ اللّهِ #: يُسَلِّمُ الرَّاكِبُ عَلى المَاشِي، وَالمَاشِي عَلى القَاعِدِ، وَالْقَلِيلُ عَلى الكَثِيرِ[. أخرجه الخمسة إ النسائي .
9. (3381)- Hz. Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Binekte olan yürüyene, yürüyen oturana, az çok´a selam verir."[177]
ـ3382 ـ10ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسُولُ اللّهِ #: لَمّا خَلَقَ اللّهُ آدَمَ عَلى صُورَتِهِ طُولُهُ سِتُّونَ ذِرَاعاً. قالَ: اذْهَبْ فَسَلِّمْ عَلى أُولئِكَ نَفَرٌ مِنَ المََئِكَةِ جُلُوسٌ فَاسْتَمِعْ مَا يُحَيُّونَكَ، فَإنَّهَا تَحِيَّتُكَ وَتَحيَّةُ ذُرِّيَّتِكَ. فقَالَ: السََّمُ عَلَيْكُمْ. فقَالُوا: السََّمُ عَلَيْكَ وَرَحْمَةُ اللّهِ فَزَادُوهُ وَرَحْمَةُ اللّهِ. فَكُلُّ مَنْ يَدْخُلُ الجَنَّةَ عَلى صُورَةِ آدَمَ. فَلَمْ يَزِلِ الخَلْقُ يَنْقُصُ بَعْدُ حَتَّى اŒنَ[. أخرجه الشيخان .
10. (3382)- Yine Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah Teâlâ Hazretleri, Hz. Âdem (aleyhisselâm)´ý kendi sureti üzere ve boynunu da altmýþ zirâ olarak yaratýnca:
"Git, þu oturan meleklere selam ver, onlarýn seni nasýl selamlayacaklarýna da dikkat et, dinle. Zira o selam, senin ve zürriyetinin selamý olacaktýr" dedi. (Bunun üzerine Âdem onlara gidip):
"Esselâmü aleyküm!" diye selam verdi. Melekler: "Esselâmü aleyke verahmetullahi" dediler ve selama mukabele ederken verahmetullahi´yi ilâve ettiler. Cennete her giren Hz. Âdem suretinde (ve boyu da altmýþ arþýn boyunda) olacak. Halk þu ana kadar (boyca) hep eksilmektedir."[178]
AÇIKLAMA:
1- Hadiste geçen "kendi" zamirinin Allah´a veya Âdem´e râci olmasý ihtimali var. Âlimler her iki ihtimale de yer verip ma´nayý ona göre tevil etmiþlerdir.
* Allah´a râci olduðu takdirde, Allah´ý insana benzetmek gibi bir durum ortaya çýkacaktýr. Halbuki Kur´ân-ý Kerim, buyurarak Allah´ýn hiç bir þeye benzemediðini beyan etmektedir. Ancak âlimler bu hususta maddî bir benzerliðin kastedilmediðini, insanlara Allah´ýn ilim, hayat, semî (iþitme), basar (görme), kelam (konuþma) gibi sýfatlardan verilmiþ olmasýnýn kastedildiðini belirtmiþlerdir.
* Zamir´in Hz. Âdem´e râci olmasý takdirinde, ma´nâ þöyle olur: "Allah Âdem´i, yeryüzünde hangi suret üzere yaþadý ise o suret üzere yarattý." Baþka bir ifade ile: "Âdem´in cennetteki ilk yaratýlýþýndaki sureti ile, yeryüzündeki sureti ayný idi. Kendi neslinden gelen insanlar gibi tavýrdan tavýra, halden hale geçmedi. Suret deðiþikliðine uðramadý." Bilindiði üzere bir insan anne karnýndaki alak halinden baþlamak üzere ihtiyarlayýp ölünceye kadar çeþitli haller geçirir, suretler deðiþtirir.Þu halde bu hadis, Hz. Âdem´in bu halleri geçirmediðini, ölüm ânýndaki sureti üzere yaratýldýðýný beyan etmiþ olmaktadýr. Bu te´vil vak´aya daha muvafýk gözükmektedir. Çünkü Hz. Âdem diðer insanlar gibi nutfeden yaratýlmadý. Anne rahmindeki safhalardan geçmedi. O önce kalýp halinde, yaþadýðý suret üzere tam ve eksiksiz olarak yaratýlýp bilâhere ruh üflendi. Bu hususu te´yid eden rivayetler mevcuttur. Yaratýlýþla ilgili Ýslâm´ýn temel görüþü de budur. Bu görüþ "Her insan nutfeden yaratýlmýþtýr, nutfe için insan gereklidir. Öyleyse insanlýða bir baþlangýç tayin edilemez, ezelden beri olagelmiþtir" diyen Dehrîlerin iddiasýný reddeder. Keza "Ýnsanlýk tabiatýn tesiriyle vücut bulmuþtur" diyen tabiatçýlarýn görüþünü de veya þimdilerde olduðu üzere "maymundan gelmiþtir" diyen Darvincilerin görüþünü de reddeder.
