Kütübü Sitte
Pages: 1
Sohbet 10 By: armi Date: 01 Mayýs 2010, 13:35:01
AÇIKLAMA:



1- Bu rivayet, birçok hadiste ayrý ayrý ele alýnýp övülen güzel ahlâklardan en mühimlerini topluca zikredip tafdil etmekte ve onlara teþvikte bulunmaktadýr. Mü´minlerin, iman kardeþlerine maddî manevî yardýmlarý, ilgileri, nasihatlari, kusurlarýný örtüp gýybetlerini etmemeleri, ilim taleb etmeleri gibi hem ferdî yönden, hem de içtimâî yönden fevkalâde mühim neticeler hâsýl edecek olan faziletler topluca mevzubahis edilmiþtir.

Nevevî hazretleri: "Bu hadis bütün ilimleri, kaideleri ve âdâbý bir araya toplayan mühim bir hadistir" der.

2- Hadiste geçen sekîne, (Kadý Ýyâz´a göre) burada rahmet ma´nâsýnadýr. Ancak itmi´nân ve vekâr ma´nâsýnýn akdem olduðu söylenmiþtir.

3- Hadiste, mescidde Kur´an okumak maksadýyla toplanmanýn fazileti ifade edilmektedir. Bazý âlimler, bu fazileti mescide hasretmezler. Medrese, ribât ve benzeri yerlerde bu maksadla yapýlacak toplanmalarda ayný faziletin olacaðýný söylemiþlerdir. Nitekim bir baþka hadiste Aleyhissalâtu vesselâm yer hususunda herhangi bir kayýd koymaksýzýn Allah´ý zikretmeye salih bütün mekânlarý ifade edecek bir üslubla þöyle buyurmuþtur:

"Bir cemaat Allah´ý zikretmek için (herhangi bir yere) oturursa onlarý melekler sarar, rahmet bürür."

4- Hadisin en son cümlesinde, "kimi, ameli yavaþlatýrsa, nesebi hýzlandýramaz..." buyrulmuþtur. Bunun ma´nâsý: "Kimin ameli eksikse, o amel sahibi kimselerin mertebesine ulaþamaz. Hiç kimse, manevî mertebeleri katetmede nesebinin þerefine, ecdadýnýn faziletine umut baðlamamalýdýr. Yakýnlarýna güvenip amelde ihmâle yer vermemelidir" demektir.[119]



ـ3352 ـ3ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قالَ رَسولُ اللّهِ #: الدِّينُ النَّصِىحَةُ. قالُوا: لِمَنْ يَا رسولَ اللّهِ؟ قالَ: للّهِ وَلِكِتَابِهِ وَلِرَسُولِهِ وَ‘ئِمّةِ المُسْلِمِينَ وَعَامّتِهِمْ المُسْلِمُ أخُو المُسْلِمُ َ يَخْذُلُهُ وََ يَكْذِبُهُ وََ يَظْلِمُهُ. إنَّ أحَدَكُمْ مِرْآةُ أخِيهِ، فإن رَأى بِهِ أذَى فَلْيُمِطْهُ عَنْهُ[. أخرجه الترمذي .



3. (3352)- Yine Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) hazretleri anlatýyor: "Resulullah buyurdular ki: "Din nasihatten (hayýrhahlýktan) ibarettir!" Yanýndakiler sordu: "Kimin için ey Allah´ýn Resulü?" "Allah için, kitabý için, Resulü için, müslümanlarýn imamlarý ve hepsi için! Müslüman müslümanýn kardeþidir. Ona yardýmýný kesmez, ona yalan söylemez, ona zulmetmez. Herbiriniz, kardeþinin âyinesidir, onda bir rahatsýzlýk görürse bunu ondan izale etsin."[120]



AÇIKLAMA:



Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) burada dini, bir nasihat olarak tarif etmektedir. "Din nasihattýr" cümlesi, bazý vecihlerde üç kere tekrar edilmiþtir. Bazý âlimler bu ifadeyi, "Dinin direði nasihattýr" diye anlamýþtýr. Hatta âlimlerden birçoklarý, Ýslâmî ahkâmý özetleyen dört hadisten biri olarak bu hadisi görmüþlerdir."[121]

Nasihat´ýn ma´nâsýna gelince, lügat olarak hulûs demektir.

