Sohbet 7 By: armi Date: 01 Mayýs 2010, 13:31:33
AÇIKLAMA:
Bu yasaðýn hikmeti, yan yana oturmuþ bulunan kimselerin arasýnda sevgi ve samimiyet ve hususî mesele bulunabilir. Bu durumda izinlerini olmadan aralarýna oturan kimse onlara sýkýntý ve rahatsýzlýk verir, huzurlarýný bozar. Resulullah iþte bunu yasaklamaktadýr.[64]
ـ3325 ـ10ـ وعن أبي سعيد الخدري رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رَسُولُ اللّهِ #: خَيْرُ المَجَالِسِ أوْسَعُهَا[. أخرجه أبو داود .
10. (3325)- Ebû Saîdi´l-Hudrî (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Meclislerin en hayýrlýsý geniþ olanýdýr."[65]
ـ3326 ـ11ـ وعن أبي مِجْلز ]أنَّ رَجًُ قَعَدَ وَسْط الحَلَقَةِ. فَقَالَ حُذَيْفةُ بنُ اليمانِ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ: مَلْعُونٌ عَلى لِسَانِ مُحَمَّدٍ # مَنْ جَلَسَ وَسْطَ حَلْقَةٍ[. أخرجه أبو داود والترمذي .
11. (3326)- Ebû Miclez anlatýyor: "Bir adam halkanýn ortasýna oturmuþtu. Huzeyfetu´bnu´l-Yemân (radýyallâhu anh) dedi ki: "Halkanýn ortasýnda oturan, Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm) diliyle lanetlenmiþtir."[66]
AÇIKLAMA:
Hattâbî bu yasaklamanýn, sonradan gelip, halkanýn boþ yerine oturmayýp omuzlardan atlayarak ortaya geçip oturanla ilgili olduðunu belirtir. Sebebi de, insanlara verdiði eziyettir. Ortaya oturmakla birbirlerini görmeye mâni teþkil eden bir perde olmaktadýr. Böylece iþgal ettiði bu yer sebebiyle insanlara zarar ve sýkýntý kaynaðý olmuþtur.[67]
ـ3327 ـ12ـ وعن جابر بن سُمرة رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]دَخَلَ رَسُولُ اللّهِ # الْمَسْجِدَ فَرآهُمْ حلَقاً. فقَالَ: مَالِي أرَاكُمْ عِزِينَ[. أخرجه مسلم وأبو داود .
12. (3327)- Câbir Ýbnu Semüre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) mescide girince cemaatý bir kýsým halkalar halinde gördü ve: "Sizleri niye böyle daðýnýk gruplar halinde görüyorum?" buyurdu."[68]
AÇIKLAMA:
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) , mescidde cemaatin öbek öbek çeþitli gruplar yaptýðýný görünce, "Niye böyle daðýnýksýnýz, tek bir cemaat halinde deðilsiniz?" diye müdahale etmiþtir. Hattâbî, "bu müdahalenin sebebini tek cemaat teþkil etmemelerine" baðlar.[69]
ـ3328 ـ13ـ وعن عمرو بن الشريد عن أبيه رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]مَرَّ بِي النَّبيُّ # وَأنَا جَالِسٌ، وَقَدْ وَضَعْتُ يَدِي الْيُسْرَى خَلْفَ ظَهْرِي، وَاتَّكَأْتُ عَلى ألْيَةِ يَدَيَّ. فَقَالَ: أتَقْعُدُ قِعْدَةَ المَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ[. أخرجه أبو داود .
13. (3328)- Amr Ýbnu´þ-Þerîd, babasýndan (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Ben oturduðum sýrada, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana uðradý. O sýrada sol elimi sýrtýmýn gerisine koymuþ, (sað) elimin kabasý üzerine dayanmýþtým. Bana:
"Gadaba uðramýþlarýn oturuþuyla mý oturuyorsun?"dediler."[70]
AÇIKLAMA:
Tîbî, "Hadiste geçen "gadaba uðramýþlar"dan muradýn yahudiler olduðunu söyler.
Aliyyü´l-Kârî, meseleyi bu þekilde kesip atmanýn doðru olmayacaðýna dikkat çeker ve böyle bir oturuþ gerçekten onlarýn þiarý olmasý halinde bu iddianýn doðru olacaðýný söyler. Ona göre, "gadaba uðramýþlar´la yürüyüþ, oturuþ vs. tavýrlarýyla üzerlerinden kibir ve kendini beðenme zâhir olan kâfirlerin, fâcirlerin, mütekebbir ve cebbarlarýn hepsinin kastedildiðini söylemek daha doðrudur."