Ýnsaný, Cenâb-ý Hakk, kudretiyle Rahmân´a has semî, basar, hayat, kelam gibi bir kýsým mümtaz sýfatlarla mücehhez olarak yaratmýþtýr.
2- Hz. Âdem´in altmýþ zirâ boyunda yaratýlmasý: Ýbnu Hacer, buradaki zirâ (arþýn) kelimesinin iki ihtimal taþýdýðýný belirtir:
1) Hz. Âdem´in zirâ´ý ile altmýþ zirâ.[179]
2) Halen bilinen zirâ ile altmýþ zira.
Birinci ihtimal esas alýndýðý takdirde Hz. Âdem´in boyu, kendi zirâ´ýna göre tayin edilmiþ olur. Þârihlere göre birinci ihtimal daha kavî gözükmektedir. Çünkü herkesin ziraý, boyunun dörtte biri kadardýr. Eðer bilinen zirâ kadar olsa, eli, bu boydaki vücudunun yanýnda çok kýsa kalýr.
Ebû Hüreyre´den gelen merfu bir rivayette Hz. Âdem´in boyunun 60, eninin 7 zirâ olduðu tasrih edilir.
3- Hadiste, yaratýlýþtan hemen sonra, Hz. Âdem´in meleklere selam vermekle emrolunmasýný esas alan bazý âlimler, "Selam vermek vâcibtir" diye hükmetmiþ ise de bu zayýf bir te´vil olarak kabul edilmiþtir.
Ýbnu Abdilberr, selam vermenin sünnet olduðunda icma edildiðini nakleder. Selama mukabelede bulunmak farzdýr.
4- Bazý hadislerde: "Yahudiler, sizi selâmýnýz ve âmin demeniz sebebiyle kýskandýklarý kadar baþka bir þeyde kýskanmazlar" buyrulmuþtur. Bu hadise dayanan âlimler, selam verme iþinin, Ýslâm´da olduðu kadar, daha önce gelip geçen ümmetlerin hiçbirinde teþrî edilmediðini söylerler, her millette bir selam verme an´anesi vardýr diye itiraz edilebilir. Ancak Ýslâmî selamýn muhtevasý ve mâhiyeti farklýdýr. Nitekim cahiliye devrinde de selamlaþma vardý, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) o selamý yasakladý, Ýslâmî selamý teþrî etti. Ebû Dâvud´un bir rivayeti þöyle:
"Ýmran Ýbnu Husayn der ki: "Biz cahiliye devrinde en´amallâhu bike aynen ve en´am sabâhan (Allah sevdiðine kavuþtura, sabahta mesud kýla) derdik. Ýslâm bizi bundan yasakladý."
Ebû Zerr-i Gýfarî hazretleri müslüman oluþ hikayesini anlatan uzun hadislerinde, "Resulullah´ý Ýslâmî selamla ilk selamlayan ben oldum..." der.
Bugünkü elfazýyla Ýslâmî selamýn, bu ümmete bir imtiyaz olarak Allah tarafýndan tahsis edildiði muhtelif rivayetlerde gelmiþtir. Müslümanlarýn bunu baþka elfazlarla deðiþtirmemeleri, Resullerinin þeâirine sahip çýkmalarý gerekir. Çünkü pekçok hadis ve hatta âyet-i kerime selam üzerinde elfazýný da zikrederek durmuþtur. Bir hadiste: "Allah selamý, ümmetim için bir tahiyye (selamlaþma vâsýtasý) ve zimmet ehlimiz için de bir emniyet kýldý" buyurmuþtur.
5- Cennete her girenin Hz. Âdem suretinde girmesini, âlimler cennete girenlerin her çeþit noksan sýfatlardan arýnmýþ olarak gireceði þeklinde yorumlamýþlardýr. Siyahlýk, sakatlýk, körlük vs. hepsi cennete girerken bertaraf edilecektir.