Ýbnu´l-Kayyim bunu, "Hayýr isteði, nasihat edilen kimsenin hayra ermesini dilemektir" diye açýklar. Dilimizdeki hayýrhahlýk kelimesiyle karþýlamak uygundur. Öyleyse:

* Allah için nasihat: Allah´ýn varlýðý, birliði, kemal sýfatlarýyla tavsifi, noksan sýfatlardan tenzihî hususlarýnda sýhhatli bir itikad, ibadetinde de ihlaslý olmak, sevgiyi, buðzu, dostluðu onun adýna yapmak, her çeþit þirkten uzak bir niyet beslemektir.

* Kitabullah hakkýnda nasihat: Onun kelamullah olduðunu tasdik etmek, hiçbir mahlukun sözüne benzemediðini te´yid etmek, onu hakkýyla tilâvet etmek, yanýnda huþu ve edeb üzere olmak, tahrifatçýlara, taarruz edenlere karþý müdâfaa etmek, ahkâmýyla amel etmek, içindeki ilimleri anlamak, mev´ýzelerinden ibret almak, acaibi üzerinde tefekkürde bulunmak, müteþâbih âyetlerine teslim olup kurcalamamak, âmm, hâs, nâsih ve mensuh âyetlerinin hakikatlerini araþtýrmak, ilmini neþretmek, Kur´ân´a çaðýrmak vs.

* Resulullah hakkýnda nasihat: O´nun nübüvvet ve risaletini tasdik, bütün getirdiklerine iman etmek, emir ve yasaklarýna itaat etmek, sevdiklerini sevmek, düþmanlarýna düþman olmak, hakkýný ululamak, hürmet etmek, sünnetini ihya etmek, davasýný ve þeriatýný neþretmek, O´na yapýlan töhmetleri reddetmek, sünnetine uyanlarý, ehl-i beytini sevmek, sünnetinde bid´at çýkaranlardan kaçýnmak vs.

* Ýmamlar hakkýnda nasihat: Hakta onlara yardýmcý olmak, hak olan emirlerinde onlara itaat etmek, onlara hakký duyurmak, gaflet ettikleri þeyleri rýfkla hatýrlatmak, onlarý zulümleri sebebiyle (ve dünyevî hesaplarýn sevkiyle) isyan etmemek, arkalarýnda namaz kýlmak, onlarla cihada katýlmak, onlara vergi vermek. Bütün bunlar imamlarýn, mü´minlerin iþlerini yapmalarýna baðlýdýr.

* Müslümanlarýn hepsi hakkýnda nasihat ise: Onlarý dünyevî ve uhrevî maslahatlarýnda irþâd etmek, eza vermekten kaçýnmak, dinlerinde bilmediklerini öðretmek, sözle, fiille yardýmcý olmak, ayýplarýný örtmek, açýklarýný kapamak, zararlarýný def, menfaatlerini celbetmek, rýfkla, ihlasla emr-i bi´lma´ruf nehy-i ani´lmünkerde bulunmak, þefkat etmek, büyüklerine saygý, küçüklerine merhamet; hîle hasedi terk, kendisi için sevdiðini onlar için de sevmek, kendisi için istemediðini onlar için de istememek onlarýn mallarýný, canlarýný, ýrzlarýný sözle, fiille müdafaa etmek.. Buraya kadar sayýlan nasihat çeþitlerinin hepsine onlarý teþvik etmek, himmetlerini Allah´a tâate tahrik etmek.

Seleften bir kýsým kimseler, nasihatý dünyalarýna zarar verecek derecede ileri götürmüþtür.

Ýbnu Battâl merhum der ki: "Bu hadiste nasihat din ve Ýslam olarak isimlendirilmiþtir. Din ise, hem söz ve hem de amelle ilgilidir." Devamla der ki: "Nasihat farzdýr, bunu yerine getiren olursa, geri kalanlarýn üzerinden düþer." Yine der ki: "Nasihat herkesin tâkatý nisbetinde yapýlmasý gerekir. Nasihatci bilirse ki nasihatý kabul edilecek, sözüne itaat edilecek ve kendisine bir kötülük gelmeyecek, o zaman nasihat eder. Kendine eza geleceðinden korkarsa nasihat edip etmeme hususunda serbesttir."[122]



ـ3353 ـ4ـ وعن عاصم ا‘حول قال: ]قُلْتَ ‘نَسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: أبْلَغَكَ أن رَسُولَ اللّهِ # قالَ: َ حِلْفَ في ا“سَْمِ. فقَالَ: قَدْ حَالَفَ النّبيُّ # بَيْنَ

قُرَيْشٍ وَا‘نْصَار في دَارِي[. أخرجه الشيخان، واللفظ لهما، وأبو داود.وعنده: في دارِنَا مَرَّتَيْنِ أوْ ثَثاً .