Ancak þu da bir gerçek ki Fatiha´daki maðdûbi aleyhim´le ilgili olarak gelen sahih rivayetler, bunlardan maksadýn yahudiler olduðunu belirtir.[71]
ـ3329 ـ14ـ وعن أبي الدرداء رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كَانَ رَسولُ اللّهِ # إذَا
جَلَسَ جَلَسْنَا حَوْلَهُ، وَكَانَ إذَا قَامَ وَأرَادَ الرُّجُوعَ نَزَعَ نَعْلَيْهِ أوْ بَعْضَ مَا كَانَ عَلَيْهِ فَيَعْرِفُ ذلِكَ أصْحَابُهُ فَيَثْبُتُونَ[. أخرجه أبو داود .
14. (3329)- Ebû´d-Derda (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) oturdu mu, etrafýna biz de otururduk. Kalkar, (fakat geri) dönmeyi arzu ederse ayakkabýlarýný veya üzerinde olan (rida, sarýk gibi) bir þeyi çýkarýr (yerine koyar)dý. Böylece ashabý (geri geleceðini) bilir ve yerlerinde otururlardý."[72]
AÇIKLAMA:
Burada, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ´ýn cemaat âdâbý belirtilmektedir. Oturunca Ashab da etrafýnda halkalanmaktadýr. Resulullah þâyet bir ihtiyaç sebebiyle kalkacak olursa, az sonra dönmeyi düþündüðü takdirde kalktýðý yere, üzerinden bir þeyler çýkarýp koymaktadýr. Böylece Ashâb-ý Kîrâm (radýyallâhu anhüm), Aleyhissalâtu vesselâm´ýn geri geleceðini anlar ve yerlerini terketmezlerdi, yani cemaat daðýlmaksýzýn Resulullah´ýn geri dönüþünü beklerlerdi.[73]
ـ3330 ـ15ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رَسُولُ اللّهِ #: إذَا كَانَ أحَدُكُمْ في الشَّمْسِ[.وفي رواية: »في الفَىْءِ فَقَلَصَ عَنْهُ الظِّلُّ فَصَارَ بَعْضُهُ في الشَّمْسِ وَبَعْضُهُ في الظِّلِّ فَلْيَقُمْ«. أخرجه أبو داود .
15. (3330)- Hz.Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Biriniz güneþte olunca -bir rivayette gölgede olunca- gölge ondan kalkar da, yarýsý gölgede kalacak olursa oradan kalksýn."[74]
ـ3331 ـ16ـ وعن قيس عن أبيه ]أنَّهُ جَاءَ وَالنَّبيُّ # يَخْطُبُ، فقَامَ في الشَّمْسِ فَأمَرَهُ فَتَحَوَّلَ إلى الظِّلِّ[. أخرجه أبو داود .
16. (3331)- Kays, babasýndan naklediyor: "(Bir seferinde mescide) gelmiþti, ki, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) hutbe irad ediyordu. (Konuþmayý dinlemek üzere) güneþe dikildi. Ancak Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), kendine gölgede durmasýný emretti ve gölgeye geçti."[75]
AÇIKLAMA:
Bu iki hadisten birincisinde yarý gölge yarý güneþte durmak yasaklanmaktadýr. Þârihler hadisteki müphemliðe dayanarak ya tam gölge veya tam güneþe geçmeyi emrettiðini belirtirler. Þu halde yasak, bu hadise göre, gölgede veya güneþte durmakla ilgili deðil, yarý gölge yarý güneþte durmakla ilgilidir.