6- Ýnsanlarýn boyca eksilmesi: Hadisin son cümlesinde, insanlarýn boyca eksilmekte olduðu ifade edilmektedir. Âlimler bunu, her çaðda insanlarýn boyca biraz daha kýsalarak zamanýmýza kadar böyle geldiði þeklinde anlarlar. Ýbnu Hacer, "Boy kýsalmasý bu ümmete kadar devam etti, artýk bu þekilde kesinleþip kaldý" der. Ýbnu´t-Tîn þu açýklamayý yapar: "Nasýl ki, her þahsýn boyu yavaþ yavaþ büyür, ancak büyüme saatler veya günler arasýnda sezilmez, ancak günler artýnca büyümenin farkýna varýlýr. Ýnsanlýðýn boyca gerilemesindeki durum dahi böyledir." Þârihler bu hükmü müþâhede ile zýdlýk içinde bularak müþkil´e dikkat çekerler: "Geçmiþ ümmetlerden bize intikal eden eserlere baktýðýmýz zaman müþkilatla karþýlaþýrýz. Mesela Semüd Kavmi´nin yaþadýðý memleket gibi... Onlardan kalan meskenler, boylarýnýn, daha önce belirttiðimiz tertip açýsýndan aþýrý uzun boylu olmadýklarýna delâlet eder. Ancak þurasý muhakkak ki, onlar çok eski sayýlmazlar. Onlarýn Hz. Âdem´le aralarýndaki zaman farký ile, bizimle olan zaman farký bir deðildir. Bize çok daha yakýndýrlar."[180]
ـ3383 ـ11ـ وعن عمران بن حصين رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]كُنَّا عنْدَ رسولِ اللّهِ # فَجَاءَ رَجُلٌ فَسَلَّمَ فقَالَ: السََّمُ عَلَيْكُمْ. فَرَدَّ عَلَيْهِ رسولُ اللّهِ # السََّمَ؛ ثُمَّ جَلَسَ، وَقالَ النَّبيُّ #: عَشْرٌ، ثُمَّ جَاءَ آخرُ فقَالَ: السََّمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّهِ. فَرَدَّ عَلَيْهِ فَجَلَسَ فقَالَ: عِشْرُونَ، ثُمَّ جَاءَ آخَرُ فقَالَ: السََّمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّهِ وَبَرَكَاتُهُ. فَرَدَّ عَلَيْهِ فَجَلَسَ فَقَالَ ثََثُونَ[. أخرجه أبو داود والترمذي .
11. (3383)- Ýmrân Ýbnu Husayn (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Biz Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ´ýn yanýnda iken bir adam gelerek selamý verdi ve:
"Esselâmu aleyküm!" dedi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) selamýna mukabele etti. Adam da oturdu. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm);
"On (sevap kazandý!)" dediler. Sonra birisi daha geldi.
"Esselâmu aleyküm ve rahmetullâhi!"dedi. Aleyhissalâtu vesselâm onun selamýna da mukabele etti. Adam oturdu. Aleyhissalâtu vesselâm.
"Yirmi!" dediler. Sonra biri daha geldi ve:
"Esselâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtuhu" dedi. Resulullah, selamýna mukabele etti, adam da oturdu. Hz. Peygamber bu sefer:
"Otuz!" buyurdular."[181]
AÇIKLAMA:
1- Ebû Dâvud hadisi, "Selam nasýl verilmeli?" adýný verdiði bir bâbta rivayet etmiþtir. Böylece bu hadisin, ne þekilde selam verileceðini öðretmek gayesini güttüðünü anlýyoruz.
2- Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) en kýsa selamýn esselamu aleyküm þeklinde olmasýný meþru addetmiþ, buna on sevap terettüp edeceðini belirtmiþtir. Zaten, âyette de belirtildiði üzere her hayýr amelimiz en az on misliyle mükâfaatlanmaktadýr. Hadisin devamýnda, selama ilave edilen her kelime için on sevabýn daha ilave edildiðini görmekteyiz. Böylece, esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtuhu þeklindeki selamýn otuz sevab kazandýrdýðý belirtilmektedir.