4. (3353)- Asým el-Ahvel merhum anlatýyor: "Hz. Enes (radýyallâhu anh)´e "Sana Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ´ýn: "Ýslam´da dayanýþma akdi (hýlf) yoktur!" dediði ulaþtý mý?" diye sordum. Þu cevabý verdi.

"Kureyþle Ensar arasýnda, benim evimde dayanýþma antlaþmasý yaptý."[123]

Ebû Dâvud´un rivayetinde: "Resulullah, bizim evde Ensarla Muhacir arasýnda iki veya üç kere dayanýþma akdi yaptý" þeklindedir.[124]



AÇIKLAMA


Hýlf, lügat olarak antlaþmadýr. Cahiliye Araplarýnda iki çeþit antlaþma vardý:

1) Kabîlelerin aralarýnda, fitne, kýtâl ve yaðmalarda bulunmak üzere yaptýklarý iþbirliði ve dayanýþma antlaþmasý. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), bu ma´nâdaki cahiliye antlaþmasýný yasaklamýþ ve: "Ýslâm´da antlaþma (hýlf) yoktur" buyurmuþtur.

2) Cahiliye devrinde bir de mazlumlara yardým ve sýla-i rahim maksadýyla te´sis edilen hýlfler (antlaþmalar) vardý. Hýlfu´l-Mütetayyibîn antlaþmasý gibi... Resulullah bu çeþitten olan hýlflar için de: "Cahiliye devrindeki hayýrlý antlaþmalara Ýslâm daha þiddetle sahip çýkar" buyurmuþtur.

Nitekim Resulullah, Ýslam´dan sonra Ensar´la Muhacirlerin arasýný akit yoluyla kardeþlemiþtir. Sadedinde olduðumuz hadiste "Kureyþ"ten maksad Muhacirlerdir. Nitekim hadisin bazý vecihlerinde Kureyþ yerine, "Muhâcirler" kelimesi kullanýlmýþtýr. Bu antlaþmaya muâhat (kardeþleme akdi) de denir. Baþlangýçta bu kardeþler her hususta ortak idiler ve hatta birbirlerine vâris olabiliyorlardý. Sonradan veraset neshedilmiþtir.

Cahiliye devrinde, Bi´set´ten bir müddet önce yapýlan bir hýlf vardý ki buna Hýlfu´l-Mütetayyibîn denmiþtir. Þöyle ki: Kureyþ´ten bir grup toplanýr, mazlumlara yardým etmek, halk arasýnda adâleti hâkim kýlmak gibi insanî güzel iþlerde yardýmlaþmak hususunda kesin karar alýp hýlf (akid) yaparlar. Bu akid Bi´setten sonra da devam eder. Bu akde iþtirak edenler arasýnda Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) da vardý. Rivayete göre, Abdu´d-Dâr, Cumah, Mahzum, Adiyy, Ka´b, Sehmoðullarý aralarýnda bir yardýmlaþma akdi kurmuþlardý ve bunlara Ahlâf deniyordu.

Abdu Menâfoðullarý, Abdu´d-Dâroðullarýnýn elinde bulunan Ka´be´yle ilgili hicâbe, rifâde, liva, sikâye gibi hizmetleri almak isteyince Abdu´d-Dâroðullarý vermeye yanaþmaz. Her iki grup da adamlarýný yalnýz býrakmamak üzere birer akid yaparlar. Abdu Menâfoðullarý, içinde tîb (kokulu madde) bulunan bir kap getirip, Ka´be´nin yanýna akit (hýlf) yapmak üzere koyarlar. Sonra herkes bu tîbe ellerini batýrmak suretiyle hýlf (dayanýþma) akdi yaparlar. Ýþte bunlara Mütetayyibîn denmiþtir.