Ancak ikinci hadis, sarîh bir þekilde güneþte durmayýp gölgede durmayý tavsiye ettiðini göstermektedir. Þu halde yarý gölge yarý güneþte durmak, sýrf güneþte durmaktan daha þiddetli bir yasaktýr. [76]
BEÞÝNCÝ FASIL
ARKADAÞIN VASFI HAKKINDA
1. (3332)- Ebû Musa (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ýyi arkadaþla kötü arkadaþýn misâli, misk taþýyanla körük çeken insanlar gibidir. Misk sahibi ya sana kokusundan verir veya sen ondan satýn alýrsýn. Körük çekene gelince ya elbiseni yakar yahut da sen onun pis kokusunu alýrsýn."[77]
AÇIKLAMA:
Misk, bir nevi geyikten elde edilen bir kokudur. Bunun teþekkülü hakkýnda Ýbnu Hacer þu açýklamayý nakleder: "Misk, hayvanýn göbeðinde senenin belli bir mevsiminde toplanan bir kandýr. Kan toplanýnca orasý þiþer ve geyik de, bu þiþen kýsým düþünceye kadar ondan rahatsýzlýk hisseder. Hayvanýn yaþadýðý bölgedeki insanlar, bu yumrularýn düþmesi için bir kýsým tedbirler alýrlar. Câhýz, hayvanýn Çin´de yetiþtiðini zikreder."
Misk asýl itibariyle kan olsa da, istihâleye uðradýðý için temiz kabul edilir. Bedene ve elbiseye sürülmesinde hiçbir beis görülmez. Misk´in tâhir olmasý hususunda Ýslam âlimleri icma etmiþtir.
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) da, Ashab da onu sürünme maddesi olarak kullanýlmýþlardýr. Kokularýn en güzeli olduðu söylenir.
Sadedinde olduðumuz hadiste Resulullah iyi arkadaþý misk satýcýsýna benzetir, çünkü ondan dünyevî veya uhrevî bir faide, bir nur bulaþacaktýr. Hadis böyleleriyle arkadaþlýða teþvik ettiði gibi uzaktan yakýndan dünyevî veya uhrevî bir zarar dokunacak kimselerle de arkadaþlýk etmemeyi emretmiþ olmaktadýr.[78]
ـ3333 ـ2ـ وعن جابر رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رَسولُ اللّهِ #: المَجَالِسُ بِا‘مَانَةِ إَّ ثََثَةَ مَجَالِسَ: سَفْكُ دَمٍ حَرَامٍ، أوْ فَرْجٌ حَرَامٌ، وَاقْتِطَاعُ مَالِ بِغَيْرِ حَقٍّ[. أخرجه أبو داود .
2. (3333)- Hz. Câbir (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Þu üçü hâriç bütün meclisler emniyettedir: "Haram kan dökülen meclis, haram ferc bulunan meclis, haksýz mal taksimi yapýlan meclis."[79]
AÇIKLAMA:
Hadisten iki farklý ma´nâ anlaþýlmýþtýr. Ýbnu Raslân´a göre metinde mahzuf bir kelime var. Þöyle takdir etmek gerekir: "Meclis, ona dâhil olanlarýn emniyetli (ve güvenilir) olmalarýyla güzelleþir" veya "Meclisin güzellik ve þerefi, orada meydana gelenler, söylenen ve yapýlanlar hususunda mecliste hâzýr olanlarýn emniyetli olmalarýyladýr."
Aliyyü´l-Kârî Mirkât´da der ki: "Hâdisin ma´nasý þudur: "Mecliste bulunanlardan birinin kötü bir hâlini gördüðü zaman, mü´mine düþen, onu saðda solda yaymamasýdýr. Ancak üç mecliste görülen kötülükler hariç..."
Þu halde bu üç çirkinliðin iþlendiði veya kararlaþtýrýlýp akdinin yapýldýðý meclisler, orada hazýr bulunanlarýn sükûtlarýyla emniyette olmamalýdýr. Ýtiraz, müdâhale, ihbar yoluyla oranýn emniyeti mutlaka haleldar edilmelidir. Aksi takdirde onlarýn günahýna taraftarlýk etmiþ, zulüm karþýsýnda susarak ona iþtirak etmiþ olur.[80]
ـ3334 ـ3ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]بَعَثَنِي رسُولُ اللّهِ # فِي حَاجَةٍ فَأبْطَأتُ عَلى أُمِّي. فَلَمَّا جِئْتُ قالَتْ: مَا حَبْسَكَ؟ قُلْتُ: بَعَثَنِي رَسُولُ اللّهِ # في حَاجَةٍ. قالَتْ: وَمَا هِيَ؟ قُلْتُ: إنَّهَا سِرٌّ. قالَتْ: َ تُحَدِّثَنَّ بِسِرِّ رَسولِ اللّهِ # أحَداً[. أخرجه الشيخان، واللفظ لمسلم .
3. (3334)- Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) beni, bir ihtiyacý için göndermiþti. Bu yüzden anneme dönmekte geciktim. Eve gelince annem:
"Niçin geciktin?" diye hesaba çekti.