3- Hadis, selama ilk baþlayan kimsenin hadiste geldiði þekilde ziyade edilen kelimeleri katarak selam vermesinin müstehab olduðunu göstermektedir. Bazý þârihler, ziyadeli kelimelerle selam vermenin meþru olup olmayacaðýný araþtýrmýþlardýr. Muvatta´da gelen bir haberde Ýbnu Abbâs "selamýn bereketle son bulmasýný" söyler. Bunu te´yid eden bir rivayeti Beyhakî, Þu´abu´l-Ýmân´da kaydetmiþtir: Buna göre, bir adam Ýbnu Ömer´e gelince, Esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berakâtuhu ve maðfiretuhu diye selam verince Ýbnu Ömer (radýyallâhu anhümâ):
"Sana, ve berâkatuhu yeterlidir ve berekâtuhu da olur!" diye müdâhale eder.
Muvatta´nýn bir diðer rivayetinde Ýbnu Ömer (radýyallâhu anhümâ)´e Esselâmu aleyke ve rahmetullahi ve berekâtuhu ve´lgâdiyâtu ve´rrâihâtu[182] diye selam veren birisine ilk vehlede: وَ عَلَيْكَ اَلْفًا "Söylediðin senin üzerine de bin kere olsun!" diye cevap vererek berekâtuhu üzerine ziyadeyi tasvib etme tavrýný takýnmýþ ise de, bilâhere bunda, "þeriatýn ötesine geçme" gibi bir hal bularak mekruh addetmiþtir.[183]
Bu mevzuda daha tatminkar merfu bir rivayeti Zürkânî kaydeder. Aynen veriyoruz: "Hz. Selmân (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Bir adam Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ´a gelerek:
"Esselâmu aleyke!" dedi. Resululah da:
"Ve aleyke(sselamu) ve rahmetullahi!" diye cevap verdi. Sonra bir baþkasý geldi.
"Esselamu aleyke ve rahmetullahi!" diye selam verdi. Aleyhissalâtu vesselam buna da:
"Aleykesselamu ve rahmetullahi ve berekâtuhu!" diye cevap verdi. Sonra bir baþkasý geldi ve:
"Esselâmü aleyke ve rahmetullahi ve berekâtuhu!" diye selam verdi. Aleyhissalâtu vesselâm bu zâta da:
"Ve aleyke!" diye cevap verdi. Adam:
"Falan ve falan gelip size selam verdiler, siz de onlara, bana söylediðinizden daha fazlasýný söyleyerek mukabele ettiniz" dedi. Resulullah ona þu cevapta bulundu:
"Sen bize söyleyecek bir þey býrakmadýn ki. Allah Teâlâ Hazretleri "Size bir selam verildiði zaman, ondan daha iyisiyle mukabele edin veya aynýyla selam verin..." (Nisa 86) buyurmuþtur. Biz sana aynýsýyla mukabele ettik."
Ebû´l-Velîd Ýbn Rüþd, kaydettiðimiz bu âyette gelen "daha iyisiyle mukabele edin" fýkrasýna dayanarak: "Selamý ilk verenin tahiyyesi bereket kelimesiyle sona erecek olursa, mukabele edenin, buna baþka kelimeler ilâve etmesinin caiz olacaðýný" söyler. Nitekim, Ebû Dâvud´da metnini müteakiben kaydedeceðimiz Mu´az Ýbnu Enes rivayetinde, Ýmran hadisinin bir benzeri zikredilir. Devamýnda, bir baþkasýnýn gelip "ve maðfiretuhu" kelimesini de ilave ettiði ve bana Resulullah´ýn "Kýrk (sevab)" dediði belirtilir. Keza Ýbnu Sünnî´nin bir rivayetinde Resulullah´ýn "Esselamu aleyke ya Resulellah!" selamýna,
"Ve aleykesselamu ve rahmetullahi ve berekâtuhu ve maðfiretuhu ve rýdvanuhu" diye cevap verdiði belirtilir.
Yâni, selamlaþmada ve berekâtuhu kelimesinin üzerine ziyade yapýlmasýnýn cevazýna delâlet eden rivayetler de vardýr. Gerçi bunlar zayýftýr; ancak, Ýbnu Hacer´in belirttiði üzere bunlar bir araya gelince birbirlerini takviye ederek, cevaza bir karîne teþkil ederler.[184]
ـ3384 ـ12ـ و‘بي داود عن معاذ بن أنس بمعناه. وزاد ]ثُمَّ أتَى أخَرُ فقَالَ: السََّمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّه وَبَرَكَاتُهُ وَمَغْفِرَتُهُ. فَرَدَّ عَلَيْهِ رسولُ اللّهِ # وَقالَ: أرْبَعُونَ ثُمَّ قالَ: هكذَا تَكُونُ الْفَضَائِلُ[ .
radyobeyan