Abdu´d-Dâroðullarý ve onlarýn dostlarý da mukabil bir akid yaparak birbirlerini yalnýz býrakmayacaklarýna kesin söz verirler. Ýþte bunlara da Âhlaf (yeminliler) denmiþtir.[125]



ـ3354 ـ5ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]قال رَسولُ اللّهِ #: انْصُرْ أخَاكَ ظَالِماً أوْ مَظْلُوماً. قِيلَ: أنْصُرُهُ إذَا كَانَ مَظْلُوماً، فَكَيْفَ أنْصُرُهُ ظَالِماً؟ قالَ: تَحْجُزُهُ عَنِ الظُّلْمِ، فإنَّ ذلِكَ نَصْرُهُ[. أخرجه البخاري والترمذي .

5. (3354)- Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kardeþine zalim de olsa mazlum da olsa yardým et." "Mazlumsa yardým ederim, zâlime nasýl yardým ederim?" diye sorulmuþtu.

"Onu zulümden alýkoyarsýn, bu da ona yardýmdýr" buyurdu."[126]



AÇIKLAMA:



Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), "yardým" mefhumuna burada deðiþik bir vüs´at getirmektedir.Zâlimi zulmünden vazgeçirici bir þeyler yapmak, zâlim kardeþe yapýlacak yardýmdýr. Þüphesiz, "yardým" deyince ilk hatýra gelen mazluma karþý yapýlan yardýmdýr: Gasbedilen hakkýnýn verilmesini saðlamak, zulümden korumak, zâlime karþý çeþitli desteklerle maðduriyetini gidermek gibi.

Beyhakî der ki: "Zalim de nefsinde mazlumdur. Böylece kiþinin nefsine yaptýðý maddî ve manevî zulümden caydýrýlmasý ona yardým olur."[127]



ـ3355 ـ6ـ وعن أبي الدرداء رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: مَنْ ذَبَّ عَنْ عِرْضِ أخِيهِ رَدَّ اللّهُ النَّارَ عَنْ وَجْهِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ[. أخرجه الترمذي .



6. (3355)- Ebû´d-Derda (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) : "Kim kardeþinin ýrzýný müdafaa ederse, Kýyamet günü Allah, onun yüzünden ateþi çevirir."[128]



AÇIKLAMA:



1- Irz: Kiþinin haysiyet, þeref, itibar gibi mânevî þahsiyyetini ifade eder. Þu halde ýrzýnýn korunmasý, gýybetinin önlenmesidir. Çünkü gýybeti yapýlan kimsenin haysiyet ve itibarý zedelenir.

2- Yüz, Arapçada þahsiyeti ifade eder. Yüzden ateþin çevrilmesi, kiþiden azabýn kaldýrýlmasý demektir.[129]



ـ3356 ـ7ـ وعن أبي موسى رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كَانَ رسولُ اللّهِ # إذَا أتَاهُ طَالِبُ حَاجَةٍ أقْبَلَ عَلى جُلَسَائِهِ. فقَالَ: اشْفَعُوا تُؤْجَرُوا، وَيَقْضِي اللّهُ عَلى لِسَانِ نَبِيِّهِ مَا شَاءَ[. أخرجه الخمسة .



7. (3356)- Ebû Musa (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir ihtiyaç taleb eden kimse gelince arkadaþlarýna yönelir ve:

"Þefaat edin, ecir kazanýn! Allah da Resulünün diliyle dilediðine hükmetsin!" derdi."[130]



AÇIKLAMA:



1- Hadis, yukarýda belirtilen kaynaklarda farklý ziyadelerle gelmiþtir. Ebû Dâvud´un bir rivayetinde: "Ücrete ermeniz için bana þefaatçi olun. Allah, Peygamberinin diliyle dilediði hükmü verecektir" buyurmuþtur.

Yine Ebû Dâvud´da gelen bir diðer rivayette Hz. Mu´âviye: "Þefaat edin, ücrete erin. Zira ben, bir iþin olmasýný dilediðim halde icra etmeyi te´hir ederim, ta ki sizler þefaatçi olun ve ücrete erin. Zira Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) : "Þefaat edin, ücrete erin" buyurmuþtur" der.