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) , dedim, beni bir iþ için göndermiþti."
"Ne iþiydi o?" diye annem sordu.
"O sýrdýr söyleyemem!" deyince, annem:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ´ýn sýrrýný sakýn kimseye açmayasýn!" dedi."[81]
AÇIKLAMA:
Hadis, sýr tutma ile ilgilidir. Buhârî hadisi, "Sýrrý muhafaza" adýný verdiði bir bâbta rivayet eder. Hadis, muhtelif vecihlerden rivayet edilmiþtir.
Bazý âlimler, bu sýrrýn Hz. Peygamber´in zevceleriyle ilgili olabileceðini, aksi takdirde, gizlemenin Hz. Enes´e helal olmayacaðýný söylemiþtir. Ýbnu Battal: "Ehl-i ilmin benimsediði görüþe göre: "Sahibine zarar getirecek bir sýrrý fâþ etmek mübah olmaz" der ve çoðunluðun: "Ancak adam ölünce, saðlýðýnda gizlenmesi gereken þeylerin gizlenmemesinde bir zaruret görülmez. Yeter ki, bunda adam için bir zillet, bir alçaltma mevzubahis olmasýn" dediðini belirtir.
Ýbnu Hacer, bu hususta þu açýklamayý yapar: "Görünen o ki: Bir kimseyle ilgili sýrlarýn, ölümünden sonra söylenmesi veya söylenmemesi hususunda kesin bir hükme gitmeyip, bir taksime tâbi tutmak uygundur:
1- Mübah olanlar: Bunlarýn zikri müstehab da olabilir, hatta sýr sahibi istemese bile. Söz gelimi kiþinin tezkiyesine bakan kerametler, menkîbeler vs. böyledir.
2- Mutlak olarak mekruh olanlar: Bunlar bazan haram da olabilir. Ýþte Ýbnu Battâl buna iþaret etmiþ olmalýdýr.
3- Vacib olanlar: Bazý sýrlarýn söylenmesi vacib olabilir. Sözgelimi yerine getirmemekte mazur olduðu üzerindeki haklar gibi. Kendisinden sonra, onun iþlerine bakarak kimsenin yanýnda zikredildiði takdirde o haklarý yerine getireceði umulur."
Sýrrýn korunmasý sadedinde vârid olan hadislerden biri Enes (radýyallâhu anh)´e aittir: "
Sýrrýmý koru, güvenilir ol!" Bir diðer hadis de þöyle: "Birbirine emniyet ederek oturup konuþanlardan hiçbirisine, aradaþýnýn hoþlanmayacaðý bir þeyi fâþ etmesi helal olmaz." Bir diðer hadiste "Bir kimse bir þey konuþur, sonra da etrafýna bakýnýrsa bu emanettir (sýr olarak saklanmalýdýr)."
Þu halde arkadaþlýkla ilgili mühim âdâbtan biri sýr tutuculuktur. Aðzý gevþeklik hoþ olmadýðý gibi, aðzý gevþeklerle samimiyet de hoþ deðildir.[82]
ÇOCUK TERBÝYESÝ BAKIMINDAN ARKADAÞIN EHEMMÝYETÝ:
Kaydedilen hadisler, büyükler için arkadaþýn ehemmiyetine ve arkadaþlýðýn bazý mühim âdâbýna dikkat çekti. Biz arkadaþlýðýn çocuk terbiyesi açýsýndan çok büyük bir ehemmiyet taþýdýðýný bu vesile ile göstermek maksadýyla Hz. Peygamber´in Sünnet´inde Terbiye adlý kitabýmýzdaki bir tahlili aþaðýda sunuyoruz.
Bir çocuk (ve hattâ büyük) için âileden sonra, her gün düþüp kalktýðý arkadaþlar zümresi, onu saran içtimâî muhitlerin ikinci halkasýný teþkil eder. Bu muhit, çocuðun bir kýsým alýþkanlýklar kazanmasýnda âile muhitinden daha da müessir olabilmektedir. Zamanýmýz terbiyecileri nazarýnda son derece ehemmiyet kazanarak, "çocuklar yaþýtlarýný kendilerine yetiþkinlerden daha yakýn bulduklarý için, ihtiraslarý onlarýn yaptýklarýyla daha fazla kamçýlanmaktadýr" þeklinde izah edilen bu husus, müslüman âlimlerince de böyle deðerlendirilmiþtir. Bunlardan Ýbnu Sinâ: "Mektepte çocuk, edebi güzel, alýþkanlýklarý arzu edilen þekilde olan baþka çocuklarla düþüp kalkmalýdýr. Zira, bir çocuk diðer bir çocuk için daha çok telkin gücüne sahiptir. Çocuk arkadaþýyla ünsiyet eder, (çok þeyi) ondan kapar" der. Þu halde arkadaþlar zümresinin iyi veya kötü oluþunun, çocukta kesin bir hüküm icra edeceði yeni ve eski bütün terbiyecilerce kabul edilmektedir.