2- Þârihler hadisi þöyle anlarlar: "Bir ihtiyaç sahibi bana ihtiyacýný arzedince, siz o ihtiyacýn görülmesi için muhtaç lehine benim nezdimde þefaatçi olun, iþini görmem için bana talepte bulunun. Zira siz þefaatçi olursanýz, ben sizin þefaatinizi kabul etsem de etmesem de siz ücrete erersiniz."

3- Hadisin sonundaki وَيَقْضِي اللّهُ عَلى لِسَانِ نَبِيِّهِ مَاشَاءَ ibâresi de þöyle anlaþýlmýþtýr: "Þayet ben onun ihtiyacýný, þefaatiniz sebebiyle görürsem, bu, Allah´ýn takdiriyledir, þayet görmezsem yine O´nun takdiriyledir."

Bazý âlimler de þöyle yorumlamýþtýr: "Resulünün lisaný üzere vahiy veya ilham yolu ile, taleb edileni vermek veya vermemek þeklinde O´nun dileði zâhir olur. Öyleyse þefaat mendubtur ve þefaat edene mutlaka sevab hâsýl olur, ihtiyaç görülse de görülmese de."

4- Hadisten Çýkarýlan Fevâid:

* Hadiste hem bizzat yapmak, hem de sebep olmak suretiyle hayýr yapmaya teþvik var.

* Sýkýntýnýn giderilmesi ve zayýfa yardým için büyüðe þefaatçi olmak meþrudur. Çünkü herkes bu maksadla reise ulaþamaz, ve yanýna girmeye muvaffak olamaz. Halbuki reis ondan haberdar olsa ve gerçek halini bilse yardýmcý olabilecektir. Þu halde reise þefaat suretiyle durumun açýklanmasý gerekir. Nitekim Resulullah halkla kendi arasýna bir perde, bir mania koymadýðý halde, "þefaat edin" demiþtir.

* Þefaat sadece büyükler nezdinde yapýlmaz, halk arasýnda da birbirlerine karþý meselelerinde, kýrgýnlýklarýn giderilmesinde, ihtiyaçlarýn görülmesinde yapýlýr. Müstehabtýr.

* Âlimler, hudud (yani, cezasý Kur´ân-ý Kerim´de tesbit edilen büyük günahlar) dýþýndaki bütün meselelerde þefaatin müstehab olduðunu belirtirler. Hususan kendisinden küçük kusurlar vâki olan ve bilhassa iffet ve haya sâhibi kimseler lehinde þefaat, daha çok ehemmiyet ve gereklilik arzeder.

Fesadda ýsrar edenler, kötü davranýþlarýyla meþhur olanlar için þefaat câiz olmaz, ta ki bu hallerinden zecredilsinler. Keza hakkýn iptali, zulmün iþlenmesi gibi menfi maksadlarla þefaat yapýlmaz. Bu noktada Mâun suresi hatýrlanabilir: Cenâb-ý Hakk orada, yardýma mani olanlarý tehdid etmektedir.[131]



ـ3357 ـ8ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّه #: إنَّ مِنْ إجَْلِ اللّهِ تَعَالى إكْرَامَ ذِي الشَّيْبةِ المُسْلِمِ، وَحَامِلِ الْقُرآنِ غَيْرِ الْغَالِي فِيهِ، وََ الجَافي عَنْهُ. وَإكْرَامَ ذِي السُّلْطَانِ المُقْسِطِ[. أخرجه أبو داود .



8. (3357)- Yine Ebû Musa (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Þu hususlar da Allah´ý büyüklemenin birer þubesidir:

* Bir müslüman yaþlýya ikramda bulunmak.

* Ýçindekiyle amel hususunda ölçüyü aþmayan ve ondan uzaklaþmayan Kur´an hâmiline (hâfýzýna) ikramda bulunmak

* Âdil olan iktidar sâhibine ikram."[132]



AÇIKLAMA:



Ýkram, burada dilimizdeki ma´nâsýnda anlaþýlmamalýdýr. Çünkü dilimizde daha dar, daha maddî bir ma´nâda ihsan etmek, sunmak ma´nâlarýnda kullanýrýz. Halbuki burada deðer vermek ma´nâsýna gelir. Daha doðru bir ifadeyle, kendisine verdiðimiz deðer gereði, deðer verdiðimizi ifade eden her çeþit davranýþ, ikramdýr. Söz gelimi, yanýmýzda kýymeti olan bir þeyin baðýþý, hürmet ve tâzim göstermek, yer vermek, selam vermek, ayaða kalkmak, tatlý sözlerle ve mütebessim bir yüzle hitabetmek vs. hepsi birer ikramdýr.

* Hadiste geçen, müslüman yaþlýya ikram, ona meclislerde yer vermek, rýfk ve þefkat duymak, hürmet göstermektir. Resulullah bunlarý, Allah´a gösterilen saygýnýn bir parçasý ilan etmektedir. Çünkü müslümanlar, peygamberlerinin tâlimiyle yaþlýlarýn Allah indindeki deðerlerini bildikleri için bu deðere binâen onlara ikram etmektedirler.

Resulullah bu hadisiyle, en müessir bir uslübla yaþlýlara hürmete teþvik etmiþ olmaktadýr.

* Kur´an hâmiline ikram için de ayný þeyler söylenebilir. Ancak hadis, bu hususta iki mühim kayýd koymaktadýr. Bu kayýdlar daha ziyade hâmil-i Kur´ân´ý uyarmaya yönelik:

1) Hâmil-i Kur´ân, Kur´ân hususunda haddi aþmamalý, yani Kur´ân´la amel etme, ona uyma, onu okurken mahrecine, tecvidine riayet etme gibi hususlara riayet etmeli.

2) Kur´ân´dan uzaklaþmamalý, onu okumaktan yüz çevirmemelidir.

Bazý âlimler, hadisteki "gulüvv"ü tecvidde mübâlaða ve ma´nâyý düþünemiyecek kadar hýzlý okumak diye anlamýþ, "cefâ"yý da, Kur´an´ý öðrendikten sonra terkedip unutmak diye deðerlendirmiþtir, çünkü Kur´ân´ ýn unutulmasý kebâirden sayýlmýþtýr.[133]



ـ3358 ـ9ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّه #: مَا أكْرَمَ شابٌّ شَيْخاً لِسِنّهِ إَّ قَيَّضَ اللّهُ تَعالى لَهُ مَنْ يُكْرِمُهُ عِنْدَ سِنِّهِ[ .



9. (3358)- Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular:

"Bir genç, ihtiyar bir kimseye yaþý sebebiyle ikramda bulunursa, Allah yaþlýlýðýnda ona ikram edecek kimseleri mutlaka takdir eder."[134]



ـ3359 ـ10ـ وقال # ]لَيْسَ مِنَّا مَنْ لَمْ يَرْحَمْ صَغِيرَنَا وَيُوقِّرْ كَبِيرَنَا[.زاد في رواية: »وَيَأمُرْ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَ عَنِ المُنْكَرِ«. أخرجه الترمذي.



10. (3359)- Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Küçüklerimize merhamet, büyüklerimize sayý göstermeyen bizden deðildir."

Bir rivayette þu ziyade gelmiþtir: "...Ma´rufu emretmeyen, münkerden nehyetmeyen (de bizden deðildir)."[135]



ـ3360 ـ11ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها: ]أنَّهَا مَرَّ بِهَا سَائِلٌ فَأعْطَتْهُ كِسْرَةً، وَمَرَّ بِهَا آخَرُ وَعَلَيْهِ ثِيَابٌ وَلَهُ هَيْئَةٌ فَأقْعَدَتْهُ فَأكَلَ. فَقِيلَ لَهَا في ذلِكَ؟ فقَالَتْ. قَالَ رسولُ اللّه #: أنْزِلُوا النَّاسَ مَنَازِلَهُمْ[. أخرجه أبو داود .



11. (3360)- Hz. Âiþe (radýyallâhu anhâ)´nin anlattýðýna göre, "Kendisine bir dilenci uðramýþtýr, o da bir parça ekmek vermiþtir. (Bir müddet sonra) üstü baþý düzgün, kýyafeti yerinde bir dilenci daha uðramýþtýr. Hz. Âiþe onu oturtup yemek yerdirmiþtir.

Kendisine bunun sebebi sorulunca þu açýklamayý yapmýþtýr: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Ýnsanlara mevkilerine göre ikramda bulunun" buyurmuþtu."[136]




radyobeyan