Büyükler için de ayný derecede ehemmiyetli olan arkadaþ meselesine Kur´ân-ý Kerîm: "Mü´minler, mü´minlerden ayrýlýp kafirleri dost edinmesin. Bunu her kim yaparsa Allah´la iliþiði kesilmiþ olur" (Âl-i Ýmrân 28) âyetiyle, Hz. Peygamber de: "Kiþi dostunun dini üzeredir. Öyle ise herbiriniz dost edindiði kimselere dikkat etsin" emri ile kesin bir üslubla temas ederler. Hz. Peygamber´den gelen bir baþka rivayette de: "Sâdece mü´minle arkadaþlýk et, (öyle ki) senin yemeðinden sadece muttakî olan yesin" denmektedir. Sahih senedle geldiði tasrih edilen bir rivayette de sýrf dünyevî maksada yönelen mâlâyânî lehviyatýn girdiði meclislerden sakýnmak emredilmektedir.
Sýk sýk beraber olunan arkadaþýn ehemmiyetini zihinlerde tesbit için bir de teþbihe yer verilir: "Ýyi arkadaþla kötü arkadaþýn misâli misk satýcýsý ile demirci körüðüne benzer. Misk satýcýsýndan misk satýn almasan bile mutlaka kokusu sana ulaþýr. Demirci körüðü ya evini, ya elbiseni yakar (...) hiç biri olmasa bile onun pis kokusu sana mutlaka ulaþýr." Ebû Dâvûd´un tahricinde "Sana karasý bulaþmasa bile kokusu ulaþýr" denir.
Arkadaþla ilgili hadislerden mülhem olarak, Ýslâm terbiyecileri, bu mevzuya büyük bir ehemmiyet atfederek eserlerinde behemahal yer ayýrýrlar. Hattâ Gazâli: "Terbiyenin aslý ve esâsý, çocuklarý kötü arkadaþlarýndan hýfzetmektir" der. el-Îcî çocuklarýn düþüp kalktýðý kimselerin ehl-i hayýrdan olmalarýný; Ýbnu Miskevehy, çirkin ve bayaðý sözlerin konuþulduðu meclislere uðratýlmamalarýný tavsiye eder. Yine el-Îcî "gerek kesben, gerek tab´an kendisinde fazilet bulunan bir kimsenin, bunu, fazilet ehline müdâvemet ve þer ehlinden tamamen kopmak sûretiyle korumasýný" tavsiye eder.
Zenginlerin, lüks yüzünden çocuklarýn terbiyesini ihmâl etmeleri sebebiyle, Ebû Hüreyre: "Zengin çocuklarýyla düþüp kalkmayýn, onlarýn fitnesi bâkirelerin fitnesinden daha fenâdýr" der ki: Kýnalýzâde, sefer ve kýllet-i akl ve maâþ þâyi ve fâþi olan bu "ekâbirzâdeler"i ehl-i hezl´in "essefihçelebi" diye târif ettiðini kaydeder. Gazâli de refâhýn gevþettiði kimselerle þâir ve ediblerden de çocuklarýn korunmasýný talep eder.
Ne sünnette ne de müteakip terbiyecilerde çocuðun akran ve arkadaþlardan tecrid edilmesi diye bir tavsiyeye rastlanmaz. Çocuk behemahal arkadaþlarýyla bir araya gelecek, onlarla oynayacak, çocukluðunu yaþayacaktýr. Sünnette bunun misalleri çok vardýr: Çocuðun yalnýz ve hatta sadece kardeþleriyle düþüp kalkmasý, onun bir kýsým içtimâî his ve melekelerinin nâkýs kalmasýna sebep olacaktýr. Günümüz terbiyecileri, çocuðun ruh saðlýðýnýn korunmasý ve hattâ ruhî bozukluklara mâruz olanlarý tedâvi için, çocuðu kaynaþabileceði akranlar grubu içerisinde koymaya büyük ehemmiyet vermektedirler. "Arzuya þâyân olan sosyal itiyadlar, en iyi þekilde insanýn kendi yaþýndakilerle düþüp kalkmasýyla öðretileceðine" inanýlmýþtýr.
Arkadaþ meselesinde nazara alýnmasý gereken bir husus, yaþýtlarýna dikkat etmek ise de diðer bir husus cinsiyete dikkat etmektir. Cinsî terbiye ile ilgili bahiste açýklandýðý üzere, bir çocuðun uzun müddet karþý cinsten olanlarla düþüp kalkmasý, onun, o cinse ait davranýþlarý kazanmasýna yol açmaktadýr. Resâilu Ýhvânu´s-Safâ´da câri âdetlere uzun müddet uymakla ahlâkta onlara benzerlik hâsýl olup, kuvvet bulacaðý ifade edildikten sonra: "Þecâatli (...) ve sâlih kimselerin yanýnda yetiþen çocuklarýn çoðu onlarýn ahlâkýný aynen kaptýðý gibi, kadýn ve muhannislerin yanýnda yetiþen çocuklar da aynen onlar gibi olurlar" denmektedir.
Arkadaþ seçimi hususunda dinin koyduðu tahdîddeki þiddetin hikmetini beyân sadedinde Ýbnu Teymiyye´nin yapmýþ olduðu psikolojik bir tahlil burada nakle deðer. Ehemmiyetine binaen tam tercümesini veriyoruz. Der ki: "Umur-u zâhirede birbirine benzeme, umur-u bâtýnada da biririne benzemeyi icabettirir. Zâhiri hal ve gidiþte müþâreke, arada zaman ve mekân bakýmýndan uzaklýk bile bulunsa, karþýlýklý tenâsüb ve kaynaþmayý icabeder. Bu söylediðimiz müþâhedenin te´yid ettiði bir husustur. O hâlde þunu söyleyebiliriz. Az da olsa arkadaþlýk ve berâber ikâmet, yukarýda zikredilenlerin vuku bulmasý ve onlarýn mel´un ahlâklarýnýn iktisabý için kâfi bir sebeptir. Fesâdýn sebebi açýk olmayýp gizli olmasý hasebiyle hüküm ona (yani müþriklerle beraberliðe) baðlandý ve tahrim ona tevcîh edildi. Zâhirde de sebep, berâber oluþlarýdýr ve bu ayný zamanda mezmum olan ef´al ve ahlâkta, hattâ bizzat inançlarda müþâbehetin de sebebi olma durumundadýr. Bu sebeple kâfirle düþüp kalkan, onun gibi olur. Kezâ zâhirde (hârici ahvâlde) görülen müþâreke içte bir nevi sevgi, muhabbet ve dostluk iras eder, týpký içteki muhabbetin dýþta benzerlik husûle getirmesi gibi. Bu söylediðimiz de (aklî bir kýyasdan ziyade) gözlerimizle müþâhede ettiðimiz harici bir gerçektir. Zirâ ayný bölgeden olan iki kiþi, diyâr-ý gurbette karþýlaþacak bir araya gelecek olsalar, aralarýnda derhal bir sevgi ve bir kaynaþma meydana gelir. Bu, yaratýlýþtan gelen beþerî bir haslettir ve münasebetlerde ehemmiyetli bir yer tutar.
Þu halde umûr-u dünyevîyede benzerlik, kalbte dostluk ve sevgi meydana getirirse, umûr-u diniyyede benzerlik neler yapmaz? Öyle ise müþriklerle dostluk imana münâfidir." Ýbnu Teymiye sözlerini þu âyetle tamamlar: "Ey imân edenler! Yahudilerle hýristiyanlarý dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarýdýr. Ýçinizden kim onlarý dost ve yardýmcý edinirse o da onlardandýr. Allah düþmana dostluk etmekle nefislerine zulmedenleri hak yoluna eriþtirmez" (Maide, 51).
Görüldüðü gibi bu izah, müþrikle arkadaþlýðý yasaklayan bir hadis vesilesiyle yapýlmýþ da olsa, arkadaþlýk (ve hattâ muhit) mevzuuna giren meselelerin hepsinin psikolojik sebeplerini izah etmektedir.[83]
radyobeyan